Kitabın başından bu yana kalplerindeki samimiyetsizlikleri tam anlamıyla terk etmedikçe insanların yaşadıkları mutsuz hayattan, gizliden gizliye çektikleri gizli azaplardan kurtulamayacaklarını anlattık. Bu bölümde ise uyarılıp korkutuldukları halde samimiyetsizlikte direten ve gerçek imanı yaşamaya yanaşmayan insanların, ahirette de mutsuz olabileceklerini hatırlatacağız. Unutulmamalıdır ki insan dünya hayatında denenmektedir; nefsiyle olan mücadelesinde Allah'ın beğendiği ahlakı ve imanı ne ölçüde yaşayabilirse ahirette de o ölçüde bir karşılık alacaktır. Nefislerini temizleyip arındıranlar cennetle, onu günah ve kötülüklerle örtüp saranlar da cehennemle karşılık görecektir.
Dünyadayken dürüstlüğü, samimiyeti yaşamayan, tevazuyu, teslimiyeti bilmeyen, dik başlılığı, isyanı ve ikiyüzlülüğü kendilerine ilke edinen insanlar, ahirette bu ahlaklarına uygun bir karşılık alırlar. Allah, cenneti tüm kötülüklerden, eksikliklerden arındırmıştır. Cennetine kabul ettiği kimseler de dünya hayatında nefislerindeki tüm kötülükleri temizleyip arındırmaya çalışmış insanlardır. Cennete kabul edilmek isteyen bir kişinin dünyada kendisini tüm kötülüklerden arındırması gerektiği açıktır. Çünkü dünya hayatında kötülüklerini muhafaza eden, güzel ahlakı yaşamayan, sevmeyi, sevilmeyi, güzelliklerden zevk almayı bilmeyen bir kişi kuşkusuz ahirette de birdenbire bunlardan zevk alan bir insan haline gelemez. Dünya hayatı onun için bir eğitim yeridir ancak burada nefsine bu özellikleri kazandırdığı takdirde ahirette de bu özelliklere sahip olabilecektir. Aksinde, dünyadaki ahlakının bir karşılığı olarak ahirette de aynı sıkıntıları, azapları ve mutsuzlukları yaşamaya devam edecektir.
İşte bu nedenle her insan kendisini bekleyen bu tehlikeden korkmalı, buna karşı hazırlık yapmalı ve henüz vakit varken imanı tüm samimiyetiyle yaşayabilmek ve Allah'ın beğendiği ahlaka ulaşabilmek için elinden gelen tüm çabayı göstermelidir. İlerleyen satırlarda, düşündürücü olması açısından dünya hayatında samimiyetsiz bir ahlak gösteren kimselerin ahirette alabilecekleri karşılıklara değineceğiz.
Nefislerindeki kibir ve enaniyet duygularından kurtulamayan kimseler, insanlara büyüklük taslayabilmek, her zaman her yerde herkesten daha iyi ve daha üstün bilinebilmek için büyük çaba harcarlar. Ne var ki bu çaba onların dünya hayatını mutsuzluk ve azap içerisinde yaşamalarına neden olur. Bu kimselerin ahirette alacakları karşılık da yine horlanma, aşağılanma ve küçük düşürülmedir. Allah bu insanlar için Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Sizin İlahınız tek bir İlah'tır. Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkarcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır. Şüphesiz Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri sevmez. Onlara "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Eskilerin masalları" dediler. Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük yükleniyorlar. Onlardan öncekiler, hileli-düzenler kurmuşlardı da, Allah(ın azap emri) onların kurdukları yapıların temellerine geldi, böylece üstlerindeki tavan tepelerine çöktü; azap onlara şuurunda olmadıkları yerden gelmişti. Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: "Haklarında (mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?" Kendilerine ilim verilenler, dediler ki: "Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir." Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir. Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür. (Nahl Suresi, 22-29)
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Dünya hayatında büyüklük arzusuna kapılanlar, ahirette 'küçültücü bir sürüklenme ile yüzükoyun bir halde cehenneme sürüklenerek' gösterdikleri ahlaklarının karşılığını alacaklardır:
Cehennem ateşine, 'küçültücü bir sürüklenme ile' sürüklenecekleri gün; (Tur Suresi, 13)
Doğrusu Biz kafirlere zincirler, demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (İnsan Suresi, 4)
... başları üstünden de kaynar su dökülür. (Hac Suresi, 19)
O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır. (Furkan Suresi, 34)
Müslümanların kendisine yaptığı çağrılara gereken önemi vermeyen, bunları güzellikle karşılamayıp ters tavırlarla, tartışmacı bir üslupla karşılık veren kimseler, ahirette alabilecekleri karşılığı düşünmelidirler. Ahirette de aynı şekilde kendilerini sonsuza dek azap içerisinde tartışırken bulabileceklerini unutmamalıdırlar. Dünyada bu samimiyetsiz ahlakın kendilerine yaşattığı azabın, ahirette sonsuz bir azaba dönüşebileceğini bilmelidirler. Bu ahlak bu kimselerin dünya hayatında kimseyle dost olamamalarına, sevip sevilememelerine, bu nimetlerden mahrum kalmanın azabını yaşamalarına neden olur. Allah dilerse aynı huzursuz ortamı bu kimseler için sonsuza dek yaratabilir. Zira Kuran'da cehennem ehlinin de sürekli olarak birbirleriyle tartışma halinde olduklarından, ateşin acısının yanı sıra bir de bu huzursuz ortamın getirdiği manevi azabı da tattıklarından bahsedilmektedir:
Bu cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 64)
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: "Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz," (Şuara Suresi 96-97)
(Allah buyurur:) "Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim." (Kaf Suresi, 28)
Allah'ın ayetlerini okuyan ve bilen insanlar, tartışmanın cehennem ehlinin özelliği olduğunu bilerek, bu kötü ahlaktan şiddetle kaçınmaları gerekir.
