İnsanı yaratan Allah, hiç şüphesiz onun yapısını, ihtiyaçlarını ve dünyada nasıl bir düzen içinde rahat edeceğini de en iyi bilendir. Dolayısıyla insanın, izlemesi gereken yol Rabbimiz'in bildirdiği yol olmalıdır. Nitekim Allah her dönemde elçileri ve kitapları aracılığıyla insanlara yol göstermiş, razı olacağı düşünce, davranış, ahlak ve yaşam biçimini insanlara haber vermiştir. Allah'ın öğrettiği bu yaşam tarzını ve ahlak modelini uygulayanlar, hem dünyada hem de ahirette en mutlu, en huzurlu ve en güzel yaşama kavuşmayı uman insanlardır.
Farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda yaşayan ve farklı İlahi dinlere mensup olan inananlar, tüm bu farklılıklara rağmen aslında aynı ahlaki değerlere sahiptirler. Hırsızlık yapmamak, adam öldürmemek, zina etmemek, yalan söylememek, adil olmak, her türlü haksızlıktan sakınmak, insanlara karşı nazik ve saygılı bir üslup kullanmak gibi temel değerler tüm inananlar için geçerlidir. Bu, inananların -çeşitli görüş ve uygulama farklılıkları olsa da- olaylar karşısında benzer tepkiler vermelerine ve ortak hareket etmelerine neden olur.
Bu ortak ahlak anlayışı Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet'te de geçerlidir. Nankörlük, şımarıklık, kendini beğenmişlik, azgınlık, yalancılık, alaycılık, bencillik, aç gözlülük, düzenbazlık, kıskançlık, kavgacılık, itaatsizlik, saygısızlık, vefasızlık, cimrilik, dedikoduculuk, saldırganlık, zalimlik, iftiracılık, sabırsızlık, ikiyüzlülük, kışkırtıcılık gibi çirkinlikler İslam ahlakına kesinlikle uygun olmadığı gibi, Musevilik ve Hristiyanlıkta da yasaklanmıştır. İnsanlar saygılı, sevgi dolu, adaletli, vicdanlı, şefkatli, merhametli, yardımsever, iyiliksever, alçakgönüllü, dürüst, güvenilir, cömert, şükredici, fedakar, yumuşak huylu, itaatli, vefalı olmaya çağrılmışlardır.
Bu İlahi hükümleri izleyen samimi dindarlar, saygın, seçkin ve onurlu insanlardır. Allah'a gönülden bağlıdırlar. Derin bir imana, üstün ahlaki niteliklere sahiptirler. Yaptıklarının karşılığında herhangi bir menfaat talep etmezler, sadece Allah'ın rızasını kazanmaya yönelik olarak çalışırlar. Her zaman doğrunun, iyinin, hakkın, güzel ahlakın yanında olurlar. Her türlü kötülükten ve ahlaksızlıktan şiddetle sakınırlar.
Buna karşılık yeryüzündeki pek çok öğreti, İlahi dinlerin öğrettiği bu ahlak anlayışına tamamen ters olan anlayışları savunmaktadır. Örneğin son iki yüzyıldır dünyada son derece etkin olan Darwinist ve materyalist felsefe, insanları, sadece kendi çıkarlarını düşünen ve bunda hiçbir kural tanımayan bireyler haline getirmektedir. Bu batıl felsefeye dayalı yaşam biçimleri, hayatı adeta bir tür "arena" olarak göstermekte, insan tutkularını alabildiğince kışkırtmayı ve bunların tatmini için her yolu kullanmayı öngörmektedir. Öte yandan Darwinizm ve materyalizm, insanın ruh sahibi bir varlık olduğunu inkar ettiği ve Allah'ın vahyini reddetme yanılgısına düştüğü için, insanın tabiatına dair hiçbir mutlak kıstas kabul etmemekte ve İlahi dinler tarafından ortaya konan tüm ahlaki değerleri reddetmektedir. Bu sapkın mantığın insanlığa ne kadar büyük bir yıkım getirdiğinin örnekleri ise halen gözler önündedir. Çatışmalar ve gerilimler, bir parça toprak ya da makam ve mevki için acımasızca birbirine saldıran insanlar, mazlumların ve ihtiyaç içinde olanların hergün daha da ezilmesi, adaletsizliklerin yaygınlaşması, ahlaksızlıkların artması, dejenarasyonun hız kazanması söz konusu yıkımın sadece birkaç örneğidir.
Bu durum karşısında İlahi dinlerin mensuplarının, materyalizm tarafından aldatılmış olan insanlığın kurtuluşu için ittifak etmeleri gerekir. Allah'ın varlığına, birliğine, bizleri O'nun yarattığına ve bizlere doğru yolu göstermek için kitaplar ve peygamberler gönderdiğine inanmak, çok önemli bir ortak noktadır. Bu gerçeklere inanan insanlar -Musevi, Hristiyan veya Müslümanlar- bu gerçekleri reddeden insanlara göre birbirlerine çok daha yakındırlar.
Aşağıda üç İlahi din arasındaki ortak ahlaki değerleri başlıklar altında inceleyeceğiz. Bunların her biri, bu dinlerin mensuplarının neden ittifak etmeleri gerektiğinin önemli delillerindendir. Unutulmamalıdır ki, yeryüzünde bu değerlerle tarif edilen güzel ahlakın hakim olması, hiç kuşkusuz, her üç dinin inananlarının elele vermesiyle mümkün olacaktır.
Alçakgönüllülük inananların ortak bir vasfıdır. Allah, ayetlerinde kendini büyük gören, kibirli insanları sevmediğini bildirmiştir.
İnananlar, kendilerine sayısız nimetler bahşedenin Allah olduğunu, herşeyin gerçek ve tek sahibinin de O olduğunu bilirler. Hiçbir şekilde kibirlenme içine girmezler. Allah'ın karşısında ne kadar aciz olduklarının farkındadırlar. Aklın, bilginin, güzelliğin, zenginliğin, itibarın ve diğer her türlü imkanın kendilerinden kaynaklanmadığını; bunların Allah'ın bir ihsanı olduğunu bilirler. İşte bu nedenle mütevazı davranırlar.
Allah, Kuran'da inananların tevazulu tavrını şöyle belirtmiştir:
O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler. (Furkan Suresi, 63)
Diğer bir Kuran ayetinde de mütevazı müminler cennetle müjdelenmiştir:
... İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçakgönüllü olanlara müjde ver. (Hac Suresi, 34)
Alçakgönüllülüğün önemi ve bu tavrı gösterenlerin Allah Katında üstün kılınmış insanlar oldukları İncil'de şöyle ifade edilir:
Aranızda en üstün olan, ötekilerin hizmetkarı olsun. Kendini yücelten alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir. (Matta, Bap 23, 11-12)
Kim bu çocuk gibi alçakgönüllü olursa, Allah Katında en büyük odur. (Matta, Bap 18, 4)
Aynı şekilde Tevrat'ta da kibirli olmaktan sakınmak gerektiği, Allah'ın alçakgönüllü kullarından razı olacağı bildirilmektedir. Tevrat'a göre inananlar mütevazı olmakla sorumludurlar, kibirli davrananlar ise muhakkak küçük düşürüleceklerdir. Konuyla ilgili bazı Tevrat pasajları şu şekildedir:
... Ey Rabbin hükümlerini yerine getiren dünyanın bütün alçakgönüllüleri, Rabbe yönelin, doğruluğu ve alçakgönüllülüğü arayın... (Sefanya, Bap 2, 3)
Alçakgönüllüleri kurtarır, gururluları gözler, gururunu kırarsın. (2. Samuel, Bap 22, 28)
... Alçakgönüllülüğü takınır, Bana yönelip dua eder, kötü yollarından dönerse... günahlarını bağışlayıp ülkelerini sağlığa kavuşturacağım. (2. Tarihler, Bap 7, 14)
Yüce ve görkemli olan, sonsuzlukta yaşayan, adı kutsal olan (Allah) diyor ki, "... Alçakgönüllülerle, ezilenlerle birlikteyim. Yüreklerini sevindirmek için ezilenlerin yanındayım." (İşaya, Bap 57, 15)
Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)
... Gururlanmamalarını, gelip geçici zenginliğe ümit bağlamamalarını buyur. Zevk almamız için bize herşeyi bol bol veren Allah'a ümit bağlasınlar. (Timoteos'a I. Mektup, Bap 6, 17)
Dinleyin ve kulak verin, kibirli olmayın; çünkü Rab söyledi. (Yeremya, Bap 13, 15)
Çünkü herşeye egemen Rab o gün kibirlileri, gururluları, kendini beğenmişleri alçaltacak; insanların gururu, kibiri kırılacak, o gün yalnız Rab yüceltilecek. (İşaya, Bap 2, 12-13)
Rab diyor ki, "Kötülüğünden ötürü dünyayı, suçlarından ötürü kötüleri cezalandıracağım. Kibirlilerin küstahlığını sona erdirecek, zalimlerin gururunu kıracağım." (İşaya, Bap 13, 11)
O, size Kitap'ta: "Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (Nisa Suresi, 140)
Ne mutlu o insana ki, kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkarların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz. Ancak zevkini Rabbin Yasası'ndan alır. Ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür. (Mezmurlar, Bap 1, 1-5)
Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. (Furkan Suresi, 72)
Bayağı ve boş sözlerden sakın... (Timoteos'a II. Mektup, Bap 2, 16)
Bilge kişi boş sözlerle yanıtlar mı, karnını doğu rüzgarıyla doldurur mu? Boş sözlerle tartışır, yararsız söylevler verir mi? (Eyüp, Bap 15, 2-3)
Bu yüzden egemen Rab şöyle diyor: "Söylediğiniz boş sözler, gördüğünüz yalan görüşlerden ötürü size karşıyım." Böyle diyor egemen Rab. (Hezekiel, Bap 13, 8)
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)
Yaptığın her işte Rabbi an, O senin yolunu düze çıkarır. Kendini bilge biri olarak görme, Rab'den kork, kötülükten uzak dur. Böylece bedenin sağlık ve ferahlık bulur. (Süleyman Meselleri, Bap 3, 6-8)
Bugün size verdiğim bu buyrukları aklınızda tutun. Onları çocuklarınıza benimsetin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin. (Tesniye, Bap 6, 5-7)
Her zaman Rab'be övgüler sunacağım, övgüsü dilimden düşmeyecek. Rab'le övünürüm… Benimle birlikte Rab'bin büyüklüğünü duyurun, adını birlikte yüceltelim. (Mezmurlar, Bap 31, 1-3)
Allah inananların en büyük dostu ve yardımcısıdır. İnananlar bir zorlukla veya sıkıntıyla karşılaştıklarında da, rahatlık ve güven içinde olduklarında da Allah'ın kendileri ile beraber olduğunu bilir, yalnızca Allah'a yönelip dönerler. Sadece O'na güvenip dayanırlar. İman eden bir kimse, mevcut koşullar dahilinde tüm tedbirleri alır, her türlü aşamayı düşünerek plan yapar, ancak herşeyin yalnızca Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğini unutmaz. Sonuç ne olursa olsun bunda bir hikmet ve güzellik olduğunu bilir. Örneğin, müminler tedbir olarak sağlığa zararlı şeylerden kaçınırlar; buna rağmen ölümcül bir hastalığa yakalanmaları durumunda da bunun Allah'tan olduğunu bilirler, asla panik ve ümitsizliğe kapılmazlar; sabır ve tevekkülle karşılık verirler. İnananlar, olaylar karşısında üzüntü, kaygı ve endişe duymaz, tevekkülün verdiği rahatlık ve huzuru yaşarlar.
