Kitabın başından bu yana "Allah'ın canlıları evrimle yarattığı" iddiasıyla ortaya çıkanların içinde bulundukları büyük yanılgıyı inceledik. Bu kimseler diğer evrimciler gibi doğrudan "canlılar tesadüfen oluşmuştur" demez, ancak Allah'ın evrimle yarattığı yanılgısını savunarak, Darwinizm'e bazı noktalarda -isteyerek ya da istemeyerek- destek verirler. Onların bu hatalı bakış açılarına göre Allah canlı türlerini yaratırken mutasyon ve doğal seleksiyon gibi evrim mekanizmalarını kullanmıştır ve bu hiçbir dayanağı olmayan bir iddiadır.
Ancak önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, ne doğal seleksiyonun ne de mutasyonun yeni bir canlı türü meydana getirmediği, yani evrimleştirici bir gücü olmadığı bilimsel gelişmelerle ortaya çıkmıştır. Evrimsel yaratılış yanılgısını savunanların iddiasına göre ise -ki bu hiçbir şekilde doğru değildir- Allah canlıların genetik yapılarında mutasyonlar yoluyla birtakım değişimler meydana getirmekte ve böylece onlara faydalı organlar kazandırmaktadır. Ya da yine bu gerçek dışı iddiaya göre Allah önce ilkel canlılar yaratmakta, sonra onları kompleks canlılar haline getirmek, onları mükemmelleştirmek için doğal seleksiyonu kullanmaktadır. Doğal seleksiyon mekanizmasıyla bir canlıya organ eklemekte ya da önceden yarattığı bir organı körelterek, çıkarmakta, bir türü bir başka türe dönüştürmektedir. (Allah'ı tenzih ederiz) Oysa bu iddialar hem bilimsel olarak geçersizdir, hem de Kuran'a uygun değildir.
Bilimsel gelişmelerden haberdar olmayan bir insan, üstelik evrim teorisini de desteklemek istiyorsa bu yanlış tip çıkarımlar yapabilir. Ancak bu iddia bilimsel gerçeklere tamamen aykırıdır. Üstelik ilerleyen bölümlerde de değinileceği gibi, Kuran’da bu şekilde bir yaratma fiilinden bahsedilmemektedir.
Bir noktayı belirtmek gerekir: Elbette ki Allah dileseydi canlıları evrimle de yaratabilirdi. Ancak Kuran’da bu yönde bir bilgi yoktur, evrimcilerin öne sürdüğü gibi türlerin aşama aşama oluşumunu destekleyecek tek bir ayet bile bulunmamaktadır. Bilim de bu iddiaların geçersizliğini ortaya koymaktadır. Durum bu kadar açıkça ortadayken, evrim teorisini savunmanın Müslümanlar açısından açıklanabilir bir yönü yoktur. Tek neden ise ilk bölümde de vurguladığımız gibi bilgi eksikliği, evrimciler karşısında duyulan psikolojik eziklikler ve evrimcilerin çoğunluk oldukları için haklı olduklarını zannetme benzeri yanılgılardır.
Allah dilediğini dilediği şekilde ve zamanda, örneksiz olarak yaratan, yoktan var edendir. Her türlü eksiklikten uzak olan, hiçbir şeye ihtiyaç duymayandır. Dolayısıyla Allah'ın yaratması için de hiçbir sebebe, araca, aşamaya ihtiyaç yoktur. Dünyada herşeyin belli sebeplere, doğa kanunlarına bağlı olması kimseyi yanıltmamalıdır. Allah, tüm bu sebeplerin yaratıcısı olarak bunlardan tamamen münezzehtir.
Göklerin ve yerin Rabbi olan Allah, dilediği takdirde bu sebepleri de ortadan kaldırabilir. Örneğin Allah dilerse insanları akciğere ihtiyaç duymaksızın, havadan oksijen solumalarına gerek olmadan hayatta kalacakları şekilde de yaratabilir. Dolayısıyla Allah'ın bir akciğeri zaman içinde evrimleştirerek mükemmel hale getirmeye ya da bir başka mekanizma meydana getirmeye ihtiyacı yoktur. Bu yüzden insanın Allah'ın büyüklüğünü, gücünü düşünürken de kendi duyularının ve aklının sınırlarıyla düşünmesi çok büyük bir yanılgı olur. Biz zaten Allah'ın dilediği ölçüde bilebilir, dilediği kadarından haberdar olabiliriz.
Şunu da belirtmek gerekir: Allah dilerse yaratmada belirli safhalar kullanabilir. Örneğin bitkiyi tohumdan çıkarır veya insanı tek bir sperm ile yumurta hücresinin birleşmesinden, aşama aşama yaratır. Fakat bu safhaların –ileride de detaylandıracağımız gibi- evrim iddiası ile hiçbir ilgisi yoktur. Hiçbir aşamada tesadüfe, başıboşluğa yer yoktur ki, evrim teorisinin temel iddiası rastgele, şuursuz tesadüflerle, kendi kendine meydana gelen olaylardır. Bir bitkinin meydana gelişinin ya da tek bir hücrenin "en güzel surette" yaratılmış olan bir insan haline dönüşmesinin her safhası, Allah'ın sonsuz kudreti ile yaratılmış, mükemmel sistemler sayesinde gerçekleşir.
