Bölüm 18: Yaratılış Gerçeği

Kitabın önceki bölümlerinde, canlılığın yaratılmadığını iddia eden evrim teorisinin neden bilimsel gerçeklere tümüyle ters düşen bir safsata olduğunu inceledik. Modern bilimin, paleontoloji, biyokimya, anatomi gibi bilim dalları sayesinde çok kesin bir gerçeği ortaya çıkardığını gördük. Bu, tüm canlıları Allah'ın yarattığı gerçeğidir.

Aslında bu gerçeği görebilmek için, mutlaka biyokimya laboratuvarlarının ya da jeolojik kazıların karmaşık sonuçlarına ihtiyaç yoktur. İnsan, etrafındaki hangi canlıyı incelese, bu canlıda olağanüstü bir Aklın delillerini görür. Bir böceğin ya da denizin karanlıklarındaki küçük bir balığın vücudunda, insanoğlunun asla ulaşamadığı kadar büyük bir teknoloji ve düzen vardır. Bir beyne bile sahip olmayan kimi canlılar, bazen insanın bile başaramayacağı kadar kompleks işleri büyük bir kusursuzluk içinde yaparlar.

Doğanın her yanına hakim olan bu büyük akıl ve düzen, elbette ki tüm doğaya hakim olan üstün Yaratıcı'nın, yani Allah'ın varlığının ispatıdır. Allah, tüm canlıları muhteşem özelliklerle yaratmış ve böylelikle insanoğluna Kendi varlığının ve gücünün apaçık delillerini göstermiştir. İlerleyen sayfalarda doğadaki milyonlarca yaratılış delilinden birkaçını inceleyeceğiz.

Balarıları ve Mimari Harikası Petekler

Bilindiği gibi balarıları ihtiyaçlarından kat kat fazla bal üretir ve bunları peteklerde saklarlar. Peteğin altıgen oluşu da herkes tarafından bilinen bir özelliktir. Peki arıların neden sekizgen veya beşgen gibi geometrik şekillerde petekler değil de özellikle altıgen petekler inşa ettiğini hiç düşündünüz mü?

Bu sorunun cevabını araştıran matematikçiler ilginç bir sonuca vardılar: "Bir alanın maksimum kullanımı için en uygun geometrik şekil altıgendir." Altıgen hücre, en çok miktarda bal depolarken, inşası için en az balmumu gerektiren şekildir; yani arı, olabilecek en uygun şekli kullanmaktadır.

Peteğin inşasında kullanılan yöntem ise çok şaşırtıcıdır: Arılar petek inşaatına iki-üç ayrı yerden başlar ve aynı anda iki-üç dizi şeklinde peteği örerler. Çok sayıda arı, değişik yerlerden başlayarak, aynı ölçülerde altıgenler yapıp, bunları birbirine ekleyerek peteği örer ve en sonunda ortada buluşurlar. Altıgenlerin birleşme yerleri o kadar ustaca yapılmıştır ki görünürde sonradan eklendiklerine dair hiçbir iz yoktur.

Elbette arıların yaptıkları bu olağanüstü iş karşısında, bu canlıları yönlendiren üstün bir iradenin varlığını kabul etmemiz gerekir. Evrimciler bunu "içgüdü" kavramıyla geçiştirmeye ve arının kendisine ait bir özellik gibi göstermeye çalışırlar. Oysa eğer bir "güdü" varsa, bu tüm arılara hakimse ve birbirinden habersiz arıların uyum içinde çalışmalarını sağlıyorsa, bu durumda tüm bu küçük canlılara hakim olan üstün bir Akıl var demektir.

Daha açık bir ifadeyle, bu küçük canlıları yaratmış olan Allah, onlara yapmaları gereken işi "ilham" etmektedir. Bu gerçek, 14 asır önce Kuran'da insanlara şöyle bildirilmiştir:

Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uç. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)

Mükemmel düzgünlükte muhteşem petekler yapan arılar, Allah'ın yaratma gücünü anlamak için başlı başına yeterlidir.

Ağaçkakanlar

Herkes, ağaçkakanların ağaçları gagalayarak kendilerine yuvalar yaptıklarını bilir. Ancak çoğu kimsenin düşünmediği nokta, bu hayvanların kafalarıyla bu denli sert vuruşlar yapmalarına rağmen nasıl beyin kanaması geçirmedikleridir. Ağaçkakanın yaptığı iş, bir insanın duvara çivi çakmak için kafasını kullanmasına benzer. İnsan böyle birşeyi yapmaya kalksa kuşkusuz önce beyin sarsıntısı sonra da beyin kanaması geçirecektir. Oysa bir ağaçkakan sert bir ağacı 2.10 saniyeden 2.69 saniyeye kadar 38-43 darbe ile gagalayabilir ve hayvana hiçbir şey olmaz.

Ağaçkakanların kafa yapıları hiçbir zarar görmeyecekleri şekilde yaratılmıştır. Ağaçkakanın kafatası darbe şiddetini azaltıcı ve emici bir "süspansiyon" sistemine sahiptir. Kafatasını oluşturan kemiklerin arasında, özel yumuşatıcı dokular vardır.243

Bir ağaçkakan, sert bir ağacı 2.10 saniyeden 2.69 saniyeye kadar 38-43 darbe ile gagalayabilir ve buna rağmen hiçbir zarar görmez.

Şaşırtıcı Mühendisler: Termitler

Hiç kimse bir termit kolonisinin toprağın üzerine inşa ettiği yuvasını görünce şaşırmadan geçemez. Çünkü termit yuvaları, boyları yaklaşık 5-6 metreye kadar varabilen mimari harikalarıdır. Bu yuvanın içinde vücut yapıları nedeniyle hiçbir şekilde güneş ışığına çıkamayan termitlerin her türlü ihtiyacını karşılayan kompleks sistemler bulunur. Yuvada; havalandırma sistemleri, kanallar, larva odaları, geçitler, özel mantar üretme bahçeleri, güvenlik çıkışları, sıcakta ve soğukta kullanılan odalar, kısacası her şey vardır. Olayın daha da şaşırtıcı bir yönü ise, bu şaşırtıcı yuvaları inşa eden termitlerin kör oluşudur.244

Ama buna rağmen, termitlerin, boyutları ile kıyasladığımızda kendilerinin yaklaşık 300 katı büyüklüğünde bir mimari projeyi başarıyla gerçekleştirdiklerini görürüz.

Termitlerin son derece şaşırtıcı bir yönleri daha vardır: İnşasına başlanan bir termit yuvasını başlangıç aşamasında ortadan ikiye ayırdığımızda ve bir süre sonra iki yuvayı birleştirdiğimizde, tüm geçitlerin, kanalların ve yolların birbirini tuttuğunu görürüz. Termitler sanki birbirlerinden hiç ayrılmamış gibi, tek bir yerden emir alıyormuşçasına kendilerine düşen görevi yerine getirirler.