Tevekkül, inkarcıların habersiz olduğu, sadece inananların yaşadıkları bir konfor ve güzelliktir. İnkarcıların dünya hayatındaki sıkıntı ve üzüntülerinin, stres ve depresyonlarının en temel nedenlerinden biri de bu gerçeğe sırt çevirmeleridir. Tevekkülün inananların önemli bir vasfı olduğu Kuran ayetlerinde bildirilmiştir:
... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır. (Talak Suresi, 2-3)
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
Tevekküllü olmak, yalnızca Allah'a dayanıp güvenmek, dindar Hristiyan ve Musevilerin de yaşamaları gereken bir özelliktir. İnsanların kaygıya kapılmalarının anlamsız olduğu, her konuda Allah'a güvenmeleri gerektiği İncil'de şöyle ifade edilmektedir:
İsa öğrencilerine şöyle dedi: "Bu nedenle size şunu söylüyorum: Ne yiyeceğiz? diye canınız için, ya da ne giyeceğiz? diye bedeniniz için kaygılanmayın... Kargalara bakın! Ne eker, ne biçerler; ne kilerleri, ne ambarları vardır. Allah yine de onları doyurur... Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? Bu küçücük işe bile gücünüz yetmediğine göre, öbür konularda neden kaygılanıyorsunuz? (Luka, Bap 12, 22-26)
Siz öncelikle O'nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. O halde yarın için kaygılanmayın... (Matta, Bap 6, 33-34)
Tevrat'ta ise yalnızca Allah'a yönelen ve Rabbimiz'e dayanıp güvenen kimseyi Allah'ın başarıya ulaştıracağı bildirilmektedir. İman eden Musevilerin Allah'a tevekkül etmeleri gerektiği şöyle ifade edilmektedir:
Sana güvendiği için düşüncelerinde sarsılmaz olanı tam bir esenlik içinde korursun. Rab'be sonsuza dek güvenin, çünkü Rab, evet Rab sonsuza dek kalıcı güçtür. (İşaya, Bap 26, 3-4)
Ne mutlu Rab'be güvenen insana, güveni yalnız Rab olana! Böylesi su kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, köklerini akarsulara salar. Sıcak gelince korkmaz, yaprakları hep yeşildir. Kuraklık yılında kaygılanmaz, meyve vermekten geri durmaz. (Yeremya, Bap 17, 7-8)
... Allah'ınız Rabbe güvenin, güvenlikte olursunuz. O'nun peygamberlerine güvenin, başarılı olursunuz. (2. Tarihler, Bap 20, 20)
Bütün yüreğinle Rabbe güven ve kendi anlayışına dayanma. (Süleymanın Meselleri, Bap 3, 5)
Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir. (Nahl Suresi,128)
Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor. (Araf Suresi, 196)
Beklenmedik felaketten ya da kötülerin uğradığı yıkımdan korkma. Çünkü senin güvencen Rab'dir... (Süleyman'ın Meselleri, Bap 3, 25-26)
İnsandan korkmak tuzaktır, ama Rab'be güvenen güvenlikte olur. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 29, 25)
… O Kendisi'ne sığınan herkesin kalkanıdır. Var mı Rab'den başka Allah? Allah'ımızdan başka güç var mı? Allah beni güçle donatır, yolumu kusursuz kılar. Bana zafer kalkanını bağışlarsın. Bastığım yerleri genişletirsin, burkulmaz bileklerim. (Mezmurlar, Bap 18, 30-32, 35-36)
Adil olmak iman eden insanların en önemli özelliklerindendir. Allah kullarına insanlar arasında adaletle hükmetmelerini, kendilerinin veya yakınlarının aleyhine dahi olsa adil olmalarını emretmiştir. İnananlar, yeryüzünde adaleti koruyan ve haksızlığa izin vermeyen insanlardır. Rabbimiz Kuran'da Müslümanlara adil olmaları gerektiğini şöyle bildirmektedir:
Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)
Müslüman için karşısındaki insanın zengin ya da fakir olması veya alacağı kararın menfaatleriyle çatışması ihtimali birşeyi değiştirmez. Koşullar ne olursa olsun mümin, adaletten taviz vermez. Bu üstün ahlak bir Kuran ayetinde şöyle anlatılır:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Başka bir Kuran ayetinde, kin duygusunun insanları adalete aykırı düşen tavırlara sürüklememesi gerektiği bildirilmiştir:
Ey iman edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır... (Maide Suresi, 8)
Adalet İncil ve Tevrat'ta da üzerinde durulan bir konudur. Adaleti göz ardı edenler İncil'de şöyle kınanmıştır:
Vay halinize...! Siz nanenin, anasonun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daha önemli yönleri olan adalet, merhamet ve sadakati ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi. (Matta, Bap 23, 23)
İncil'de yer alan başka bölümlerde de insanların adil olmaları gerektiği şu şekilde ifade edilmektedir:
Siz, efendiler uşaklarınıza adalet ve eşitlikle davranın... (Koloselilere Mektup, Bap 4, 1)
... Nasıl yargılarsanız (ahirette) öyle yargılanacaksınız. Hangi ölçekle verirseniz, (ahirette) aynı ölçekle alacaksınız. (Matta, Bap 7, 1-2)
Tevrat'ta da güzel ahlaklı insanın tarifi yapılırken önemle üzerinde durulan konulardan biri adil olmaktır. Adil ve doğru insanın elini kötülüklerden çektiği, kimseye haksızlık etmediği, yoksulları koruduğu ifade edilir. Tevrat'ta adil olmayı öven açıklamalardan bazıları şu şekildedir:
Doğru ve adil olanı yaparak yolumda yürümeyi oğullarına ve soyuna buyursun diye İbrahim'i seçtim... (Tekvin, Bap 18, 19)
Herşeye egemen Rab diyor ki, "Gerçek adaletle yargılayın; birbirinize sevgi ve sevecenlik gösterin." (Zekeriya, Bap 7, 9)
... Bunların yerine adil bir yönetim için bilgelik istedin; isteğini yerine getireceğim... (1.Krallar, Bap 3, 11-12)
Rab şöyle diyor: "Adil ve doğru olanı koruyup yerine getirin..." (İşaya, Bap 56, 1)
Yoksullardan adaleti esirgemek, halkımın düşkünlerinin hakkını elinden almak... Öksüzlerin malını yağmalamak için haksız kararlar alanların, adil olmayan yasalar çıkaranların vay haline! (İşaya, Bap 10, 1-2)
Elçiler tarih boyunca insanları doğru yola, Allah'ın dinine davet etmişler, onları aydınlatan ve yol gösteren kişiler olmuşlardır. Ancak her dönemde, hak dini anlattıkları toplum içinde bazı çevreler Allah'ın elçilerine karşı tavır almışlardır. Onların tebliğini kendi akıllarınca engellemek için pek çok yönteme başvurmuşlardır. Bu insanlar, Allah'ın, üstün ahlakı ile tüm insanlara örnek ve yol gösterici olarak gönderdiği elçilere birçok iftira atarak onları engelleyebileceklerini sanmışlar, iftiralarının işe yaramadığını gördüklerinde ise peygamberleri yurtlarından sürmeye, tutuklamaya ve hatta öldürmeye dahi yeltenmişlerdir.
Kuran-ı Kerim'de geçmişte yaşamış olan peygamberlerin mücadeleleri ve karşılaştıkları iftiralar detaylı olarak anlatılmaktadır. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in de Mekkeli müşriklerle, münafıklarla ve inkar edenlerle olan mücadelesi Kuran'da bildirilmiştir. Tarih boyunca bütün peygamberler ve iman edenlerin benzer iftiralarla karşılaştıkları Kuran'da bildirilen bir gerçektir. Bir diğer önemli gerçek de, iman edenlerin bu iftiralar ve saldırılar karşısında hiçbir zaman yılgınlığa ve gevşekliğe kapılmamaları, mücadelelerine aynı şevk ve azimle devam etmeleridir.
