Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin 13 Nisan 2002 tarihli sayısında, "Yaşamın Temel Taşları Uzaydan" başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, Almanya ve Amerika'da iki araştırma ekibinin, dünyadaki yaşamın uzaydan gelen aminoasitlerle başladığını gösterdikleri belirtiliyordu. Bu araştırmacılar laboratuvarda, 4,6 milyar yıl önce Güneş Sistemi'nde meydana gelen toz ve gaz kütlelerinin kimyasal oluşumunu tasarlamışlar ve bu ortamda bazı aminoasitlerin oluştuğunu gözlemlemişlerdir. Cumhuriyet Bilim Teknik dergisi ise bu sonuçları, dünyadaki yaşamın oluşumunun kaynağı olarak değerlendirmiştir. Ne var ki, bu sonuçları değerlendiren bilim adamları, bu deney sonuçlarının yaşamın kökenini aydınlatmadığını belirtmektedirler.
Laboratuvarda oluşturulan aminoasitler, yaşamın tesadüfen meydana geldiği tezini desteklemez. Evrimci bilim adamları, yıllardır canlılığın tesadüfen oluştuğunu kanıtlama çabası içindedirler. Bunun içinse canlıları oluşturan hücrelerin bazı parçalarını, hem de en küçük yapı taşlarını laboratuvarlarda sentezlemekte, sonra da "canlılığın nasıl oluştuğunu bulduk" mesajı veren başlıklarla bu deneyleri haber yapmaktadırlar.
Nature dergisinin 28 Mart 2002 tarihli sayısında yer alan araştırma sonuçları kaynak alınarak hazırlanan Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinin haberi de benzer niteliktedir. Söz konusu deneyde, birkaç aminoasit sentezlenmiştir ve bunlardan sadece bazıları insan vücudunda bulunmaktadır. Aminoasitler, proteinlerin yapıtaşlarıdır. Ancak, bu küçük parçaların tamamı laboratuvarda sentezlense dahi, bu canlıları oluşturan hücrenin nasıl oluştuğunu, yani canlılığın tesadüfler sonucunda nasıl meydana geldiğini açıklamaz. Çünkü önemli olan bu küçük parçaların kendi aralarındaki kusursuz organizasyonudur.
Eğer hücreyi bir fabrikaya benzetirsek, proteinler bu fabrikanın hem makinaları, hem binası, hem de ürünleridir. Aminoasitler ise fabrikayı oluşturan en küçük parçacıklardır. Bir fabrikayı oluşturan tüm malzemenin üst üste yığıldığını düşünün. Eğer bu fabrikanın mimari tasarımını, mühendisliğini, inşaatını yapacak, makinaların montajını gerçekleştirecek, ne üretileceğine karar verecek, malzemeleri bu tasarımlara ve planlara uygun olarak dizayn ederek montajlayacak akıl, güç ve yetenek olmazsa, malzemelerin varlığı hiçbir işe yaramaz. Önemli olan mevcut malzemenin amaca yönelik olarak en uygun miktarda elde edilmesi ve organize edilerek değerlendirilmesidir. Dolayısıyla, aminoasitler uzaydan da gelse, dünya koşullarında kendiliğinden de oluşsa, aminoasitlerin organize edilerek, kusursuz bir yaratılışa ve olağanüstü kompleksliğe sahip proteinleri tesadüfen oluşturması imkansızdır. Kaldı ki, bu proteinlerin de daha sonra yeterli sayı ve özelliklere sahip olarak, yine daha da olağanüstü akıl gerektiren bir organizasyon ile düzenlenmeleri ve bir fabrikadan çok daha kompleks bir yapıya sahip olan hücreyi meydana getirebilmeleri gerekir. İlk hücreden sonra giderek artan bir kompleksliğe sahip canlılığın tesadüfler sonucunda oluşması ise çok daha imkansızdır.
Sonuç olarak, laboratuvarda ilkel dünya koşulları veya 4,6 milyar yıl önceki Güneş Sistemi'nin koşulları oluşturularak elde edilen bir kaç aminoasit canlılığın kökenine ışık tutmaktan çok uzaktır. Nitekim, Nature dergisinde 28 Mart 2002 tarihinde yayınlanan iki araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Washington Üniversitesi'nden Everett L. Shock, "Astrobiology: Seeds of Life?" (Astrobiyoloji: Hayatın Tohumları mı?) başlıklı makalesine şu sözlerle başlamaktadır:
Hayatın temel taşı olan aminoasitler, yıldızlar arasında bulunan toz zerreciklerinde oluşabilmekte. Ancak bu Yeryüzünde hayatın kökeni hakkında bize ne kadar bilgi veriyor?
Everett L. Shock, deneyleri ve elde edilen sonuçları özetledikten sonra, canlılığı oluşturan malzemelerin bir yerlerde bulunduğunu öne sürmenin, canlılığın kökenini açıklamadığını belirterek makalesini şöyle bitirmektedir:
Bu bize hayatın kökeni hakkında hiç bilgi veriyor mu? Hayatınızı kazanmak için jeoloji okuyabilirsiniz. Ancak, farklı kayaların nasıl oluştuğunu bilmek size hangi kaya kümesinin Teotihuacán, Tac Mahal veya Tony'nin Yeri olacağını göstermez. Hayatın kimyasal temel taşlarını araştırmak, bunların her yerde olduğunu ve hayat olmadan da var olabildiklerini gösterebilir… Bu gerçeği kabul ederek, hayatın ortaya çıkışı ile ilgili araştırmalar başka şekilde yönlendirilmeli. Hayatın kökeni ile ilgili materyaller gözönünde bulundurulmalı, ancak bunlara direkt olarak bağlı kalınmamalı. İnanıyorum ki, bu acemi astrobiyoloji için büyük bir meydan okumadır.1
Canlılığın temel taşı olan yapıların laboratuvarlarda oluşturulması, evrim teorisine hiçbir delil oluşturmamaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, önemli olan bu parçaların organizasyonu ve yapısıdır. Bu parçalar ancak üstün bir akıl ve ilim ile işe yarar parçaları meydana getirebilirler. Bu gerçek, sonsuz bir Akıl ve Güç sahibi Yaratıcımız olan Allah'ın varlığını göstermektedir.
1. Everett L. Shock, "Astrobiology: Seeds of Life?", Nature, 28 Mart 2002, no. 416, ss. 380–381.