İnanç sahibi, Allah'a ve Allah'ın indirdiği İslam dinine inandığını söyleyen bir kimse için dini konudaki temel yol gösterici, Kuran ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetidir. Allah Kuran'da gerek canlılığın gerekse evrenin yaratılışı hakkında pek çok ayet indirmiştir. Fakat bu ayetlerde evrimle yaratılış olduğuna dair hiçbir bilgi ya da işaret bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle canlıların birbirlerinden türediğini, aralarında evrimsel bir bağ olduğunu destekleyecek bir ayet olmadığı açıkça görülmektedir. Hatta tam tersine Kuran'da -önceki bölümlerde de yer verdiğimiz gibi- canlılığın ve evrenin Allah'ın "Ol" emriyle mucizevi şekilde var edildiği bildirilmektedir. Bilimsel bulguların evrim iddialarını yalanladığı göz önünde bulundurulduğunda, Kuran'ın bilimle her zaman paralellik içinde olduğu bir kez daha görülmüş olacaktır.
Ancak herşey bu kadar açık olmasına rağmen Darwinizm'i savunan bazı Müslümanlar, anlamları çok net olan ayetleri yanlış tefsir etmekte, ayetlere gerçek ve açık anlamlarından başka anlamlar yüklemektedirler. Evrimi savunabilmek ve kendilerince Kuran'dan delillendirebilmek için bazı ayetleri anlamlarını çarpıtarak, zan ve tahminle çıkarımlarda bulunarak, kendi istekleri doğrultusunda yorumlamaktadırlar. Bu ise son derece tehlikeli bir durumdur. Allah bu gibi kimselerin durumunu Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)
Açıkça görüldüğü gibi, ayetleri bilerek, aslından farklı yorumlamak, ayetlerin anlamlarını saptırmak Kuran'da Allah'a karşı yalan söylemek olarak nitelendirilmiştir. Ki hiçbir Müslüman Allah'a karşı böyle bir suç işlemek istemez, bundan çok büyük korku duyar. Şu halde Kuran'da böylesine ciddiyetle üzerinde durulan bir konuda, özellikle de Kuran'ı bilen kimselerin taraflı ya da zan ve tahmine dayalı yorumlar yapmaları kuşkusuz vicdana sığmayacak bir tutum olur. Elbette ki sözde dinle evrimin bağdaştığını iddia eden herkes için böyle bir genelleme yapmak doğru değildir, çünkü bu kişilerin bir kısmı söyledikleri sözün anlamını düşünmeden ya da evrim teorisinin arkasındaki tehlikelerin farkında olmadan böyle bir yanılgıya düşmektedirler. Ancak yine de Allah adına konuşarak, kendilerince ayetleri delil göstererek insanları Kuran hakkında yanlış yönlendirecek iddialarda bulunmanın sorumluluğu altına girmekten herkes kaçınmalıdır. Bu durumda olan kişilerin durup, konunun ciddiyeti üzerinde bir kez daha düşünmeleri ve Allah'a karşı hesabını veremeyecekleri bir tefsir ya da yoruma girmemeleri gerekir. Unutmamak gerekir ki bu kişiler yalnızca kendileri yanılgıya düşmekle kalmaz, aynı zamanda yorumlarını okuyan kişilerin de yanılgıya düşmelerine neden olurlar. Bu da ciddi bir yükümlülüktür.
Aslında sorunun kökeni şudur: Evrimi savunan bazı Müslümanlar, bu teoriyi bilimsel bir gerçek sanmakta, dolayısıyla Kuran'a da "evrimi doğrulaması gerekir" çarpık mantığıyla yaklaşmaktadırlar. Bu amaçla evrim yorumu getirebilecekleri her kelimeye zoraki anlamlar yüklemektedirler. Kuran'ın bütününe bakıldığında ya da delil alınan Kuran ayeti, öncesinde ve sonrasındaki ayetlerle beraber okunduğunda, yapılan açıklamaların hiçbir geçerliliğinin bulunmadığı da görülecektir.
İşte bu bölümde evrim ön kabulüyle Kuran ayetlerini hatalı olarak yorumlayan Müslüman evrimcilerin hangi ayetleri kendilerince evrime delil gösterdiklerine değineceğiz. Ayrıca bu kimselerin iddialarına yine Kuran'dan cevaplar verecek, muteber kaynak kabul edilen İslam alimlerimizin tefsirleri ile karşılaştırmada bulunacağız.
Ancak bundan önce belirtmemiz gereken temel bir gerçek vardır: Kuran, Allah'ın indirdiği şekli ile, herhangi bir din dışı fikir ve felsefenin etkisinde kalınmadan, tamamen samimi bir kalple okunup o şekilde açıklanmalıdır. Üstelik açıklamayı yapan kişinin Allah korkusu ile hareket etmesi, ayetlerin anlamını değiştirmekten, yanlış yorumlamaktan Allah'a sığınması gerekir. Bu mantık doğrultusunda okunduğunda, Kuran'da "evrimle yaratılış" manasında hiçbir bilgi bulunmadığı, aksine Allah'ın tek bir "Ol" emri ile varlıkları ve canlıları yarattığı görülecektir. Eğer gerçekten Hz. Adem'den önce yarı maymun-yarı insan canlılar yaşamış olsalar (ki böyle birşey yoktur) Allah bunu bize Kuran-ı Kerim'de açık, net ve kolay anlaşılır bir biçimde bildirirdi. Kuran-ı Kerim'in "apaçık" olması ve "kolay anlaşılır" olması, evrimsel yaratılış iddiasının gerçek olmadığını göstermektedir.
"Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır." (Nuh Suresi, 13-14)
Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanlar yukarıdaki ayette geçen "tavır tavır" yani “etvaren” kelimesini kendi yanlış mantıkları doğrultusunda "evrim merhalelerinden geçirerek" şeklinde çevirirler. Oysa ayette geçen Arapça "etvaren" kelimesinin "evrim merhaleleri" şeklinde çevrilmesi, bu kişilerin şahsi yorumlarıdır ve İslam alimleri tarafından da ittifakla kabul görmemektedir.
Ayetteki "Etvar" kelimesi "tavır, halet, durum" anlamına gelen "Tavru" kelimesinin çoğuludur ve Kuran'da başka bir ayette bu şekilde geçmez. Arap dili konusundaki büyük otoritelerden biri olan Ragıp el-İsfehani’nin, Müfredat isimli eserinde “Tavru” kelimesi ile ilgili şu bilgiler yer alır:
Bazılarına göre “O, sizi aşama aşama yarattı” (Nuh,14) ayeti şu tür ayetlere işarettir:
Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır (Hac, 5)
Kimisine göre ise o, şunun benzeri ayetlere işarettir: O’nun delillerinden biri de, göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin ayrı ayrı olmasıdır (Rum, 22) yani insanlar yaratılış ve huy bakımdan farklıdırlar. 39
Görüldüğü üzere dilbilimci Ragıp el-İsfehani’ye göre ayet iki şekilde anlaşılmalıdır:
2-İnsanların yaratılış/fıtrat özelliklerindeki farklılıklar.
Bir diğer müfessir Fahreddin Razi ise Nuh Suresi’ndeki ayetlerle ilgili şu yorumu yapmıştır:
Bu ifade, cümle olarak “hal”dir. Buna göre Cenab-ı Hak sanki, “hal bu iken ve bu da O’na iman etmeyi gerektirirken, size ne oluyor da Allah’a iman etmiyorsunuz. Çünkü O, sizi önce toprak, sonra “nutfe” sonra “alaka” sonra “mudga” sonra kemik ve et olarak yarattı, daha sonra da size bir başka hilkat verdik” demektedir.40
Diğer İslam alimlerinin bu ayetle ilgili tefsirleri de, söz konusu ayette evrim teorisiyle ilgili hiçbir ifade OLMADIĞI gerçeğini açık şekilde ortaya koymaktadır.