"Cinlenmiş" olmak (Hicr Suresi, 6), "delilik" (Kalem Suresi, 51), "yalan söylemek " ve "büyücülük" (Sad Suresi, 4) gibi iftiralar Kuran'da yer alan ve peygamberlere atılan iftiralardandır. Bu ve benzeri iftiraları inkarcılar, üstün ahlak sahibi Hz. Muhammed (sav)'e karşı da kullanmışlar ve Peygamberimiz (sav)'i "tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla" kendisine tuzak kurmuşlardır. (Enfal Suresi, 30)
Elçilerin yaşadıklarının benzerlerini, onlarla birlikte olan ve onların yolunu izleyenlerin de yaşayacakları Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)
İncil'de ise Hz. İsa (as)'ın benzer şekilde, "cin çarpmışlık"la (Yuhanna, 7/20, 8/48, 8/52), "delilik"le (Yuhanna, 10/20), toplumu "yoldan saptırmak"la (Luka, 23/2), "ataların töresine aykırı davranmak"la (Markos, 7/5) itham edildiği yer almaktadır. Yine İncil'in çeşitli bölümlerinde inanmayanların Hz. İsa (as)'la alay etmeye yeltendikleri, kendisinin ağır hakaretlere ve fiili saldırılara uğradığı geniş olarak anlatılmıştır.
Hiç şüphesiz inkar edenlerin bu çirkin iftiraları, kendi düşük akıllarının ve sapkın inanışlarının gerçek dışı ürünleridir. Allah tüm peygamberleri, insanlığa örnek olacak üstün bir akıl, feraset ve ahlakla yaratmıştır.
Sadece elçiler değil, onlarla birlikte olan inananlar da çeşitli iftira, hakaret ve saldırılarla karşılaşmışlardır. Ancak bundan dolayı, ne gevşekliğe kapılmışlar ne de umutsuzluğa düşmüşlerdir. Bu gerçek Kuran'da Al-i İmran Suresi'nin 146. ayetinde şu şekilde bildirilmektedir:
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)
Elçiler, kendilerine inananları bu yönde bilgilendirmiş ve müjdelemişlerdir. Peygamberimiz (sav)'le birlikte olan müminlerin başlarına gelen zorluklar karşısında, "Bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir." (Ahzab Suresi, 22) dedikleri Kuran'da bildirilmektedir. Ayrıca Rabbimiz bu kararlılığı ve üstün ahlakı gösterenlerin, imanlarını ve teslimiyetlerini artırdığını da müjdelemiştir.
Peygamberlerin mücadeleleri ve çeşitli zorluklarla karşılaştıkları Tevrat'ta da kapsamlı olarak yer almaktadır. İncil'de ise inananların zorluk ve sıkıntılarla karşılaşacakları ancak samimi olarak iman edenler için bunun bir sevinç vesilesi olduğu anlatılmaktadır:
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere!... Bana olan bağlılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşamış olan peygamberlere de böyle zulmettiler. (Matta, Bap 5, 10-12)
Yine Matta'da, Hz. İsa (as)'ın öğrencilerini başlarına gelecek zulümlere karşı uyardığı (ve aynı zamanda müjdelediği) yazılıdır:
Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Çünkü Cennet onlarındır. "Benim yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan Peygamberlere de böyle zulmettiler." (Matta, Bap 5, 10-12)
(Hz. İsa (as)'a) bağlılığınız yüzünden insanlar sizden nefret ettikleri, sizi toplum dışı edip aşağıladıkları ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman ne mutlu size! O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür. Nitekim onların ataları da Peygamberlere böyle davrandılar. (Luka, Bap 6, 22-23)
"Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır." (Matta, Bap 7, 13-14)
Benim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. (Matta, Bap 10, 22)
Dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten, onun bize karşı 'taşkın bir tutum takınmasından' ya da 'azgın davranmasından' korkuyoruz." Dedi ki: "Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim; işitiyorum ve görüyorum." (Taha Suresi, 45-46)
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.
İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun. (Al-i İmran Suresi, 173-175)
Bu yüzden onlardan korkmayın. Çünkü (Allah için) örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur... Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Allah'tan korkun. (Matta, Bap 10, 26-28)
Ve senin önünde yürüyen Rab'dir. O seninle olacak, seni boşa çıkarmaz ve seni bırakmaz, korkma ve yılgınlığa düşme. (Tesniye, Bap 31, 6-8)
Güçlü ve yürekli olun! Asur Kralı'ndan ve yanındaki büyük ordudan korkmayın, yılmayın. Çünkü bizimle olan onunla olandan daha üstündür. (2. Tarihler, Bap 32, 7)
... Üzülmeyin. Rab'bin verdiği sevinç sizi güçlü kılar. (Nehemya, Bap 8, 10)
... Bana dönün, huzur bulun, kurtulursunuz. Kaygılanmayın, Bana güvenin, güçlü olursunuz... (İşaya, Bap 30, 15)
"Sana güçlü ve yürekli ol demedim mi? Korkma, yılma. Çünkü Allah'ın Rab gideceğin her yerde seninle birlikte olacak." (Yeşu, Bap 1, 9)
"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 81)
Tasarılarını Rab'den gizlemeye uğraşanların vay haline! Karanlıkta iş gören bu adamlar, "Bizi kim görecek, kim tanıyacak?" diye düşünürler. (İşaya, Bap 29, 15)
Allah Kuran'da bazı insanların, içinde bulundukları toplumda kökleşen batıl inançları, sözde din adına ortaya koyulan bazı çarpık anlayışları, alışkanlık haline gelmiş birtakım uygulamaları bahane ederek peygamberlerin getirdiği hak dine karşı çıktıklarını bildirmiştir. Kuran'da "ataların dini" olarak bildirilen bu sapkın inanış ve uygulamalar, İncil ve Tevrat'ta ise "ataların töresi" tanımlamasıyla yer almaktadır. Oysa Allah Katında hak olan din, elçiler tarafından tebliğ edilen dindir. İnananlar, batıl inanışlardan ve geleneklerinden değil Allah'ın Kitabı'ndan ve Peygamberin sünnetinden sorumlu tutulacaklardır. Körü körüne atalarından öğrendikleri batıl anlayışları uygulayan ve bu çarpık inanışları nedeniyle hak dinden yüzçeviren insanların durumları Kuran'da şu şekilde bildirilmiştir:
Onlara, "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)? (Lokman Suresi, 21)
Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse? (Maide Suresi, 104)
Tevrat'ta da insanların kendilerine hak din anlatılmış olmasına rağmen atalarından öğrendikleri sapkın geleneklere yöneldikleri ve bunun büyük bir kötülük olduğu anlatılmaktadır. Peygamberlere itaat etmek istemeyen insanların batıl inanışlarına dönüşlerini ve bundan dolayı alacakları karşılığın nasıl olacağını anlatan açıklamalardan bir tanesi şu şekildedir:
Sözlerimi dinlemek istemeyen atalarının fesatlarına döndüler ve başka ilahlara kulluk etmek için onların ardınca gittiler... İşte onlara bir kötülük getireceğim ki içinden çıkamayacaklar... (Yeremya, Bap 11, 10-11)
İncil'de Hz. İsa (as)'ın ve kendisine tabi olanların "atalarının töresinden" ayrılmakla itham edildikleri anlatılmaktadır. Oysa doğru olan, bu insanların ısrarla savundukları batıl gelenekleri değil, Hz. İsa (as)'ın getirmiş olduğu din ahlakına uymaktır. Samimi olarak iman edenlerin Hz. İsa (as)'ın getirdiği dine uymaları ve kendisine itaat etmeleri gerektiği ise açıktır.
Matta İncili'nde Hz. İsa (as)'ın tebliğ ettiği dine uymamakta direnenlerin, Hz. İsa (as)'ın öğrencilerini, atalarının törelerinden uzaklaştıkları için kınadıkları şu şekilde ifade edilmektedir:
Bunun üzerine, Yeruşalem'den Ferisiler ve dinsel yorumcular İsa'ya gelip, "Öğrencilerin neden ataların töresini çiğniyor?" dediler... (Matta, Bap 15, 1-2)
Markos İncili'nde ise, Hz. İsa (as)'ın öğrencilerini atalarının törelerine uymadıkları için kınamaya kalkışanlara şöyle cevap verilmektedir:
İsa onlara şu karşılığı verdi: "Ya siz, neden töreniz uğruna Allah'ın buyruğunu çiğniyorsunuz?" (Matta, Bap 15, 3)
İnananların ortak ahlak özelliklerinden biri de samimiyettir. Mümin, Allah'ın herşeyden haberdar olduğunu, ahirette tüm düşüncelerinin, konuşmalarının ve davranışlarının hesabını vereceğini bilir. Bu nedenle yaşamı boyunca yalnızca Allah'ın rızasını elde etmek için çalışır. İçtenlikle hareket eder, samimiyetsizlikten kaçınır. Yaptıklarının karşılığını Allah'tan beklediği için ufak hesaplar peşinde olmaz; insanların sevgi ve ilgisini kazanmaya yönelik samimiyetsiz tavırlar içine girmez.
