Günümüzde modern denizaltı gemilerinin yapımı için ileri teknolojiler kullanılmakta, çok sayıda uzman mühendis ve bilim adamı çalışmaktadır. Amaç su altında daha fazla kalabilen, daha az enerjiyle, daha fazla hareket kabiliyeti olan makineler üretmektir. Ne var ki bütün çalışmalara ve seferber edilen imkanlara rağmen bu gemilerde başarılabilen sadece geminin su altında ilerleyebilmesi, gerektiğinde yükselip alçalması ile sınırlıdır.
Bütün bunların yanı sıra denizaltıların derinlerdeki basınçtan etkilenmemeleri için çok sağlam metallerden imal edilmesi gerekir. Ayrıca deniz dibinde bu araçlarda yaşamın sürdürülebilmesi için geminin oldukça fazla bir bölümünün ihtiyaç malzemeleri ile doldurulması da gerekmektedir. Dolayısıyla denizaltıların, su altındaki hareket kabiliyetleri sınırlıdır. Bu konudaki çalışmalar sürdürülmekte, problemler çözülmeye, bu gemilerde kullanılan teknoloji geliştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak burada dikkatten kaçmaması gereken çok önemli bir nokta vardır.
Denizin altında yaşayan çok sayıda ve çeşitte canlı vardır. Bu canlılar da basınca maruz kalmakta, beslenme, korunma gibi ihtiyaçlarını deniz altında karşılamaktadırlar. Ancak yukarıda denizaltılar için saydığımız konulardan hiçbiri deniz canlıları için problem oluşturmaz.
En küçük balıktan en büyük balinaya kadar tüm deniz canlıları üstün bir manevra kabiliyeti ile rahatça hareket eder, vücut ağırlıklarını ustaca kullanarak en yüksek verimle yüzer, rahatça beslenirler. Bunun nedeni her cins balığın yüzme sistemlerinin mükemmel şekilde tasarlanmış olmasıdır. Yüzgeçlerinin yeri özel seçilmiştir, kuyruk şekli, solungaç büyüklükleri, derilerindeki girinti ve çıkıntıları ihtiyaçlarını en kusursuz biçimde sağlayacak niteliklerdedir.
İlerleyen sayfalarda verilecek örneklerde de görüleceği gibi canlılardaki tasarım eksiksizdir. Basınç, beslenme, solunum, korunma gibi ihtiyaçlarının tümünü rahatlıkla karşılayacakları sistemler vücutlarında ilk ortaya çıktıkları andan beri vardır. Aksi bir durum söz konusu değildir, çünkü bu canlıların eksik sistemlerle deniz altında yaşamaları mümkün değildir.
Bu ise deniz altı canlılarının bir anda eksiksiz olarak ortaya çıktıklarını yani tümünü Allah'ın yarattığını bize kanıtlar.
Allah balıkları suyun içinde zorlanmadan hareket etmelerini sağlayacak bir vücut şekli ile yaratmıştır. Balıkların, ön tarafı oval, arka tarafı sivri bir mekiğe benzer vücut yapısı suyun sürtünme etkisini en aza indirir. Bazı balıklar örneğin Vatoslar böyle bir forma sahip değildir. Ancak bu balıklar da, su içinde, zorlanmadan hareket edecek başka ideal formlara sahiptir. |
Bu çizimde yüzme anında bir balığa etki eden kuvvetler gösterilmektedir. Balığın kuyruğunun soldan sağa doğru kıvrılması, biri balıkla aynı yönde (A),diğeri yana doğru olmak üzere (B)iki kuvvet ortaya çıkarır. A kuvveti balığı ileriye doğru iter. B kuvveti ise balığın yana dönmesini etkiler. Bu iki kuvvetin bileşkesi sonucu ortaya çıkan H ise balığın hareket yönünü ve hızını belirleyen asıl kuvvettir. Balık su içinde hareketsiz durmak istediğinde su tarafından yanlarına uygulanan kuvvetleri (S), dengeleyebilecek kadar bir K kuvveti uygular. |
Hemen hemen tüm makineler sabit bir eksen etrafında, sabit bir dönme hızında hareket eden ve şaft denen parçalar aracılığı ile güç üretirler. Hayvanlar da güç üretirler, ancak onların çalışma sistemi makinelerden çok farklıdır. Hayvanların bütün vücutları kan damarları ve sinirlerle sarılmıştır. Bu nedenle makinelerden çok daha mükemmel bir tasarıma sahip olan ve ileri-geri hareket eden manivelaya benzeyen yapılar sayesinde hareket ederler. Canlıların güç üreten motorları, büzülüp esneme özelliğine sahip olan kaslarıdır.
