Tempo dergisi, 2-8 Ekim 2003 tarihli sayısında, "İslam Darwin'i Kabul Ediyor" başlıklı bir dosyayı kapak konusu yaptı. Aynı dosya, Hürriyet gazetesinde ve çeşitli internet sitelerinde yayınlandı. Sabah gazetesinde de 2 Ekim tarihinde "İslam ile Darwin barışıyor" başlıklı yazıda, aynı haber referans gösterildi.
Tempo dergisindeki haberde, evrim teorisi ile İslam'ın uyuşabileceği yönünde açıklamalar içeren röportajlara yer verilmişti.
Ancak bu görüş yanlıştır. Darwinizm ile İslamiyet'in "uyuşması" söz konusu değildir. Çünkü Darwinizm, İslamiyet'in temeli olan inanca, yani evreni ve canlıları Allah'ın yarattığı ve düzenlediği gerçeğine doğrudan aykırıdır. Darwinizm bu gerçeği insanlara reddettirmek için oluşturulmuş bir teoridir ve asıl olarak Allah inancını hedef alır. Nasıl "din halkın afyonudur" gibi geçersiz bir iddiada bulunan Marksizm ile İslam arasında bir "uzlaşma" söz konusu olamazsa, "canlılık rastlantıların ürünüdür" iddiasında bulunan Darwinizm ile İslam arasında da bir "uzlaşma" söz konusu olamaz.
Kaldı ki, böyle bir uzlaşma çabasına da hiç gerek yoktur. Çünkü Darwinizm'in bilimsel bir dayanağı yoktur. Darwinizm, zannedildiği gibi "bilimsel bir gerçek" değil, aksine bilimsel gerçeklere rağmen savunulan bir yalandır.
Bu bölümde, "İslam ile Darwinizm arasında uzlaşma" arayanların nasıl ve neden yanıldığını ortaya koyacağız. Amacımız, evrim teorisi ile İslam'ı bağdaştırmaya çalışan yaklaşımlarının hatalı olduğunu izah etmek ve evrimcilerin bu konuyu gündemde tutmalarının ardında yatan gizli tehlikeleri ortaya koymaktır. (Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için bkz. Harun Yahya, Kuran Darwinizm'i Yalanlıyor, Araştırma Yayıncılık, 2005)
Bazı kişiler, materyalist telkin ve propagandalar sonucunda evrim teorisini bilimsel bir gerçek zannetme yanılgısına düşer ve bu teoriyle Allah'a iman arasında bir "orta yol" ararlar. Bu kişiler, Darwinizm'in canlılığın kökeni hakkındaki senaryosunu aynen kabul etmekte, ancak bu senaryonun Allah'ın kontrolünde olduğunu savunarak, evrim teorisi ile din arasında bir "uzlaşma" sağlamaya çalışmaktadırlar.
Ancak bu bakış açısı son derece yanlıştır. Çünkü evrim teorisi ideolojik arka planı olan, ateizmi sağlamlaştırmak ve temellendirmek amacıyla ortaya atılmış ve materyalist düşünceye sahip çevreler tarafından şiddetle sahiplenilmiş, Allah inancına muhalif bir düşüncedir. Materyalist felsefe üzerine bina edilmiştir ve dünya üzerindeki olayları yorumlayışı da "materyalistçe"dir.
Eski Yunan'dan beri süregelen materyalist felsefe, evreni oluşturan maddenin, var olan yegane varlık olduğunu iddia eder. Bu inanışa göre madde sonsuzdan beri vardır ve maddeye hakim olan bir başka güç yoktur. Materyalistler, evrenin tesadüfler sonucunda kendiliğinden şekillendiğini, canlılığın ise zaman içerisinde yine kör tesadüfler sonucu cansız maddelerden evrimleşerek meydana geldiğini kabul ederler.
Dolayısıyla evrim teorisini ilk kez, Eski Yunan'ın materyalist felsefecileri ortaya atmıştır. Epikür, Demokritus, Lukretus gibi eski Yunan ve Roma düşünürleri, Darwin'in yüzyıllar sonra detaylandıracağı ateist evrim teorisinin temellerini atmışlardır. Eski Yunan'da doğan bu efsane, 19. yüzyılın ilkel bilim anlayışı içinde yeniden gündeme getirilmiş ve evrim teorisi materyalizme sözde bir destek oluşturduğu için -bilimsel olup olmadığına bakılmaksızın- materyalistler tarafından derhal kabul görmüştür.
Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır.(Teğabün Suresi, 3)
Evrim teorisinin karşısında ise yaratılış gerçeği yer alır. İnsanın salt akıl ve gözlem yoluyla da (yani bilimsel yöntemle) kavrayabileceği yaratılış gerçeği, tarihin başından bu yana İlahi dinler yoluyla insanlara öğretilmiştir. Tüm İlahi dinler, Allah'ın kainatı yoktan, "Ol" emri ile yarattığını ve kainattaki kusursuz işleyişin Allah'ın üstün yaratma gücünün bir delili olduğunu bildirmişlerdir. Kuran'ın pek çok ayetinde de bu gerçek bizlere bildirilmiştir. Allah "Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir." (Bakara Suresi, 117) ayetiyle kainatı yoktan ve mucizevi biçimde yarattığını bildirmektedir. Enam Suresi'nde ise şu şekilde buyurulmaktadır:
"O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "Ol" dediği gün (her şey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır." (Enam Suresi, 73)
Materyalizm ile Allah inancı arasındaki fikri ayrılık, din ile dinsizlik arasındaki en temel farktır. Bu konuda fikri bir "uzlaşma" aramak, Müslüman için söz konusu değildir. Ortaya atılma sebebi Allah'ı ve yaratılışı inkar etmek olan bir teori ile "uzlaşmak" mümkün değildir.
Evrimciler, inanç sahibi kişilerin desteğini alabilmek ve onların evrim teorisi karşısında yaptıkları fikri mücadeleyi kendilerince zayıflatabilmek için, "evrimsel yaratılış fikri"ni destekleyerek farklı bir yöntem denemektedirler. Kendileri Allah'a inanmadıkları, tesadüfü ilahlaştırdıkları, yaratılış gerçeğine tamamen karşı oldukları halde, teorilerinin kabulünü hızlandıracağını düşündükleri için, dindar evrimcilerin Allah'ın canlıları evrimle yarattığı fikrine karşı sessiz kalır, hatta çoğu zaman bu fikri teşvik ederler.
Ancak bu yalnızca bir taktiktir. Bu taktiğin amacı, dindarların tepkisini ortadan kaldırarak, evrim teorisini tüm topluma kabul ettirebilmektir. Evrim teorisi bu şekilde yaygınlaştıktan sonra, gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan "dindar evrimcilik" kolayca ortadan kaldırılacak, bunun yerine evrim teorisinin özünü oluşturan materyalizm yerleştirilecektir. Müslümanların, söz konusu taktiğe aldanmamaları ve bu sinsi oyuna alet olmamaya büyük özen göstermeleri gerekir.
Materyalistlerin sinsi propagandaları sonucu ortaya çıkan yanılgılardan biri, evrim teorisinin bilimsel ve kanıtlanmış bir gerçek olduğunun sanılmasıdır. Tempo dergisindeki yazıda bu durum gözlemlenmekte, röportajlardan birinde yer alan "evrim teorisi günümüzde geçerli bir teoridir" sözü dikkati çekmektedir.
Oysa gerçekte, evrim teorisi günümüzdeki bilimsel gelişmelerin karşısında tüm dayanaklarını yitirmiştir. Gerek moleküler düzeyde, gerekse biyoloji veya paleontoloji alanlarında yapılan araştırmalar canlıların evrimsel bir süreç sonunda meydana geldikleri yönündeki iddiaları tamamen geçersiz kılmıştır.
Bu gerçekleri göz ardı etmek ve bilimsel kanıtlara değil de "bilim dünyasının ideolojik eğilimlerine" göre düşünmek, büyük bir hata olur.
Evrim teorisinin bilimsellik maskesi 20. yüzyılın sonlarında düşmeye başladı. Dünyanın önde gelen yayınları dahi evrim teorisinin inanılırlığını yitirdiğini sık sık manşetlerine taşıdılar. Örneğin 25-31 Ocak 1999 tarihli The Washington Times gazetesindeki başlıkta "Darwinizm'in İkonları Reddediliyor: Biyologlar güve çalışmasına inanmıyorlar" deniyordu. 8 Nisan 2001 tarihli The New York Times'da ise, "Biyoloji Kitaplarındaki İllüstrasyonlar Gerçeklerden Çok Hayal Gücüne Dayalı" ifadeleri dikkat çekiyordu. 16 Ağustos 1999 tarihli The Wall Street Journal'da ise Darwin Kilisesi başlığı altında, California Üniversitesi hukuk profesörlerinden Philip Johnson'ın şu sözlerine yer verilmişti: "Evrim teorisi, kanıtlar açısından ciddi sorunlar yaşıyor ancak savunucuları dünya görüşlerinin ayağını kaydıracak dürüst bir tartışma istemiyorlar."
