Baştan beri üzerinde durduğumuz gibi, cahiliye insanlarının dünyaya yönelik yaptıkları hesaplar tutmamış ve bir türlü içinden çıkıp kurtulamadıkları bir sıkıntıya düşmüşlerdir. Dünyada teknik olarak olabilecek en mükemmel şartlar altında yaşasalar dahi, gerçek huzuru, gerçek mutluluğu yakalayamamış olmanın verdiği rahatsızlıktan kurtulamamışlardır. Bu ilkel hayat tarzından, monotonluktan, boşluktan, amaçsızlıktan, sıkıntılardan ve korkulardan kurtulabilmelerinin tek yolu vardır. Kuran'da bu önemli sırra şöyle dikkat çekilmiştir:
... Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)
Ayette haber verildiği gibi, bir insanın gerçek anlamda huzura ve rahatlığa kavuşması, ancak Allah'ı anması, O'nun razı olacağı şekilde bir hayat sürmesiyle mümkün olur. Kuran'ın bu sırrından habersiz olan cahiliye toplumu ise içerisine düştüğü durumun kendilerince "hayatın bir gerçeği" olduğuna, bundan kurtuluş olmadığına inanır. Oysa bu onların yaptığı seçimin bir sonucudur ve çarpık mantıklarının getirdiği ahlaki bozukluklarının bir neticesidir. İman edenlerin hayatında ise bu tür sıkıntılar ve acılara hiç yer yoktur. İşte inanan ve bu önemli sırrın bilincinde olan müminlere düşen görev de, bu kimselere "cahiliye sisteminin sunduğu bu ilkel mantıktan arınmanın ve hem dünyada hem de ahirette güzel bir hayatla yaşamanın" yolunu göstermektir. Diğer bir deyişle, Allah'ın tüm insanlara indirdiği Kuran'a uymaya davet etmektir.
İlk olarak hatırlatılması gereken çok önemli bir konu vardır: Söz konusu insanlar, başta cahiliye sistemini benimsedikleri için sonuna kadar bu sistemi yaşamak zorunda olduklarını düşünürler. Bu sistemden kurtuluşun mümkün olabileceğini anlayamazlar. Bu yüzden bu kişilere anlatılması gereken ilk konu budur. Aksine Kuran ahlakıyla tanışmadan önce her insan cahiliye toplumlarının değer yargıları doğrultusunda yetiştirilmiş ve bu bakış açısıyla yaşamını sürdürmüş olabilir. Önemli olan kendilerine din ahlakını yaşamaları gerektiği anlatıldığında içinde bulundukları durumu fark etmeleri ve cahiliye toplumundan koparak, Kuran'a sarılmalarıdır. Nitekim Allah'ın kitapları ve elçileri vasıtasıyla insanları uyarmasının amacı da budur zaten; ataları uyarılmamış ve böylece cahil kalmış toplulukların uyarılıp, din ahlakına davet edilmesi ve böylece doğru yolu seçmelerinin sağlanması. Allah peygamberlerini görevlendirerek tarih boyunca yaşamış olan tüm cahiliye toplumlarının uyarılmasını sağlamış ve onlara içinde bulundukları bu cahillikten kurtulmaları için sayısız fırsatlar sunmuştur.
Üzerinde durulması gereken bir başka önemli nokta ise şudur: Allah cahiliye toplumunda yaşayan kimselerin samimi olarak iman etmeleri ve Kuran ahlakını yaşamaları durumunda geçmişte yapmış oldukları her türlü günahı affedebileceğini vaat ederek, cahiliye sisteminden kopup ayrılmalarının yolunu açmıştır.
Cahiliye toplumunun düşüncelerini, inançlarını, yaşam tarzını terk edip iman eden bir kimsenin Allah Katında bağışlanacağı müjdelendiği gibi, müminler de bu kimseleri geçmişte yaptıklarından dolayı yargılamazlar. Bu kişinin yaptıklarının tüm karşılığı, Allah'a aittir. Müminler bir insanı, halihazırdaki ahlakına ve tavrına göre değerlendirirler.
