İnkarcıların Yurdu Cehennem

İnkar edenlerin içinde sonsuza kadar kalacakları yer, insan bedeni ve ruhuna acı tattırmak için özel olarak yaratılmış olan cehennemdir.

Çünkü inkar edenler suçludurlar ve işledikleri de olabilecek en büyük suçtur. İnsanın, kendini yaratan, can veren Allah'a isyan ve nankörlük etmesi, tüm evrendeki en büyük suçtur. Buna karşılık cehennem Allah'ın adaletinin yerine getirileceği mekandır. İnsan Allah'a kul olsun diye yaratılmıştır. Yaratılış amacını reddederse bu hatasının karşılığını görür. Allah, bir ayette şöyle buyurmaktadır:

cehennem

... Doğrusu Bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.(Mü'min Suresi, 60)

Ayette bildirildiğine göre insanların birçoğu cehenneme gidecektir ve kimsenin de cehennemden kurtulmak için bir garantisi yoktur. Her insan için en büyük tehlike cehennemdir ve hiçbir şey, bir insanın kendisini -Allah'ın dilemesi dışında- sonsuza kadar sürecek olan cehennem azabından korumasından daha önemli değildir. Dünya üzerindeki hiçbir iş, cehennemden kurtulmak için yapılacak işlerden önemli olamaz.

Bu açık gerçeğe karşın, insanların birçoğu bir tür sarhoşluk hali içinde hareket ederler. Önemsiz bir konu için aylarca, yıllarca çalışırlar da, kendileri için en büyük tehlike olan cehennemden nasıl kurtulacaklarını düşünmezler bile. Ateş yanı başlarındadır ama onlar bunu fark edemeyecek kadar kördürler. Kuran'da, "daimi sarhoşluk" (gaflet) halindeki bu çoğunluktan şöyle söz edilir:

İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma geldiğinde, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar. Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır...(Enbiya Suresi, 1-3)

Bazı insanlar dünya hayatında kendilerine verilmiş olan süreyi, detaylarla oyalanarak geçirirler. Kimisi işinde yükselmeyi, kimisi "mutlu bir yuva" kurmayı ve çok para kazanmayı hayatının asıl amacı haline getirmiştir. Bunlar Allah rızası için yapıldığında insana hem dünyada hem de ahirette fayda getirmesi umulan işlerdir, ancak bir insanın hayatındaki tek amacının bunlar olması yanlıştır. Bu zihniyetteki kişiler önlerindeki büyük tehlikenin farkında değildirler. Öyle ki bu kişiler cehennemi sözde "hayali bir kavram" gibi kabul ederler.

Oysa cehennem, söz konusu kişilerin şiddetle bağlandıkları bu dünyadan daha gerçektir. Dünya yok olacaktır, ama cehennem sonsuza dek vardır. Dünyayı, evreni ve insanı eşi benzeri bulunmaksızın sayısız denge ve ayrıntı üzerinde kusursuz bir sanatla yaratan Allah, aynı şekilde ahireti ve cehennemi de yaratmıştır. Cehennem azabını bütün müşrik, münafık ve inkarcılara vaat etmiştir.

Yaratılmış en kötü mekan olan cehennem, hayal gücünün alabileceğinden çok öte bir azap kaynağıdır. Bu azap Allah'ın şanına yakışır şekilde yaratılmıştır ve dünyada mümkün olan en büyük acılardan kat kat şiddetli acılar içerir.

cehennem

Kuran ayetlerine göre cehennemdeki azap inkarcılar için sonsuza dek sürecektir. Bu kişiler dünya hayatından istedikleri kadar yararlanıp, bunun karşılığında cehennemde bir süre kalacaklarını zannederler. Kuran'da ise cehennemin sonsuza dek sürecek bir azap mekanı olduğu haber verilmektedir. İnkar edenler, ayette bildirildiği üzere, "bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır." (Nebe Suresi, 23)

Bütün canlı-cansız varlıkları olduğu gibi kendisini de yaratan ona "işitme, görme ve gönüller" (Nahl Suresi, 78) veren Allah'a karşı, hayatını nankörlük ve isyan içinde geçiren kimse, -Allah'ın dilemesi dışında- sonsuz azabı hak etmiştir. Kendisini avutmak için öne sürdüğü safsataların hiçbir yararı olmayacaktır. Dünyada iken yaptığı taşkınlıklar, Allah'ın dinine karşı gösterdiği kayıtsızlık ve hatta hınç, onu bu duruma düşürmüştür. Dünyada iken Allah'a karşı büyüklük taslamış, müminlere karşı da düşmanlık beslemiş olanlara, mahşer günü şöyle denecektir:

Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür. (Nahl Suresi, 29)

Cehennemin en korkunç özelliklerinden biri, azabın hiçbir zaman bitmeyecek olmasıdır. İçine bir kez girdikten sonra artık geri dönüş yoktur. Oradaki tek gerçek sonsuza kadar sürecek ateş azabıdır. Allah'ın kahredici ("Kahhar") sıfatının en çok tecelli ettiği nokta budur. Bununla yüz yüze gelen insan ruhen sonsuz yıkıma uğrar çünkü artık hiçbir umudu kalmamıştır. Kuran'da, cehennem halkının çaresizliği şöyle anlatılır:

Fasık olanlar içinse, artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, geri çevrilirler ve onlara: "Kendisini yalanladığınız ateş azabını tadın" denir. (Secde Suresi, 20)

cehennem

Cehennemdeki Azap Ortamı

İnkar edenler, Allah'ın huzurunda hesaba çekildikten sonra kitaplarını sol yanlarından alırlar. Bu an, sonsuza dek içinde kalacakları cehenneme sürülecekleri andır. Kafirler için hiçbir kaçış imkanı yoktur. Hazır bulundurulan milyarlarca insanın yarattığı mahşer kalabalığı, kafirler için bir kurtuluş ya da gözden kaçma imkanı yaratmaz. Kimse bu kalabalığın arasına karışıp kendisini unutturamaz, kaybettiremez. Cehennem ehlinin her biri, kendisi için görevlendirilmiş bir şahit, bir de sürücü melekle beraber gelir:

Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
(Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir."
Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."
Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine,
Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi,
Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın (Kaf Suresi, 20-26)

İşte kafirler bu korkunç yere doğru yüzüstü sürüklenerek götürülürler. Kuran'ın ifadesiyle "bölük bölük" cehenneme doğru sevk edilirler. Ancak daha ulaşmadan, uzaktan cehennemin korkusu yürekleri sarar. Çünkü cehennemin dehşet verici homurtusu ve uğultusu çok uzaktan bile duyulur.

cehennem

... kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. Öfkesinin şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak... (Mülk Suresi, 7-8)

Ayetlerde bildirildiğine göre inkarcılar, dirilişle birlikte başlarına gelecekleri hissetmeye başlarlar. Boyunları aşağılanmaktan ve utançtan ötürü bükülmüştür. Başları düşmüş, dostsuz, yardımcısız kalmış, kibirleri kırılmış, çökmüş durumdadırlar. Utançlarından dolayı başlarını kaldırmadan gözlerinin ucuyla bakarlar. Bir ayette şöyle belirtilir:

Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler. (Şura Suresi, 45)

Cehennem azap vermek için yaratılmıştır. İçine atılan çok sayıda inkarcıya rağmen daha fazlasını ister.

O gün cehenneme diyeceğiz: "Doldun mu?" O da: "Daha fazlası var mı?" diyecek.(Kaf Suresi, 30)

Cehennem bir kere yakaladığını sonsuza kadar alıkoyar. Allah, Kuran'da cehennemi şöyle tarif etmektedir:

Onu Ben, cehenneme sürükleyip-atacağım. Cehennem (sakar) nedir, sen bilir misin? Ne alıkoyar, ne bırakır. Beşere delicesine susamıştır. (Müddessir Suresi, 26-29)

Kilitlenen Kapıların Ardındaki Sonsuz Hayat

İnkar edenler, cehenneme girdiklerinde cehennemin kapıları üzerlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet verici görüntülerle karşılaşırlar. Biraz sonra ateşe atılacaklarını ve bunun da sonsuza kadar süreceğini anlamışlardır. Kapıların kapanması, artık bir çıkışın ya da kaçışın olmadığını gösterir. Allah, inkarcıların durumunu şöyle haber verir:

Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme). Kapıları kilitlenmiş bir ateş onların üzerinedir. (Beled Suresi, 19-20)

Karşı karşıya kaldıkları azap, Kuran'da bildirildiği üzere "büyük bir azap" (Al-i İmran Suresi, 176), "şiddetli bir azap" (Al-i İmran Suresi, 4) ve "acıklı bir azap"tır (Al-i İmran Suresi, 21). İnsanın dünya hayatında sahip olduğu kıstaslar, cehennem azabını tam olarak kavramaya yeterli değildir. Birkaç saniye olsun ateşe veya kaynar suya dayanamayan insan, sonsuza kadar sürecek bir ateş azabını zihninde gerektiği gibi canlandıramaz. Hatta dünyadaki ateşin verebileceği herhangi bir acı, cehennem azabının şiddeti ile karşılaştırılamaz. Allah'ın azabının bir benzeri yoktur:

Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azap gibi azaplandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. (Fecr Suresi, 25-26)

cehennem

Kuran'da anlatıldığına göre, cehennemde tam anlamıyla bir hayat vardır. Ancak her anı çok yönlü işkencelerle ve acılarla dolu bir hayat söz konusudur. Cehennemdeki bu hayat, aşağılanmanın, rezilliğin, sefilliğin, fiziksel ve psikolojik eziyetlerin, işkencelerin çok çeşitli uygulamalarından oluşur. Cehennemdeki azabı dünyadaki herhangi birşeyle kıyaslamak elbette mümkün değildir.

Cehennem ehli beş duyusuyla da azap çeker. Gözü dehşet verici ve iğrenç görüntüler görür; kulağı korkunç ve acı veren sesler, uğultular, gürültüler, çığlıklar, inlemeler, haykırışlar duyar; burnu olabilecek en pis ve tiksinti verici kokularla dolar; dili en iğrenç tadları, en dayanılmaz acıları hisseder; derisi ve tüm vücudu, tek bir hücresi eksik kalmamak üzere yanar, kavrulur, parçalanır, şiddetli acılar içinde kıvranır. Bir türlü ölüp yok olmaz. Kuran'ın ifadesiyle "ateşe ne kadar da dayanıklıdır". (Bakara Suresi, 175) Derileri yenilenir, azapta hiçbir kesinti ve hafifleme olmadan aynı işkence sonsuza doğru gider. İnkar edenlerle ilgili olarak Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:

"Girin ona; artık ister sabredin, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz." (Tur Suresi, 16)

Cehennemde, fiziksel acıların yanında şiddetli manevi azaplar da vardır. Cehennem ehli aşağılanır, horlanır, rezil olur, pişman olur, çaresizliğini ve ümitsizliğini düşündükçe azabı daha da artar. Sonsuzluk aklına geldikçe mahvolur. Öyle ki, azap bir milyon yıl sonra veya bir milyar yıl sonra ya da trilyonlarca yıl sonra sona erecek olsa bu onun için büyük bir umut ve sevinç kaynağı olurdu. Ama azabın bir daha hiç sonunun gelmeyeceğini, cehennemden -Allah'ın dilemesi dışında- hiçbir zaman çıkış olmayacağını bilmenin verdiği ümitsizlik hissi dünyadaki herhangi bir ümitsizlik hissiyle kıyaslanamayacak bir duygudur.

Kuran'daki tasvirlerden anlaşıldığına göre cehennem; pis kokusu, dar, gürültülü, karanlık, isli, dumanlı, izbe ve tekin olmayan sokakları, hücreleri kavuran sıcaklığı, en iğrenç yiyecek ve içecekleri, ateşten elbiseleriyle sonsuza kadar sürecek olan sayısız azap türünün var olduğu bir mekandır.

Cehennemdeki ortamı, fikir vermesi açısından bazı yönlerden, nükleer savaş sonrasındaki dünyayı tasvir eden filmlerdeki karanlık, alabildiğine pis, iğrenç, bunaltıcı ortamlara benzetebiliriz. Elbette böyle bir mekanda ona uygun da bir hayat söz konusudur. Cehennem ehli duyar, konuşur, tartışır, kaçmaya çalışır, ateşte yakılır, azabın hafifletilmesini ister, susar, acıkır, pişmanlık duyar. Şuuru çok açıktır.

Bu ortamda cehennem ehli, pis ve iğrenç mekanlarda hayvanlar gibi yaşarlar. Yiyecek olarak yalnızca zakkum ağacını veya darı dikenini bulabilirler. İçecek olarak ise irin, kan ve kaynar sudan başka birşeyleri yoktur. Bu arada ateş onları her yanlarından kuşatmıştır. Yanan derilerinin yerine yenileri yaratılır. Böylece ateşin verdiği acı, kesintisiz bir şekilde hiç hafiflemeden devam eder.

Derileri dökülmüş, etleri yanmış, iç organları fırlamış, bütün vücutları yanık, kan, irin içinde olduğu halde zincirlere vurulur ve kırbaçlanırlar. Tasmalandırılır, elleri boyunlarına bağlı olarak cehennemin daracık yerlerine atılırlar.

