Ahir zaman, dünyanın son dönemlerini ifade eden bir tanımdır. İslam inancına göre, kıyametten önceki bu son dönemde insanlık önce büyük bir bozulma ve dejenerasyon ile karşı karşıya kalacaktır. Haksızlığın, zulmün, açlığın ve yoksulluğun, ahlaki çöküntünün, savaşların ve çatışmaların, kargaşa ve anarşinin arttığı bu karanlık dönem, insanların Allah'a ve din ahlakına yönelmeleriyle son bulacaktır. Yokluğun yerini bolluk, haksızlığın ve zulmün yerini adalet ve anlayış, anarşi ve kargaşanın yerini huzur ve güven ortamı alacak; dünya tarihte hiç olmadığı kadar güzellik ve bereket içinde olacaktır. Allah, dünyanın aydınlığa ve berekete kavuşması için, Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya gelişini ve "Mehdi" (hidayete ermiş, hidayet bulmuş) sıfatını taşıyan kutlu bir şahsı vesile kılacaktır. Tüm bunlar, bize Peygamber Efendimiz (sav) tarafından müjdelenen, Kuran'da da işaret edilen çok değerli müjdelerdir.
Ahir zamanın alametlerinin neler olduğunu, bu dönemde gelecek olan Hz. Mehdi (as)'ın özelliklerini, Hz. Mehdi (as) geldikten sonra yeryüzünde ne gibi değişimlerin olacağını ve Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne gelişini daha önce yayınlamış olduğumuz kitaplarımızda detaylı olarak incelemiştik. (Detaylı bilgi için bkz. Hz. Mehdi (as)'ın Çıkış Alametleri ve Özellikleri, Hz. Mehdi (as) ve Altınçağ, Peygamberimiz (sav)'in Dilinden Hz. Mehdi (as), Kıyamet Alametleri, Altınçağ, Ahir Zaman ve Dabbet'ül Arz, Hz. İsa (as)'ın Geliş Alametleri, Ahir Zamanı Bediüzzaman ile Anlamak, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) Bu Yüzyılda Gelecek)
Bu kitabımızda ise Hristiyanların ve Müslümanların heyecanla bekledikleri Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişini ve Tevrat'ta yer alan ve İslami kaynaklarla büyük benzerlik gösteren Hz. Mehdi (as)'ın zuhurunu kısaca açıklayacağız.
Her yüz senede bir din ahlakını bidatlerden kurtarmak ve yenilemek için Allah tarafından bir zatın gönderildiği, Sünen-i Ebu Davud, Mektubat-ı Rabbani gibi büyük ve muteber ehli sünnet alimlerinin eserlerinde açık bir şekilde belirtilmiştir:
Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuş: Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah her yüz senenin başında şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan karışmış batıl uygulamalardan) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zatı gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)
Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilen hadislerde ahir zamanda zuhur edeceği müjdelenen Hz. Mehdi (as)'ın çıkış zamanı olarak ise Hicri 1400 yılı verilmiştir:
"İnsanlar 1400 senesinde Hz. Mehdi (as)'ın yanında toplanacaklardır." (Risaletül Huruc-ül Mehdi, s. 108)
Bu 100 yıllık sürede İslam ahlakı belli bir süreç içinde tüm dünyaya hakim olacak, din ahlakına karşı mücadele veren deccaliyet sistemi ise tamamen ortadan kalkacaktır. Ancak aşağı yukarı 100 sene kadar sürecek olan bu yükselme döneminin ardından yani Hicri 1500'lerle birlikte dünya yeniden bir bozulma sürecine girecektir. Ehl-i Sünnet'in büyük hadis ve fıkıh alimlerinden biri olan İmam Ahmed İbni Hanbel gibi birçok alimin birbirlerinden naklettikleri bir hadiste Peygamberimiz (sav) kendine kadar dünyada geçen zamanın 5600 yıl olduğunu bildirerek insanlık tarihinin başlangıcı hakkında önemli bir bilgi vermiştir:
Ahmed İbni Hanbel İlel'inde nakletti. İsmail b. Abdülkerim, Abdüssamed'den O da Vehb'den rivayet etti: DÜNYADAN BEŞ BİN ALTI YÜZ YIL GEÇMİŞTİR. (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir zaman, s. 89)
Diğer yandan başka birçok hadiste ise dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğuna dair açık izahlar bulunmaktadır:
Enes Malik'den tahric etti. O dedi ki, Resulullah (sav) buyurdu: DÜNYANIN ÖMRÜ, AHİRET GÜNLERİNDE YEDİ GÜNDÜR. Allah-u Teala buyurdu ki: RABBİN KATINDA BİR GÜN SİZİN SAYDIKLARINIZDAN BİN YIL GİBİDİR. Kim bir din kardeşinin Allah yolunda bir ihtiyacını görürse, Allah Teala onun için gündüzlerini oruçla, gecelerini de ibadetle geçirmişcesine ŞU DÜNYANIN YEDİ BİN YILLIK ÖMRÜ MÜDDETİNCE SEVAP YAZAR. (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 88)
Dakkak b. Zeyd-ü Cüheni'den rivayet ettiler: Ben gördüğüm bir rüyayı Resulullah (sav)'e anlattım. Bu rüyada Peygamber (sav) yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi: O buyurdu ki, YEDİ BASAMAKLI GÖRDÜĞÜN MİNBER ŞU DÜNYANIN ÖMRÜ OLAN YEDİ BİN SENEDİR. (Ali B. Hüsameddin el-Muttaki, Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 89)
Hicri 1300'ün ve son bin yılın en büyük müceddidi olan Üstad Said Nursi Hazretleri ise İslam ahlakının hakimiyet süresi için Hicri 1500'leri vermiştir. Üstad bu tarihlere kadarki dönemin Müslümanların açık ve aşikar galibiyet dönemleri olacağını ifade etmiştir. Bundan sonraki yıllarda ise İslam ahlakının dünya üzerindeki yükseliş döneminin sona ereceği ve inkarcılar için bir kıyamet kopmasının Hicri 1545 itibariyle söz konusu olacağını söylemiştir. (Doğrusunu Allah bilir.)
"Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır."
"Ümmetimden bir taife.." fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. "Hak üzerinde olacaktır." (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. "Allah'ın emri gelinceye kadar" (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında KIYAMET KOPMASINA îma eder. (Kastamonu Lahikası, s. 33)
Büyük ehl-i Sünnet alimi Berzenci Hazretleri de dünyanın ömrünün Hicri 1600'e ulaşmayacağını yani Hicri 1500'lü yıllar içinde kıyametin kopmasının Allah'ın izniyle beklendiğini ifade etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
BU ÜMMETİN ÖMRÜ BİN SENEYİ GEÇECEK, FAKAT BİN BEŞ YÜZ SENEYİ AŞMAYACAKTIR... (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed b. Resul el-Hüseyni el-Berzenci, Pamuk Yayıncılık, İstanbul, 2002, s. 299)
Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilen hadise dayalı olarak Suyuti Hazretleri ise yaptığı açıklamada şöyle belirtmektedir:
"BENİM ÜMMETİMİN ÖMRÜ 1500 SENEYİ PEK GEÇMEYECEK." (Suyuti, el-Keşfu an Mücavezeti Hazihil Ümmeti el-Elfu, el-havi lil Fetavi, Suyuti. 2/248, tefsiri Ruhul Beyan. Bursevi. (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, Kitâbu'l-İlel, s. 89)
Şu anda Hicri 1430 yılında olduğumuzu ve Hicri 1500 yılına kadar da Hicri 14. yüzyılın içinde olduğumuzu hesaba katarsak o zaman Hz. Mehdi (as)'ın mutlaka bu yüzyıl içinde zuhur etmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü geriye Hz. Mehdi (as)'ın çıkabileceği başka bir yüzyıl kalmamaktadır.