Allah yerleri, gökleri ve ikisi arasındaki herşeyi, tüm canlıları yalnızca dilemiş ve yaratmıştır. Bu, Allah için son derece kolaydır. Kuran'da da bu gerçeğe işaret edilmiş ve Allah'ın yaratışı hakkında şunlar bildirilmiştir:
O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "Ol" dediği gün (herşey) olur, O'nun sözü haktır… (Enam Suresi, 73)
Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol" demekten ibarettir; o da hemen olur. (Nahl Suresi, 40)
Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen olur. (Mümin Suresi, 68)
Bir çiçeğin meydana gelişinin her safhasında Allah'ın sonsuz kudretinin ve sonsuz aklının tecellileri vardır. Bir tohumu, canlı renkleriyle son derece estetik bir çiçeğe dönüştüren alemlerin Rabbi olan Allah'tır. |
Allah için "yaratmak" son derece kolaydır. Bunun için ayetlerde bildirildiği üzere, sadece "Ol" emrini vermesi, yani dilemesi yeterlidir. Kuran'da Allah'ın evreni ve canlıları mükemmel bir şekilde yarattığı pek çok ayette bildirilmektedir. Bu durumda inançlı kimselerin bu açık gerçeğe karşı zorlama izahlar getirmeleri, "Allah canlıları evrimle yaratmıştır", "yaratırken mutasyonları, doğal seleksiyonları, maymundan insana geçiş aşamalarını kullanmıştır" şeklinde tutarsız iddialarda bulunmaları büyük bir yanılgıdır. Kuran'da bu yönde hiçbir açıklama olmadığı, bilimsel deliller de bunu reddettiği halde zorlama izahlarla, belki de evrimciler tarafından kabul görebilmek ümidiyle bunu yapmaları çok yanlış olur.
Allah evrendeki tüm kanunları Kendi yapar ve onları istediği şekle sokar. Allah dilediğini dilediği anda gerçekleştirendir. Allah gökte ve yerde olan herşeyi sarıp kuşatan, herşeye kudretiyle hakim olandır. Kimi insanlar ise Allah'ın gücünü kavrayamamakta, O'nu kendi sınırlı akıllarıyla değerlendirmektedirler. Allah Kuran'da bu insanların varlığını şöyle haber vermiştir:
Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler... (Enam Suresi, 91)
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir. (Hac Suresi, 74)
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve Yücedir. (Zümer Suresi, 67)
Evrimsel yaratılışı savunanların aksine, Allah önce maymunu yaratıp, sonra onları kusurlu ve eksik organlı geçiş formlarından evrimleştirerek insanı biçimlendirmemiştir. Allah insanları en güzel surette yoktan yaratmıştır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:
Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. (Tin Suresi, 4)
Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır. (Tegabün Suresi, 3)
Yukarıdaki ayetler insanı mükemmel biçimde, yani şimdiki haliyle bir anda yaratanın Allah olduğunun delillerindendir. Halbuki evrimcilerin iddia ettikleri ara geçiş formları ayetteki ifadenin tam tersine çirkin bir yapı sergilemektedirler. İnançlı insanların evrim teorisine ihtimal vermeden önce bu gerçeği de gözden geçirmeleri gerekmektedir. Allah tüm canlıları evrime gerek olmaksızın birdenbire ve mükemmel bir biçimde yaratmıştır. Kuran'da bu açık gerçek şöyle bildirilmektedir:
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
Allah için yaratmanın ne derece kolay olduğu Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir. (Yasin Suresi, 81)
Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz yalnızca tek bir kişi(yi yaratıp sonra diriltmek) gibidir. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir. (Lokman Suresi, 28)
Gözle görülmeyecek kadar küçük bir hücreyi, düşünen, konuşan, nefes alan bir insana dönüştüren Allah'ın sonsuz ilmi ve kudretidir. İlk insandan itibaren tüm insanlar Allah'ın kusursuz yaratışı ile yaratılmışlardır. Tarih boyunca her insan dünyaya, Allah'ın takdir ettiği aşamalardan geçerek gelmiştir. Bu, evrim değildir, yaratılıştaki mükemmelliktir. |
Evrimsel yaratılış yanılgısına inanan çevrelerin göz ardı ettikleri bir diğer önemli konu da Allah'ın farklı yaratma şekilleridir. Allah insandan ve hayvandan çok farklı yaratılışa sahip canlıları da var etmiştir. Melekler ve cinler bu canlıların başında gelmektedir. İlerleyen sayfalarda, Allah'ın Kuran'da bildirdiği yaratılış şekillerinden bir kısmına yer verilmektedir.