Örneğin Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran-ı Kerim Tefsiri'nde bu ayeti; "Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır" şeklinde tercüme etmiştir. Ayetin tefsirinde ise bu aşamaları "evrim mertebeleri" şeklinde ifade etmiştir. Ancak burada "evrim mertebeleri" ifadesi ile kastedilen mananın insanın farklı bir canlı türünden meydana geldiğini öne süren evrim teorisi ile hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim tefsirin hemen devamında bu aşamaların neler olduğu şöyle ifade edilmektedir:
"… Ebu's-Suud'un açıklamasına göre; önce unsurlar halinde, sonra gıdalar halinde, sonra karışımlar halinde, sonra sperma halinde, sonra embriyon halinde, sonra et parçası halinde, sonra kemik ve et halinde, sonra da bambaşka bir yaratılışla şekil vermiştir. "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne Yücedir." (Müminun, 23/14). Bunları yapan o güzel Yaratıcı ululama ve saygıya layık değil mi? O sizi daha başka bir şekil ve yaratışla yükseltemez mi? Yahut ezip yok ederek elem verici o azaplara düşüremez mi? Siz niye bunları düşünmüyorsunuz?"
Elmalılı'nın yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, bu ayette geçen aşamalar bir insanın sperm olarak ulaştığı anne rahminde, önce embriyo, ardından bir et parçası, sonra kemik ve et halinde gelişip, sonra da bir insan olarak dünyaya gelişini ifade etmektedir.
İmam Taberi'nin Tefsiri'nde de Nuh Suresi'nin 14. ayeti; "Halbuki O sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır" şeklinde çevrilmiş ve "Önce sperma halindeydiniz; sonra sizi kan pıhtısına, ondan sonra da bir çiğnem et parçasına dönüştürüp yarattı" şeklinde açıklanmıştır. 41
Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti; "Halbuki, sizi muhakkak türlü türlü derecelerde yaratmıştır" şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:
Haalık-ı Kerim (sizi muhakkak türlü türlü derecelerde) muhtelif suretlerde (yaratmıştır) Siz başlangıçta birer nutfe idiniz, sonra kan parçası, et parçası, kemik sahibi oldunuz, sonra da bir insan olarak vücut sahasına atıldınız. Bütün bu muhtelif, ibret feza hadiseler, inkilaplar, bir Haalık-ı Hakim'in varlığına, kudret ve azametine birer parlak delil değil midir? Ne için siz kendi yaradılışınızı hiç düşünmüyorsunuz!" 42
Görüldüğü gibi İslam alimleri Nuh Suresi'nin 14. ayetini ittifakla aynı şekilde yorumlamış, sperm halinden insan haline geliş arasındaki aşamalar olduğunu ifade etmişlerdir. Ayetin bu şekilde yorumlanması gerektiği ise, "Kuran ayetlerinin yine Kuran ayetlerine göre tefsir edilmesi" prensibi gereğince açıktır. Çünkü Allah başka ayetlerde insanın yaratılış aşamalarını anne rahmindeki aşamalar olarak anlatmaktadır. Dolayısıyla "etvaren" kelimesinden de bu manayı taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu kelimeden, insanın kökenini bir başka canlı türüne bağlamaya çalışan evrim teorisine dayanak aramak, temelsiz bir yorumdur.
HAYALİ Evrimci bilim adamları, bazı Müslümanların düşündükleri gibi bilimsel delillerden değil, sahtekarlıklardan, çarpıtmalardan ve hayal ürünü delillerden güç alırlar. Rekonstrüksiyonlar da bu çarpıtmaların bir örneğidir. Evrimciler, burun ve dudakların yapısı, saçların şekli, kaş biçimi ve kıllar gibi fosil izi bırakmayan özellikleri kasıtlı olarak evrimi destekleyici nitelikte şekillendirirler. Ortaya çıkardıkları hayali varlıkları, aileleriyle yürürken, avlanırken veya günlük hayatın başka bir kesitinde gösteren ayrıntılı resimler hazırlarlar. Oysa bu tasarımlar tamamen birer hayal ürünüdür ve gerçekte hiçbir fosille desteklenmemektedir. |
"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti." (İnsan Suresi, 1)
Yukarıdaki ayet aynı çevrelerin kendilerince evrime delil olarak sundukları bir diğer ifadedir. Kişisel yorumlarına dayalı bir çeviriyle "kendisi anılmaya değer birşey değilken" ifadesi "insanın bir insan olmadan önceki hallerinin ifade edildiği" şeklinde açıklanmaktadır. Oysa ilk iddia gibi bu evrimci iddia da gerçeklerden uzaktır.
Altı çizili ifadenin Arapçası şu şekildedir:
"lem yekun şey'en mezkuren"
Lem yekun: değildi
Şey'en: bir şey
Mezkuren: zikredilen, adı geçen
Bu ifadeyi "evrimsel yaratılış"a sözde bir delil olarak göstermek de çok mantık dışı bir yorumdur. Öncelikle ayette geçen kelimeler kadim Arapça lugatlar çerçevesinde incelendiğinde herhangi bir şekilde evrimden bahsedilmediği kolaylıkla anlaşılır. Ayette geçen “ed-dehr” kelimesi başına gelen “el” takısı ile marife yani bilinen bir kelime olmuştur (“el” takısının İngilizcedeki karşılığı “the” takısıdır.) Bu kelimenin anlamı “nekra” yani belirsiz olarak kullanıldığında “uzun bir süre” demektir. Ancak insanlar için kullanıldığında kelime artık “marife” olur ve “bir insanın ömrü” anlamına gelir. Ragıp el-İsfehani’nin belirttiği gibi, “dehr-u fulanin” demek “falan kişinin ömrü” demektir. 43 (Dehr-u fulanin, Arap dilinde isim tamlamasıdır ve mudaf yani tamlanan konumunda olan dehr sözcüğü marifedir.) Bu kelime Kuran’da, bu ayetle birlikte bir de Casiye Suresinin 24. ayetinde geçmektedir:
Onlar hala: "Bu dünyadaki hayatımızdan başka bir şey yok!" derler, "Dünyaya geldiğimiz gibi ölürüz ve bizi ancak zaman (illed dehr) yok eder". Fakat onların bu konuda hiçbir bilgileri yok, onlar sadece zannederler. (Casiye Suresi, 24)
Görüldüğü üzere bu ayette de kelime milyonlarca yıllık süreç anlamında değil, bir insan ömrü anlamında kullanılmıştır.
Ayette geçen ve incelemesini yaptığımız bir diğer kelime ise “hiyn” kelimesidir. Bu kelime ise, “bir şeyin yetişmesi ve meydana gelmesi için gereken zaman” 44 demektir. Şu ana kadar yapılan teknik izahlar çerçevesinde ayette bahsedilen sürenin bebeğin anne karnında geçirdiği yaklaşık dokuz aylık süre olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Nitekim bu ayet İslam alimleri tarafından evrimsel bir süreç olarak yorumlanmamaktadır. Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti şu şekilde tefsir eder:
"Bu ayetler, Cenab-ı Hakk'ın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor... Nev'i insan, başlangıçta hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan, bir topraktan ve çamurdan tasvir edilmiş bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaratılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilinci yad edilmeye başlanılmıştır." 45 İmam Taberi ise ayeti, "İnsanın '(Adem'in) üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiştir ki; o esnada o, şanı ve üstünlüğü olan bir şey bile değildi. O sadece yapışkan bir çamur ve değişken bir balçıktı" şeklinde tefsir etmektedir.46
Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı "evrimsel süreç" olarak yorumlamak, Kuran'a göre gerçekliği olmayan bir yorumdur.
