Tüm evrenin ve canlılığın kör tesadüflerin eseri olduğunu iddia eden Darwinizm, günümüzün en tehlikeli ideolojisidir. Materyalizm, komünizm ve faşizm başta olmak üzere, insanlığa felaket getiren tüm zararlı ideolojik akımların sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm, yaklaşık 150 yıldır ideolojik kaygılarla ayakta tutulmaya çalışılmaktadır.
Ancak Darwinizm hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan ya da bu materyalist ideoloji hakkında derinlemesine düşünmemiş olan kimseler, Darwinizm'in nasıl bir tehlike olduğunun farkına varamayabilirler. Evrim teorisinin ortaya atıldığından bu yana sosyal ve ahlaki olarak ne büyük felaketlere yol açtığını bilmedikleri için de, Darwinizm'le yapılan fikri mücadelenin ne kadar hayati olduğunu anlayamıyor olabilirler. Oysa Allah'ın varlığını ve birliğini, insanların Rabbimiz'e karşı sorumlu olduğu gerçeğini reddeden Darwinist ideoloji, insanlara kör tesadüflerin eseri ve sözde bir tür hayvan oldukları telkinlerini yaparak büyük yıkımlara zemin hazırlar. Hayatı bir mücadele alanı olarak kabul eder, zayıfları ezilmeye ve yenilmeye mahkum bireyler olarak gösterirken, sadece güçlülerin ayakta kalacağı iddiasında bulunur. İşte bu nedenle Darwinizm'le ilmi mücadele çok önemli ve çok aciliyetlidir. Bu mücadeleyi "gereksiz" ya da "önemsiz" göstermeye çalışmak ise çok büyük hatalar içeren bir girişimdir.
Darwinizm'le yapılan ilmi mücadelenin önemini kavramak isteyen bir kişi, bu teorinin hangi iddiayla ortaya çıktığını, kökenlerini ve 150 yıldır insanlık üzerinde yaptığı büyük yıkımı incelemelidir. Bu araştırma, söz konusu kişiye evrim teorisinin asla Allah inancıyla bağdaşamayacağını, Allah inancı ile evrim teorisi arasında bir orta yol bulmanın kesinlikle mümkün olmadığını gösterecektir. Bunun nedeni Darwinizm'in, materyalist ve ateist kökenleridir.
Din ahlakı insanlara sevgi, şefkat, merhamet, anlayış gibi güzel özellikler kazandırır. Darwinizm ise insanlara sorumsuzluk ve amaçsızlık telkini verir. Darwinist telkinler insan sevgisinden uzak, acımasız, bencil, çıkarcı bireylerin yetişmesine neden olur. |
Darwinizm'in ortaya çıkışının toplumsal hayat üzerindeki olumsuz etkileri dikkatle incelendiğinde, Darwinizm öncesi ve Darwinizm sonrası olarak iki farklı dönemin varlığı hemen fark edilir. Darwinizm öncesinde materyalist ideoloji zayıftır, toplumun geneli tarafından destek görmemekte, etki alanı sadece küçük azınlık gruplarıyla sınırlı kalmaktadır. İnsanların çoğunluğu Allah korkusu ve Allah sevgisinden temel bulan ahlaki değerlere önem vermektedir. İnsanlığın ve evrenin nasıl oluştuğu sorusunu büyük çoğunluk, "Allah yarattı" şeklinde cevaplamaktadır. Materyalist-ateist görüşler toplumun çoğunluğu tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Çünkü bu çevrelerin inkarlarını destekleyebilecekleri bir teorileri yoktur. Ancak evrim teorisinin ortaya atılmasıyla birlikte çok şey değişmiştir. Evrim teorisi, materyalizme sözde bilimsel bir dayanak olarak insanlara sunulmuş, hiçbir doğruluk payı olmamasına rağmen canlılığın ortaya çıkışını açıklayan bir teori gibi tanıtılmıştır. Sahte deliller, hileler, sahtekarlıklar, çarpıtmalar, aldatmacalar, göz boyamalar ve demagoji gibi çok yönlü propaganda yöntemleriyle insanlara telkin edilmiş, bunun neticesinde de geniş kabul görmüştür.
Darwinizm'in önce İngiltere'de daha sonra da tüm Avrupa ve Amerika'da ateizme sağladığı destek, Oxford Üniversitesi'nden Prof. Alister McGrath tarafından şöyle ifade edilir:
Charles Darwin'in evrim teorisinin, Viktorya İngilteresi'nde için için hareketlenmeye başlayan inanç krizini alevlendirdiği tartışılmaz bir gerçektir. Batı dünyasını ateizme yönelttiği iddia edilecek bir teori varsa, o da hiç kuşkusuz Charles Darwin'in Türlerin Kökeni kitabında ortaya koyduğu teoridir...16
İlerleyen bölümlerde daha detaylı olarak göreceğimiz gibi, günümüzde de Rusya, Çin ve bazı Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyanın büyük bölümünde bilimin geçersiz kıldığı evrim teorisi halen etkinliğini sürdürmekte, insanların din ahlakından uzaklaşmasına sebep olmaktadır.
Darwinizm'in akıl ve bilim dışı telkinleriyle insanlar, çocuk yaştan itibaren acı ve zulümle sonuçlanacak bir yola yöneltilmektedir. Tüm dünya okullarında, lise ve üniversite yıllarında, insann sözde gelişmiş bir hayvan cinsi olduğu, toplumlar arasnda orman kanunlarnn geçerli olduğu, güçlü olanlarn her zaman hakl da olsa zayf olanlar ezeceği, hayatn adeta bir "yaşam mücadelesi" olduğu yalanlarıyla aldatılan gençler, yaşadıkları toplumda büyük sorunlara neden olmaktadırlar. İnsan sevgisinden uzak, zalim, saldrgan, bencil, ahlaki değerlere önem vermeyen nesiller yetiştiren Darwinist sistemde, çoğu ülke kendi vatandaşlaryla büyük sorunlar yaşamaktadır. Holiganlar, neo-naziler, faşistler, komünistler, anarşistler, teröristler bu ülkeleri yaşanmaz hale getirmekte, yöneticiler de, sorunun neden kaynaklandğn çok iyi bildikleri halde, bu durumu düzeltmeye güç yetirememektedirler.
1. 12 Şubat 2001 tarihli Newsweek dergisi, bağımlılıkla mücadele konusuna kapağında yer vermiş ve pek çok ülkede uyuşturucu kullanımının çok önemli bir sorun haline geldiğine dikkat çekmiştir. 2. Time dergisinin "Kayıp Gençlik" başlıklı haberinde, gençler arasında dejenerasyonun yayılması üzerinde durulmuştur. Başta gençler arasında olmak üzere ahlaki dejenerasyonun ve suç oranlarının artmasının ardında yatan gerçek, Darwinizm'in telkinleridir. Gençlere sürekli, sözde bir hayvan türü oldukları, değersiz ve amaçsız oldukları, çatışmanın hayatın adeta bir kanunu olduğu telkin edilip, daha sonra da neden dejenere olduklarını sorgulamak samimi bir tutum değildir. Ahlaki dejenerasyonun önüne geçmek, Darwinist telkinlere son verilmesi ve din ahlakının anlatılmasıyla mümkündür. |
Oysa yapılması gereken, sorunun temel kaynağının ortadan kaldırılması, yani Darwinizm'in fikren etkisiz hale getirilmesidir. Zira, yaşanan pek çok örnek adli ve askeri tedbirlerin tek başına yeterli olmadığını göstermiştir. Unutulmamalıdır ki, srgan otlarn biçmekle srganlar tükenmez. Biçilen yerlerden daha gür ve çok dall olarak gelişir. Çözüm, srgan otunu kökünden çıkarıp atmaktır. Günümüzde pek çok toplumun yaşadığı ahlaki ve toplumsal sorunların temelinde de, Darwinist telkinler yer almaktadır. Ve bu Darwinist telkinlerin yanlışlığı ortaya konulmadıkça, sorunlar kalıcı çözüme kavuşmayacaktır.
Darwinizm'in, 'doğanın bir mücadele ve çatışma yeri olduğu' yalanı toplumlara uygulandığında, sonuç acı, kan ve gözyaşı olmuştur. |
Darwinizm'le İslam dini arasında sözde bir orta yol bulmaya çalışan, kendilerince bu sapkın teoriyi Müslümanlaştırabileceklerini sananlar, teorinin insanlık üzerindeki tahribatını görmezden gelirler. Faşizm, komünizm gibi vahşet ideolojilerinin Darwinizm'le hayat bulduğunu göz ardı ederler. Oysa, 20. yüzyılda yaşanan savaşları, çatışmaları, anarşi ve kargaşa olaylarını incelediğimizde, karşımıza hep Darwinizm çıkar.
Evrim teorisi, ortaya atıldıktan kısa bir süre sonra biyoloji ve paleontoloji gibi bilim dallarının dışına çıkarak, insan ilişkilerinden tarihin yorumlanmasına, politikadan toplum hayatına kadar birçok alanda etkili olmaya başlamıştır. Özellikle de Darwinizm'in "doğanın bir mücadele ve çatışma yeri olduğu" yalanı toplumlara uygulandığında, Hitler'in üstün ırkı oluşturma saplantısı, Marx'ın "İnsanlık tarihi sınıf çatışmalarının tarihidir" yanılgısı, kapitalizmin "güçlülerin zayıfların üzerine basarak daha da güçlenmelerini" öngörmesi, üçüncü dünya ülkelerinin emperyalist ülkeler tarafından acımasızca sömürülmeleri, insanlık dışı muamelelere maruz kalmaları, zencilerin hala ırkçı saldırılar ve ayrımcılıkla yüz yüze olması, sözde bilimsel bir kılıf kazanmıştır. İnsanları kendilerince gelişmiş bir hayvan gibi görenler, zayıf olanların üzerine basarak yükselmekten, hasta ve zayıf olanları bir şekilde yok etmekten, farklı ve aşağı gördükleri ırkları ortadan kaldırmak için katliamlar yapmaktan çekinmemişlerdir. Çünkü bilim maskesi takmış teorileri, onlara bunun sözde "doğanın bir kanunu" olduğunu söylemektedir.
Hitler'in Kavgam kitabında Darwinizm'in Hitler üzerindeki etkisi açıkça görülür. |
1) Darwinizm, ırkçılığa sözde meşruiyet kazandırmıştır: Avrupalı beyaz ırkın, Asyalılar, zenciler, Türkler gibi bazı ırklara göre daha üstün olduğu yalanını öne sürmüş, bu nedenle üstün ırkın aşağı ırka her yolla hakim olabileceğini iddia etmiştir.
2) Darwinizm, kan dökücülüğe sözde meşruiyet kazandırmıştır: Doğada ölesiye bir "yaşam mücadelesi" olduğunu ve bu mücadelenin hem ırklar hem de bireyler arasında yaşandığını, her ırkın veya bireyin kendi çıkarları için diğerlerini "saf dışı etmesi"nin sözde doğal olduğunu iddia etmiştir.
Nazizm ise, Darwinizm'in en karanlık yüzlerinden biridir.