İmanı kavradıkları halde dünya hayatında sürekli mutsuzluk içerisinde yaşamayı olağan karşılayan insanların, mutsuzluğun ve bedbahtlığın, cehenneme ait özellikler olduğunu unutmamaları gerekir. Allah bu gerçeği şu ayetiyle bildirmektedir:
"Artık sizi, 'alevleri kabardıkça kabaran' bir ateşle uyardım. Ona, ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz; Ki o, yalanlamış ve yüz çevirmişti. Sakınan ise, ondan uzak tutulacaktır." (Leyl Suresi, 14-17)
Dünya hayatında kendilerine verilen öğütleri dinlemeyenler, mazeretler öne sürerek kendilerini temize çıkarmaya çalışanlar, bu tavırlarından dolayı kendilerini kazançlı sanmamalıdırlar. Mazeretlerinin, dünyada kabul görmüş olsa bile ahirette kurtuluşlarından yana kendilerine hiçbir fayda sağlamayacağını bilmelidirler. Allah ayetlerde bu duruma karşı insanları şöyle uyarmaktadır:
Artık o gün, zulmedenlerin ne mazeretleri bir yarar sağlayacak, ne (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir. (Rum Suresi, 57)
Zalimlere kendi mazeretlerinin hiçbir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de. (Mümin Suresi, 52)
Mazeretleri kabul edilmeyen bu insanlar, dünya hayatında kendilerine verilen öğütlere gereği gibi uyup Allah'ın beğeneceği ahlakı hakkıyla yaşamadıkları için sonsuza kadar sürecek derin bir pişmanlık yaşayacaklardır:
Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık." (Mülk Suresi, 10)
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." (Ahzap Suresi, 66)
Allah dünyada iken kendilerine sayısız tevbe imkanı tanıdığı bu kimselerin pişmanlığını ahiret günü kabul etmeyeceğini bildirmektedir. Ayetlerde dünya hayatında kendilerine yapılan çağrılardan yüz çeviren bu kimselerin artık hiçbir yardımcılarının olmadığı ve sonsuza dek azapla karşılık görecekleri şöyle ifade edilmektedir:
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Böyle bir pişmanlık yaşamamanın yolu ise son derece kolaydır. Bu yol, karşılarındaki kişinin dünya ve ahiretteki kurtuluşunu hedefleyen kimselerden gelen öğütleri, birer nimet olarak görmek, daha güzel bir ahlaka ulaşabilmek için bunları teslimiyetle kabul etmektir.
Dünya hayatlarında nefislerini egoistlikten, bencillikten arındırmayanlar, fedakarlıkta çekingen davrananlar, bu ahlaklarının ahirette kendilerini zarara uğratabileceğini düşünmelidirler. Mallarını, canlarını, vakitlerini, emeklerini Allah'ın rızasına uygun şekilde kullanmayıp, önce kendi rahatlarını ve kendi çıkarlarını gözetenler, ahirette büyük bir pişmanlığa kapılacaklardır. Bu kimseler dünyada iken hırs yaptıkları, kendilerinin olmasını istedikleri, fedakarlık yapıp başkalarıyla paylaşmak istemedikleri her ne varsa, bunların tümünü azaptan kurtulabilmek için fidye olarak vermek isteyeceklerdir:
Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 11-15)
Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir. (Yunus Suresi, 54)
Ancak Allah, değer verdikleri herşeyi verseler de yine de bu kimselerden fidye olarak hiçbir şeyin kabul edilmeyeceğini bildirmektedir:
Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'an'la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah'tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap vardır. (Enam Suresi, 70)
Bu nedenle nefislerinde az da olsa egoistliğe yatkınlık hisseden, kendi nefislerinin ihtiyaç ve isteklerini diğer müminlerinkinden üstün tutan kimseler, bu ahlakı bile bile sürdüren insanların ahirette alacakları karşılığı düşünmelidirler.