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)
Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanlar birçok ayette geçen "insanın sudan yaratıldığı" şeklindeki ifadeleri de kendi iddialarına sözde bir delil olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Sudan hareketle bütün canlıların oluştuğunu iddia etmektedirler.
Oysa insanın sudan yaratıldığının ifade edildiği ayetler de yine İslam alimleri ve tefsirciler tarafından her zaman spermadan yaratılma olarak açıklanmıştır. Örneğin Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, İnsan Suresi'nin 2. ayetini şu şekilde tefsir eder:
"… Şu şekilde yaratıldı bir nutfeden. Rağıb'ın açıkladığı üzere nutfe, esasen saf suya denir. Erkeğin suyuna da nutfe denilmiştir. Örfte nutfe ile meni eş anlamlı gibi sayılmıştır. Fakat Kıyamet Suresi'nin sonunda da geçtiği gibi Kuran'da "Dökülen meniden bu nutfe." (Kıyamet Suresi, 37) buyrularak nutfenin meniden bir parça olduğu ifade edilmiştir. Sahih-i Müslim'de rivayet olunduğu üzere "Suyun hepsinden çocuk olmaz" hadis-i şerifinde de bir bütünün her parçası kastedilerek "Bir suyun her bir parçasından" buyrulmamış, bir parçası kastedilerek "suyun tamamından" buyrulmuş olmasından çocuğun meydana geldiği o suyun, suyun toplamı olan bütün meni değil, onun bir parçasından ibaret olduğu anlatılmış bulunduğundan nutfe, meniden bir cüz olan saf tohumun adı olduğu anlaşılır." 47
İbni Taberi ise bu ayeti; "… Adem'in zürriyetini erkeğin ve kadının birbirine karışan döl sularından yaratmışızdır" şeklinde tefsir etmektedir. 48
Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde ise bu ayet şöyle açıklanmaktadır:
"... (Şüphe yok ki: Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık.) Erkek ile kadının birbirine karışan sularından vücude getirdik. Evet... İnsanlar, bir müddet, nutfe, yani duru, safi bir su halinde ve bir müddette "alaka" yani uyuşmuş kan halinde ve bir müddette muzga, yani küçük et parçası halinde bulunmuşturlar. Daha sonra da kemik kesilip et ile bürünmüş, berhayat (yaşayan) hale gelmişlerdir..." 49
Bu açıklamalarda da görüldüğü gibi, insanın "karmaşık olan bir damla sudan" yaratılmasının, evrim teorisinin suyun içinde tesadüfler sonucu oluşan bir tek hücreden aşama aşama insanın meydana gelmesi iddiası ile hiçbir bağlantısı yoktur. Tüm büyük müfessirlerin açıkladığı gibi, bu ayette de insanın anne karnındaki yaratılışına dikkat çekilmektedir.
İnsanın yaratılış aşamalarının anlatıldığı bir diğer ayet de dikkatli incelendiğinde bu yorumlardaki köklü yanılgı gözler önüne serilmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)
Ayette bir insanın yaratılış aşamaları tarif edilmektedir. Birinci aşama olan toprak, insandaki temel mineralleri ve elementleri içeren hammaddedir. İkinci aşama ise bu elementlerin, anne karnındaki yumurtayı döllemek için gerekli yapıya ve genetik bilgiye sahip olan spermleri içeren ve Kuran'da karmaşık bir su tabiriyle tarif edilen menide biraraya gelmesidir. Kısacası insanın temel hammaddesi topraktır. Toprağın özü, bir damla menide o insanı meydana getirecek bir şekilde toplanmıştır. Ayette bu "su" aşamasının hemen ardından insanın ana karnındaki gelişim aşamaları belirtilmiştir. Oysa evrim teorisi, canlılığın sözde kendiliğinden suda başlamasından insanın ortaya çıkması arasında milyonlarca farazi aşama (ilk hücre, tek hücreliler, çok hücreliler, omurgasızlar, omurgalılar, sürüngenler, memeliler, primatlar vs. ve bunların sayısız ara aşamaları gibi) olduğunu var sayar. Ayetteki sıralamada ise hiçbir şekilde böyle bir mantık ve tarif olmadığı çok açıktır. İnsanın bir damla su halinden sonra alak haline geldiği bildirilmektedir.
Dolayısıyla Kuran boyunca 12 kez geçen “nutfe” kelimesi çok çok açıktır ki insan türünün geçirdiği evrim aşamaları değil, tek bir insanın anne karnından önceki, anne karnındaki ve doğduktan sonra yaşlılığına kadar devam eden yaratılış aşamaları tarif edilmektedir.
İnsanın ve diğer canlıların sudan yaratıldığını bildiren diğer ayetlerde de yine evrim teorisine dayanak oluşturacak bir mana yoktur. Bu ifadeyi içeren bazı ayetler şu şekildedir:
O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)
Aşağıdaki ayetlerde ise "bir damla suyun meni olduğu" açıkça ifade edilmektedir:
Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü (min nutfetin iza tumna) zaman. Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş'et) de O'na aittir. (Necm Suresi, 45-47)
Min: den, dan
Nutfetin: Nutfe, bir damla
iza: -dığı zaman
tumna: meniyi akıtmak
Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (nutfeten min meniyyin yumna) (Kıyamet Suresi, 37)
nutfeten: nutfe, bir damla su
min: den, dan
meniyyin: meni
yumna: atılıp dökülen
İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı. (Hulika min main dafikın) (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında (ki organlar)dan çıkar. (Tarık Suresi, 5-7)
Hulika: yaratıldı
min: den, dan
main: su
dafikın: Birden boşalan, dökülen, def'aten akıtan, akıtılan.
Bazı yorumcular bu ayetlerdeki "canlıların sudan yaratılması" ifadesinde, evrim teorisine paralel bir mana var zannetmektedir. Oysa bu çok yanlış bir yorumdur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ayetlerde canlıların sudan yaratıldığı bildirilerek, canlıların temel malzemesinin su olduğu haber verilmektedir. Nitekim modern biyoloji ortaya koymuştur ki su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel unsurudur. İnsan vücudunun yaklaşık % 70'i sudur. Her canlı, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşımı sağlar. Su olmadan canlılık olamaz.
"... Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" (Kehf Suresi, 37)
İmam Taberi bu ayeti şu şekilde yorumlamaktadır:
"... Baban Adem'i topraktan yaratan, sonra seni bir erkeğin ve kadının spermasından meydana getiren, sonra seni tastamam bir insan kılığına büründüren Allah'ı mı inkar ediyorsun? Sana bunca şeyleri veren ve seni bu hale getiren Allah, ölüp toprağa dönüştükten sonra seni yeniden yeni bir mahluk olarak meydana getirdi."50
Ömer Nasuhi Bilmen ise aynı ayeti şu şekilde tefsir eder:
... Senin aslın ve yaratılışın sebebi olan Hazreti Adem'i (topraktan) yaratan (sonra) da seni (bir nutfeden) en yakın maddei vücudun olan bir katre meniden (yaratan sonra da seni bir erkek olarak tesviye eden) seni böyle müteaddit etvari hayatiye (birçok hayat durumları) neticesinde tam, baliğ bir insan olarak vücuda getiren Halik-i Kerim'i (inkar eder mi oldun) çünki ahiret hayatını inkar, onun zuhura geleceğini haber veren ve ona kadir olan Allah Teala'yı inkar demektir...51
Yukarıdaki tefsirlerde de görüldüğü gibi, Kehf Suresi'nin 37. ayetinin ve insanın sudan yaratıldığının ifade edildiği diğer ayetlerin evrimsel yaratılışa sözde bir delil olarak gösterilmesi sadece kişisel yorumdur; bu ayetlerin böyle bir manaları yoktur. Ayette geçen "topraktan yaratılma" Hz. Adem'in yaratılışını, sudan yaratılıp düzgün bir adam haline gelme ise spermden başlayan gelişmeyi anlatmaktadır. Aşağıdaki ayette de Allah'ın balçıktan doğrudan bir beşer yarattığına işaret edilmektedir. Hz. Adem'in yaratılışının anlatıldığı bu ayetlerde de herhangi bir evrimsel aşamadan bahsedilmemektedir:
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28-29)
Zaten Kuran'da anlatılan yaratılış aşamaları dikkatle okunur, birbirini takip eden süreçler göz önünde bulundurulursa evrimci yorumun yanlış olduğu da hemen anlaşılır.
Kuran'da Hz. Adem'in evrimsel bir aşama ile yaratılmadığını açıkça bildiren daha pek çok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır:
Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oldu. (Al-i İmran Suresi, 59)
Yukarıdaki ayette Allah Hz. Adem ile Hz. İsa'nın aynı şekilde yaratıldıklarını bildirmektedir. Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. Adem, herhangi bir atası olmaksızın, topraktan ve Allah'ın "Ol" demesiyle var edilmiştir. Hz. İsa ise yine bir babası olmaksızın, Allah'ın dilemesiyle, bir "Ol" emriyle yaratılmıştır. Ayetlerde Hz. Meryem'e Hz. İsa'nın müjdelenişi şu şekilde açıklanmaktadır:
Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)." Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)." O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti. (Meryem Suresi, 17-21)
Topraktan ve sudan yaratılmanın bildirildiği diğer ayetlerde de, az önceki maddede incelediğimiz gibi insanın evrim aşamaları değil, insanın yaratılışının anne karnına düşmeden önceki, anne karnındaki ve doğumdan sonraki aşamaları tarif edilmektedir:
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5)
O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır). (Mümin Suresi, 67)
Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman. (Necm Suresi, 46)
Kuran ile evrimi bağdaştırmaya çalışan bazı kimseler, Allah’ın bir şeyi belirli süreçlerden geçirerek var etmesini evrimle yaratılış gibi yorumlamaktadır. Örneğin yağmurun meydana gelmesi için bulutların toplanması, patatesin meydana gelmesi için tohumun toprağa atılması ve sonra bir süre geçmesini, anne rahminde bebeğin yaklaşık 9 aylık bir süre içinde gelişmesini bu kişiler evrime delil sanmaktadırlar. Oysa bunların her biri Allah’ın sebep sanatının tecellisidir. Her birinde akıl, intizam, mühendislik ve düzen vardır. Yağmur yağmadan önce bulutların bir araya gelmesi, salatalığın oluşması için tohumun toprak içinde bir süre geçirmesi, insanın anne karnında belirli aşamalardan geçmesi evrimin iddia ettiği gibi canlıların aşama aşama birbirlerinden türediklerini göstermez. Bu süre içinde canlının geçirdiği değişim evrim değildir. Allah’ın takdir ettiği yapısının belirlenmiş sebeplere bağlantılı olarak oluşmasıdır. Salatalığın önce tohum, sonra bitki, sonra çiçek sonra salatalık olması evrimsel bir süreç değildir. Bu süreç içerisinde salatalık kabağa dönüşmez ya da salatalık yiyen bir insandan başka bir tür oluşmaz. Hayvansal ve bitkisel gıdalarla beslendiğimiz için “her an çamurun değişime uğramış haliyiz, demek ki evrim var” demek ise ilkokul çocuklarının dahi mantıksızlığını kolaylıkla görebilecekleri bir demagojidir. İnsanların, bitkilerin ve hayvanların toprakta bulunan temel maddelerden oluşması, evrimsel değişimin veya evrimsel bir sürecin değil, hepsini yaratan yüce Allah’ın yaratma sanatının delilidir.
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. (Sad Suresi, 71)
Evrimsel yaratılışla ilgili bir diğer yanılgı ise yine ayette geçen bir ifadenin yanlış bir şekilde yorumlanması sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayetteki altı çizili ifade "çamurdan bir beşer yapmaktayım" şeklinde tercüme edilmekte ve bunun sözde evrim süreci içinde, yavaş yavaş yaratılışa işaret ettiği iddia edilmektedir. Ancak ayetin Arapçası bu şekilde bir çevirinin kişisel bir yorum ve bir çarpıtma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:
"İnni halikun beşeren min tın." = "Ben çamurdan bir beşer yaratanım."
Bu ayette "yapmaktayım" şeklinde bir ifade bulunmamaktadır. Nitekim ayetin devamında "onu bir biçime sokup üflediğim zaman ona secdeye kapanın" şeklinde geçmekte ve buradan da "yaratma" fiilinin bir anda olup bittiği anlaşılmaktadır.
Nitekim İslam alimleri de bu ayeti "yapmaktayım" şeklinde çevirmemektedir. Örneğin Süleyman Ateş tefsirinde ayeti şu şekilde açıklamaktadır:
"Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım."
Allah, çamurdan bir insan yaratacağını meleklere söylemiş, çamuru insan şekline koyup içine de Kendi ruhundan üfledikten sonra meleklere, insana secde etmelerini emretmiş. Meleklerin hepsi secde etmiş. Yalnız cinlerden olan İblis, kendisinin ateşten yaratıldığını, çamurdan yaratılan insandan hayırlı olduğunu ileri sürerek insanın atasına secde etmemiştir."
İbni Taberi de aynı ayeti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım" şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:
"… Bir zamanlar Rabbin meleklere: Ben, çamurdan bir adam yaratacağım, buyurmuştu… Onun yaratılışını tamamladığım, suretini düzelttiğim, ruhumdan da ona üflediğim zaman, kendisine secde edin." 52
Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanların, insanın evrimsel bir süreç içinde yaratıldığı yönündeki iddialarını kendilerince desteklemek amacıyla kullandıkları bir diğer ayet ise şu şekildedir:
Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. (Secde Suresi, 7)
Bu kişilerin hatalı yorumlarına göre altı çizili olan ifade bir sürece, yani sözde evrimsel sürece işaret etmektedir. Oysa burada bir sürece işaret edilmemektedir. Allah'ın yoktan yaratması kitap boyunca vurguladığımız gibi, pek çok ayette detaylı olarak anlatılmaktadır ve hiçbirinde insanın evrimsel bir süreçle yaratılmış olduğuna dair bir anlam yoktur. Aşağıdaki ayetlerde de Allah'ın sürekli yaratmakta olduğu vurgulanmaktadır:
Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz." (Neml Suresi, 64)
Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah'a göre kolaydır. (Ankebut Suresi, 19)
Allah, yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder, sonra da siz O'na döndürülürsünüz. (Rum Suresi, 11)
Allah kainattaki her detayı, sürekli yaratmaktadır ve bu evrim anlamına gelmemektedir. Bu da diğer yorumlar gibi son derece gerçek dışıdır ve Kuran'da bu iddianın hiçbir dayanağının bulunmadığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Üstelik Ömer Nasuhi Bilmen bu ayeti "... O Haalık-ı Hakim bir topraktan, bir sudan Hazreti Adem'i yarattı." 53 şeklinde, İmam Taberi de "... Adem'in yaratılmasını çamurdan başlatmıştır" 54 şeklinde tefsir etmektedir.