Hitler, Alman milletinin asli unsurunu oluşturan ari ırkın, diğer tüm ırklardan üstün olduğuna ve onları yönetmesi gerektiğine inanmıştı. Ari ırkın yakında bin yıllık bir dünya imparatorluğu kuracağını hayal ediyordu. Hitler'in, bu ırkçı teorilerine bulduğu sözde bilimsel dayanak ise, Darwin'in evrim teorisiydi. Ünlü kitabı Kavgam'ın adını, Darwin'in doğada bulunduğunu iddia ettiği "yaşam mücadelesi" yanılgısından esinlenerek belirlemişti. Hitler de, aynı Darwin gibi, kendince Avrupalı olmayan ırkları maymunlarla aynı statüye koyuyor ve şöyle diyordu: "Kuzey Avrupa Almanlarını insanlık tarihinden çıkarın, geriye maymun dansından başka bir şey kalmaz".17
Hitler, 1933 yılında, Nürnberg toplantısında "Yüksek ırkın aşağı ırkları idare ettiğini, bunun tabiatta görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı gerçek olduğunu" ileri sürdü.18 Kendince Ari ırkın üstünlüğüne inanan Hitler, bu ırkın sözde üstünlüğünün doğa tarafından verildiğini iddia ediyordu. Nazi hareketinin nihai hedefi de buydu. Bu hedefe ulaşmak için ilk adım, aşağı ırkları, üstün ırk olduğuna inandıkları Aryan ırkından ayırmak, izole etmekti. İşte Naziler bu noktada, Darwinizm'i uygulamaya geçirdiler ve yine Darwinizm'den kaynaklanan "öjeni teorisi"ni yürürlüğe koydular.
20. yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan öjeni teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu. Öjeni teorisinin sapkın öğretilerine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi. Öjeni kuramını ortaya atan kişiler, tahmin edilebileceği gibi Darwinistlerdi. İngiltere'deki öjeni akımının başını, Charles Darwin'in kuzeni Francis Galton ve oğlu Leonard Darwin çekiyordu. Öjeni fikrinin, Darwinizm'in doğal bir sonucu olduğu çok açıktı. Nitekim öjeni kavramını savunan yayınlarda bu gerçek özellikle vurgulanıyor, "Öjeni, insanın kendi evrimini kendisinin yönlendirmesidir" deniyordu.
Öjeniyi Almanya'da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, evrimci biyolog Earnst Haeckel oldu. Haeckel, Darwin'in yakın bir dostu ve destekçisiydi. Yeni doğan sakat bebeklerin zaman geçirilmeden öldürülmesini, böylece toplumun evriminin hızlandırılmasını önermişti. Zalimlikte daha da ileri gitmiş ve cüzzamlıların, kanserlilerin ve akıl hastalarının da öldürülmeleri gerektiğini, yoksa bu kişilerin topluma yük olacaklarını ve evrimi yavaşlatacaklarını savunmuştu. Haeckel 1919 yılında öldü. Ama fikirleri Naziler'e miras kaldı. Hitler iktidara geldikten kısa bir süre sonra, resmi bir öjeni politikası başlattı. Hitler'in bu yeni politikasını şu cümleleri özetliyordu:
Darwinist telkinlerle hareket eden bilim adamları, insanların kafataslarını ölçerek hayali kriterler belirlemişlerdir. Daha sonra da bunlara göre kimi insanları sözde az gelişmiş olarak nitelendirmiş ve bu insanlara akıl almaz zulümler uygulamışlardır. |
Devlet için, zihin ve beden eğitiminin önemli bir yeri vardır, ancak insan seçimi de en az bunun kadar önemlidir. Devletin, genetik olarak hastalıklı veya alenen hasta olan bireylerin üreme için uygun olmadıklarını deklare etme sorumluluğu vardır... Ve bu sorumluluğu hiçbir anlayış göstermeden ve başkalarının da anlamalarını beklemeden acımasızca uygulamalıdır... 600 yıllık bir zaman dilimi boyunca vücudu sakat olan veya fiziksel olarak hasta olan kimselerin üremesini durdurmak... insan sağlığında bugün elde edilemeyen bir gelişim sağlayacaktır. Eğer ırkın en sağlıklı olan üyeleri planlı bir şekilde ürerlerse sonuçta bugün hala taşıdığımız hem ruhsal hem de bedensel açıdan bozuk tohumların olmadığı.... bir ırk oluşacaktır.19
Hitler'in bu acımasız politikasının gereği olarak, Alman toplumu içindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, özel "sterilizasyon merkezleri"nde toplandılar. Bu kişilere, Alman ırkının saflığını ve evrimsel ilerleyişini bozan parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler'den gelen gizli bir talimata dayanılarak öldürülmeye başlandı.
Aslında 20. yüzyıla sayısız bela getiren asıl neden, Hitler ve Naziler gibi dinsizlerin acımasız karakterleriydi. Allah'ın varlığını inkar eden ve insanların evrimleşerek gelişmiş hayvanlar oldukları yalanına inanan bu insanlar, kendilerini başıboş, kimseye hesap verme sorumluluğu olmayan varlıklar olarak görüyorlardı. Allah'tan ve ahiretten korkmadıkları için ahlaksızlıkta ve zalimlikte sınır tanımamış, milyonlarca insanın canına bu nedenle acımasızca kıymışlardı.
Evrim teorisinin faşizme verdiği destek Almanya ve Hitler'le sınırlı kalmadı. Nasıl Hitler, Darwinizm'i kullanarak politikasını belirlediyse, çağdaşı ve müttefiki Benito Mussolini de İtalya'yı emperyalist ve faşist temeller üzerine oturtmak için aynı Darwinist kavramlardan ve iddialardan faydalandı. Şiddetin tarihte itici güç olduğuna ve savaşın devrim getireceğine inanan Mussolini tam bir Darwinistti. İmparatorluğunun zayıflamasını, sözde "Evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışmasına" bağlıyordu.20
Diğer Darwinist-Faşistler gibi Mussolini'nin de savaşçı, saldırgan, baskıcı politikaları birçok insanın katledilmesine, evsiz, ailesiz kalmasına ve ülkenin harap olmasına neden oldu. "Kara Gömlekliler" adını verdiği her türlü şiddet ve zorbalık eylemini gerçekleştiren yarı askeri birlikler oluşturdu. Kara gömlekliler vasıtasıyla sadece kendi ülkesinde değil, diğer ülkelerde de şiddet ve baskı uyguladı. 1935 yılında Etiyopya'yı işgal ederek 1941 yılına kadar 15 bin insanı katlettirdi. Etiyopya işgalini, Darwinizm'in ırkçı görüşleriyle destekleyerek kendince makul göstermekten de geri kalmadı. Mussolini'nin sapkın bakış açısına göre Etiyopyalılar siyah ırktan oldukları için aşağıydılar ve İtalyanlar gibi üstün bir ırk tarafından yönetilmek onlar için bir şeref olmalıydı. Diğer yandan 3 Ekim 1911 yılında, İtalya'nın Libya'yı işgal etmesiyle başlayan ve Müslümanlara karşı yapılan zulmü devam ettirdi, hatta Müslümanlara yönelik saldırıları daha da artırdı. İşgal ancak Mussolini'nin ölümü ile 10 Şubat 1947 yılında yapılan bir anlaşma ile sona erdi. Bu süre içinde 1,5 milyon Müslüman acımasızca katledildi, yüz binlercesi de yaralandı.
Hitler ve Mussolini örneklerinde görüldüğü gibi, güçlülerin ve zalimlerin haklı ve üstün olduğu, kaba kuvvetin, şiddetin, saldırının ve savaşın gelişmenin ve başarının tek yolu olarak görüldüğü faşizm, Darwin'in "Güçlü olan yaşar, zayıflar ölür, yaşamak için kıyasıya mücadele gerekir" yalanlarının bir uygulamasıydı ve milyonlarca insana eziyet edilmesine neden oldu.
Faşist ideologlar, Darwinizm'den aldıkları ilhamla savaşı da kendilerince bir gereklilik olarak görmüşlerdi. Ve bu iddiayla II. Dünya Savaşı'nı başlatmış, gerek kendi halklarına, gerekse diğer dünya halklarına çok çeşitli acılar yaşatmışlardı. Bu açıdan II. Dünya Savaşı'nda yaşanan acıların başlıca sorumluları arasında Charles Darwin'in de bulunduğunu söylemek son derece doğru bir tespit olacaktır. Prof. Dr. Jerry Bergman, Darwinizm'in II. Dünya Savaşı'nın üzerindeki etkisi hakkında şöyle bir tespitte bulunmaktadır:
Darwinist fikirlerin Alman düşünce sistemi ve uygulaması üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olduğuna dair deliller çok açıktır... Aslında Darwinist fikirlerin II. Dünya Savaşı'nın çıkması, 40 milyon insanın ölümü ve yaklaşık olarak 6 trilyon doların kaybedilmesinde çok büyük bir etkisi vardı. Evrimin gerçek olduğuna kesin olarak inanan Hitler kendisini insanoğlunun modern kurtarıcısı olarak görmüştü... Daha üstün bir ırk üretmek suretiyle, dünya Hitler'e, insanlığı evrimin daha üst bir seviyesine çıkarmış olan adam olarak bakacaktı.21
Elbette Darwin teorisini ortaya atmadan önce de dünyada sayısız savaş yaşanmıştır. Ancak, evrim teorisinin etkisiyle savaş ilk kez, bilim tarafından sahte bir onay görmüş ve desteklenmişti. Max Nordau, Amerika'da geniş bir yankı uyandıran "The Philosophy and Morals of War" (Savaşın Felsefesi ve Ahlakı) isimli makalesinde Darwin'in savaşlar konusunda oynadığı kötü role şöyle dikkat çekiyordu:
Tüm savaş taraftarlarının en büyük otoritesi Darwin'dir. Evrim teorisi ilan edildiğinden beri doğal barbarlıklarını Darwin ismiyle kapatarak, sahip oldukları zalim içgüdülerinin bilimin son sözü olduğunu iddia etmektedirler.22
Darwinizm, savaşla sonuçlanacak her türlü fikri ve sözde bilimsel zemini hazırlamış ve savaşı insanlığın yücelmesinin vazgeçilmez bir şartı olarak gören despotlar, milyonlarca insanın katledilmesine sebep olmuşlardır. Darwinizm'in zemin hazırladığı vahşetler gerek tarihçiler, gerek sosyologlar, gerekse bizzat evrimciler tarafından açık bir şekilde dile getirilirken, barış, sevgi ve hoşgörü dini olan İslam ile Darwinizm'i uzlaştırmaya çalışmanın çok büyük bir yanılgı olduğu açıktır. Müslümanlar böyle bir yanılgıya düşmekten şiddetle kaçınmalı, masum insanların acımasızca katledilmesini kendince meşrulaştıran bir ideolojiye karşı, açık ve net olarak fikren mücadele etmekten çekinmemelidir.