Zebaniler tarafından ateşten yataklara yatırılırlar, üzerlerine örttükleri örtüler bile ateştendir. Bu azaptan kurtulabilmek için sürekli feryat ederler, yalvarırlar; ama kendilerine cevap bile verilmez. En azından, bir günlük de olsa azabın hafiflemesini ister, ancak yine aşağılanma ve azapla karşılık görürler.

Cehennemde yaşanacak olan bütün bu olaylar kesin birer gerçektir. Bugün dünyada sürdürdüğümüz hayat kadar hatta daha da gerçektirler.

Ayetlerde bildirildiği üzere Allah'a, O'nun tam olarak istediği gibi değil, bir ucundan ibadet edenler (Hac Suresi, 11); "nasıl olsa Allah bağışlar" diyerek günah işleyip de azapta belirli bir süre kalacaklarını umanlar (Al-i İmran Suresi, 24); Allah'tan başka ilahlar edinerek, para, mevki, kariyer gibi kavramları hayatlarının amacı haline getirenler; Allah'ın dinini kendi istekleri doğrultusunda değiştirenler, Kuran'ı şahsi menfaatlerine göre yorumlayıp çarpıtanlar, imandan sonra inkara sapanlar, kısacası bütün inkarcılar, müşrikler ve münafıklar hepsi cehenneme istiflenirler. Bu Allah'ın kesin bir sözüdür ve gerçekleşecektir:

cehennem

Eğer Biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: "Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (inkâr edenlerle) tamamıyla dolduracağım." (Secde Suresi, 13)

Bu insanlar da zaten cehennem için özel olarak yaratılmışlardır:

Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

Bütün bu hallerine karşın, artık sonsuza kadar cehennem ehline acıyacak, onları ateşten kurtaracak, onlara yardım edebilecek tek bir kişi yoktur. Allah onlarla ebediyen muhatap olmayacaktır. Unutulmuşluğun, terk edilmişliğin, itilmişliğin ızdırabını yaşarlar. "... bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 35) Tek muhatap oldukları önlerindeki sonsuz yaşamlarında kendilerine sayısız azap ve işkenceler uygulayacak olan azap melekleri, yani "zebaniler"dir.

Cehennem ehline azap vermekle görevli olan bu melekler, zerre kadar merhamet hissine sahip değildirler. Son derece acımasız, sert, güçlü ve dehşet verici meleklerdir bunlar. Alemlerin Rabbi olan Allah'a iman etmeyenlerden, hak ettikleri şekilde intikam almak için yaratılmışlardır ve görevlerini kusursuz olarak yerine getirirler. "İltimas" yapmaları, azabı eksik tutmaları, inkarcıları gözden kaçırmaları mümkün değildir.

Her insan böyle bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Eğer kendisini yaratmış olan Allah'a nankörce isyan eder ve böylece olabilecek en büyük suçu işlerse, cehennem azabıyla cezalandırılacaktır. Bu nedenle Allah, insanları bu suçu işlememeleri için uyarmaktadır:

Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. (Tahrim Suresi, 6)

Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; O yalancı, günahkar olan alnından. O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. (Alak Suresi, 15-18)

cehennem

Sonuçsuz Yalvarmalar ve Ümitsizlik

Cehennem ehli, büyük bir çaresizlik içindedir. Başlarına gelen azap, hem korkunç derecede acı verici hem de sonsuzdur. Tek çare olarak sızlanmayı, yalvarmayı seçerler. Gördükleri herkese yalvarırlar. Cennet ehlini görürler, onlardan bir parça olsun su ve yemek isterler. Allah'a yalvarmaya, merhamet dilemeye çalışırlar. Ama hepsi boşunadır.

Yalvarmalarının bir kısmı, cehennemin bekçileri olan zebanileredir. Kendilerine en görülmedik işkenceleri yapan bu azap meleklerine bile yalvarır ve onlardan kendileri adına Allah'a aracılık etmelerini isterler. İçinde bulundukları azap o kadar yoğun bir azaptır ki, onun bir gün olsun hafifletilmesi için yalvarırlar; ama yanıt alamazlar:

Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin." (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası çıkmazda olmaktan başkası değildir. (Mümin Suresi, 49-50)

Bunun yanında Allah'tan merhamet dilemeye de çalışırlar. Ancak yine boşunadır:

Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz. Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkâra) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz." Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin. Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de, siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz. Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir." (Müminun Suresi, 106-111)

Ayetten anlaşıldığına üzere bu, Allah'ın cehennem ehline son hitabıdır (Doğrusunu Allah bilir). Çünkü, Allah bunlara "O'nun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin" dedikten sonra artık bunun aksi söz konusu değildir. Bu, düşünmesi bile insana çok sıkıntı veren bir durumdur.