Aşağıdaki ayetteki altı çizili ifadeler de bazı Müslüman evrimciler tarafından sözde evrimsel sürece bir işaret olarak yorumlanmaktadır:
Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)
Oysa ayette bildirilen sıralamadan evrimsel bir süreç çıkarmak, son derece mantık dışı bir yorum olur. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır da tefsirinde ayeti şu şekilde açıklamaktadır:
"O Rabbin ki seni yarattı. Burada yaratma; bünye ve uzuvları düzgünleştirme, ölçülü yapma, şekil verme ve parçaları birleştirip oluşturmadan daha önce olmak karinesiyle önce var kılmak demek olduğu açıktır. Yine bilinmektedir ki, her nimetin esası olan var olma, ilâhî lütuf ve keremin birincisidir.
Sonra da senin bünye ve uzuvlarını düzgünleştirdi. "Seni bir topraktan, sonra bir nutfeden yarattı. Sonra da seni bir insan şekline getirdi." (Kehf Suresi, 37) buyrulduğu ve daha birçok ayette geçtiği gibi yaratılışını aşamadan aşamaya geçirerek ruh üflenecek şekilde insanlık seviyesine getirdi; bünyeni, uzuvlarını, kuvvetlerini düzenine koydu, düzgünleştirdi de sana bir uyum ve itidal verdi. Burada biri "adl" kökünden birisi de "ta'dil" kökünden şeklinde olmak üzere iki kıraet vardır. İkisi de bir manaya olarak denkleştirmek, normal hale getirmek demek olduğuna göre az önce geçen "tesviye"nin mükemmel hale gelmiş olduğunu ifade etmek üzere birkaç şekilde tefsir edilmiştir.
Mukatil'den rivayet edildiğine göre göz, kulak, el, ayak gibi çift uzuvların denkliği ve ayrıntıları anatomide bilindiği üzere vücudun her taraftan orantılı ve düzgünlüğü demek olup "Evet, onun parmak uçlarını bile düzeltmeye kadir olduğumuz halde" (Kıyamet Suresi, 75/4) ayetinin ifade ettiği gibi olur. Fakat bunda insanlık özelliğini ifade eden itibar ve değer açık değildir. 55
Ebu Ali Farisi'nin yazdığına göre, "sana itidal verdi" demek, bu manaların hepsini ifade edici olarak "Seni en güzel şekle koyup en güzel biçimde çıkardı ve bu denge ile seni akıl, fikir ve kudreti kabul etmeye yetenekli kılıp bu şekilde diğer canlı ve bitkilere hakim kıldı. Seni, bu alemdeki diğer varlıkların ulaşamadığı bir olgunluk derecesine çıkardı." diye tefsir edilmiştir ki "Onun yaratılışını tamamladığım ve içine ruhumdan üflediğim vakit." (Hicr Suresi, 29) ve "Onları, yarattıklarımızın bir çoğundan gerçekten üstün kıldık." (İsra Suresi, 70) manalarına uygundur. Bunların hepsi Allah'ın bir lütuf ve keremidir.56
Ömer Nasuhi Bilmen de aynı ayeti şu şekilde tefsir etmektedir:
Evet. (O) Kerim Rabbin (ki seni yarattı) seni ademden vücude çıkardı, (sonra seni düzeltti) sana selim, muntazam uzuvlar verdi (de mutedil halde kıldı). Bütün uzuvlarına bir itidal verdi, hilkatini, kametini (endam) güzel bir müvazeneye (ölçme) tabi tuttu. 57
İmam Taberi de İnfitar Suresi'nin 7. ayetinin insanın bir düzen içinde yaratılışına işaret ettiğini ifade etmektedir:
"Ey insan, O Rab ki; seni yaratmış, yaratılışını düzgün kılmış, seni sağlam, düzgün ve dosdoğru bir şekilde meydana getirmiştir. (Yani seni boyu düzgün, oranları sağlam, en güzel heyet ve şekilde tastamam bir insan olarak yaratmıştır) Allah güzel veya çirkin dilediği bir şekilde seni meydana getirmiştir." 58
Yukarıdaki açıklamalardan da görüldüğü gibi ayetlerdeki ifadeler son derece açık ve anlaşılırdır. Allah'ın insanı sağlam, düzgün ve tastamam yaratışı bildirilmektedir. Nitekim benzer ifadeler pek çok ayette de bulunmaktadır. Örneğin Secde Suresi'nde şu şekilde buyurulmaktadır:
Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 9)
Bu ayette önce yaratılma ifadesi kullanılmış, daha sonra da göz, kulak ve gönüller var etti buyurulmuştur. Dolayısıyla ayette bu aşamaların hepsinin aynı anda olduğu, yani insanın göz, kulak ve kalbiyle birlikte ve insanın tek bir anda yaratıldığı haber verilmektedir. Bu ayetlerin insanın evrimi yanılgısı içinde yorumlanması ise son derece hatalıdır. Nitekim bu ayet de İslam alimleri tarafından ittifakla aynı şekilde tefsir edilmektedir. Örneğin İmam Taberi şöyle açıklamaktadır:
"... Sonra insanın tastamam bir mahluk olarak düzgün bir şekilde meydana getirmiş, ardı sıra da ona ruhundan üflemiş, böylece o konuşan bir canlı haline gelmiştir... Sesleri duymanıza yarayan kulaklar, şahısları görmenize yarayan gözler, iyiyi ve kötüyü akletmenize yarayan kalpler vermiştir ki, bu bağışlarına karşı Kendisi'ne şükredesiniz..."59
Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti "O Haalık-ı Kerim o teşekküle başlayan insanı zürriyeti beşeriyeden her birini (düzeltti), onun vücudunu anne rahminde iken ikmal etti, layıkı vechile tasvir buyurdu (ve içerisine ruhundan üfürdü) yani; ona hayat verdi, onu ruh namundaki kuvve-i hayatiyeye kavuşturdu... O Haalık-ı Kerim (sizin için işitmeyi) öyle faydalı bir kuvveti ihsan etti, o sayede söylenilen sözleri, birnice sedaları işitir, dinlersiniz (ve) sizin için (gözleri ve gönülleri yarattı) gözlerinizle etrafınızdaki şeyleri görürsünüz, gönüllerinizle faideli, zararlı olan şeyleri anlar, takdir ederbilirsiniz. Bunların her biri ne büyük birer ihsan-ı İlahidir."60 şeklinde yorumlamıştır.
Evrimsel yaratılış yanılgısıyla ilgili olarak ortaya atılan bir diğer iddia ise, Hz. Adem'in ilk insan olmayabileceği -hatta insan olmayabileceği (Hz. Adem'i tenzih ederiz)- şeklindedir. Bu batıl iddiaya sözde delil olarak aşağıdaki ayet gösterilmektedir:
Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi. (Bakara Suresi, 30)
Bu iddiayı savunan çevreler ayette geçen "halife var edeceğim" şeklindeki ifadede geçen Arapça "ceale" fiilini, "tayin etmek" kelimesi ile açıklamaktadırlar. Yani Hz. Adem'in ilk insan olmadığı, birçok insan arasından halife olarak "tayin edildiği" yanılgısını öne sürmektedirler. Oysa "ceale" kelimesinin Kuran'da kullanılan çok çeşitli anlamları vardır ve bunlar şu şekildedir: Yaratmak, icad etmek, çevirmek, yapmak, koymak, kılmak
Kuran'da "ceale" filinin geçtiği diğer ayetlerden birkaç örnek şöyledir:
Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti (ceale) ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi… (Zümer Suresi, 6)
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren (ceale) O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
"Ve Ay'ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş'i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. (ceale)" (Nuh Suresi, 16)
"Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. (ceale)" (Nuh Suresi, 19)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, "ceale" kelimesi Kuran'da çok çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Ayrıca pek çok ayette de Hz. Adem'in topraktan yaratıldığı belirtilmektedir. Hz. Adem'in, diğer insanlar içinde bir insan olmadığı, özel ve farklı bir yaratılışa sahip olduğu bu ayetlerden de anlaşılmaktadır.