Melekler Allah'ın emrinden çıkmayan varlıklardır. Ayetlerde meleklerin yaratılışı şu şekilde bildirilir:
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Fatır Suresi, 1)
Ayette geçen ifadeden de anlaşıldığı üzere, melekler görünüm itibariyle insanlardan çok farklıdırlar. Nitekim Allah yukarıdaki ayette "O yaratmada dilediğini artırır" ifadesiyle de farklı yaratış şekilleri olduğunu haber vermiştir.
Meleklerin Allah'ın emrinde ve Allah'a karşı itaatli varlıklar oldukları ise ayetlerde şöyle bildirilir:
Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar. Üstlerinden (her an bir azab göndermeye kadir olan) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar. (Nahl Suresi, 49-50)
Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)
Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. (Tahrim Suresi, 6)
Meleklerle ilgili bilinmesi gereken bir diğer önemli gerçek ise insandan önce meleklerin yaratılmış olmasıdır. Nitekim Allah ilk insan olan Hz. Adem'i yaratacağı zaman bunu meleklere bildirmiş ve onlara Hz. Adem'e secde etmelerini emretmiştir.
Aynı zamanda Allah Hz. Adem'e meleklerden farklı bir ilim vermiş ve ona eşyanın isimlerini öğretmiştir. Melekler ise bu ilmi bilmemektedirler. Bütün bu gerçekler Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi. Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim." Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (Bakara Suresi, 30-34)
Melekler gibi cinler de insanlardan farklı bir yaratılışa sahiptirler. Allah insanın balçıktan, cinlerin ise ateşten yaratıldığını aşağıdaki ayetlerde şöyle haber verir:
Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık. (Hicr Suresi, 26-27)
İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı. Cann'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı. (Rahman Suresi, 14-15)
Allah Kuran'da insanların ve cinlerin yaratılış amaçlarını da bildirmektedir. Konuyla ilgili ayet şöyledir:
Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56)
Açıkça görüldüğü gibi, insanlar ve cinler farklı varlıklardır. Yaratılış amaçları ise aynıdır; yalnızca Allah'a ibadet etmek. Allah gerek meleklerin gerekse cinlerin insanlardan farklı yaratılış özelliklerine sahip olduklarını Kuran'ın pek çok ayetinde bildirilmiştir. Örneğin ayetlerde cinlerin eşya nakledebilme özellikleri haber verilmektedir:
(Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) "Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (Müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi. Cinlerden ifrit: "Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim." dedi. (Neml Suresi, 38-39)
Kuran'da haber verilen bir diğer husus ise aynı meleklerde olduğu gibi cinlerin de insandan önce yaratılmış olmalarıdır. Çünkü Allah Hz. Adem'i yarattığı zaman meleklere ve İblis'e ona secde etmelerini emretmiştir. Ardından da İblis'in cinlerden olduğunu şöyle açıklanır:
Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. (Kehf Suresi, 50)
Allah için yaratmak çok kolaydır, hiçbir sebebe gerek duymaksızın yoktan var edendir. Cinleri ve melekleri nasıl farklı şekillerde ve yoktan var ettiyse, insanı da evrime gerek olmadan, ayrı bir varlık olarak yoktan var etmiştir. Aynı durum hayvanlar ve bitkiler gibi diğer canlılar için de geçerlidir. Allah bu canlıların hiçbirini evrimleştirmeden, yani türleri başka türlere dönüştürmeden bir anda yoktan var etmiştir. Her biri Allah'ın kudreti ve hakimiyetiyle meydana getirdiği kusursuz sistemlerin bir sonucudur.
Melekler ve cinler bizden farklı bir boyutta yaşamaktadır ve o boyutun fizik kuralları bizim bağlı olduğumuz fizik kurallarından farklıdır. Bu farklılık, evrimden başka seçenek olmadığı tabusunda ısrar edenlere de önemli bir cevaptır. Çünkü bu kişiler, Allah’ı ve gücünü sınırlı düşünebildikleri için, bir anda var olmayı yani yaratılmayı zor görmektedir. Onların dar kalıplı düşüncelerine göre insan ve dünyadaki diğer canlılar ancak aşama aşama süreçlerden geçerek bugünkü haline gelebilmiştir. Oysa, Allah melekleri ve cinleri nasıl bir anda bir başka boyutta bambaşka fizik kurallarıyla var ediyorsa, insanı, kedileri, tavşanları, çilekleri, muzları, papatyaları bir anda bu dünyaya has fizik kurallarıyla var etmiştir. Bilim de bu bir anda var oluşun, yani yaratılışın tartışmasız olduğunu ortaya koymuştur.
