Evrim propagandasının en belirgin özelliklerinden biri hikaye anlatımına dayalı olmasıdır. Hikayeyi anlatan TV kanalı ya da gazete, çoğu zaman önyargıları, çoğu zaman da evrimi bir dogma olarak benimsemesi nedeniyle bilimsel bulguları yanlış yorumlayarak evrim senaryoları oluşturur. Daha sonra da bu senaryoyu sağlam bilimsel kanıtlara dayalı bir tez havasında insanlara empoze etmeye çalışır. Gerçekte ise, milyonlarca yıllık süreleri kapsayan hikayeler anlatan evrimcilerin elinde bazen yalnızca basit bir kafatası parçası, bazen de sadece tek bir diş vardır. Ne var ki evrimciler eldeki verilerin yetersizliğine karşın, hikayelerine birçok hayali unsur eklerler. Oysa bu, dünyaca tanınmış evrimcilerin bile eleştirdiği, tamamen önyargıya dayalı, bilimdışı bir propaganda yöntemidir.
Darwinistler, bilimsel bulguları yanlış yorumlayarak evrim senaryoları oluştururlar. Hayali hayat ağacı, yalnızca evrimcilerin anlattıkları hikayelere dayanmaktadır. Gerçekte ise bu hikayeler evrim lehine hiçbir şey sağlamamaktadır.
National Geographic, Discovery Channel gibi TV kanalları ya da Scientific American, Focus gibi dergiler evrimi yaygınlaştırmak için topluma böyle hikayeler üreten fabrikalar gibidirler. Bu kurumların yayınlarında, gerçekte milyonlarca yıla varan yaş farkı bulunan kemik bulguları arasında zorlama evrimsel senaryolar oluşturularak bunlar gerçekten yaşanmış gibi anlatılır. Oysa bu sadece önyargıya dayalı bir tutumdur. Evrimci bir paleontolog olan Henry Gee bu konuda şu yorumları yapmaktadır:
"Yeni fosil bulguları, önceden varolan hikayeye uydurulur. Sanki atalar-nesiller zinciri, bizim gerçekten düşünmemiz gereken bir amaçmış gibi biz bu yeni bulgulara 'kayıp halkalar' deriz; aslında gerçek farklıdır: bunlar insan önyargılarıyla uyumlu olmaları için şekillendirilen, gerçeğin ardından yaratılan, tamamen insan icadı olan şeylerdir."181 "Şu anda bize üstünlük sağlayan konumumuzdan bakarak, fosilleri kendimizde gördüklerimizin yavaş yavaş kazanıldığını yansıtan bir şekilde ayarlarız. Doğruyu aramayız, kendi önyargılarımıza uyması için, onu gerçeğin ardından yaratırız."182
Bu önyargılı senaryoları eleştiren bir başka evrimci de Collin Patterson'dur. İngiliz Doğa Tarihi Müzesi Paleontoloji Başkanı olan Patterson 4 Mart 1982'de BBC televizyonuna verdiği bir ropörtajda açıkça şunları söylemiştir:
"Hikayeleri, zaman içindeki değişimlerin hikayelerini kastediyorum. Dinozorların nasıl ortadan kalktığı, memelilerin nasıl evrimleştiği, insanın nereden geldiği. Bunlar bana hikaye anlatımından fazla birşey ifade etmiyor... Bir [evrimsel] ağacın uçlarına erişimimiz var ama ağacın kendisi bir teori. Ağaç hakkında bilgili gibi gözüken ve ağaçla ilgili olup bitenleri, ince ve kalın dalların nasıl ortadan kalktığını açıklar gibi görünen insanlar, bana göre sadece hikaye anlatıyorlar."
Yukarıda bir sinema filminden alınan görüntüler bulunmaktadır. Filmlerle yapılan evrim propagandalarında ortaya konan senaryolar tamamen hayal ürünüdür. Burada konu edilen maymun adamlar, yalnızca toplumu insanın evrimleştiği fikrine alıştırmak içindir.