Bu hatayı teşhis edenlerden biri, Boğaziçi Üniversitesi eski felsefe profesörü merhum Arda Denkel'di. Denkel, Türkiye'deki evrimcilerin yaratılış gerçeğine karşı bilimsel cevaplar veremediklerini, sadece" bu teori bilim dünyasında yaygın kabul görüyor" dediklerini, ama bunun bir anlamı olmadığını şöyle açıklamıştı:
"Evrim kuramını, çok sayıdaki saygın kişinin, kuruluşun evrimciliği benimsemiş olması mı kanıtlayacak? Yoksa mahkeme kararlarıyla mı doğru kılınacak bu kuram? Doğruluğu sağlayan şey, saygın ve yetki sahibi kişilerce doğru bulunmak mıdır acaba? Bir tarihsel olguyu anımsatmak isterim. Galileo Galilei, döneminin bütün saygın kişilerine, hukukçularına ve özellikle de bilim adamlarına karşı tek başına karşı çıkıp doğru olanı söylüyor ve savunmuyor muydu? Engizisyon mahkemelerinin öbür eylemleri de, ortaya buna benzer görünümler koymamış mıydı? Toplumda saygın ve başat olan çevreleri arkasına almak, ne doğruluk yaratan, ne de bilimsellikle doğrudan ilgili olan bir şeydir."1
Arda Denkel'in de dikkat çektiği gibi, bir teorinin yaygın kabul görmesi, onun doğruluğuna dair bir kanıt değildir.
Konunun bir diğer yönü ise, bugün evrim teorisinin sanıldığı gibi "tüm bilim dünyası tarafından kabul edilen bir teori" olmayışıdır. Son 20-30 yıldır, evrim teorisini reddeden bilim adamlarının sayısı hızla artmaktadır. Bunların çoğu evrendeki ve canlılardaki kusursuz yaratılışı görerek, Darwinizm dogmasından kendilerini kurtarmaktadırlar. Bu bilim adamlarının evrimin geçersizliğini ortaya koyan sayısız çalışması vardır. Her biri başta Avrupa ve Amerika olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerindeki önde gelen üniversitelere mensup olan bu kişiler, biyoloji, biyokimya, mikrobiyoloji, anatomi, paleontoloji gibi bilim dallarında uzman akademisyenlerdir.
Darwin ile ilgili hatalı düşüncelerden biri Darwin'in Allah'a inandığının zannedilmesidir. Oysa Darwin hayatının ilk dönemlerinde Hristiyan inancına bağlı olmasına rağmen, evrim teorisini geliştirmesine paralel olarak, inancını yitirmiştir. Bununla birlikte giderek ateizme kaydığı, bilinen gerçeklerdir. Ateistliğini açıkça ifade etmeyişinin tek nedeninin, dindar bir Hristiyan olan eşi Emma Darwin'i üzmemek olduğu, Darwin'in biyografilerinde sıkça anlatılır. Darwin'in, kitaplarında çok açıkça ifade etmediği ateistliği, mektuplarında çok belirgindir. Bir mektubunda şöyle demiştir:
" ... Böylece inançsızlık yavaş yavaş beni sardı ve sonunda tamamlandı."2
Darwin'in kimliği bir yana, bir teori olarak Darwinizm'i Allah inancı ile uzlaştırma çabası boşunadır. Kendisi de bir evrimci olan Kanadalı düşünür William Provine şöyle der:
"Yaratılışı savunanların iddia ettiği gibi modern evrime inanış, insanları ateist yapar. İnsanlar evrime uyumlu bir dini görüşe sahip de olabilirler, ama ancak ve ancak söz konusu dini görüş ateizmden ayırt edilemeyecek kadar farksız ise."3
Darwin'in Allah'a inandığı yanılgısına sahip kişiler vardır. Oysa, Darwin'in ateist olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak Darwin, dindar bir Hristiyan olan eşi Emma Darwin'i üzmemek için inançsızlığını kitaplarında beyan etmemiştir.
