İnsanları tarih boyunca hak yoldan ayıran, onlara Allah'ı ve dini inkarı emreden, zalim ve zorba karakterli önderler bulunduğu Kuran'da bildirilmiştir. Allah bir ayetinde bu insanları "ateşe çağıran önderler" (Kasas Suresi, 41) olarak tanımlamıştır. Bu karakter Kuran'da anlatılan Hz. Musa kıssasında, Firavun adıyla karşımıza çıkar. Fakat bu zorbacı karaktere tüm tarih boyunca rastlamak mümkündür. Dinsizliğin önderliğini yapan bu insanların hemen hepsi, içinde bulundukları toplumlara karşı aynı zalimlikleri yapmışlar, aynı yöntemlerle onları dinden uzaklaştırmışlar ve insanları dünyada ve ahirette helaka sürüklemişlerdir.
Yüzyılımızda Firavun ile özdeşleşen kişilerin başında Rus ve Çin devrimlerinin kanlı liderleri Vladimir Lenin, Joseph Stalin ve Mao Tse Tung, onların fikir babaları Karl Marx ve Friedrich Engels, tüm Avrupa'yı kana bulayan acımasızlığı ile bilinen Adolf Hitler gibi dinsiz ve zalim liderler gelir. Charles Darwin ise tüm bu zalim liderlerin fikirlerini, ortaya attığı evrim teorisi ile besleyen ve dinsizliğe farklı bir yönden liderlik eden bir isimdir.
Kuran'da haber verildiği gibi tarih boyunca Allah'ın elçileri ve salih müminler, bir topluluğu uyarmakla görevlendirildiklerinde karşılarında zorlu düşmanlar olarak hep bu zorba karakterdeki liderleri bulmuşlardır. Bu nedenle de elçilerin fikri alandaki mücadeleleri gönderildikleri toplulukla değil, topluluğu etki ve denetimleri altında tutan "diktatör" karakterli önderlerle olmuştur. Çünkü dinsizliğin liderlerinin ikna edilmeleri veya fikirlerinin etkisiz hale getirilmesi, onlara inanan toplulukların da ikna edilmeleri demektir. Bu nedenle elçiler ilk olarak kavmin önde gelenleri ile görüşmüş, onlara kendi görüş ve fikirlerini bildirmişlerdir. Ayetlerde Hz. Musa'nın din ahlakını anlatması için ilk olarak Firavun'a gönderildiği şöyle bildirilir:
Andolsun, Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik. Firavun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi. (Hud Suresi, 96-97)
Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona (ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. (Araf Suresi, 103)
Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden ötürü dinsizlikle mücadelede önderler çok önemli bir yer teşkil etmektedirler. Ve daha önce belirttiğimiz gibi, günümüzde dinsizliğin en önemli cephesi materyalizmi temel alan komünizm, anarşizm gibi sistemler ve tüm dinsiz ideolojilere dayanak olan evrim teorisidir. Bu fikir akımlarının ve evrim teorisinin fikir babaları da günümüzdeki dinsizliğin asıl önderleridir. Bu liderlerin artık hayatta olmamaları da etkilerinden bir şey kaybettirmemiştir. Onların insanlar üzerindeki kötü etkileri hala sürmekte ve birtakım çevreler tarafından bu etki ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Öyle ise dinsizlikle mücadelede bu önderlerin gerçek yüzlerinin ve amaçlarının ortaya konması son derece önemlidir. Bu konunun öneminin daha iyi anlaşılması için Kuran'dan ve yüzyılımızdan örnekler vererek "ateşe çağıran" dinsiz önderlerin bazı özelliklerinin ve yöntemlerinin incelenmesinde fayda vardır.