Konuyla ilgili olarak, Kuran'da, peygamberlerin ihlaslı tavırları müminlere örnek olarak gösterilmiştir. Allah'ın, "Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır." (Zümer Suresi, 17) ayetinde bildirildiği gibi samimi kullar için müjde vardır. İbadetlerini gösteriş amacıyla yapanlar hakkındaki bazı ayetler şöyledir:
Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez. (Bakara Suresi, 264)
İşte (şu) namaz kılanların vay haline, ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar... (Maun Suresi, 4-6)
İncil'de inananlara "doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla uygulamaktan sakının" (Matta, Bap 6, 1) diye öğüt verilmiş, "işlerinin tümünü insanlara gösteriş için yapanlar" (Matta, Bap 23, 5) kınanmıştır. Onların ikiyüzlülüğü, dıştan parlak görünen ama içleri her türlü iğrençlikle dolu badanalı mezarlara benzetilerek tasvir edilmiştir:
... Birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. İkiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz sadaka verirken, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlice yapılanı gören Allah sizi ödüllendirecektir. (Matta, Bap 6, 2-4)
Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler... (Matta, Bap 6, 16)
Tevrat'ın çeşitli bölümlerinde de ibadetlerini gösteriş için yapanlar kınanmış, söyledikleriyle insanları hoşnut etmeye çalışan ancak anlattıkları ahlakı gereği gibi yaşamaktan kaçınan insanların kötü bir yol üzerinde oldukları bildirilmiştir. Tavır ve sözleri ile Allah'a yakın gibi görünmeye çalışan ancak kalben Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen insanların durumu şu şekilde tarif edilmiştir:
Kurtar beni, ya Rab, sadık kulun kalmadı, güvenilir insanlar yok oldu. Herkes birbirine yalan söylüyor, dalkavukluk, ikiyüzlülük ediyor. (Mezmurlar, Bap 12, 1-2)
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O’na yükselir. |
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)
Nefret çekişmeyi azdırır, sevgi her suçu bağışlar. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 10, 12)
Doğruluk ekin kendiniz için, sevgi meyveleri biçin... Çünkü Rab'be yönelme zamanıdır... (Hoşea, Bap 10, 12)
Bu yüzden Allah'ına dön sen, sevgiye, adalete sarıl, sürekli Allah'ını bekle. (Hoşea, Bap 12, 6)
Sevgi, Allah'ın buyruklarına uygun yaşamamız demektir. Başlangıçtan beri işittiğiniz gibi, O'nun buyruğu sevgi yolunda yürümenizdir. (Yuhanna'nın II. Mektubu, 6)
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide Suresi, 35)
Beni sevenleri Ben de severim, gayretle arayan Beni bulur. (Süleyman Meselleri, Bap 8, 17)
Rab Kendisi'ne yakaran, içtenlikle yakaran herkese yakındır. Dileğini yerine getirir, Kendisi'nden korkanların, feryatlarını işitir, onları kurtarır. Rab korur Kendisi'ni seven herkesi... (Mezmurlar, Bap 18, 20)
Allah'a yaklaşın, O da size yaklaşacaktır... (Yakup'un Mektubu, Bap 4, 8)
Ama siz dua edeceğiniz zaman iç odanıza çekilip kapıyı örtün ve gizlide olan Allah'a dua edin. Gizlilik içinde yapılanı gören Allah sizi ödüllendirecektir. (Matta, Bap 6, 6)
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir, umulur ki onlar öğüt alır düşünürler. (İbrahim Suresi, 24-25)
Bilge yüreklilere akıllı denir, tatlı söz ikna gücünü artırır. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 16, 21)
… Kararlıyım, ağzımdan kötü söz çıkmaz. (Mezmurlar, Bap 17, 3)
Doğru kişinin aklı yanıtını iyi tartar, kötünün ağzı kötülük saçar. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 15, 28)
Sözünüz tuzla terbiye edilmiş gibi her zaman lütufla dolu olsun. Böylece herkese nasıl karşılık vermek gerektiğini bileceksiniz. (Koloselilere Mektup, Bap 4, 6)
Sizi engerekler soyu! Kötü olan sizler nasıl iyi sözler söyleyebilirsiniz? Çünkü ağız yürekten taşanı söyler. İyi insan içindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır. Size şunu söyleyeyim, insanlar söyledikleri her boş söz için yargı günü hesap verecekler. Kendi sözlerinizle aklanacak, yine kendi sözlerinizle suçlu çıkarılacaksınız. (Matta, Bap 12, 34-37)
Ne var ki ağızdan çıkan, yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten de budur. Çünkü kötü düşünceler, cinayet, zina, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten bunlardır... (Matta, Bap 15, 18-20)
Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler." (Zümer Suresi, 9)
Ya Rab, kurtarışına umut bağlar, buyruklarını yerine getiririm. Öğütlerine candan uyar, onları çok severim. (Mezmurlar, Bap 119, 166-167)
Önderler toplanıp beni kötüleseler bile, ben kulun Senin kurallarını derin derin düşüneceğim. Öğütlerin benim zevkimdir, bana akıl verirler. (Mezmurlar, Bap 119, 23-24)
Kibirden ancak kavga çıkar, öğüt dinleyense bilgedir. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 13, 10)
Allah sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz. (Yakup'un Mektubu, Bap 1, 22)
İnsanlar genellikle iyiliğin anlamı hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İyiliği, kimi bir fakire cüzi miktarda para vermek, bazısı yaşlı bir insanın yolda karşıdan karşıya geçmesine yardımcı olmak, kimi yalan söylememek şeklinde düşünür. Elbette bunlar iyi ve güzel davranışlardır; ancak iyiliğin ne demek olduğunu tanımlamak için yeterli değildirler. Allah gerçek iyiliğin ne olduğunu Kuran'da kullarına bildirmiştir:
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)
Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)
İnananlar, haksızlıktan sakınan, haksız kazanca asla yanaşmayan, dürüstlükten hiçbir koşulda taviz vermeyen, yoksulları koruyan, insanlara karşı nazik ve saygılı olan, merhametli ve yumuşak huylu davranan iyi insanlardır. İyilik yapar, insanları da iyiliğe davet ederler. Tevrat'ta inananların iyilik anlayışını tarif eden pasajlardan bazıları şu şekildedir:
Diyelim ki, adil ve doğru olanı yapan doğru bir adam var. Dağlarda putlara sunulan kurbandan yemez, İsrail halkının putlarına bel bağlamaz... Kimseye haksızlık etmez, rehin olarak aldığını geri verir, soygunculuk etmez, aç olana ekmeğini verir, çıplağı giydirir. Faizle para vermez, aşırı kar gütmez. Elini kötülükten çeker, iki kişi arasında doğrulukla yargılar. Kurallarımı izler, ilkelerimi özenle uygular. İşte böyle biri doğru kişidir... (Hezekiel, Bap 18, 5-9)
İncil'de insanların ancak iman edip iyilik yaptıkları takdirde dünyada ve ahirette güzellik kazanabilecekleri bildirilmektedir. İncil'de bildirilen iyilik anlayışını tarif eden açıklamalardan biri şu şekildedir:
Yalnız bir tek iyi vardır. Eğer yaşama kavuşmak istersen, buyrukları tut. Delikanlı, "Hangilerini?" diye sordu. İsa onu şöyle yanıtladı: "Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, babana ve annene saygı göstereceksin, insan kardeşini kendin gibi seveceksin." Delikanlı, "Bunların tümünü tuttum" dedi, "Daha ne yapmam gerekir?" İsa, "Eğer eksiksiz olmak istiyorsan, git varını yoğunu sat, yoksullara dağıt" diye yanıtladı, "... Sonra da ardım sıra gel!" (Matta, Bap 19, 17-21)
İncil'de yer alan bir başka açıklamada ise iyilik yaparken göz önünde bulundurulması gereken ölçü şöyle vurgulanmıştır:
Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri istemeyin. İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile kendilerini sevenleri sever. Yalnız size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkarlar bile böyle yapar." (Luka, Bap 6, 30-33)
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. Bir yanağınıza tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da esirgemeyin. (Luka, Bap 6, 27-29)
Öç almayacaksın… Kin beslemeyeceksin. Komşunu kendin gibi seveceksin... (Levililer, Bap 19, 18)
Sevgi ve bağlılık suçları bağışlatır, Rab korkusu insanı kötülükten uzaklaştırır. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 16, 6)
Gerçek şu ki, Allah zerre ağırlığı kadar haksızlık yapmaz. (Bu ağırlıkta) Bir iyilik olursa, onu kat kat kılar ve Kendi yanından pek büyük bir ecir verir. |
Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. (Meryem Suresi, 59)
Her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük ve kinle doldular. Kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile ve kötü niyetle doludurlar. Dedikoducu, yerici... küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, ana baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun ve acımasız insanlardır. (Pavlus'un Romalılara Mektubu Bap 1, 29-31)
Fakat bu adam, zorbalık eden, kan döken ve bunlardan birini işleyip o vazifelerden hiçbirini yapmayan, ancak dağların üzerinde yiyen ve komşusunun karısını murdar eden, düşküne ve yoksula haksızlık eden, soygunculuk eden, rehini geri vermeyen ve gözlerini putlara kaldıran, mekruh şeyi yapan. (Hezekiel, Bap 18, 10-12)
Hilekarların düşüncelerini bozar, ve düzenlerini elleri yapamaz. Hikmetlileri kendi hilelerinde yakalar ve eğrilerin öğüdü hemen yıkılır. (Eyüb, Bap 5, 12,13)
Yalan haber taşımayacaksınız. Haksız yere tanıklık ederek kötü kişiye yan çıkmayacaksınız. Kötülük yapan kalabalığı izlemeyeceksiniz. Bir davada çoğunluktan yana konuşarak adaleti saptırmayacaksınız... Duruşmada yoksula karşı adaleti saptırmayacaksınız. Yalandan uzak duracak, suçsuz ve doğru kişiyi öldürmeyeceksiniz. Çünkü Ben kötü kişiyi aklamam. Rüşvet almayacaksınız. Çünkü rüşvet göreni kör eder, haklıyı haksız çıkarır. (Çıkış, Bap 23, 1-8)
Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. |
İnsan, yanılmaya ve hata yapmaya açık bir varlıktır. Yaşamı boyunca pek çok kez hata yapar; aynı zamanda pek çok defa çevresindeki insanların kendisini ilgilendiren hatalı davranışlarıyla karşılaşır. Cahiliye ahlakını yaşayan insanların büyük kısmı hatalara karşı tahammülsüzdür, hata yapan kişiye karşı sabır gösteremezler. Özellikle de yapılan hatadan zarar görmeleri söz konusu ise, hatayı yapan kişiye karşı acımasızca davranabilirler. Din ahlakı ise bağışlayıcı ve sevecen olmayı gerektirir. İman edenler, aciz birer kul olduklarının bilincindedirler. Karşılarındaki insanın yaptığı hatanın bir benzerini kendilerinin de yapabileceğini bilerek davranırlar. İnsanlara güzel söz söyler, affedici olurlar. Bağışlayıcı olmanın Rabbimiz Katında övülen bir ahlak olduğu Kuran'da şu şekilde bildirilmektedir:
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır. (Bakara Suresi, 263)
Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. (Nisa Suresi, 149)
Sen af yolunu benimse, uygun olanı emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)
Kuran'da, Allah'ın kendisini bağışlamasını isteyen kişinin affedici olması gerektiği bildirilmiştir:
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)
Tevrat'ta da iman eden kişinin mutlaka sabırlı ve bağışlayıcı olması gerektiği bildirilmiştir. Bir hatayla karşılaştığında "onu diline dolamamak", insanlara karşı öfke duyup intikam almaya kalkışmamak inananlara öğütlenmiştir. Konuyla ilgili bazı Tevrat pasajları şu şekildedir:
Sevgi isteyen kişi suçları bağışlar, olayı diline dolayansa can dostları ayırır. (Süleyman Meselleri, Bap 17, 9)
"Bana yaptığını ben de ona yapacağım, ödeteceğim bana yaptığını" deme. (Süleyman Meselleri, Bap 24, 29)
İncil'de, kişinin karşısındakini bağışlaması durumunda kendisinin de bağışlanacağı (Luka, Bap 6, 37) ifade edilmiş; inananlara, "bize karşı suç işleyenlerin suçunu bağışladığımız gibi Sen de bizleri bağışla!" (Matta, Bap 6, 12) şeklinde Allah'a dua etmeleri tavsiye edilmiştir. İnananların insanlara karşı sevecen ve bağışlayıcı davranmaları gerektiği bir başka İncil açıklamasında ise şöyle bildirilmiştir:
"'Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin... Çünkü O (Allah), Güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur?..." (Matta, Bap 5, 43-46)
"Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin." (Luka Bap 6, 27-28)
... Siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak." (Luka, Bap 6, 35)
Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, Allah da sizin suçlarınızı bağışlar. (Matta, Bap 6, 14)
Cimrilik Kuran'da yerilen kötü ahlak özelliklerindendir. Malın ve mülkün asıl sahibinin Allah olduğu gerçeğini kavrayamayan insanlar, sahip oldukları imkanlara tutkuyla bağlanır ve bunların sonsuza kadar kendilerinde kalacağını sanırlar. Ya da sahip oldukları zenginlik nedeniyle hiçbir zarara uğramayacaklarını, maddi imkanlarının kendilerini koruyacağını zannederler. Oysa mal varlığına ve zenginliğine güvenmek çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü insanın sahip olduğu herşeyin gerçek sahibi Yüce Allah'tır. Allah dilediği kişiyi zengin dilediği kişiyi fakir kılar. Zengin olan insanın sahip olduğu imkanlar nedeniyle kibire kapılması, fakir olan kimsenin de bu nedenle umutsuzluğa düşmesi Kuran'da yasaklanmış tavırlardır. İman edenler Rabbimiz'in verdiği nimetler karşısında O'na gönülden şükreder ve kendilerine verilen nimetleri yine Allah yolunda en güzel şekilde değerlendirirler. İmkanı olmayanlar da bu durumun muhakkak bir hayrı ve hikmeti olduğunu bilerek güzellikle sabrederler.
