Milliyet gazetesinin 5 Ocak 2002 tarihli nüshasında yeryüzündeki ilk canlı olan bakteriye Van Gölü'nde rastlandığı ileri sürülüyordu. Önay Yılmaz imzalı haberde, Science dergisinde bu konuda bir araştırma yayınlandığı yazılıyor, yani bu dergi kaynak gösteriliyordu. Oysa gerçekte Science dergisinde yer alan araştırmada böyle bir bilgi verilmemiştir. Aşağıda gazete haberinin esinlendiği araştırma değerlendirilmekte ve yaşamın neden iddia edildiği gibi tesadüflerle başlayamayacağı incelenmektedir.
Bilindiği gibi evrim teorisi canlılığın ilkel dünyada tesadüfler sonucu oluşan bir hücre ile başladığını öne sürer. Bu hipotezin doğru olup olmadığını ise bize ancak gözlem ve deneyler gösterebilir. Evrimci iddianın destek bulması için, son derece kompleks yapılara sahip olan hücrelerin, cansız maddelerin biraraya gelmesinden ibaret olduğunun gösterilmesi şarttır. Bu noktadan hareketle, bilim adamları, doğada ya da laboratuvarda oluşturdukları suni koşullarda canlılığı tekrar inşa edebilmelidirler. Yaklaşık 150 yıldır evrimciler bu hipotezi doğrulamaya çalışmaktadırlar, ancak, tüm çabaları sonuçsuz kalmış, canlılığın ancak canlılıktan gelebileceği gerçeği ile yüzyüze kalmışlardır. "Canlılık ancak canlılıktan gelebilir" şeklinde özetlenen bu biyolojik kanun, yaratılışın bir kanıtıdır.
Milliyet gazetesinin yeni bir haber gibi verdiği oysa Science dergisinde 6 ay önce yayınlanan araştırma ise, siyanobakteri denen mikro organizmaların nasıl ortaya çıktıkları ile ilgilidir. "Fanerozoik Okyanuslarda Fotosentezin Sebep Olduğu Biyofilm Kalsifikasyonu ve Kalsiyum Yoğunluğu" başlıklı araştırma, Göttingen Üniversitesi'nden Gernot Arp, Andreas Reimer, Joachim Reitner imzalarını taşımaktadır. İlginç olan, Milliyet'in haberinin aksine, bu araştırma sonucunda evrim lehine bir keşif yapılmamış olmasıdır. Araştırma yalnızca siyanobakterilerin nasıl fosilleştiklerini incelemektedir. Araştırmacılar kalsiyum, karbonat ve suda bulunan diğer minerallerle bir bakteri türü arasındaki etkileşimi yorumlamışlardır. Kısacası araştırmacılar, hayatın nasıl başladığını açıklamaya çalışmamışlardır. Bu nedenledir ki, bu araştırmanın evrim teorisini destekleyecek ya da bu teoriye yeni bir yorum kazandıracak bir yönü bulunmamaktadır. Milliyet'in haberine konu olan "Hayat ilk olarak Van Gölünde başladı" iddiası bu nedenle tamamen yanlış bir yorumdan ibarettir.
Milliyet gazetesi, Science dergisinde yayınlanan bir haberi tamamen yanlış bir yorumla okuyucuya sunmuştur. |
Sonuçları Science dergisinde yayınlanan söz konusu araştırma siyanobakterilerin evrimle nasıl meydana gelmiş olabileceğini de açıklamamaktadır. Yazarlar böyle bir çıkarımda da bulunmamışlardır. Buna rağmen gazete haberinde sanki evrime kanıt bulunmuş izlenimi verilmiştir. Bu nedenle haberin gerçek bir yönü bulunmamaktadır.
Öte yandan Milliyet gazetesinin haberinin tam aksine siyanobakterilere ait fosiller yalnızca Van Gölü'nde ortaya çıkmamıştır. Tanzanya'daki Tanganyika Gölü, Endonezya'daki Satonda Gölü, Avustralya'daki Shark Körfezi ve Clifton Gölü'nde de siyanobakterilere ait fosiller bulunmaktadır. Görüldüğü gibi bu fosiller Van Gölü'ne özgü değillerdir. Dahası bu fosiller, evrim teorisi için bir kanıt değil aksine açıklanamayan birer sorundur; çünkü birbirlerinden on binlerce kilometre uzaktaki farklı yerlerde, aynı jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır. Kompleks canlıların tek bir kez ortaya çıkışını açıklamak bile evrimciler için büyük bir açmaz iken, aynı kompleks yapıların dünyanın farklı yerlerinde, aynı dönemde, "tesadüfen" ortaya çıktıklarını iddia etmek daha da büyük bir çelişkidir. Kuşkusuz hayatın birbirinden bağımsız olarak dünyanın farklı yerlerinde aynı anda başlaması, yaratılışın bir kanıtıdır.
Milliyet gazetesindeki haber, bizlere evrimci çevrelerdeki klasik bir yanılgıyı bir kez daha göstermektedir: İlgili-ilgisiz her türlü bilimsel gelişmeyi, evrim teorisi lehinde bir kanıt sanmakta veya öyle göstermeye çalışmaktadırlar. Van Gölü'nde bakteri fosili bulunması, soyu tükenmiş bir canlının fosiline rastlanması veya DNA ile ilgili bir keşif, gerçekte evrim teorisi lehine hiçbir delil sunmadığı -hatta çoğu zaman teori aleyhinde delil oluşturduğu- halde, evrimci medya kuruluşları tarafından, yüzeysel bir yaklaşım içinde, "evrim kanıtı" gibi gösterilmektedir. amamışlardır.
Her ne kadar Bilim ve Ütopya dergisi, bu son bulguların evrim teorisinin aleyhinde olduğunu görmezden gelse de, yazının içeriği zaten gerçekleri açıkça ortaya koymaktadır. Evrim hiçbir zaman gerçekleşmediği için, bilim adamlarının buluşları hiçbir zaman evrim teorisini desteklememekte, aksine evrim teorisi ile ve birbiri ile çelişen sonuçlar elde edilmektedir. Evrimciler ise her yeni bulgu ile, eski tezlerini değiştirerek yeni yeni senaryolar üreterek, evrim teorisini ayakta tutmaya çalışmaktadırlar. Bu da bir kez daha göstermektedir ki, evrim teorisi bir bilimsel teori değil, uğrunda hayali senaryoların üretildiği bir dogmadır.