Hicri 1400'ün başından itibaren Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirdiği ahir zaman alametlerinin hemen hepsinin art arda tahakkuk etmesi de ahir zamanda olduğumuzu ve Hz. Mehdi (as)'ın bu yüzyıl içerisinde çıkacağını açıkça göstermektedir.
Özetle, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinden ve büyük İslam alimlerinin açıklamalarından açıkça anlaşıldığı üzere, içinde bulunduğumuz Hicri 1400'ler Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya geliş ve Hz. Mehdi (as)'ın zuhur çağıdır. Bu yüzyılda Hz. İsa (as) yeniden yeryüzüne gelecek, Hz. Mehdi (as) zuhur edecek ve İslam ahlakı yeryüzüne hakim olacaktır.
... Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik... |
Kuran'da Hz. İsa (as) ile ilgili haber verilen önemli bilgilerden biri de Hz. İsa (as)'ın ölmediği ve öldürülmediği, Allah Katına yükseltildiği ve Rabbimiz'in takdir ettiği vakitte yeniden dünyaya gelecek olduğudur. Bu bölümde konuyla ilgili Kuran'da yer alan deliller incelenecektir. (Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hz. Mesih Müjdesi)
Allah, inkarcıların Hz. İsa (as)'ı öldürmelerine izin vermemiş, onu Kendi Katına yükseltmiştir. Ve tekrar yeryüzüne döneceğini insanlara müjdelemiştir. Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne dönüşü ile ilgili olarak da Kuran'da şu haberler verilir:
1- İsa Peygamber (as)’ı öldürmek için tuzak kuran inkarcılar onu kesinlikle öldürememişlerdir. Onların bu konuda öne sürdükleri iddiaları yalnızca bir zandan ibarettir:
Ve : "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
2- Hz. İsa (as)'ın ölmediği; insanların yaşadığı boyuttan alınarak, Allah Katına yükseltildiği bir ayette şöyle bildirilir:
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
3- Kuran'da Hz. İsa (as)'ın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:
Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61)
Bu ayetin Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa (as), Kuran'ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi" yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa (as)'ın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki son zaman diliminde, yani içinde bulunduğumuz dönemde yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır.
4- Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde, Hz. İsa (as)'a uyanların kıyamete kadar inkara sapanlara üstün gelecekleri haber verilmektedir.
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)
Allah kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa (as)'a gerçekten tabi olan bir grubun varlığından söz etmektedir. Hz. İsa (as) hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Ve onun Allah Katına yükselişinin ardından da onun getirdiği hak din tahrif edildi. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa (as)'a iman edenler (İseviler) şiddetli baskılara maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin hiçbir siyasi gücü de bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte yaşayan Hristiyanların, inkar edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.
Günümüzde ise Hristiyanlığın özünden uzaklaştığını, Hz. İsa (as)'ın anlattığı hak dinden farklı bir dine dönüştüğünü görürüz. Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa (as)'a uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu kutlu peygambere tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır.
5- Kuran'da verilen bir diğer bilgi de Hz. İsa (as)'ın ölümünden önce tüm Ehl-i Kitabın kendisine iman edeceği şeklindedir:
Andolsun, Kitap Ehli'nden, ölmeden önce ona (Hz. İsa'ya) inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o (Hz. İsa) da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159)
Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki Hz. İsa (as) ile ilgili olarak henüz gerçekleşmemiş olan üç İlahi vaat vardır. İlk olarak, İsa Peygamberin (as) her insan gibi yaşadıktan sonra öleceği bildirilmektedir. İkinci vaat, tüm Ehl-i Kitabın ona, o yaşarken itaat edeceğidir. Şüphesiz söz konusu bu iki haber de Hz. İsa (as)'ın kıyamet öncesindeki gelişiyle gerçekleşecek olaylardır. Ayetteki üçüncü haber olan Hz. İsa (as)'ın Ehl-i Kitap hakkındaki şahitliği de kıyamet gününde gerçekleşecektir.
6- Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişine işaret eden bir başka ayet ise Meryem Suresi'nde geçmektedir:
Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de. (Meryem Suresi, 33)
Bu ayet Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetiyle birlikte incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i İmran Suresi'ndeki ayette Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltildiği ifade edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi'nin 33. ayetinde Hz. İsa (as)'ın öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa (as)'ın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat etmesiyle mümkün olabilir.
7- Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne dönüşüne işaret eden bir diğer ayet şöyledir:
Ona (Hz. İsa'ya) Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. (Al-i İmran Suresi, 48)
Bu ayette geçen "Kitap" kelimesinin neyi ifade ettiğini anlamak için konuyla ilgili diğer Kuran ayetlerine baktığımızda şunu görürüz: Tevrat ve İncil ile birlikte aynı ayette kullanılması halinde Kitap, Kuran anlamını ifade etmektedir; Al-i İmran Suresi'nin 3. ayeti buna bir örnek olarak verilebilir:
O, sana Kitap'ı hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti. (Al-i İmran Suresi, 3)
Ayrıca başka pek çok ayette Hz. Muhammed (sav)'e Kitabın ve hikmetin indirildiği belirtilmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:
... Allah, sana Kitap'ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür. (Nisa Suresi, 113)
Hz. Muhammed (sav)'e indirilen kitabın Kuran olduğu herkesin bildiği bir gerçektir. Bu durumda, Al-i İmran Suresi'nin 48. ayetindeki Hz. İsa (as)'ın öğreneceği bildirilen Kitap da ancak Kuran olabilir. İsa Peygamberin (as) bundan yaklaşık 2000 sene önceki yaşamında, Tevrat ve İncil üzerine bilgi sahibi olduğu bilinmektedir. Kuran'ı öğrenmesinin ise yeryüzüne yeniden gelişinde gerçekleşeceği açıktır.
8- Al-i İmran Suresi'nin 59. ayetinde "Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir... " şeklinde bildirilmektedir. Bu ifade ile iki peygamber arasındaki bazı benzerliklere dikkat çekilmiş olabilir. Bilindiği gibi, hem Hz. Adem (as) hem de Hz. İsa (as) babasızdır. Ayrıca yukarıdaki ayette, Hz. Adem (as)'ın cennetten yeryüzüne indirilmesi, Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda Allah Katından yeryüzüne indirilmesine de benzetilmiş olabilir.
9- Hz. İsa (as)'ın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil de Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin 46. ayetinde geçen "kehlen" kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110)
Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)
Hz. İsa (as)'ın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin sözlük anlamı "otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası dönem" olarak kabul edilmektedir.