Cahiliye ahlakını yaşayan insanların bir kısmı ise oldukça cimridirler. Malları ile övünür, ihtiyacı olanlara yardımda bulunmaktan şiddetle kaçınırlar. Kuşkusuz bu Allah'ın razı olmadığı bir davranıştır. Unutmamak gerekir ki Allah, her türlü eksiklikten münezzehtir; hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. İnfak ederek ecir kazanmaya muhtaç olan ise insandır. Cimrilik eden kişinin bu tavrı kendi aleyhine olacaktır. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (Muhammed Suresi, 38)
Malın, mülkün ve zenginliğin kendisini ebedi kılacağını sanan insan büyük bir hata yapmaktadır. Bunların Allah Katında hiçbir değerinin olmadığı bazı Kuran ayetlerinde şöyle anlatılır:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir. Ve: "Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir azaba uğratılacak da değiliz" de demişlerdir. De ki: "Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." Bizim Katımızda sizi (Bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükafat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler. (Sebe Suresi, 34-37)
Tevrat'ın İşaya bölümünde yer alan, "Evlerine ev, tarlalarına tarla katanların vay haline! Oturacak yer kalmadı, ülkede bir tek siz oturuyorsunuz." (İşaya, Bap 5, 8) ifadesiyle bildirildiği gibi, mal yığıp biriktirmek ve bu konuda hırsa kapılmak Musevilik'te de kınanan kötü bir ahlak özelliğidir. Tevrat'ta cimriliğin kınandığı, cömertliğin övüldüğü pasajlardan bir kısmı şöyledir:
Hırsı yüzünden rahat nedir bilmedi, serveti onu kurtaramayacak. Yediğinden artakalan olmadı, bu yüzden bolluğu uzun sürmeyecek. Varlık içinde yokluk çekecek, sıkıntı tepesine binecek. Karnını tıka basa doyurduğunda... üzerine gazap yağdıracak. (Eyüp, Bap 20, 20-23)
Eli açık olan daha çok kazanır, hak yiyenin sonuysa yoksulluktur. Cömert olan bolluğa erecek, başkasına su verene su verilecek. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 11, 24-25)
İncil'de de bu konuya dikkat çekilmiş, kimi zaman zenginliğin insanları din ahlakını yaşamaktan engelleyebileceği ifade edilmiştir. (Matta, Bap 19, 23) İnsanların "hem Allah'a hem de zenginlik ilahına" (Allah'ı tenzih ederiz) kulluk edemeyecekleri bildirilmiştir. (Luka, Bap 16, 13) Malını yığıp biriktirerek kendini güvence altına aldığını zanneden akılsız bir zenginin kıssası da İncil'de şöyle anlatılmıştır:
Varlıklı bir adamın tarlaları bol ürün verdi. Adam içinden, "Ne yapacağım ben?" diyordu, "Çünkü ürünlerimi koyacak yerim yok!" Sonra, "Ne yapacağımı biliyorum" dedi, "Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini kuracağım. Buğdayımın tümünü ve başka herşeyimi de oraya koyacağım. Canıma da diyeceğim ki, ey can, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak. Ye, iç, mutlu ol!" Ama Allah ona, "Ey akılsız adam, canın bu gece senden isteniyor" dedi. "Biriktirdiklerin kimin olacak?" Kendi yararına mal biriktiren ama Allah önünde zengin olmayan insanın durumu budur. (Luka, Bap 12, 16-21)
Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Al-i İmran Suresi, 92)
Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 274)
Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir. (Bakara Suresi, 265)
... İki mintanı olan, birini hiç mintanı olmayana versin; yiyeceği olan da bunu hiç yiyeceği olmayanla paylaşsın... (Luka, Bap 3, 11)
İhtiyaç içinde olan kutsallara yardım edin. Konuksever olmaya bakın. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, Bap 12, 13)
... Karşılıksız aldınız, karşılıksız verin. (Matta, Bap 10, 8)
Ülkenizdeki ekinleri biçerken tarlalarınızı sınırlarına kadar biçmeyin. Artakalan başakları toplamayın. Onları yoksullara ve yabancılara bırakacaksınız... (Levililer, Bap 23, 22)
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, (İşaya, Bap 58, 7)
Kimseye haksızlık etmez, rehin olarak aldığını geri verir, soygunculuk etmez, aç olana ekmeğini verir, çıplağı giydirir. (Hezeikel, Bap 18, 7)
Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir. |
İnananlar diğer insanları Allah'ın istediği şekilde yaşamaya teşvik ederler, hatalarını düzeltmelerinde onlara yardımcı olurlar. İnananlar uyarılarını yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaparlar. İkiyüzlü ve samimiyetsiz kişiler ise uyarılarını dünyevi çıkar ve amaçlar gözeterek yaparlar. Bunlar Allah'ın dinine hizmet etmek için hareket etmezler; itibar görmek, toplumdaki makamlarını korumak veya insanların beğeni ve saygısını kazanmak gibi boş ve şeytani amaçlar güderler.
Sözü edilen samimiyetsiz kişiler Kuran'da da şöyle uyarılmışlardır:
Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız? (Bakara Suresi, 44)
İncil'de Hz. Musa (as)'ın izinden gittiklerini iddia eden, ancak yaşamlarıyla Hz. Musa (as)'ın kendilerine öğrettiği ahlaka uymayan kimseler şiddetle kınanmıştır. Onların bu özelliği şöyle anlatılır:
"İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. Çünkü Kutsal Yasa'nın ve peygamberlerin söylediği budur." (Matta, Bap 7, 12)
Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği fark etmezsin? Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl, 'İzin ver, gözündeki çöpü çıkarayım' dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün. (Matta, Bap 7, 3-5)
Şükretmek, Allah'ın verdiği nimetlere karşılık, yürekten O'na olan şükran ve sevgi duygularını dile getirmektir. Her türlü nimetin Allah'tan geldiğini ifade etmektir. İnsan dikkat ederse, Allah'ın sayısız nimeti hizmetine verdiğinin, ancak Allah'ın dilemesiyle bunlara sahip olduğunun farkına hemen varır. Elinizdeki kitabı okuduğunuz şu anda, vücudunuzdaki yüz trilyon hücrenin her birinin sizin adınıza çalışması ve görevini aksatmaksızın yerine getirmesi, Allah'ın üzerinizdeki nimetlerinin yalnızca çok küçük bir parçasıdır.
İnananlar, hangi durumda olurlarsa olsunlar Allah'a şükrederler. İnkar edenler ise şükretmeyi akıllarına bile getirmezler. Şüphesiz bu büyük bir nankörlüktür.
Şükretmek, Kuran'ın çeşitli ayetlerinde bildirilen ve müminlerin gereken hassasiyeti göstererek içten yerine getirmeleri gereken bir ibadettir. Bu konudaki bazı ayetler şöyledir:
Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol. (Zümer Suresi, 66)
Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk ediyorsanız Allah'ın nimetine şükredin. (Nahl Suresi,114)
Bunların yanı sıra, Kuran'da, şükredenlerin daha çok nimete kavuşacakları, nankörlük edenlerinse Allah'ın şiddetli azabına layık olacakları da haber verilmiştir:
Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir. (İbrahim Suresi, 7)
İncil'de "her durumda şükredin" yazılıdır. (Selaniklilere 1. Mektup, Bap 5, 18) Hz. İsa (as)'ın hayatının anlatıldığı bölümlerde de çeşitli vesilelerle onun Allah'a şükrettiği ifade edilir. Elbette bu güzel davranış inananlar için bir örnek teşkil etmektedir.