19. yüzyılda Darwin canlılığın yaratılmadığı, tesadüfen oluştuğu ve insanın hayvanlarla ortak bir atadan tesadüfler sonucunda meydana gelmiş olan en gelişmiş organizma olduğu yalanını ortaya attığında, belki çoğu kimse bu iddianın sonuçlarını tahmin edememişti. Ancak 20. yüzyılda bu iddianın sonucu çok acı tecrübelerle yaşandı. İnsanları kendilerince gelişmiş bir hayvan gibi görenler, zayıf olanların üzerine basarak yükselmekten, hasta ve zayıf olanları bir şekilde yok etmekten, farklı ve aşağı gördükleri ırkları ortadan kaldırmak için katliamlar yapmaktan hiç çekinmediler. |
Hitler, Mussolini gibi faşist liderler ve onlara bağlı olan Nazi örgütlenmeleri (SA, SS, Gestapo vs.) veya Mussolini'nin "Kara Gömleklileri" bugün tarihe karışmış gibi görünseler de, onların fikirlerini izleyen neo-faşist örgütler hala faaliyet halindeler. Özellikle son yıllarda, Avrupa'nın birçok ülkesinde ırkçı ve faşist hareketler yeni bir uyanış içindeler. Bu hareketlerin en başında ise Almanya'daki Neo-Naziler geliyor. Neo-Naziler, işsiz-güçsüz sokak serserilerinden, uyuşturucu müptelalarından, cani ruhlu insanlardan oluşmaktadır ve faşist karakterin tüm özelliklerini üzerlerinde taşımaktadır.
Neo-Naziler de aynı Hitler ve diğer Naziler gibi Darwinist anlayışı benimsemişlerdir. Nazi ve ırkçılık propagandası amacıyla hazırladıkları internet sayfalarında, Darwin'in sözleri ve Darwin'e yönelttikleri methiyeler yer almaktadır. Sayfalarında, Darwinizm'in kabul edilmesi gereken bir teori olduğunu öne sürmektedirler.
Darwin'in ve Hitler gibi faşistlerin mirasçıları olan bu gruplar saldırılarına ve katliamlarına hala devam etmektedirler. Bu insanlıktan çıkmış güruhların eylemlerinin önüne geçmekte ise adli tedbirler yeterli olmamaktadır. Bu zulme kesin olarak dur demenin yolu, adli tedbirlerin yanı sıra ciddi anlamda bir fikri mücadele yürütmektir. Irkçılığı bir doğa kanunu olarak gören bu insanların, Darwinizm, ilmi olarak çürütülmediği sürece, yaptıkları zulümler de son bulmayacaktır.
1. 10 August 2005, daily Türkiye, "Savagery in Berlin, 8 dead, including 5 children" |
Türlerin Kökeni |
20. yüzyılda insanlığa en çok zarar getiren ideoloji kuşkusuz komünizmdi. Karl Marx ve Friedrich Engels adlı iki Alman filozof tarafından 19. yüzyılda tarihi zirvesine ulaşan komünizm, tüm dünyada Nazilerin ve emperyalist devletlerin soykırımlarını dahi geride bıracak kadar çok kan döktü. Masum insanların canına kıydı, insanlar arasında dehşet, korku ve ümitsizlik yaydı. Her ne kadar 1991 yılında komünizmin yıkıldığı kabul edilse de, arkasında bıraktığı enkaz hala durmaktadır. Bugün hala, komünizmin ve Marksizmin karanlık yüzü ve insanları din ahlakından uzaklaştıran materyalist felsefesi, bir zamanlar komünizmin hakim olduğu toplumlar üzerindeki etkisini devam ettirmektedir.
20. yüzyılda dünyanın dört bir köşesinde terör estiren bu ideoloji, aslında antik çağdan beri var olan bir düşünceyi temsil ediyordu. Bu düşünce, materyalist yani maddeyi tek değer olarak gören felsefe idi. Komünizm, bu felsefe üzerine bina edilerek, 19. yüzyılda dünya gündemine getirildi. Komünizmin fikir babaları Marx ve Engels, materyalist felsefeyi "diyalektik" adı verilen yeni bir yöntemle açıklamaya çalıştılar. Diyalektik, evrendeki tüm gelişmenin, çatışma sayesinde elde edildiği varsayımıydı. Marx ve Engels, bu varsayıma dayanarak tüm dünya tarihini yorumlamaya giriştiler. Marx, insanlık tarihinin bir çatışmadan ibaret olduğunu, mevcut çatışmanın işçiler ve kapitalistler arasında geçtiğini ve yakında işçilerin ayaklanıp komünist bir devrim yapacaklarını iddia ediyordu.
Komünizmin iki kurucusunun en belirgin özellikleri ise, her materyalist gibi Allah inancına büyük bir düşmanlık beslemeleriydi. Her ikisi de koyu birer ateist olan Marx ve Engels, dini inançların yok edilmesini komünizm açısından zorunlu görüyorlardı. Ancak Marx'ın ve Engels'in önemli bir eksikleri vardı; daha geniş bir kitleyi etkileri altına alabilmek için ideolojilerine bilimsel bir görünüm vermeleri gerekiyordu. İşte 20. yüzyılda yaşanan acılara, kaosa, toplu kıyımlara, kardeşi kardeşe kırdıran eylemlere ve bölücülüğe imza atan tehlikeli ittifak, bu noktada ortaya çıktı. Darwin'in, Türlerin Kökeni adlı kitabında öne sürdüğü temel iddialar, Marx ve Engels'in aradıkları açıklamalardı. Darwin, canlıların "yaşam mücadelesi" sonucunda, yani "diyalektik bir çatışma"yla ortaya çıktıklarını iddia ediyordu. Dahası, yaratılışı inkar ederek dini inançları reddediyordu. Bu, Marx ve Engels için bulunmaz bir fırsattı.
Darwinizm, komünizm için o kadar büyük bir önem taşıyordu ki, Engels, Darwin'in kitabı yayınlanır yayınlanmaz Marx'a şöyle yazdı: "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem".23 Marx ise 19 Aralık 1860 tarihinde Engels'e yazdığı cevabında şöyle diyordu: "Bizim görüşlerimizin doğal tarih temelini içeren kitap, işte budur."24 Marx, bir başka sosyalist dostu Lasalle'a 16 Ocak 1861'de yazdığı mektupta ise, "Darwin'in yapıtı büyük bir yapıttır. Tarihteki sınıf mücadelesinin doğa bilimleri açısından temelini oluşturuyor."25 diyerek, evrim teorisinin komünizm için önemini açıklıyordu.
Marx, Darwin'e olan sempatisini ise en önemli eseri olan Das Kapital'i Darwin'e ithaf ederek göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles Darwin'e, gerçek bir hayranı olan Karl Marx'tan".26
Engels de, Darwin'e olan hayranlığını farklı bir yerde şöyle ifade ediyordu:
Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır.27
Engels, Darwin'i, Marx ile eş tutacak şekilde kendince övüyor ve "Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti" diyordu.28 Marksizm-Darwinizm bağlantısı bugün herkesçe kabul edilen çok açık bir gerçektir. Karl Marx'ın hayatını anlatan kitaplarda dahi bu bağlantı mutlaka belirtilmektedir. Örneğin, Karl Marx biyografisinde bu bağlantı şöyle tarif edilir:
Darwinizm, Marksist felsefeyi destekleyen, gerçekliğini kanıtlayan ve geliştiren bir dizi gerçeği takdim etti. Darwinist evrimci fikirlerin yayılması, toplumda bir bütün olarak Marksist düşüncelerin emekçi halk tarafından kavranılması için elverişli zemin yarattı… Marx, Engels ve Lenin, Darwin'in düşüncelerine büyük değer verdiler ve bunların taşıdığı büyük bilimsel öneme işaret ettiler, böylelikle bu düşüncelerin yaygınlaşmasına hız kazandırdılar.29
Yaklaşık 100 yıldır dünyayı kana bulayan komünist ideoloji, her zaman Darwinizm'le içiçe oldu. Bugün de hala komünistler, Darwinizm'in en önde gelen savunucuları konumundadır. Hemen her ülkede, evrim teorisini ısrarla savunan çevrelere bakıldığında, Marksistlerin hep en ön safta oldukları görülür. Çünkü evrim teorisi, Karl Marx'ın söylediği gibi, doğa bilimleri açısından komünist ideolojinin temelini oluşturmaktadır ve komünizmin dinsizliğine en önemli sahte bilimsel desteği vermektedir. |
Tarihin en azılı katillerinden biri olan Mao da, koyu bir Darwinistti. Mao'nun emirleri doğrultusunda 10 milyona yakn insan doğrudan öldürüldü, ona itaat etmeyen 20 milyona yakn insan ise cezaevlerinde yaşamlarn kaybetti. Mao, kurduğu bu düzenin felsefi dayanağını ise, "Çin sosyalizminin temeli, Darwin'e ve Evrim Teorisi'ne dayanmaktadır" diyerek açıkça belirtmişti.30 Bir Marksist, ateist ve evrimci olan Mao, "ileriye doğru büyük sıçrama" olarak isimlendirdiği hareketin okuma materyallerinin Charles Darwin'in eserleri ve ayrıca evrim teorisini destekleyen diğer materyaller olacağı emrini vermiştir.31 Çin komünistleri 1950'lerde iktidara geldiklerinde evrim teorisini ideolojilerinin temeli olarak aldılar. Hatta Çinli entelektüeller evrim teorisini çok önceden kabul etmişlerdi bile:
19. yüzyılda Batı, Çin'i, izole olan ve eski gelenekleri sürdüren bir uyuyan dev olarak görüyordu. Çok az Avrupalı, Çinli entelektüellerin Darwin'in evrim teorisini hevesle benimsediklerini ve değişim için ümid vaat ettiğini kavradıklarını anladı. Çinli yazar Hu Shih'e göre 1898'de Thomas Huxley'in Evrim ve Etik kitabı yayımlandığında Çinli entellektüeller tarafından hızla onaylandı. Zengin kişiler ucuz Çin yayımlarına sponsorluk ettiler, böylece kitlelere geniş bir şekilde yayılabildi.32
Tüm bu bilgiler, Darwinizm karşısında pasif ve aciz bir yaklaşım sergileyen, bu sapkın teoriyle yapılan fikri mücadeleyi gereksiz gören ya da görmezden gelenlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduklarını bir kez daha göstermektedir. Darwinizm'i kendilerince zararsız bilimsel bir teori olarak görenler, komünist ideolojinin temel dayanak noktası olan, tüm Marksist ideologların cansiperane destekledikleri bir teoriyle karşı karşıya olduklarını unutmamalıdırlar. Marksist, Leninist ve Maocu yayınların ve liderlerin dillerinden düşürmedikleri, hayatın her alanına uygulamaya çalıştıkları evrim teorisini İslam'la bağdaştırmaya çalışanların, ne kadar büyük bir aldanış içinde olduklarını fark etmelerinin en kolay yolu ise, bu teorinin gerçek yüzüne gözlerini kapamamaları olacaktır.