Termit gibi küçük bir varlık, koloniler halinde hareket ederek dev evler inşa edebilmektedir.

Yarasaların Sonar Sistemi

Yarasalar zifiri karanlıkta kolayca uçarlar ve bunu gerçekleştirebilmeleri için, çok ilginç bir yön bulma sistemine sahiptirler. Bu, biz insanların "sonar" olarak adlandırdığımız sistemdir; yani ses dalgalarının yankısına göre etraftaki cisimlerin şekillerinin belirlenmesi.

Genç bir insan, saniyede 20 bin titreşimlik frekanstaki bir sesi zorlukla ayırt edebilir. Oysa özel tasarlanmış "sonar sistemi" ile uçan bir yarasa, saniyede 50 bin veya 200 bin titreşim arasındaki sesleri kullanır. Bu sesleri her saniyede 20 ya da 30 kez etrafa gönderir. Her sinyalin oluşturduğu yankıdan elde ettiği duyuş o kadar şiddetlidir ki, yarasa sadece karşısındaki engelin pozisyonunu anlamakla kalmaz, aynı zamanda hızla uçmakta olan avının yerini de rahatlıkla tespit edebilir.245

Yarasalar ise yön bulmalarını sağlayan sonar sistemi ile eşsizdirler.

Balinaların Etkin Nefes Alma Sistemi

Memeli canlılar sürekli olarak havadaki oksijeni solumak zorundadırlar ve bu nedenle de su onlar için pek uygun bir ortam değildir. Ancak bir deniz memelisi olan balinada, karada yaşayan pek çok hayvana oranla daha etkin bir nefes alma sistemiyle bu sorun çözülmüştür. Balina tek bir kerede nefes vererek, kullandığı havanın % 90'ını ciğerlerinden atar. Bu sayede oldukça uzun aralıklarda nefes alma ihtiyacı duyar. Aynı zamanda kaslarının içerisinde oksijen depolamasını sağlayan, oldukça yüksek konsantrasyonlu "miyoglobin" adı verilen bir madde vardır. Bu sistemlerinin yardımıyla, örneğin gin-back balinası 500 metrelik bir derinliğe dalabilir ve nefes almadan 40 dakika kadar yüzebilir. 246 Balinanın "burun delikleri" ise, karadaki memelilerin aksine, rahatlıkla nefes alıp verebilmesi için sırtına yerleştirilmiştir.

Sivrisinekteki Yaratılış Mucizesi

Sivrisineği hep uçan bir canlı olarak biliriz. Ama aslında sivrisinek büyüme evrelerini suyun altında geçirir ve sualtı dünyasından, dışarıdaki dünyaya ihtiyacı olan tüm organlara sahip olarak, üstün bir yapıyla çıkar.

Sivrisinek avının yerini saptayacak özel algılama sistemleriyle donatılmış olarak uçmaya başlar. Bu haliyle ısı, gaz, nem ve koku dedektörleriyle yüklü bir savaş uçağı gibidir. Hatta avını zifiri karanlıkta bulmasını sağlayan özel bir "ısıya göre görüş" yeteneği vardır.

Sivrisineğin "kan emme" tekniği ise, akıllara durgunluk verecek kadar kompleks bir sisteme bağlıdır. Altı bıçaktan oluşan kesme sistemiyle sivrisinek deriyi bir testere gibi deler. Kesme işlemi sürerken, yaraya akıtılan bir salgı dokuları uyuşturur ve bu sayede insan, kanının emildiğinin farkına bile varmaz. Bu salgı aynı zamanda kanın pıthılaşmasını engelleyerek, emme işleminin devamını sağlar.

Eğer bunların biri bile eksik olsa, sivrisinek kanla beslenemeyecek ve soyunu devam ettiremeyecektir. Bu mükemmel yapı nedeniyle bu küçücük canlı bile tek başına yaratılışın apaçık bir delilidir. Nitekim Kuran'da sivrisinek, Allah'ın varlığını akıl sahibi insanlara gösteren bir örnek olarak vurgulanmaktadır (Bakara Suresi, 26). Bir başka ayette ise, Allah insanlara şöyle buyurmaktadır:

Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. (Hac Suresi, 73)

Keskin Görüşlü Avcı Kuşlar

Avcı kuşların uzağı çok iyi gören gözleri vardır. Bu sayede avlarına doğru hamle yaptıklarında mesafe ayarını çok iyi yapabilirler. Ayrıca büyük gözler, daha çok görüntü hücresi içerirler. Bu da daha iyi görüntü demektir. Avcı bir kuşun gözünde 1 milyondan fazla görüntü hücresi bulunur.

Bu sayede binlerce metre yükseklikten uçan kartallar, bu mesafeden yeryüzünü bütün detaylarıyla tarayacak kadar güçlü gözlere sahiptirler. Gelişmiş savaş uçaklarının binlerce metreden hedeflerini tespit etmesi gibi, kartallar da yeryüzündeki en küçük bir hareketi, en küçük bir renk farkını algılayarak avlarını tespit ederler. Kartal gözü aynı anda hem300 derecelik geniş bir açıya sahiptir, hem de istediği görüntüyü 6 ila 8 misli büyütebilir. 4.500 m yüksekte uçarken 30 bin hektarlık bir alanı gözleriyle tarayabilir. 1.500 metreden tarladaki otlar arasında kamufle olmuş bir tavşanı çok rahat ayırt edebilir. Kartalın bu olağanüstü göz yapısının, bu canlı için özel olarak belirlenmiş bir yaratılış olduğu çok açıktır.

Kartal gibi avcı kuşların gözlerinde 1 milyondan fazla görme hücresi bulunur.

Kış Uykusuna Yatan Hayvanlar

Kış uykusuna yatan hayvanlar vücut ısıları dışarıdaki soğukla aynı düzeye inse bile yaşamlarını sürdürebilirler. Peki bunu nasıl başarırlar?