İsa, "Kaç ekmeğiniz var?" diye sordu. "Yedi ekmekle birkaç küçük balığımız var" dediler. Bunun üzerine İsa, halka yere oturmalarını buyurdu. Yedi ekmekle balıkları aldı, şükredip bunları böldü, öğrencilerine verdi. Onlar da halka dağıttılar. Herkes yiyip doydu. Artakalan parçalardan yedi küfe dolusu topladılar. Yemek yiyenlerin sayısı, kadın ve çocuklar hariç, dört bin erkekti. (Matta, Bap 15, 34-38)
Tevrat'ta da inananlara şükretmeleri bildirilmektedir. Bununla ilgili bazı açıklamalar şu şekildedir:
Ya Rab, bütün yüreğimle Sana şükredeceğim, yaptığın harikaların hepsini anlatacağım. Sende sevinç bulacak, coşacağım, adını ilahilerle öveceğim, ey yüceler yücesi! (Mezmurlar, Bap 9, 1-2)
Kapılarına şükranla, avlularına hamd ile girin; O'na şükredin, O'nun adına övgüler sunun. (Mezmurlar, Bap 100, 4)
Rabbin ismine hamdedin. (Mezmurlar, Bap 113/1)
... ben Sana şükrederim ve hamdederim... (Daniel, Bap 2, 23)
Sana şükrederiz, ey Allah, şükrederiz... (Mezmurlar, 75/1)
Rab'be şükredin, O'na yakarın, halklara duyurun yaptıklarını! O'nu ezgilerle, İlahilerle övün, bütün harikalarını anlatın! Kutsal adıyla övünün, sevinsin Rab'be yönelenler! (1. Tarihler, Bap 16, 8-10)
Bütün yapıtların Sana şükreder, ya Rab, sadık kulların Sana övgüler sunar. (Mezmurlar, Bap 145, 10)
Öfke, insanın olayları sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmesine, doğru ve adil karar vermesine engel olur. Öfkenin devreye girmesi kişiyi, Allah'ın istediği şekilde davranmaktan, anlayışlı ve merhametli olmaktan alıkoyar. İşte bu nedenle mümine yakışan tavır öfkesini yenmektir. Böylece kızgınlık ve hiddet hislerinin neden olabileceği hatalı davranışlar ve çeşitli zararlardan da korunmuş olur. Kuran'da öfkelerini yenenlerin ahlakı övülmüştür:
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)
İncil'de öfkenin kötü bir özellik olduğu, kardeşine karşı öfkeye kapılanların "yargılanmayı hak edecek"leri belirtilmektedir. Bu konudaki bir İncil ifadesi şöyledir:
Her tür acı söz, öfke, kızgınlık, gürültücülük, sövücülük ve bunların yanı sıra her tür kötülük üzerinizden gitsin. (Efesoslulara Mektup, Bap 4, 31)
Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; Biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz. |
Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır... (Matta, Bap 5, 22)
Tevrat'ta yer alan açıklamalar da inananların öfkelenmekten sakınıp kaçınmaları gerektiğini göstermektedir:
Çabuk öfkelenen akılsızlık eder... (Süleyman'ın Meselleri, Bap 14, 17)
... Kızıp üzülme işi yolunda olanlara, kötü amaçlarına kavuşanlara kızmaktan kaçın, bırak öfkeyi, üzülme, yalnız kötülüğe sürükler bu seni. (Mezmurlar, Bap 37, 7-8)
Çabuk öfkelenme, çünkü öfke akılsızların bağrında barınır. (Vaiz, Bap 7, 9)
İnsanların çoğu değişik nedenlerle çeşitli zamanlarda Allah'a dua ederler. Duanın anlamını bilmeyen insan yok gibidir. Bununla birlikte inananların duası, müşriklerin duasından tamamen farklıdır. İnananlar yalnızca Allah'a yönelerek, içtenlikle ve sürekli olarak dua ederler. Ancak insanın gösteriş yapmak, menfaat elde etmek veya sadece bir sorunla karşılaştığı zamanlarda sıkıntıdan kurtulmak amacıyla ettiği dualar, Allah Katında makbul olmayabilir.
Duanın anlatıldığı bazı Kuran ayetleri şöyledir:
O, Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi'ne halis kılanlar olarak O'na dua edin... (Mümin Suresi, 65)
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. (Araf Suresi, 55)
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret... (Kehf Suresi, 28)
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Dua etmenin önemi ve inananların ettikleri duaların örnekleri İncil ve Tevrat'ta da yer almaktadır. İncil'de duayla ilgili yer alan açıklamaların bazıları şu şekildedir:
Dua ederken ikiyüzlüler gibi davranmayın... (Matta, Bap 6, 5)
Dua ettiğinizde, putperestler gibi boş sözler tekrarlayıp durmayın... (Matta, Bap 6, 7)
İman ederek dua edince, dilediğiniz herşeyi alacaksınız. (Matta, Bap 21, 22)
Kendinizi duaya verin. Duada uyanık kalın ve şükredin. (Pavlos'un Koloselilere Mektubu, Bap 4, 2)
Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır. (Matta, Bap 7, 7-8)
Tevrat'ta da duanın önemli bir ibadet olduğu, iman edenlerin duasının nasıl olması gerektiği, Allah'ın dualara icabet eden olduğu bildirilmektedir:
Ellerimi Sana açıyorum; canım kurak yer gibi, Sana susamıştır. Bana tez cevap ver... Sabahleyin inayetini bana işittir; çünkü ben Sana güveniyorum. Gideceğim yolu bana bildir; çünkü canımı Sana yükseltiyorum. Düşmanlarımdan beni azat et, ya Rab, Sana sığınıyorum. Rızanı işlemeyi bana öğret; çünkü Sen benim Allah'ımsın... Doğruluk diyarında bana yol göster... Adaletin ile canımı sıkıntıdan çıkar... (Mezmurlar, Bap 143, 6-12)
... Alçakgönüllülüğü takınır, Bana yönelip dua eder, kötü yollarından dönerse... günahlarını bağışlayıp ülkelerini sağlığa kavuşturacağım. (2. Tarihler, Bap 7, 14)
"Sana yakarıyorum, ya Rab… bırakma, terk etme beni, ey beni kurtaran Allah!... Ya Rab, yolunu öğret bana… düz yolda bana öncülük et." (Mezmurlar, Bap 27, 7-11)
Dua ettiğinde Allah ondan hoşnut kalır, o da Allah'ın rızasını görüp sevinir. Allah onun durumunu düzeltir. (Eyüp, Bap 33, 26)
Her insan hayatı boyunca çeşitli hatalar ve yanlışlar yapabilir. Bunlar için yapması gereken, hatasını anlayıp kesin olarak düzeltmeye karar vemesi ve Allah'tan bağışlanma dilemesidir. İnsan, defalarca tevbe edip, bunları tutamamış da olabilir. Bu, bir daha tevbe edemeyeceği anlamına gelmez. Allah herşeyi görür, işitir ve bilir; insanın kalbinde gizlediklerini de bilir. Dolayısıyla Allah'ı kendilerince aldatmaya çalışanlar (Allah'ı tenzih ederiz) aslında sadece kendilerini kandırmış olurlar.
İnsana düşen, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah'ın kendisine olan merhametine tam bir kulluk şuuru ile icabet etmesi ve tevbeyi ertelememesidir. Zira ölüm anındaki tevbesi kabul edilmeyebilir. İnsanların tevbe etmeye çağrıldıkları bazı Kuran ayetleri de şöyledir:
... Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey müminler, umulur ki felah bulursunuz. (Nur Suresi, 31)
Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)
Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Furkan Suresi, 70)
İncil'de tevbeye ilişkin yer alan bazı ifadeler ise şöyledir:
Size hayır diyorum. Ama tevbe etmezseniz, hepiniz böyle mahvolacaksınız. (Luka, Bap 13, 5)
... "Allah'ın egemenliği (ahiret hesabı) yaklaştı. Tevbe edin, müjdeye inanın!" (Markos, Bap 1, 15)
Tevrat'ta tevbeyle ilgili şöyle bildirilir:
Kulaktan duymaydı bildiklerim Senin hakkında… Bu yüzden kendimi hor görüyor, toz ve kül içinde tevbe ediyorum. (Eyüp, Bap 42, 5-6)
İnsanlar, kendilerine "Allah için ne yaptın?" diye sorulduğunda birbirinden farklı yanıtlar verirler. Kimi fakirleri doyurduğunu, kimi çeşitli ibadetler yaptığını, kimi de dua ettiğini söyler. Bunlar, şüphesiz, güzel davranışlardır. Ancak insanın, sadece belirli vakitlerde Allah için güzel davranışlarda bulunup, diğer vakitlerinde ise Allah'ın varlığından ve hesap gününün yakınlığından gafil bir hal içerisinde olması büyük bir hatadır. Gerçekten iman etmiş bir insan, Allah'ın kendisini sarıp-kuşatmış olduğunu unutmaz ve hayatının her anında Allah'ın beğenisini ve sonsuz cenneti kazanmak, sonsuz cehennem azabından kurtulmak için elinden gelen çabayı gösterir.