Allah'ın sonsuz gücünü, rahmetini, kullarına olan sevgisini, bağışlayıcılığını gereği gibi takdir edemeyen insanlar karşılarına çıkan en küçük bir zorlukta dahi hemen ümitsizliğe kapılabilir ve Allah'ın rahmetinden umutlarını kesebilirler. Oysaki "... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez." (Yusuf Suresi, 87) ayetiyle Allah bunun inkar edenlere has bir özellik olduğunu bildirmiştir. Bu nedenle Kuran'ın bu hükmünü bildikleri halde, ahlaklarındaki bu önemli eksiği gidermeye yanaşmayan insanlar, sonsuza kadar bu sıkıntı içerisinde kalmaktan, ahirette gerçekten ümitsiz bir duruma düşmekten çekinmelidirler. Allah, Kuran'da cehennemdeki insanların ümitsizliklerini şöyle bildirir:
Onlardan (azap) hafifletilmeyecek ve orada onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir. (Zuhruf Suresi, 75)
Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar umutsuzca yıkılırlar. (Rum Suresi, 12)
İçerisinde bulundukları güzelliklerden zevk alamayan, ellerindeki nimetlere nankörlük eden, Allah'ın lütfunu gereği gibi takdir edemeyen kimseler, bu ahlaklarından dolayı dünya hayatını mutsuzlukla geçirirler. Bu kimseler, Allah'ın kendilerine verdiği nimetlere nankörlükle karşılık vermelerinin karşılığını cehennem hayatı olarak alacaklardır. Allah ayetlerinde dünya hayatında nankörlük eden bu kimseler için azabın en şiddetlisi olduğunu şöyle bildirmektedir:
Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi, ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. (Kaf Suresi, 24-26)
Hayatlarını Allah'ın rızasını kazanmaya ve Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamaya adamış, inananlara karşı olabildiğince candan, tevazulu ve sevgi dolu bir ahlak sergileyen müminleri takdir edemeyen kimseler, sonsuza dek bu üstün insanlardan uzakta yaşamaktan korkmalıdırlar. Allah'ın dostu olan ve O'nun rızası için çalışan insanlar olduklarını gördükleri halde, müminlerle dost olamayan, onlara karşı samimi davranamayan insanlar, ahirette inkar edenlerle yaşamak durumunda kalabilirler.
Dünya hayatında iken müminlerin yanında kasılan, huzursuz ve tedirgin olan, doğal davranamayan, şevksiz ve soğuk tavırlar sergileyen, onlardan gelen öğüt ve hatırlatmalara kötü gözle bakıp tavır alan insanlar, ahirette onların yanındaki bu güvenli ortamı pişmanlıkla arayabileceklerini unutmamalıdırlar. Böyle bir ahlakın karşılığının yine aynı ahlakı gösteren insanlarla birlikte olmak olacağı açıktır. Bu gerçeği ahirette fark eden kimseler, Allah'a kendilerini bu kimselerle birlikte haşretmemesi için son bir kez yalvaracaklardır. Ancak Allah ayetlerinde aynı ahlakı gösteren bu kimselerin cehennemde buluşup sonsuza kadar birlikte yaşamak durumunda kalacaklarını bildirmektedir:
Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir. (Hicr Suresi, 43)
Artık hiçbir dostlarının olmadığını anlayan bu kimseler pişmanlıkla şu sözleri söyleyeceklerdir:
Artık bizim için ne bir şefaatçi var, ne de candan-yakın bir dost. Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik. (Şuara Suresi, 100-102)
İman eden bir insan, dünyada ve ahirette insanların yegane dostunun önce Allah ardından da Allah'ın elçileri ve salih müminler olduğunu bilmeli, kalbinde inananlara karşı en küçük bir kin dahi bırakmadan onları tüm samimiyetiyle sevmelidir. Ancak bu şekilde ahiretteki sonsuz hayatında da bu kimselerle birlikte olabileceğini unutmamalıdır.
