Peygamberimizin Deccal'i tarif eden hadislerindeki tanımlar Kuran'da anlatılan suçlu-günahkar karakteri ile çok büyük benzerlik göstermektedir. Kuran'da kötü ahlak özellikleri olarak bildirilen yalancılık, adaletsizlik, acımasızlık, zalimlik, insanlar arasında bozgunculuk çıkarmak, şiddet ve karmaşanın yayılması için çaba göstermek, insanları din ahlakından uzaklaştırmak gibi inkarcıların gösterdikleri ahlak, Darwinizm'in beslediği ideolojilerin de en belirgin özelliklerindendir.
Allah'ın Kuran'da, suçlu-günahkarlar olarak dikkat çektiği kişiler, yeryüzünde anarşi ve terör çıkaranlar, bunun için çeşitli tuzaklar kuranlar, kötülükten yana olanlardır. Bu insanlar Allah'ın koyduğu sınırları tanımayan, din ahlakını yaşamayan, suça ve günah işlemeye eğilimli insanlardır. "Hiç şüphesiz suçlu-günahkarlar, bir sapmışlık (dalalet) ve çılgınlık içindedirler" (Kamer Suresi, 47) ayetinde bildirildiği üzere bu ahlakı yaşayan insanların uydukları yol sapkındır. Kuran'da suçlu-günahkarların çeşitli özellikleri anlatılmakta ve insanlar buna karşı şöyle uyarılmaktadırlar:
Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden ve O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphesiz O, suçlu-günahkarları kurtuluşa erdirmez. (Yunus Suresi, 17)
Andolsun, sizden önceki nesilleri, resulleri kendilerine apaçık deliller getirdiği halde, zulmettikleri ve iman etmeyecek oldukları için yıkıma uğrattık. İşte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğu böyle cezalandırırız. (Yunus Suresi, 13)
Kuran'da toplumun huzur ve güvenliğini bozan, insanlar arasında kargaşa çıkaran ve yeryüzünde kötülüğü yaygınlaştırmak için tuzak kuranların da suçlu-günahkarlar oldukları belirtilmektedir. Darwinizm'i kendisine temel alan materyalist ideolojilerin, komünizm ve faşizm gibi akımların önde gelen özelliklerinden birisinin de toplum düzenini bozmak ve anarşi oluşturmak olduğu göz önünde bulundurulursa, bu sistemi yaşayan ve yayanların Kuran'da anlatılan suçlu-günahkar kişiliği taşıyan insanlar olduğu anlaşılacaktır. Bir ayette şöyle bildirilmektedir:
Böylece biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli-düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar. (Enam Suresi, 123)
Ayette de bildirildiği üzere bu kişiler kendi sistemlerini yaygınlaştırmak ve pekiştirmek için planlar yapacak ve çeşitli düzenler kuracaklardır. Bu durumda bu karakteri taşıyan kişilere ve bu sistemi yaygınlaştırmaya çalışanlara karşı verilecek olan fikri mücadele de son derece önemlidir. Çünkü yeryüzünde bozgunculuğun yerini barışın, çatışma ve anarşinin yerini huzurun ve istikrarın alması, ancak bozgunculuk yapanların bu faaliyetlerinin engellenmesi ile mümkündür. Bu da böyle bir girişimde bulunanların fikri alt yapılarının çürüklüğünün deşifre edilmesi ve çökertilmesi ile sağlanır. Böyle bir sorumluluğu ise ancak iman edenler üstlenebilir. Çünkü iman edenlerin üzerinde Deccaliyetin fitnesinin hiçbir şekilde etkisi yoktur. Müminler, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği suçlu-günahkar karakterini yaşamaktan veya bu özelliklerin en küçük bir alametini dahi üzerlerinde taşımaktan şiddetle sakınan insanlardır. İman edenlerin yeryüzünde bozgunculuğu önleme sorumluluğunu Allah şöyle bildirmektedir:
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı. (Hud Suresi, 116)