Kuran'da, iman edenlerin ibadetlerinin, hayatlarının ve ölümlerinin yalnızca "alemlerin Rabbi olan Allah" için olduğu bildirilmiştir. (Enam Suresi, 162) Bu, müminin tüm hayatının tek bir amaca, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya yönelmesi anlamına gelir. Allah Kuran'da, Kendisi'nin rızasını kazanmayı tek amaç edinmiş olan kimselerin kurtuluşa ereceğini bildirmiştir:
Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 109)
Kuran'da Hz. Süleyman (as)'ın duasında, Allah'tan kendisine O'nun rızasını kazanabileceği işleri ilham etmesini istediği bildirilmektedir. Hz. Süleyman (as)'ın bu duası tüm müminler için güzel bir örnektir:
... Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat. (Neml Suresi, 19)
Tevrat'ta da iman edenlerin, Allah'a "Rızanı işlemeyi bana öğret" diye dua ettikleri ifade edilmektedir. Mezmurlar kitabında geçen bu dua şu şekildedir:
Sana sığınıyorum. Rızanı işlemeyi bana öğret. Çünkü Sen benim Allah'ımsın... (Mezmurlar, Bap 143, 9-10)
Tevrat'ta Allah'ın rızasını kazanmak için yaşamanın önemi ise şöyle bildirilir:
Rab… gerçeğe uyanlardan hoşnut kalır. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 12, 22)
Rab… dürüst yaşayandan hoşnut kalır. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 11, 20)
Dua ettiğinde Allah ondan hoşnut kalır, o da Allah'ın yüzünü (rızasını) görüp sevinir. Allah onun durumunu düzeltir. (Eyüp, Bap 33, 26)
… Rab bana destek oldu. Beni huzura kavuşturdu, kurtardı; çünkü benden hoşnut kaldı. (Mezmurlar, Bap 18, 18-19)
Rab'be ve O'nun gücüne bakın, durmadan O'nun yüzünü (Allah'ın rızasını) arayın!... O'nun yaptığı harikaları, olağanüstü işlerini (üstün yaratışını) ve yargılarını (hükmünü) anımsayın! Allah'ımız Rab O'dur, yargıları (hükmü) bütün yeryüzünü kapsar. (Mezmurlar, Bap 105, 4-7)
İncil'de de Hz. İsa (as)'ın kendisine tabi olanlardan asıl isteğinin Allah'ın rızasını kazanmak için çalışmak olduğu belirtilmiştir. Hz. İsa (as)'ın her zaman yalnızca Allah'ın razı olacağı üstün bir ahlak ve tavır içinde olduğu bildirilmiş ve tüm inananların Hz. İsa (as) gibi olmaları gerektiği ifade edilmiştir. İman edenlerin nerede, hangi işle meşgul olurlarsa olsunlar, yaptıklarını mutlaka yalnızca Allah için yapmaları gerektiği İncil'de şu şekilde bildirilmektedir:
... Rab'den korkarak itaat edin... her ne yaparsanız insanlara değil, Rabbe yapar gibi candan işleyin. (Koloselilere Mektup, Bap 3, 22-24)
... Ancak Allah'ın isteğini yerine getiren (cennete) girecektir. (Matta, Bap 7, 21)
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. |
İnsan aceleci olarak yaratılmıştır, her arzusunun hemen gerçekleşmesini ister. Oysa, her iş için Allah Katında belirlenmiş bir zaman vardır; kimse bunu öne almaya veya ertelemeye güç yetiremez. Dolayısıyla mümin sabretmeyi bilmelidir. Gerek elçiler gerekse inananlar karşılarına çıkan zorluklara karşı ölene kadar sabretmişlerdir.
Kuran'da "Rabbin için sabret" (Müdessir Suresi, 7) hükmü bildirilmiştir. Yani sabretmek bir ibadettir. Müminlerin sabrı, güzel bir sabırdır. (Mearic Suresi, 5) Kısa dünya hayatında sabredenler şöyle müjdelenmişlerdir:
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Ayrıca sabır, müminlere maddi ve manevi olarak kuvvet kazandıran bir güzel ahlak özelliğidir. Kuran'da Allah, Peygamberimiz (sav) döneminde savaşa çıkan müminlerden sabırlı yirmi kişinin, iki yüz kişiyi mağlup edebileceğini bildirmiştir. Sabırlı yüz kişinin ise bin kişiyi mağlup edebileceğini haber vermiştir. Bu kıyas, sabırlı olmanın iman edenlere kazandırdığı gücü açıkça göstermektedir. Konuyla ilgili ayet şu şekildedir:
... Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener... (Enfal Suresi, 65)
Tevrat'ta da sabrın önemi vurgulanmış ve sabredenlerin üstün oldukları bildirilmiştir. Bir Tevrat açıklamasında, sabreden kişilerin gücü şu şekilde vurgulanmıştır:
Sağduyulu kişi sabırlıdır, kusurları hoş görmesi ona onur kazandırır. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 19, 11)
Rab'bin huzurunda sakin dur, sabırla bekle; kızıp üzülme işi yolunda olanlara, kötü amaçlarına kavuşanlara. (Mezmurlar, Bap 37, 7)
Huysuz kişi çekişme yaratır, sabırlı kişi kavgayı yatıştırır. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 15, 18)
İncil'de de inananların sabırlı olmaları çeşitli açıklamalarla bildirilmiştir. Bunlardan bazıları şu şekildedir:
... Tahammülle, sevgide birbirinize sabrederek... (Efesoslulara Mektup, Bap 4, 2)
... Zayıflara destek olun, bütün insanlara karşı sabırlı davranın. (Selaniklilere 1. Mektup, Bap 5, 14)
Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır. (Matta, Bap 24, 13)
Kuran'ın pek çok ayetinde insanlar düşünmeye davet edilmişlerdir. Allah Kuran'da insanlara, Kuran ayetleri, insanın yaratılışı, doğa olayları, kendilerine verilen nimetler, diğer canlılar üzerinde iyice düşünmelerini bildirmiştir. İnsanın çevresindeki olayları değerlendirirken gereği gibi düşünmesi zorunludur. Bu şekilde Allah'ın varlığının delillerini ve yaratışının görkemini derinlemesine kavrayacaktır. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)
Müminlerin derin düşünen ve düşündüklerinden sonuç çıkaran insanlar oldukları Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)
Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler. |
İnsan nereye bakarsa baksın, nereye giderse gitsin Allah'ın sonsuz ilminin, benzersiz sanatının, sınırsız kudretinin, yüceliğinin ve büyüklüğünün eserleriyle karşılaşacaktır. Ancak insanın bu gerçeği fark edebilmesi için ön yargılarından kurtulması, çevresindeki varlıkları ve olayları dikkatlice incelemesi gereklidir. Samimi olarak düşünen insan, yaşadıklarından ve karşılaştıklarından anlam çıkaracak, öğüt alacaktır. Böylelikle Allah'ın kadrini daha iyi takdir edecek; O'na olan sevgisi, saygısı ve bağlılığı artacaktır.
İncil'de samimi olarak iman edenlerin düşünmeleri ve gördüklerinden öğüt almaları gerektiği ifade edilmiştir. Düşünmeye davet eden bazı İncil ifadeleri şöyledir:
Kardeşlerim, aldığınız çağrıyı düşünün... (Korintoslulara 1. Mektup, Bap 1, 26)
Dediklerimi iyi düşün. Rab sana her konuda anlayış verecektir. (Timoteos'a 2. Mektup, Bap 2, 7)
Tevrat'ta Allah'ın yaratma sanatını ve kudretini gereği gibi düşünmenin önemi üzerinde durulmuş, iman edenler derin düşünmeye davet edilmişlerdir. Tevrat'ta yer alan derin düşünmenin önemi ile ilgili bazı açıklamalar şu şekildedir:
Yatağımda Seni andığım, gece nöbetlerinde Seni derin düşündüğüm zaman... (Mezmurlar, Bap 63, 6)
Sevinç duyuyorum öğütlerini izlerken, sanki benim oluyor bütün hazineler. Koşullarını derin derin düşünüyorum, yollarını izlerken. Zevk alıyorum kurallarından, sözünü unutmayacağım. (Mezmurlar, Bap 119, 13-16)
Ve Senin bütün işlerini derin düşünürüm ve Senin yaptıkların hakkında düşünceye dalarım. (Mezmurlar, Bap 77, 12)
Elçiler ve inananlar tarih boyunca insanları Allah'ın yoluna ve güzel ahlaka davet etmişlerdir. Allah'ı, ahireti, cennet ve cehennemi, güzel ahlakı anlatarak, onları Allah'ın istediği şekilde yaşamaya çağırmışlardır. Bir Kuran ayetinde, "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır" (Nahl Suresi, 125) şeklinde emredilmiştir. Çeşitli Kuran ayetlerinde, Yüce Allah'a çağıran ve güzel ahlakın uygulanmasına çaba gösterenler övülmüş ve müjdelenmişlerdir:
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)
Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) müminleri müjdele. (Tevbe Suresi, 112)
Al-i İmran Suresi'nin 113-114. ayetlerinde, Kitap Ehli'nin, yani Allah Katından kendilerine kitap verilmiş olan Museviler ve Hristiyanların içindeki bir topluluğa dikkat çekilir. Güzel ahlaka davet eden samimi, salih Musevi ve Hristiyanlardan oluşan bu topluluk ayetlerde şöyle anlatılır:
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. (Al-i İmran Suresi, 113-114)
Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)
Hz. İsa (as)'ın ve öğrencilerinin hayatı bunun güzel örneklerinden biridir. Konuya ilişkin İncil'deki bazı ifadeler şöyledir:
Kardeşlerim, içinizden biri gerçeğin yolundan saparsa ve biri onu yine gerçeğe döndürürse, bilsin ki, günahkarı sapık yolundan döndüren, ölümden bir can kurtarmış ve bir sürü günahı örtmüş olur. (Yakup'un Mektubu, Bap 5, 19-20)
Tevrat'ta da insanlar güzel ahlaka şöyle davet edilirler:
Dul kadına, öksüze, yabancıya, yoksula baskı yapmayın. Yüreğinizde birbirinize karşı kötülük tasarlamayın. (Zekeriya, Bap 7, 10)
Kötülüğe değil, iyiliğe yönelin ki yaşayasınız; böylece dediğiniz gibi, Rab, herşeye egemen Allah sizinle olur. Kötülükten nefret edin, iyiliği sevin... (Amos, Bap 5, 14-15)
Tarih boyunca insanlar, iman etmek için kendilerine gönderilen elçilerden mucizeler istemişlerdir. Hz. İsa (as) bunu, "Belirtiler ve göz kamaştırıcı işler görmedikçe hiçbir zaman iman etmeyeceksiniz" (Yuhanna, Bap 4, 48) diye ifade etmiştir.
