Önceki bölümlerde evrim teorisinin insanlar üzerinde adeta büyü gibi bir etkisi olduğundan, bu teoriyi savunanların da önyargılı tutumları nedeniyle birbirinden mantıksız, akıl dışı ve inanılması imkansız olaylara inandıklarından bahsettik. Peki belirli bir kariyer sahibi, aklı başında görünümlü, eğitimli insanlar bu gerçek dışı senaryolara nasıl inanmaktadırlar? Ellerinde hiçbir somut delil olmamasına rağmen nasıl ısrarla evrim teorisini savunmakta ve başka insanları da bu konuda ikna etmeyi başarmaktadırlar? Kısacası Darwinist büyüyü nasıl sürdürmektedirler? İşte bu noktada karşımıza evrimcilerin ikna ve telkin metodları çıkar.
İlerleyen bilim ve teknoloji sayesinde delilsiz ve asılsız bir iddia olduğu tüm açıklığı ile ortaya konan Darwinizm'in bağlıları, teorilerini ayakta tutabilmek için çeşitli yollara başvururlar. Bunlar aslında güçlü bir telkin ve göz boyama içeren birtakım propaganda yöntemlerinden başka birşey değildir. Evrim teorisinin, bilimsel hiçbir geçerliliği olmamasına rağmen nasıl bu kadar yaygın olarak benimsendiği sorusunun cevabı da işte bu propaganda yöntemlerinde yatmaktadır.
Günümüzde bu propagandayı hayatın her alanında görmek mümkündür. Ancak yalnız bugün değil, evrim teorisi ilk ortaya atıldığı günden bu yana evrimciler hep aynı yöntemlerle insanları inanılmaz şeylere inandırmayı başarmışlardır. Yani bu teorinin kabul görmesi, bilimsel bir değer içerdiği anlamına gelmemelidir. Nitekim evrim teorisinin bilimsel geçersizliğini ortaya koyan eserleriyle tanınan Henry Morris'in kitabının önsözünde David Jeremiah da, bu gerçeğe dikkat çekmekte ve şu soruyu sormaktadır:
Aslında bir ilahiyat öğrencisi olan ve sonra dininden dönen Darwin, bir avukat olan Lyell, bir tarımcı olan Hutton, bir gazeteci olan Chambers ve bilim adamı olmayan diğer kişiler tarafından geliştirilen Darwinizm inancı nasıl oldu da bu kadar yaygınlaşabildi? 35
Bu soruya verilecek tek cevap vardır: Evrim teorisi bazı özel teknik, taktik ve illüzyonlarla bu kadar yaygın hale getirilmiştir.
Darwinistler hem kendilerini, hem de diğer insanları bu düşünceye inandırmak için ileride detaylı olarak bahsedeceğimiz metodları kullanarak bir tür büyü yaparlar. Aynı bir büyücü gibi bazı "tılsımlı" kelimeleri sürekli tekrarlayarak insanların beyinlerine kazıdıkları safsatalarla, hipnoz etkisi yapan resimler ve yazılarla, halk açısından anlaşılması imkansız cümlelerle insanları düşünmekten, incelemekten ve araştırmaktan alıkoyarlar. Aynı bir büyücünün büyüde kullanılan çeşitli maddelerden, karmaşık kelimelerden, küçük küçük yazılardan medet umması gibi, onlar da tesadüflerden, kemiklerden, kelimeler ve yazılarla oluşturulan bir tür büyüden medet umarlar. Bu şekilde insanları etkilemeye, hepsi birbirinden akıl dışı olan çıkarımlara onları da inandırmaya ve üzerlerinde özel bir telkin oluşturmaya çalışırlar.
Darwinistler bu karanlık büyünün bozulmaması için ellerinden gelen her türlü yöntemi kullanırlar. İnsanların -eğer düşünürlerse- gerçekleri, yani evrim teorisinin bir safsatadan ibaret olduğunu görüp fikirlerini değiştireceklerinden çok büyük bir korku duyarlar. Bu nedenle de insanlara kendilerince ikna edici bir görünüm sunmaya çalışırlar. Bu ikna edicilik çabası, konuşmalarında, yazılarında, dış görünümlerinde ve hareketlerinde çok yoğun şekilde hakimdir. Bu büyünün insana verdiği telkin, daha önce de belirttiğimiz gibi sabah eline aldığı bir gazetede, yolda gördüğü bir reklam tabelasında, okulda okuduğu bir kitapta, sinemada izlediği bir filmde ya da televizyondaki herhangi bir belgeselde kurgulanarak, hayatın her anına yayılmıştır.
İşte bu yüzden, bu ikna ve telkin yöntemlerini tüm ayrıntılarıyla gözler önüne sermek, insanların dikkatlerinin bu yönde açılmasına neden olacak ve çevrelerini saran bu kapsamlı senaryoyu sahne sahne fark etmelerine yardımcı olacaktır. Bu amaçla, ilerleyen sayfalarda evrimci telkinlerin ana kuralları ve yöntemleri çeşitli örnekleriyle birlikte aktarılacaktır.
Darwinistlerin yöntemleri arasında "evrimci bilim adamlarının diğer insanlardan çok üstün olduğu" telkini önemli bir yer tutmaktadır. Bu kişiler çok büyük yeteneklere sahip, sezgileri çok güçlü, olayları diğer insanlara göre daha akılcı ve üstün bir bakış açısıyla değerlendirebilen kişiler gibi tanıtılırlar. Bu üstünlüğün hissettirilmesi, Darwinist büyü açısından son derece önemlidir. Çünkü insanların genel psikolojisinde, kendilerinden üstün gördükleri kişilerden etkilenme özelliği vardır.
Fosillere bakarak bir kemik hakkında bilgiler vermek her fosil bilimcisinin yapabildiği bir işlemdir. Ancak evrimciler bu olağan bilimsel işlemi yaparken kendilerine tılsımlı, anlaşılmaz bir iş yapıyormuş havası verirler.
Nasıl bazı toplumlarda büyücülerin gizli güçleri olduğuna, onların sözde insanüstü varlıklar olduklarına inanılıyorsa, günümüz toplumlarında da Darwinist bilim adamlarının erişilmez kişiler olduklarına inanılır. Örneğin fosil kalıntılarına bakarak, bir kemiğin hangi çağa ve hangi canlıya ait olduğunu söyleyebilmek diğer insanların gözünde çok büyük bir yetenektir. Bu yeteneğe sahip olan insanların savundukları "teori"lerin de her zaman tutarlı ve doğru olacağına dair yanlış bir inanç hakimdir. Bu yüzden evrimci bilim adamlarının yazdıkları her cümle, söyledikleri her kelime insanlar üzerinde adeta tılsımlı bir etki oluşturur. Bu etki nedeniyle birçok insan hayatın kökenine dair bilimsel gerçekler üzerinde düşünmeye, gerçekleri araştırmaya girişmez. Çünkü evrimci bilim adamlarının gerekli bilgileri verdiğini ve onların söylediklerinin de mutlaka doğru olduğunu düşünür. Bundan dolayı, "Ben kimim de onların söylediklerini araştıracağım.", "Benim onları anlamam için daha uzun yıllar okuyup, öğrenmem gerekir." gibi yanlış mantıklarla hareket eder. Adeta "insanüstü" gördüğü bu kişileri garip bir hayranlıkla dinler, söylediklerini anlamasa da yaşadığı "büyüyü" hiç bozmadan, anlıyormuş gibi dinlemeye devam eder. Darwinizm'in yanlışlığını fark eden birçok kişi ise, bu karanlık etki yoluyla daha en başından pasifize edilmek istenir. Söz konusu kişilere, ne yaparlarsa yapsınlar bu insanüstü varlıkların bilgi seviyesine asla ulaşamayacaklarına dair çok ciddi bir telkin yapılır. Evrim taraftarları, Darwinist teorinin çelişkilerini ve yanlışlıklarını ortaya koymakla hiçbir sonuca ulaşılamayacağını anlatarak, bu yönde çalışan insanları yıldırmaya çalışırlar.