Evrim masallarına sarılan sadece evrimci paleontologlar değildir. Evrim masallarına evrim biyologları da en az paleontologlar kadar sık başvururlar. Bu insanlar canlıların sahip olduğu yapıların sağladığı avantajlara bakarak evrim senaryoları oluştururlar. Popüler evrimci TV kanallarından gün boyu yayınlanan evrim masallarının ağırlıklı bölümü bu kategoriye dahildir. Bu belgesellerde fillerin sözde yerdeki yiyecekleri almak için hortum geliştirdikleri; böceklerin savunma amacıyla zehir ürettikleri gibi hikayeler anlatılır. Yarasaların çevrelerini algılamada kullandıkları sonarları, elektrikli yılan balıklarının 300 volt şiddetine varan elektrik akımları üretebilen organları ya da örümceğin muhteşem ağını üretmesini sağlayan mekanizmalarıyla ilgili evrimci masallar anlatılır durulur. Ancak bu masalların hiçbiri asıl sorulara, yani her biri son derece kompleks olan bu sistemlerin kör tesadüflerle nasıl olup evrimleşmeye başladıkları ve rastgele mutasyonlarla bunun bilgisinin DNA'ya nasıl eklenmiş olabileceği sorularına yanıt vermez. Evrimin hikayeleri en baştan doğru kabul edilir ve doğadaki her canlı bu genel öngörü çerçevesinde ele alınır. Gee bu konuda eleştiri oklarını evrimci biyologlara şöyle yöneltmektedir:
"Burnumuz gözlük taşımak için yapılmıştır, böylece gözlük kullanabiliriz." Evrimci biyologlar herhangi bir yapıyı, faydalı hale gelen bir adaptasyon olarak yorumladıklarında hala tamamen bu mantıkta hareket etmektedirler, ama bu faydanın bir yapının nasıl evrimleştiği, ya da gerçekte bir yapının evrimsel tarihinin bu yapının şekil ve özelliklerini nasıl etkilemiş olabileceği hakkında bize hiçbir şey söyleyemeyeceğini göremezler".183
Bu masalların en sık başvurulanları uyumsal ihtiyaçlarla ilgili olanlarıdır. Bunların ortak özelliği, canlıların içinde bulundukları ortam nedeniyle duydukları ihtiyaçları belirtmek sonra da, bu ihtiyaçlar nedeniyle şu veya bu organı "geliştirdiklerini" anlatmaktır. Oysaki ihtiyaçlar, yeni organlar, yeni sistemler meydana getirmez. Evrimcilerin bedensel yapılardaki dönüşümlere mekanizma olarak önerdikleri -ancak daima zararlı oldukları deneylerle sabit olan- rastgele mutasyonlar da 'ihtiyaçlara' göre ortaya çıkmazlar. Evrimci Douglas Futuyma bu konuda şunları ifade etmektedir:
"Türlerin uyumsal 'ihtiyaçları' uyumlandırıcı bir mutasyonun ortaya çıkacağı ihtimalini yükseltmez; mutasyonlar o anın uyumsal ihtiyaçlarına yönelmiş değildir. Mutasyonların sebepleri vardır, ancak türlerin uyum sağlama ihtiyaçları bunlardan biri değildir".
