Önceki bölümlerde Darwinizm'in Türk düşmanlığının en önemli fikri dayanağı olduğunu, Türk Milleti'nin bekasına kasteden odakların sözde "bilimsel" desteklerini Darwinizm'den aldıklarını inceledik.
Darwinizm'in, Türk Milleti'nin bekasına yönelik olarak oluşturduğu bir başka tehdit ise, Türk Milleti'nin birliğine kasteden birtakım ideolojik akımları beslemesidir. Bunların başında komünizm gelir.
Komünizm, 1960'lardan bu yana Türkiye'de başta bir kısım gençler ve aydınlar olmak üzere geniş bir kitleyi etkilemiş bir ideolojidir. Bu ideolojiye kapılanlar, yıllarca Yüce Türk Devleti'ne karşı silaha sarılmışlar, ülkeyi kana boğan terör eylemleri gerçekleştirmişlerdir. Kendi milli kimliklerini unutmuşlar, tarihe damgasını vuran Türk kahramanlarının değil, Marx'ın, Lenin'in, Mao'nun hayranları haline gelmişler, onların posterleri ile yürümüşlerdir. Şanlı türk bayrağına değil, Komünist Rusya'nın ya da Kızıl Çin'in bayraklarına saygı duymuşlardır. İstiklal Marşı ile değil, Komünist Enternasyonal'in marşı ile coşkuya kapılmışlardır. Son 15 yıldır ise bu ideoloji bu kez bölücülüğün ideolojik temeli haline gelmiş, ülkemizin Güneydoğu'sunu hedef alan bölücü terörün dayanağı olmuştur.
Kısacası Türk Milleti'nin düşmanı olan fikri akımlar sayıldığında bunların başında komünizm gelmektedir.
Komünizmin yegane "bilimsel" dayanağı ise Darwinizm'dir.
Marksizm'in kurucusu Karl Marx, tarihin gelişimini ekonomiye dayandırıyordu. Onun yanılgılarına göre toplum, tarih içinde çeşitli evrelerden geçiyordu ve ekonomi, diğer herşeyin belirleyicisiydi. Marx, ayrıca toplumların bir gelişim süreci içinde birbirlerini izlediklerini düşünüyordu. Köleci toplum feodal topluma, feodal toplum kapitalist topluma dönüşmüştü, sonunda bir devrim sayesinde sosyalist toplum kurulacak ve tarihin en ileri evresine varılacaktı. Yani toplumların tarihi gelişimini kendince evrimci bir yaklaşımla açıklıyordu. Diğer bir deyişle Karl Marx, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı eseriyle karşılaşmadan önce de evrimci mantığı benimsemişti. Ancak Marx ve büyük yoldaşı Engels, bir şeyi açıklamakta zorlanıyorlardı: Canlıların nasıl var olduğu sorusunu... Bu konuyu kendilerince açıklayamadıkça, dini reddetmeleri mümkün değildi. İdeolojileri ise dini reddetme temeli üzerine oturtulmuştu. Eğer bu sözde açıklamayı getirmeyi başaramazlarsa, tüm tarihi maddeye dayandırmaları mümkün olamazdı.
Bir ateist olan ve evrendeki her türlü olayı, ekonomiyi, tarihi diyalektik bakış açısıyla açıklamaya çalışan Marx'ın imdadına çağdaşı Darwin'in evrim teorisi yetişmiştir. Evrim teorisi, hiçbir bilimsel dayanağı olmamasına rağmen güçlü olanın ayakta kalabilmesi için doğada sürekli bir mücadelenin olduğunu iddia ediyordu. İşte bu düşünce, Marx'ın sınıflararası mücadeleyi ve buna bağlı olarak tarihte meydana gelen değişimi, sözde bilimsel bir zemine oturtmasına olanak sağladı.
