İçlerinde gizliden gizliye ahlaksızlıklar yaşayan insanlar, bu durumu müminlerden gizleyebilmek için ellerinden gelen herşeyi yaparlar. Görünüşte yaşam tarzlarıyla, konuşmalarıyla, tavırlarıyla ya da yaptıkları işlerle salih müminlerin hayatını andıran bir yaşam sürerler. Ahlaksızlıklarını gizlice sürdürdükleri, bunların kendilerine verdiği azabı da gizlice yaşadıkları için ortaya gerçekten de olağandışı bir tablo çıkmaz. Ne var ki bazı davranışlar da vardır ki, ortada elle tutulur bir delil olmasa da, bu kimselerin kimi noktalarda salih müminlerden farklı bir ruh hali içerisinde oldukları anlaşılır. Bu durumu fark edenler ise sadece müminler değildir. Cahiliye inançlarını benimsemiş bir insan da kısa bir incelemenin ardından bir insanın samimi ya da samimiyetsiz olabileceği konusunda bir fikir yürütebilir.
Nitekim bu her toplumda bilinen bir gerçektir; sözgelimi bir hakim bir kimsenin suçlu olup olmadığına karar verirken elindeki delillerin yanı sıra kişinin tavrına, konuşmalarına, kullandığı üsluba, bakışlarına ve adını koyamadığı ama insanda his olarak oluşan kanaate de büyük önem verir. Aynı şekilde, ortada aleyhinde hiçbir kanıt olmasa dahi, suçlu bir insanın bakışları, konuşmaları ve tavırları da karşısındaki insanlara tarif edilemez bir şekilde rahatsızlık verir ve bu kimseler bu kişinin suçlu olabileceğini düşünürler.
Bilindiği gibi şirketler kendilerine iş başvurusunda bulunan kişileri sadece eğitimlerini veya tecrübelerini değerlendirerek kabul etmezler. Bu yönlerde yapılan bir ilk elemeden sonra, şirket yetkilisi başvuruda bulunan kişilerle sözlü bir görüşme yapar. Bu görüşme sırasında sorduğu sorulara aldığı cevaplar ve karşısındaki kişinin tavırları, şirket yetkilisine bu kişi hakkında bilgi verir. Bu kişinin uyumlu olup olmayacağı, çalışkanlığı, disiplini, güvenilirliği hakkında bir izlenim edinir ve bu görüşme sırasında edinilen kanaat sonucunda bir kişi işe kabul edilir.
İşte müminlerin arasında olup da kimi noktalarda samimiyetsizlikler yaşayabilen insanların anlaşılmasında da durum bundan farklı değildir. Hatta müminler Kuran'a göre düşündükleri için, Allah'ın onlara verdiği akıl ve anlayışla çok daha isabetli teşhislerde bulunabilirler. Bu teşhislerini karşı tarafa anlatmaya çalışacak olsalar, belki kanaatlerini somut delillerle ispat edemeyebilirler. Çünkü bunlar net olarak ifade edilebilecek şeyler değildir. Bir anlamda 'altıncı his' olarak da adlandırabileceğimiz bu teşhis yeteneğine sahip kişiler Allah'ın ilhamıyla karşı tarafın samimiyetini ya da samimiyetsizliğini hissederler. Samimiyetsiz bir kimse, herkes ile aynı tavırlarda bulunsa, otursa, kalksa, yemek yese, içse, gülse, konuşsa ve bunları yaparken olumsuz hiçbir davranışta bulunmasa da, müminler bu kişideki farklılığı yine de hissedebilirler.
Toplumda çok sık kullanılan "negatif elektrik" deyimi burada tam karşılığını bulmaktadır. Müminler bu kişilerin olumsuz ve Kuran ahlakından uzak bir ruh hali içinde olduklarını etraflarına yaydıkları bu negatif elektrikten anlarlar. Çünkü söz konusu kişilerde diğer müminler gibi rahat, samimi, dingin, huzurlu bir ruh hali yoktur.
Konuşmalardaki farklılık da yine altıncı his ile fark edilen bir diğer alamettir. Samimiyetsiz kişilerin konuşmalarının mahiyetinde olağandışı hiçbir şey yoktur belki. Üstelik diğer müminlerle hemen hemen aynı konuşmaları yapıyordur. Ama yine de üslubunda bir farklılık olduğu sezilir. Konuştuğu zaman ses tonunda, sesin çıkış şeklinde, akıcılığında, iniş ve çıkışında, samimi insanların kalbinde şiddetli bir rahatsızlık oluşturan bir gerilim vardır. Ayrıca konuşmalarının arasına nefsini ön plana çıkartan, enaniyetini besleyen ifadeler eklemesi, kafasındaki bir plana veya olumsuz bir düşünceye göre konuşması gibi samimiyetsizlikleri de onu ele verir.
Bu kişilerin olumsuzlukları, o odada bulunan herkes tarafından hissedilir. Nitekim fikirleri sorulduğunda, hepsinin bu konuda hemfikir oldukları görülür. Kişilerin ortak kanaatle aynı hisleri hissetmeleri de samimiyetsizliğin teşhisinde önemli bir yoldur.
Ancak bu noktada şunu da unutmamak gerekir; 'altıncı his' denilince insanlar genelde geleceği görme, olayları gerçekleşmeden önce bilme, gayb hakkında haber verme gibi Allah'ın dilemesi dışında olanaksız olan durumları anlarlar. Oysa, "Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez..." (En'am Suresi, 59) ayetiyle bildirildiği gibi Allah'tan başka gaybı bilebilecek yoktur. Burada altıncı his kavramı ile kastedilen daha farklıdır. Kişi, altıncı hissi ile geleceğe yönelik değil, halihazırda var olan, o anki mevcut durumu fark eder, Allah'ın dilemesi ile hisseder.
Bu nedenle samimiyetsiz bir insanın durumunu müminlerden saklamaya çalışması Allah'ın dilemesiyle pek mümkün olmaz. Kuran'a uygun olan ise, böyle bir durumda kişinin kalbinde eksik ya da hatalı olan her ne varsa bunları dürüstçe ortaya koymasıdır. Bu durumda müminlerin de desteğini alarak, hatalarını telafi edip samimiyeti kazanması çok daha kolay olacaktır. Aksinde saklanılmaya çalışılan her samimiyetsizlik peşinden bir diğerini getirecek ve kişiyi Kuran ahlakından çok daha fazla uzaklaştıracaktır.
Ayrıca burada şunu da belirtmek gerekir: Müminler 6. his ile bir insandaki ahlaksızlığı, samimiyetsizliği hissedebilirler. Ama vicdanları ve adaletleri gereği bu kişilere herhangi bir suçlamada bulunmazlar. Çünkü insan daima yanılabilen bir varlıktır ve kalpler Allah'ın elindedir. Burada hissedilen olumsuzluk sadece bir histir, bir delili yoktur. Böyle bir hisse kapılan mümin doğabilecek zararları engellemek için alınması gereken bir tedbir varsa onları alır ama hiçbir zaman karşı tarafın kalbine yönelik bir teşhiste bulunamaz, "sen samimiyetsizsin" diyerek karşı tarafı zan altında bırakamaz. Çünkü kişi açıkça itiraf etmediği sürece, kalbinde olanı yalnızca Allah bilebilir.