Hz. İsa (as)'ın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah Katına yükseltildiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbn Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa (as)'ın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa (as)'ın gelişine dair bir delil olduğunu söylemektedirler.24
Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kuran'da hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamıştır. Bu durum, "kehlen" ifadesinin Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne mucizevi dönüşüne işaret eder. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi zamana dikkat çekmektedirler.
Hz. İsa (as)'ın beşikteyken konuşması bir mucizedir. Bu benzeri görülmüş bir olay değildir ve ayetlerde bu mucizevi olay birçok kez zikredilmektedir. O halde bu kelimenin hemen ardından gelen "yetişkin iken de insanlarla konuşması" şeklindeki ifadenin de bir mucize olduğu anlaşılmaktadır. Eğer "yetişkin iken" ifadesi, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına alınmadan önceki hayatına işaret ediyor olsaydı, o zaman Hz. İsa (as)'ın konuşuyor olması bir mucize olmayacaktı. Ancak ayette iki büyük mucizevi zamana işaret edilmektedir. Bunlardan birincisi beşikteyken konuşması, ikincisi ise yetişkin iken konuşmasıdır. Dolayısıyla mucizevi bir döneme işaret eden "yetişkin iken" ifadesinin, Hz. İsa (as)'ın mucizevi bir şekilde tekrar yeryüzüne döndükten sonraki dönemde, yetişkin iken insanlarla konuşmasını kast ediyor olması kuvvetle muhtemeldir.
Hz. İsa (as)'ın dünyaya ikinci gelişi İncil'de detaylı olarak anlatılmıştır. (Matta, Bap 24, 36; Markos, Bap 13, 32-33) Söz konusu vaktin ansızın geleceği, bu yüzden inananların hazır ve uyanık olmaları gerektiği bildirilmiştir. (Matta, Bap 24, 44, Bap 25, 13; Markos, Bap 13, 35-37; Luka, Bap 12, 40)
Bununla birlikte Hz. İsa (as)'ın dünyaya dönüşü öncesinde ortaya çıkacak alametler detaylı olarak aktarılmıştır. Buna göre, dünyanın "son dönemi" olarak bilinen bu dönemde kargaşa ve anarşi artacak, savaşlar ve çatışmalar yaşanacak, ahlaki dejenerasyon yaygınlaşacak, insanlar arasında güven ve sevgi ortadan kalkacak, ihanet, sadakatsizlik, vefasızlık, acımasızlık yaygınlaşacak, insanların büyük çoğunluğu din ahlakından uzaklaşacaklardır. Bu dönemin önemli özelliklerinden biri de Hz. İsa (as)'dan önce pek çok sahte mesihin ortaya çıkacak olmasıdır. İncil'de bu dönemin özellikleri şu şekilde tarif edilmektedir:
İsa şöyle yanıtladı: "Dikkat edin, kimse sizi kandırmasın. Çünkü birçokları adımla gelip, 'Ben Mesih'im' diyerek nicelerini kandıracaklar. Savaş sesleri, savaş söylentileri duyacaksınız. Sakın dehşete kapılmayasınız. Bu olayların olması gereklidir, ama daha son gelmemiştir. Çünkü ulus ulusa, krallık krallığa karşı ayaklanacak. Çeşitli yerlerde kıtlıklar görülecek, depremler olacak. Bunların tümü sancıların başlangıcıdır.
Hükümranlığın bu sevindirici haberi dünyanın her köşesinde tanıklıkta bulunmak için tüm uluslara yayılacak. İşte o zaman son gelecektir." (Matta, Bap 24, 4-14)
Yine İncil'de, "son günlerde", İsa Mesih'in gelişi öncesinde toplumların içinde bulunduğu durum şöyle tasvir edilmiştir:
Şunu bil ki, son günlerde çetin anlar gelecek. Çünkü insanlar kendi kendilerine vurgun, paraya tutkun olacaklar; övünecek, büyüklenecek, sövecek, ana baba sözü dinlemeyecek, iyilik bilmeyecekler. Kutsallığa önem vermeyecek, doğal sevgi nedir bilmeyecek, uzlaşmaya yanaşmayacak, kara çalıcı olacaklar, bencil isteklerini durduramayacaklar. Tehlikeli, iyilik düşmanı, hain, dengesiz olacaklar. Böbürlenecekler, Allah'ı değil zevki eğlenceyi sevecekler; Allah yolunda görünmelerine karşın Allah yolunun gücünü yadsıyacaklar. Bu insanlardan yüz çevir. (Timoteos'a II. Mektup, Bap 3, 1-5)
İncil'e göre, bu gelişmeler yaşandığında Hz. İsa (as)'ın gelişi de yakınlaşmıştır. (Matta, Bap 24, 33) İncil'de bildirilen İsa Peygamberin (as) dönüşüne ilişkin alametler yukarıdakilerle sınırlı değildir. Konunun dikkat çekici bir başka yönü de, Mesih'in gelişinin bazı kişilerce inkar edilmesinin de, aynı zamanda onun gelişinin bir alameti olmasıdır. Bu İncil'de şöyle bildirilir:
İlkin şunu bilmelisiniz. Son günlerde tutkuları uyarınca yürüyen, alaylı havalar takınan alaycılar türeyecek. Soracaklar: "Hani vaat edilmişti, gelecekti... Ne oldu? Atalar uyuyalıdan beri yaratılışın başından bu yana herşey olduğu gibi sürüp gitmekte!" (Petros'un II. Mektubu, Bap 3, 3-4)
Ahir zamanın ilk dönemi, tüm dünyada sıkıntı ve zorlukların, açlığın, kargaşanın, çatışmaların arttığı, insanların bir kurtarıcı bekledikleri dönemdir. |
Hz. Muhammed (sav)'in hadislerinde bildirilen ahir zaman (son dönem) özellikleri de yukarıda sayılanlarla büyük benzerlik göstermektedir. Peygamber Efendimiz (sav) de müminlere, dünyanın kıyametten önceki son döneminde içinde bulunacağı koşulları detaylı olarak tasvir etmiş ve Hz. İsa Peygamberin (as) bu dönemde yeryüzüne tekrar gönderileceğini bildirmiştir. Hz. Muhammed (sav)'in hadislerinde bildirilen bazı ahir zaman özellikleri şu şekildedir:
Dünya herc-ü merc içinde kaldığında, fitneler zuhur ettiğinde, yollar kesildiğinde, bazıları bazısına hücum ettiğinde, büyük küçüğe merhamet etmediği, büyüğe vakarlı davranmadığında...25
Kişi, kardeşini öldürmedikçe kıyamet kopmaz.26
Dünyanızda kötüleriniz varis olmadıkça kıyamet kopmaz.27
Kıyametin hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır.28
Haram olan şeylerin helal sayılması… kıyamet alametlerindendir.29
Büyük şehirler dün sanki yokmuş gibi helak olur.30
Ahir zamanda öyle adamlar çıkacak ki, dinlerini dünya menfaatleri karşılığında satacaklardır. Bunlar yumuşak görünmek için koyun postuna bürünecekler, dilleri şekerden tatlı, fakat kalpleri kurt kalbi gibi katı olacaktır.31
Kıyametten önce iki büyük hadise vardır… ve sonra da zelzeleli yıllar.32
İnsanlar üzerine aldatıcı seneler gelecek. O senelerde… haine itimat edilecek, doğru kişi hain sayılacak.33