Bu nedenle Marx, Türlerin Kökeni (Origin of Species'i) isimli kitabı eline alır almaz kendi fikirlerine zemin oluşturduğunu gördü. Marx'ın Darwin'in fikirlerini ne derece benimsediği 16 Ocak 1861'de Ferdinand Lassalle'a yazdığı mektupta açıkça ortaya çıkmaktadır:
Darwin'in kitabı (Türlerin Kökeni) çok önemli ve tarihteki sınıf savaşımını doğa bilimi açısından desteklediği için bana çok uygun düşüyor... 98
Marx, Darwin'e olan sempatisini, en büyük eseri sayılan Das Kapital'i Darwin'e ithaf ederek de göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles DarwIn'e, ateşlİ bİr hayranı olan Karl Marx'tan." |
Sahip olduğu evrimci bakış açısı sebebiyle gerçekten de Darwin'in fikirleri Marx'a çok uygundu. Ayrıca ideolojisinin açmazlarını da bu teoriyle yamayabilirdi. Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden Darwin'in teorisini programına aldı. Böylece Darwin ve Marx'ın öğretileri, biri organik dünyada, diğeri ise insan toplulukları üzerinde evrim teorisini sözde pozitif bir bilim haline getirdi.
Darwinizm tam istenilen zamanda gelmişti; teori ortaya çıkar çıkmaz sosyalistler Darwinizm'le kendi teorilerinin doğrulandığını ve tamamlandığını zannettiler. Organik dünyada bile sürekli gelişim (evrim) olduğu fikri onlara göre, Marx'ın sosyal gelişmeyle ilgili teorisinin desteklenmesi anlamına geliyordu. Marx "Bizim teorimiz evrimin teorisidir; ezberlenecek ve mekanik olarak yinelenecek bir dogma değildir."99 derken, Darwinizm'le olan sıkı bağlarını bir kez daha vurguluyordu. Yine Engels'e yazdığı 19 Aralık 1860 tarihli mektubunda, Darwin'in kitabı için "Bizim görüşlerimizin tabii tarih temelini içeren kitap budur işte" diyordu. Engels de Darwinizm'in kendi ideolojileri için ne derece önemli olduğunu kavramış ve Marx'a şöyle yazmıştı: "Şu anda okumakta olduğum Darwin'in çalışması muhteşem." 100
Marx, ayrıca Darwin'e olan sempatisini en büyük eseri "Das Kapital"i Darwin'e ithaf ederek de göstermişti. Kitabın Almanca baskısına el yazısıyla şöyle yazmıştı: "Charles Darwin'e, ateşli bir hayranı olan Karl Marx'tan." Darwin gibi Marx da gelişimin yasasını keşfettiğini düşünmüştü. Darwinistler'in –bilimsel tek bir bulguya dahi sahip olmadıkları halde- canlı hayatın gelişimini kademeli olarak değerlendirmeleri gibi, Marx da tarihi aşamalı olarak değerlendirmişti. Hem Marx hem de Darwin "gelişim" teziyle ortaya çıkmışlardı. Bu nedenle savundukları görüşler benzerlik gösteriyordu. Engels Darwin'i, onu Marx'la eş tutacak biçimde övüyor ve "Darwin nasıl organik doğadaki evrim yasasını keşfettiyse, Marx da insanoğlunun tarihindeki evrim yasasını keşfetti" diyor, ama ciddi bir şekilde yanılıyordu. Nitekim Darwin'in ardından özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında ardı ardına elde edilen sayısız bilimsel bulgu, Darwin'in teorisinin hiçbir bilimsel değeri olmadığını ispatlıyordu. Amerikalı botanik profesörü Conway Zirckle, komünizmin kurucularının Darwinizm'i neden kararlılıkla benimsediklerini ise şöyle anlatır:
Marx ve Engels, evrim teorisini, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabı yayınlanır yayınlanmaz benimsediler... Evrim, komünizmin kurucuları için, insanlığın doğaüstü bir gücün müdahalesi olmadan nasıl ortaya çıkmış olabileceği sorusuna getirilen cevaptı ve dolayısıyla savundukları materyalist felsefenin temellerini desteklemek için kullanılabilirdi. Dahası, Darwin'in evrimi yorumlama biçimi—yani evrimin bir doğal seleksiyon süreci içinde geliştiği teorisi—onlara o zamana dek hakim olan teolojik düşüncelere karşı koyma fırsatı veriyordu. Doğal seleksiyon teorisi sayesinde, bilim adamları organik dünyayı materyalist bir terminoloji ile yorumlama şansı elde etmiş oluyorlardı.101
Tom Bethell ise, Marx'la Darwin arasındaki bağlantının asıl sebeplerini şöyle açıklar:
Marx Darwin'in kitabına ekonomik sebepler dolayısıyla hayran kalmamıştır. Marx'ın Darwin'in kitabına hayranlığının en önemli nedeni Darwin'in evreninin tamamen materyalist olmasıdır. Bu önemli noktada Darwin ve Marx gerçek birer yoldaştılar. 102
Bu, gerçekten çok önemli bir tespittir. Çünkü Marx ile Darwin'in en önemli ortak noktaları teorilerinin dinsizlik temeli üzerine oturmasıdır. Materyalist Engels, Darwin'e bu noktada olan hayranlığını şöyle ifade etmişti: "Tabiat metafizik olarak değil, diyalektik olarak işlemektedir. Bununla ilgili olarak herkesten önce Charles Darwin'in adı anılmalıdır."103
Friedrich Engels |
Elbette bu, Engels'in büyük bir yanılgısıydı. Çünkü bilimin de sayısız bulguyla ortaya koyduğu gibi evrenin ve canlılığın kökeni Yaratılış'tır ve canlı ve cansız tüm varlıklar Yüce Allah'ın takdir ettiği kader içerisinde varlıklarını devam ettirirler. Engels bir başka eserinde Darwin'le ilgili görüşlerini şu sözlerle dile getiriyordu: "... Darwin, bütün organik varlıkların, bitkilerin, hayvanların ve insanın kendisinin, milyonlarca yıldır olagelen bir evrim sürecinin ürünleri olduğunu kanıtlayarak metafizik doğa görüşüne en ağır darbeyi indirdi."104 Bu sözleri Engels'in ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduğunu bir kez daha ispatlamaktaydı. Zira, Engels diğer tüm evrimciler gibi, bilimsel olarak hiçbir dayanağı olmayan birtakım varsayımın gerçek olduğu yalanına kanmıştı. Bundan başka Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü adlı eserini yayınlayarak Darwin'in teorisini hemen benimsediğini göstermişti. Engels bunlara ek olarak, doğabilimin ilerlemesindeki üç önemli destekten biri olarak Darwinizm'i gösteriyor ve şöyle diyordu:
"1859'da Charles Darwin, temel yapıtı Türlerin Kökeni'ni yayınlamıştır. Bu yapıt, bir yüzyıldan fazla süren evrim fikrinin gelişimini tamamlamış ve modern biyolojinin temellerini kurmuştur. Bu buluşların felsefi önemi, doğal gelişmenin diyalektik niteliğini özellikle özlü bir biçimde ortaya koymuş olmalarındadır."105
Bu ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Engels, Darwin'in evrim kuramının kendi ateist dünya görüşüne bilimsel bir destek oluşturduğunu zannederek sevinmişti. Ancak böyle bir sevince kapılmakta biraz aceleci davranmış, yaşadığı dönemin ilkel bilim anlayışı onu önemli bir yanılgıya düşürmüştü. Nitekim 20. yüzyıla girildiğinde gelişen bilim sayesinde, Darwin'in iddialarının geçersizliği anlaşılacak, evrim teorisinin öne sürdüğü fikirlerin yalnızca bir "hayal gücünün ürünleri" olduğu ortaya çıkacaktı. (Bkz. Evrim Aldatmacası, Harun Yahya)
