Bu kitapta derlenen "evrimcilerin itirafları" elbette ki evrimcilerin dışarıya yansıttıklarının sadece bir kısmıdır. Teori üzerindeki dogmatik yaklaşımlarına rağmen çok açık itiraflarda bulunmak zorunda kalan evrimcilerin, kendi içlerindeki düşünceleriyse çok daha karmaşıktır. Nitekim ünlü Amerikalı biyokimya profesörü Michael J. Behe, söz konusu bilim adamlarının içinde bulundukları durumu şöyle özetlemektedir:
Son kırk yıl içinde modern biyokimya hücrenin sırlarının önemli bir bölümünü ortaya çıkardı. Bunun için harcanan emek ise gerçekten çok büyüktü. On binlerce insan, bu sırları bulmak için yaşamlarını laboratuarlardaki uzun çalışmalara adadılar...
Hücreyi araştırmak için gerçekleştirilen tüm bu çabalar, çok açık bir biçimde, bağıra bağıra, tek bir sonucu veriyordu:
"Dizayn!" Bu sonuç o denli belirgindi ki, bilimin tarihindeki en önemli buluşlardan biri olarak görülmeliydi... Bu zafer on binlerce insanın "Eureka (buldum)" çığlıklarıyla bu büyük buluşu kutlamalarına yol açmalıydı...
Ama hiçbir kutlama yaşanmadı, hiçbir sevinç ifade edilmedi. Aksine hücrede keşfedilen büyük karmaşıklığın karşısında, utangaç bir sessizlik hakim oldu. Konu halka açık bir ortamda gündeme getirildiğinde, çoğu bilim adamı bundan rahatsız oluyorlar. Kişisel diyaloglarda ise biraz daha rahatlar, çoğu keşfettikleri açık gerçeği kabul ediyor, ama sonra yere bakıp başlarını sallıyorlar ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyorlar.
Peki neden? Neden bilim dünyası, keşfettiği büyük gerçeğe sahip çıkmıyor? Neden ortaya çıkan açık dizayn entelektüel eldivenlerle kenarından tutuluyor? Çünkü bilinçli bir dizaynı kabul etmek, ister istemez Allah'ın varlığını kabul etmeyi çağrıştırıyor onlara.428
Bir insan şimdiye kadar materyalizme ve evrim teorisine bağlı kalmış, hayata bakış açısını ve inancını bu felsefe ve teoriye göre düzenlemiş olabilir. Hatta onlarca yıl bu teorinin ve bu ideolojinin savunuculuğunu üstlenmiş, bu konuda kitaplar, makaleler yazmış, paneller, kurslar da düzenlemiş olabilir. Ama Prof. Behe'nin de yukarıdaki sözlerinde ifade ettiği gibi, gerçekler bugün gelişen bilimle açıkça gözler önüne serilmiştir. Ve bunları gördükten sonra "göz göre göre inkar etmek", şüphesiz bu kişileri çok yakın bir gelecekte tüm dünyanın gözü önünde küçük düşürecektir. Dünyaca ünlü İngiliz yazar ve felsefeci Malcolm Muggeridge bu gerçeği şu şekilde dile getirmektedir:
Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alanlarda, geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük espri malzemelerinden biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşak, bu kadar çürük ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabul edilmesini hayretle karşılayacaktır.429
Evrim teorisinin bilimsel ve akli hiçbir dayanağı olmadığını evrimci bilim adamlarının kendileri dahi kabul ederken, onların adına bu teoriyi "gözü kapalı" savunmak da şüphesiz büyük bir akılsızlık ve kayıp olacaktır...
Bu noktaya kadar, evrimin bilimsel gerçeklerle çeliştiğini, bunu teorinin savunucularının bile kabul ettiğini ve dolayısıyla teoriyi hala savunmanın büyük bir yanılgı olduğunu belirttik. Ancak asıl önemli olan, buradaki yanlışın sadece bilimsel bir yanlıştan ibaret olmayışıdır. Bir insan fizik hakkındaki yanlış bir teoriye inanabilir, örneğin bir zamanlar yaygın kabul gören "atom parçalanmaz" kuralını kabul edebilir. Bunun yanlış olduğuna dair bilimsel bulgular ortaya çıktığında ise, sadece bilimsel bir yanlış yapmış olacaktır.