Kuran'da Hz. Adem'in ilk insan olduğu hakkında verilen bir diğer önemli bilgi de işlediği hata nedeniyle kendisinin ve eşinin cennetten çıkarılmasıdır. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:
Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. (Araf Suresi, 27)
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik. (Bakara Suresi, 35-36)
Ayetlerdeki ifadeler çok açıktır. Allah Hz. Adem'i topraktan yaratmıştır. Hz. Adem özel bir yaratılışa sahiptir ve bu özel yaratılış onun önce cennette bulunmasından, daha sonra da buradan çıkarılmasından bir kez daha anlaşılmaktadır. Ancak evrim aldatmacasına inanan bazı Müslümanlar apaçık olan bu gerçekleri görmezlikten gelmekte ve ayetlerde geçen "cennet" kelimesinin, ahiretteki cenneti değil, dünyadaki güzel mekanları ifade ettiği gibi hatalı bir yorum ileri sürmektedirler. Oysa Hz. Adem'in yaratıldığı cennetin pek çok özelliği Kuran'da belirtilmektedir. Burada melekler ve şeytan vardır. Melekler Allah ile konuşmaktadır. Ayetlerdeki ifadeler bu kadar açıkken, Kuran ahlakına uygun olmayan yorumlarla evrim teorisine sözde delil arama çabasına girmek hatalı bir tavırdır.
Tüm insanların Hz. Adem'den geldiğini, yani Hz. Adem'in ilk insan olduğunu haber veren pekçok ayetten ikisi de şu şekildedir:
Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet şahid olduk" demişlerdi. (Bu) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için. (Araf Suresi, 172-173)
Kısacası Hz. Adem (as) ilk insandır ve Allah'ın ilk elçisidir. Bu konudaki ayetler herhangi bir yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Bu gerçeği kavramak için tek yapılması gereken insanların samimi bir kalple, vicdanlarının sesini dinleyerek ve ihlasla Kuran ayetlerini okumalarıdır. Allah, samimiyetle ayetlerini okuyan ve düşünen kullarına mutlaka doğru olanı gösterecektir.
Hz. Adem (as) konusunda evrimci Müslümanların bir diğer yanılgısı da “Hz. Adem (as)’ın Homo Sapiens türlerinin içinde, konuşmayı ilk öğrenen, ilk sorumluluk sahibi insan olduğu” iddiasıdır. Bu iddia da Kuran’da temelinden geçersiz kılınmıştır. Baştaki bölümlerde detaylı olarak anlattığımız üzere, zer aleminde sadece Hz. Adem (as) değil gelmiş geçmiş tüm insanlar ve tüm peygamberler AYNI ANDA VARDIR. Hepsi konuşan, anlatılanları anlayan, muhakeme yeteneğine sahip, Allah’a söz vererek sorumluluk üstlenen insanlardır. Allah, bütün insanları zer aleminde tam olarak, evrimsel hiçbir süreç olmadan, bir anda yaratmış ve insanların tümü o alemde, bilinçli varlıklar olarak Allah'a söz vermişlerdir. Sonrasında insanlar anne-baba vesile edilerek dünyaya gönderilmekte, ömürleri bittiğinde de yeniden Allah Katına dönmekte ve orada da yeni bir yaratılışla yeniden yaratılmaktadırlar. İnsanın var oluşunun hiçbir döneminde evrim yoktur.
Evrim teorisine aldanmış bazı Müslümanların iddialarına kendilerince delil göstermeye çalıştıkları Kuran'daki bir başka ifade ise birçok ayette geçen “atalarınız” kelimesidir. Evrimcilerin hatalı tefsirine göre bu ifadede sözde insanın ilkel atalarına işaret bulunur. Bu hatalı yorumu kendilerince açıklamaya çalışırken de kelimenin Kuran’da çoğul kullanılmasını delil gibi gösterirler. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:
(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." (Şuara Suresi, 26)
O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir. (Duhan Suresi, 8)
Ancak bu Kuran’a uygun olmayan bir iddiadır, çünkü bu kelimenin ayetlerde çoğul olarak yer alması çok bilinen bir kullanımdır ve evrimsel bir açıklamaya hiçbir şekilde dayanak oluşturmaz. Kuran'da bu ifadenin geçtiği başka birçok ayet vardır. Örneğin Bakara Suresi'nin 133. ayetinde "ataların" kelimesi geçmektedir. Buradaki "atalar", evrimleşme sürecini hiçbir şekilde anlatmamakta, insanların önceki nesillerini ifade etmektedirler. Aynı şekilde "geçmişteki atalar" ifadesinde de geçmiş soylar anlatılmaktadır. Bu ifadenin içinde evrimleşmeyi bildiren bir anlatım asla yoktur:
Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler O'na teslim olduk" demişlerdi. (Bakara Suresi, 133)
Nitekim Ragıp el-İsfehani ünlü kavramlar sözlüğünde bu ayetle ilgili olarak: “abaukum” kelimesinin soy anlamına geldiğini ve İsmail (as)’ın onların uzak ataları değil, sadece amcaları olduğunu” yazmıştır.61
"Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır." (Nuh Suresi, 17-18)
Bu ayet, evrimsel yaratılış yanılgısını savunan bazı Müslümanların kendi görüşlerine sözde dayanak, hatta çoğu zaman da temel olarak kullandıkları bir ayettir. Ayette bildirilen "yerden bir bitki gibi bitirdik" ifadesi evrimciler tarafından inorganik evrime bir delilmiş gibi gösterilmektedir. Oysa bu ifade pek çok mealde ve tefsirde işaret edildiği gibi, ilk insanın topraktan yaratılmasını ifade etmektedir ve "topraktan başlamak üzere cinsinizi yarattı" anlamında kullanılmaktadır. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde de aynı bilgi verilir:
"Ayette iki vecih var: Birisi, sizi arzdan bitirdi demek babanızı arzdan bitirdi -ibtida topraktan onu yaratmak suretiyle cinsinizi yarattı- demektir. Diğeri hepinizi arzdan yarattı olur, çünkü Allah bizleri nutfelerden, onları gıdalardan, onları nebattan, onu da arzdan yaratıyor." 62
Ömer Nasuhi Bilmen Nuh Suresi'nin 17. ve 18. ayetlerini şu şekilde tefsir etmektedir:
"Ey İnsanlar! Şunu düşününüz ki: Allah'u Teala (sizi yerden bir ot olarak bitirmiştir). Yani: "Sizin ilk pederiniz Hazret-i Adem'i topraktan yaratmıştır, yahut sizin asıl maddeniz olan nutfeleri yeryüzündeki nebatatdan (topraktan yetişen, bitki) müevellit gıda maddelerinden vücuda getirmiştir. İşte, insanlar, bu suretle neşv-ü nema (büyümek-gelişmek) bularak saha-i hayata (yaşam alanına) atılmış bulunmaktadırlar. (Sonra) da ey insanlar! O Haalık-ı Azim (sizi orada iade edecektir.) Yani: Sizi ölünce yine topraklara atılacaksınız, yine toprak kesileceksinizdir. (ve) Sonra da kabirlerden (sizi bir çıkarışla çıkaracaktır.) Hepinizi de mahşere sevk buyuracaktır. Bütün bunlar, birer hakikattir." 63
Taberi Tefsiri'nde ise ayet şu şekilde yorumlanır:
"... Allah sizi yerin toprağından yaratmıştır. Yoktan var edip meydana getirmiştir... Sonra sizi tekrar daha önceki halinize, yani toprağa döndürür. Yaratılmadan önceki halinize dönersiniz. Dilediği zaman sizi yerden diri olarak çıkarır." 64
Müfessir Fahreddin Razi ise şu yorumları yapmıştır:
Bil ki Allah Teala burada enfüsi delillere yer vermiştir ki bu “O sizi, gerçekten türlü türlü tavırlar ve hallerle yaratmıştır” (Nuh 14) ayetinin bir tefsiri gibidir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Fahreddin Razi, Nuh Suresi’nin 14. ayetini kesinlikle evrimsel yaratılış şeklinde değerlendirmemiş, anne karnındaki gelişim olarak anlamıştır. Tefsirin devamı şu şekildedir:
a) Bunun manası “Sizin atalarınızı yerden bitki gibi yetiştirip-bitirdi” şeklinde olup, tıpkı “Allah Katında İsa’nın misali (durumu) aynen Adem’in misali (durumu) gibidir. Ki Allah Adem’i topraktan yarattı (Al-i İmran 59) ayeti gibidir.