Bu motorların bir örneğine su canlılarında rastlamak mümkündür. Su altı canlılarındaki her bir manivela birbirine öyle bir biçimde bağlanmıştır ki, hareket tek bir düzlemde gerçekleşir. Bu hareketi balıkların sudaki yüzüşünü düşünerek gözünüzde canlandırabilirsiniz. Balığın omurgası, yerde kıvrılıp giden bir yılan gibi devamlı olarak sağa sola kıvrılır.
Bir balığın yüzebilmesi için kuyruğunu sallaması yeterlidir. Normal şartlar altında kuyruk bir yöne büküldüğünde, balığın ön tarafının arka tarafın tam tersi yönde ve aynı şiddette savrulması gereklidir. Ancak böyle olmaz. Çünkü balıkların vücutlarının ön tarafı bu etkiyi ortadan kaldıracak biçimde yaratılmıştır.
Aynı zamanda su, hareket esnasında baş tarafa dikey bir kuvvetle etki eder. Tüm bunlar baş kısmın su içindeki salınımının, kuyruk kısmındakinden daha küçük olmasına neden olur. İki taraf arasındaki bu farklılık balığın su içindeki hareketini sağlar.
Balığın ileri doğru hareket hızı, yüzgecin balığın omurgasından geçen eksenin sağına ve soluna gidiş geliş hızı ile doğrudan bağlantılıdır. Yüzgeç eksene yaklaştığında hız artar, uzaklaştığında da azalır.
Balıklar basit ve sade bir vücut yapısına sahipmiş gibi görünür. Oysa suyun içinde hareket etmek için kullandıkları sistem ve mekanizmalar, son model bir arabadaki kadar hassas bir planlamanın ürünüdür. A. Hava Kesesi |
Acaba bu sistem ne kadar verimlidir? Dalgalanan bir kuyruk, bir deniz altının motorları ile kıyaslansaydı nasıl bir sonuç alınırdı?
Cambridge Üniversitesi'nden Prof. Richard Bainbridge ve arkadaşları bir su altı kamerasıyla yaptıkları gözlemlerle bu sorulara yanıt aramışlardır.
Gözlemler, su altında sakin duran bir balığın korkutulduğunda müthiş bir hızla harekete geçebildiğini ortaya koymuştur:
Küçük bir tatlı su balığı, 1 saniyede durgun halden 10 vücut boyu kadar ileri fırlayabilir. 20 cm. boyundaki bir balığın ulaşabildiği hız ise saatte 8 kilometre kadardır. Balık büyüdükçe hızı da artar. Prof. Bainbridge, 32 cm. boyundaki bir balığın uzunca bir süre 13 km/saat hızla hareket ettiğini görmüştür.50 Bu hız balığın kuyruk sallama sıklığı ile doğrudan orantılıdır. Bir balık kısa sürede ne kadar çok kuyruk sallarsa hızı da o kadar artar.
Balıklar, yüzerken büyük miktarlarda güç harcarlar. Ancak ani hızlanmanın balıklar için hayati bir anlamı vardır; çünkü hem avlanmak hem de avcılardan kaçabilmek için ani hıza ihtiyaçları vardır.
Bazı küçük balıklar, durma noktasından maksimum hızlarına saniyenin 20'de biri kadar kısa bir sürede çıkabilirler. Bu sırada ürettikleri itme kuvveti kendi ağırlıklarının 4 katı kadar olmaktadır.
Bu verilerin ne anlam ifade ettiğini tam olarak anlamak için şöyle bir karşılaştırma yapalım: Spor arabalar sıfır km.den 100 km. hıza 4 ila 6 saniye arasında çıkarlar. Maksimum hızlarına ulaşabilmeleri için daha da fazla zamana ihtiyaçları vardır.