Suçlu-günahkarların en önemli özelliklerinden birisi kendilerine Kuran ahlakını değil, nefislerinin isteklerini -kişisel istek ve tutkularını- rehber edinmiş olmalarıdır. Oysa insanın nefsine uyması büyük bir beladır. İnsanın nefsine uymaya başlaması öncelikle kendi içinde bir karmaşa ve başı bozukluk yaşamasına neden olur. İnsanda vicdanına uymuş olmanın getirdiği rahatlığın ve huzurun yerini kendine güvensizlik, tedirginlik, endişe ve huzursuzluk alır.. "... Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir..." (Yusuf Suresi, 53) ayetinde de buyurulduğu gibi nefis sürekli kötülüğü emreder. İnsana her zaman kıskançlık, haset, öfke, kin, intikam, sevgisizlik, merhametsizlik, saygısızlık, sorumsuzluk gibi kötü ahlak özelliklerini yaşatmak ister. İman eden bir kişi ise, nefsinin değil vicdanının sesini dinler, iradesini kullanır ve güzel bir ahlak gösterir. Çünkü Allah Kuran'da insana nefsinin kötülüklerinden sakınıp korunmayı emretmiştir ve insan vicdanına uyarak bu emri yerine getirebilir. Yani her insan neyin kötü olduğunu bildiği gibi, neyin iyi olduğunu ve kötülükten nasıl korunabileceğini de en iyi şekilde bilir. Bu gerçek ayetlerde şu şekilde açıklanır:
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)
Buna rağmen insanların büyük kısmı vicdanlarının sesini iyice kısıp duyamaz hale gelir ve kendilerini nefislerinin yönetmesine izin verir. Vicdanına uyan insanla nefsine uyan insan arasında ise çok önemli farklılıklar vardır. Vicdanının sesini dinleyen bir kişi, kendisini öfkelendirebilecek bir olayla karşılaştığında, öfkesine hakim olup itidalli davranır. Nefsinin sesini dinleyen kişi öfkesine kendini kaptırıp kin ve intikam duyguları ile hareket edebilir. Aynı şekilde, bir haksızlıkla karşılaşan kişi vicdanının sesini dinlediğinde, haksızlığa aynısı ile değil hak ve adalet ile cevap vermesi gerektiğini bilir. Nefsine uyan kişi ise kendisine haksızlık yaptığını düşündüğü kişiye daha fazlası ile karşılık vermek ister. Vicdanına uyan kişi merhametli, hoşgörülü, sabırlı ve fedakar olurken, nefsine uyan kişi acımasız, zalim, sabırsız ve bencil olur. Dolayısıyla nefsine uyan kişilerin çoğunlukta olduğu bir toplumda barıştan, huzurdan ve güvenlikten bahsetmek mümkün olmaz. Nitekim Allah ayetinde insanların nefislerine uymaları durumunda yeryüzünde düzen kalmayacağını bildirmiştir:
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve herşey) bozulmaya uğrardı. Hayır, Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Müminun Suresi, 71)
İşte Deccal'in, dini ve manevi değerleri hedef almasının temel nedenlerinden birisi de budur. Çünkü din ahlakı, insanların vicdanlarını dinlemelerini ve nefsin kötülüklerinden korunup sakınmalarını gerektirir. Deccal'in ideolojisi ise tam aksini savunur. Bu nedenle insanları birbirine bağlayan, sosyal düzeni sağlayan unsurları –ki bu unsurların başında din ahlakı ve bu ahlaktan kaynaklanan manevi değerler gelir- bozar ve insanlar arasında karmaşa ve çatışmayı teşvik eder. Deccalliyetin insanların nefislerine uydukları bir düzen üzerine kurulu olduğunu Peygamberimiz (sav) bir hadisinde ise şu şekilde belirtmiştir:
Fitne-i ahir zaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hakim olamaz. 6
İslam alimleri bu hadisi yorumlarken, Deccal'in insanları tutku ve arzularına uymaya davet edeceğini, bunu süslü göstereceğini belirtmişlerdir. Örneğin Bediüzzaman Said Nursi bu hadisi açıklarken, "... (insan) nefsine mağlup olup, o ateşe sarhoşhane bir sürüklenme ile düşer, yanar... (Deccal) pervane gibi nefisperestleri (nefsine düşkün olanları) etrafına toplar, sersem eder..." demiştir.