Allah Kuran’da yaratma kudretinin örnekleri olarak melekler ve cinlerin yanı sıra Hz. İsa’nın çamurdan yaptığı kuşun canlanması ve Hz. Musa’nın asasının canlı bir yılana dönüşmesini de örnek vermiştir. Allah dilediği takdirde bir çamur parçası canlı uçan bir kuşa, bir tahta parçası çevresindekileri yutan sindirim sistemi olan bir yılana dönüşmektedir. Bu bilgiler, “Süreçle yaratmak Allah’ın Sünnetullahı’dır, Allah evrimle yaratmıştır” diyenlerin iddiasını bir kez daha geçersiz kılar. Allah dilediğini dilediği anda dilediği şekilde yaratma gücüne sahiptir. “Ol” emriyle her şeyi var edendir.
İsa Peygamber, ayette bildirildiği gibi "... O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır." (Al-i İmran Suresi, 45) Allah Hz. İsa'ya dünya hayatında çeşitli mucizeler lütfetmiştir. Babasız olarak dünyaya gelmiş, beşikteyken konuşmuş ve hastaları mucizevi şekilde iyileştirmiştir.
Ayrıca Hz. İsa çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp, onun içine üfürdüğünde kuş Allah'ın dilemesiyle hayat bulmuş, canlanmıştır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemen Allah'ın izniyle kuş olur... (Al-i İmran Suresi, 49)
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluyordu"... (Maide Suresi, 110)
Bu kuş, hiçbir sebebe bağlı olmadan, Allah'ın dilemesi ve mucizesiyle, can bulmaktadır. Cansız bir maddeden can sahibi olan kuş, Yüce Allah'ın örneksiz, sebepsiz, üstün yaratışının örneklerinden biridir. Hz. İsa da, Allah'ın lütfettiği bu mucizeyle, evrimci düşüncenin mantıksızlığını ve geçersizliğini gözler önüne sermektedir. Bu, Allah'ın bir mucizesi ve evrime inanan bazı Müslümanların göz ardı ettikleri önemli bir gerçektir.
Buna çok benzer bir başka örnek ise Hz. İbrahim'le ilgili bir olayın haber verildiği bir ayette geçmektedir. Aşağıdaki ayette de Allah'ın cansız varlıklara mucizevi şekilde can verdiği bildirilmektedir. Allah yaratmak için hiçbir sebebe ihtiyaç duymayandır:
Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Bakara Suresi, 260)
Allah Hz. Musa’ya da Hz. İsa gibi mucizeler vermiştir. Bilindiği gibi Hz. Musa, Allah’ın izniyle denizi yarıp kavmini Firavun’un ordusundan kurtarmıştır. Ayrıca yine Hz. Musa’nın asası da Allah’ın izniyle bir yılan haline gelmiştir. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
"Sağ elindeki nedir ey Musa?"
Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."
Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (olmuş).
Dedi ki: "Onu al ve korkma, Biz onu ilk durumuna çevireceğiz." (Taha Suresi 17-21)
Hz. Musa’nın asası örneği de Hz. İsa’nın çamuru kuş yapması örneğinde olduğu gibi, Allah’ın sebepsiz bir şekilde canlı oluşturabildiğinin en büyük kanıtlarından biridir. Hz. Musa elindeki asasını yere attığı anda, Allah'ın lütfuyla, cansız bir odun parçası, hızla hareket eden, diğer şahısların ortaya koyduklarını yutan, yani sindirim sistemi de olan tamamen canlı bir varlığa dönüşmektedir. Böylece Allah insanlara canlılığın nasıl yoktan var edildiğinin bir örneğini göstermektedir. Cansız bir madde, sadece Allah'ın dilemesiyle, yani "Ol" emriyle can bulmaktadır. Allah'ın Hz. Musa'ya lütfettiği bu mucize, eski Mısırlıların batıl evrim inanışlarını bir hamlede yerle bir etmiş, Hz. Musa'ya karşı olan insanlar dahi hemen o an gerçeği kavrayıp, batıl inanışlarını bırakıp, Allah'a iman etmişlerdir.
Allah için yaratmak çok kolaydır, O, hiçbir sebebe gerek duymaksızın yoktan var edendir. Cinleri ve melekleri nasıl farklı şekillerde ve yoktan var ettiyse, insanı da evrime gerek olmadan, ayrı bir varlık olarak yoktan var etmiştir. Aynı durum hayvanlar ve bitkiler gibi diğer canlılar için de geçerlidir. Allah bu canlıların hiçbirini evrimleştirmeden, yani türleri başka türlere dönüştürmeden bir anda yoktan var etmiştir.
Bunun için ayetlerde bildirildiği üzere, sadece "Ol" emrini vermesi, yani dilemesi yeterlidir:
O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "Ol" dediği gün (herşey) olur, O'nun sözü haktır… (Enam Suresi, 73)
Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol" demekten ibarettir; o da hemen olur. (Nahl Suresi, 40)
Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen olur. (Mümin Suresi, 68)
Bu durumda inançlı kimselerin bu açık gerçeğe karşı zorlama izahlar getirmeleri, "Allah canlıları evrimle yaratmıştır", "yaratırken mutasyonları, doğal seleksiyonları, maymundan insana geçiş aşamalarını kullanmıştır" şeklinde tutarsız iddialarda bulunmaları büyük bir yanılgıdır.