Futuyma'nın sözleri popüler Darwinist televizyon kanallarındaki belgesellerde ısrarla anlatılan evrim masallarını topluca çürütmektedir. Bu TV kanallarının ortaya koyduğu senaryolar hiçbir bilimsel delile dayanmamakta, tamamen hayal ürünü olarak izleyiciye sunulmaktadır. Hiçbir yılan balığı ihtiyacı için elektrik üretecek organ; hiçbir böcek ihtiyaç duyduğu için doğru kimyasal formülde zehir üretecek bir organ; hiçbir fil yerden besin toplama ihtiyacı için hortum evrimleştiremez. Bunları iddia etmek "çöldeki susuzluk nedeniyle, arabalar hava soğutmalı motorlar geliştirdiler" demek gibi bir safsatadır. Bir arabada hava soğutmalı motor bulunması çöl şartlarını göz önüne alan bir mühendisin varlığının, canlılardaki sistemler de onları doğadaki yaşamlarına uygun özelliklerle donatan bir Yaratıcı'nın göstergesidir. Kör tesadüfler, bir otomobildeki hava soğutma sistemini de, bundan daha büyük komplekslik barındıran canlılardaki kompleks sistemleri de kuşkusuz ki açıklayamazlar. Yeryüzündeki muhteşem canlılığın tek bir Sahibi, tek bir Yaratıcısı vardır. Bu Yaratıcı, her varlığı yoktan var eden, alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)
Yukarıda ifadelerini aktardığımız Gee, Patterson ve Futuyma birer evrimci olmalarına karşın evrim masalı anlatmanın bilimdışı olduğunu kabul etmektedirler. Popüler evrimci medya ise bunu tamamen gözardı edip bilimsel kanıtlarla destekleyemedikleri mantık dışı iddialarını topluma telkin edebilmek için evrim masallarını kullanmayı sürdürmektedirler.
Buradan tüm bu yayınlara halkın artık evrim teorisinin açmazları hakkında bilinçlendiğini hatırlatıyor, bu yöntemi terk etmeleri çağrısında bulunuyoruz.
Australopithecus kafatası
Evrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına "güney maymunu" anlamına gelen Australopithecus ismini verirler. Bu canlılar gerçekte soyu tükenmiş eski bir maymun türünden başka bir şey değildir. Australopithecus cinsleri içinde evrimciler sadece Australopithecus afarensis olarak nitelendirdikleri türü (1974 yılında bulunduğunda dünyaya insanın evriminin ispatı olarak sunulan 'Lucy'nin temsil ettiği tür) insanın doğrudan atasıymış gibi lanse ederler. Ancak Australopithecus fosilleri üzerinde yapılan detaylı analizler bu canlıların sıradan maymun türleri olduğunu ortaya koymuştur.
Australopithecusların ilk olarak Afrika'da 4 milyon yıl kadar önce ortaya çıktıkları ve 1 milyon yıl öncesine kadar da yaşadıkları sanılmaktadır. Australopithecusların tümü, günümüz maymunlarına benzeyen soyu tükenmiş maymunlardır. Hepsinin beyin hacimleri, günümüz şempanzelerininkiyle aynı veya daha küçüktür. Ellerinde ve ayaklarında günümüz maymunlarındaki gibi ağaçlara tırmanmaya yarayan çıkıntılar mevcuttur ve ayakları dallara tutunmak için kavrayıcı özelliklere sahiptir. Boyları kısadır (en fazla 130 cm) ve aynı günümüz maymunlarındaki gibi erkek Australopithecus dişisinden çok daha iridir. Kafataslarındaki yüzlerce ayrıntı, birbirine yakın gözler, sivri azı dişleri, çene yapısı, uzun kollar, kısa bacaklar gibi birçok özellik, bu canlıların günümüz maymunlarından farklı olmadıklarını gösteren delillerdir.
Bu konudaki evrimci iddia ise, Australopithecusların, tam bir maymun anatomisine sahip olmalarına rağmen, diğer tüm maymunların aksine, insanlar gibi dik yürüdükleri şeklindeki tezdir.