Materyalizmi benimseyen ve siyasi sistemlerini materyalizm üzerine kuran Lenin, Stalin, Troçki ve Mao gibi liderlerin en büyük hedefleri, dini ortadan kaldırmak olmuştur. Komünizmin fikir babası Karl Marx'ın şu sözleri materyalistlerin dine bakış açılarının bir özetidir aslında:
Din halkın afyonudur… Halkın aldatıcı mutluluğu olarak, dinin ortadan kaldırılması halkın gerçek mutluluğunun beyan ettiği taleptir.16
Marx, Engels ve Lenin'in yazılarının yer aldığı Anarşizm ve Anarko Sendikalizm isimli kitapta ise komünizmin din karşısında alması gereken tavır şöyle açıklanmaktadır:
Marksizm materyalizmdir. Bu niteliği ile 17. yüzyıl ansiklopedicilerinin materyalizmi ya da Feuerbach'ın materyalizmi kadar alabildiğine din düşmanıdır. Bu yalanlanamayacak bir şey. Ancak Marx ve Engels'in materyalizmi, materyalist felsefeyi tarih alanına ve toplumsal bilimler alanına uygulama da ansiklopedicilerden ve Feuerbach'tan daha ileri gitmiştir. Dine karşı koymalıyız; bu materyalizmin dolayısıyla da Marksizm'in "abc"sidir. Ama Marksizm "abc" ile yetinip kalan bir materyalizm değildir. Marksizm daha ileri gider. Der ki: Dine karşı savaşmayı bilmek gerek; bunun için de yığınlara inancını ve dinlerin kaynağını materyalist biçimde açıklamak gerek.17
Yukarıdaki sözlerle ifade bulan ve Marx'la alevlenen din düşmanlığı bütün komünist rejimlerin ortak özelliği haline gelmiştir. Her ne kadar Marx'ın ömrü bu sapkın idealini gerçekleştirmeye yetmediyse de, Lenin onun kötü mirasına sahip çıkarak, din düşmanı bir rejim kurmuştur. Stalin ise bu zalim rejimi doruk noktasına ulaştırmıştır.
Bu amaç doğrultusunda, Rusya ve Çin'de gerçekleşen komünist devrim sırasında camiler ve ibadethaneler kapatılmış, komünist ihtilale karşı çıkan insanlar hunharca katledilmişlerdi. Örneğin dünya tarihinin en kanlı katliamlarını yapmış olan Joseph Stalin 20 milyondan fazla insanı acımasızca öldürtmüştü. Stalin, "On binlerce kişinin ölüm emrini imzalayıp sonra da güzel bir uyku çekmek. İşte en sevdiğim şey." diyebilecek kadar acımasız bir karaktere sahipti. 9 milyonluk ülkede 3 milyon kişiyi katleden Kamboçya'nın komünist diktatörü Pol Pot da, Stalin gibi insanlara yönelik yürüttüğü vahşet ile tanınan dinsizliğin önderlerindendir. Arnavutluk'un komünist lideri Enver Hoca ise, ülkesinde her türlü dini inanç ve ibadeti ağır cezalarla yasaklamış ve "dünyanın tam anlamıyla ateist olan ilk devletini kurduğunu" ilan etmiştir.
Bu liderleri, dine karşı duydukları şiddetli düşmanlıkları, merhametten, acıma duygusundan, sevgi ve şefkatten uzak karakterleri ve kibirleri ile "20. yüzyılın firavunları" olarak tanımlamak mümkündür. Çünkü Firavun da iman edenleri cezalandırıyor ve onlara türlü işkenceler yapıyordu. Kuran'da Firavun'un zorba karakteri şu şekilde bildirilir:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)
(Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha şiddetliymiş ve daha sürekliymiş öğrenmiş olacaksınız." (Taha Suresi, 71)
(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım." (Şuara Suresi, 49)
Acımasız katliamlar yapan, kadın, çocuk demeden insanların canına kasteden diktatörlerin peşinden bu kadar çok insanın gitmesi düşündürücüdür. Ancak bu durum sadece bizim yüzyılımız için geçerli değildir. Kuran'da sapkın inançlarından bir türlü vazgeçmeyen insanlardan söz edilir ve bu inançlar için "ataların dini" ifadesi kullanılır. İnkarcılar ne zaman Allah'ın dinine uymaya davet edilseler, elçilere kendi dinlerini bırakamayacaklarını, çünkü atalarını bu din üzerinde bulduklarını söylerler. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 170-171)
Her türlü dini ve manevi değeri reddeden günümüz inkarcılarının durumu yukarıdaki ayetlerde açıkça ifade edilmektedir. Onların benimsedikleri dinler de aslında "dinsizliğin dini"dirler. Nitekim günümüz dinsizleri, atalarını yani Charles Darwin'i, Lenin'i, Stalin'i ve Mao'yu bu dine inanıp, bu dinin ilahlarına ibadet ederken buldukları için bu inançlarından bir türlü vazgeçmezler. Onların ataları, canlılığın cansız maddelerden var olduğuna, yeryüzündeki tüm canlıların birbirlerinden tesadüfler sonucunda türediklerine, herşeyi yoktan var eden bir Yaratıcı'nın olmadığına inanmaktaydılar. Bu anlayışı savunanlar, tesadüflerin ve doğanın birer yaratıcı olduğuna, bir bilince veya akla sahip olmayan bu iki gücün bilinçli ve akılcı seçimler yapabildiğine, sadece maddenin mutlak olduğuna, ezeli ve ebedi olduğuna dair batıl bir inanç taşımaktaydılar.