Deccal'in sisteminin insanlara en büyük zararı veren yönü bu sistemin yeryüzünde bozgunculuk çıkarma, huzur ve düzen bırakmama üzerine kurulu olmasıdır. Deccal'in temel vasfı bozgunculuk çıkarabilmek için şiddet, terör ve anarşiyi körüklemesidir. Bozgunculuk çıkarmak çok geniş bir kavramdır. İnsanların huzurunu kaçıran, güvenlik ve barış ortamını bozan her unsur bozgunculuktur. İki ülke arasında hiçbir haklı gerekçesi olmadan yaşanan savaşlar, bir toplum içerisinde suni nedenlerle meydana gelen iç çatışmalar, masum ve sivil insanları hedef alan terörist saldırılar, günlük hayatta karşılaşılan bireysel şiddet olayları, bozgunculuğun örnekleri arasında sayılabilir. Bu dönemde, gün geçtikçe sayısı artan ve yayılan savaşlar, çatışmalar ve şiddet olayları Deccal'in bozgunculuğunun boyutlarını göstermesi açısından dikkat çekicidir.
Bozgunculuk Kuran'da dikkat çekilen ve insanların sakınması gereken tehlikelerden birisidir. Allah insanlara bozgunculuk çıkarmayı yasaklamış ve bozguncuları sevmediğini bildirmiştir. İnkarcıların yeryüzünde sürekli bozgunculuk çıkarmaya, savaş, çatışma ve karmaşa ortamı meydana getirmeye çalışmaları bir ayette şu şekilde belirtilmektedir:
... Biz de onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (Maide Suresi, 64)
Görüldüğü gibi ayette bu insanların yeryüzünde sürekli bir savaş çıkarma girişimleri olduğuna dikkat çekilmiştir. Savaş, çatışma, terör, anarşi gibi kan dökme eylemleri Deccal'in en çok başvurduğu yöntemlerdir. Bir başka ayette bu Deccali zihniyet şu şekilde belirtilmektedir:
Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır. (Bakara Suresi, 27)
Kuran ahlakı ise insanların barış, huzur ve güvenlik içinde yaşamalarını öngörür. Kuran'da gösterilen hedef, her inançtan ve milletten tüm insanların güvenlik içinde yaşayabilecekleri bir ortam meydana getirebilmektir. Yeryüzünün düzene girmesi ise ancak din ahlakının yaşanması ve insanların vicdanlarına göre hareket etmesi ile mümkündür. Ayette şu şekilde buyurulur:
Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. (Araf Suresi, 56)
Şiddetin Teşvik Edilmesi İle Yayılır
Bozguncu ahlakın temelinde, hoşgörü ve sabır yerine kin ve intikam duyguları vardır. Savaşlar, çatışmalar ve terör eylemleri ile bozgunculuk çıkaran kişiler, sabretmeyi, adaletle hükmetmeyi, merhametli ve affedici olmayı bilmeyen, sorunları uzlaşma ile halletmek yerine şiddete başvurmayı tercih eden kişilerdir. Aynı şekilde Deccal'in dininde de insanlar uzlaşmacı değil, tam tersine çatışmacı bir karakter sergilerler. Bu, kin, öfke ve düşmanlık duygularını körükleyerek insanları birbirlerine düşüren bir kültürdür. Nitekim hadislerde Deccal'in kin, öfke ve şiddetin yaygın olduğu bir dönemde ortaya çıkacağı ve bu ortamdan istifade edeceği bildirilmiştir. Bu hadislerden bazıları şu şekildedir:
Deccal dinin güçsüzleştiği, ilmin yetersiz bir hale geldiği bir anda ortaya çıkar.7
O günler akılların çelindiği günlerdir. İnsanlar birbirlerini öldürürler. Öyle ki kişi komşusunu, amcaoğlunu, yakınını öldürür; öldüren niçin öldürdüğünü, öldürülen de niçin öldürüldüğünü bilmez. 8
Aslında bu özellikler şeytanın karakterinin de temel özellikleri arasındadır. Şeytan da isyankar, uzlaşmaz, kindar ve öfkeli bir karaktere sahiptir ve dünyadaki amacı da insanları bu yönde teşvik etmektir. Bu nedenle şeytan insanların arasını açıp bozmaya çalışır. Allah bu tehlikeyi Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)
Şeytanın etkisi altına giren kimseler, rahatlıkla hoşgörü gösterip geçebilecekleri olayları fazlasıyla büyütürler. Hoşlarına gitmeyen, kendi görüşleriyle uyuşmayan herşeye öfkeyle yaklaşırlar. Öfkelerinin etkisiyle doğru düşünemez, olayları adil ve objektif bir şekilde değerlendiremezler. Şeytan bu kimselerin içerisine düştükleri durumdan istifade eder; doğru düşünemeyen, şuursuzca hareket etmeye başlayan bu kimseleri suça eğilimli insanlar haline getirir. Onlara öfkelerini tatmin etmedikleri sürece huzur bulamayacakları telkinini verir.