Kuran'da örnek verilen mucizevi yaratılış şekillerinden biri de Hz. Zekeriya'nın eşi kısır iken bir çocuk ile müjdelenmesidir. Ayetlerde şu şekilde buyrulmaktadır:
(Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız." Dedi ki: "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi... (Meryem Suresi, 7-9)
... Rabbin dedi ki: "Bu Benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım." (Meryem Suresi, 9)
Yüce Allah, insanları ölümlerinden sonra, ahiret hayatlarına uygun olarak yeniden ve farklı bir biçimde yaratacağını bildirmiştir. İnsanlar dünyada evrim olmadan yaratıldıkları gibi, ahiret hayatları için de herhangi bir evrim süreci yaşanmadan, Allah'ın "Ol" emriyle, bir anda diriltileceklerdir. Aynı şekilde Yüce Rabbimiz, insanlar gibi, cennet ve cehennemdeki tüm varlıkları da evrim ile yaratmamıştır. Ayetlerde bildirilen cehennem bekçileri, zebaniler ve cennetteki huriler de Yüce Rabbimiz'in hiçbir sebep olmaksızın yoktan var ettiği varlıklardır. Kuran’da yer alan, insanın ölümden sonra yeniden yaratılışı ve ahiretteki varlıklarla ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş". O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir. (Zümer Suresi, 51-53)
Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. (Vakıa Suresi, 35)
Kuran’da bildirilen ve İslam alimlerinin “Kalu Bela” olarak tanımladıkları olay da evrimsel yaratılış savunucularının yanılgılarını ortaya koymaktadır: Yüce Rabbimiz, Araf Suresi’nin 172. ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:
Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
Görüldüğü gibi, insanın yaratılışı konulu tüm ayetlerde olduğu gibi, bu ayette de evrimle olan bir yaratılıştan bahsedilmemektedir.
Yaratma da diriltme de tamamen Allah'ın elindedir ve Allah'ın, aynı yaratmada olduğu gibi diriltmede de bir sebebe ihtiyacı yoktur. Bunun Kuran'da pek çok örneği vardır.
Kuran'da bildirildiği gibi, insan ölüp toprağa karıştıktan sonra ahiret gününde yeni bir yaratılışla diriltilecektir. Ayetlerde şu şekilde bildirilir:
Bu, şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" demelerine karşılık cezalarıdır. Görmüyorlar mı; gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler. (İsra Suresi, 98-99)
Ayetlerde de görüldüğü gibi, inkar edenler, insanların ölüp, toprak olduktan sonra yeniden yaratılacaklarına inanmamaktadırlar. Bu örnek evrim teorisinin içinde bulunduğu durumu da özetlemektedir. Çünkü kıyamet gününde insanların bedenlerini yoktan var edecek olan Rabbimiz, ilk insan olan Hz. Adem'i de yoktan var etmiştir. Bu ayetler Kuran'a inanan, ancak evrim düşüncesini savunmada ısrarlı davranan kişiler için de çok büyük önem taşımaktadır.
Allah, "Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız..." (Enam Suresi, 94) ayeti ile de insanın ahiret gününde yeniden yaratılışına işaret etmektedir. Ayette insanların ahiretteki yaratılışlarının "ilk yaratılışları" gibi olduğu açıklanmaktadır. Ölüp toprak haline gelen insan, ahirette yeniden bir yaratmayla yoktan yaratılacaktır ve insan halinde olacaktır. Dolayısıyla insanın ilk yaratılışı da buna benzemektedir ve aşama aşama değil, bir anda, mucizevi şekilde gerçekleşmiştir.