Darwinist-materyalist görüşü benimseyen teröristler, sözde ilkel ataları olduğunu iddia ettikleri hayvanlar gibi dağlara çıktılar, mağaralarda çok kötü koşullarda yaşadılar. Hiç düşünmeden adam öldürebildiler, bebeklerin, yaşlıların, masumların canlarına kıyabildiler. Kendilerini ve diğer insanları, Allah'ın yarattığı, ruha, akla, vicdana ve anlayışa sahip varlıklar olarak görmedikleri için, hayvanın hayvana yaptığını, birbirlerine yaptılar. Komünizmin kanlı bilançosu, Komünizmin Kara Kitabı adlı eserde şöyle özetlenmektedir:
SSCB, 20 milyon ölü
Çin, 65 milyon ölü
Vietnam, 1 milyon ölü
Kuzey Kore, 2 milyon ölü
Kamboçya, 2 milyon ölü
Doğu Avrupa, .1 milyon ölü
Latin Amerika, 150 bin ölü
Afrika, 1,7 milyon ölü
Afganistan, 1,5 milyon ölü
Uluslararası komünist hareket ve iktidarda olmayan komünist partiler, 10.000 civarında ölü
Toplam ölü sayısı 100 milyona yaklaşmaktadır."33
SSCB, 20 milyon ölü | Kuzey Kore, 2 milyon ölü | Latin Amerika, 150 bin ölü |
Komünizmin ve materyalizmin din düşmanlığı ise, Bolşevik ihtilali ve sonrasında tüm şiddetiyle kendini gösterdi. Stalin'in yıktırdığı onlarca kilise ve cami, komünizmin din düşmanlığının göstergelerinden sadece bir tanesiydi. Toplumun büyük çoğunluğu dindar olmasına rağmen, insanların ibadetlerini yerine getirmeleri engelleniyordu. Hıristiyanların kiliseye gittikleri pazar gününü devreden çıkarmak için ortak tatil günü kavramı kaldırıldı. Herkes beş gün çalışacak, herhangi bir gün tatil yapacaktı. 1936 yılına gelindiğinde camilerin % 65'i, kiliselerin % 70'i yakılıp yıkılmıştı. Arnavutluk'un komünist lideri ve dinsizliği ile tanınan Enver Hoca 1967'de Arnavutluk'u dünyanın ilk dinsiz ülkesi ilan etti. Din adamları sebepsiz yere gözaltına alındılar, bir kısmı gözaltındayken öldürüldü. 1948 yılında iki piskopos 5000 din adamı ile birlikte kurşuna dizildi. Aynı şekilde Müslümanlar da öldürülüyorlardı. Ülkenin Nendori gazetesi de, 327'si Katolik mabet olmak üzere, toplam 2 bin 169 cami ve kilisenin kapatıldığını duyurdu.
Bugün diyalektik materyalizm ve komünizm görünürde çökmüş gibidir. Ancak bu bir aldatmacadr. Çünkü bu düşünce farkl isimler altnda dünyann birçok ülkesinde sinsice faaliyetlerini sürdürmekte, hatta ülkemizde bölücü terörü bizzat organize etmektedir. Dolaysyla, materyalizmin gizlice faaliyet gösteriyor olması vicdan ve akl sahibi insanlar gevşekliğe sürüklememelidir. Bu tehlikeli ideolojilerle ve bu ideolojilerin destekçisi olan Darwinizm'le ilmi mücadele şarttır.
Komünizm de faşizm de insanlk düşmandr. Yakp ykmay, insanlara korku, endişe, elem, dehşet yaşatmay, kendi ülkesinin askerine, polisine saldrmay, masumları göz kırpmadan öldürmeyi emreder. Hem faşist hem de komünist rejim ve örgütlere ortak bir psikoloji hakimdir: Bu sistemde, insani duygular, acıma, insaf etme, vicdan gibi hisler tamamen yok edilir. İnsan toplumları, vahşi hayvanların yaşamak ve beslenmek savaştıkları katliam arenalarına dönüştürülür. Nasıl vahşi bir hayvan besin ve yerleşim yeri elde etmek için kendi türüyle kıyasıya bir çatışmaya girerse, insanların da aynı şekilde "hayvanlar" gibi davranmaları öngörülür. Çünkü Darwin'in dogması, onlara aslında bir hayvan olduklarını ve hayvanlar nasıl yaşam için mücadele ediyorlarsa kendilerinin de öyle davranması gerektiğini öğretmektedir.
P.J. Darlington, bir evrimci olarak, Evolution For Naturalists (Natüralistler İçin Evrim) isimli kitabında vahşetin, evrim teorisinin doğal bir sonucu olduğuna ve hatta bunun meşru görülmesi gerektiğine dair batıl inancını şöyle itiraf eder:
Birinci nokta bencillik ve vahşet içimizdeki doğal bir şeydir, en uzak atamızdan bize miras kalmıştır… O zaman vahşilik insanlar için normaldir; evrimin bir ürünüdür.34
Bir evrimcinin bu itirafından da anlaşıldığı üzere, Darwin'in evrim teorisini yol gösterici olarak kabul eden ideolojilerin, diğer insanları hayvan olarak algılaması, onlara hayvanlara uygun gördüğü muameleler göstermesi, onlara zulmetmesi kendilerince son derece doğaldır. Çünkü bu kişi, Darwinist ideolojiyi benimseyerek, bir Yaratıcımız olduğunu, kendisinin yeryüzünde bulunuş amacını ve ahirette dünyada yaptıklarından dolayı Allah'ın huzurunda hesap vereceğini unutur. Bunun sonucu olarak da Allah korkusu ortadan kalkan her insan gibi, yalnızca kendi çıkarlarını düşünen bir bencil, acımasız bir zalim, hatta gözü dönmüş bir katil haline gelir.
Gençlerini Darwinist ve materyalist ideolojiyle yetiştiren bazı Batılı milletler, 150 yıldır "komünist", "faşist" veya "neo-nazi" diye bilinen saldırgan ve acımasız insanlar üretmektedirler. Sonra da kendi ürettikleri bu suç makinelerinin kan dökmesini, devletine ve milletine düşman olmasını engelleyememektedirler. Bu ülkelerin en büyük hatası, önce Darwinist eğitimle bu suç makinelerini üretmek, sonra da bunları nasıl dizginleyeceklerini düşünerek çaresizce yollar aramaktır.
Oysa yapılması gereken açıktır: Darwinizm ilmi mücadeleyle fikren ortadan kaldırılmalıdır. Bunun yolu ise Darwinist eğitimden vazgeçmek, insanlara sorumsuz bir hayvan olmadıklarını, Allah'ın yarattığı, ruh sahibi, ahirette yaptıklarından hesap verecek bireyler olduklarını anlatmaktır.
Zararlı ideolojilerin kökeni olan Darwinizm'in fikren çökertilmesiyle, ortada sadece tek bir gerçek kalacaktır. O da, tüm insanları ve kainatı Allah'ın yarattığı gerçeğidir. Bunu anlayan insanlar, samimi olarak din ahlakına yöneleceklerdir. İnsanların din ahlakına yönelmesiyle, yeryüzündeki acılar, sıkıntılar, katliamlar, belalar, adaletsizlikler, yoksulluklar gidecek, aydınlık, ferahlık, zenginlik, bolluk, sağlık, bereket gelecektir. Bunun içinse batıl olan, insanlığa zarar getiren her fikrin, hak olan, insanlığa güzellik getirecek olan fikirle çürütülmesi ve mağlup edilmesi gerekir. Taşa karşılık taş atmak, yumruğa karşı yumrukla cevap vermek, saldırgana karşı saldırgan olmak çözüm değildir. Çözüm, bunları yapanların fikirlerini çökertmek ve yerine koymaları gereken tek doğruyu sabırla ve güzellikle onlara anlatmaktır.
Çatışmaların, anarşinin, terörün, ayaklanmaların, kargaşanın, zulmün, vahşetin, acımasızlığın, mazlumları ezmenin hayatın kaçınılmaz gerçekleri olduğunu düşünenler yanılmaktadır. İnsanlar arasında doğal olan, barışın, huzurun, güvenliğin, kardeşliğin, dostluğun, samimiyetin, hoşgörünün, sevecenliğin, şefkatin, anlayışın, hürmetin hakim olduğu ortamlardır. Bu da ancak Darwinizm'in fikren ortadan kaldırılması ve din ahlakının hakim olmasıyla sağlanabilir.
Darwinizm'in dünya üzerindeki etkisini küçümseyen ya da görmezden gelenler, insanların din ahlakından uzaklaşıp, dinsizliğe yönelmelerinin gerçek nedenlerinin de farkında değildirler. Oysa Darwinizm'in insanlığa getirdiği en büyük bela hiç kuşkusuz, insanları dinsizliğe sürüklemesidir. Çünkü din ahlakından uzaklaşmış toplumlarda, kısa sürede şiddetli bir ahlaki ve manevi yıkım oluşur. Günümüz toplumlarında da bu durumun örnekleri görülmektedir.
Günümüzde Darwinizm'i bilinçli olarak savunan insanların sayısı çok fazla değildir. Ancak bu kısıtlı azınlık, toplumsal hayata hemen her alanda yön veren kişilerdir ve kendi dünya görüşlerini büyük bir kitleye telkin etme imkanları vardır. Örneğin üniversitelerin öğretim görevlilerinin çoğunluğu, sinema yönetmenlerinin büyük bir bölümü, dünyaca tanınan yayınevlerinin, gazete ve dergilerin editörleri ve yazarları ağırlıklı olarak materyalist ve Darwinisttirler. Dolayısıyla bu kesimin hitap ettiği kitleler de, onların telkinlerini almakta, onların evrimci ve din ahlakına uygun olmayan düşüncelerini benimsemektedirler. Sonuç olarak da ortaya bu batıl fikirlerin yaygın olarak kabul gördüğü toplumlar çıkmaktadır.
Darwinistlerin sosyal yaşamdaki bu geniş çaplı hakimiyeti, insanlar üzerinde adeta çok güçlü bir "hipnoz" etkisi oluşturmaktadır. Özellikle de gençler, Darwinist ve materyalist telkinlere kolayca kapılabilmektedir. Okudukları dergiler, kitaplar, seyrettikleri filmler, izledikleri tiyatrolar veya müzik klipleri, dinledikleri şarkıların sözleri ve en önemlisi okulda aldıkları eğitim aracılığıyla gençlerin dünyaya bakış açılarını ve düşünce yapılarını yönlendirmek son derece kolay olmaktadır. Nitekim, insanların evrim teorisini, bütün aldatmacalarına ve bilimsellikten uzak yapısına rağmen, 150 yıldır bilimsel bir gerçek zannetmelerinin nedeni de Darwinistlerin bu yoğun propagandasıdır.
Vurgulanması gereken bir diğer önemli konu ise günümüzde dinsizliğin propagandasının genelde açıkça yapılmamasıdır. Söz konusu ateist, materyalist çevrelerin dini konularla veya dindarlığıyla tanınan insanlarla kendilerince alay etmeleri, şarkı sözlerinde, romanlarda, filmlerde, gazete başlıklarında, fıkralarda Allah'a, kadere ve dine yönelik saygıya uygun olmayan sözleri kullanmaları (Allah'ı tenzih ederiz), bu sinsi yöntemlerden sadece birkaçıdır.