Kuran'da Hz. Adem'in oğulları arasında yaşanan olayı anlatan kıssa, şeytanın telkini ile hareket eden bir kimsenin nasıl kontrolsüz ve saldırgan bir karakter sergileyebileceğine önemli bir örnektir:
Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder. Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur." Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu. (Maide Suresi, 27-30)
Ayetlerde de görüldüğü gibi şeytanın telkini ile nefsine uyan kardeş, öfke ve kıskançlık ile hareket etmiş ve bu duyguları onu cinayet işlemeye kadar vardırmıştır. Mümin ahlakı gösteren diğer kardeş ise, karşı tarafın saldırgan tutumu ve haksız tavırları karşısında dahi itidalini kaybetmemiş, güzel bir ahlak göstermiştir.
Aynı şekilde Allah'ın kendisine verdiği nimetler nedeni ile Hz. Yusuf'a karşı kıskançlık ve öfke duyan kardeşleri de onu öldürmeye kalkışmışlar, Hz. Yusuf ise yaşadığı çeşitli olaylardan sonra kardeşleri ile tekrar karşılaştığında onlara hoşgörü göstermiş ve onları affetmiştir. Bu, Allah'ın iman edenlere emrettiği üstün ahlakın bir gereğidir. Ayette müslümanların güzel ahlakı şöyle tarif edilmiştir:
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever. (Al-i İmran Suresi, 134)
Deccal'in yeryüzünde bozgunculuk ve karışıklık çıkarmak için kullandığı bir başka yöntem de insanları aşırılığa, yani fanatizme teşvik etmesidir. Bu sistemde insanlar, inançları, fikirleri ya da idealleri uğrunda aşırılığa gitmelerinin meşru olduğuna inandırılırlar. Uzlaşma ve diyalog ile ulaşılabilecek sonuçları, ancak şiddete başvurarak elde edebilecekleri fikrine kapılırlar. Basit bir kıskançlık, yersiz bir öfke, vahşi cinayetlerle, acımasız saldırılarla neticelenebilir. Çünkü aşırı insan itidalden, sağduyudan ve akılcılıktan uzaklaşır. Mantıklı kararlar veremez, muhakemesini kaybeder. Sadece duyguları ile hareket eder. Tepkilerine ve üslubuna öfke ve hiddet hakim olur. Böylece şiddetin her türlüsünü hiç sorgulamadan ve vicdani rahatsızlık duymadan gerçekleştirebilecek tehlikeli gruplar ve bireyler ortaya çıkar.
Oysa Kuran ahlakı insanları, aşırılığa kaçmaktan ve haddi aşmaktan sakındırır. Allah bir ayetinde insanlara, hevalarına kapılarak işlerinde aşırılığa gidenlere itaat etmemelerini bildirmekte ve iman edenleri Deccal'in bu tuzağına karşı uyarmaktadır:
... Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)
Aşırılık insanı Kuran ahlakından uzaklaştırır. Müminlerin en önemli özelliklerinden birisi ise koşullar ne olursa olsun itidalli ve dengeli olmaları, mütevazı, ılımlı ve hoşgörülü tavırlarından vazgeçmemeleridir. İman edenlerin sorumluluğu insanlara iyiliği emretmek ve onları kötülüklerden sakındırmaktır. Bu ise insanlara din ahlakını anlatarak ve din dışı sistemler ile fikri alanda mücadele ederek yerine getirilecek bir sorumluluktur. Mümin bu sorumluluğunu yerine getirirken kendi görevinin sadece doğruları anlatmak ve insanlara yol göstermek olduğunu bilir. İman etmeleri için insanları zorlamak gibi bir yükümlülüğü yoktur. Allah, iman edenlere, "dinde zorlama yoktur" (Bakara Suresi, 256) hükmüyle de buyurduğu üzere, insanları zorlamamaları gerektiğini bildirmiştir. İnsanlara hidayet verecek olan, yani onların iman etmesini sağlayacak olan Allah'tır. İman edenler ise sadece bu hidayete vesile olabilmek için çaba gösterirler:
Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir... (Bakara Suresi, 272)
Onun (Deccal'in) yanında iki nehir bulunacaktır. Göz birini bembeyaz bir su, diğerini kaynayan bir ateş olarak görecek, fakat içeri girenler bunun tam tersi olduğunu bulacak. 9