Memeliler sıcakkanlıdırlar, yani normal şartlarda vücut ısıları hep sabit kalır. Bedenlerindeki doğal termostatlar bu ısıyı sürekli ayarlar. Ancak kış uykusu sırasında küçük memelilerin, örneğin bir sincap faresinin 40 derece olan normal vücut ısısı sanki bir anahtarla çevirilir gibi donma derecesinin biraz üstüne çevirilir. Vücut metabolizması oldukça yavaşlar. Hayvan çok yavaş nefes almaya başlar ve normalde dakikada 300 olan kalp atışları dakikada 7-10'a düşer. Normal vücut refleksleri durur ve beynin elektriksel faaliyetleri adeta fark edilmeyecek kadar yavaşlar. Hareketsizliğin tehlikelerinden biri, çok soğuk havalarda dokuların donması ve buz kristallerinin bunları tahrip etmesidir. Ancak yine kendilerine verilen özellikler sayesinde kış uykusuna yatan hayvanlar böyle bir tehlikeden korunmuşlardır. Kış uykusuna yatan hayvanların bedenlerindeki sıvılar, yüksek molekül ağırlıkları olan kimyasal maddelerle tutulurlar. Bu sayede donma dereceleri daha düşer ve zarar görmeleri önlenmiş olur.247

Örümcek İpi

Dinopis isimli örümceğin mükemmel bir avlanma yeteneği vardır. Bu örümcek, sabit bir ağ kurup avını beklemek yerine, küçük fakat son derece üstün özelliklere sahip bir ağ örer ve bu ağı avının üzerine atar. Ardından avını bu ağ ile iyice sarar. Yakalanan böceğin yapabileceği bir şey yoktur. Ağ o kadar güçlü bir tuzaktır ki böcek çırpındıkça ağa daha çok dolanır. Örümcek, besinini muhafaza edebilmek için avının üzerini yeni ipliklerle kapatarak onu bir anlamda "paketler".

Peki gerek mekanik tasarım gerekse kimyasal yapı olarak bu kadar mükemmel olan bir ağı örümcek nasıl yapabilmiştir? Evrimcilerin iddia ettiği gibi örümceğin böyle bir şeyi tesadüfen öğrenmiş olması imkansızdır. Örümcek, öğrenme ve ezberleme gibi yeteneklerden, hatta bunu yapacak bir beyinden bile yoksundur. Kuşkusuz bu yeteneği örümceğe veren, kendisini yaratan sonsuz kudret sahibi Allah'tır.

Örümceklerin kullandıkları ipte çok önemli mucizeler gizlidir. Çapı bir milimetrenin binde birinden daha az olan bu iplik, aynı kalınlıktaki çelik telden 5 kat daha sağlamdır. Bu ipin bir diğer özelliği son derece hafif olmasıdır. Dünyanın çevresi boyunca uzatılacak bu ipin ağırlığı sadece 320 gramdır.1 Çelik, sanayi tesislerinde özel olarak üretilen, insanoğlunun imal edebildiği en sağlam malzemelerden biridir. Ancak bir örümcek kendi vücudunda bu malzemeden çok daha sağlam bir ip üretebilir. İnsanoğlu çeliği üretirken yüzyılların bilgi birikimi ve teknolojisini kullanır. Peki, örümcek ipini üretirken hangi bilgiyi ve teknolojiyi kullanmaktadır? Görüyoruz ki, insanoğlunun sahip olduğu bütün teknoloji ve teknik imkanlar bir örümceğin oldukça gerisindedir.

1. "Structure and Properties of Spider Silk", Endeavour, Ocak 1986, sayı 10, s. 42

Elektrikli Balıklar

Yılanbalığı ve vatoz gibi balıkların bazı türleri, düşmanlarından korunmak veya avlarını etkisiz duruma getirmek için vücutlarında ürettikleri elektriği kullanırlar. İnsan da dahil olmak üzere her canlı varlıkta, az bir miktar elektrik vardır. Ancak insan, bu elektriği yönlendiremez ve yararına kullanmak için onu kontrol altına alamaz. Söz konusu canlılar ise vücutlarında, 500-600 volta kadar çıkan elektrik akımı taşırlar ve bunu düşmanlarına karşı kullanabilirler. Dahası kendileri bu elektrikten olumsuz yönde etkilenmezler.

Kendilerini savunmak için tükettikleri enerji, bir süre sonra pilin şarj olması gibi tekrar dolar ve yeniden kullanılmaya hazır bir elektrik gücü oluşur. Balıklar küçük bedenlerindeki yüksek elektriği sadece savunma amacıyla kullanmazlar. Aynı zamanda karanlık sularda yönlerini tayin etmede de büyük önem taşıyan elektrik, cisimleri görmeden hissetmelerini sağlar. Balık vücudundaki elektriği kullanarak sinyaller gönderebilir. Bu elektrik sinyalleri katı cisimlere çarptığında değişerek geri yansır ve bu değişimler balığa o cisim hakkında bilgi verir. Balık cismin uzaklığını ve büyüklüğünü bu şekilde tespit edebilir.248

Özel Donma Sistemi

Donmuş bir kurbağa alışılmamış bir biyolojik yapıdır. Hiçbir hayat belirtisi göstermez. Kalp atışı, nefes alışverişi ve kan dolaşımı tamamen durmuştur. Ancak aynı kurbağa buzlar eriyince sanki uykudan uyanmış gibi normal yaşamına döner.

Donma durumundaki bir canlı birçok ölümcül riskle karşı karşıyadır. Ancak kurbağa bu risklerden hiçbirini taşımaz. Çünkü kendisine verilen mükemmel özellik vesilesiyle donmak üzereyken bol miktarda glikoz üretebilir. Bu aşamada adeta bir diyabet hastasında olduğu gibi, kurbağanın kan şekeri seviyesi çok yüksek değerlere çıkar. Bazen bu seviyenin 550 milimol/litreye kadar çıktığı görülmüştür. (Bu değer normalde kurbağalar için 1-5, insan vücudu içinse 4-5 mmol/litredir.) Bu aşırı glikoz konsantrasyonu, normal durumlarda çok önemli sorunlara yol açmaktadır.

Donmuş bir kurbağada ise, bu aşırı glikoz, hücrelerden su çekilmesini önleyip büzülme olayını engellemektedir. Kurbağanın hücre zarı glikoza karşı oldukça geçirgendir; böylece glikoz, kolayca hücrelere girer. Vücutta yüksek miktarda bulunan glikoz donma sıcaklığını düşürür; bu sayede hayvanın vücut içi sıvısının çok az bir bölümü soğukta buz haline gelir. Araştırmacılar glikozun donmuş hücreleri de besleyebildiğini bulmuşlardır. Glikoz vücudun doğal yakıtı olmasının yanında üre sentezi gibi pek çok metabolik reaksiyonu da durdurur; bu sayede hücrenin değişik besin kaynakları çabuk tükenmez.

Peki bu miktarda glikoz, kurbağada birdenbire nasıl oluşabilmektedir? Cevap ilginçtir: Canlının vücudunda bu iş için görevli çok özel bir sistem vardır. Deri üzerinde buz belirir belirmez karaciğere bir mesaj gider ve bu organ sahip olduğu glikojenin bir kısmını hemen glikoza çevirir. Karaciğere giden bu mesajın niteliği halen bilinmemektedir. Sinyal geldikten 5 dakika sonra kandaki şeker miktarı hızla artmaya başlar.249

Elbette hayvanın tam ihtiyacı olduğu bir dönemde, metabolizmasını, tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tamamen değiştirecek bir sisteme sahip olması, ancak üstün bir akıl ve bilgi sahibi Yaratıcı'nın kusursuz planı sonucunda gerçekleşebilir. Hiçbir tesadüf bu kadar kusursuz ve kompleks bir sistemi meydana getiremez.