Bütün bunların yanı sıra gözardı edilmemesi gereken çok önemli bir nokta vardır. Balıklar bu üstün performanslarını suyun içinde gerçekleştirmekte hem de kimi türlerde akıntıya karşı koymaktadırlar. Suyun direncinin havadan daha fazla olduğu düşünüldüğünde, balığın son derece üstün bir performansa sahip olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır.
Bu konudaki en güzel örnek hiç kuşkusuz ki somon balıklarıdır.
Denize açılan somon balıkları, ancak doğdukları nehre varabilirlerse, burada yumurtlayarak nesillerini devam ettirebilirler. Bu nedenle somonların yumurtlama yerlerine varabilmeleri için, devamlı olarak nehrin yukarısına doğru, yani akıntıya karşı yüzmeleri gereklidir. Bu arada karşılarına çıkan şelaleleri de aşmalıdırlar. Bunun için ise somon balığı bulunduğu noktadan yaklaşık 4 metre ileriye, su seviyesinden de 2 metre yukarıya sıçramak zorundadır. Böyle bir sıçrayış sırasında somonların sudan çıkış hızları saatte 24 kilometreyi bulur. Bu atlayışın sonundaki düşme pek çok canlı için ölüm demektir. Fakat somon hiçbir zarar görmeden düştüğü yerden yoluna devam eder. Somon balıkları eğer böyle atlayışları yapabilecekleri bir kas ve iskelet yapısına sahip olmasalardı elbette yaşamaları mümkün olmazdı. (Detaylı bilgi için bkz. Somon Balıklarının Şaşırtıcı Yön Tayin Sistemi bölümü)
Evrimciler suda yaşayan balıkların, on milyonlarca yıllık bir zaman dilimi içinde karaya çıkarak kara canlılarına dönüştüklerini iddia ederler. Oysa bu tür bir geçişi imkansız kılan sayısız anatomik ve fizyolojik faktör vardır. Örneğin balıklar suda yaşadıkları için vücut ağırlıklarını taşıyacak güçte bir kas ve iskelet sistemine sahiptirler. Oysa karaya çıktıklarında yaşayabilmeleri için farklı bir yapının var olması şarttır. Kara canlıları, karadaki ani ısı değişimlerine uyum sağlayabilecek bir metabolizmaya sahiptir. Oysa denizlerde böyle ısı değişimleri ve balıklarda da bunun için gerekli özel bir metabolizma yoktur. Karada yaşayan canlıların susama duyguları ve su kaybını en aza indirecek bir deri yapıları vardır. Suda yaşayan canlıların susama duygusu bulunmaz ve derileri de susuz ortamlara hiç uygun değildir. | |
Kara canlıları suyu minimum düzeyde kullanmalarını sağlayan böbrek sistemine sahiptirler. Balıkların yaşadığı ortamda ise su boldur ve böbrekleri de yoktur. Kısacası sudan karaya geçişin gerçekleşmesi için böbreği olmayan canlıların bir anda gelişmiş bir böbrek sistemi edinmiş olmaları gereklidir. Ayrıca balıklar suda erimiş olan oksijeni solungaçlarıyla alırlar. Suyun dışında ise birkaç dakikadan fazla yaşayamazlar. Karada yaşayabilmeleri için, bir anda kusursuz bir akciğer sistemi edinmiş olmaları gerekir. Tüm bunların aynı canlıda tesadüfen ve aşama aşama gerçekleşmesi imkansızdır. Sonuç olarak suda yaşayan bir canlının karaya çıkıp oraya uyum sağlaması yani evrimleşmesi bilimsel ve mantıksal açıdan imkansızdır. |
Bilindiği gibi balıkların su içindeki tek hareketi ileri geri yönünde değildir. Eğer bir balık su içinde aşağı yukarı hareket edemezse yaşaması mümkün olamaz. Bu problem de balıklarda yaratılan başka bir tasarım ile çözülmüştür.
Balıkların vücutlarında hava keseleri bulunur. Bu keseler sayesinde derinlere inebilir veya su yüzeyine doğru çıkış yapabilirler. Balık derinlere indiğinde, suyun balık üzerindeki fiziksel etkileri de değişir. Çeşitli derinliklerde değişen bu şartlara uyum sağlama, hava kesesindeki gazın azaltılıp, çoğaltılmasıyla sağlanır.