Oysa Australopithecus üzerinde yapılan birçok araştırmada bu türün insana benzer şekilde yürüyemediği ve iki ayaklı olmadığı sonucuna varılmıştır:
1. Lord Zuckerman, kendisi de evrim teorisini benimsemesine rağmen, Australopithecuslar'ın sadece sıradan bir maymun türü oldukları ve kesinlikle dik yürümedikleri sonucuna vardı.185
2. Bu konudaki araştırmalarıyla ünlü diğer evrimci anatomist Charles E. Oxnard da Australopithecus'un iskelet yapılarının günümüz orangutanlarınınkine benzediği sonucuna vardı.186
3. 1994 yılında İngiltere'deki Liverpool Üniversitesi'nden Fred Spoor ve ekibi, Australopithecus'un iskeleti ile ilgili kesin bir sonuca varmak için kapsamlı bir araştırma yaptılar. İskeletlerde, vücudun yere göre konumunu belirleyen "salyangoz" isimli bir organ üzerinde incelemeler yürütüldü. Spoor'un vardığı sonuç, Australopithecus'un insanlarınkine benzer bir yürüyüş şekline sahip olmadığıydı.187
4. 2000 yılında B. G. Richmond ve D. S. Strait isimli bilim adamlarının gerçekleştirdiği ve Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmada Australopithecusların önkol kemikleri incelendi. Karşılaştırmalı anatomik incelemeler, bu türün günümüzde yaşayan ve 4 ayak üzerinde yürüyen maymunlarla aynı önkol anatomisine sahip olduğunu gösterdi.188
Science et Vie dergisinin Mayıs 1999 tarihli sayısının kapağı "Elveda Lucy" başlığını taşıyordu. Evrimci dergi, Australopithecus türü maymunların insan soyunun kökeni olmadığını ve bunların soy ağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştı.
Günümüzde yaşayan ve iki ayakları üzerinde yürüyen bonobo şempanzeleri, Lucy'nin bir benzeridir. Evrimcilerin insanın atası olarak göstermeye çalıştığı, Lucy'nin de dahil edildiği A. Aferensis türü tam anlamıyla bir maymun türüdür. Bu gerçek, evrimci bilim adamları tarafından da artık kabul edilmiş durumdadır.
Australopithecus'un insanın atası sayılamayacağı, son dönemde evrimci kaynaklar tarafından da kabul edilmektedir. Fransız bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu kapak yapmıştır. Australopithecus afarensis türünün en önemli fosil örneği sayılan Lucy'i konu alan dergi, "Adieu Lucy" (Elveda Lucy) başlığını kullanarak Australopithecus türü maymunların insan soyunun kökeni olmadığı ve bunlarının soy ağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır.189
Amerika'nın USA Today gazetesinde Tim Friend tarafından kaleme alınan bir makalede insanın doğrudan atası gösterilen Lucy (Australopithecus afarensis) hakkında şu yorumlara yer verilmiştir:
"Lucy'nin bilimsel adı Australopithecus afarensis. Günümüzde yaşayan bonobo şempanzelerine çok benziyor: Küçük bir beyin, öne çıkmış yüz ve iri azı dişleri. Ancak Homo'nun doğrudan atası kabul edilen Lucy'nin bu özelliği son on yılda gözden düştü. Birçok uzman, insanın kökenini Lucy gibi bir ataya doğrudan takip etmenin çok basit bir yaklaşım olduğunu kabul ediyor."