b) Bu, “Allah Teala hepinizi yerden bitki gibi bitirdi” demektir. Çünkü Hak Teala bizi nutfeden yaratmıştır. Nutfe (meni) de, yerde biten bitkilerden elde edilen gıdalardan meydana gelir. 65
Görüldüğü gibi Fahreddin Razi de ayeti insanın topraktan yaratılması olarak açıklamıştır.
İslam alimlerimizin tefsirlerinde de görüldüğü gibi, bu ayeti evrimsel yaratılış aldatmacasına bir dayanak olarak yorumlamak mümkün değildir.
Üstelik "inorganik evrim" adıyla öne sürülen iddianın da bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri yönündeki bu evrimci iddia hiçbir deney ya da gözlem tarafından doğrulanmamış bilim dışı bir iddiadır. Tam aksine Fransız biyolog Pasteur'un 19. yüzyılın sonlarında bilimsel olarak ortaya çıkardığı gerçek, canlılığın yalnızca canlılıktan gelebileceği gerçeğidir. Bu gerçek canlılığın kesinlikle bilinçli bir biçimde yaratıldığını, yani bütün canlıları yaratanın Allah olduğunu bir kez daha göstermektedir. Bu konudaki bilimsel delilleri ve evrimcilerin yanılgılarını, Evrim Aldatmacası, Hayatın Gerçek Kökeni, Evrimcilerin Yanılgıları isimli kitaplarımızda detaylı olarak bulabilirsiniz.
Bilindiği gibi evrim teorisinin en temel iddialarından biri doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücü olduğu yalanıdır. Kitabın önceki bölümlerinde de vurguladığımız gibi doğal seleksiyon, doğada güçlü olanların ayakta kalıp, güçsüz ve zayıf olanların zaman içinde eleneceği bir sistemin olduğunu savunan evrimci bir yanılgıdır.
Günümüz bilim seviyesinde, doğal seleksiyonun evrimleştirici bir gücünün olmadığı, yani bu mekanizmanın türlerin gelişimini ve yeni türlerin oluşumunu sağlayamayacağı ortaya çıkmıştır. Ancak Darwinistlerin materyalist kaygılarla görmezlikten geldikleri bu bilimsel gerçekler, evrimsel yaratılış aldatmacasını savunan bazı Müslümanlar tarafından da göz ardı edilmektedir. Bazı Müslüman çevreler de bu dogmatik Darwinist görüşü savunmakta, hatta son derece zorlama yorumlarla Kuran'dan bu konuya kendilerince delil getirmeye çalışmaktadırlar. Bu kişilerin delil olarak gösterdikleri bir ayet şu şekildedir:
Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, Yücedir. (Kasas Suresi, 68)
Bu ayette Allah'ın hidayet vereceği insanları ve elçi tayin edeceği peygamberlerini yine Allah'ın seçeceği açıklanmaktadır. Ayette, evrimsel bir doğal seçilime işaret olduğunu iddia etmek, son derece hatalı bir yorum olur.
İslam alimleri de bu ayetleri ittifakla aynı şekilde yorumlamaktadırlar. Örneğin İmam Taberi ayeti şu şekilde tefsir etmektedir:
"Rabbin kullarından dilediğini yaratır ve onlardan dilediğini de iman ve hidayete erdirmek üzere seçer. Onlar için seçim hakkı yoktur. Onlar için diledikleri işi yapma seçeneği yoktur..." 66
Büyük müfessir Ömer Nasuhi Bilmen ise bu ayeti şu şekilde açıklar:
"Bu mübarek ayetlerde Allah Teala Hazretleri'nin halikiyetini, dilediğini iltizam ve ihtiyar edeceğini (seçeceğini), ilm ve kudretini, vahdaniyet-i subhaniyesini, hamd ve senaya istihkakını, hükm-i ilahisini ve huzur-i manevisine bütün kullarının celbedileceklerini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Hiçbir kimse, o Halik-i Hakim'in bir şeyi ihtiyar ve iltizam buyurmasına mani olamaz. O kulların ihtiyarları bizzat müessir değildir. Allah Teala onların ihtiyar ve iltizam edecekleri şeyleri yaratmaya haşa mecbur değildir... Cenab-ı Hak, peygamberlerini kendilerine gönderilen kimselerin rey ve ihtiyarlarına göre göndermez, ancak kendi ihtiyari ilahisine göre gönderir. Hayır ve selahın ne suretle, ne vasıta ile tecelli edeceğini ancak o Halik-i Kerim bilir. Hiçbir şey, O Halik-i Azim'e şerik olamaz ve onun ihtiyarı ezelisine muhalif bir şeyi vücude getiremez ve hiçbir kimsenin ihtiyarı, o mabudi kadimin pek yüce olan iradesine, ihtiyarına müzahim, muhalif bulunamaz. 67
Elmalılı Hamdi Yazır ise aynı ayeti şu şekilde tefsir eder:
"Rabbin neyi dilerse yaratır ve seçer. Yani dilediğini yaratır ve yarattıklarından dilediğini de seçer beğenir. Peygamberlik, şefaat gibi yüksek işlere getirir. Onların seçme hakkı yoktur. Bundan dolayı onların Allah'tan başka ortaklar ve şefaatçiler seçmeye ve tayine hakları yoktur. Sermedi, aralıksız, devamlı, demektir." 68
Bazı müslümanların doğal seleksiyon konusuna kendilerince Kuran'dan dayanak gösterdikleri ikinci ayet Fatır Suresi'nin 1. ayetidir. Ayette şu şekilde buyurulmaktadır:
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Fatır Suresi, 1)
Evrim yanılgısına inanan bazı Müslümanlar ayette geçen altı çizili ifadeyi de sözde evrimsel gelişime bir delil olarak göstermektedirler. Oysa bu ayetteki ifadeden böyle bir anlam çıkarılması Kuran ahlakına uygun olmadığı gibi, akıl ve mantık ile de çelişmektedir. Çünkü ayette meleklerin özel yaratılışı anlatılmaktadır. Nitekim İmam Taberi, tefsirinde bu ifadeyi "Dilediği meleğin kanat sayısını dilediği miktarda fazlalaştırır. Bu fazlalaştırmayı bütün mahlukatında da yapabilir. Yaratma ve emir O'na aittir" şeklinde yorumlamaktadır. 69 Ömer Nasuhi Bilmen de bu ayeti İmam Taberi ile aynı şekilde açıklamakta ve "O öyle bir Haalık-ı Kerimdir ki, melekleri daha nice kanatlara, kuvvetlere sahip kılar"70 demektedir.