Bunların yanı sıra balıkların ağırlık merkezleri de genellikle hava keselerinden geçecek şekilde tasarlanmıştır. Böylece dengenin bozulması halinde yüzgeçlerinin çok küçük hareketleriyle balık yeniden dengesini sağlayabilir veya istediği pozisyonda durabilir.
Balıklar kendilerine verilmiş olan özel bir duyu sistemi sayesinde, sürekli sağa sola hareket eden bir sürü içinde başka bir balığa çarpmadan hareket edebilirler. Balıklardaki bu duyu o kadar hassastır ki, bu işi zifiri karanlıkta bile ustaca başarabilirler. |
Balıkların pek çoğunun vücutları oldukça dayanıklı bir deri ile kaplanmıştır. Bu deri, alt ve üst olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri içerisinde mukus salgılayan bezler bulunmaktadır. Mukus kaygan ya da yapışkan bir yapıda olup, balığın su içerisindeki hareketi sırasında sürtünmeyi en alt düzeye indirmeye yarar. Dolayısıyla balıklara daha hızlı hareket imkanı verir. Ayrıca kayganlık özelliğiyle de balığın düşmanları tarafından yakalanmasını zorlaştırır. Mukusun bir başka özelliği ise hayvanı hastalık yapan organizmalara karşı korumasıdır.51
Bundan başka balıkların üst derisinde keratin52 benzeri bir tabaka da mevcuttur. Bu tabaka suyun vücuda girmesini engelleyerek, balığın vücudundaki iç basınç ile dış ortam basıncının dengelenmesini sağlar. Eğer bu tabaka olmasaydı, içeri su girmesi nedeniyle balığın vücudundaki basınç dengesi bozulacak ve balık ölecekti.
Görüldüğü gibi balıkların sudaki hareketini kolaylaştırıcı birçok sistem biraradadır. Bu sistemlerin tasarımları ve fonksiyonları birbirinden farklıdır. Ancak biri olmadan diğeri bir işe yaramamakta, herhangi bir eksiklikte canlı ölmektedir.
Örneğin mukus sıvısının hem belli miktarda kaygan, hem de yapışkan olması gerekmektedir. Aynı zamanda da mikrop öldürücü niteliğinin olması şarttır. Bütün bu şartların sağlanması ve bunları dev kimyasal tesislerde değil de balığın derisinin altındaki birkaç milimetrelik bir tabakada üretilmesi elbette büyük bir mucizedir. Büyük bir ilim ve kudret gerektiren bu özellikler, balıkları Allah'ın yarattığını bize kanıtlayan delillerdendir. Allah, gücünün sınırsızlığını bir ayette şöyle bildirmektedir:
... Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117)
1. Yanal Sistem | 4. Dış Deri | 6. Sinir Bağlantısı | 8. Duyu Hücreleri |
Balıklar "yanal çizgi" olarak adlandırılan mükemmel bir duyu sistemine sahip olarak yaratılmışlardır. Bu sistem, vücudun her iki yanında boyuna uzanan noktalar veya kesik çizgiler halindedir. Sistemin duyu hücreleri, deri altında bir kanal içerisinde yer alır. |
Yüzlerce kişilik omuz omuza bir kalabalık içinde olduğunuzu düşünün. Herkesin sürekli olarak bir sağa bir sola olmak üzere rastgele hareket etmesi istense, üstelik de karanlıkta... Hiç kimseye çarpmadan hareket etmeniz uymanız mümkün olabilir miydi? Şüphesiz hayır!