Allah inancına sahip oldukları halde evrim fikrine itibar edenler, Allah'ın dilediği anda dilediğini yaratma ve yok etme gücünü göz ardı etmektedirler. Söz konusu kişiler, doğa kanunlarının sabit ve değişmez olduğu ve hiçbir olayın doğa kanunları dışında gerçekleşmeyeceğini varsayan "natüralist" dogmanın etkisi altında düşünmektedirler. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü "doğa kanunları" dediğimiz kavramlar, Allah'ın maddeyi belirli bir düzen içinde yaratmasından ve korumasından kaynaklanmaktadır. Bunlar maddenin bizzat kendisinden kaynaklanan özellikler değildir. Dolayısıyla bu kanunları Allah belirlediği gibi, dilediği zaman da bunları değiştirir.
Örneğin Kuran'da bahsi geçen Kehf Ehli'nin 300 yıldan fazla bir süre hayatta kalması Allah'ın yarattığı mucizelerden biridir. Ayetlerde haber verilen Allah'ın önce öldürüp sonra da dirilttiği insanlar da birer mucizedir. Ama unutulmamalıdır ki her olay Allah'ın yaratmasıyla gerçekleşmektedir; yani aslında doğa kanunları dediğimiz ve meydana gelmesini olağan karşıladığımız her olay Allah'ın bir mucizesidir.
Burada anlaşılması gereken husus, Allah'ın Kendi yaratmış olduğu kanunlara tabi olmadığıdır. Allah dilerse, doğa kanunlarının tümüne zıt bir fiil meydana getirir. Bu, Allah için çok kolaydır.
Kehf Ehli'nin 300 yıldan fazla bir süre canlı kalması, bir mucizedir. Bu mucizenin gösterdiği gerçeklerden biri şudur: Canı veren, kaderi tayin eden Allah'tır ve her insan Allah'ın dilediği kadar hayat sürer.
Kuran'da canlıların ve insanın yaratılışı konusundaki ayetlere baktığımızda, bu yaratılış örneklerinin her birinin mucizevi şekilde olaylar olduğunu açıkça görürüz. Allah Kuran'da canlıların yaratılışını şöyle açıklamaktadır:
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)
Ayette karada yaşayan temel canlı gruplarına (sürüngenler, kuşlar ve memeliler) işaret edilmekte ve bunları Allah'ın sudan yarattığı bildirilmektedir. Dikkat edilirse, bu canlı grupları evrim teorisinin öngördüğü gibi "birbirlerinden" türememişler, "sudan" yaratılmışlardır. Yani Allah'ın ortak bir malzemeyi sebep kılmasıyla, ayrı ayrı var edilmişlerdir.
Bu ortak malzemenin su olduğu gerçeği, bugün bilimsel verilerle de açıkça ortadadır. Su, dünyadaki her canlının vücudunun en temel yapı malzemesidir. Memelilerde vücudun yaklaşık % 70'i sudur. Her canlıda, vücudundaki su sayesinde hücre içi, hücreler arası ve dokular arası ulaşım sağlanır. Su olmadan canlılığın var olamayacağı herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Ancak bazı kişiler Nur Suresi'nin 45. ayetini yanlış yorumlayarak evrim teorisine uygun bir anlam vermeye çalışmaktadırlar. Oysaki söz konusu "sudan yaratılma" gerçeğinin, hayali evrimsel aşamalarla hiçbir ilişkisi olmadığı çok açıktır. Evrim teorisi, canlı türlerinin birbirlerinden türediklerini ileri sürmektedir ki, bu iddia Kuran'da haber verilen her farklı canlı grubunun sudan yaratılmış (yani ayrı ayrı yaratılmış) olduğu gerçeğiyle tamamen çelişkili bir iddiadır.
İslam dini ile Darwinizm'i birbirine uyumlu göstermeye çalışanlar bir başka ayeti de kendi iddialarına sözde delil olarak sunarlar:
"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti." (İnsan Suresi, 1)
Bu ayeti "evrimsel yaratılış"a bir delil olarak göstermek kuşkusuz çok zorlama bir yorum olur. Nitekim İslam alimlerinin yorumlarında da söz konusu ayet hiçbir şekilde hayali evrimsel süreç ile ilişkilendirilmemiştir. Örneğin Ömer Nasuhi Bilmen ayeti şu şekilde tefsir eder:
"Bu ayetler, Cenab-ı Hakk'ın insanları hiç mevcut, malum değillerken bilahare birer katre sudan işitir ve görür bir halde yaratmış ve onları imtihana tabi tutmuş olduğunu bildiriyor... Nev'i insan, başlangıçta hiç mevcut değildi, sonra bir müddet içinde bir katre sudan, bir topraktan ve çamurdan tasvir edilmiş bir ceset haline gelmiştir. O insan, o zaman malum değildi, onun ne gibi bir ismi haiz ve ne için yaratılmış olduğu gök ve yer halkınca bilinmiyordu. Sonra kendisine ruh bilinci yad edilmeye başlanılmıştır."4
İmam Taberi ise ayeti, "İnsanın '(Adem'in) üzerinden öyle bir zaman dilimi geçmiştir ki; o esnada o, şanı ve üstünlüğü olan bir şey bile değildi. O sadece yapışkan bir çamur ve değişken bir balçıktı" şeklinde tefsir etmektedir.5
Dolayısıyla da bu ayette geçen ve zaman ifade eden tanımı "evrimsel süreç" olarak yorumlamak, Kuran'a göre dayanağı olmayan bir yorumdur.