Kuran'da yeniden diriliş ile ilgili daha pek çok örnek bulunmaktadır. Örneğin Hz. Musa'nın kavmine Allah böyle bir olay yaşatmıştır. Allah bu kavmi öldürüp, sonra da diriltmiştir. Bu olay Kuran'da şöyle anlatılır:
Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz. Sonra şükredesiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik. (Bakara Suresi, 55-56)
Kuran'daki kıssalardan birinde ise bir başka ölüp-dirilme örneği bildirilmektedir. Hz. Musa'ın kavminin başından geçtiği bildirilen bu kıssada, Allah söz konusu kişilere öldürdükleri cesede daha önceden kestikleri ineğin bir parçasıyla vurmalarını emretmiştir. Allah, bunu ayette de belirtildiği gibi, bu insanlara ölüleri dirilttiğini göstermek ve onların imanlarını sağlamlaştırmak için yapmıştır. Bu apaçık bir mucizedir. Ancak ayetin devamında da görüleceği gibi, bu mucizenin ardından bu kişilerin kalpleri yine katılaşmıştır. Bu olay Bakara Suresi'nde şöyle anlatılır:
Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı. Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız. Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir. (Bakara Suresi, 72-74)
Diğer bir örneği de Allah şöyle bildirmiştir:
İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar; ki akıl erdiresiniz. Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez. (Bakara Suresi, 242-243)
Bu konuda Kuran'da verilen bir diğer örnek ise öldükten sonra dirilmeye inanmayan bir kişinin durumudur. Ayetlerde bildirildiği üzere Allah bu kişiyi yüz yıl ölü bırakmış ve sonra da diriltmiştir. Ancak aradan yüz yıl geçmesine rağmen bu kişi kendisinin bir gün ya da bir günden az kaldığını düşünmüştür. Gerçeğin kendisine haber verilmesi karşısında bu kişi iman etmiştir. Kuran'da bu olay şöyle bildirilir:
Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir." (Bakara Suresi, 259)
Bu konuda Kuran'da verilen örneklerden biri de Kehf Ehli'dir. Bu kıssayı diğerlerinden ayıran fark, Kehf Ehli'nin öldürülmemesi, sadece bir insanın normal ömründen çok daha uzun süren bir uykuya dalmalarıdır.
İnançlı gençlerden oluşan Kehf Ehli (mağara sahipleri), içinde yaşadıkları kavim Allah'a şirk koşarak, Allah'tan başka ilahlar edindiği için kavimlerinden uzaklaşıp, bir mağaraya sığınmışlardır. Ancak Allah Kehf Ehli'ne üç yüzyıldan fazla süren bir uyku vermiş ve böylece onları mucizevi bir şekilde mağarada uyutmuştur. Bu olay Kuran'da şöyle bildirilir:
Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına vurduk (derin bir uyku verdik). (Kehf Suresi, 11)
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." (Kehf Suresi, 25-26)
Ancak bir zaman sonra Allah Kehf Ehli'ni uykularından uyandırmıştır. Bu olay da ayetlerde şöyle haber verilmektedir:
Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarıyoruz. Gerçekten onlar Rablerine iman etmiş gençlerdi ve Biz de onların hidayetlerini arttırmıştık. (Kehf Suresi, 12-13)
Fakat onlar bu kadar uzun bir süre uyuduklarının farkında değildirler. Hatta bir gün ya da bir günün birkaç saatlik kısmı kadar kaldıklarını düşünmektedirler. Oysa üç yüz yılı aşkın bir süre uyumuşlardır. Konuyla ilgili ayet şöyledir:
Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: "Ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık." Dediler ki: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin." (Kehf Suresi, 19)
Kuran'da verilen bu gibi örnekler Allah'ın yaratma ve öldürme konusunda hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığını açıkça göstermektedir.
Allah Kuran'da balarısına vahyettiğini ve ona ne yapması gerektiğini bildirdiğini söylemektedir. Bu gerçek Nahl Suresi'nde şöyle yer almaktadır:
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uç. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)
Bilindiği gibi balarıları çiçek özlerini toplayıp, vücutlarında ürettikleri bazı salgılarla birleştirip bal üretirler. Balı saklamak ve yavrularını büyütmek için de son derece düzgün, aynı açılara sahip, diğerleri ile birebir aynı altıgen balmumu hücreler yapar ve bununla petekler inşa ederler. Ayrıca kovandan besin kaynağı aramak için ayrılan ve her seferinde kovana başarıyla geri dönen arılar yönlerini de Allah'ın vücutlarında yarattığı özel sistemler ile bulmaktadırlar. Allah'ın ayette "Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver" hükmüyle haber verdiği arıların bu özelliğinde düşünen insanlar için elbette hikmetler vardır.
Bir böceğin altıgen açılarından haberdar olması, balmumunun formülünü keşfederek, bunu vücudunda üretmesini sağlayacak sistemler tasarlaması, daha sonra bu gibi bilgileri DNA'sına kendi kendine yerleştirmesi ve bu sayede diğer türdeşlerinde de aynı özelliklerin olmasını sağlaması elbette imkansızdır.
Çok açıktır ki, bütün bunları arılara üstün güç ve akıl sahibi olan Allah öğretmekte, yani ayette haber verildiği gibi vahyetmektedir. Herşeyden haberdar olan Allah balarısına neler yapması gerektiğini bildirmekte, balarısı da tam vahiyde kendisine bildirildiği gibi hareket etmektedir. Balarısının şuurlu davranışları çok açık bir şekilde yaratılışı kanıtlamaktadır.