Büyüğe saygı, küçüğe merhamet kalkacak. Zina çocukları çoğalacak. O kadar ki kişi sokak ortasında kadınla zina edecek.34
Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak.35
İyilik terk edilip emredilmediğinde, kötülük işlenip alıkonulmadığında… kıyamet yaklaşmış olacaktır.36
Kötülerin çoğaldıkça çoğalması, yalancıların doğru kabul edilip doğruların yalancı sayılması, hainlerin güvenilir, güvenilir kimselerin hain sayılması… kıyamet alametlerindendir.37
Dikkat edilirse, bu alametler günümüzde ardı ardına belirmiştir. Dünyanın farklı köşelerinden hemen her gün yeni bir çatışma haberi gelmekte, insanlar rüşvet, adaletsizlik ve haksızlık başta olmak üzere sosyal bozulmadan büyük rahatsızlık duymakta, yalancılık, dolandırıcılık, sahtekarlık, fuhuş, cinsel sapkınlıklar her geçen gün daha da artmaktadır. Ahlaki değerlerin göz ardı edilmesi, insanlar arasında gerçek sevgi ve merhametin yaşanmasını engellemekte, herkesin tedirginlik ve güvensizlik duyduğu bir ortam yaygınlaşmaktadır. Bunun yanı sıra büyük kıtlıkların yaşanması, depremlerin artması, diğer doğal felaketlerin çoğalması, insanları hayrete düşürecek büyük olayların yaşanması gibi alametler de açıkça tecelli etmektedir. Bir kez daha belirtmek gerekir ki, geçmişte de belki bu olaylardan bazıları yaşanmış ya da insanlar bu alametlerin benzerleri ile karşılaşmış olabilirler ama tarihin hiçbir döneminde söz konusu alametlerin bu kadar açık ve birarada meydana geldiği görülmemiştir. Bu durum, Hz. İsa Mesih (as)'ın yeryüzüne gelişinin, Allah'ın izniyle, bu dönemde olduğunun açık bir işaretidir. Ve hiç şüphesiz Allah'ın elçisinin yeniden dünyaya gelecek olması tüm iman edenlerin büyük bir heyecan ve sevinç duyacakları tarihi bir olaydır.
Kuran'da Hz. İsa (as) hakkında pek çok bilgi verilir. Hz. İsa (as), Allah'ın, Hz. Meryem'e gönderdiği Cebrail'in müjdelemesiyle babasız olarak dünyaya gelmiştir. Doğduktan hemen sonra ise insanlarla konuşarak, Allah'ın ilhamıyla, bebek yaşında mucizeler göstermiştir. Hayatı boyunca da Allah'ın örnek bir kulu ve elçisi olmuş, insanları Rabbimiz'e samimiyetle kul olmaya davet etmiştir.
Hz. İsa (as) Peygamber hakkındaki Kuran ayetlerinde bildirilen bazı özellikler şu şekildedir:
FHz. İsa (as), Allah'ın elçisi ve kelimesidir:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('Ol' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur... (Nisa Suresi, 171)
FKendisine "İsa Mesih" ismi verilmiştir:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir... (Al-i İmran Suresi, 45)
FAllah Katında seçkin kılınmış mübarek bir insandır:
... O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve yakın kılınanlardandır. (Al-i İmran Suresi, 45)
İnsanlığa bir ayet kılınmıştır:
Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. (Enbiya Suresi, 91)
Annesi Hz. Meryem, Alla'ın seçtiği ve alemlerin kadınlarına üstün kıldığı bir kişidir:
Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (Al-i İmran Suresi, 42)
FDaha beşikteyken insanlarla konuşmuştur:
Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve o salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46)
Allah'ın izni ile pek çok mucizeler göstermiştir:
İsrailoğulları'na elçi kılacak. "Gerçek şu, ben size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran Suresi, 49)
Rogier Van Der Weyden'in "Tapınakta Sunuş" adlı tablosu |
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
Tevrat'ı doğrulayan, yol gösterici ve öğüt olan İncil'i tebliğ etmiştir (Ancak İncil daha sonra insanlar tarafından tahrif edilmiştir.):
Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik. (Maide Suresi, 46)
Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır. (Hadid Suresi, 27)
Ruhu'l-Kudüs'le desteklenmiştir:
Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz? (Bakara Suresi, 87)
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelenler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır. (Bakara Suresi, 253)
Havariler kendisine yardımcı olmuşlardır:
Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler. (Saf Suresi, 14)
İsrailoğulları'na örnek kılınmıştır:
O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları'na bir örnek kıldık. (Zuhruf Suresi, 59)
İnkarcılar onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır, ama Allah onların bu tuzağını bozmuş, Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına yükseltmiştir:
Onlar bir düzen kurdular. Allah da bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.
Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran Suresi, 54-55)
Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne gelişi ile ilgili merak edilen bir diğer konu ise "Hz. İsa (as)'ın kim olduğunun nasıl anlaşılacağı ve onun hangi özelliklerinden tanınabileceği"dir. Bilgice, akılca, vücutça, ahlakça üstün kılınmış bir insan olarak Hz. İsa (as)'ın yüzünde peygamberlere has bir ifade olacaktır.
Sahip olduğu güçlü Allah korkusunun ve derin imanının nuru yüzüne yansıyacaktır. Ve peygamberlere has olan nurlu ifade o derece açık olacaktır ki, onu görenler diğer insanlara kıyasla çok üstün bir insanla karşılaştıklarının farkına varacaklardır.
Allah, Hz. İsa (as)'ın hem dünyada hem de ahirette "... seçkin, onurlu, saygın ve Allah'a yakın kılınanlardan..." (Al-i İmran Suresi, 45) olduğunu bildirmiştir. Allah'ın ayetinin bir tecellisi olarak tüm peygamberler gibi Hz. İsa (as) (da çevresindeki insanlar arasında saygınlığıyla, seçkin ve onurlu oluşuyla tanınacaktır. Görenler onu daha bakar bakmaz tanıyacak, kalplerinde bu konuda hiçbir şüphe oluşmayacaktır. Bu kutlu insanın gelişini inkar eden insanlar da yaptıklarının mantıksızlığını hemen kavrayacaklardır.
Hz. İsa (as) Kuran'da geçen peygamber özellikleri ile tanınabilecektir. Ancak bunlar dışında onu insanlara tanıtan başka belirtileri de olacaktır. Şüphesiz bunlardan en önemlilerinden biri Hz. İsa (as)'ın dünyada bir ailesinin, hiçbir akrabasının, eskiden tanıdığı tek bir kişinin olmamasıdır.
Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik.İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır. |
Bu konuda, akla gelen önemli bir soru da Hz. İsa (as)'ı nasıl tanıyacağımızdır. Elbette, peygamberlerin ortak özelliklerine sahip olması onun en belirgin alameti olacaktır. Bunun yanında onun gerçek İsa Mesih olduğunun önemli bir alameti daha vardır. Hz. İsa (as) ikinci gelişinde, onu daha önce gördüğünü, tanıdığını, geçmişini bildiğini söyleyebilecek hiç kimse çıkmayacaktır. Onun fiziksel özelliklerini, simasını ya da ses tonunu bilen tek bir kişi dahi olmayacaktır. Dünya üzerinde tek bir kişi "ben onu daha önceden tanıyorum, filanca zaman görmüştüm, onun ailesi ve yakınları şu kimselerdir" gibi bir iddiada bulunamayacak, bulunsa da buna dair bir kanıt gösteremeyecektir. Çünkü onu tanıyan tüm insanlar bundan yaklaşık olarak 2000 sene kadar önce yaşamış ve ölmüşlerdir. Annesi Hz. Meryem, Hz. Zekeriya (as), onunla yıllarını geçirmiş olan havarileri, dönemin Musevi önde gelenleri ve bizzat Hz. İsa (as)'dan tebliğ almış olan insanlar vefat etmişlerdir. Dolayısıyla ikinci kez yeryüzüne gelişinde, onun doğumuna, çocukluğuna, gençliğine ve yetişkinliğine şahit olmuş tek bir kimse olmayacak ve onun hakkında hiç kimse hiçbir şey bilmeyecektir.
Kitabın önceki bölümlerinde de açıkladığımız gibi Hz. İsa (as) Allah'ın "Ol" emriyle babasız olarak dünyaya gelmiştir. Aradan yüzyıllar geçtikten sonra ise bilinen hiçbir akrabası olmaması çok doğaldır. Allah, Hz. İsa (as)'ın bu durumunu Kuran'da Hz. Adem (as)'ın yaratılışına benzetmiş ve şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (Al-i İmran Suresi, 59)
Ayette de belirtildiği gibi Allah Hz. Adem (as)'a "Ol" demiştir ve Hz. Adem (as) yaratılmıştır. İşte Hz. İsa (as)'ın ilk yaratılışı da Allah'ın "Ol" demesiyle gerçekleşmiştir. Hz. Adem (as)'ın anne ve babası yoktur, Hz. İsa (as)'ın ilk dünyaya gelişinde ise sadece annesi Hz. Meryem vardır; fakat yeryüzüne yeniden geleceği ikinci seferde onun annesi de hayatta olmayacaktır.
Kuşkusuz bu durum, dönem dönem ortaya çıkan "sahte Mesih" tehlikesini de tamamen ortadan kaldırmaktadır. Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden gelişinde, onun Hz. İsa (as) olduğundan şüphe edilebilecek bir durum oluşmayacaktır. Hiç kimse "bu kişi Hz. İsa (as) olamaz" diyebilecek bir sebep bulamayacaktır. Çünkü Hz. İsa (as), dünyadaki tüm diğer insanlardan ayrılabilecek bu çok önemli özellikle, yani yeryüzünde kendisini tanıyan tek bir kişi bile olmamasıyla hemen tanınabilecektir.
Bunun yanında kuşkusuz Allah'ın seçkin kullarına has olan; güzel ahlak, akıl, asalet, hikmet, anlatım çarpıcılığı, basiret, tevazu gibi üstün özelliklerle de Hz. İsa (as) tüm "sahte Mesih"lerden ayrı olarak dikkat çekecek, gerçek imana sahip insanlar, imanın nuru ile onu tanıyacak ve kendisine tabi olacaklardır.
Hz. İsa (as), gelişiyle birlikte, Hristiyanlığın özünde olmayan yanlış inanç ve uygulamaları ortadan kaldıracak, Hristiyan dünyasını içinde bulunduğu yanılgılardan kurtaracak, tüm insanları hak dini ve üstün ahlak modelini yaşamaya çağıracak, Hz. Mehdi (as) ile birlikte İslam ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacaktır.
Hz. Muhammed (sav)'in birçok hadisinde de Hz. İsa (as)'ın gelişi müjdelenmiştir. Bu hadislerden bazıları şu şekildedir:
Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa aleyhisselam), Feccu'r-Ravhanam mevkide, hac yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir.39
Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal, Dabbetu'l arz, Güneş'in batıdan doğması, İsa'nın yeryüzüne inmesi...40
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır...41
Ayrıca hadislerde bildirilen önemli bir gerçek de, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne dönüşünün ardından "altınçağ" olarak adlandırılan bir dönemin başlayacağıdır. Altınçağ, bolluk, huzur, barış, mutluluk, zenginlik ve rahatlık ortamının hakim olacağı; sanat, tıp, haberleşme, üretim, ulaşım ve bunun gibi hayatın tüm alanlarında dünya tarihinde yaşanmamış gelişmelerin görüleceği; güzel ahlakın tam anlamıyla yaşanacağı bir çağ olacaktır. Bu dönem hadislerde şöyle tarif edilmiştir:
... Mal da o kadar çoğalacaktır ki, hiçbir kimse mal kabul etmeyecektir.43
Kabın su ile dolduğu gibi yeryüzü din birliği ile dolacak. Allah'tan başkasına tapılmayacak. Harp, kavga namına hiçbir şey kalmayacak… Yeryüzü gümüş sofrası gibi olacak. Bitkisini Adem'in zamanındaki gibi bitirecek. Bir salkım üzümle bir nefer doyacak. Bir grup insan tek narla doyacak. Bir öküzün fiyatı şu kadar olacak, bir kaç dirhemle bir at satın alınacak.44
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. |
Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden gelecek olması, biz Müslümanlar için çok önemlidir. O Allah'ın bir mucizesiyle babasız olarak doğmuş, İsrailoğulları'nı doğru yola davet etmiş, onlara pek çok mucizeler göstermiş olan bir peygamberdir. Mesih'tir ve Kuran'a göre "Allah'ın Kelimesi"dir. (Nisa Suresi, 171) Onun yeniden yeryüzüne gelmesi ile birlikte ise, gerçekte aynı şekilde Allah'a inanan, aynı ahlaki değerleri paylaşan ve Kuran'a göre birbirlerine insanlar içinde "sevgice en yakın olan" (Maide Suresi, 82) Hristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıklar giderilecek ve dünyanın bu en büyük iki dini topluluğu birleşecektir. Yeryüzündeki üçüncü İlahi dinin mensupları, yani Museviler de gerçek Mesihleri olan Hz. İsa (as)'a iman ederek hidayet bulacaklardır. (Nisa Suresi, 159) Böylece üç İlahi din birleşecek, yeryüzünde Yüce Allah'a iman ve O'nun peygamberi Hz. İsa (as)'a itaat temeli üzerine kurulu tek bir din kalacaktır. Bu din, Allah'ı inkar eden felsefeleri ve putperest inançları fikren yenilgiye uğratacak, böylece dünya savaşlardan, çatışmalardan, ırkçılıktan ve etnik düşmanlıklardan, zulüm ve haksızlıklardan kurtulacak, insanlık barış, mutluluk ve huzur içinde bir "Altınçağ" yaşayacaktır.
Bu, kuşkusuz, dünya tarihinin en büyük olaylarından biridir. Üç İlahi dinin birleşeceği bu ortam, tüm Amerika kıtasının, Avrupa'nın, İslam dünyasının, Rusya'nın, İsrail'in ortak bir inançla ittifak kurması anlamına gelir ki, böylesine bir birlik tarihte hiç sağlanmamıştır. Bu birliğin dünyaya getireceği barış, huzur, istikrar, mutluluk hiçbir devirde sağlanmamış, bunun eşi ve benzeri görülmemiştir.