Kışın kendisini donduran ve tüm vücut fonksiyonları duran kurbağa, havalar ısındığında sanki uykudan uyanmış gibi normal yaşamına döner.

Albatrosların Uçuş Sistemlerindeki Mükemmellik

Göçmen kuşlar farklı "uçuş teknikleri" kullanarak enerji tüketimini en aza indirirler. Böyle bir uçuş şekline albatroslarda da rastlanır. Hayatlarının % 92'sini denizde geçiren bu kuşların kanat açıklıkları 3.5 metreye kadar ulaşır. Albatrosların en önemli özellikleri uçuş stilleridir; kanat çırpmaksızın saatlerce uçabilirler. Bunun için de kanatlarını sabit tutup rüzgarı kullanarak havada süzülürler.

3.5 metrelik kanatları sabit şekilde açık tutabilmek için büyük bir güç gerekir. Ama albatroslar bu pozisyonda saatlerce kalabilirler. Bu onların doğdukları andan itibaren sahip oldukları özel anatomik sistem sayesinde gerçekleşir. Uçuş sırasında albatrosun kanatları bloke olur. Bundan dolayı hiçbir kas gücü kullanılmaz. Kanatlar yalnızca kas katmanlarıyla tutulur. Bu da uçuş sırasında büyük kolaylık sağlar. Bu sistem kuş tarafından uçuşta harcanan enerjiyi de azaltır. Çünkü albatros kanat çırpmadığı ve kanatlarını açık tutmak için kuvvet harcamadığı için enerji kullanmaz. Sadece rüzgarı kullanarak saatlerce uçması, ona sınırsız bir enerji kaynağı sağlamaktadır. Örneğin 10 kiloluk bir albatros 1000 km yol almasına rağmen günde kilosunun sadece %1'ini kaybeder. Bu çok düşük bir miktardır. İnsanlar bu cazip uçuş tekniğinden faydalanmak için albatrosları örnek alarak planörleri imal etmişlerdir.250

Deniz Altındaki Farklı Görme Sistemleri

Birçok deniz canlısı için görme, avlanma ve savunma açısından son derece önemlidir. Nitekim deniz canlılarının çoğu deniz altı için en ideal şekilde yaratılmış gözlere sahiptirler.

Suyun altında 30 metre derinlikten sonra görüş alanı kısıtlıdır. Ancak bu derinlikteki canlıların gözleri de bu şartlara göre yaratılmıştır.

Kara hayvanlarından farklı olarak deniz canlıları, yaşadıkları yoğun ortamın ihtiyaçlarına uygun küresel lenslere sahiptirler. Geniş elips gözlere sahip kara hayvanlarına nazaran bu küresel biçim deniz altında görüş için daha uygundur; yakın plandaki objeleri görmeye göre ayarlıdır. Uzaktaki bir noktaya bakmak istendiğinde ise, bütün lens sistemi gözün içindeki özel bir kas mekanizmasıyla arkaya doğru çekilir.

Balığın gözünün küresel olmasının bir nedeni de, ışığın sudaki kırılmasıdır. Göz, neredeyse suyla aynı yoğunluğa sahip bir sıvı ile dolu olduğundan dışarda oluşan bir görüntü göze yansırken kırılma gerçekleşmez. Bunun sonucunda göz merceği dışarıdaki cismin görüntüsünü retina üzerine tam olarak odaklar ve balık insanın aksine suyun içinde son derece net görür.

Ahtapot gibi bazı hayvanlarda derinlerdeki çok yetersiz ışık için göz, oldukça büyüktür. Büyük gözlü balıklar, 300 metrenin altında, etraftaki organizmaların ışıldamalarını yakalamak zorundadırlar. Özellikle suya nüfuz eden zayıf mavi ışığa karşı hassas olmalıdırlar. Bu sebeple gözlerinin retinalarında bol sayıda mavi hassas hücreler de bulunmaktadır.

Bu örneklerden anlaşıldığı gibi, her bir canlının kendi ihtiyacını karşılayacak şekilde, çok farklı özelliklere sahip gözlerinin bulunması, bu gözlerin sonsuz bir akıl, bilgi ve güç sahibi bir Yaratıcı tarafından, tam olmaları gereken şekilde yaratıldıklarının çok açık bir delilidir.

Kara canlılarından farklı olarak deniz canlıları, yaşadıkları ortama uygun olarak küresel lenslere sahiptirler. Göz gibi kompleks bir organ evrimciler için daima sıkıntı sebebi olmuştur.

Mürekkep Balığının Kamuflaj Yeteneği

Mürekkep balığının derisinin altında "kromotofor" adı verilen yoğun bir elastik pigment kesesi tabakası vardır. Bu pigmentler genelde sarı, kırmızı, siyah ve kahverengi olurlar. Dışarıdaki görüntüye göre beyinden gönderilen bir sinyalle, hücreler genişler ve uygun renk tonu ile deriyi kaplar. Bu sayede mürekkep balığı, üzerinde bulunduğu kayanın rengini alarak kusursuz bir kamuflaj elde eder.

Bu sistem öyle etkili çalışır ki, mürekkep balığı, sahip olduğu bu kompleks sistem sayesinde, kendi üzerinde zebralarınki gibi düzgün şeritli renkler bile oluşturabilir.251 Hatta kimi zaman, üzerinde bulunduğu zeminin desenini dahi kopyalayabilmektedir. Yukarıdan bakıldığında, mürekkep balıklarının, zemindeki üç boyutlu desene olduğu gibi uyum sağladıkları anlaşılabilmektedir. Bu olağanüstü yetenek, tüm diğer canlılar gibi bu canlıyı da yaratan ve onu koruyan Yüce Allah'ın eseridir.

(1) Kamuflaj amacıyla kendini kumlu yüzeye benzeten bir mürekkep balığı (2) Aynı mürekkep balığının, tehlike anında büründüğü parlak sarı renk

Somonların Zorlu Göçü

Pasifik'te yaşayan somon balıklarının özelliği yumurtadan çıktıkları nehirlere geri dönmeleridir. Yaşamlarının bir bölümünü denizde geçiren bu canlılar üremek için tatlı suya geri dönerler.