İnkarda ısrar edenlerin Hz. Muhammed (sav)'den de mucize istedikleri Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız. Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın. Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin. Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız."
De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?" (İsra Suresi, 90-93)
Oysa akıl ve vicdan sahibi insanlar, Allah'a inanmak için mucize görmeye ihtiyaç duymazlar. Çünkü anlayış sahibi bir insan için herşey Allah'ın bir delilidir. Atomlardan galaksilere evrenin her parçası Allah'ın varlığının ve yaratmasının delilleri ile doludur. Israrla mucizeler görmek isteyenlerin gerçek niyeti ise bir kaçış yolu bulmaktır. Elçilerin Allah'ın lütfuyla gösterdikleri mucizeler karşısında Allah'a iman etmek yerine onları hayali suçlamalarla, örneğin büyücülük veya bozgunculuk yapmakla itham etmeleri bunun bir göstergesidir.
Mucize isteyen inkarcıların söz konusu samimiyetsizliği, İncil'de, "Eğer Musa'yı ve peygamberleri dinlemiyorlarsa, ölüler arasından biri dirilse bile inanmazlar" (Luka, Bap 16, 31) şeklinde belirtilmiştir.
Bu insanların mucize görseler bile iman etmeyecekleri bir Kuran ayetinde de şöyle anlatılmaktadır:
Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve herşeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (Enam Suresi, 111)
Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet (mucize) gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler (mucizeler), ancak Allah Katındadır; onlara (mucizeler) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?" (Enam Suresi, 109)
Tevrat'ta da inkarcıların bu yaklaşımı Hz. Musa (as)'ın kıssası ile anlatılmaktadır:
Rab Musa'yla Harun'a şöyle dedi: "Firavun size, 'Bir mucize yapın' dediğinde, söyle Harun'a, değneğini alıp Firavunun önüne atsın. Değnek yılan olacak." Böylece Musa'yla Harun Firavunun yanına gittiler ve Rab'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun değneğini Firavunla görevlilerinin önüne attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine Firavun kendi bilgelerini, büyücülerini çağırdı. Mısırlı büyücüler de büyüleriyle aynı şeyi yaptılar. Her biri değneğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un değneği onların değneklerini yuttu. Yine de, Rab'bin söylediği gibi Firavun inat etti ve Musa'yla Harun'u dinlemedi. (Çıkış, Bap 7, 8-13)
Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara Suresi, 7)
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Gözleriniz olduğu halde görmüyor musunuz? Kulaklarınız olduğu halde işitmiyor musunuz? Hatırlamıyor musunuz, beş ekmeği beş bin kişiye bölüştürdüğümde kaç sepet dolusu yemek artığı topladınız?... (Markos, Bap 8,18-19)
Ey sağırlar, işitin, ey körler, bakın da görün!... Pek çok şey gördünüz, ama aldırmıyorsunuz, kulaklarınız açık, ama işitmiyorsunuz. (İşaya, Bap 42, 18, 20)
"Git, bu halka şunu duyur" dedi, "'Duyacak duyacak, ama anlamayacaksınız, bakacak bakacak, ama görmeyeceksiniz!" (İşaya, Bap 6, 9)
Allah onlar için, süresiz kalac akları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. |
Hatasızlık ve kusursuzluk yalnızca Allah'a mahsustur. Mümin, bilerek veya bilmeyerek hata yapabilir, her seferinde gönülden Allah'a yönelerek tevbe eder, bir daha aynı hatayı yapmamaya özen gösterir. Kendisini hatasız ve günahsız göstermeye, başkalarını aşağı görerek kendisini yüceltmeye çalışmaz. Samimiyetten uzak olarak yaptıkları işlerin, kendilerini kurtaracağını zannederek büyüklenenler Allah'ın rızasını ve rahmetini kazanamayabilirler:
Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa Suresi, 49)
Kuran'da bu ahlaktaki kişilerin samimiyetsiz çabalarının kendilerini kurtarmayacağı ve hüsrana uğrayacakları bildirilmiştir:
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar." (Kehf Suresi, 103-104)
Tevrat'ta da övünmenin kötü ahlak özelliği olduğu bildirilmiştir:
Övünenlere, "Övünmeyin artık!" dedim; kötülere, "Kaldırmayın başınızı! Kaldırmayın başınızı! Tepeden konuşmayın!" Çünkü ne doğudan, ne batıdan, ne de çöldeki dağlardan doğar yargı. Yargıç ancak Allah'tır, birini alçaltır, birini yükseltir. (Mezmurlar, Bap 75, 4-7)
Kötü insan içindeki isteklerle övünür... Kendini beğenmiş kötü insan Allah'a yönelmez… (Mezmurlar, Bap 10, 3-4)
İncil'de yer alan pek çok açıklamada ise, kibire kapılıp kendisine yüceltmek isteyenin aslında küçük düşmekte olduğu ifade edilmiştir. Luka İncili'nde geçen aşağıdaki cümle bunun bir örneğidir:
Öyle ki, Allah'ın huzurunda hiç kimse övünemesin… Yazılmış olduğu gibi, "Övünen, Rab'le övünsün." (1. Korintliler, Bap 1, 29-31)
Hiçbir şeyi bencil tutkularla ya da boş övünmeyle yapmayın. Her biriniz alçakgönüllülükle öbürünü kendinden üstün saysın. (Filipililer, Bap 2, 3)
Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. (1. Korintliler, Bap 13, 4)
Selam vermek veya esenlik dilemek, karşılaşan insanların birbirlerine en güzel dilek ve temennilerini ifade etme şeklidir. İnananlar, herhangi bir ortamda biraraya geldiklerinde ve evlere girerken, bu güzel davranışı titizlikle uygularlar. İşlerinin yoğun veya acil olması gibi nedenler onları esenlik dilemekten alıkoymaz. Kuran'da, kendisine selam verilen kişinin o selama daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık vermesi ve inananların evlere girerken selam vermeleri emredilmiştir:
Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır. (Nisa Suresi, 86)
... Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız. (Nur Suresi, 61)
Bu konuda İncil'de yer alan bazı ifadeler ise şöyledir:
... İsa oraya geldi, ortada durup onlara, "Üzerinize esenlik olsun" dedi... İsa yine onlara, “Size esenlik olsun!” dedi. (Yuhanna, Bap 20, 19-21)
Tevrat'ta ise konu ile ilgili şöyle bahsedilmektedir:
... "Huzur bulsun Seni sevenler! Surlarına esenlik, saraylarına huzur egemen olsun!" Kardeşlerim, dostlarım için, "Esenlik olsun Sana!" derim. (Mezmurlar, Bap 122, 6-8)
… Dünyada yaşayan bütün halklara, uluslara ve her dilden insanlara şöyle yazdı: 'Esenliğiniz bol olsun!' (Daniel, Bap 6, 25)
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım... Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden. (Felak Suresi, 1,5)
Kıskanıyorsunuz, isteğinize erişemeyince çekişip kavga ediyorsunuz. Elde edemiyorsunuz, çünkü Allah'tan dilemiyorsunuz. (Yakup, Bap 4, 2)
Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. (1. Korintliler, Bap 13, 4)
Allah sayesinde yaşıyorsak… boş yere övünen, birbirine meydan okuyan, birbirini kıskanan kişiler olmayalım. (Galatyalılara, Bap 5, 25-26)
Kıskançlık… öfkesini azdırır… acımasız olur. (Süleyman'ın Meselleri, Bap 6, 34)
Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin. (Ahzab Suresi, 70)
Birbirinize yalan söylemeyin. (Koloselilere, Bap 3, 9)
Yalan haber taşımayacaksın, haksız şahit olmak için kötüye el vermeyeceksin. Kötülük için çokluğun peşinde olmayacaksın ve bir davada adaleti bozmak için çokluğun ardınca saparak söylemeyeceksin... (Çıkış, Bap 23, 1-2)
Yalandan uzak duracak, suçsuz ve doğru kişiyi öldürmeyeceksiniz. Çünkü Ben kötü kişiyi aklamam. (Çıkış, Bap 23, 7)
Zinaya yaklaşmayın gerçekten o 'çirkin bir hayasızlık' ve kötü bir yoldur. (İsra Suresi, 32)
... Ülke zina edenlerle dolu... İzledikleri yol kötü... (Yeremya, Bap 23, 10)
İnsanı kirleten, insanın içinden çıkandır... cinsel ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi içten kaynaklanır ve insanı kirletir. (Markos, Bap 7, 20-22)
Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Mümtehine Suresi, 12)
... Evlere hırsız giriyor, dışarıda haydut çeteleri soygun yapıyor. Ne var ki, düşünmüyorlar, kötülüklerini unutmadığımı. Günahları kuşatıyor onları, gözümün önündeler. (Hoşea, Bap 7, 1-2)
... Adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalan yere tanıklık etme, kimsenin hakkını yeme, annene babana saygı göster. (Markos, Bap 10, 19)
Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. (İsra Suresi, 23)
Ey çocuklar, Rab yolunda anne babalarınızın sözünü dinleyin. Çünkü böylesi doğrudur. İyilik bulmak ve yeryüzünde uzun ömürlü olmak için annene babana saygı göster... (Efesoslulara Mektup, Bap 6, 1-3)
"O'nun (Allah'ın) buyruklarını biliyorsun: 'Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, kimsenin hakkını yemeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.'" (Markos, Bap 10, 19)
Allah'ın Rab'bin buyruğu uyarınca annene babana saygı göster. Öyle ki, ömrün uzun olsun ve Allah'ın Rab'bin sana vereceği ülkede üzerine iyilik gelsin. (Tesniye, Bap 5, 16)