Ülkemizde de, bazı bilim çevrelerinde bu etki çok yoğun olarak görülmektedir. Ülkemizdeki bazı Darwinistler de, yabancı profesörleri ve tarih boyunca evrim teorisi üzerinde çalışma yapan tüm bilim adamlarını kendilerince insanüstü varlıklar olarak algılarlar. Onlar bu sözde "insanüstü" bilim adamlarının düzenledikleri konferansların sadece çok az bir bölümünü anlamayı bile kendileri için çok büyük bir başarı olarak görürler. O anlaşılmazlık ve karmaşıklık içinde birkaç paragrafı anlayabilme gücünü gösterebilirlerse, bundan dolayı gurur duyarlar. Anlayabildikleri bu birkaç paragraf hakkında tartışmalara girer, yazılar yazar, konuşmalar yaparlar.
Türkiye'deki bazı Darwinistlerin başka bir yanlış inancı da; garip bir hayranlık duydukları bu profesörlerin ellerinde insanın evrimi, fosiller, mutasyonlar, doğal seleksiyon gibi evrime delil sandıkları pek çok konuyla ilgili binlerce delil ve bilgi bulunduğudur. Bu kişiler evrimci bilim adamlarının ellerindeki tüm delilleri ortaya çıkarmamalarının nedeninin ise, halkın bu bilimsel gerçekleri anlamasının mümkün olmaması olduğunu düşünürler. Kamuoyuna sunulan birkaç delilin de halkın anlayabileceği düzeydeki basit örnekler olduğunu zannederler. Oysa gerçekler hiç de böyle değildir. Bilimsel gelişmelerle ortaya çıkan gerçek, saygın bilim adamı olarak takdim edilen bu kişilerin ellerinde, teorilerini savunabilecekleri bir avuç sahte delilin ve yanılgının dışında hiçbir delil olmadığıdır. Bu sahte delillerin geçersizliği ise bilimsel araştırmalarla yüzlerce kez gözler önüne serilmiştir. (Detaylı bilgi için bkz. Hayatın Gerçek Kökeni, Harun Yahya; Evrim Aldatmacası, Harun Yahya) Sonuç olarak sözde çok üstün varlıklar olarak algılanan evrimci bilim adamları aslında, ellerindeki birkaç sahte delille ve sınırsız varsayımla, tamamen hayal ürünü bir senaryoyu savunmaya çalışan insanlardır. Bu açıdan bakıldığında, bu insanların bilgisi, zeka seviyesi, eğitimi önemini yitirmektedir. Çünkü bu insanlar belki çok şey bilmektedirler ama bu bilgilerden doğru sonuçlar çıkartamamakta, gerçekleri görememektedirler. Allah Kuran'da sahip olduğu bilgilerle yoldan çıkan ve apaçık gerçekleri göremeyen insanlardan şöyle bahsetmiştir.
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? Dediler ki: "(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi "kesintisi olmayan zaman' (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor." Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar. (Casiye Suresi, 23-24)
Yukarıdaki ayetlerde Allah, sahip oldukları ilme rağmen Allah'ın varlığını ve ahiret gerçeğini kavrayamayan, kendilerince bu dünya dışında bir hayat olmadığını iddia eden insanların durumunu bildirmiştir. İşte evrimciler de tıpkı bu kişiler gibi sahip oldukları bilgilerle bazı zanlara kapılmakta ve gerçeklerden uzaklaşmaktadırlar. İçinde bulundukları büyünün etkisiyle, ayetlerde söz edilen kişiler gibi adeta duyamaz, göremez ve kavrayamaz hale gelmektedirler.
Evrim teorisini savunanların Charles Darwin'e ve evrimci bilim adamlarına karşı duydukları garip hayranlık, yukarıda söz ettiğimiz telkinin çok önemli bir sonucudur. Bu nedenle de Darwin hakkında yazılan tüm yazılarda evrim teorisinin bilimsel hezimeti gizlenir, Darwin'in hataları hasıraltı edilmeye çalışılır. Darwin, sık sık yüzyılın –hatta bin yılın- dehası gibi anlatılır ve övülür. "Türlerin Efendisi", "eşsiz insan", "değerli bilim adamı" gibi gerçek dışı sıfatlarla çağrılıp, teorisini tüm zorluklara karşı büyük bir sadakatle savunan üstün bir bilim adamı olarak tanıtılır.
Oysa Darwin, bilim tarihindeki en büyük yanılgılardan birinin mimarıdır. Hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmayan teorisi, kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme"dir. Hatta Darwin'in kendisinin de Türlerin Kökeni isimli kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölümde itiraf ettiği gibi, teori birçok önemli soru karşısında çaresiz kalmıştır. Nitekim kendisi teorisini içinde bulunduğu çıkmazları pek çok kez dile getirmiştir. (Detaylı bilgi için bkz. Evrimcilerin İtirafları, Harun Yahya) Bu ifadelerinden birkaçı şöyledir:
Okur yapıtımın (Türlerin Kökeni) bu bölümüne varmadan önce bir yığın güçlükle karşılaşmış olacaktır. Bunların bazıları bugüne dek üzerlerinde belirli bir ölçüde duraksamadan düşünemediğim kadar çetindir.36
Görüşlerimin, sayısız miktarda zorluklarla dolu olduğunu göremeyecek kadar kör olduğumu sanma…37
Yukarıdaki ifadelerinden açıkça anlaşıldığı gibi Darwin, teorisinin büyük bir çıkmazda olduğunun farkındaydı.
Gerçekten de insanlık tarihinin en önemli birkaç eserinden biri olarak lanse edilmek istenen Türlerin Kökeni isimli kitapta, evrime dair herhangi somut bir bilimsel delil arayanlar çok büyük bir şaşkınlık yaşayacaklardır. Çünkü bu araştırmalarından elleri boş döneceklerdir. Türlerin Kökeni'nin hiçbir yerinde evrim teorisini destekleyecek somut bir delile yer verilmemiştir. Bu kitapta doğal seleksiyon ile türediği bilinen hiçbir yeni tür adı belirtilmemiş, hiçbir ara geçiş formu gösterilmemiş, hiçbir evrim mekanizması belgelenmemiştir. Aslında tüm kitapta dikkati çeken nokta, tamamen spekülasyon, olasılık, hayal gücü, sanı ve varsayımlar üzerine kurulmuş olmasıdır.