İşte günümüzde "atalarının dini"ne uyan bazı kişiler de üzerinde hiç düşünmeden, bilimsel açıdan geçersizlikleri pek çok kez kanıtlanan bu safsatalara inanırlar. Dahası, iddialarının ne anlama geldiğini kavramadan, bunları bağıra çağıra, dergilerinde, gazetelerinde yayınlayarak, mitinglerinde sloganlarını atarak savunurlar. Çünkü ataları onlara bu sapkın inancı miras bırakmıştır. Allah Kuran'da, "Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy)' bir kavimdirler" (Zariyat Suresi, 53) ayetiyle inkarcıların birbirlerine inkarı miras bıraktıklarına dikkat çekmektedir.
Bu saplantılı düşünce yapısındaki insanların çoğuna kitaplar dolusu bilimsel delil sunulsa da, saplandıkları fikirlerin yanlışlığı sözlü ve yazılı, türlü şekillerde anlatılsa da bu inançlarından vazgeçmezler. Çünkü onlar atalarının dinine körü körüne bağlanmış, bu nedenle de akıl, kavrama ve muhakeme yeteneklerini yitirmişlerdir. Böylece çok küçük bir çocuğun bile kolaylıkla görebildiği gerçekleri göremez hale gelmişlerdir. Allah inkarcıların görme ve kavrama yeteneklerini kaybettiklerini Kuran'da şöyle haber vermiştir:
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Materyalistlerin ve evrimcilerin "atalarının dinine" bağlılıktaki bağnaz tutumlarından kurtulabilmeleri, insanların bu sapkın anlayışların etkisinden çıkabilmeleri için öncelikle bu dinsizliğin liderlerinin gerçek kimliklerinin ve amaçlarının ortaya konması gerekmektedir. Bunun en etkili yolu ise bu kişilerin savundukları fikirlerin aslında bilim, akıl ve sağduyu ile taban tabana zıt olduğunu tüm delilleri ile ispatlamaktır. Ayrıca örnek model olarak gördükleri tüm bu liderlerin, gözlerinde büyüttükleri gibi idealist fikir adamları ve kahramanlar olmadıkları, hatta dünyayı karanlığa sürükleyen ahlaksızlıklarıyla ünlü kişiler oldukları ve öne sürdükleri fikirlerin aklı başında bir insan tarafından kabul edilmesinin imkansız olduğu gösterilmelidir.
Kuran'da ateşe çağıran önderler olarak tanımlanan bu sapkın insanların peşinden sürüklenenler, şu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıdırlar: Bugün hayatta olmayan Lenin, Stalin, Darwin, Mao, Marx, Engels ve diğerleri ölüm meleği canlarını alırken tüm gerçeği anlamışlardır. Tüm gücün Allah'a ait olduğunu, insanların sorumsuz ve başıboş bırakılmadıklarını, kendilerini yoktan var eden Allah'a boyun eğdiklerini, ölümün bir yokoluş olmadığını, aksine ölümün ardından kendileri için zorlu bir hesap ve sonsuza kadar devam edecek olan bir azap geldiğini ve bundan asla kurtulamayacaklarını hepsi görmüşlerdir.