Ancak evrim teorisinde durum çok farklıdır. Çünkü bu teori, bu dünya üzerinde nasıl var olduğumuz sorusunun cevabı ile ilgilidir. Bu soruya ateist bir cevap getirmektedir ve dolayısıyla kendisine inanan çoğu insanı da ateizme, yani Allah'ı inkar etmeye sürüklemektedir. Oysa akıl ve bilim birlikte göstermektedirler ki, Allah vardır ve tüm evrenin ve canlıların üstün Yaratıcısı O'dur.
Allah'ı inkar etmek ise, bir insanın yaşamını borçlu olduğu yegane varlığı inkar etmesi anlamına gelir ki, bu çok büyük bir nankörlük ve suçtur.
Bu nedenle, evrim teorisine inananlar, özellikle de bu teoriye birtakım "bilim adamları"ndan etkilenerek körü körüne bağlananlar, ciddi bir şekilde düşünmelidirler. Kendilerine yol gösterici olarak edindikleri evrimcilerin ne kadar çelişkili mantıklara, bozuk muhakeme yeteneklerine, güvensiz psikolojilere ve dogmatik tavırlara sahip olduklarını değerlendirmelidirler.
Bilmelidirler ki, dünya hayatında, bir insanın başka bir insanın etkisi altında kalmasının bir özürü olabilir. Bu kişinin bilgisizliğinden, cahilliğinden dolayı yanlış şeylerden etkilendiği, ancak doğruyu görünce vazgeçerek kendisini düzelteceği düşünülebilir. Ve gerçekten de dünya hayatı boyunca her insanın hatalarından, sapkın inanış ve düşüncelerinden kurtulma ümidi bulunmaktadır. Ancak ölümden sonra, bir insanın, dünyada peşinden sürüklendiği diğer insanları suçlaması ona bir fayda sağlamayacaktır.
Gerçeğe ve doğruya karşı gelen her fikir akımının mutlaka önderleri ve teorisyenleri vardır ve insanlar tarih boyunca bu kişilerin peşinden şuursuzca, vicdanlarını dinlemeden sürüklenmişlerdir. Kuran'da Allah "Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler" (Kasas Suresi, 41) ayetiyle bu gerçeği bildirmektedir. Bu önderlerin peşinden giderek inkara sürüklenenler ise, kendilerine gerçeği anlatanları dünya hayatında büyük bir hınç ve kinle reddetmişlerdir. Ancak ahiret günü peşinden sürüklendikleri yol göstericilerini ve önderlerini lanetleyecekler, onların cehennemin en aşağısında, en acı azapla azaplanmalarını isteyeceklerdir ve Allah'ın gösterdiği yola uymadıkları için büyük bir pişmanlık duyacaklardır. Kuran'da, bu insanların pişmanlıkları şöyle bildirilmektedir:
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzap Suresi, 66-68)
Evrim teorisinin hala ayakta tutulmaya çalışılmasının tek nedeni, Allah'ı ve dini inkara dayalı bir felsefe olan materyalizmin yaşatılabilmesidir. Bir insan şimdiye kadar bilgi eksikliğinden ya da kendisine yapılan telkinlerden dolayı bu yalana inanmış olabilir. Ama eğer samimi bir insansa, böyle bir dogmanın peşinden giderek dünyada ve ahirette küçük düşeceğine, doğruyu araştırıp bulmalı ve ona uymalıdır. Eğer söz konusu kişiler gerçekten "onurlu" ve "dürüst" bilim ve fikir adamları ise, "şimdiye kadar büyülenmiş gibi yanlış bir iddianın peşinden gittik" diyerek medeni ve saygın bir tavır göstermelidirler. Bu onları küçük düşürmez, aksine bugün de gelecekte de takdir görümelerine vesile olur..
Samimiyet ve dürüstlük dünyada da ahirette de güzel bir karşılık görecektir. Aksi bir tavır ise sonsuz bir azabı hak etmek demektir. Allah, inkardan dönmenin her zaman için mümkün olduğunu, ancak diretenlerin sonsuz bir cezaya çarptırılacaklarını şöyle haber verir:
Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. Şüphesiz, inkar edip kafir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir. Onda (lanette) süresiz kalacaklardır, onlardan azab hafifletilmez ve onlar gözetilmezler. (Bakara Suresi, 160-162)
Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)
428. Michael J. Behe, Darwin's Black Box, New York: Free Press 1996, ss. 232-233
429. Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids: Eerdmans, 1980, s. 43