Böyle bir kitabın, insanların yaşamlarında, bilim ve fikir alanında bu kadar büyük bir etki oluşturmuş olması bu nedenle çok büyük bir yanılgıdır. Pek çok bilim adamı bu yanılgı karşısındaki şaşkınlığını açıkça dile getirmektedir. Örneğin, Amerikalı fizikçi Lipson, Darwin'in Türlerin Kökeni kitabını okuduğundaki fikirlerini şöyle ifade etmiştir:
Türlerin Kökeni'ni ilk okuduğumda Darwin'in genelde sunulan tablonun aksine, kendisinden pek de emin olmadığını fark etmiştim. "Teorinin Zorlukları" başlıklı bölüm, örneğin, çok belirgin bir güvensizlik yansıtmaktadır. Bir fizikçi olarak, gözün nasıl ortaya çıkmış olabileceği yönündeki yorumları karşısında şaşkınlığa düştüm.38
Ne var ki, Darwin'in ve ortaya attığı teorinin bilimsel yönden yetersizlikleri son derece açık olmasına rağmen, Darwinist büyünün etkisi nedeniyle en zeki insanlar bile bu gerçekleri gözardı edebilmektedirler.
Darwinizm'i savunanların kullandıkları bir başka yöntem de kendilerini son derece geniş bir bilgi birikimine sahip, çok zeki, akıllı, modern ve çağdaş kişiler olarak tanıtıp, yaratılışa inananları ise kendilerince gerici, bağnaz ve tutucu kişiler olarak göstermeleridir. Bu çarpık mantığa evrimci yayın organlarında ve kitaplarda çok sık rastlamak mümkündür.
Henry Morris ve "The Long War Against God" adlı kitabı
Evrim teorisinin artık herkes tarafından kabul edilen bilimsel bir gerçek, kanıtlanmış bir kanun olduğu ve buna benzer birçok ifade, hiçbir somut delil gösterilmeden her ortamda tekrarlanır. Hal böyleyken evrimi reddetmek ise söz konusu çevreler tarafından, reddedenleri küçük düşüren, bilgisizliklerini gösteren bir davranış olarak lanse edilir. Henry Morris evrimcilerin yaratılışı savunan saygın bilim adamlarına bakış açılarını şu şekilde ifade eder:
Çoğu modern psikolog ve filozof evrime o kadar sadıklar ki, yaratılışı savunmayı zihinsel bir bozukluk olarak kabul ediyorlar. Herhangi bir dini inanış şekli birçok evrimci tarafından sağlıksızlık ve insanların geliştiklerini iddia ettikleri hayvan topluluklarındaki sosyolojik baskıların bir izi olarak görülüyor.39
Oysa, yaratılış gerçeğini gösteren apaçık yüzlerce bilimsel delile rağmen, canlılığın kör tesadüfler eseri meydana geldiği yanılgısında ısrar etmenin bir tür kavrama ve anlama bozukluğundan kaynaklandığı bellidir. Allah'ın herşeyi yoktan var ettiği gerçeğini görmek ise açık bir şuurun, aklın, sağlıklı bir muhakemenin doğal sonucudur. Bu ifadelerde de açıklandığı gibi, kendi yanılgılarını bilimsel bir havada insanlara sunan evrimciler, yaratılış gerçeğini gözler önüne seren bilim adamlarını dogmatik olmakla suçlarlar. Oysa bu noktada kendileri tam anlamıyla dogmatik bir tutum sergilerler. Yaratılışı savunan bilim adamlarının gözler önüne serdikleri tüm bilimsel gerçekleri, yaratılış delillerini görmezlikten gelirler. Teorilerine olan körü körüne bağlılıkları nedeniyle karşılarındaki kişilerin sundukları somut delillerle hiç ilgilenmez, her ne olursa olsun evrim fikrini savunmaya çalışırlar.
Bu konuda evrimcilerin kendi ifadelerinden bir örnek verebiliriz. Evrimci bilim adamlarından Robert Shapiro, Origins: Skeptic's Guide to Creation of Life on Earth (Kökenler: Bir Şüphecinin Dünyada Hayatın Yaratılışı ile İlgili Kılavuzu) isimli kitabında, evrim teorisine olan dogmatik bağlılığını şöyle ifade etmiştir:
Gelecekte bir gün bütün mantıklı kimyasal deneyler hayatın muhtemel kökeninin tamamıyla hatalı olduğunu gösterebilir. Dahası, yeni jeolojik kanıtlar dünya üzerinde ani bir hayat oluşumunu gösterebilir. Son olarak tüm kainatı keşfedip başka bir yerde bir hayat izine veya hayata neden olabilecek bir sürece rastlamayabiliriz. Böyle bir durumda birtakım bilim adamları cevap için dine başvurabilirler. Ancak benim de dahil olduğum diğerleri, elde olan daha az muhtemel bilimsel açıklamaları, kalanlardan daha mümkün olan bir tanesini seçebilmek amacıyla ayıklamaya çalışacaklardır.40
Shapiro'nun yukarıdaki sözleriyle ne demek istediği son derece açıktır. Gerek Shapiro'nun gerekse onun gibi birçok evrimcinin, Darwinizm'e adeta büyülenmişçesine bir bağlılık içinde olması, onları inkara sürüklemektedir. Aslında bu ifadelerle kastedilen, "Her ne delil görürsek görelim, yaratılışa inanmayız" saplantısıdır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bu mantık yalnızca günümüz evrimcilerine ait değildir. Geçmişte de aynı dogmatik yaklaşıma sahip insanlar olmuştur. Allah, kendilerini inkar için şartlandırmış olan bu gibi insanlar hakkında Kuran'da önemli bilgiler verir. Örneğin, kendilerine gösterdiği pek çok mucize karşısında Hz. Musa'ya "...Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz..." (Araf Suresi, 132) diyen kişiler de aslında aynı bakış açısına sahiplerdi.
Bu insanlar Hz. Musa'yı, ona iftira ederek, kendilerini büyülemek istemekle suçluyorlardı ama aslında kendileri inkarcı bir büyünün etkisindeydiler ve bunun farkında değillerdi. Günümüzde de aynı mantığı taşıyan insanlar inkarı kendine temel edinmiş Darwinist büyünün etkisindedirler ama kendi durumlarını fark edememektedirler. İşte bu yüzden yaratılışı savunan insanları -geçmişteki inkarcılar gibi- kendilerince dogmatik olmakla suçlamaktadırlar.
Yukarıda anlattıklarımızın yanı sıra evrimciler, insanların çoğunluğunun evrime inandıkları ve hayatın kökeninde evrimin rol oynadığını savundukları yalanlarıyla ortaya çıkarlar. Çevrelerindeki insanlara daima çoğunluk oldukları ve çoğunluğun da her zaman doğru olanı seçeceği yönünde telkinlerde bulunurlar. "Herkes evrime inanıyor, sen neden inanmıyorsun?" gibi sözlerle insanlar üzerinde psikolojik baskı uygulamaya çalışırlar.