Evrim yanılgısına inanan bazı Müslümanlar doğal seleksiyon konusunda olduğu gibi, mutasyon konusunda da Kuran ayetlerini yanlış bir şekilde yorumlama ve zorlama çıkarımlar yapma yoluna gitmektedirler.
Mutasyon gibi hiçbir evrimleştirici etkisi gözlemlenmemiş, aksine canlıları sadece tahrip ettiği ortaya çıkmış bir doğal mekanizmanın evrim teorisinin bir delili sanılması, başlı başına büyük bir yanılgıdır. (Bunu bilimsel içerikli kitaplarımızda detaylı olarak inceledik.) Burada konumuz açısından önemli olan husus ise, mutasyonu bir evrim mekanizması olarak kabul eden Müslüman evrimcilerin, bu yanılgıya Kuran'dan kendilerince getirmeye çalıştıkları delillerdir. Bazı ayetleri asıl manalarından tamamen farklı biçimde, çarpıtarak yorumlamaktadırlar. Söz konusu ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne geri dönmeye güç yetirebilirlerdi. (Yasin Suresi, 67)
Andolsun, sizden cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. (Bakara Suresi, 65)
Onlar, kendisinden sakındırıldıkları 'şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca' onlara: "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik. (Araf Suresi, 166)
De ki: "Allah Katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (Maide Suresi, 60)
Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oldu. (Araf Suresi, 107)
Eğer bir insan, "evrim teorisi lehinde, çarpıtma ve zorlamayla da olsa Kuran'dan birtakım deliller getirmeliyim" gibi bir anlayış içinde değilse, üstteki ayetleri mutasyona delil olarak yorumlaması kesinlikle mümkün değildir.
İlk üç ayette Allah'ın mucizevi biçimde canlıların bedenlerini değiştirmesinden söz edilmektedir. Dördüncü ayette ise sözü edilen nesne (asa) canlı bile değildir, dolayısıyla mutasyona uğraması gibi bir fikir öne sürülemez. Gerçekte söz konusu Müslümanların bu gibi ayetlerden kendilerince evrim teorisine delil çıkarmaya çalışmaları, "yaratılışçı evrim" yanılgısının ne kadar çürük, mantık dışı ve Kuran ahlakına uygun olmayan bir fikir olduğunun bir ispatıdır.
Bu konuda bazı kimselerce yanlış yorumlanan ayetlerden biri de, Allah'ın geçmişte bir grup Yahudiyi maymun kılmasıyla ilgilidir. Ayetler şöyledir:
Andolsun, sizden (İsrailoğullarından) cumartesi (günü) yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara: "Aşağılık maymunlar olun" dedik. Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık. (Bakara Suresi, 65-66)
Bu ayetlerden evrim teorisine paralel bir mana çıkarılamayacağı aşikardır. Bunun birkaç ayrı sebebi vardır:
1) Ayette kastedilen ceza, büyük olasılıkla manevi bir anlamdadır. Yani söz konusu Yahudilerin fiziksel anlamda değil, karakter yönünden maymuna benzetilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. (Doğrusunu Allah bilir.)
2) Eğer kastedilen ceza fiziki manada gerçekleşmiş olsa bile, bu doğa kanunlarının dışında gerçekleşen bir mucize olur. Burada Allah'ın dilemesiyle, bir anda mucizevi bir dönüştürme, yani bilinçli bir yaratılış söz konusudur. Evrim teorisi ise, türlerin milyonlarca yıllık zaman dilimlerinde rastlantılarla yavaş ve kademeli olarak birbirlerine dönüştükleri gibi akıl ve bilim dışı bir tez öne sürer. Dolayısıyla Kuran'da bildirilen bu hadiseyle evrimin savunduğu senaryonun birbiriyle hiçbir ilişkisi yoktur. Nitekim bu ayetin devamındaki ayette "Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt kıldık." şeklinde buyurulmaktadır. Bu ayette söz konusu kişilerin aşağılık maymunlar haline getirilmelerinin sonra gelecek olanlara "ibret kılınmaları" amacıyla bir mucize olarak gerçekleştirildiğine işaret edilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.)
3) Ayette kastedilen ceza, tarihte tek bir kez ve sınırlı sayıda insan için gerçekleşmiştir. Oysa evrim teorisi tüm insanların maymunlar ile akraba oldukları gibi mantık ve bilim dışı bir senaryo öne sürer.
4) Ayette, insanların maymuna dönüşmesinden söz edilmektedir. Oysa ki evrim teorisinin iddiası ters yöndedir.
5) Kuran'da, Maide Suresi'nin 60. ayetinde de Allah'ın gazablandığı sapkın bir topluluğun maymunlara ve domuzlara çevrildiği haber verilir. Ayet şöyledir:
De ki: "Allah Katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır." (Maide Suresi, 60)
Bu durumda, baştan beri incelediğimiz hatalı mantık örgüsüyle hareket edildiğinde, ayette insanın yalnız maymunla değil domuzla arasında da bir evrimsel bağa işaret olduğu gibi gerçek dışı bir sonuca varılması gerekmektedir. Halbuki evrimcilerin dahi domuzla insan arasında böyle bir bağlantı olduğuna dair bir iddiaları yoktur.
Buraya kadar da anlaşıldığı gibi, Kuran'ın bazı ayetlerinde evrim teorisine dair birtakım işaretler bulunduğu iddiası, hem Kuran'ın bütünüyle hem de evrim teorisinin kendi tezleriyle birebir çelişen büyük bir yanılgıdır.
39. Müfredat,Ragıp el-İsfehani,Çıra Yayınları,3.baskı,s.646
40. Tefsir-i Kebir,Fahreddin Razi,Huzur Yayınevi,Cilt 22,s.151
41. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, Tercüme Mehmet Keskin, Ümit Yayıncılık, 6.Cilt, s.2631
42. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 8.cilt, s. 3851
41. Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /insan-dehr.htm
42. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8.cilt, s. 3915
43. Müfredat,Ragıp el-İsfehani,Çıra Yayınları, 3.baskı, s.389
İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s.2684
44. Müfredat,Ragıp el-İsfehani,Çıra Yayınları,3.baskı,s.321
45. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8.cilt, s. 3915
46. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s.2684
47. Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /insan-dehr.htm
48- İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s.2684
49. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8.cilt, s. 3915
50. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 3.Cilt, s.1268
51. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 4.cilt, s. 1958
52. Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /infitar.htm
53. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 6.cilt s. 2763
54. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 4.Cilt, s.1796
55. Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /infitar.htm
56. Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /infitar.htm
57. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8.cilt, s. 3983
58. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s.2748
59. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 4.Cilt, s.1796
60. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, s. 2764
61. Müfredat,Ragıp el-İsfehani,Çıra Yayınları,3.baskı,s.60
62. Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /nuh.htm
63. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8. cilt s. 3851
64. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s. 2632
65. Tefsir-i Kebir,Fahreddin Razi,Huzur Yayınları,Cilt 22,s.153,154
66. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 4.Cilt, s.1701
67. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 5. cilt, s. 2622
68- Elmalılı Hamdi Yazır, http:// www.kuranikerim.com/telmalili /kasas.htm
69. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 4.Cilt, s. 1877