Hayvanlardaki bu gibi özelliklerin incelenmesi, canlılardaki yüksek şuuru ve kusursuz yaratılışı bize tanıtır. Bu gibi bilgiler sayesinde Yüce Rabbimiz'in gücünün benzersizliğini bir kere daha anlarız. Allah dilediği canlıyı dilediği özelliklerde yaratmaya güç yetirendir. Allah sınırsız güç sahibi olandır, herşeyin Malikidir. Evrimciler ise canlılardaki bu gibi olağanüstü özelliklerin sözde tesadüflerle meydana geldiğine inanırlar. Bu mantıksız iddiaya göre, tesadüfler arılara açı hesaplaması yapmayı öğretmiş, bu özellik diğer arılara da yine tesadüfler yoluyla aktarılmıştır. Tesadüfler arıların vücutlarında bal üretecek ya da balmumu yapacak sistemleri var etmiştir. Bu gibi hayal ürünü senaryoların hem akılcılıktan hem de bilimsellikten uzak olduğunu anlamak için bir an düşünmek yeterlidir.
Balarılarını yaratan ve şuur veren Allah'tır. İşte bu gibi yaratılış mucizeleri evrimcileri çok büyük çıkmaza sokmaktadır.
Kuran'da bildirildiği gibi Allah Hz. Süleyman'a, karıncaların konuşmalarını anlayabilecek bir ilim vermişti. |
Önceki bölümde de değinildiği gibi, evrimcilerin yanılgısına göre canlılar kör tesadüflerin, rastgele oluşumların eseridirler. Ancak bu hayali evrimci iddiayı kanıtlayan tek bir delil yoktur. Buna rağmen evrimcilerin iddialarını geçersiz kılan çok sayıda kanıt mevcuttur.
Buna örnek olarak, Kuran'da bildirilen Hz. Süleyman ile bir dişi karınca arasında geçen olayı verebiliriz. Ayetlerde haber verildiğine göre Hz. Süleyman Peygamber dişi karıncanın kendisi hakkında söylediklerini duymakta ve anlamaktadır. Kuran'da bu olay şöyle bildirilir:
Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin." (Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml Suresi, 18-19)
Görüldüğü gibi, ayette bir karıncanın diğer karıncalara hitap ettiği haber verilmektedir. Şuursuz tesadüflerle ortaya çıktığı iddia edilen bir hayvanın kendi toplumuna hitap etmesini sağlayacak özel bir haberleşme sistemine sahip olması, üstelik onları akla ve mantığa davet etmek gibi bilinçli davranışlarda bulunması elbette söz konusu olamaz. Ancak Allah'ın yaratmasıyla varlık bulan bir canlı, Allah dilediği takdirde yine O'nun dilediği kadar şuurla hareket edebilir ve böyle bir varlıkla iletişim kurmak da -Allah'ın izniyle- mümkün olabilir.
Evrim teorisinin gerçek dışı iddiasına göre büyük bir şuursuzluk içinde olmaları gereken canlılar, bu iki örnekte de görüldüğü gibi, gerçekte büyük bir akıl sergilemektedirler. Bu durumdaki olağanüstülüğü Darwinistlerin anlamasını -samimi olarak düşünen ve vicdanlı hareket edenleri tenzih ederiz- bekleyemeyiz belki. Fakat Allah'ın varlığına ve gücüne iman ettiğini söyleyen bir kişinin ayetlerdeki bu bilgiler üzerinde mutlaka düşünmesi gerekmektedir. Çünkü bu yaratılış gerçekleri evrimcilerin tesadüf iddialarını açıkça geçersiz kılmaktadır. Bu durum ise evrimin savunulacak hiçbir yanının olmadığını bir kez daha göstermektedir.
Bazı Müslümanların evrim fikrine itibar etmesinin kökeninde, Allah'ın dilediği anda dilediğini yaratma ve yok etme gücünü göz ardı etmelerinin önemli bir rolü vardır. Söz konusu Müslümanlar, doğa kanunlarının sabit ve değişmez olduğunu ve hiçbir olayın doğa kanunları dışında gerçekleşmeyeceğini varsayan "natüralist" dogmanın etkisi altında düşünmektedirler. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü "doğa kanunları" dediğimiz kavramlar, Allah'ın maddeyi belirli bir düzen içinde yaratmasından ve korumasından kaynaklanmaktadır. Bunlar maddenin bizzat kendisinden kaynaklanan özellikler değildir. Dolayısıyla bu kanunları Allah belirlediği gibi, dilediği zaman da bunları değiştirmeye güç yetirendir.
Rabbimiz dilediği zaman kullarına mucizeler gösterir. Örneğin Kehf Ehli'nin 300 yıldan fazla bir süre canlı kalması, doğa kanunlarının dışında kalan bir mucizedir. Allah'ın önce öldürüp sonra da dirilttiği insanlar da birer mucizedir. Her olay –mucizeler de bizim doğa kanunu olarak adlandırdıklarımız da- Allah'ın yaratmasıyla gerçekleşmektedir. Burada anlaşılması gereken husus, Allah'ın Kendi yaratmış olduğu kanunlardan münezzeh olduğudur. Allah dilerse, doğa kanunlarının tümünün zıttı fiiller meydana getirir. Bu, Allah için çok kolaydır.