Marx ve Engels'in yanı sıra diğer komünist liderler de evrimciydiler. "Lenin, Trotsky ve Stalin, tümü ateist evrimcilerdi."106 Rus Komünist Devrimi'nin Lenin ile birlikte iki büyük mimarından biri olan Leon Trotsky ise "Darwin'in buluşu tüm organik madde alanında diyalektiğin (diyalektik materyalizmin) en büyük zaferi oldu" yorumunu yapmıştı.107 Benzer şekilde, Çin komünizminin kurucusu Mao Tse Tung da "Çin sosyalizminin temelini, Darwin'e ve evrim teorisine dayandırdığını" açıkça belirtmiştir.108
Neticede, komünistlerin yaptığı, biyolojik evrimi, tarihe ve topluma uygulamak oldu. Toplum içindeki değişimleri, sıçramaları, yıkımları ve devrimleri evrimin tabi bir seyri olarak değerlendirdiler. Bu nedenle de Charles Darwin, gerek komünizmin kurucuları için, gerekse onların izinden yürüyenler için çok önemli ve değerli biriydi.
Marksizm-Darwinizm bağlantısı bugün herkesçe kabul edilen, çok açık bir gerçektir. Karl Marx'ın biyografisini anlatan kitaplarda dahi bu bağlantıya yer verilmektedir. Örneğin Öncü Yayınevi tarafından yayınlanan bir biyografide bu bağlantı şöyle tarif edilir:
Darwinizm, Marksist felsefeyi destekleyen, gerçekliğini kanıtlayan ve geliştiren bir dizi gerçeği takdim etti. Darwinist evrimci fikirlerin yayılması, toplumda bir bütün olarak Marksist düşüncelerin emekçi halk tarafından kavranılması için elverişli zemin yarattı… Marx, Engels ve Lenin, Darwin'in düşüncelerine büyük değer verdiler ve bunların taşıdığı büyük bilimsel öneme işaret ettiler, böylelikle bu düşüncelerin yaygınlaşmasına hız kazandırdılar.109
Daha önce de belirtildiği gibi, komünizmin kurucuları tarafından bu denli yüceltilen evrim teorisi, doğal olarak onların takipçileri tarafından da hararetle benimsendi. Dünyanın her neresinde olursa olsun, her türlü komünist rejim ya da hareket, Darwinizm'i sonuna dek savundu, onu kendi entelektüel çatısının temel taşlarından biri olarak kabul etti. Komünizm ile birlikte "ırk" mücadelesi, "sınıf" mücadelesine dönüştürülmüştü.
Bu Darwinist komünist liderlerin en ünlülerinden biri ve kuşkusuz en kanlılarından birisi Joseph Stalin' di. Stalin, Çarlık dönemindeki çocukluk yıllarında Hıristiyan eğitimi veren bir okula gitmişti. Ve okulda geçirdiği yılların büyük bölümünde de inançlı bir Hıristiyandı. Ancak bir gün bir kitap okudu ve hayatı değişti. Kitap, Origin of Species (Charles Darwin'in Türlerin Kökeni isimli kitabı) idi. Ateizmi benimsedikten sonra da kısa bir süre içinde Komünist Parti saflarına katıldı. 60 milyon insanın hayatına malolduğu tahmin edilen yönetimi boyunca da, evrim propagandasına büyük bir önem verdi. Otobiyografisinde şöyle yazıyordu:
Okullardaki öğrencilerimizin zihnini altı günde yaratılış efsanesinden temizlemek için onlara üç şeyi özellikle öğretmeliyiz: Dünyanın yaşını, jeolojik orijinini ve Darwin'in öğretilerini.110