Dahası, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne dönecek olması, dünya tarihinin en büyük mucizelerinden biridir.
Allah'ın dilediği peygamberler, Allah'ın takdiri ile, çeşitli mucizeler gösterirler. Hz. İsa (as), Allah'ın lütfuyla, bundan 2000 yıl önce Filistin topraklarında; ölülerin diriltilmesi, körlerin ve cüzzamlıların iyileştirilmesi, cansız maddelere can verilmesi gibi (Maide Suresi, 110) mucizeler göstermiştir.
Hz. İsa (as)'ın 2000 yıl sonra yeniden dünyaya dönmesi, annesiz ve babasız olarak olgun yaşında yaşama yeniden başlaması ise çok büyük bir mucize olacaktır. Böylece bilimsel ve felsefi düzeyde zaten çökme noktasına gelmiş olan materyalist felsefe, tüm dünya insanlarının gözü önünde, geri dönülemez biçimde yıkılacak, insanlar Allah'ın varlığının ve kudretinin apaçık kanıtlarını göreceklerdir.
İşte, Allah'ın Kuran'da bildirdiği işaretler, Peygamberimiz (sav)'in hadisleri ve İslam alimlerinin yorumları ışığında, bizler bu kutlu dönemin çok yakın olduğuna inanıyoruz. Biz Müslümanlar olarak, Hz. İsa (as)'ın yakında gelecek olmasından dolayı büyük bir heyecan duyuyor, kendimizi ve dünyayı bu kutlu misafire hazırlamak için elimizden geleni yapıyoruz.
Hristiyanlara çağrımız ise, onların da bu konuda olabildiğince duyarlı, bilinçli ve şevkli olmalarıdır.
Hz. İsa (as) sevgisi, Hristiyanlara tarih boyunca güzel ahlak kazandırmıştır. Allah Kuran'da Hristiyanları "insanlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın" olanlar olarak tarif eder ve ayetin devamında şöyle buyurur:
... Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (Maide Suresi, 82)
Bir diğer ayette ise Hristiyanların olumlu ahlakından şöyle söz edilir:
Sonra onların izleri üzerinde elçilerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık... (Hadid Suresi, 27)
Tarih boyunca Hristiyanlar türlü zulümlere katlanmış, dünya zevklerinden ellerini çekerek çile dolu hayatları tercih etmiş, büyük fedakarlıklarda bulunmuşlardır. Tüm bunlar, samimiyetin önemli birer göstergeleridir. Ancak Hz. İsa (as)'ın dönüşünün yakın olduğu bu çağda, bu samimiyetin daha da güçlü gösterilmesi gerekir.
◉ Hristiyan kaynaklarına göre de Hz. İsa (as) yeryüzüne dönecektir.
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. |
Yeni Ahit'te defalarca Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne yeniden döneceği haber verilir. İbranilere Mektup'ta yazıldığına göre, "Mesih ikinci kez... kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir." (Bap 9, 28) Daha pek çok Yeni Ahit pasajında Hz. İsa (as)'ın yeniden geleceği müjdelenir. Bu vaat kesin olduğuna göre, tüm Hristiyanların bunu "dünya görüşleri"nin temeli haline getirmeleri, ikinci gelişi her zaman için beklemeleri ve dünya üzerinde buna göre bir faaliyet yürütmeleri gereklidir.
◉ Hristiyan kaynaklarına göre de Hz. İsa (as)'ın dönüşü yakındır.
Pek çok Hristiyan, ikinci gelişin çok yakın olduğu kanaatindedir. Çünkü Yehi Ahit'te ve Eski Ahit'te Mesih'in gelişi ile ilgili bilgilerin tamamına yakını gerçekleşmiştir. Tüm dünyada din ahlakının yayılışı, ateist felsefelerin çökmeye yüz tutması, insanların Allah inancına yönelişi de önemli bir alamettir. Durum bu iken, hiçbir Hristiyanın Hz. İsa (as)'ın İkinci Gelişi konusunda kayıtsız kalması doğru olmaz.
◉ Hristiyan kaynaklarına göre de Hz. İsa (as)'ın dönüşü, tarihin en büyük olayı olacaktır.
İkinci geliş Hristiyan kaynaklarına göre de kesin ve yakın bir gerçek olduğundan, bunun tüm Hristiyanlık aleminin en önemli gündemi olması gerekir. Hz. İsa (as) gibi Allah'ın üstün kıldığı kutlu bir peygamber yakında dünyaya geleceğine göre, bunun için hazırlık yapılması, bu konunun sürekli gündemde tutulması gerekir.
◉ Hz. İsa (as) geldiğinde tüm inananları birleştireceğinden, zaten yakında hiçbir anlamı kalmayacak olan Hristiyanlar arası ayrılıkların, tartışmaların, husumetlerin bir kenara bırakılması gerekir.
◉ Hz. İsa (as) geldiğinde, ona inanan tüm Hristiyanlar ve Müslümanlar ortak bir inançta birleşeceğine göre, Hristiyanlar ve Müslümanlar arasındaki ön yargı ve güvensizliklerin aşılması için şimdiden çalışmak gerekir.
İncil'in en son bölümü olan "Esinlenme" kitabında şöyle yazar: "... Dünyanın egemenliği, Rabbimiz'in ve O'nun Mesihinin oldu. Ve O sonsuzlara dek egemenlik sürecek." (Esinlenme, Bap 11,15)
Tüm Hristiyanların yaklaşan bu büyük müjdenin bilinci, heyecanı, aşkı, şevki içinde olması gerekir.
Bu bilinci, heyecanı, aşkı ve şevki yaşayan Müslümanlar olarak Hristiyanlara sesleniyoruz:
Gelin, Hz. İsa (as)'ın yaklaşan dönüşüne el birliği ile hazırlanalım. Hz. İsa (as)'ın bize zaten en doğruyu öğreteceğini bilerek, aramızdaki inanç farklılıklarına saygı gösterelim. Onun görmek istediği gibi, dünyayı barış, kardeşlik, merhamet ve sevgi ile doldurmaya çalışalım. Ona düşman olan, Yüce Rabbimiz Allah'ı inkar eden felsefe ve ideolojilere karşı el birliği ile fikri mücadele verelim.
Gelin, dünya tarihinin yaklaşan en büyük mucizelerinden ve müjdelerinden birini birlikte bekleyelim.
Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. |
Dünyanın sonundan evvelki dönem yani "ahir zaman", Allah'ın tüm kutsal kitaplarında bildirdiği bir dizi alametler içermektedir. Fitne ve kargaşanın en şiddetli şekilde yaşandığı, din ahlakından alabildiğine uzaklaşıldığı ve dejenere hayatın en ileri seviyelere ulaştığı bu özel dönemde, Rabbimiz "hidayet verici" sıfatıyla Hz. Mehdi (as)'ı gönderecektir. Allah'ın bu önemli vazife için gönderdiği Hz. Mehdi (as), imanındaki samimiyet, güçlü Allah sevgisi ve korkusu ile tüm dünyanın hidayetine vesile olacaktır. Allah'ın dilemesiyle Hz. Mehdi (as), kaderinde yazılı olan bu üstün görevde mutlaka başarılı olacak; Allah'a imanı ve din ahlakını tüm dünyada hakim kılacaktır.