Evrimcilerin bu konudaki telkin yöntemleri ve bu yöntemin yanlışlığı, Türkiye'deki evrimci bir düşünür tarafından da kabul edilmiştir. Boğaziçi Üniversitesi'nden Felsefe Profesörü Arda Denkel, evrimcilerin sürekli olarak "Evrimi bu kadar insan kabul ediyor, dolayısıyla teori elbette doğrudur" diye telkin yaptıklarını, ama bunun bilimsel olarak bir şey ifade etmediğini Cumhuriyet gazetesinin Bilim ve Teknik adlı ekinde yayınlanan bir makalesinde şöyle anlatmaktadır:
Evrim kuramını, cok sayıdaki saygın kişinin, kuruluşun evrimciliği benimsemiş olması mı kanıtlayacak? Yoksa mahkeme kararlarıyla mı doğru kılınacak bu kuram?... "Ülkemizde de Evrim Kuramı, bütün önde gelen bilim insanları, TUBA ve TUBİTAK başkanları, rektörler ve dekanlar tarafından desteklenmektedir". Böylesine saygın kişiliklerin desteği tabii ki çok iyidir. Ancak doğruluğu sağlayan şey, saygın ve yetke sahibi kişilerce doğru bulunmak mıdır acaba? Bir tarihsel olguyu anımsatmak isterim. Galileo Galilei, döneminin bütün saygın kişilerine, hukukçularına ve özellikle de bilim adamlarına karşı (neyse ki onlar arasında kadınlar yoktu ve yapılan hatalara kadınlar karışmadılar!) tek başına karşı çıkıp doğru olanı söylüyor ve savunmuyor muydu? Engizisyon mahkemelerinin öbür eylemleri de, ortaya buna benzer görünümler koymamış mıydı? Toplumda saygın ve basat olan çevreleri arkasına almak, ne doğruluk yaratan, ne de bilimsellikle doğrudan ilgili olan bir şeydir. 41
Arda Denkel ayrıca Türkiye'deki evrimcilerin üstteki telkinlere başvurmalarına rağmen Darwinizm adına somut bir bilimsel delil ortaya koyamadıklarını, buna karşılık Türkiye'de Darwinizm'i eleştiren en etkin kuruluş olan Bilim Araştırma Vakfı'nın son derece somut bilimsel deliller gösterdiğini belirterek şöyle yazmıştır:
Bilim insanları grubu (evrimciler), yukarıda eleştirdiğim türden "gerekçeleri" vurgularken, "Ayrıca", diye ekleyiveriyorlar, "dünyadaki birçok bilim insanı ve kuruluşu, Yaratılışçıların safsatalarını çürüten binlerce makale ve kitap yayımlamışlardır". Tepeden inme biçimde söylenen bu sözlerle ciddi bir sonuç alınabilir mi? Oysa kanımca işin kalbi tam da burada atıyor. Bilimsel tutum, öne sürülen şeyi göstermek ya da o "binlerce makale ve kitaptan" en az birkaç argümanı, veriyi, okurun gözü önüne serip anlatmak ya da özetlemek olurdu. Bilim insanları grubu böyle yapmıyor. Buna karşılık Bilim Araştırma Vakfı yazarları, dağıttıkları bildirilerde kendi açılarından sürekli olarak eleştirel gerekçeler ortaya koymaktalar. Grup üyelerinin manifesto yayımlamakla bilimsellik açısından B.A.V.'cıların gerisine düştüklerini söyleyenler çıksaydı, böyle bir şeyi nasıl yadsıyabilirdim, bilmiyorum... Konuya hakim kimi bilimciler B.A.V. yazarlarınca ileri sürülen gerekçeleri bir bir çürütmedikçe ve bu kimselere karşı bilimsel yanıtlar vermedikçe, öyle otoritelere başvurmak ya da vatan-millet- sakarya edebiyatıyla bu konuda bir sonuç alınabileceğini ummak, tam tamına hayal görmektir. 42
Evrim teorisine inanan ve bu teoriyi savunan bir bilim adamı olan Prof. Arda Denkel'in yazdığı bu satırlar, Darwinistlerin sadece içi boş propaganda telkinlerine dayandıklarının, Darwinizm'in geçersizliğini ortaya koyan delillere karşı ise hiçbir bilimsel cevap veremediklerinin bir itirafı niteliğindedir. Evrimcilerin en büyük dayanağı, "Darwinizm tüm bilim dünyası tarafından kabul ediliyor" şeklindeki basma kalıp telkinlerdir.
Evrimci bir bilim adamı olan Arda Denkel, Cumhuriyet Bilim ve Teknik Dergisi'ndeki bir makalesinde (yanda) evrimcilerin yaptıkları telkinlerin bilimsel olarak bir şey ifade etmeyeceğini anlatmıştır.
Kaldı ki bugün evrim teorisi "tüm bilim dünyası tarafından kabul edilen bir teori" değildir. Bilime objektif bir bakış açısıyla yaklaşan insanlar, özellikle son 20-30 senedir evrim teorisini reddeden sayısız bilim adamının görüşlerini de göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Bunları görmezlikten gelmeye çalışmak, objektiflikten uzaklaşmak olur. Bugün –geçmişte olduğu gibi- dünya üzerinde yaratılış gerçeğini görerek evrimci büyüden kurtulan pek çok bilim adamı ve bu kişilerin evrimin geçersizliğini ortaya koyan sayısız çalışması vardır. Bu insanlar ne felsefeci, ne de din adamıdır. Hepsi Amerika, İngiltere, İsrail, Avustralya gibi ülkelerden biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, anatomi, paleontoloji gibi bilim dallarında uzman, yıllarını bu konuya sarf etmiş, kariyer sahibi akademisyenlerdir (Ayrıntılı bilgi için bkz. Kuran Bilime Yol Gösterir, Harun Yahya). Evrimi savunanlar bilim dünyasının geneli değil, yalnızca bazı bilim adamlarıdır.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir: Çoğunluğu oluşturmanın da herhangi bir değeri yoktur. Ve evrimcilerin "çoğunluk telkini" yalnızca onlara has bir tutum değildir. Tarih boyunca Allah'ın üstün yaratışını inkar etmek isteyen pek çok insan "çoğunluğu" temsil ettiği için haklı olduğunu sanmıştır. "Bak, herkes dini inkar ediyor, bu kadar çok insan yanılıyor mu?" gibi batıl telkinlerle insanları Allah'ın çağırdığı yoldan çevirmeye çalışmıştır. Allah, bu tür insanlara karşı iman eden kullarını uyarmakta ve çoğunluğa uymanın yalnızca zarara sürükleyeceğine şöyle bildirmektedir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (En'am Suresi, 116)
Allah başka ayetlerinde ise, geçmişte de birçok kavmin kendilerine gelen uyarıları göz ardı ettiğini, çoğunlukta olduklarını iddia ettiğini, ancak bu çokluğun bir değeri olmadığını haber vermiştir. Kurtuluş bulanların ise, iman edenler olduğunu haber vermiştir:
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir. Ve: "Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve bir azaba uğratılacak da değiliz" de demişlerdir. De ki: "Şüphesiz benim Rabbim rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." Bizim Katımızda sizi (bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükafaat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler. (Sebe Suresi, 34-37)
Darwinizm'i savunan kişilerin insanları ikna ederken güç aldıkları en önemli dayanak noktalarından biri de "anlaşılmaz olma" taktiğidir. Kullandıkları halka hitap etmeyen bilimsel tanım ve terimlerde, Latince isimlerde, anlaşılmaz üsluplarda, kafa karıştıran mantıklarda, nereye bağlanacağı anlaşılmayan tuhaf örneklerde ve daha pek çok demagojik anlatımda, büyü yöntemlerinden biri olan "anlaşılmazlık" ilkesi gizlidir.