Darwinizm'in konuları ise, dinsizlik propagandasının en sık kullanılan malzemeleridir. En ilgisiz konularda dahi, atalarımızın maymunlarla ortak olduğu yalanı sık sık vurgulanır. İnsan psikolojisinin tahlilinde bile evrim teorisinin iddiaları, satır aralarında verilir. Böylece, sorulduğunda Allah'a ve dine inandığını söylese bile, aslında dini, ahireti, ahlaki sorumlulukları kendilerince hafife alan (Allah'ı tenzih ederiz), düşünmeyen, Allah'tan korkmayan ve gerçekte de O'na inanmayan insan toplulukları oluşur. Allah korkusuna ve imana sahip olmayan insanlar ise, hiçbir konuda sınır tanımaz ve ataları olduğunu zannettikleri hayvanlarla benzer bir hayat yaşamaya başlarlar. Örneğin Allah'tan korkup sakınmayan insanların iffetlerini korumaları beklenemez; çünkü bunun için riayet etmeleri gereken bir sınır olmadığını düşünürler. Diğer insanların gözünden saklandıkları sürece her türlü ahlaksızlığı yapabilirler. Nitekim günümüzde dünya çapında özellikle gençler arasında ve toplumların belirli kesimlerinde, giderek sınırı daha da aşan, ahlaki değerleri göz ardı eden bir anlayışın yaygınlaşması, insanların Darwinist telkinler sonucu din ahlakından uzaklaşmalarının bir sonucudur. Kendilerini başıboş bırakılmış gören ve kimseye hesap vermeyeceklerini zanneden insanlar, her geçen gün daha da dejenere bir yapı göstermektedirler. Zina, bazı yayın organlarının neredeyse överek ve özendirerek anlattığı, hatta herkesi davet ettiği, kimse tarafından garipsenmeyen bir fiil haline gelmiştir. Dikkatli incelenirse, cinayetin, fuhuşun, dolandırıcılığın, sahtekarlığın her türlüsü, rüşvet almak, rüşvet vermek, yalan söylemek; kısacası bilinen tüm ahlaksızca davranışların temelinde dinsizlik olduğu görülür. Bu dinsizliğin yayılma yöntemlerinin en etkilisi ise, Darwinizm'in "başıboş, tesadüfler sonucu oluşmuş insan" yalanının toplumlara ısrarla telkin edilmesidir.
The Lie: Evolution (Bir Yalan: Evrim) isimli kitabın yazarı Ken Ham, Darwinizm'in sebep olduğu dinsizliğe dikkat çekerek şöyle demektedir:
Eğer Allah'ı inkar eder ve dini inançların yerine şans ve rastlantılarla dolu olan başka bir inanç koyarsanız, yanlış ve doğru için bir temel kalmaz. Kurallar, siz nasıl yapmak isterseniz öyle olur. Mutlaklık yoktur, tutulması gereken prensipler yoktur. İnsanlar kendi kurallarını yazarlar.35
Burada şu gerçeği hatırlatmak gerekir: Bazı kimseler, insanların kendi koydukları kurallarla da ahlaki değerlerin korunabileceğini, toplumsal düzenin sağlanabileceğini düşünebilirler. Ancak bu doğru bir tespit değildir. Elbette, toplum düzenini sağlayan kanunlar ve kurallar olması şarttır. Ve bu kurallar, ahlaki değerlerin muhafaza edilmesinde yardımcı olurlar. Ancak bu kurallara tam anlamıyla uyulması, düzenin herkesin razı ve rahat olacağı şekilde korunması ancak Allah'a ve ahiret gününe imanın getirdiği güzel ahlakla mümkündür.
Theodious Dobzhansky de, Darwinizm'in ahlaki dejenerasyona zemin hazırladığını kabul eden Darwinistlerden biridir. Darwinizm'in temeli olan "doğal seleksiyon" düşüncesinin toplumların ahlaki değerlerini zayıflattığını şöyle ifade eder:
Doğal Seleksiyon egoizmi, zevk düşkünlüğünü, cesaret yerine korkaklığı, sahtekarlığı ve istismarı tercih eder. Toplum etiği ise "doğal" tavırları yasaklar ve bunların aksi olan nezaket, cömertlik ve hatta diğerlerinin, toplumun, milletin ve nihayet tüm insanlığın iyiliği için kendini feda etmek gibi özellikleri yüceltir. 36
Dobzhansky'nin sözleri çok önemli bir gerçeğe dikkat çekmektedir: Cömertlik, fedakarlık, vefa, sadakat, yardımseverlik gibi güzel ahlak özellikleri Darwinist zihniyetin asla kabul etmeyeceği erdemlerdir. Çünkü Darwinizm bunları sözde evrimi geriletici birer engel gibi görür. Darwinizm'e göre, hayali evrim sürecinin devam edebilmesi için insanlar acımasız, bencil, sevgisiz, vefasız olmak zorundadır. Böyle bir anlayışın yaygın kabul gördüğü bir toplumda huzurdan, güvenden ve istikrardan bahsetmenin imkansız olduğu ise açıktır.
Nitekim dikkatli bir gözle incelendiğinde, Darwinist zihniyetin neden olduğu derin tahribatın izleri hemen fark edilebilir. İnsanların, yardımlaşma, fedakarlık, saygı ve sevgi bağları olmadan, birbirlerinden kopuk yaşamalarının, sözde ilerlemenin ve uygarlaşmanın bir sonucu olduğu toplumlara telkin edilmektedir. Daha fazla üretim ve gelişme için böyle bir sonuca katlanılması gerektiği yalanı sık sık tekrarlanmaktadır. Gerçekte ise bu, gelişmenin ve uygarlığın değil, insanların kendilerini "hayvan seviyesi"ne getirmelerinin bir sonucudur. Oysa insan, Allah'ın akıl, bilinç, vicdan ve ruh sahibi olarak yarattığı, tüm diğer canlılardan bu özellikleri ile tamamen ayrılan bir varlıktır. Ancak Darwinist-materyalist ahlakın büyüsü altındaki bazı insanlar bu özelliklerini unuturlar ve çoğu zaman hayvanlarda dahi görülmeyecek basitliklere, ahlaksızlıklara, vicdansızlıklara ve şuursuzluklara tenezzül ederler. Sonra da "Bizim soyumuz zaten hayvan, bunlar da onlardan kalan genetik miras" diyerek, kendi iradesizliklerine ve şuursuzluklarına sözde bilimsel bir zemin hazırlarlar.
Birçok Darwinist davranış bilimci, bu çarpık mantıktan yola çıkarak, insanların suça eğilim göstermelerinin nedeninin, hayvan olan atalarından kendilerine kalan bir miras olduğunu iddia etmektedir. Evrimci Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin (Darwin'den Bu Yana) isimli kitabında ilk olarak İtalyan fizikçi Lombroso tarafından öne sürülen bu iddiayı şöyle aktarır:
Suçluluğa ilişkin biyolojik kuramlar pek yeni sayılmazdı, ama Cesare Lombroso (İtalyan bir hekim) bu tartışmaya yepyeni, evrimsel bir yön verdi. Doğuştan suçlular sadece zihinsel dengesi bozuk ya da hasta değillerdi; daha önceki bir evrimsel aşamaya geri düşmüş, sözcüğün tam anlamıyla soya çekmişlerdi. İlkel ve maymunsu atalarımızın kalıtsal özellikleri genetik repertuarımızda korunur. Bazı bireyler normalden çok fazla atasal özelliğe sahip olarak doğar. Davranışları geçmişin bazı yabanıl toplumları için uygun olsa bile, bugün bu davranışlara suç diyoruz. Doğuştan suçluya acıyabiliriz çünkü kendine hakim olamaz...37
Yani Darwinistler'in iddialarına göre, bir insanın diğerini öldürmesi, ona acı çektirmesi, hırsızlık yapması, kavga çıkarması, ona, sözde maymun atalarından genetik olarak aktarılmış bir mirastır. Dolayısıyla bu asılsız iddiaya göre, işlediği suçlar o insana ait değildir ve mazur görülmelidir. Bu akıl ve mantık dışı iddialardan da anlaşıldığı gibi, Darwinist düşünce, insanın sahip olduğu vicdanı, iradeyi, karar verme, muhakeme etme yeteneklerini tamamen hiçe sayar ve insanı, aynı hayvanlar gibi içgüdüleriyle hareket eden, akılsız bir mahluk olarak kabul eder. Bu sapkın anlayış, vahşi bir aslan nasıl içindeki saldırganlığı dizginleyemez, öfkesini yenerek, affederek, sabır göstererek erdemli bir tavır gösteremezse, insanın da aynı şekilde davranacağını iddia eder. Böyle insanların barındığı bir toplumun huzursuz, güvensiz, kargaşa, kavga, çatışma içinde olacağı aşikardır.
Darwinistlere ve materyalistlerin yanılgılarına göre tüm evren, insanlar da dahil olmak üzere kaosun ve rastlantıların eseridir. Bu batıl anlayışın toplumlara telkin edilmesiyle, başıboş olduğunu zanneden, sorumsuz insanlar oluşur. Amacı olmayan bir insan ise düşünmez, kendisini geliştirmeyi hedef edinmez; umursuzdur, alaycıdır, vurdumduymazdır, hiçbir şeyden etkilenmez, vicdanını kullanmaz, hiçbir sınır ve kural tanımaz. Sahip olduğu hiçbir erdem ve güzellik olmaz. O da kendi sapkın anlayışına göre, kendisi gibi gelişmiş bir hayvan olan diğer varlıkların yaptığı şekilde bu dünyada besinini bulabilmeli, çoğalabilmeli, bazı ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, mümkün olduğunca zevk ve eğlencesine bakarak, ölümü beklemelidir. Bu, hayvanlar aleminin yaşantısının insana uyarlanmış bir versiyonudur. Ve dikkat edilirse her ne kadar insanların büyük bir bölümü Darwinizm'in teknik detaylarını bilmese de, Darwinistlerin insanlar için öngördükleri bu hayatı yaşamaktadırlar.
1. Sabah, a Turkish daily newspaper, 28 July 2001, "Let the Drugging Go Free!" |
Bu insanlar bir yandan da amaçsız ve yok olup gidecek bir hayatı yaşıyor olmaktan dolayı müthiş bir karamsarlığa, kötümserliğe ve ümitsizliğe kapılırlar. Ölümle birlikte herşeyin yok olup hiçlik olacağını düşünmek bu insanların içlerine kapanmalarına, mutsuz olmalarına neden olur. İntiharların, psikolojik sorunların, depresyonların ardında yatan nedenlerden biri de Darwinist büyünün insanların psikolojileri üzerindeki bu olumsuz etkileridir.