İşte bu nedenle Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru, dünya tarihinin en büyük olayıdır ve bu büyük olaya bütün kutsal kitaplarda işaret edilmektedir. Hz. Mehdi (as)'ın gelişi, sadece Peygamber Efendimiz (sav) zamanından beri değil; binlerce seneden beri bilinen ve beklenen bir müjdedir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi (as)'ın zuhurunun, Allah'ın vahyi olan tüm kitaplarda haber verildiği şöyle bildirilmektedir:
Peygamberlere dair olan kitaplarda, "Hz. Mehdi (as)'ın işi zulüm ve kötülük değildir" şeklinde işaret edilmiştir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, sf. 49)
İbni Münavi diyor ki: "Danyal (as)'ın kitabında şöyle yazılıdır."... Hz. Mehdi (as) çıkacak ve Allah-u Teala daha önce fesada uğrayanları ve iman ehlini onunla kurtaracaktır. Sünnetler onunla ihya edilecek... (Bu hadis Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman isimli kitabın Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan el yazılı bir nüshasında mevcuttur.)
Bu hadislerden anlaşılıyor ki; Mehdiyet konusu, bütün hak dinlerin kitaplarında yer almıştır. Tevrat ve İncil'de de, Hz. Mehdi (as)'ın geleceği, vasıflarının ne olacağı, faaliyetleri ve vesilesiyle gerçekleşecek Allah'a iman ve din ahlakının hakimiyet dönemi, binlerce yıl öncesinden bildirilmiştir. Her ne kadar günümüzde tahrif olmuş halleri bulunsa da, Tevrat ve İncil'in bozulmadan kaldığına hüsn-ü zan ettiğimiz, Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)'in hadisleri ile mutabık bölümlerinde, bu izahlar görülmektedir.
Allah'ın vahyi Kitaplarda, binlerce yıl öncesinden Hz. Mehdi (as)'ın çıkışı ile ilgili tariflerin olması, bu olayın çok önemli olduğunun bir başka delilidir. Ahir zamanda, kıyamete yakın bu dönemde, Allah'ın son uyarıcı ve müjde verici olarak gönderdiği elçisi Hz. Mehdi (as)'ın vasıflarını ve faaliyetlerini bilmek son derece önemlidir. Ayrıca bu hayati konudan herkesi haberdar etmek ve bu mübarek şahsın manen destekçisi olmak, tüm iman edenlerin üzerine düşen önemli bir sorumluluktur.
İlahi dinlerde "beklenen kurtarıcı" olarak da ifade edilen "Mesih" terimi, Müslümanlarda "Mehdi" inancının tezahürüdür. İslamiyet'teki "Mehdiyet", Musevilerin kutsal kabul edilen kaynaklarında "Mesih" dönemi olarak geçer. Musevilerin ahir zamanda insanlığın kurtuluşu için zuhurunu bekledikleri Mesih, Müslümanların beklediği Hz. Mehdi (as)'dır.
Ancak Hristiyanların "Mesih" olarak yeryüzüne ikinci gelişini bekledikleri Hz. İsa (as), "Mehdi (as)" değildir. Müslümanlar da Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda yeniden dünyaya geleceğine inanmaktadırlar; ancak Hz. İsa (as) geldiğinde Mehdi (as)'a tabi olacak, Allah'ın izniyle yegane hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hakim olmasına, bu iki mübarek insan birlikte vesile olacaklardır.
Peygamberimiz (sav)'den aktarılan sahih rivayetlere göre "Hz. İsa (as) namazını Hz. Mehdi (as)'ın arkasında kılacaktır." (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 24)
Bu rivayet diğer hadislerde şöyle haber verilmektedir:
Hz. Mehdi (as) müminlerle beraber Beytül Makdis'te sabah namazı kılarken, o sırada nüzul eden Hz. İsa (as)'ı takdim edecek ve Hz. İsa (as) ellerini onun omuzuna koyarak, "Namazın kaameti (namaz için seslenilmesi) senin için getirildi, bu yüzden sen kıldır" diyecek ve nihayet Hz. Mehdi (as), Hz. İsa (as) ve müminlere imam olarak namazı kıldıracaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 25)
Peygamberimiz (sav)'in sahih hadislerinde, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın aynı dönemde ortaya çıkacakları ve İslam ahlakını tüm dünyada yerleşik kılma amacıyla birlikte mücadele edecekleri bildirilmiştir. Pek çok sahih hadiste yer alan bu bilgiler, Hz. İsa (as) ile Hz. Mehdi (as)'ın ahir zamanda biraraya geleceklerini ve mücadelelerini birlikte sürdüreceklerini göstermektedir.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Musevilerin bekledikleri Mesih ise, aslında Hz. Mehdi (as)'dır. Musevi metinlerinde "Mesih" terimi genel olarak krallar, yüksek rahipler için de kullanılmıştır. Dolayısıyla "Mesih" kavramı, "Allah'a hizmet görevi için için meshedilmiş (seçilmiş, kutsanmış) ve O'na yakın" kimseleri nitelendiren bir sıfat olarak kullanılmaktadır. Ancak Musevilerin günümüzde bekledikleri Mesih, "Allah tarafından ahir zamanda yeryüzüne gönderilecek ve yeryüzünü hakimiyeti altına alarak, insanları Allah'a, O'nun doğru yoluna yöneltecek bir elçi, bir dini lider"dir; ki bu tanım da Müslümanlıktaki Hz. Mehdi (as)'a aittir.