Bu yazıda Smithsonian Doğa Tarihi Müzesi İnsanın Kökeni Programı Başkanı Richard Potts'un da yorumlarına yer verilmektedir. Buna göre Potts ve daha birçok evrimci uzman, Lucy'nin artık insanın soy ağacından çıkarılması gerektiğini kabul etmektedir.190
Australopithecusların zaman içinde iki ayaklı hale geldikleri tezinin tutarsızlığını gösteren bulgulardan biri, Afrika ülkelerinden Uganda'nın Bwindi ormanlarında rastlanan şempanzelerdir. Liverpool Üniversitesi araştırmacılarından Robin Crompton'un keşfettiği şempanzelerin özelliği zaten iki ayak üzerinde yürüyor olmalarıdır. İskoçya'nın The Scotsman gazetesinde "İki Ayaklı Maymunlar Darwin'i Çiğnedi" başlığıyla verilen haberde Crompton şu yorumu yapmaktadır: "Bu durum, genelde kabul edilen, dört ayağı üzerinde yürüyen şempanzelerden evrimleştiğimiz iddiasına aykırı."191
Tüm bu deliller canlıların birbirlerinden evrimleşerek ortaya çıktıklarını savunan evrim teorisinin iddialarını çürütür niteliktedir. İnsan bugünkü özelliklerine sahip olarak bir anda yaratılmıştır. Allah insanı üstün özelliklere sahip olarak yaratmıştır. Kuran'da şöyle buyrulmaktadır:
..."Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" "Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam."(Kehf Suresi, 37-38)
Obezlik, bir memelinin, yağ olarak depolanan doğal enerji rezervlerinin normal seviyelerin ötesinde artış göstermesi ve sağlık sorunlarına yol açtığı durumdur. Belli bir miktarda beden yağı; enerji depolama, ısı yalıtımı, darbelerin emilmesi (etkisinin azaltılması) ve diğer bazı fonksiyonlar açısından gereklidir. Aşırı yeme ve hareketsizlik durumlarında, normalin üstünde miktarlarda yağ depolanmaya başlanmakta ve obezlik ortaya çıkmaktadır.
İnsanların, vakitlerinin çoğunu bilgisayar ve televizyon başında geçirdiği, kalori değeri yüksek besinlerin kolayca bulunduğu ve bu besinlerin tüketimlerinin reklamlarla teşvik edildiği toplumlarda, obezlik yaygın bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Bir insanın, obez olup olmadığı, vücuttaki yağ miktarının beden ağırlığına oranına göre değerlendirilmektedir.
Her fizyolojik fonksiyon gibi, yağ depolama da genlerle kontrol edilen bir fonksiyondur ve uzmanlarca yaklaşık 20 ila 30 genin obezlikle bağlantılı olduğu tahmin edilmektedir.
Sürekli kalori alımı ve hareketsizlik, canlıyı aşırı kilolu hale getirebilir, çeşitli faktörlerden ötürü obezlik popülasyonda yaygınlık kazanabilir. Ancak bu durum canlıyı başka bir tür canlıya dönüştürmez yani bir evrimleşme meydana getirmez. Örneğin obez kediler, bir kedi popülasyonunda ne kadar yaygınlık kazanırsa kazansın, başka canlılara, örneğin tavşanlara dönüşmeyecektir.
Evrimcilerin obezite hakkındaki iddiası da son derece tutarsız bir senaryo üzerine kuruludur. Bununla ilgili olarak, insanın hayali evrim sürecinde kıtlıklarla mücadele ettiği, bu hayali süreçte bulabildiği her lezzetli şeyi yemek zorunda kalması nedeniyle de obezliğin ortaya çıktığı anlatılır. Lezzetli yiyecekleri yeme alışkanlığının bir 'içgüdü' olarak geliştiği öne sürülür. Biraz da bilimsel bir görünüm vermek amacıyla, obezlikle ilgili olduğu tahmin edilen genlerin evrimle ortaya çıktığı ve bu genlerin, eski çağlarda süren kıtlıkların bir kalıntısı olduğu gibi yorumlar yapılır.
Bu evrimci masal, Time, Newsweek, National Geographic TV gibi uluslararası yayınlarda bilim adamlarının obezite hakkındaki açıklaması olarak anlatılır ve bunların bilimsel olarak güçlü varsayımlar olduğu aldatmacası telkin edilir. Oysa şu ya da bu üniversitedeki bilim adamının bu hikayeyi anlatması onu bilimsel kılan bir faktör değildir. Hatta bu insanlar, anlattıklarının bilim dışı hikayeler olduğunu bile bile bu propagandayı sürdürürler. Evrimi bir dogma olarak benimsedikleri, obezliğin evrimle ortaya çıktığına dair masallara kendilerini inandırdıkları için evrimci dünya görüşünü ayakta tutmak amacıyla bu duruma göz yumarlar.