Cehennem ehli çığlık çığlığa azap çekerken, "kurtuluşa ve mutluluğa eren"ler, yani müminler de cennetin nimetleri içindedirler. Ve cehennem ehlinin çektiği manevi azapların birini, söz konusu cennet ehli ile olan diyaloğu oluşturur. İnkarcılar, cehennemin korkunç azapları içinde işkence görürken, bir yandan cenneti görür, oradaki büyük nimet ve ihtişamı izlerler. Dünyada iken kendileriyle alay ettikleri müminlerin; büyük bir rahatlık içinde, görkemli mekanlarda, muhteşem evlerde, nefis yiyecek ve içecekleri tattıklarını görürler. Kendi yaşadıkları azap ve aşağılanmaya karşılık, müminlerin böylesine büyük bir nimet, övülmüşlük ve huzur içinde olduğunu fark ederler. Bu ise yaşadıkları azabı daha da şiddetlendirir. Duydukları pişmanlık, dayanılmaz boyutlara varır. Dünyada iken iman etmemiş, müminlerin aksine Allah'ın hükümlerine itaat etmemiş olmalarının kahredici pişmanlığı içinde boğulurlar. Bu psikoloji içinde, cennet ehliyle diyalog kurmaya, hatta onlardan yardım dilemeye de çalışırlar. Yalvarırlar; ancak yine boşunadır. Bu arada cennettekiler de inkarcıların halini görürler ve bu onların Allah'a daha çok şükretmelerine neden olur. Kuran'da, cennet ve cehennem ehli arasındaki diyaloglar şöyle haber verilir:

cehennem

Onlar (müminler) cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.
Suçlu-günahkarları;
"Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?"
Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.
"Yoksula yedirmezdik.
(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.
Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.
Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı."
Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. (Müddesir Suresi, 40-48)

Sonsuz Azaptan Kurtulmak İçin Bir Hatırlatma

Bu bölümde, herşeyi olduğu gibi insanı da bir amaçla yaratan, üstün kudret sahibi Allah'ın varlığına inanan ve O'nu inkar eden insanların ahiretteki durumlarını özetledik. Ancak unutmamak gerekir ki, bu anlattıklarımız insanların doğduklarından beri dinlemeye alıştıkları cennet ve cehennem tasvirlerinden çok farklı bir amaç içermektedir. Amacımız bazı insanlara inançsız olarak yaşadıkları hayatta çektikleri sıkıntının, ahirette de yakalarını bırakmayacağını bir kez daha hatırlatmaktır.

Elbette her insan dünyada dilediği şekilde yaşamakta, dilediği yolu seçmekte serbesttir. Hiçbir insanın bir diğeri üzerinde herhangi bir zorlaması olamaz. Ancak Allah'ın varlığına ve sonsuz adaletine iman eden insanlar olarak hepimizin görevi, inkar eden ve içinde bulundukları durumun, gidişatın farkında olmayan insanları uyarıp korkutmaktır. Zira Allah bu insanların içinde bulundukları durumu ayetleriyle şöyle bildirmiştir:

Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 109)

Dünyada Allah'ın ayetlerinden yüz çeviren ve kendilerini yaratan Rabbimiz'i şuursuzca inkar eden insanların ahirette hiçbir kurtuluşları olmayacaktır. O halde insana düşen, gerçekleri fark ettiğinde hiç zaman yitirmeden içine girdiği ve sonu yıkım olan yoldan geri dönüp, kendini Allah'a teslim etmektir. Bunu yapmadığı takdirde, aşağıdaki ayetlerde bildirilen pişmanlığı mutlaka yaşayacaktır:

O inkâr edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler. Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İleride bileceklerdir. (Hicr Suresi, 2-3)

Sonsuz azaptan ve bu pişmanlıktan kurtulmanın ve Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmanın yolu ise bellidir:

Geç olmadan Allah'a gönülden iman etmek,

Tüm yaşamını Rabbimizi razı edeceği umulan davranışlarla geçirmek...

Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Dünya Hayatı
  • İnsanın Acizliği
  • Dünya Hayatının Süsleri
  • Afetler
  • Geçmiş Uygarlıklar
  • Gerçek Yurt: Ahiret
  • İnkarcıların Yurdu: Cehennem
  • Ek Bölüm: Darwinizm'in Çöküşü