Yazın başlarında yolculuklarına başladıklarında somon balıklarının rengi parlak kırmızıdır. Yolculuklarının sonundaysa renkleri siyaha dönüşür. Göçe başladıklarında önce kıyılara yaklaşır ve nehirlere ulaşmaya çalışırlar. Hiçbir engel tanımadan doğdukları yere doğru gitmeye çalışırlar. Gerektiğinde tersine akan nehirlerden yukarı atlayarak, akıntıya karşı yüzerek, çağlayanları, bentleri aşarak yumurtadan çıktıkları yere ulaşırlar. 3.500-4.000 km.lik yol katederek yaptıkları bu yolculuk sonucunda dişi somonlar yumurta, erkek somonlarsa sperm bulundururlar. Yumurtadan ilk çıktıkları yere ulaşan dişi som balıkları 3 ila 5 bin arasında yumurta dökerler, erkek som balıklarıysa bunları döllerler. Hem göç hem de yumurtlama işleminin sonucunda balıklar oldukça fazla hasar görürler. Yumurtalarını bırakan dişiler bitkinleşir, kuyruk yüzgeçleri aşınır ve derileri siyaha dönüşmeye başlar. Aynı şeyler erkek somon balıkları için de geçerlidir. Bir süre sonra nehir ölü somon balıklarıyla dolar. Fakat yumurtalardan yeni bir somon nesli çıkacak ve o da aynı yolculuğu yapacaktır.

Somon balıklarının bu inanılması güç yolculuğu nasıl başardığı, yumurtadan çıkıp denize nasıl ulaştıkları, yollarını hangi yöntemle buldukları hala cevap bekleyen sorulardandır. Bu konuda pek çok tahmin vardır ama kesin bir sonuç henüz yoktur. Kesin olan tek şey, somon balıklarına binlerce kilometrelik bir geri dönüş yaptıran, onları hiç bilmedikleri bir yere döndüren gücün, bu canlıların hepsine hakim olan ve onları yönlendiren alemlerin Rabbi olan Allah olduğudur.

Somon balıkları, tersine akan nehirlerden yukarı atlayarak, akıntıya karşı yüzerek, çağlayanları, bentleri aşarak yumurtadan çıktıkları yere ulaşırlar. Bu zorlu göç, yeni nesillerin üreyebilmesi için var edilmiş özel bir yaratılıştır.

Doğadaki Matematiksel Sanat: Altın Oran

İnsanlar, doğayı, hayvanları, bitkileri ve insan vücudunu inceledikçe Allah'ın sonsuz sanatının örneklerini daha yakından fark eder ve bu yaratılış harikaları kişinin imanda derinleşmesine, Allah korkusunun ve Allah sevgisinin artmasına vesile olur.

Bir ayçiçeğinin yapraklarında, salyangozun kabuğunda, çam kozalağında ya da parmaklarımızın uzunluğunda bulunan matematiksel oran da bu olağanüstülüklerden bir tanesidir. Bilim adamlarının "altın oran" ismini verdikleri bu hayranlık uyandıran uyumu şu şekilde tanımlamak mümkündür:

İtalya'nın Pisa Kenti'nden "Leonardo Pisano" veya lakabı olan "Fibonacci", Ortaçağ'ın en etkili matematikçisi olarak anılır. Fibonacci'nin bulduğu sayı dizisi, kendi adı olan Fibonacci sayıları olarak anılmaktadır. Bu sayıların özelliği, dizideki sayılardan her birinin kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşmasıdır.252

Fibonacci dizisi 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584, ... şeklinde ilerlemektedir.

Bu oran Allah'ın bir mucizesi olarak, doğadaki birçok varlıkta gözlenebilir. Hücrelerimizin içindeki DNA sarmalından, uzaydaki galaksilerin şekillerine kadar altın oranı bulmak mümkündür. Talak Suresi 3. ayette "Rabbimiz'in her şey için bir ölçü kıldığı" bildirilmektedir. İşte altın oran da, Allah'ın dış alemde bizler için var ettiği yaratılış delillerinden biridir.

Müthiş bir matematiksel dizilim olan altın oran, kainatta ve doğada hakim bir güzelliktir. Bu mükemmel oran, Allah'ın muhteşem sanatının olağanüstü delillerinden biridir.

Hayvanlardaki Akıllı Plan: Kamuflaj

Hayvanların hayatlarını sürdürebilmek için sahip oldukları özelliklerden biri de, kendilerini gizleme sanatı, yani "kamuflaj"dır.

Hayvanlar iki sebepten dolayı kendilerini gizleme ihtiyacı duyarlar: Avlanmak ya da avcılardan korunmak için. Kamuflajı diğer yöntemlerden ayıran en önemli özellik ise, son derece büyük bir akıl, beceri, estetik ve uyum içermesidir.

Hayvanların kamuflaj yöntemleri olağanüstü derecede şaşırtıcıdır. Ağaç kabuğuna gizlenmiş bir böceği veya yaprağın altında gizlenmiş bir başka canlıyı, bulunduğu yerden ayırt etmek neredeyse olanaksızdır. Bitkilerin özünü emen yaprak bitleri ise, bitki gövdelerinde diken taklidi yaparak beslenirler.

Bu yöntemleri, en büyük düşmanları olan kuşları aldatacak, kuşlar bu dikenli bitkiye konmayacaklardır.

Resimlerde kamuflaj tekniği ile kendini gizleyen canlılar görülmektedir. Kamuflaj, hayvanlar için yaratılmış akıllı bir plan ve muhteşem bir tasarımdır. Kamuflajda, sadece korunma değil, aynı zamanda hayranlık uyandırıcı bir zarafet, estetik ve uyum saklıdır.

Sabit Pozisyonda Avlanma Yeteneği

Güney Afrika Sundew bitkisi, yapışkan tüyleri ile böcekleri tuzağa düşürür. Bu bitkinin yaprakları uzun kırmızı tüylerle doludur. Bu tüylerin ucu, böcekleri kendine çekecek kokuyu içeren bir sıvı ile kaplıdır. Sıvının bir başka özelliği ise son derece yapışkan olmasıdır. Kokunun kaynağına yönelen böcek, bu yapışkan tüylere takılır. Bir süre sonra yaprağın tümü, tüylere yapışan böceğin üzerine kapanır ve bitki, böceği sindirerek kendisi için gerekli olan proteini elde etmiş olur.253

Kuşkusuz bulunduğu yerden kıpırdama imkanı olmayan bir bitkinin böyle bir yetenekle donatılmış olması, özel bir dizaynın apaçık delilidir. Bir bitkinin, kendi bilinci ve iradesiyle ya da tesadüflerle böyle bir avlanma tarzı geliştirmesi mümkün değildir. O halde bu yeteneği kendisine veren Yaratıcı'nın varlığını ve büyüklüğünü görmemek de mümkün değildir.

Fotoğraflarda, açık haldeki Sundew bitkisinin, aşama aşama kapanarak avını ele geçirme yöntemi görülmektedir.