Pek çok insan tarafından anlaşılmaz bulunan kelimelerin arka arkaya dizilmesiyle oluşturulan konuşmalar ve yazılar, aynı bir büyücünün büyü sırasında kullandığı garip, tılsımlı sözcükler gibi insanlar üzerinde esrarengiz bir etki oluşturur. Bu anlaşılmazlık adeta o konuşmayı yapan kişinin sözde engin bilgisinin, üstün ilminin, gücünün ve erdeminin bir göstergesi olarak kabul edilir. Ne kadar çok tılsımlı ve anlaşılmaz sözcük kullanılırsa bu etki o derecede artar. En anlaşılmaz konuşan da, bu büyüye kapılan çoğu insan tarafından en saygın bilim adamı ilan edilir.
Evrimcilerin, özellikle zaman zaman makalelerinin başlıklarında kullandıkları bu kuralı, birçok insanın daha en başından "Biz zaten böyle üstün bir ilmi anlayamayız" demelerine neden olmaktadır. Evrimcilerin kullandıkları bu makale başlıklarından birkaçını şöyle örneklendirebiliriz:
Yukarıda başlıklarını verdiğimiz konuların her biri elbette bilimsel olarak incelenmesi gereken, ciddi konulardır. Bu şekilde ifade edilmeleri de yeri geldiğinde son derece doğal olabilir. Ancak bu konuları bu kelimelerle incelemeleri, evrimcilerin karşı karşıya oldukları sorunları çözmez. Çünkü evrimcilerin öncelikle açıklamaları gereken ve evrimin önünde duran çok temel sorular vardır. Ve onlar daha bu temel sorulara dahi bir yanıt verememektedirler.
Evrimcilerin öncelikle ilk canlının ve hücrenin nasıl oluştuğu, hücre içindeki muazzam sistemlerin ne şekilde meydana geldiği, hayali sudan karaya geçiş sürecinin nasıl olup da işlediği gibi soruları cevaplamalıdırlar. Veya insanın sözde evrim sürecinin delillerinin neler olduğu, hayvanlardaki olağanüstü akıl örneklerinin kökeni, canlılardaki fedakarlık gibi bilinçli davranışların kaynağı benzeri konulara açıklık getirmelidirler. Bunların yanı sıra DNA ya da göz ve kanat gibi kompleks organların, her hücrenin kusursuzca başarabildiği protein sentezi ve kanın pıhtılaşması gibi kompleks sistemlerin, onların iddia ettikleri gibi nasıl olup da aşamalı bir şekilde oluştukları gibi konuları somut delillerle ele almalıdırlar. Oysa hiçbir evrimci çıkıp da canlılığın oluşumu ile ilgili olan bu en temel konulara açık, net ve somut delillere dayanan açıklamalar getiremez. Konferanslarına, kitaplarına, makalelerine bakıldığında evrimcilerin bu tip bir konuyu anlatmak durumunda kaldıklarında sayısız bilimsel terimin, Latince kelimenin ve halk açısından anlaşılmaz cümlelerin arkasına saklanarak dikkati dağıtmaya çalıştıkları görülür.
Bu açıdan bakıldığında, evrim teorisinin somut bilgilere dayanmayan boş söz, ilginç çıkarım, tahmin ve esinlenmelerle dolu, uzun felsefi açıklamalara dayanan, kelime tekrarlarıyla düşünmeyi engelleyen bir söz oyunundan başka birşey olmadığı anlaşılabilir. Yukarıda birkaçını verdiğimiz makale başlıkları da, bu anlaşılmazlık üzerine kurulu söz oyununun örneklerindendir.
Evrimciler bu yollarla hedeflerine ulaşabileceklerini zannederler. Birşeyler anlatmış havasını verdiklerini düşünerek, alabildiğine bilimsel bir üslup kullandıkları kanaatine varırlar. Oysa açıkçası evrimcilerin yaptıkları sadece halkın genelinin bilimsel konulara uzak olmasından istifade etmektir. Bu konuya biraz daha netlik getirmek açısından şöyle bir örnek verebiliriz. Kendisi de evrim teorisinin savunucularından olan George Stavropoulos, American Scientist dergisinde şöyle bir açıklama yapmıştır:
Normal şartlarda, Termodinamiğin İkinci Kanunu doğrultusunda, hiçbir kompleks organik molekül hiçbir zaman kendi kendine oluşamaz, tersine parçalanır. Gerçekte, bir şey ne kadar kompleks olursa o kadar kararsızdır ve kesin olarak eninde sonunda parçalanır, dağılır. Fotosentez, bütün yaşamsal süreçler ve yaşamın kendisi, karmaşık veya kasıtlı olarak karmaşıklaştırılmış açıklamalara rağmen, halen termodinamik ya da bir başka kesin bilim dalı vasıtasıyla anlaşılamamıştır.43
Evrimci bir bilim adamı olan Arda Denkel, Cumhuriyet Bilim ve Teknik Dergisi'ndeki bir makalesinde (yanda) evrimcilerin yaptıkları telkinlerin bilimsel olarak bir şey ifade etmeyeceğini anlatmıştır.
Yukarıdaki sözlerinde görüldüğü gibi Stavropoulos, evrimci bilim adamları tarafından çeşitli konularda yapılan açıklamaları "karmaşık veya kasıtlı olarak karmaşıklaştırılmış açıklamalar" olarak nitelendirmektedir. Ayrıca bütün bu açıklamalara rağmen yaşamla ilgili süreçleri aydınlatan bir bilim dalının var olmadığını da açıkça itiraf etmektedir.
Kuşkusuz Darwinistlerin bu oyunlarının açığa çıkarılması, konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan pek çok insan için bu tür taktiklerin deşifre edilmesi son derece önemlidir. İşte bu nedenle de evrimcilerin telkin yöntemlerinin farkında olan kişilere çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi, bilim dünyasının önünü tıkayan tüm yalanların, sahtekarlıkların da ortadan kalkmasının yolunu açacaktır.
Darwinizm'in karanlık büyüsüne kapılanlar, bu etkinin hiçbir şekilde bozulmasını istemezler. Bu nedenle de Darwinizm'i eleştiren kitapları, yazıları ve bilimsel eserleri mümkün olduğunca okumazlar, bunları okumanın ve araştırmanın son derece zararlı olduğunu düşünürler.
Bu korkuları nedeniyle de inançları aleyhinde kitaplar çıkması, faaliyetler yapılması onları endişelendirir. Bu yöndeki her haber onlarda büyük bir sıkıntı meydana getirir. Darwinizm'in çöküşünü sergileyen kitapların dağıtım haberi onlar için olabilecek en kötü haberdir. Çünkü bu, söz konusu kitapların insanların eline geçmesi ve okunması anlamına gelmektedir. Darwinizm büyüsünü korumaya çalışanların en büyük korkuları da budur. İnsanların karşıt fikirleri okuması, düşünüp değerlendirmesi ve bu değerlendirmeler sonucunda gerçeklere ulaşması…
Darwinist yöntemlere göre bir konuya bilimsel görünüm vermenin ilk şartı "soğukluk"tur. Bu nedenle evrimciler tüm kitaplarında, son derece ağır, iç karartıcı ve soğuk bir hava yaratmaya çalışırlar. Kitaplarının kapaklarındaki, iç düzenindeki, yazılarındaki görünümü özellikle okumayı ve anlamayı zorlaştırıcı şekilde düzenlerler. Kitapların içlerinde kullandıkları resimler de genellikle anlaşılmaz çizimler, silik resimler, ilk bakıldığında hiçbir anlam taşımayan soyut şekiller, ne olduğu anlaşılmayan kemik ve taş parçalarından oluşur. Eserlerinde karmaşık grafik ve sayısal hesapların bolca yer almasının ise ilmi görüntüyü daha da geliştirdiğine inanırlar. Ve bu yolla "Evrim son derece bilimseldir" ama "İnsanlar bilgi eksikliği nedeniyle bunu anlayamaz" telkinlerini tam olarak verdiklerini düşünürler.