Tüm kainatı yoktan var eden, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'in herşeyi bir amaçla yarattığını unutan ya da göz ardı eden toplumlar, mutlaka ahlaki ve manevi çöküntüye uğramaya mahkumdurlar. Zenginlik, refah, ekonomik kalkınma tek başına bu insanlara hiçbir şekilde huzur ve güvenlik getirmez. Aklının, vicdanının emrettiklerine uymayan, kendisini başıboş ve amaçsız bir varlık olarak gören insanları dünyada mutsuzluğa, ümitsizliğe, karamsarlığa kaptıran çok şey vardır. En önemlisi ise, ölümle birlikte yok olup gideceklerini zanneden bu insanların, öldükten sonra karşılaşacakları asıl hayatı görünce duyacakları pişmanlık, mutsuzluk ve karamsarlıktır. Oysa, Allah'a ve ahiretin varlığına inanan bir insan asıl hayatın, dünyada değil ahirette olduğunun bilincindedir. Daima Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmanın ümidini ve sevincini taşır. Her olayda Allah'a tevekkül eder; dolayısıyla hiçbir zaman ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmaz.
Görüldüğü gibi Darwinizm'in hedeflediği dünya modelinin İslam ahlakıyla bağdaşması, uyuşması, ikisinin arasında bir orta yol bulunması hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü ikisi birbirinin tam zıddıdır. İslam dininin insanlara tavsiye ettiği tüm ahlaki değerler, Darwinist ahlak tarafından reddedilmektedir. Darwinizm'de sevgi, şefkat, merhamet, paylaşma, yardımlaşma, ihtiyaç içinde olana yardım etme, fedakarlıkta bulunma sözde bir zaaf olarak kabul edilirken, bu ahlak özellikleri İslam ahlakının temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla kendilerince Darwinizm'i masum göstermeye çalışan, İslam diniyle uzlaşabileceği gibi bir yanılgıya kapılan kimselerin bu konuda bir kez daha derin düşünmeleri, Darwinizm karşısındaki ezik, aciz ve pasif tutumdan vazgeçmeleri gerekmektedir. Gazetelerde, dergilerde, televizyonda gördükleri evrim propagandası yapan programlar, haberler, yazılar, sözde bilim adına yapılmış birer çalışma olmanın çok daha ötesinde bir anlam taşımaktadırlar. Darwinizm lehindeki her bir çalışma, bu konu hakkında bilgisiz olan zihinlere yöneltilmiş zehirli bir ok kadar tehlikelidir. Bu zehirli propagandanın önüne geçmek, tehlikenin büyüklüğünü fark etmek ve bu tehlikeyle olan ilmi mücadeleyi geciktirmemek hayati önem taşımaktadır.
Son yıllarda terör dünyanın en güçlü ülkelerini dahi tehdit eder hale gelmiştir. Hiçbir ülke terör saldırılarından yana güvende değildir. Alınan önlemler, çıkarılan yeni kanunlar, artırılan polisiye tedbirler bu tehdidin önünü almaktan çok uzaktır. Artık herkes terörün ne kadar büyük bir bela olduğunun farkındadır, ancak çoğu insan bu belanın ideolojik temelinin Darwinizm olduğunun farkında değildir. Darwinizm'in insanların bilinçaltına aşıladığı "İnsan, çatışan hayvandır" yalanının son derece etkili olduğu açıktır. Darwinizm insanlara bir "dünya görüşü" ve "yöntem" tarif etmektedir. Bu sapkın dünya görüşünün ve yöntemin temel kavramı ise, "kendinden olmayanla çatışmak"tır.
Dünya üzerinde farklı inançlar, farklı dünya görüşleri, farklı felsefeler vardır. Bunlar ya kendilerinden olmayanların varlıklarına saygı gösterebilir, onlarla diyalog kurmaya çalışabilir, "insancıl" bir yöntem izleyebilirler. Ya da kendilerinden olmayanlarla çatışmak, kavga etmek, onlara zarar vererek kendi felsefelerine göre avantaj kazanmak yolunu seçebilir, yani "hayvani" davranabilirler.
Dünya üzerinde terörün yayılması, bu ikinci yolun tercih edilmesinin bir sonucudur. Dolayısıyla terörle mücadele söz konusu olduğunda da asıl yapılması gereken, terörün temel dayanak noktasını ortadan kaldırmak, yani Darwinizm ile ilmi olarak mücadele etmektir. Darwinizm fikren ortadan kaldırıldığında, sözde bilimsel dayanakları kalmayacağı için terörist örgütlenmeler çöker, terörizm belası da sona erer.
1. Ortadoğu, a Turkish daily newspaper, 16 August 2005 "Young People Snared by Terror" |
Ancak, Darwinizm ayakta tutulmaya devam edildiği, insanlara Darwinist yalanlar telkin edilip öğretildiği müddetçe, terörün son bulması mümkün değildir. Bir yandan okullarda Darwinizm'i öğretip diğer yandan gençlerin terörist örgütlenmelere katılmalarına şaşırmak bir çelişkidir. Zira bir insanın terörist olabilmesi için, önce karşısındakinin insan olmadığına, çatışmanın doğanın kuralı olduğuna, öldürmenin ve katletmenin sözde makul olduğuna, hiç kimseye karşı sorumlu olmadığına inanması, yani Darwinist olması gerekir. Yıllarca şuursuz atomların bir araya gelerek canlılığı meydana getirdiği, kendisinin de bir madde yığını hatta bir tür hayvan olduğu, çatışma olmadan ilerlemenin mümkün olmayacağı aldatmacalarıyla yetişen bir insana, "sevgiden, hoşgörüden, merhametten, barışsever" olmaktan bahsetmenin bir anlamı yoktur. Ya da bu insanın "nasıl olup da acımasızca masumları katledebildiğini" sorgulamak bir sonuç vermez. Bu insandan, başkalarına saygı göstermesini, kanunlara uymasını, devletine itaat etmesini beklemek anlamsızdır.
Şunu tekrar etmek gerekir ki, dünyadaki katliamların, hunharca işlenen cinayetlerin, insanlara uygulanan zulmün, terörün, bölücülüğün, din ve devlet düşmanlığının arkasında Darwinizm ve materyalizm eğitimi almış kişiler bulunmaktadır. İşte bu yüzden başta Batı dünyasında olmak üzere, Darwinist eğitime son verilmesi zaruridir. Dünya devletlerinin birçoğu eğitim sistemlerinde materyalizme ve Darwinizm'e önemli bir yer ayrmakta, gençlere bunlar öğretmek için milyonlarca dolar harcamaktadrlar. Daha sonra da ülkelerinde meydana gelen terör olaylaryla mücadele etmek için yine milyonlarca dolar sarf etmektedirler. Okullarında, eğitim kurumlarında, üniversitelerinde Darwinist-materyalist eğitim verilen, televizyonlarında, gazetelerinde Darwinist zihniyet telkin edilen bir ülkede, "Anarşi ve kargaşayla neden başedemiyoruz?" sorusu samimi bir yaklaşım değildir. Önce Darwinist-materyalist eğitim verip, sonra da bu zihniyetin ürünü olan eylemlerinden dolayı insanları sorgulayan dünya devletleri büyük bir çelişki içindedir.
Turkish Daily Star, 11 July 2005 " Wave after Wave of Horror" |
Oysa terörü önlemek konusunda samimi iseler, öncelikle anarşizmin ve terörün temelini oluşturan, insanlğa "çatşma"y, güçlülerin galip geldiği bir "yaşam mücadelesi"ni kendince hakl gösteren materyalist-Darwinist eğitimden vazgeçmelidirler. Milyonlarca dolar, materyalizmin ve Darwinizm'in bilimsellikten uzak, hurafelerle dolu, gerçek dş fikirler olduğunu öğretmek için kullandıkları takdirde, sorun zaten kökten hallolacaktr.
Buraya kadar ele aldığımız bilgiler, Darwinizm'in ne kadar büyük bir bela olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Bu gerçeklere rağmen, Darwinizm'in bir tehlike oluşturmadığını ya da bittiğini düşünenler, bu yanılgılarını çevrelerinde yaygınlaştıranlar, söz konusu teorinin gelişmesine bilerek ya da bilmeyerek yardımcı olurlar. Çünkü bu şekilde bir bilgi verdiklerinde, toplumda böyle bir tehlike olmadığı kanısı oluşur. Buna bağlı olarak Darwinist propagandaya, sahtekarlık ve telkinlere karşı fikri ve bilimsel bir duyarlılık gelişmez, önlem alınmaz. Buna karşın evrim teorisini savunan insanlar ise köhneleşmiş bilgilerle de olsa kendilerince hazırlık yapmaya devam eder, her fırsatta teorilerini hararetle savunurlar. Çeşitli sahtekarlıklar ve çarpıtmalarla da olsa fikirlerini ayakta tutmaya çalışırlar.
Yeni Şafak, a Turkish daily newspaper, 8 July 2005, "Savagery in London" |
Tüm Müslümanlar için, din ahlakına karşı olan, Allah'ın varlığını inkar eden her fikri, ilmi mücadele ile çürütmek, hakkı kullanarak batılı yok etmek önemli bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu göz ardı ederek, inkar düşüncesi ile sözde ortak bir noktada "anlaşmak", karşı tarafa taviz vermek ya da onların fikirlerine teslim olmak çok büyük hata olur. İşte bu nedenle evrim aldatmacasına kanan bazı Müslümanlar, savundukları fikri bir kez daha düşünmelidirler. Örneğin komünizmin yayıldığı bir toplumda Müslümanın görevi "komünizmi İslamlaştırmaya çalışmak" değildir. Bu, hiçbir olumlu sonuç vermeyecek, aksine komünizme fayda sağlayacak çıkmaz bir yoldur. Müslümanın görevi, komünizmi tüm bir felsefe olarak çürütmek, fikren yıkmak ve buna karşı İslam'ın hakikatini ortaya koymaktır. Aynı şekilde Darwinizm'e karşı da Müslümanın görevi "Darwinizm'i İslamlaştırmaya çalışmak" değil, bu büyük yalanı fikren çürütmek, yıkmak ve buna karşı yaratılış gerçeğini ortaya koymaktır. Bu nedenle tüm Müslümanların bu bilinçle hareket etmeleri, dünya üzerindeki ateist felsefelerin hepsine birden dayanak teşkil eden Darwinizm'e arka çıkmamaları gerekir. O halde yapılması gereken, eğitim kurumlarında, kitaplarda, basın ve yayın organlarında, toplumsal platformlarda, kısacası her yerde, evrim hurafeleri ile dünya gençliğinin beyinlerinin yıkanmasına izin vermemek ve onları Kuran'ın ve bilimin öngördüğü akılcılığa, derin düşünmeye yöneltmektir. 150 yıldır devam etmesine rağmen, hiçbir bilimsel değeri olmayan bu sahte telkini yenmek ise kolaydır.
Bugüne kadar birçok samimi Müslüman evrim teorisini kabul etmiş, bu batıl teori ile İslam dini arasında uzlaşı yolları aramış, hatta farklı ortamlarda bu teoriyi savunmuş olabilir. Ancak Müslüman hatasını fark ettiği anda, hemen doğru yola yönelmelidir. Bu İslam ahlakının bir gereğidir. Darwinizm'in toplum üzerindeki yıkıcı etkisini bilmeden önce bu teoriye destek olmakla, teorinin asırlardır oluşturduğu zararlarını öğrendikten sonra bu batıl inanca destek olmak bir değildir. Güzel ve erdemli olan tavır gerçekleri öğrendikten sonra söz konusu kişinin hemen harekete geçmesi, vicdanının sesini dinleyip bu zararlı ideolojiye karşı fikri mücadeleye destek olmasıdır. Müslümanların tek bir vücut olup, Darwinizm'le yapacakları ilmi mücadele hiç şüphesiz çok kısa zamanda sonuç verecek, ve bu batıl teori tarihin karanlık sayfalarında yerini alacaktır. Temennimiz bu hatalı tavırda ısrar edilmemesi, bir hata sonucu Darwinizm yanında yer alan bazı Müslümanların gerçeklere gözlerini kapamamasıdır.