Koalalar

Okaliptüs yapraklarının içinde bulunan yağlar pek çok memeli hayvan için zehirleyici etkiye sahiptir. Bu zehir, okaliptüslerin düşmanlarına karşı kullandıkları bir tür kimyasal savunma mekanizmasıdır. Fakat bu mekanizmayı etkisiz hale getiren ve zehirli okaliptüs yapraklarıyla beslenen çok özel bir canlı vardır. Bir tür keseli hayvan olan koala… Koalalar okaliptüslerde hem barınırlar, hem beslenirler hem de su ihtiyaçlarını giderirler.

Koala da diğer memeliler gibi ağaçlarda bulunan selülozu kendisi sindiremez. Bu konuda selüloz sindirebilen mikro organizmalara bağımlıdır. Bu mikro organizmaların en sık görüldüğü yer, ince ve kalın bağırsakların birleştiği yerde bağırsak sisteminin arka uzantısı olan körbağırsaktır. Körbağırsak koalanın sindirim sisteminin en ilginç parçasıdır. Bu bölme, yaprakların geçişi geciktirilerek mikropların selülozu sindirmesinin sağlandığı bir fermantasyon odacığı gibi görev görür. Bu sayede koala okaliptüs yapraklarındaki yağların zehirleyici özelliğini etkisizleştirebilir.254

Zehirli bir etkiye sahip olan okaliptüs yaprağı, koalalar için önemli bir besindir. Sahip oldukları savunma mekanizması ile koalalar, okaliptüs zehirinden etkilenmezler.

Suda Yürüyebilen Bir Canlı: Basilisk

Çok az hayvan suyun yüzeyinde yürümeyi başarabilir. Çok nadir rastlanan böyle bir örnek yukarıda görülen ve Orta Amerika'da yaşayan Basilisk kertenkelesidir. Basilisk'in arka ayak parmaklarının kenarlarında suya çarpmayı sağlayan kapaklar vardır. Bunlar, hayvan karada yürürken kıvrılmaktadır. Eğer hayvan bir tehlikeyle karşılaşırsa, bir akarsu ya da gölcüğün yüzeyinde iki ayağı üzerinde çok büyük bir süratle koşmaya başlar. Bu esnada arka ayaklarındaki kapaklar açılır ve bu sayede suyun üzerinde koşabilmesi için fazladan yüzey alanı sağlanmış olur.255

Basilisk'in sahip olduğu bu orjinal yapı da, Allah'ın kusursuz yaratışının apaçık delillerindendir.

Basilisk kertenkelesi su ve hava arasında denge kurarak hareket eden ender canlılardandır.

Fotosentez

Yeryüzünün yaşanabilir bir yer olmasında en büyük pay şüphesiz bitkilerindir. Bitkiler soluduğumuz havayı biz insanlar için temizler, yaşadığımız gezegenin ısısını dengeler, atmosferdeki gazların dengesini sağlarlar. Soluduğumuz havadaki oksijen bitkiler tarafından üretilir. Besinlerimizin önemli bir bölümünü de yine bitkiler oluşturur. Bitkilerin insana besin sağlama özelliği, diğer tüm işlevleri gibi hücrelerindeki özel düzenin bir sonucudur.

Bitki hücresi insan ve hayvan hücrelerinden farklı olarak güneş enerjisini doğrudan kullanabilir. Güneş ışığından aldığı enerjiyi kimyasal enerjiye çevirir ve çok özel yollarla besinlere depolar. Bütün bu işlemlerin adı, "fotosentez"dir. Aslında bu işi, tüm hücre değil, sadece hücrede yer alan ve bitkilere yeşil rengini veren "kloroplast" adlı organel yapar. Ancak mikroskopla görülebilen bu küçük yeşil organcıklar, dünyada güneş enerjisini organik maddeler içine depolayabilen yegane laboratuvarlardır.

Basilisk kertenkelesi su ve hava arasında denge kurarak hareket eden ender canlılardandır.

Kloroplastların yeryüzünde ürettikleri madde miktarı yılda 200 milyar tonu bulmaktadır. Bu, yeryüzündeki tüm canlılar için hayati önem taşıyan bir üretimdir. Bitkilerin yaptıkları üretim son derece kompleks kimyasal bir sürecin sonucunda gerçekleşir. Kloroplastın içinde bulunan binlerce "klorofil" pigmentinin ışığa verdiği tepki, saniyenin binde biri gibi olağanüstü bir sürede gerçekleşir.

1. Güneş Işığı
2. Oksijen

3. Karbon Dioksit
4. Şeker

Güneş enerjisini elektronik ya da kimyasal enerjiye çevirmek, bilindiği gibi modern teknolojinin çok yakın bir zaman önce başarabildiği bir işlemdir. Bunun için yüksek teknoloji ürünü aygıtlar kullanılmaktadır. Oysa gözle görülemeyecek kadar küçük olan bitki hücresi, bu işi milyonlarca yıldan beri en mükemmel şekilde yapabilmektedir.

İşte bu mükemmel sistem yaratılışı bir kez daha gözler önüne sermektedir. Son derece kompleks bir çalışma sistemi olan fotosentez, Allah'ın yarattığı bir mekanizmadır. Bu işlemin gerçekleşebilmesi için yapraklarda bulunan mikroskobik bir alana eşsiz bir fabrika sığdırılmıştır. Bu kusursuz sistem, tüm canlılığı yaratanın alemlerin Rabbi olan Allah olduğunun sayısız delillerinden bir tanesidir.

Fotosenteze katılan karbondioksit, su gibi elemanların ışık enerjisi ile birleşmesi sonucunda açığa, oksijen, glikoz gibi yan ürünler çıkar. Soldaki sayfada fotosentezin basit bir anlatımı görülmektedir. Gerçekte bu işlem, sayısız kimyasal reaksiyon gerektiren müthiş bir komplekslik içeren bir işlemdir. Bitkiler, yaratıldıkları andan itibaren bu beceriye sahiptirler.

Yusufçukların Sahip Olduğu Ultra Görüntü Teknolojisi

Yusufçuk, sahip olduğu gözleriyle hayvanlar aleminde görme yeteneği en iyi canlılardan biridir. İnsanlar sadece kırmızı, mavi ve yeşil renkleri ve bunların kombinasyonlarını görürken, yusufçuk, insanlardan çok daha fazla renk ve daha fazla detay görebiliyor. Yeni araştırmalar, yusufçukta, sayıları 15 ila 33 arasında değişen opsin geni (ışığa duyarlı protein geni) olduğunu ve bu sayede bu canlıların olağanüstü bir görme yeteneğine sahip olduklarını gösteriyor.256

Yusufçuk, petek göz yapısı ve adeta bir kask gibi kafasını her yönden saran 30 bin faset (gözcük) ile 360 derece ve panaromik bir görüşe sahiptir. Arkasını bile çok rahatlıkla görebilmekte ve bu sayede kendisine yaklaşan tehlikelerden ani manevralarla kurtulabilmektedir. Bu özellik, aynı zamanda avlanırken de canlıya büyük avantajlar sağlamaktadır. Her bir gözcük kendi görüntüsünü meydana getirmekte ve 8 çift görsel nöron yardımı ile 30 bin fasetten gelen 30 bin ayrı görüntüyü kusursuzca birleştirerek tek bir görüntüye çevirebilmektedir. Yusufçuk, bu olağanüstü kompleks işlemi yaşamı boyunca her an hatasız olarak gerçekleştirmektedir.