Bu korkuları nedeniyle, kendileri okumadıkları gibi tabilerine de bu tip eserleri hiçbir şekilde okutmazlar. Hatta konferanslarında, kitaplarında ve konuşmalarında verdikleri en önemli mesaj "onları sakın okumayın!" mesajıdır. Çünkü kendilerinden çok, diğer Darwinistlerin inançlarını kaybetmelerinden korkarlar. Özellikle de gençlerin Darwinizm'in bir sahtekarlık olduğunu anlamalarından şiddetle rahatsızlık duyarlar. Gençleri teorilerinin gelecekteki koruyucuları olarak düşünürler. Onların evrim konusunda aldıkları telkini hiçbir şekilde kaybetmemelerini, geleceklerinin teminatı olarak görürler. Bu nedenle de onları kendilerince sözde zararlı etkenlerden –yani yaratılış gerçeğini anlatan kişilerden- korumak için dış dünyadan soyutlamaya gayret ederler.
Evrimi savunan kitapların ortak özelliği soğuk görünümlü ve anlaşılmaz içerikli olmalarıdır. Bundaki amaç kitaplara ilmi bir görünüm kazandırmaktır. Karmaşık grafikler ve anlaşılması güç sayısal hesaplar ise bu ilmi havayı artırmak için kullanılır.
Bu yolda ilk yaptıkları faaliyetlerden biri ise gençleri kendi düzenledikleri kurslarda veya kamplarda biraraya toplayıp, çok yoğun bir telkin uygulamaktır. Yemek yerken, spor yaparken, kitap okurken, sohbet ederken anlaşılmaz sözler, anlatımlar, tasvirler ve karmaşık kelimelerle bu eğitime devam ederler. İnsanları sık sık biraraya toplamalarının bir nedeni de "Darwinist trans"ın bozulmamasının ancak sürekli gözetim altında tutularak, telkin yapılarak sağlanacağını düşünmeleridir. Kısa bir sürelik ara bile gençlerin kafalarına bazı şüphelerin -evrim teorisinin bir safsata olduğu gerçeğiyle ilgili- gelmesine neden olabilir.
Gençlerin evrimin bilimsel açıdan geçersizliği ve yaratılış gerçeği konusundaki çalışmaları okumalarına engel olma nedenleri de işte bu korkulardır: Transın bozulması, büyünün etkisini yitirmesi, evrim teorisi hakkında şüphelerin oluşması… Bu şüpheleri ortadan kaldırmak için yaptıkları yegane şey ise abartılı ifadelerle evrimin sözde ne kadar "ulu" bir güç olduğunu anlatmaktır. Evrimsel hümanizm akımının öncülerinden Fransız evrimci Teilhard de Chardin'in aşağıdaki sözleri, evrimcilerin bu tarz anlatımları açısından açık bir örnektir:
Evrim bir hipotez midir? Hayır, o bunların hepsinden öte bir şeydir. Evrim, kendisinden kuşku duyulmayan yegane ilkedir ki, tüm teoriler, tüm sistemler, tüm hipotezler, ciddiye alınabilir ve doğru olabilmek için ona dayanmak zorundadırlar. Evrim, tüm gerçekleri aydınlatan bir ışık, tüm çizgilerin kendisinden çıkması gereken ana çizgidir. İşte, evrim budur.44
Yukarıdaki alıntıda görüldüğü gibi Chardin-bilimsel deliller aksini söylese de- evrime olan körü körüne bağlılığını dile getirmektedir. Ve bu batıl inancını da kesin bir üslupla ifade etmektedir. İşte bu, genel olarak tüm evrimcilerin kullandıkları bir taktiktir. Taraftarlarının başka fikirleri okuma ve onlardan etkilenme ihtimaline karşı evrimciler daima çok emin ve keskin bir üslup kullanırlar. Eğer evrimin bilimsel ve akli delillerle çürütüldüğü bir yayın okurlarsa, tabileri evrimden vazgeçmesinler diye önceden tedbir alır ve "evrimin delili olmasa bile evrim gerçekleşmiştir" gibi çelişkili mantıklarla telkinde bulunurlar.
Bu körü körüne bağlılığı Bilim Ütopya dergisinin sadık yazarlarından evrimci Ümit Sayın, "Varsayalım ki, henüz hiçbir fosil bulamadık; bu tüm canlıların kaybolduğunu, doğaya karıştığını gösterir" ya da "Diyelim ki tüm fosiller fos çıktı! Bu bile evrim kuramını çökertmez…"45 sözleriyle ifade etmiştir. Böylece herhangi bir taraftarın, evrimin bilimsel olarak geçersizliğini açıklayan herhangi bir eserden etkilenmesine karşı kendince önlem almış ve büyünün kaybolmasını engellemeye çalışmıştır.
Darwinizm'i savunanların en büyük amaçları taraftarlarının düşünmelerini engellemektir. Çünkü bir insanın vicdanını kullanarak eldeki bilimsel bulgular üzerinde çok kısa bir süre düşünmesi dahi bu teorinin geçersizliğini anlaması için yeterlidir. Bu nedenle de insanların düşünmelerine engel olacak şekilde, hiç nefes aldırmadan, adeta bir bombardıman gibi bu büyünün propagandası yapılır. Bunun için hiç ara verilmeden her türlü imkan sonuna kadar kullanılır. Reklamlardan, sinema filmlerine, müzik kliplerinden şarkı sözlerine, çizgi filmlere, kitaplara, makalelere kadar her türlü fırsat bu büyünün bozulmaması için kullanılır. Amaç insanların bazı kelimeleri ve cümle kalıplarını ezbere bilmeleri ve görüntülere aşina olmalarıdır. Hayali maymundan insana geçiş aşamaları, fosil görüntüleri, ilkel insan canlandırmaları hayatımızın her anını kaplamıştır. Gazete ve dergilerde küçük ya da büyük, bir kelime olarak ya da kapsamlı bir şekilde, sürekli bu konu üzerinde durulur. Bu şekilde insanların üzerindeki büyü etkisinin bozulmaması sağlanır.
Yukarıdaki görüntülere herkes çok aşinadır. Çünkü gazete ve dergilerde sıkça rastlanan maymundan insana evrimleşme tasvirleri evrimcilerin sık kullandıkları taktiklerdendir. Hiçbir gerçekliği olmayan bu gibi resimlerin amacı büyünün etkisinin bozulmamasını sağlamaktır.
Evrimciler, şüpheye düşmenin sonucunun yaratılışa ve dine inanmak anlamına geleceğini çok iyi bildikleri için büyüyü günlük konuşmalarında da devam ettirmeye çalışırlar. Din aleyhindeki fıkraların, sohbetlerin, karikatürlerin, yazıların bir nedeni de işte budur. Din aleyhinde akılsızca yaptıkları alaycı şakaların, hakarete varan ifadelerin altında yatan neden, kişilerde dine karşı olabilecek en küçük bir eğilimin bile ortadan kaldırılması, hayatın kökeni ile ilgili zihinlerde oluşabilecek tüm şüphelerin yok edilmesidir.