Görüldüğü gibi Marksist önderler Darwinizm'e sahip çıkıyor ve savundukları komünist ideoloji için bunun ne denli önemli olduğunu fark edebiliyorlar, bu nedenle de ilk iş olarak Darwinizm'i eğitim programlarına koyduruyorlardı. Bu konuda John N.Moore ise şöyle söylemektedir:
S.S.C.B.'nin liderlerinin düşüncelerinin kökleri çok derin evrimci bir bakış açısına dayanmaktadır.111
Robert M. Young ise The Darwin Debate, Marxism Today adlı eserinde şöyle yazar:
Evrim teorisinin görüşleri, Marksizm'le tamamen uyumludur. İnsanoğlunun kökenleri ve aklın tamamen doğa güçlerine dayalı açıklaması, diğer seküleristler gibi Marksistlere de hoş görünmüştür.112
Tüm bunların sonucunda görmekteyiz ki, Marksizm ve Darwinizm iki bağımsız teori değildir. Aslında gerçekte her iki teorinin altında da aynı prensip yatmaktadır. İkisi bir bütünü oluşturur. Darwin'in prensipleri, insanların arasında Marx'ın prensipleri doğrultusunda yaşanır. Buna dayanarak şunu söylemek mümkündür: Her türlü sol hareketin felsefi temelinde evrim teorisinin vazgeçilmez bir yeri vardır. Ve dolayısıyla her türlü sol hareket ve her türlü sol rejim, kendisine felsefi dayanak ve meşruiyet sağlamak için, evrimi benimsemeye ve bunu topluma benimsetmeye mecburdur.
Görüldüğü gibi, insanlığa zarar veren, onları bozgunculuk ve savaşlara iten, pek çok ideolojinin ardında Darwinizm vardır. Birbirinden tümüyle farklı görünen, hatta birbirinin zıttı bilinen ideolojiler bile tek bir noktada, Darwinizm temelinde birleşmektedir. Örneğin günümüz dünyasının büyük bir bölümü Hitler ve Stalin'i zıt kutuplara mensup zanneder. Bu, bir bakıma doğrudur, ancak diğer yandan birleştikleri önemli bir çizgi vardır. Her ikisi de zulmü sanat haline getirmiş ve milyonlarca insanı katletmişlerdir. Bunu yaparken her ikisi de Darwinizm'i önemli bir araç olarak kullanmışlardır. Paul G. Humber "Hitler's Evolution Versus Christian Resistance" adlı makalesinde Stalin ve Hitler arasındaki bu ortak noktaya işaret ederek şunları söyler:
Stalin kasıtlı olarak Darwin'i seçmiştir. Hitler ise güçlü olanın hayatta kalmasını dünyaya zorla kabul ettirmeye çalışmıştır.113
Faşist Almanya ile Komünist Rusya arasında felsefi açıdan çok büyük bir benzerlik vardır. Her iki totaliter rejim de Darwinizm'den destek bulmuştur. Evrim teorisini eleştiren dünyaca ünlü isimlerden biri olan Dr. Henry Morris, bu konuya şöyle değinir:
Evrimciliğin en acı meyveleri arasında; Karl Marx'ın (onu izleyen Engels, Lenin, Stalin, Mao..) ve Adolf Hitler'in (Nietzsche ve Haeckel'in fikirlerine dayanıyordu) öncülüğünü yaptığı, kelimelerle anlatılamayacak kadar zalim sistemler vardır. Hem Marx hem de Hitler'in kendi atalarıyla, arkadaşlarıyla ve varisleriyle birlikte kuramcı evrimci olmaları çok anlamlıdır. Kendi topluluklarını evrimci önermeler üzerine kurmaya çalışmışlardır. Evrimcilik -özellikle de Darwincilik şeklinde- bu iki beladan çok fazla sorumludur.114
Anarşi ve terör Marksizm'in ve Leninizm'in değişmez bir yöntemidir. Sovyet Rusya'nın kuruluş aşamalarında Lenin'in milyonlarca insanı öldürttüğü, yakın geçmişte Mao'nun Kızıl Çin'de muhaliflerini "100 Çiçek Açsın" kampanyası ile kıyıma tabi tuttuğu, Stalin'in yaptığı katliamlarla tarihe geçtiği, Kamboçya'nın Marksist lideri Pol Pot'un 9 milyonluk ülkenin üç milyonunu katlederek Hitler'in ününü bile geride bıraktığı tarihin bilinen gerçekleridir. Amerikalı siyaset bilimci Samuel Francis, bu konuda şu yorumu yapar:
Marx ve Engels, devrimin her zaman kuvvet zoruyla olacağını savunurlar. Devrimcilerin, hakim güce karşı şiddet kullanmak zorunda oldukları konusunda ısrarlıdırlar ve her zaman terörizme verdikleri desteği açıkça belirtmişlerdir.115
Terörün sistemli olarak kullanılması yönünde Lenin'in son derece açık ifadeleri vardır:
Propagandacılar her grubu basit bomba formülleriyle donatmalılar. Onlara işin mahiyeti hakkında açıklamalar yapmalı ve gerisini onlara bırakmalılar. Gruplar, derhal askeri eğitimlerine, operasyonlara katılarak başlamalılar. Bazıları bir casusun öldürülme işini veya bir polis karakolu basma görevini üstlenmeli. Bir kısmı ise banka soymalı.116
Biz politik öldürülmelere kesinlikle karşı değiliz... Sadece geniş halk kitleleriyle doğrudan bağlantılı olan bireysel terörist hareketler değer taşırlar.117
Bazı kimseler bizi zalimliğimiz sebebiyle ayıpladıkları zaman, bu kişilerin en basit Marksist prensipleri dahi nasıl unutabildiklerine hayret etmekteyiz.118
Rusya'daki Ekim devriminin Lenin'le birlikte en önemli lideri olan Trotsky ise tüm bu anlatılanları pekiştiren bir ifadesinde şöyle demiştir:
Fakat ihtilal, ihtilalci sınıftan emrindeki bütün yöntemlerle gayesine varmasını talep eder, -eğer gerekirse silahlı bir ayaklanma ile- eğer mecbur olursa terörizmle.119
Karl Marx ise başka bir ifadesinde şunları söylemiştir: "Ayaklanma savaş kadar bir savaştır." Marx silahlı ayaklanmayla ilgili bütün devrimlerin derslerini 'devrimci' siyasetin bugüne dek bilinen en büyük ustası olan Danton'un şu sözleriyle özetlemiştir: "Saldır, saldır, gene saldır."120
Terör, Marksistler kadar, aşırı solun bir başka versiyonunu temsil eden anarşistler tarafından da savunulur. Anarşizm her türlü otorite, iktidar ve öncelikle devlete karşı çıkan bir siyasi felsefedir. Birey için hiçbir zorunluluk, yükümlülük, kural kabul etmez. Dini, ahlaki, hukuki tüm yasaları reddeder. Marksizm'le aynı felsefi temele dayanan, sadece bazı yöntemlerde ayrılan bu ideoloji, tüm diğer Darwinist temelli fikirler gibi teröre sempatiyle bakmaktadır. Anarşist teorisyenlerin yazılarında terörün gerekliliğini savunan sayısız ifade vardır. Örneğin anarşizmin kurucusu olarak kabul edilen Bakunin, 1869'da yayınlanan İhtilal Prensipleri adlı yapıtında şöyle demiştir:
Biz tahripten başka eylem tanımıyoruz. Bununla beraber bu eylemin kendini göstereceği şekillerin zehir, bıçak, ip v.s. gibi son derece çeşitli olacağını kabul ediyoruz… Ağlama ve figan takip edecek, 'toplum' korku ve vicdan azabı içinde olacaktır. Mamafih ihtilalciler mahvolmuşların ağlamalarına karşı kayıtsızlık gösterecekler ve hiçbir tavize girmeyeceklerdir. İhtilalcilerin metodu terörist sayılabilir, fakat bu onları vazgeçirmemelidir. Onların nihai gayesi ihtilali gerçekleştirmektir. Kötüyü yok etme sebebi kutsaldır; Rus toprağı kılıç ve ateşle temizlenecektir.