İnsan gözleri 3 çeşit opsine (ışığı algılayan proteine) sahipken, bazı yusufçuklarda 4, bazılarında 5 çeşit opsin var. Gözlerimiz kırmızı, yeşil ve maviyle birlikte bu renklerin kombinasyonlarını görmemize olanak sağlar; ancak yusufçuklar normal renk spektrumunun yanı sıra UV ışığı ve ışığın polarizasyon düzlemini de görür. Böylece bu canlıların yön bulmaları kolaylaşır ve bu özellik, su kütleleri gibi parlak yüzeyler üzerinden yansıyan ışığı azaltarak canlının daha kolay hareket etmesini sağlar.257

İnsan gözü, iyi ışık olduğunda saniyede 50 imaj algılayabilirken, yusufçuk gözleri saniyede 300 imajı rahatlıkla algılayabilmektedir.258 Bu oran, insanınkinden 6 kat fazladır.

Peki bilinen en eski fosilleri 302 milyon yıl öncesine dayanan yusufçuklardaki bu üstün teknoloji nasıl var oldu? Bu canlıların gözlerindeki ultra yüksek çözünürlük tesadüfen mi ortaya çıktı? Evrimcilerin çaresizce tesadüfler serisi olarak açıklamaya çalıştığı 30 bin gözcüğün her birindeki milyonlarca hayati detay, aynı anda, aynı şekilde nasıl var oldu? Bu sorulara bilimin, aklın ve mantığın gösterdiği tek bir cevap vardır: Yusufçuk, Rabbimiz tarafından, bu üstün özelliklerle birlikte aniden yaratılmıştır. Yusufçuk, Allah'ın muhteşem sanatının çarpıcı örneklerinden biridir.

Böcekler arasında en büyük petek gözlere sahip yusufçukların yetişkin olanları neredeyse 360 derecelik bir görüş açısına ve aşırı hareketli bir kafa kısmına sahiptir. Bu nedenle bu canlılar, tam arkalarındaki nesneleri görüp hareketleri algılayabilirler. Gelişmiş gözleri sayesinde hızlı hareket eden cisimleri de bizden daha net görebilirler. Titreşen ışığı saniyede 80 kez görebilirler ki, bu, insan gözünün görüş hızının 2 katıdır. Bu yetenekleri onların, kanat çırpan canlıları daha iyi algılamalarına sebep olur.

Yusufçukların gözlerindeki büyük noktaların bulunduğu yer, o yönde daha iyi görüşe sahip olduklarının göstergesidir. Gündüz avlanan yusufçukların gözlerinin üst kısmında büyük noktalar bulunur. Bu noktalar, maviyi ve ultraviyole ışığı algılamaktadırlar. Böylece yusufçuklar, yere göre gökyüzünü daha iyi görebilmekte ve gökyüzünde uçan avlarını parlak bir fonda çok net görüp kolaylıkla avlayabilmektedirler.259

Önde(1), yusufçuğun gözünün yakın plan görüntüsü görülmektedir. Binlerce farklı çeşidi bulunan yusufçuk, 30 bin faset ile 360 derece ve panaromik görüşe sahiptir.

Yusufçukların Müthiş Manevra Kabiliyetleri

Yusufçuklar, avlarının %95'inden fazlasını başarı ile yakalarlar. Bu oran onları, büyük beyaz köpekbalığına göre iki kat, aslanlara kıyasla 4 kat daha başarılı kılar. Avcılık yeteneğinin bu kadar iyi olması, yusufçuğun görüş alanında tuttuğu canlıyı izlerken, bir yandan da kendi uçuşunu ayarlaması ve canlının nasıl hareket edeceğini önceden tahmin edebilmesi sayesindedir. Yusufçuğun kendi hareketleri ve hedefleriyle ilgili yaptığı hesaplamalar bir savaş uçağı pilotunun hedefine kitlenmesi için yapması gereken çok kompleks hesaplamalara ve manevralara benzer. Ayrıca yusufçuk, fark edilmesini önlemek amacıyla avına aşağıdan yukarıya doğru yaklaşır ve gövdesini avının hareket yönüyle aynı düzleme getirerek hareket eder. Gövdesi ve başı ayrı hareket edebilen bu canlı, gövdesiyle avını yakalamak için en uygun manevrayı yaparken aynı zamanda başını da avına kitler.260

Yusufçuk, kanatlarını hızlanmak ya da kalkış için kullanmak istediğinde ön ve arka kanatlarını eş zamanlı çalıştırır. Ancak havada kalmak istediğinde ya da süzüldüğünde, enerji tasarrufu için ön ve arka kanatlarını farklı zamanlarda çalıştırabilir.261

Üstelik yusufçuklar kıtadan kıtaya göç ederken sadece yaklaşık 3 cm boyları ile hayvanlar aleminin en uzak yolculuklarını yaparlar. Hint Okyanusu'nu geçerek Asya'dan Afrika'ya ulaşan yusufçuklar, 7 bin km uzunluktaki yolculuklarıyla, 4 bin km ile en uzun göç yolculuğunu yaptığı sanılan Monark kelebeklerini de geride bırakmışlardır.262

Yusufçuklar, ilk var oldukları andan itibaren sahip oldukları olağanüstü özellikleri ile teknolojide insanlara ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Tasarımcılar; helikopter, mikro hava araçları ve rüzgar türbinleri gibi tasarımlarda yusufçuklardan esinlenirken, şimdi bu listeye medikal teknoloji de eklenmiştir.