Kitabın önceki bölümlerinde de sık sık vurguladığımız gibi, inançlı insanların bir bölümü evrim teorisinin geçmişte kaldığını, günümüz bilim dünyasında artık kabul görmediğini, dolayısıyla Müslümanlar açısından o kadar önemsenecek bir tehlikenin söz konusu olmadığını zannederler. Bu nedenle de bu teorinin sahtekarlıklarını, bilim dışı iddialarını, dünya üzerinde meydana getirdiği büyük felaketleri ortaya koymayı kendilerince önemsiz görürler. Darwinizm'in insanları din ahlakından uzaklaştıran büyük bir bela olduğu gerçeğinin anlatılmasından rahatsız olurlar. Darwinizm'le ilmi mücadele yürüten kimseleri ve yaptıkları dünya çapındaki faaliyetleri de kendilerince gereksiz görüp, küçümserler.
Oysa bu kimseler çok büyük bir yanılgı içindedirler ve açık gerçeklere gözlerini kapamış durumdadırlar. Onların düşündüklerinin aksine, günümüzde evrim teorisi -bilim karşısında tüm dayanaklarını yitirdiği halde- yalnızca ideolojik yönü nedeniyle geniş bir kesim tarafından savunulmaktadır. Pek çok ülkede, üniversitelerde, medyada ve eğitim kurumlarında Darwinistler son derece etkindir. Üstelik bu etki sürekli artış göstermektedir. Bilimsel gerçekler bu teoriyi tarihin karanlık sayfalarına gömmüş olsa da, Darwinizm'e bağlılık bir zayıflama göstermemektedir. Materyalist ve ateist dünya görüşünün sözde bilimsel dayanağını oluşturan evrim teorisi, her ne pahasına olursa olsun belli çevreler tarafından kesintisiz bir şekilde desteklenmektedir. Darwinizm'in materyalist kaygılarla desteklendiğini, evrim teorisini eleştiren bilim adamlarından biri olan Amerikalı profesör Phillip Johnson, Marksist zoolog Richard Lewontin'in iddialarını değerlendirdiği bir yazısında şöyle açıklamaktadır:
Darwinizm, felsefi olarak tarafsız olması gereken (bilimsel) kanıtlara değil, materyalizme olan "a priori" (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) sadakate dayalıdır. Felsefeyi bilimden ayırdığınızda, kibir kulesi yıkılıverir. Toplum bunu tam olarak anladığında, Lewontin'in Darwinizm'i, bilimsel müfredattan silinmeye başlayacak ve tarihin tozlu raflarında Lewontin'in Marksist görüşlerinin yanında yerini alacaktır.38
1. Time dergisi, "Silahlı ve Tehlikeli" başlığıyla kapak konusunda ele aldığı haberinde, Amerika'da okullarda meydana gelen şiddet olaylarına dikkat çekmiştir. 2. Newsweek dergisinin "Okul Bahçesinde Katiller" başlıklı haberinde, Arkansas'da bir lisede meydana gelen şiddet olayı haber yapılmıştır. 3. Newsweek dergisinin "Canavarlar Yan Komşumuz mu? Onları Buna Ne Yöneltti?" başlıklı haberinde bir başka okul katliamı incelenmektedir. Bu katilamda, ortada resimleri görülen iki genç 13 arkadaşlarının ölümüne sebep olmuşlardır. |
Evrimciler bilim dünyasında adeta bir baskı sistemi kurmuşlardır. Gerek bilimsel yayınlarda, gerek medyada hep tek taraflı yorumlar yapılmakta ve evrim teorisi adeta kesin bir gerçek gibi sunulmaktadır. Özellikle de geniş bir kitle üzerinde etkili olan bir kısım medya, son derece alakasız bulgu ve konuları dahi evrimin yeni bir kanıtı gibi yansıtmaktadır. Bu haberlerle gerçekler saptırılmakta, insanlar kandırılmaktadır. Dünyanın pek çok ülkesinde okullarda ve üniversitelerde Darwinist akademisyenler desteklenmekte, Allah inancına sahip bilim adamlarının ise akademik kariyerleri engellenmeye çalışılmaktadır. Darwinizm'i reddettikleri için çoğunun kitapları, makaleleri bilimsel yayınlarda yer almamakta, bir taraftan da hiçbir doğruluk ifade etmediği halde "gericilikle" suçlanmaktadırlar. Çoğu Batı ülkelesinde eğer bir bilim adamı akademik kariyer yapmak istiyorsa, Darwinci safsatalara göz yummak, hatta bunları ister istemez savunmak zorundadır. Aksi takdirde akademik kariyerinde yükselmesi, hatta bulunduğu üniversitede kalıcı olması dahi çok zordur.
Biyokimya profesörü Micheal Behe, bilim dünyasında materyalizmin hakim olduğunu ve bilimin halka nasıl yansıtıldığını şöyle ifade eder:
Evrenin nasıl çalıştığıyla ilgili neredeyse tüm bilgiler, ayırt edilmeden, önce katı bir materyalist filtreden geçirilir. Daha sonra halka sunulur... Bilimsel literatür tamamen bu anlayışı yansıtır. Çalışmalar çoğunlukla, hem genelde hem de özel konularda, doğanın bilinen ve emin olunan işleyişinden bahseder. Okul kitapları bu kanaati öğrencilere ileterek görevlerini yerine getirmiş olurlar. Bu tanımlamalar, boşluklardan veya cevaplanamayan sorulardan hiç bahsetmez. Bunun yerine, herşeyin bilindiği, en azından hemen herşeyin bilindiği ve laboratuvarlarda test edildiği izlenimi verilir. Eğer teoriye uymayan bir kanıt varsa, o zaman da teoriden değil kanıttan şüphe edilir... Sorun, mantıklı iddialara dayalı olmayan, sosyal baskıyla yaygınlaştırılan materyalizmdir.39
Micheal Behe'nin de dikkat çektiği Darwinistlerin bu yaklaşımı, evrimci Frank Harold'ın The Way of The Cell (Hücrenin İşleyişi) kitabında açıkça ifade edilmektedir:
Bir prensip meselesi olarak, tesadüflerin ve gerekliliğin yerine akıllı bir düzenin kabul edilmesine karşı çıkmalıyız. Ancak öte yandan, Darwinist yorumların, herhangi bir biyokimyasal sistemi açıklamaktan çok uzak olduğunu, bunların sadece böyle olmasını dileyen spekülasyonlardan ibaret olduğunu kabul etmemiz gerekir.40
Okullarda şiddetin yaygınlaşması pek çok Avrupa toplumunda ve Amerika'da ciddi bir sorundur. Gençlerin şiddete yönelmesinin temelinde ise Darwinist telkinlerin büyük etkisi vardır. Okul sıralarında, insanların sözde birer hayvan olduğunu, bencil ve saldıgan olmanın insanın doğasının gereği olduğu yalanını öğrenen çocuklar, gözlerini kırpmadan okul arkadaşlarını veya öğretmenlerini katledebilmektedirler. Eğer Batılı toplumlar okullarda yaşanan şiddete samimi olarak son vermek istiyorlarsa, Darwinist eğitimden vazgeçmelidirler. |
Görüldüğü gibi Harold, evrim teorisinin canlılığın oluşumunu açıklamasının mümkün olmadığını kabul etmekte, ancak evrendeki ve canlılardaki düzeni yaratan Üstün bir Aklın yani Allah'ın varlığını kabul etmemektedir. Bunun "prensiplerine" aykırı olduğunu söylemektedir. Frank Harold'ın bahsettiği prensipler, materyalist prensiplerdir ve bilim dünyasında oldukça yaygındır.
Phillip Johnson ise, evrim teorisinin dini inançlara karşı nasıl bir tür silah olarak kullanıldığını şöyle anlatmaktadır:
Modern bilimin liderleri, kendilerini bir Yaratıcı'nın var olduğunu kabul edenlere karşı girişilen bir savaşın öncüleri olarak görmekteler... Darwinizm ise, bu savaşta yeri doldurulamaz bir ideolojik rol oynamaktadır. İşte bu nedenle, bugün bilim çevreleri, Darwinizm'i test etmeyi değil, ne olursa olsun korumayı kendilerine amaç edinmişlerdir. Bilimsel araştırmaların kuralları da, bu ideolojiyi doğrulayacak şekilde belirlenmektedir.41
Johnson'ın da belirttiği gibi, evrimci bilim adamları akademilerde, üniversitelerde bir çeşit "diktatörlük" oluşturmuşlardır. Bu kişiler bazı üniversiteleri Darwinist eğitim yuvaları haline getirmekte ve buralarda materyalist felsefeyi bilim zanneden insanlar yetiştirmektedirler. İnançlı insanların ise akademik kariyer sahibi olmaması gerektiği düşünülmektedir. Bunun en belirgin örneklerinden birini ülkemiz evrimcilerinden Prof. Dr. Ali Demirsoy, "Eğer bir bilim adamı herhangi bir şekilde Tanrı'ya inanırsa üniversitede bulunmaması lazım. Allah'a inananı üniversiteden atarım" benzeri ifadeler kullanarak, ön yargılı evrimci bakış açısını tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.
İnançlı bilim adamlarının yaratılışın bilimsel delillerini ortaya koymaları, bilim dünyasının çoğunluğu, özellikle de materyalist düşüncenin hakim olduğu kurumlar ve akademiler tarafından tepkiyle karşılanmakta, ancak ateizm veya materyalizm propagandası yapılmasına asla karşı çıkılmamaktadır. Phillip Johnson bu durumu şöyle ifade etmektedir:
Akademi (Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi), Richard Dawkins bilimsel otoritesini kullanarak ateizmi teşvik ettiğinde veya Carl Sagan Cosmos dizisinde 'evrenin sonsuzdan beri var olduğunu ve hep var olacağını" söylediğinde, tepki göstermez. Tam tersine, Akademi Sagan'ı madalyayla ödüllendirmiştir.42
Belki de bazı inançlı insanlar bu gerçekleri bilmedikleri için olayları hatalı bir iyimserlik içinde değerlendirmekte ve bu nedenle de Darwinizm'i kendilerince tehlikeli bulmamaktadırlar. Oysa söz konusu materyalist ve ateist çevreler Darwinizm'den aldıkları sözde bilimsel destekle, din ahlakına ve dindarlara karşı ciddi bir mücadele yürütmektedirler. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar materyalist, ateist, inkarcı çevrelerin zulümleriyle, baskı ve yıldırma politikalarıyla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Müslümanlar bu Darwinist diktatörlük nedeniyle inançlarını yaşayamaz, düşüncelerini ifade edemez, doğruları dile getiremez hale gelmektedirler. İşte bu nedenle "Darwinizm tehlike arz etmiyor" diyen Müslümanların acilen bu yanılgıdan uzaklaşmaları gerekmektedir. Tüm dünyada evrim teorisi aracılığıyla din ahlakına karşı ciddi bir fikri saldırı yürütülürken, bu teorinin tehlike olmadığını söylemek ve Darwinizm'i zararsız görmek son derece hatalı bir davranış olacaktır.