Onun (Deccal'in) fitnelerinden birisi de yanında cennet ve cehennemin bulunuşu olacaktır. Onun cenneti cehennem, cehennemi ise cennettir. 10
Yukarıdaki hadisler, Deccal'in insanlara iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterdiğini anlatan rivayetlerden ikisidir. Bu, şeytanın da özelliklerinden biridir. Şeytan da, tıpkı Deccal'in insanları anarşi ve teröre davet ederken yaptığı gibi, insanların ancak kendisine uyduklarında kurtuluşa ereceklerini ve kendisinin doğru bir yol üzerinde olduğunu iddia eder. İnsanları dinsizliğe ve inkarcı bir ahlaka çağırırken onların iyiliğini istediği yalanını öne sürer:
De ki: "Bize yararı ve zararı olmayan Allah'tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki: "Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk." (Enam Suresi, 71)
Aynı şekilde şeytana uyan insanların da iyilikten başka bir şey istemediklerini iddia etmeleri bir ayette şu şekilde belirtilmiştir:
Öyleyse, nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet isabet eder, sonra sana gelerek: "Kuşkusuz, biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemin ederler? (Nisa Suresi, 62)
Deccal'i sistemde insanların kötüyü iyi görmelerine verilebilecek en çarpıcı örneklerden biri şiddetin, çatışmaların ve kavgaların olağan karşılanmaya başlanmasıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi insanlar, isteklerini elde etmenin en etkili yolunun şiddete başvurmaları olduğuna kendilerini ve çevrelerini inandırmışlardır. Masum insanları katleder, hiçbir suçu olmayan insanlara zarar verirken bunları kendilerince hak bir mücadele için yaptıklarını düşünürler. Terör örgütlerinin üyeleri ile ya da dünyanın çeşitli bölgelerinde savaş ve çatışmalara neden olan insanlardan biri ile görüşüldüğünde, hepsi şiddete başvurmakta sözde ne kadar haklı olduklarını anlatacaklardır. Oysa bu büyük bir yanılgı ve zalimliktir. Masum ve savunmasız insanlara karşı şiddete başvuran hiçbir mücadele haklı değildir.
Bu yanılgının temelinde ise söz konusu kişilerin şeytana ve onun bir uzantısı olan Deccal'e uyuyor olmaları, diğer bir deyişle şeytanın mantığı ile hareket ediyor olmaları vardır. Oysa herşeyin Yaratıcısı olan Allah insanlara, şeytanın yolunu izlememelerini emretmiştir. Allah bu emrini ayetlerinde şu şekilde bildirmektedir:
Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 168)
Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 6)
Rabbimizin tüm bu emirlerine rağmen şeytanın mantığı ile hareket eden bir kişinin aklı ve kalbi kapanır. Akılda ve kalpte meydana gelen bu kapanma inkar edenlerin ve din ahlakını yaşamayanların genel bir özelliğidir. Kuran'da gözleri olduğu halde gerçekleri göremeyen, kulakları olduğu halde duymayan kişilere dikkat çekilmiş, Allah'ın bu kişilerin kalplerini de mühürlediği şöyle bildirilir:
Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara Suresi, 6-7)
Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her örneği gösterdik. Şüphesiz, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o inkar edenler, mutlaka: "Siz ancak muptil olanlardan başkası değilsiniz" derler. İşte Allah, bilmeyenlerin kalblerini böyle mühürler. (Rum Suresi, 58-59)