Bugün söz konusu kişilerin peşinden gidenler bu gerçekleri şu anda kabul etmiyor olabilirler. Ancak ölüm meleği "sırtlarına ve yüzlerine vura vura" canlarını alırken, aynı Firavun ve ilah edindikleri liderleri gibi onlar da bu büyük gerçekleri tüm açıklığı ile anlayacaklardır. Ancak o zaman çok geç olacak; ne yalvarmaları, ne geri dönerek yaptıklarını telafi etme istekleri, Kuran'da bildirildiği üzere, işe yaramayacaktır. Kendilerini cehennem ateşine sürükleyen liderlerine lanet edecek, onların en şiddetli azapla azaplanmalarını isteyeceklerdir. Onlara körü körüne uydukları ve Allah'ın kendilerini uyarmak için görevlendirdiği elçilerini dinlemedikleri için tarif edilemez bir pişmanlık duyacaklardır. Eğer dinsizliğin dininden vazgeçmezlerse, ahirette yaşayacaklarını Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
İnkar edenler dedi ki: "Biz kesin olarak, ne bu Kuran'a inanırız, ne ondan önceki (indirile)ne." Sen o zulmedenleri, Rableri huzurunda tutuklanmış olarak görsen; sözü (suçlamaları) birbirlerine karşı evirip-çevirir (birbirlerine yöneltirler). Za'fa uğratılan (müstaz'af)lar, büyüklük taslayanlara derler ki: "Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü'min (kimse)ler olurduk." Büyüklük taslayanlar, za'fa uğratılan (müstaz'af)lara dediler ki: "Size hidayet geldikten sonra, sizi biz mi ondan alıkoyduk? Hayır, siz (zaten) suçlu-günahkarlardınız." Za'fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz" dediler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; Biz de inkar edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Sebe Suresi, 31-33)
(Müşrik olan hakim güçlere:) "İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir." (denilir). (Onlara uyanlar) Derler ki: "Hayır, sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak." Derler ki: "Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse, ateşteki azabını kat kat artır." Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz." Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 59-64)
Biz onlara birtakım yakın-kimseleri 'kabuk gibi üzerlerine kaplattık,' onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde (yürürlükte tutulan azab) sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar, hüsrana uğrayan kimselerdi. İnkar edenler dediler ki: "Bu Kuran'ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz." Artık gerçekten o inkar edenlere şiddetli bir azap taddıracağız ve yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız. Bu, Allah'ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkar etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır. İnkar edenler dediler ki: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar." (Fussilet Suresi, 25-29)
Allah iman eden ve yaşamını din ahlakını anlatarak ve Kuran ahlakını eksiksizce yaşayarak ve yaşatmaya çalışarak geçiren kulları için ise şöyle müjde vermektedir:
Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin. Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı herşey sizindir ve istediğiniz herşey de sizindir. Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah)tan bir ağırlanma olarak." Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir? (Fussilet Suresi, 30-33)
Bir insan hayatı boyunca "dinsizliğin dinine" göre yaşamış, hatta din ahlakına her zaman karşı olmuş olabilir. Ancak eğer bu insan, samimi olarak düşünür ve vicdanının sesini dinlerse, Kuran'ın hükümlerinin ne kadar doğru, açık ve kolay olduğunu görecektir. Ve tevbe ettiği takdirde Allah'ın tüm geçmiş günahlarını bağışlamasını umabilecektir. Unutmamak gerekir ki, hiçbir lider hiçbir insana şefaat edemez; hiç kimse Allah'ın huzurunda bir başkasına fayda sağlayamaz. İnsanların tek Velisi, tek dostu ve koruyucusu alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Allah ayetlerde bu açık gerçeği kavramış kişilerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum. "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar. (Mümin Suresi, 42-43)