Şunu unutmamak gerekir ki, Darwinizm, dünya çapında organize bir harekettir. Özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinin çok büyük bir bölümünde, Rusya'da, Çin'de ve diğer pek çok ülkede evrim teorisi halkın çok büyük bir bölümü tarafından onay görmekte, yaratılış gerçeği ise reddedilmektedir. Dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde evrim teorisi tek geçerli kuram kabul edilmekte, ilköğretim kurumlarından itibaren okullarda öğrencilere evrim teorisi tek gerçek gibi öğretilmektedir. Yaratılış gerçeğinden bahsetmek dahi birçok ülkede yasaklanmış durumdadır. Bu durum uzun yıllardır bu şekildedir. Özellikle de Avrupa ülkelerinde düzenlenen anketler, Fransa, Almanya, İngiltere başta olmak üzere bir çok ülkede insanların büyük çoğunluğunun evrim teorisini bilimsel bir gerçek olarak kabul ettiğini ortaya koymuştur. Evrim aldatmacasına kanan bu insanlar, Allah'a imandan ve din ahlakından da uzaklaşmaktadırlar.
Dünyaca tanınmış bilim dergilerinden Nature'da yapılan bir araştırmaya göre günümüz bilim dünyası tarih boyunca hiç olmadığı kadar Allah'ın varlığını reddetmektedir. Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi üyeleri arasında yapılan bir araştırmada, sadece yüzde 7 oranındaki üye Allah'ın varlığına inandığını, yüzde 93 üye ise inançsızlığını ifade etmiştir. Bu sonuçlar karşısında, tanınmış evrimci biyolog Ernst Mayr şu yorumu yapmıştır: "Sonuca bakılırsa hepimiz ateistiz."43
Bu durum daha önce de belirttiğimiz gibi, bazı inançlı kimselerin söylediklerinin tam tersini bizlere göstermektedir. Darwinizm halen geniş çevreler üzerinde etkindir ve bilim dünyasında da hakim hayat görüşüdür. Üstelik sadece bilimsel bir teori değil, insanları Allah'a imandan uzaklaştıran en önemli sebeplerden biridir. Nature'da yayınlanan bu araştırma 1914 yılında da gerçekleştirilmiş, Allah'a inananların oranı o dönem yüzde 35.2 olarak belirlenmiştir. Aradan geçen 90 yılda bilim adamlarının büyük çoğunluğu Allah inancından neredeyse tamamen uzaklaşmış, materyalist ve ateist bir düşünce yapısına sahip olmuşlardır. Dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise, bu dönemin evrim teorisinin bilim dünyasında hakimiyet kazandığı dönem olmasıdır.44
Dünya ekonomi ve politikasında etkin olan bazı Asya ülkelerinde de inançsızlık çok yaygın durumdadır. Bunların başında Çin gelmektedir. Çin'de halkın yüzde 71'i kendini dinsiz veya ateist olarak tanımlamaktadır.45 Özellikle de Avrupa ülkelerinde yaşanan din ahlakından uzaklaşma son yıllarda çeşitli araştırmalara, kitaplara ve makalelere konu olmaktadır. Avrupa'nın Hıristiyan kökenlerini reddetmesi, hızla din ahlakından uzaklaşması, ateizmin güç kazanması, kiliseye bağlılığın çok zayıflaması, Amerika'da güçlenen Darwinizm karşıtı çalışmaların Avrupa'da yankı bulmaması, okullarda evrim teorisinin okutulması konusunda Avrupa ülkelerinde kararlı bir tutum gözlenmesi ve karşıt görüşlere hiç yaşam imkanı tanınmaması, bu çalışmaların temelini oluşturmaktadır. Associated Press'in yayınladığı bir araştırmada da Batı Avrupa'da inançsızlığın yükselişte olduğu ortaya konmuştur. Bu araştırmanın ortaya koyduğu sonuçlara göre, Fransa dini değerlerin açıkça ifade edilmesine en çok karşı olan ülkedir ve ülkedeki ateistlerin oranı ortalama %19'dur. Yine aynı araştırmanın sonuçlarına göre, bu derece çok inançsız kimsenin olduğu bir başka ülke ise Güney Kore'dir. 46
Söz konusu tartışmalar Avrupa Birliği'nin anayasasının oluşması sırasında daha da artmıştır. Bu anayasada dini inançlara yönelik hiçbir ifadenin yer almaması, dindar çevrelerden tepki görmüş, ancak bu gibi tepkiler kesin bir şekilde reddedilmiştir. Vatikan'dan yapılan resmi açıklamalarda ise günümüz Avrupası'nın, Hıristiyan değerleri üzerine kurulu bir toplum görüntüsü vermediği ifade edilmiştir.47 CBN'de yer alan "Is Europe The New 'Dark Continent'?" (Avrupa Yeni 'Karanlık Kıta' mı?) başlıklı makalede 1000 yıl boyunca Hıristiyan medeniyetinin merkezi olan Avrupa'da artık bu dönemin bittiği ifade edilmiş ve çeşitli uzmanların görüşlerine yer verilmiştir.48 The Cube and the Cathedral: Europe, America, and Politics Without God, (Küp ve Katedral: Tanrısız Avrupa, Amerika ve Politika) isimli kitabın yazarı ve Washington'daki Ethics and Public Policy Center (EPPC – Etik ve Toplum Politika Merkezi) yöneticilerinden George Weigel, Avrupa'da inançsızlığın artışını bir röportajında şu şekilde yorumlamıştır:
Avrupalı kendisini modern ve özgür olabilmek için radikal seküler olması gerektiği konusunda şartlandırmıştır. Bu şartlanmanın, Avrupa'da günlük yaşam ve kültür üzerinde hayati ve elbette ölümcül etkisi vardır. Avrupa'nın ahlaki değerlerindeki krizin temelinde, bu kanaatin ve toplumda yarattığı sorunların etkisi bulunmaktadır.49
BM tarafından yapılan bir anket de, Avrupa ülkelerinde Darwinizm'in ve ateizmin yükselişini gözler önüne seren delillerden bir diğeridir. Ankete göre Avrupalıların yalnızca %18'i insanı Allah'ın yarattığına inanmakta, %82'si ise insanın diğer türlerden evrimleşerek meydana geldiğini sanmaktadır. Ülkelere tek tek baklıldığında durum şöyledir:
Aşağıdaki tabloda ise Avrupa ülkelerinde ateistlerin ve inançsızların nüfusa oranı gösterilmektedir:
Bu veriler bilimsel tüm bulguların evrimi yalanladığını, Darwinizm'in hayal ürünü hikayelerden öteye gitmediğini, bilimin gösterdiği gerçeğin Yaratılış olduğunu anlatmanın önemini bir kez daha ispatlamaktadır. İnsanları Allah'ın, ahiretin ve hesap gününün varlığına inanmaktan, Allah'ın razı olduğu şekilde yaşamaktan alıkoyan Darwinist dünya görüşünün ortadan kaldırılması için tüm Müslümanların birlik olup, çok geniş kapsamlı bir fikri mücadele yürütmeleri aciliyetlidir. Bu faaliyetleri engellemeye çalışmanın, önemsiz görmenin ya da göstermenin ise çok hatalı bir davranış olacağı açıktır.
16. Alister McGrath, The Twilight Of Atheism, s. 98
17. Carl Cohen, Communism, Fascism and Democracy, New York: Random House Publishing, 1967, ss.408-409
18. www.trueorigin.org/holocaust.html
19. Adolf Hitler, Mein Kampf, München: Verlag Franz Eher Nachfolger, 1993, s. 44, 447-448; A.E. Wilder Smith, Man's Origin, Man's Destiny, The Word For Today Publishing 1993, s. 163, 164
20. Henry Morris, The Long War Against God: The History and the Impact of the Creation, Evolution, Conflict, 8.baskı, Michigan: Baker Book House, Mart 1996, s. 81
21. http://www.fixedearth.com/hlsm.html
22. Max Nordau, The Philosophy and Morals of War, North American Review 169 (1889):794 cited in hofstadter, social darwinism, s.171)
23. Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia; the University of Pennsylvania Press, 1959, s.527
24. Marx ve Engels, Mektuplar, s. 426
25. Marks Engels, Mektuplar, cilt 2, s.126
26. Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology, and the Social Scene (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1959), ss. 85-87.
27. Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları, 1990, s.85)
28. Gertrude Himmelfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, London: Chatto & Windus, 1959, s. 348
29. Karl Marx Biyografi, Öncü Yayınevi, s. 368
30. K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe, Deutsche Verlags-Anstalt, 1977
31. http://www.fixedearth.com/hlsm.html
32. Robert Milner, Encyclopedia of Evolution 1990 s.81
33. Komünizmin Kara Kitabı, s. 17
34. P.J. Darlington, Evolution for Naturalists, 1980, s. 243-244
35. Ken Ham, The Lie Evolution, 15. Baskı, Master Books, Nisan 1997, s. 84
36. Theodosius Dobzhansky, Ethics and Values in Biogical and Cultural Evolution, Zygon, the Journal of Religion and Science, Los Angeles Times'da yayınlandığı şekliyle alınmıştır, bölüm 4 (Haziran 16, 1974), s. 6; (That Their words, s.413)
37. Stephen Jay Gould, Ever Since Darwin, s. 223
38. Phillip E. Johnson, The Unraveling of Scientific Materialism. First Things: A Monthly Journal of Religion and Public Life. Issue: 77, November 1997, 22
39. First Things: A Monthly Journal of Religion and Public Life, Issue: 158; December 2005
40. First Things: A Monthly Journal of Religion and Public Life, Issue: 158; December 2005
41. Phillip E. Johnson. Darwin On Trial, Intervarsity Press, Downers Grove, Illinois, 2nd ed, 1993, s. 155
42. Phillip E. Johnson , Overestimating the Power of Science, Commonweal. Volume: 125. Issue: 11, June 5, 1998, s.15.
43. Phillip Johnson, Evrim Duruşması, Gelenek Yayınları, İstanbul, 2003, s. 65
44. http://members.shaw.ca/tfrisen/Science/scientistbelieving/scintist.htm
45. http://library.thinkquest.org/18802/factchin.htm
46. http://www.carnegiecouncil.org/viewMedia.php/prmID/5216
47. http://www.time.com/time/europe/html/030609/religion.html
48. http://www.cbn.com/CBNNews/News/040301a.asp
49. http://www.albertmohler.com/commentary_read.php?cdate=2005-06-01
50. http://www.iht.com/articles/2005/06/06/news/religion.php
51. http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/tech/4648598.stm