Allah Kuran'da insanın yaratılışının da mucizevi bir biçimde olduğunu haber verir. İlk insan, Allah'ın çamuru şekillendirip insan bedeni haline getirmesi ve ardından bu bedene ruh vermesiyle yaratılmıştır:
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)
Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. (Müminun Suresi, 12)
Dikkat edilirse ayetlerde insanın -evrimcilerin iddia ettiği gibi- "maymundan" veya bir başka canlı türünden değil, cansız bir madde olan çamurdan yaratıldığı özellikle belirtilmektedir. Allah cansız çamuru mucizevi bir biçimde insana dönüştürmüş ve bu bedene ruh üflemiştir. Bunda hiçbir "hayali evrim süreci" yoktur, Allah'ın doğrudan mucizevi bir fiille yaratması vardır. Nitekim Allah'ın aşağıdaki ayette bildirdiği "iki elimle yarattığım" şeklindeki müteşabih ifade de, insanın doğrudan Allah'ın kudretiyle yaratıldığını gösterir:
(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" (Sad Suresi, 75)
Kısacası Kuran'da insanın ve canlıların yaratılışı hakkında hiçbir "evrim" açıklaması yer almamakta, aksine tüm canlıların ve insanın Allah'ın mucizesi olarak su ve toprak gibi cansız maddelerden yaratıldığı bildirilmektedir.
Ayrıca Allah Kuran'da önemli bir gerçeği şöyle haber verir:
Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken. O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır. (Kaf Suresi, 16-18)
Rabbimiz'in bildirdiği gibi her insanın yanında iki yazıcı melek durmaktadır. Bu da ilk insanın var olduğu günden bu yana dünyada tüm insanların Allah'a kullukla sorumlu olduğunu göstermektedir. Bir maymun dünyada imtihan olmadığına, sorumluluğu olmadığına göre bu nasıl olmaktadır? İnsanın evrimle meydana geldiğini iddia edenler, henüz insan tam şuurlu ve sorumlu hale gelmeden önce iki yazıcı meleğin yanında durmasını nasıl açıklayabilirler? Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu gerçekten de anlıyoruz ki, Allah ilk insanı yeryüzüne bugünkü akıl ve şuur ile yerleştirmiş, yanında yazıcı melekleri görevlendirerek, onları insanın yeryüzündeki tüm fiillerinin kaydedilmesine vesile kılmıştır.
Kuran'da evrime dair hiçbir açıklama olmamasına karşın İslam tarihinde, eski Yunan felsefesinden etkilenerek, bu felsefedeki materyalist ve evrimci öğeleri benimseyen ve sonra da bunu Kuran'a uygun hale getirmeye çalışanlar olmuştur. Bu evrimci yorumların sahipleri, özellikle Basra çevresinde faaliyet gösteren İhvanussafa adlı cemaattir. İslam dünyasında gelişmesine rağmen İslam'ın temel esaslarından uzaklaşan bu topluluk, Eski Yunan felsefesinden etkilenmiş ve bu felsefeyi üstü kapalı bir sembolizm ile ifade etmiştir. Eski Yunan'ın bir öğretisi olan evrim teorisini İslam dünyasına taşıyanlar da, asıl olarak İhvanussafa mensuplarıdır. İsmailiye mezhebine bağlı olan bu cemaat, bazı yönlerden masonluğa benzemektedir ve ne ilginçtir ki günümüzdeki masonlar bu dernekten övgüyle söz ederler. Örneğin hem Türkiye'deki ünlü mason üstadlarından biri hem de koyu din karşıtı olan Selami Işındağ şöyle yazmaktadır:
İslam dünyasında adeta masonluğun karşılığı olan İhvanussafa derneği vardı. Abbasiler zamanında Basra'da kurulan bu gizli dernek, 52 büyük fasikülden oluşan bir ansiklopedi yayınlamıştı. Bunların 17'si Doğa Bilimleri'ni içerir. Bu fasiküllerde Darwinizm'e çok benzeyen bilimsel açıklamalar vardır. Bunlar İspanya'ya kadar yayılmış ve Batı'da düşünür çevresini etkilemiştir.6
İhvanussafa vasıtasıyla Eski Yunan'dan İslam dünyasına taşınan evrimci fikirler, dönemin bazı Müslüman düşünürlerini de etkilemiştir. Bu dönemde, İslam dünyasında, sadece evrim teorisini savunan değil; materyalizme inanan, ahiretin varlığını inkar eden, Allah'ın olaylar hakkındaki bilgisinin sonsuz olduğunu takdir edemeyen kısacası sapkın görüşlere kapılan düşünürler de olmuştur. Bugünün Müslümanlarının bu yanlış düşünceleri örnek almaları değil, bunlardan ibret almaları gerekir.