Kuran'da, "... Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır."(Araf Suresi, 179) ayetiyle de belirtildiği gibi insanın görme ve işitme duyusunun çalışmaması, kalbin ölü hale gelmesine işaret etmektedir. Böyle bir şuur kapanıklığı, Deccal'in sistemine uyanların, vicdanlarını tamamen terk etmiş, doğruyu yanlıştan ayırt edecek bir anlayışa sahip olmayan, zalim kimseler olduklarını göstermektedir. Böyle bir insan bir olayın kendisine ve çevresine vereceği zararlara önem vermez ve rahatlıkla insanlara zulmedebilir. Deccal'in yalanlarına kapılır ve iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak görmeye başlar. Böyle insanların durumu Kuran'da şu şekilde belirtilmektedir:
Bizim ayetlerimizi yalan sayanlar karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah, kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde kılar. (Enam Suresi, 39)
Allah, şeytanla işbirliği içinde olan ve yeryüzünde de şeytanın mantığını yaşatmaya çalışan bu zalim insanların, ahirette alacağı karşılığı şöyle haber verir:
(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez. Onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 120-121)
Peygamberimiz (sav) hadislerinde Deccal'in tuzaklarının büyüklüğüne dikkat çekmiş ve bizi bu tuzaklara karşı uyarmıştır. Gerçekten de Deccaliyetin fitnesi, samimi iman edenler hariç, neredeyse tüm insanları içine alabilecek büyüklüktedir. Bugün dünya genelinde yaşanan ahlaki dejenarasyon ve kaos ortamının etraflıca düşünülmesi, bu fitnenin boyutunun daha iyi kavranmasını sağlayacaktır. Hangi ülkeden, hangi milletten, hangi ırktan olursa olsun insanlar bu bozulmaya ve fitneye bizzat şahitlik etmektedirler.
Ancak bu noktada unutulmaması gereken çok önemli bir husus vardır. Kuran'da pek çok ayette iman etmeyenlerin kurdukları tüm tuzakların gerçek sahibinin Allah olduğu bildirilmiştir. Allah insanları denemek, salih olanları ortaya çıkarmak, onları eğitmek, inkarcıların da küfrünü göstermek ve daha pek çok hikmet gereğince, şeytanın yeryüzündeki faaliyetlerini ve dolayısıyla Deccaliyeti de kader içinde yaratmıştır. Ancak Deccaliyet mutlak mağlup olacak şekilde yaratılmıştır. Dolayısıyla inkar edenlerin tuzakları, Allah'ın izni ile, hiçbir zaman başarıya ulaşamayacak tuzaklardır. Bir ayette bu sır şöyle haber verilir:
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)
Tarih boyunca inkar eden ve insanları inkara sürüklemek isteyenler çeşitli tuzaklar kurmuşlardır. Ancak kurulan tüm tuzaklar, Allah'ın kanununun bir neticesi olarak, bozulmuş ve kendi sahibine dönmüştür. Bu, Allah'ın değişmez bir kanunudur. Bir ayette şu şekilde bildirilmektedir:
... Onlara bir uyarıcı-korkutucu geldiğinde (bu,) nefretlerinden başkasını artırmadı. (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 42-43)
Aynı son, Deccal'in kurduğu tuzaklar ve doğrudan Deccal'in fikir sistemi için de geçerlidir. Bu sistem de insanları Allah'ın yolundan alıkoyabilmek için kurulmuş özel bir tuzaktır. Kurulan tuzaklar ne kadar büyük, oluşturulan plan ne kadar kapsamlı ve etkili olursa olsun hepsi Allah'ın kontrolü altındadır. Deccal de, onun kurduğu tuzaklar da yalnızca Allah'ın dilemesi ile vardır. "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" (İnsan Suresi, 30) ayetiyle de buyurulduğu gibi, Allah dilemedikçe hiç kimse bir şey dileyemeyeceği gibi, ne bir tuzak kurmaya ne de bu tuzağı hayata geçirmeye güç yetirebilir.
6-Philip Morrison, "The Silicon Gourmet", Scientific American, Nisan 1997, s.92.
7- Stuart Firestein, "Olfactory Receptor Neurons", Encyclopedia of Life Sciences, Aralık 2000, http://www.els.net.
8- Heinz Breer, "Olfaction", Encyclopedia of Life Sciences, Ağustos 1999, http://www.els.net.
9- Heinz Breer, "Olfaction", Encyclopedia of Life Sciences, Ağustos 1999, http://www.els.net.
10- Heinz Breer, "Olfaction", Encyclopedia of Life Sciences, Ağustos 1999, http://www.els.net.