Evrimcilerin insanların düşünmelerini engellemeye yönelik girişimleriyle ilgili yakın zamanda ülkemizde gerçekleşmiş olan bir örneği ele alabiliriz. Evrim Aldatmacası isimli kitabımız 1999 yılı içinde Türkiye'nin pek çok iline ve ilçesine ulaştırıldı. Bu kitapta gözler önüne serilen gerçekleri okuyan halkımız, evrimin bir kandırmacadan ibaret olduğunu tüm delilleriyle gördü. Bu gerçek karşısında Türkiye'deki evrimci ve materyalist çevreler yoğun bir panik atmosferi yaşamaya başladılar. Evrim Aldatmacası kitabının, evrimin bilimsel çöküşünü anlatıyor olması onlar için büyük bir tehlikeydi. Ama bu bölümlerin yanısıra özellikle "Maddenin Ardındaki Sır" ismini taşıyan ve herşeyin yalnızca maddeden ibaret olduğunu savunan materyalist felsefeyi kökten yıkan bölüm bu paniğin ana kaynağıydı.
Türkiye'deki evrimci materyalist çevrelerin yaşadıkları bu endişe ve paniği en açık biçimde ifade edenlerden birisi ise, materyalizmi savunmayı görev edinmiş bulunan Bilim ve Ütopya dergisinin yazarı ve aynı zamanda bir öğretim üyesi olan Rennan Pekünlü oldu. Pekünlü, gerek söz konusu dergide yazdığı yazılarda, gerekse söz aldığı birtakım panellerde, Evrim Aldatmacası adlı kitabı kendince bir numaralı "tehlike" olarak gösterdi. Pekünlü'yü en çok endişelendiren konu ise, biraz önce belirttiğimiz gibi kitabın Darwinizm'i geçersiz kılan bölümlerinin de ötesinde, asıl olarak "Maddenin Ardındaki Sır" isimli kısımdı. Okurlarına ve az sayıdaki dinleyenlerine "Sakın kendinizi idealizmin bu telkinlerine kaptırmayın, materyalizme olan sadakatinizi koruyun." mesajları veren Pekünlü, kendisine dayanak olarak Rusya'daki kanlı komünist devriminin lideri Vladimir I. Lenin'i bulmuştu. Lenin'in bir asır önce yazdığı Materyalizm ve Ampiryokritisizm isimli kitabı okumayı herkese öğütleyen Pekünlü'nün yaptığı tek şey ise, yine Lenin'e ait olan "Sakın bu konuyu düşünmeyin, yoksa materyalizmi kaybedersiniz ve kendinizi dine kaptırırsınız" şeklindeki uyarıları tekrarlamak oldu. Pekünlü, yazdığı bir makalede, Lenin'den şu satırları aktarıyordu:
Yukarıdaki resimler çeşitli filmlerden alınmış karelerdir. Bunlar da herkesin ezbere bildiği görüntülerdir. Filmlerde kullanılan yarı maymun yarı insan karakterleri de evrimci büyünün bozulmaması için kullanılan klasik yöntemlerdendir.
Duyularımızla algıladığımız nesnel gerçekliği bir kere yadsıdın mı, kuşkuculuğa (agnostisizm) ve öznelciliğe (subjektivizme) kayacağından, fideizme (dini inanca) karşı kullanacağın tüm silahları yitirirsin; bu da fideizmin istediği şeydir. Parmağını kaptırdın mı, önce kolun sonra tüm benliğin gider. Duyuları nesnel dünyanın bir görüntüsü olarak değil de, özel bir öğe olarak aldığında, diğer bir deyişle materyalizmden ödün verdiğinde, benliğini fideizme (dini inanca) kaptırırsın. Sonra duyular hiç kimsenin duyuları olur, us hiç kimsenin usu, ruh hiç kimsenin ruhu, istenç hiç kimsenin istenci olur.46
Bu satırlar, Lenin'in büyük bir korkuyla fark ettiği ve hem kendi kafasından hem de "yoldaş"larının kafalarından silmek istediği gerçeğin, günümüzün evrimci materyalistlerini de aynı biçimde tedirgin ettiğini göstermektedir. Ama Pekünlü ve diğer materyalistler Lenin'den daha da büyük bir tedirginlik içindedirler; çünkü bu gerçeğin bundan 100 yıl öncesine göre çok daha açık, kesin ve güçlü bir biçimde ortaya konduğunun farkındadırlar. Bu konu, tüm dünya tarihinde ilk kez bu kadar karşı konulamaz bir biçimde anlatılmaktadır. Ve materyalist çevrelerin büyük bir çabayla oluşturdukları Darwinist büyü açısından büyük bir tehlike oluşturmaktadır. (Bu konuyla ilgili detaylı bilgi için bkz. Evrimcilerin Yanılgıları, Harun Yahya)
Evrimi savunan bilim adamlarının bir başka ilginç özellikleri ise hiçbir cevap vermeden, cevap vermiş havasını oluşturabilmeleridir. Cevap veremeyecekleri bir soruyla karşılaştıklarında o kadar uzun ve karmaşık cümleler kullanırlar ki, konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan kişiler "Herhalde o cevap verdi de, biz anlamadık" diyerek kendilerinden kuşku duymaya başlarlar. Çünkü karşılarında "koskoca" bir bilim adamının durduğunu düşünürler. Ve bu kişinin ağzından çıkan kelimeler her ne kadar içi boş olsa da, arka arkaya geldiğinde güzel bir cümle havası yarattığı için söz konusu kişileri etkileyebilir.
Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O'ndan başka ilah yoktur. O'nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz.(Kasas Suresi, 88)
Bu konudaki örneklerden bir tanesi evrim teorisini savunan fosil bilimcilerin hiçbir şekilde cevap veremedikleri "ara geçiş form"ları konusudur. Aşağıda bir kitabından alıntı vereceğimiz evrim savunucusu ara geçiş formları konusunun "çok basit" bir cevabı olduğunu vurguladıktan sonra şu garip örneği verir:
Geçişim fosilleri (ana gruplar arasındaki "bağlantılar") dikkat çekici ölçüde az rastlanır fosillerdir çünkü pek çok tür uzun dönemler boyunca aynı kalır. Değişim ortaya çıktığında (yerbilimsel zamana kıyasla) oldukça hızlıdır ve sıklıkla küçük, yalıtılmış nüfuslardan başlar. Çok katlı bir otoparkın zamanla donduğunu düşünün. Çeşitli katlarda büyük araba "nüfusları" bulunacak, ama yokuşlarda birkaç tanesine rastlanacaktır. Arabaların yokuşlarda harcadıkları zaman park edilmiş olarak kaldıkları zamana kıyasla kısadır, ama yine de hepsi yokuşu çıkmıştır.47
Bu cevaptaki mantıksızlığın nedenlerini kısaca ele alalım. Öncelikle yalnızca günümüzde yeryüzünde yaşamakta olan milyonlarca canlı türü vardır. Evrimcilerin iddialarına göre bu milyonlarca canlının her biri başka canlılardan yavaş aşamalarla meydana gelmiştir. Anlaşılır bir örnek vermek gerekirse bir denizyıldızının bir balığa dönüşmesinin hayali aşamalarını gözden geçirebiliriz. Önce bir denizyıldızı vardır. Ardından bu denizyıldızının iki kolu yüzgeç görünümü almaya başlar. Daha sonra vücudunun diğer kısımlarında da gözle fark edilen değişimler olur. Ve en son aşamada denizyıldızı artık yoktur ve bir balık vardır. Şimdi evrimcilerin hayali iddialarının yukarıdaki örnekle bağlantısına bir bakalım. Elbette bir canlının oluşumundaki bu hayali aşamaların yukarıdaki otopark benzetmesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Yani otoparktaki arabalar belki uzun süre park etmiş şekilde beklemektedirler ama evrim geçirdiği iddia edilen canlılar için bekleyecek bir vakit yoktur.