Ayrıca Tevrat'a ve Musevilerin diğer kutsal kaynaklarına bakıldığında, "Mesih" olarak anlatılan kişinin Hz. Mehdi (as)'ın özelliklerine sahip olduğu, faaliyetlerinin ve dünyada vesile olacakları değişikliklerin de aynı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Musevilerin ahir zamanda bekledikleri Mesih, aslında Hz. Mehdi (as)'dır.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi (as)'ın Peygamber nesli olan Ben-i İsrail'e (İsrailoğulları'na) benzetilmesi, bu bakımdan manidardır. Söz konusu hadislerden bir kısmı şöyledir:
(Hz. Mehdi (as)'ın) cismi, İsrail cismidir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 24)
Hz. Mehdi (as) sanki Ben-i İsrail'den bir adamdır. (Tavrı onlara benzer yani heybetli ve akıllı) (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 23-30)
Hz. Mehdi (as)'ın bedeni İsraili'dir. Hz. Mehdi (as), sanki Ben-i İsrail ricalindendir (önde gelenlerindendir). (İbn Hacer El Mekki)
(Hz. Mehdi (as)'ın) cismi, İsrail bünyesi gibidir. (Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Fevaidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar")
(Hz. Mehdi (as)'ın dış görünüşü) sanki İsrailoğulları'ndan bir insana benzemektedir. (Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal")
Sanki o (Hz. Mehdi (as)), İsrailoğulları'ndan bir adam gibidir. (Nuaym b. Hammad, vr. 52a; Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Fevaidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar")
Kuran'da Allah, Hz. İbrahim (as)'ı ve onun soyundan gelenleri seçtiğini ve onları mübarek kıldığını bildirmektedir. (Bakara Suresi, 130; Al-i İmran Suresi, 33) Bu bilgi, Musevilerin kutsal kitabı Tevrat'ta da yer almaktadır. (Yaratılış, 22:17; 12:2) (Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Hz. Mehdi (as), Hz. İbrahim (as) Neslindendir, Harun Yahya)
Tevrat'ta geçen Ben-i İsrail, Ben-i İshak, Ben-i İsmail, hepsi Ben-i İbrahim'in neslidir. Hepsi Allah'ın mübarek kıldığı nesil olan Hz. İbrahim (as)'ın soyudur. İbrahimi dinlerde "hidayet veren" sıfatıyla ahir zamanda gelecek ve din ahlakının dünyaya hakimiyetine vesile olacak olan mübarek şahıs da, Hz. İbrahim (as)'ın neslindendir. Dolayısıyla Hz. Mehdi (as) Hz. İbrahim (as)'ın neslindendir. Allah, hakimiyetini gerçekleştirmek için Hz. İbrahim (as) soyunun iki kolundan gelen son temsilcileri korumuştur. Ahir zamanda emrinin gerçekleşmesi için İmam el-Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)'ı biraraya getirecektir. Kuran'da ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen bu hakimiyet dönemi, Tevrat'ta Hz. İbrahim (as)'ın soyundan gelen bir topluluğa vaat edilmekte ve şöyle bildirilmektedir:
Ve Rab Abram'a (İbrahim'e) dedi ki: ... seni büyük millet edeceğim ve seni mübarek kılacağım ve senin adını büyük edeceğim ve bereket ol ve seni mübarek kılanları mübarek kılacağım ve sana lanet edene lanet edeceğim ve yeryüzünün bütün kabileleri sende mübarek olacaktır. (Yaratılış, 12:1-3)
Soyunu gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Bu ülkelerin tümünü onlara vereceğim. Yeryüzündeki bütün uluslar senin soyun aracılığıyla kutsanacak. (Yaratılış, 26:4)
Yeryüzünün tozu kadar sayısız bir soya sahip olacaksın. Doğuya, batıya, kuzeye, güneye doğru yayılacaksınız. Yeryüzündeki bütün halklar sen ve soyun aracılığıyla kutsanacak. (Yaratılış, 28:14)
Tevrat'ta dünyanın son döneminde, Allah'a gönülden iman edenlerin yeryüzünde sorumluluk ve liderlik sahibi olacaklarını, din ahlakının yeryüzüne hakim olacağını anlatan bölümlerden bir kısmı şu şekildedir:
Alçak gönüllülere gelince yeryüzünün varisi olacaklar... Kötülerin bilekleri kırılacak ve Allah doğruların dayanağıdır. Allah salihlerin günlerini biliyor ve onların mirası ebedi olacaktır. (Mezmurlar, 37:11, 17-18)
Yeryüzünün dört bucağı anımsayıp Rab'be dönecek, ulusların bütün soyları O'nun önünde yere kapanacak. Çünkü egemenlik Rab'bindir... (Mezmurlar, 22:27-28)
Çünkü kötülerin kökü kazınacak, ama Rab'be umut bağlayanlar ülkeyi miras alacak. Yakında kötünün sonu gelecek, yerini arasan da bulunmayacak. Ama alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, derin bir huzurun zevkini tadacak... (Mezmurlar, 37:9-11)
Çünkü kötülerin gücü kırılacak, ama doğrulara Rab destek olacak... kötüler yıkıma uğrayacak; Rab'bin düşmanları kır çiçekleri gibi kuruyup gidecek, duman gibi dağılıp yok olacak. (Mezmurlar, 37:17-20)
Rab'be umut bağla, O'nun yolunu tut... Ama başkaldıranların hepsi yok olacak... Doğruların kurtuluşu Rab'den gelir... Rab onlara yardım eder, kurtarır onları, kötülerin elinden alıp özgür kılar, çünkü kendisine sığınırlar. (Mezmurlar, 37:34, 39-40)
Bu pasajlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, Tevrat'ta haber verilen hakimiyet belirli bir grubun veya soyun diğer toplumlar üzerinde güç ve iktidar sahibi olması değil, Allah'a samimi imanın ve tüm insanlara emrettiği gerçek din ahlakının yeryüzüne hakim olmasıdır. Bununla birlikte Tevrat'ta iman sahibi Musevilerle ilgili övgü ifadeleri, Tevrat'ın indirildiği dönemde yaşayan samimi müminlere haber verilen müjdelerdir. Dolayısıyla Tevrat'ta Beni İsrail'e vadedilen hakimiyetle ilgili pasajların, samimi Allah inancını esas almadan, sadece belirli bir ulusun üstünlüğü olarak yorumlanması doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
Nitekim İslamiyet'te ve Musevilikte var olan "din ahlakının hakimiyeti" kavramı da, yeryüzünde din ahlakının yaşanmamasından kaynaklanan kötülük ve zorlukların, din ahlakının yaşanmaya başlaması ile ortadan kalkması ve güzel ahlakın yaygınlaşmasıdır. Müslümanların temennisi, Yüce Rabbimiz'in emrettiği ahlakın yani yardımlaşmanın, adaletin, dürüstlüğün, sadakatin, tevazunun, affediciliğin, merhametin, insanlar arasındaki ilişkilerde esas olması; herkesin Allah'ın rızasını kazanmak için en güzel ahlakı göstermekte yarıştığı bir ortamın tesis edilmesidir. Böyle bir ortamın sağlanması, hiç şüphesiz bu erdemlerin eksikliğinden kaynaklanan her türlü sorunu ortadan kaldıracaktır. Bu anlayışa sahip olan Müslümanların amacı güç ve iktidar sahibi olmak değil; Allah kendilerine böyle bir nimet lütfederse, bu nimeti din ahlakını daha çok yaymak için en iyi şekilde kullanmaktır. Müminlerin bu güzel özelliği bir Kuran ayetinde şu şekilde haber verilmiştir:
Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, marufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. (Hac Suresi, 41)
...Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. |
24. Muhammed Halil Herras, Faslu'l-Makal fi Ref'I İsa Hayyen ve Nüzulihi ve Katlihi'd-Deccal, Mektebetü's Sünne, Kahire, 1990, 20
25. Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12
26. Muhammed B. Resul al-Huseyni, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, İstanbul, 1991, s. 141
27. Muhammed B. Resul al-Huseyni, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, İstanbul, 1991, s. 141
28. Suyuti, Cami'üs Sagir, 3/211; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/492
29. Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 454
30. Kitabül Burhan Fi Alametil Mehdiyyil Ahir Zaman, s. 38
33. İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet ve Diriliş, Pamuk Yayınları, İstanbul, 1990, s. 476
34. İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet ve Diriliş, Pamuk Yayınları, İstanbul, 1990, s. 476
35. Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 440
36. İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet ve Diriliş, Pamuk Yayınları, İstanbul, 1990, s. 480
37. Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 92
38. Müslim, Kitabü-l Fiten: 39
40. Huzeyfe bin Esid el-Gifari r.a., Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 362
41. Ebu Hureyre r.a. / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)