Kendisine öğüt veren, güzel ahlaka çağıran insanları çeşitli mazeretler öne sürerek aldattıklarını düşünen kimseler, bu samimiyetsizliklerinin ahirette karşılarına çıkacağını bilmelidirler. Dünyada iken gizlediklerini sandıkları olaylar, ahirette açığa çıkacaktır. O gün insanın elleri, ayakları ve derisi kendi aleyhine şahitlik edecek, yaptığı tüm samimiyetsizlikleri anlatıp ortaya dökecektir. Bu da ikiyüzlü davranan insanların azaptan kaçamayacaklarının göstergesidir. Kuran'da bu gerçek şöyle bildirilmektedir:
O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır. O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir. (Nur Suresi, 24-25)
Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz. Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan kimseler olarak sabahladınız. Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut olacaklardan değildirler. (Fussilet Suresi, 20-24)
Genel olarak akla gelebilecek her konuda istedikleri gibi konuşabildikleri halde, nefisleriyle çatışan bir durumda müminleri protesto etmek için suskunlaşan kimseler, bu samimiyetsizliklerinin ahirette karşılarına çıkabileceğini düşünmelidirler. Allah, ahirette cehennem ehlinin konuşmasına izin vermeyecek ve onlarla konuşmayacaktır. Ayetlerde cehennem ehlinin bu durumu şu sözlerle anlatılmaktadır:
Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." (Müminun Suresi, 108)
Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 77)
Dünya hayatında küçük gibi görünen bir samimiyetsizlik dahi ahirette insanın karşısına mutlaka çıkacaktır. Burada müminler hoşgörü gösterebilir, alttan alıp affedebilirler. Ancak bu durum insanları aldatmamalıdır; eğer kişilerin kalplerinde sakladıkları bir samimiyetsizlik varsa, bunu Allah bilmektedir. Ve ahirette bunun karşılığını kesin olarak verecektir. Bu nedenle her insan eylem kastıyla yapılan bir suskunluğun Allah Katında mutlaka karşılık göreceğini bilmeli ve böyle bir tavır içerisine girmekten korkup sakınmalıdır.
Müminlerin tüm hatırlatmalarına ve uyarılarına rağmen bakışlarını Allah'a olan imanlarını ve bağlılıklarını göstermek yerine samimiyetsizliklerini ifade etmek için kullanan kimseler, bu tavırlarından dolayı ahirette hesaba çekilebileceklerini unutmamalıdırlar. Dünya hayatında samimiyetsizlikten sakınmayan kimseler ahirette isteseler de hiç bakamayacak hale gelmekten korkmalıdırlar. Çünkü bu durumda artık isteseler de bu insanların gözlerinde doğal bir ifade oluşamayacaktır; bakışlarını korku ve dehşet kaplayacak, gözleri körleşecek, yüzleri kaskatı kesilecektir. Allah kıyamet günü insanların bakışlarının alacağı şekli şöyle tarif etmektedir:
(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. (İbrahim Suresi, 42)
Sur'a üfürüleceği gün, Biz suçlu-günahkarları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak' toplayacağız. (Taha Suresi, 102)
Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük' yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür. (Mearic Suresi, 44)
Böyle bir karşılık almayı elbette hiçbir insan istemez. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu ise dünya hayatında tüm samimiyetsizliklerden arınıp, Allah'a ve müminlere karşı dürüst bir ahlaka ulaşmaya çalışmaktır.
Kuran ile yanlışlığı bildirilen tavırları açıkça yapamayıp gizliden gizliye bakışlarıyla, yüz ifadeleriyle ya da mimikleriyle yaşamaya çalışan insanlar, bunun ahiretteki karşılığını düşünmelidirler. Allah dilerse bu kimselerin yüzlerini bir daha isteseler de kullanamayacakları hale getirebilir. Artık isteseler de dürüst ve samimi bir yüzle baktıklarını gösteremeyecekleri bir şekil alabilirler. Unutulmamalıdır ki Allah, Kuran ayetlerinde cehennem ehline vereceği karşılıklardan birinin de, bu kimselerin yüzlerine isabet edecek bir azapla aşağılanma olduğuna dikkat çekmektedir:
Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır. (Kasas Suresi, 42)
O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. (Kıyamet Suresi, 24)
Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. (Kalem Suresi, 16)
(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi? O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' Çalışmış, boşuna yorulmuştur. Kızgın bir ateşe yollanırlar. (Ğaşiye Suresi, 1-4)
Her insanın Allah'ın ayetlerde bildirdiği bu karşılığı düşünmesi ve samimiyetsizlikten bir an önce kurtulup salih müminlere has olan ihlaslı tavrı kazanmaya gayret etmesi gerekir. Ayrıca ahirette kişiye isabet edecek böyle bir azapla karşılık görmemek için, dünyada iken mümin tavrı göstermek her insanın sorumluluğundadır.