Evrim teorisine aldanmış olan bazı Müslümanlar, Darwinistlerin fikri temelini oluşturan natüralist dogmadan etkilenmiş oldukları için, canlıların ve insanın kökenini de yalnızca doğa kanunlarına göre açıklamaya çalışmaktadırlar. Allah'ın bu doğa kanunları ile sınırlanmış bir yaratılışla canlıları var ettiğini düşünmekte (Allah'ı tenzih ederiz), dolayısıyla mutasyon, doğal seleksiyon, türleşme gibi kavramları kullanarak bir türün diğerine dönüşmesi yoluyla yaratılış olduğunu zannetmektedirler. Oysaki bir Müslümanın böyle bir "natüralist" mantığa kapılması çok hatalı olur, çünkü Kuran'ın pek çok ayetinde bildirilmiş olan mucizeler, bu mantığın yanlış olduğunu açıkça göstermektedir.
Nitekim Kuran'da canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılışların başıboş doğa kanunları içinde değil, mucizevi şekilde olduğunu açıkça görürüz. Allah canlıların yaratılışını şöyle açıklamaktadır:
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)
Ayette karada yaşayan temel canlı grupları (sürüngenler, kuşlar ve memeliler) bildirilmekte ve bunları Allah'ın sudan yarattığı haber verilmektedir. Dikkat edilirse, bu canlı grupları evrim teorisinin öngördüğü gibi "birbirlerinden" değil, "sudan" yaratılmışlardır. Yani ortak bir malzemeyi Allah'ın şekillendirmesiyle ayrı ayrı var edilmişlerdir.
Bu ortak malzemenin su olduğu gerçeği, bugün bilimsel verilerle de açıkça ortadadır. Su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel unsurudur. Memelilerde vücudun yaklaşık % 70'i sudur. Her canlı, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşımı sağlar. Su olmadan canlılığın olamayacağı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.
İşin ilginç tarafı, bazı Müslümanların yukarıdaki ayeti yanlış yorumlayarak evrim teorisine uygun bir anlam vermeye çalışmalarıdır. Oysaki söz konusu "sudan yaratılma" gerçeğinin, evrim teorisiyle hiçbir ilişkisi olmadığı çok açıktır. Evrim teorisinin, "her canlının sudan çıkıp evrimleştiği" gibi bir iddiası yoktur ki, böyle bir ilişki kurulsun. Aksine teori, canlı türlerinin birbirlerinden türediklerini ileri sürmektedir ki, bu iddia her farklı canlı grubunun sudan yaratılmış (yani ayrı ayrı yaratılmış) olduğu gerçeğiyle tamamen çelişkili bir aldatmacadır.
Allah Kuran'da insanın yaratılışının da mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh üflemesiyle yaratılmıştır:
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)
Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. (Müminun Suresi, 12)
Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa Bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık. (Saffat Suresi, 11)
Dikkat edilirse ayetlerde insanın -bazı Müslümanların iddia ettiği gibi- "maymundan" veya bir başka canlı türünden değil, cansız bir madde olan çamurdan yaratıldığı özellikle belirtilmektedir. Allah cansız çamuru mucizevi bir biçimde insana dönüştürmüş ve bu bedene ruh üflemiştir. Bunda hiçbir "doğal evrim süreci" yoktur, Allah'ın doğrudan mucizevi yaratışı vardır. Nitekim Allah'ın aşağıdaki ayette bildirdiği "iki elimle yarattığım" şeklindeki müteşabih ifade de, insanın doğrudan Allah'ın kudretiyle yaratıldığını gösterir:
(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" (Sad Suresi, 75)
Kısacası Kuran'da insanın ve canlıların yaratılışı hakkında hiçbir "evrim" açıklaması yer almamakta, aksine tüm canlıların ve insanın Yüce Allah'ın mucizesi olarak su ve toprak gibi cansız maddelerden yaratıldığı bildirilmektedir. Buna karşın İslam tarihinde, eski Yunan felsefesinden etkilenerek, bu felsefedeki materyalist ve evrimci öğeleri benimseyen ve sonra da bunu kendi akıllarınca Kuran'a uygun hale getirmeye çalışanlar olmuştur.
Büyük İslam alimi, büyük müceddid İmam Gazali, kendi devrinde ortaya çıkan bu akımlara "Felsefenin Sefaleti"nde ve diğer eserlerinde cevap vermiştir. Ancak evrim teorisinin 19. ve 20. yüzyılda dünyada yayılmasıyla birlikte, İslam dünyasında da yeniden "evrimci yaratılış" yanılgıları ortaya çıkmıştır. Bir sonraki bölümde, bu tezleri savunan Müslümanların yanılgıları ve delil olarak kullanmaya çalıştıkları Kuran ayetlerini yorumlamadaki hataları açıklanacaktır.