Bizim için mümkün olmayan bu hareketler balıklar için çok kolaydır. Çünkü balıklar "yanal çizgi" olarak adlandırılan mükemmel bir duyu sistemine sahip olarak yaratılmışlardır. Bu sistem, vücudun her iki yanında boyuna uzanan noktalar veya kesik çizgiler halindedir. Sistemin duyu hücreleri, deri altında bir kanal içerisinde yer alır.53
Dış ortamda olabilecek en küçük bir basınç değişimi, su dalgalanması, akıntı şiddeti ve yönü, yanal çizgiler sayesinde hemen saptanır. Kara hayvanlarının duyularının tersine balıklar suyun basınç dalgalarını ve kimyasalları taşımayla, bulundurma özelliğini kullanırlar. Balıklar bu özel duyuları aracılığı ile titreşimleri yarı hissedebilir ve yarı duyabilirler. Bu sayede bir düşmanın veya engelin varlığını nesneyi henüz görmeden fark edebilirler. Avlarının yerini veya düşmanlarının konumunu belirleyebilir, su akıntılarının içerisinde yönlerini bulabilirler. Yanal çizgi özellikle yakındaki düşük frekanslı titreşimlere duyarlıdır. Bu sayede balıklar kıyıdaki adımları veya suyun yüzeyine düşen bir cismi dahi hemen fark eder ve buna göre önlem alırlar.
Kıyıda konuşabilir, şarkı söyleyebilir veya radyo çalabilirsiniz. Çünkü balıklar bunlardan ürkmeyeceklerdir. Ancak suyla bağlantısı olan bir şeyi hareket ettirecek bir şey yapacak olursanız; örneğin iskeleyi sarsarsanız ya da suya taş atarsanız tüm balıklar ortadan kaybolacaklardır.
Yakındaki nesneler kendilerine ulaşan dalgayı geri yansıtırlar. Bu şekilde bir dalganın sahile vurması gibi geriye dönen dalgalar çok ufak aralıklarla balığın vücuduna ulaşırlar. Balıktaki yanal çizgiler bu zaman farklılıklarını analiz eder ve balık elde edilen bilgiden geriye yansıyan dalgalarla etrafındaki görüntüyü anlar. Balık daha hızlı yüzerek ve daha fazla dalga meydana getirerek daha fazla bilgi edinebilir.
Sistem çok detaylı bir tarama yapabilecek kadar mükemmel çalışır. Örneğin Meksika kör mağara balığı yaşadığı mağaranın karanlığında görebilmek için tamamen yanal çizgilerine bağımlıdır. Gözleri olmadığı halde toplu iğne başından daha küçük nesneleri algılayabilir.54
Özellikle düşük görüş kapasitesi olan sularda, birbirine yakın kalabalık gruplar halinde yüzen balıklar da, hızlı manevraları hissetmek için yanal çizgilerinden faydalanırlar.55
Balığın bu duyu organı oldukça kompleks bir yapıdadır. Böyle bir duyu sisteminin rastgele tesadüflerle, zaman içinde aşama aşama oluşması elbette mümkün değildir. Ayrıca sistemin tek bir defada ortaya çıkması da balığın yaşamını sürdürmesi bakımından zorunludur. Bu durum da, balıkların evrimcilerin iddia ettikleri gibi kademeli değişikliklerle evrimleşerek ortaya çıkmadıklarını, Allah'ın onları eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaratmış olduğunun bir başka göstergesidir.
Birçok balık gibi gösterişli görünümlü beta kavgacı balığı da (Saimese) etrafını fark etmek için dalga hissini kullanır. Tehlike, kendisini tehdit ettiğinde erkek balık yavrularını uyarmak için yüzgeçlerini titreterek dalga yollar. |
İmparator penguenlerinin kuluçkaya yattıkları dönem kutup kışına denk gelir. Erkek penguen yumurta üzerinde kuluçkadayken, dişisi doğacak olan yavrusu için besin bulmaya gider. Kuluçka yeri ile en yakın besin kaynağı arasındaki mesafe bazen 100 kilometreyi geçer. Anne penguen, yavru yumurtadan çıkana kadar geçen 4 aylık süre içinde sürekli dolaşarak yavrusu için kursağında besin biriktirir. Anne yumurtadan çıkan yavruyu devraldığında, baba penguen oldukça uzun sürecek olan bir yürüyüşe çıkar.56
Ancak burada şaşkınlık verici bir durum vardır. Penguenler büyük gövdeli olmalarına karşın, yürüyüşlerini zorlaştıracak kadar küçük bacaklara sahiptirler. Bu ise normal şartlar altında daha fazla enerji harcamalarına neden olacaktır. Sınırlı miktarda bir yedek besinle uzun bir yolculuğa çıkan penguenler için böyle bir durum mutlak bir ölüm demektir.