Nitekim İslam dünyasına sızan söz konusu Yunan felsefesini, Büyük İslam alimi İmam Gazali, son derece akılcı bir biçimde çürütmüştür. Gazali, el-Münkız mine'd-dalal adlı eserinde, evrimci İhvanussafa'yı da doğrudan eleştirmiş, Eski Yunan düşüncesinden etkilenen sapkın bir felsefeyi savunduklarını açıklamıştır. Fedaih-ul-Batıniyye adlı eserinde ise, İhvanussafa'nın da dahil olduğu İsmailiye mezhebinin öğretilerinin çarpıklığını ortaya koymuştur.
Evrim teorisi, antik Yunan felsefecilerinin bir öğretisiydi ve tamamen batıl inançlara dayanıyordu.
Başta da belirttiğimiz gibi, İslam'la Darwinizm'i uyuşturma çabası, materyalistlerin Darwinizm'i topluma kabul ettirebilmek için kullandıkları bir taktiktir. Müslümanların bunun bilincinde olmaları gerekir.
Evrimcilerin "din ile bilimi karıştırmayalım, inanç ayrı, evrim konusu ayrı" şeklindeki mantıkları da yine Müslümanların yaptıkları fikri mücadeleyi zayıflatmak amaçlıdır. Bu mantığı öne sürenlerin asıl vermek istedikleri mesaj; "bir gerçek dünya vardır ve bu bilimle anlaşılır ve bilim bize yaratılış diye bir şey olmadığını gösterir, ama isteyen kendi kişisel görüşü içinde dilediğine inanır" telkinidir. Bu büyük bir aldatmacadır. Allah'ın evreni ve canlıları yaratmış olduğu, bilimsel delillerin gösterdiği "apaçık bir gerçek"tir. Evreni saran her detay Allah'ın yaratışının bir delilidir. Asıl olarak evrim hiçbir delile dayanmayan batıl bir inançtır ve ancak kişilerin "özel inancı" olarak değerlendirilebilir. Müslümanlar, "hakikati" materyalist felsefenin egemenliğine veren, buna karşılık yaratılış gerçeğini sadece bir "kişisel inanç" olarak göstermeye çalışan bu aldatıcı telkine karşı bilinçli olmalıdırlar.
Bu telkini yenmek ise kolaydır. Sadece akılcı ve sağduyulu düşünmek, bilimi materyalizmle eşit sanan dogmadan kurtulmak ve bilimin gerçek sonuçlarını incelemek yeterlidir. Bunu yapan herkes, yeryüzündeki yaşamın kökeninin yaratılış gerçeği olduğunu görecektir.
Allah'ın eşsiz yaratışını ve tüm kainatı saran kusursuz sanatını derin derin düşünmek, Kuran'a kuvvetle sarılmak ve Kuran ayetlerinde bildirilen gerçekleri kavramak bu olumsuz etkilerden kurtulmanın en kolay yoludur.
1. Cumhuriyet Bilim Teknik Eki, 27 Şubat 1999, s.15
2. Gertrude Himmerfarb, Darwin and the Darwinian Revolution, s. 381
3. William Provine, No Free Will, Chicago: University of Chicago Press, 1999, s. 123
4. Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran'ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 8.cilt, s. 3915
5. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, 6.Cilt, s.2684
6. Dr. Selami Işındağ, Masonluktan Esinlenmeler, İstanbul 1977, ss. 274-275