Görüldüğü gibi Allah cahiliye toplumundan ayrılıp, din ahlakını yaşamayı son derece kolay kılmıştır. Bu durumda yapılacak en akılcı davranışın Kuran'a uymak olduğu açıktır. Bir yanda sıkıntı içinde geçirilen 60-70 senelik bir cahiliye hayatı ve bunun ardından karşılaşılacak sonsuz cehennem azabı; diğer yanda ise, dünya nimetlerinden en temiz şekilde faydalanılan, en güzel ahlaklı insanlarla birlikte, en güzel ortamlarda yaşanılan bir yaşam ve kavrayışımızın ötesindeki güzelliklerle dolu ebedi cennet hayatı. Elbette mantıklı tek seçim, Kuran ahlakını yaşamak ve buna karşılık Allah'ın sunduğu güzelliklere kavuşmaktır. Bunun yanında nefislerine uymaktan vazgeçip, vicdanlarını devreye sokan kimseler, bunun sadece mantıken değil aynı zamanda vicdanen de en doğru tercih olduğunu göreceklerdir. Çünkü bizi yaratan, çevremizi sonsuz nimetlerle donatan ve bu gerçeğin şuuruna varıp Kendisi'ne şükrettiğimiz takdirde, sonsuz cennet hayatını vereceğini vaat eden Rabbimize yönelmek, kuşku yok ki vicdana ve insan yaratılışına en uygun davranıştır.
Ancak tüm bunlara rağmen, Kuran ahlakını yaşamakta tereddüt eden kimseler de olabilir. Kuran'da, "Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Ve ahireti terkedip-bırakıyorsunuz." (Kıyamet Suresi, 20-21) ayetleriyle, bu kimselerin, kendilerince daha yakın gördüklerinden dolayı dünya hayatına bağlandıklarından bahsedilmektedir.
Bu noktada, halen kararsızlık içinde bocalamakta olan bu insanlara Kuran'da tavsiye edilen ise "ölümü düşünmeleri"dir. Çünkü belki de hiç son bulmayacakmışcasına bağlandığı dünyanın bir gün mutlaka geride kalacağını düşünen kişinin aklı başına gelecektir. Söz konusu kişi düşündüğünde görecektir ki, belki de ani bir kaza ya da beklenmedik bir hastalık burada bahsedilen 60-70 yıllık bir ömre bile ulaşamadan, henüz yirmili otuzlu yaşlardayken ölümüne neden olacaktır. Böyle bir durumda bu insan, diplomalarını, malını, mülkünü, fabrikalarını, evini, arabasını, ailesini, çocuklarını, kısacası herşeyini dünyada bırakarak toprağın altına girecektir. Çok kısa bir süre içerisinde geriye birkaç kemik parçasından başka bir şeyi kalmayacak olan bu insanın, dünya hayatından, beraberinde ahirete götürdüğü tek şey, Allah için yapıp kazandıkları olacaktır.
Bu nedenle cahiliye sistemini yaşayan kimselerin de bu açık gerçeği bir an önce görmeleri gerekir. Çünkü ölümden sonra her insanın kesin olarak karşılaşacağı gerçek, ahiretin varlığıdır. Orada herkes dünya hayatında yaptıklarının eksiksiz olarak karşısına çıktığına şahit olacaktır. Allah'ı unutanlar, "Öyleyse bu (azap) gününüzle karşılaşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın. Biz de sizi gerçekten unuttuk; yaptıklarınıza karşılık ebedi azabı tadın." (Secde Suresi, 14) ayeti gereği cehenneme sevk edilecek ve sonsuza kadar tek bir dostları ve yardımcıları dahi olmadan orada azap içinde yaşayacaklardır.
Kendilerine Kuran ahlakı anlatıldığında Allah'ın davetine uyup samimi bir tevbe ile tevbe eden ve Kuran'a tabi olanlar ise, hem dünya hayatında hem de ahirette kurtuluşa ereceklerdir:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)