Peki öyleyse bu dezavantaj gibi görünen duruma rağmen nasıl olup da penguenler kilometrelerce yolu yürüyerek aşmakta ve denize ulaşabilmektedirler?
Bu sorunun cevabı bir yaratılış mucizesini daha gözler önüne sermektedir.
Penguenler sağa sola sallanarak yürürler. Bu sarkaç benzeri ilginç yürüyüşün nedeni son derece önemlidir. Bu yürüyüş sayesinde penguenler önemli derecede enerji tasarrufu yapmaktadırlar. Penguenlerin bacakları aşırı kısadır. Ancak penguenler, yana doğru adımlar atarak bu kısalığın dezavantajlarını ortadan kaldırır ve kaslarının daha az yorulmasını sağlarlar. Hatta her adımın sonunda bir sonraki adım için enerji depolamış olurlar. 57
Yana doğru adımlar atarak değil de düz yürümüş olsalardı penguenlerin kendi boyutlarındaki bir hayvandan iki kat daha fazla enerji harcamaları gerekirdi. Ancak bu özel yürüyüş şekli sayesinde penguen sadece yürümeye başlarken enerji harcar, bir de dururken. Kısıtlı olan besininin denize ulaşmaya çalışan penguene yetmesi için en isabetli yöntem budur.
Enerji tasarrufu sağlayacak bir yürüyüş şekli elbette ki penguenin kendi başına keşfettiği bir kolaylık değildir. Üstelik bunu tek bir penguen değil bütün penguenler böyle yapmaktadırlar.
Ağır kış şartlarında yaşamalarını sağlayacak bu kolaylığı penguenler ilk doğdukları andan itibaren bilir ve uygularlar. Aksi bir davranış ölümlerine neden olacak kadar ciddi sonuçlar doğurabilir. Dondurucu soğukta penguenin en az enerji harcamak için neler yapması gerektiğini denemesi ve en sonunda bu yürüyüşte karar kılması söz konusu değildir.
Penguenlerin bu yürüyüş şekilleri Allah'ın canlılar üzerindeki şefkat ve merhametinin delillerinden biridir. Penguenleri yaratan ve nasıl hareket edeceklerini onlara ilham eden Allah'tır. Allah tüm canlıları benzersiz şekillerde suretlendirmiş ve onları en mükemmel özellikler ile birlikte yaratmıştır.
1. Kinetik enerjiyle sağa yatan penguen durduğu anda elde ettiği potansiyel enerjinin yeniden harekete dönüşmesiyle bu sefer sola yatıyor. 2. Penguenlerin yürüyüşü ile bir sarkacın salınımı arasında hiçbir fark yoktur. 3. Dolayısıyla bir yürümeye başlarken bir de dururken enerji harcıyor. |
49. Science, 9 Haziran 2000, sayı:288, ss.1717-1718
50. "How Fish swim?", Sir James Gray, Animal Engineering, Readings from Scientific American with Introductions by Donald Griffin, The Rockefeller University W. H. Freeman Com., San Francisco, ss.66-70.
51. Bilim ve Teknik Dergisi, "Hırçın Erkekleri, Barışçıl Dişileri ile Kemikli Balıklar", Gülgün Akbaba, Ekim 1995, sayı:335, ss. 74-77
52. Keratin, derinin alt tabakalarındaki yaşlı hücrelerin besin ve oksijen kaynaklarından uzaklaşarak ölmeleri ve yerlerini genç hücrelere terk etmesi sonucu oluşan sert ve dayanıklı bir maddedir
53. John, Downer, SUPERNATURE, The Unseen Powers of Animals, Published by BBC Worldwide Ltd., London 1999, s. 29
54. John Downer, SUPERNATURE, The Unseen Powers of Animals, Published by BBC Worldwide Ltd., London 1999, s. 32
55. ENCARTA 99, Microsoft Corporation, 2.CD, "Fish / Bodies of fish
56. Ayrıntılı bilgi için bkz: http://www.harunyahya.net/bilim/dusuneninsanlar/dusunen3_4.html
57. Sabah Gazetesi, "Vay bacaksız vay", 23 Aralık 2000