Evrimcilerin hayal güçleri deniz yıldızlarını balıklara çevirebilecek kadar gelişmiştir.
Evrimin iddiasına göre belirli bir süre içinde denizyıldızlarının ve balıkların söz konusu değişimleri geçirmiş olmaları şarttır. Bu da çok sayıda geçiş aşamasının var olması demektir. Dolayısıyla bir otoparktaki gibi sabit türler ve çok ender geçiş aşamaları değil; aksine bugün var olan milyonlarca canlı için milyon x milyon x milyon tane geçiş aşaması olması gereklidir. Ancak ne ilginçtir ki bugün var oldukları iddia edilen bu milyon x milyon x milyon örnekten tek bir tanesi bile bulunamamıştır.
İşte bu noktada karşımıza yukarıdakine benzer örneklerin ne kadar anlamsız olduğu ve aslında bir göz boyamadan ibaret olduğu çıkmaktadır. Aslında evrimciler kendileri de bu tip örneklerin gerçeklerle bağdaşmadığını fark edebilirler ama burada vermek istedikleri mesaj "Susmadık, cevaplarını verdik" iddiasıdır. Ancak bu yolla tabilerinin inançlarını koruyabileceklerini düşünürler.
Evrimciler, yaratılış gerçeğinin birer birer önlerine koyduğu soruları cevaplamak için yukarıdaki örnek benzeri mantıksız öğretiler içeren kurslar, paneller düzenler, yazılar yazarlar. Bu gibi girişimlerle "Büyü bozulmadı, biz aynı şekilde devam ediyoruz" demeye çalışırlar. "Yıkılmadık, ayaktayız" misali anlamlar taşıyan mesajlarını gereken yere ulaştırabilmek için çaresizliklerini ifade eden kitaplar, dergiler çıkarmayı da ihmal etmezler. Bu yayınlar da adeta birbirlerini teselli etme amacıyla çıkarılmış, sadece demagojiden oluşan eserlerdir. Ancak bu yayınların ve çalışmaların hiçbirinde evrimi çürüten temel bilimsel bulgulara bir cevap verilmez. Aynı konular sanki hiç çürütülmemiş, hiçbir karşıt delil sunulmamış gibi tekrar tekrar anlatılır.
Örneğin, evrimin en büyük çıkmazlarından biri yeryüzündeki hayatın ortaya çıkışındaki moleküler aşamadır. Evrim teorisi daha canlılığın moleküler açıdan nasıl başladığını, canlılığın yapıtaşları olan, protein, hücre gibi yapıların nasıl meydana geldiklerini dahi açıklayamazken, son derece tali konuları evrimin önemli bir konusu gibi anlatır. Sözgelimi, Michael J. Behe'nin kitabında yer verdiği gibi, dünyanın en bilinen moleküler biyoloji dergisi JME'de yayınlanan "Moleküler evrim" konulu yazıların yüzde sekseni aminoasit dizilimlerinin kıyaslanmasından oluşur. Bu dizilim karşılaştırmasında iki proteinin tüm aminoasitleri sıralanarak incelenir veya bir DNA üzerindeki nükleotidler karşılaştırılır. Bu karşılaştırmanın moleküler evrimin çıkmazlarını açıklamak açısından hiçbir faydası olmadığını Michael J. Behe şöyle anlatır:
Michael Behe ve kitabı "Darwin's Black Box" (Darwin'in Kara Kutusu)
Nesiller arasındaki ilişkileri ortaya koymak açısından faydalı olmasına rağmen bu dizilimlerin karşılaştırılması, hiçbir şekilde karmaşık bir biyokimyasal sistemin fonksiyonlarını nasıl elde ettiğini açıklayamaz. Bir benzerlik kurmak açısından aynı şirket tarafından üretilen iki ayrı model bilgisayara ait kullanım kılavuzları, birçok benzer kelimelere, cümlelere ve hatta paragraflara sahip olmasına ve ortak bir ataya işaret etmesine rağmen (belki de kullanım kılavuzlarını ortak bir yazar kaleme almıştır), bu kullanım kılavuzlarındaki harflerin dizilimini karşılaştırmak hiçbir zaman bu bilgisayarların bir daktilodan evrimleştiğini göstermeyecektir… Birçok araştırma vardır. Fakat başlangıçta sorulan temel soru hala cevaplanmamıştır: Karmaşık sistemlerin ortaya çıkmasına ne neden olmuştur? Şimdiye dek hiç kimse ayrıntılı ve bilimsel anlamda, mutasyon ve doğal seleksiyonların nasıl karmaşık sistemleri oluşturduğu konusunda bir açıklama yapamamıştır."48
Behe'nin yukarıdaki sözleriyle ifade ettiği gerçek son derece açıktır: Evrimciler hayatın gerçek kökeni ile ilgili temel soruları açık bir şekilde cevaplamaya yanaşmazlar; çünkü onların bu soruları evrimsel süreçlerle, tesadüfi aşamalarla cevaplayabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla bu büyük eksikliklerini görmezlikten gelerek, Darwinist büyünün sağladığı etkiyi devam ettirebilmek için çaba harcarlar. Bu nedenle de yayınlarında evrimi hiçbir şekilde ispatlamayan ilgisiz konuları, süslü resimlerle ve bol Latince kelimelerle anlatmakta bir sakınca görmezler. Bu şekilde temel konulardaki açıklarını kapattıklarını ve insanları kandırabildiklerini zannederler.
35.Henry M. Morris, The Long War Against God, Baker Book House, 1996, s. 10
36.Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, 5. Baskı, Ankara 1996, s.185
37.Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt I, s.395
38.H. S. Lipson, "A Physicist's View of Darwin's Theory", Evolution Trends in Plants, Cilt 2, No. 1, 1988, s. 6
39.Henry M. Morris, The Long War Against God, Baker Book House, 1996, s. 34
40.Michael J.Behe, Darwin's Black Box, s. 233
41.Arda Denkel, Cumhuriyet Bilim Teknik Eki, 27 Şubat 1999, s.15
42.George P. Stavropoulos, "The Frontiers and Limits of Science", American Scientist, Cilt 65, Kasım-Aralık 1977, s. 674.
43.Philip E. Johnson, Darwin on Trial, 2. ed. Illinois: Intervarsitiy Press 1993, s. 131
44.Ümit Sayın, Bilim Ütopya, Kasım 1998, Sayı 53, s. 28
45.Elaine Morgan, The Scars of Evolution, New York: Oxford University Press, 1994, s. 5
46.Richard Milner, Charles Darwin, Bir Doğabilimcinin Evrimi, Evrim Yayınevi, 1999, s. 117
48.Michael J. Behe, Darwin'in Kara Kutusu, Aksoy Yayıncılık, 1998, s. 179