Evrimci Stephen J. Gould, evrim biyologlarının bu hikayelerle ilgili bilim dışı tavrını şu sözlerle açıklamıştır:
"Evrim biyolojisi, anatomi ve ekolojiyi kayıtlandıran ve sonra hangi kemiğin neden o şekilde göründüğü ya da bu canlının neden orada yaşadığıyla ilgili tarihsel veya adaptasyonla ilgili açıklamalar üretmeye çalışan, spekülatif bir argüman şekliyle ciddi derecede engellenmiştir. Bilim adamları bu masalların hikaye olduğunu bilirler; maalesef bunlar profesyonel literatürde fazlasıyla ciddi ve gerçeksel alınırlar. Daha sonra bunlar [bilimsel] 'gerçekler' haline dönüşür, popüler literatüre girerler."192
Obezlik hakkındaki evrim hikayesine göz yuman evrim biyologlarının bilimsel olarak rahatsız edici hiçbir şey yokmuş gibi davranarak gösterdikleri kayıtsızlık gerçekten de düşündürücü boyutlardadır. Öyle ki evrimciler, içgüdülerin evrim teorisinin iddialarında oluşturduğu açmazı yok saymakta, hatta onu uydurdukları hayali evrim hikayelerine adapte etmede sakınca görmemektedirler.
Bizzat Charles Darwin'in kendisi, içgüdünün, teorisini yıkacak görünümde bir tehdit olduğunu kabul etmiştir.
Obezlik hikayesine 'gen' kavramıyla katılmak istenen bilimsellik motifi de evrimcilere bir destek sağlamamaktadır. Bir genin obezlikle ilgili olduğunu belirtmek, o genin evrimle nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair bir açıklama değildir. Nitekim evrim teorisyeni ve biyolog John Maynard Smith, bir özelliği devreye sokan bir geni bulmanın bunun nasıl evrimleşmiş olduğunu da anlamak anlamına gelmeyeceğini, aksini düşünmenin saçmalamak olduğunu belirtmiştir.193
Kısacası, obezlikle ilgili evrimci yorumlar, zihinlerde üretilen hayali senaryolardan ibarettir. Bu senaryolar, insan biyolojisini hayali hikayeler serisine çeviren evrimcilerin, çaresizliğinden başka birşey ispatlamamaktadır.
181. Henry Gee, In Search of Deep Time, Beyond the Fossil Record to a New History of Life, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc., 1999, s. 5
182. Henry Gee, In Search of Deep Time, Beyond the Fossil Record to a New History of Life, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc. , 1999, s. 32
183. Henry Gee, In Search of Deep Time, Beyond the Fossil Record to a New History of Life, The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc., 1999, s. 103
184. Douglas J. Futuyma, (1983), Science on Trial, New York: Pantheon, 1983, s. 137,138
185. Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970, s. 75-94
186. Charles E. Oxnard, "The Place of Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt", Nature, cilt 258, s. 389
187. Fred Spoor, Bernard Wood, Frans Zonneveld, "Implication of Early Hominid Labryntine Morphology for Evolution of Human Bipedal Locomotion", Nature, cilt 369, 23 Haziran 1994, s. 645-648
188. Richmond, B.G. and Strait, D.S., Evidence that humans evolved from a knuckle-walking ancestor, Nature, 404(6776):382, 2000.
189. Isabelle Bourdial, "Adieu Lucy", Science et Vie, Mayıs 1999, no. 980, s. 52-62
190. Tim Friend, "Discovery rocks human-origin theories", 21 Mart 2003: http://www.usatoday.com/news/science/2001-03-21-skull.html
191. The Scotsman.com: "Chimps on two legs run through Darwin's theory" http://news.scotsman.com/index.cfm?id=1016102002
192. Stephen Jay Gould, "Introduction," in Björn Kurtén, Dance of the Tiger: A Novel of the Ice Age, New York: Random House, 1980, s. xvii-xviii
193. Games and theories', New Scientist, sayı 2399, 14 Haziran 2003, s. 48