Bakterilere Karşı Özel Bir Kalkan: Yusufçuk Kanatları

Bilim adamları, görme engellilerin yeniden görebilmesine yardımcı olması için tasarlanan yapay kornea gibi yapılarda ve medikal amaçlı sentetik polimerlerde, üzerinde küçük sivri direkler olan yusufçuk kanatlarını taklit etmeye çalışmaktadırlar. Bilim insanları bu açıdan da yusufçukları büyük bir umut kaynağı olarak görmektedirler. Ağustos böceklerinin kanatlarındaki özel bir yapı, gram negatif bakterileri etkisiz hale getirirken; yusufçukların kanatları, hücre duvarları daha kalın olan gram pozitif bakterileri üzerinde hiçbir şekilde barındırmamaktadır. Söz konusu canlıların, Stafilokok ve Streptokok gibi gram pozitif bakterileri ortadan kaldıran doğal özellikleri büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü, bu bakteriler genellikle tıbbi cihazlar üzerine yerleşen canlılardır ve bu nedenle özellikle hastanelerde enfeksiyonlara neden olmaktadırlar. Yusufçukların kanatlarındaki bu yapısal teknolojinin taklit edilmesi, kimyasallara veya antibiyotiklere gerek kalmadan istenen yüzeylerin temiz kalmasına vesile olacaktır.263

Bütün bu kompleks ve dengeli sistemler, üstün teknolojik özellikler ve akılcı detaylar yusufçuktaki muhteşem yapıların tesadüfen ortaya çıkamayacağını bize açıkça göstermektedir. Canlının yaşamını sürdürebilmesi için bu özelliklerin her birinin aynı anda var olması zorunludur ki bu da bize bir anda ortaya çıkışı yani Yaratılışı gösterir. Nitekim milyonlarca yıl öncesine ait yusufçuk fosilleri de bu gerçeği doğrulamakta ve yusufçukların yıllar içinde, hiçbir değişime uğramadıklarını göstermektedir. Görülebildiği gibi yusufçuk, hayranlık uyandırıcı özellikleriyle olağanüstü bir canlıdır; yüz milyonlarca yıl önce aniden yaratılmıştır ve bugün de aynı şekilde varlığını korumaktadır. Evrimciler, yusufçuğun tek bir özelliğinin, hatta tek bir proteininin bile nasıl meydana geldiğini açıklamaktan acizdirler. Dolayısıyla, yusufçuk üzerine yapılan tüm Darwinist spekülasyonlar, sadece bir kitle aldatmacasının ürünüdür.

Yusufçuğu da, onun hayranlık uyandırıcı bütün bu özelliklerini de yoktan, bir anda ve bir bütün halinde yaratan, tüm alemlerin Yaratıcısı olan Yüce Allah'tır. Allah'ın varlığının delilleri kainatın her yerindedir. Görebilen gözler için sergilenmiştir.

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)

Jura dönemine ait 150 milyon yıllık yusufçuk fosili, günümüz yusufçuklarıyla aynıdır.

Dipnotlar

243 Bilim ve Teknik , Temmuz 1989, Cilt 22, sayı. 260, s. 59

244 Grzimeks Tierleben Vögel 3, Deutscher Taschen Buch Verlag, Oktober 1993, s. 92

245 David Attenborough, Life On Earth: A Natural History, Collins British Broadcasting Corporation, Haziran 1979, s. 236

246 Attenborough, a.g.e., s.240

247 Görsel Bilim ve Teknik Ansiklopedisi, s. 185-186

248 Walter Metzner, http://cnas.ucr.edu/ ~bio/faculty/Metzner.html

249 Bilim ve Teknik, Ocak 1990, s. 10-12

250 David Attenborough, Life of Birds, Princeton Universitye Press, Princeton-New Jersey, 1998, s. 47

251 National Geographic, September 1995, s. 98

252 Guy Murchie, The Seven Mysteries Of Life, First Mariner Books, New York s. 58-59

253 David Attenborough, The Private Life of Plants, Princeton Universitye Press, Princeton-New Jersey, 1995, s.81-83

254 James L .Gould, Carol Grant Gould, Olağandışı Yaşamlar, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara 1997, s. 130-136

255 Encyclopedia of Reptiles and Amphibians, Published in the United States by Academic Press, A Division of Harcourt Brace and Company, s. 35

256 Sarah Griffiths, "Dragonflies see in Ultra HD: Winged insects have the best vision in the animal kingdom", Mail Online, 25 Şubat 2015, http: //www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-2966970/Dragonflies-Ultra-HD-Winged-insects-best-vision-animal-kingdom.html

257 Andrew Handley, "10 Surprisingly Brutal Facts About Dragonflies", 18 Nisan 2013, http://listverse.com/2013/04/18/10-surprisingly-brutal-facts-about-dragonflies/

258 "The eyes of dragonflies sense motion well due to high flicker-fusion frequency", Asknature, https://asknature.org/strategy/eyes-see-300-images-per-second/#.WaOjXJMjFZp

259 Emily MacDowell, "Did You Know?", National Geographic, Nisan 2006, http://ngm.nationalgeographic.com/print/2006/04/dragonfly-mating/ did-you-know-learn

260 Sarah Griffiths, "Dragonflies see in Ultra HD: Winged insects have the best vision in the animal kingdom", Mail Online, 25 Şubat 2015, http://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-2966970/Dragonflies-Ultra-HD-Winged-insects-best-vision-animal-kingdom.html

261 "Solving A Dragonfly Flight Mystery", Science Daily, 27 Eylül 2007, https://www.sciencedaily. com/releases/2007/09/070924142926.htm

262 "Small dragonfly found to be world's longest-distance flyer", Science Daily, 2 Mart 2016, https:// www.sciencedaily.com/releases/2016/03/160302150020.htm

263 "Insect wings inspire antibacterial surfaces for corneal transplants, other medical devices", Science Daily, 15 Mart 2016, https://www.sciencedaily.com/releases/2016/03/160315085622.htm

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş: Neden Evrim Teorisi?
  • Önsöz: Çağımızın En Büyük Çıkmazı: Evrim Aldatmacasına İnanmak
  • Bölüm 1: Önyargıdan Kurtulmak
  • Bölüm 2: Evrim Teorisinin Kısa Tarihi
  • Bölüm 3: Evrimin Hayali Mekanizmaları
  • Bölüm 4: Fosiller Evrimi Reddediyor
  • Bölüm 5: Evrimin Sudan Karaya Geçiş Masalı
  • Bölüm 6: Kuşların ve Memelilerin Hayali Evrimi
  • Bölüm 7: Evrimcilerin Taraflı ve Aldatıcı Fosil Yorumları
  • Bölüm 8: Evrim Sahtekarlıkları
  • Bölüm 9: İnsanın Evrimi Senaryosu
  • Bölüm 10: Evrimin Moleküler Çıkmazı
  • Bölüm 11: Evrimci İddiaların Geçersizliği
  • Bölüm 12: Düzen Tesadüfle Açıklanamaz
  • Bölüm 13: Evrim Teorisi: Materyalist Bir Dayatma
  • Bölüm 14: Evrim Teorisinin Hayat Sahası
  • Bölüm 15: Evrim Bir Aldatmacadır
  • Bölüm 16: Terörizmin Gerçek İdeolojik Kökeni: Darwinizm ve Materyalizm
  • Bölüm 17: Müslüman Neden Evrimci Olamaz?
  • Bölüm 18: Yaratılış Gerçeği
  • Bölüm 19: Maddenin Ardındakı Sır
  • Bölüm 20: Zamanın İzafiyeti ve Kader Gerçeği
  • Sonuç: Tarihin En Büyük Bilim Aldatmacasının Sonu