Bu noktaya kadar, komünizmin -ve onun bir versiyonu sayılabilecek olan anarşizmin- Darwin'in evrim teorisi ile olan ilişkisini ele aldık. Ayrıca bu ideolojilerin terörü ve şiddeti nasıl benimsediğini, bunları adeta meşru bir yöntem olarak kabul ettiğini belirttik. İlginç olan bu iki özelliğin, yani Darwinist düşüncenin ve terör yanlısı tavrın, birbiriyle ilişkili olmasıdır.
Gerçekten de Darwinizm, terörü meşru bir yöntem olarak gören ve savunan sapkın ideolojilere fikri bir zemin sağlar. Çünkü Darwinizm, şiddetin, çatışmanın, kanlı mücadelelerin doğa kanunlarına uygun bir "gelişme" yöntemi olduğu yalanını savunmaktadır. Darwin, doğada kanlı bir yaşam mücadelesi olduğunu savunmuş, aynısının toplum içinde uygulanmasının da insanın evriminde ilerleme sağlayacağını öne sürmüştür. Yani bir toplumda kan dökülmesi, farklı gruplar arasında çatışmalar yaşanması, "devrimciler"le "tutucular"ın savaşmaları, Darwinizm'e göre iyi ve doğru bir şeydir.
Komünistler ve anarşistler ise, teröre olan bağlılıklarını Darwinizm'in bu felsefesi ile desteklemektedirler.
Bu konu ile ilgili çok yakınımızdan bir örnek verebiliriz: Bugün dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de komünist örgütlerin gerek propagandalarının ve gerekse örgüt içi eğitimlerinin önemli bir parçasını Darwinist eğitim programları teşkil etmektedir. Nitekim, ülkemizin doğusunda faaliyet gösteren bölücü örgüt, kamplarda, militanlarına aylarca Darwinizm eğitimi vermektedir.
Bu eğitimde, ellişer kişilik militan gruplarına büyük panolar üzerinde, evrendeki her olayın "tez-antitez-sentez" şeklinde ve "diyalektik" olarak adlandırılan sözde formüle göre geliştiği, bunların doğanın diyalektiği, canlıların diyalektiği, tarihin diyalektiği olarak üçe ayrıldığı anlatılmaktadır. Doğanın diyalektiği olarak doğadaki herşeyin evrimleştiği, canlıların diyalektiği olarak bütün canlıların birbirlerinden türediği, insanın maymundan geldiği ve tarihin diyalektiği olarak da toplumların komünist toplum düzenine doğru geliştiği ve bu süreç sonunda Komünist Kürt Devrimi'nin gerçekleştireceği safsataları militanlara aşılanmaktadır. Bundan sonraki safhada militanlara gerilla eğitimi verilmektedir.
Söz konusu gençler aldıkları Darwinist-materyalist eğitim sonucunda, toplum için son derece tehlikeli bireyler haline gelmektedirler. Bu eğitim neticesinde, Allah'ı, dinini, devletini, milli ve manevi değerlerini reddeden, insanları, kolaylıkla öldürülebilecek, vahşice katledilebilecek birer hayvan gibi gören insanlar ortaya çıkmaktadır.
Unutulmamalıdır ki, manevi değerleri reddeden, Allah'a ve ölümden sonra bir hesap günü olduğuna inanmayan kişiler, her türlü ahlaksızlığı ve zalimliği kolaylıkla yapabilirler. İşte bu yüzden yukarıda kendi ifadelerini verdiğimiz Marksist önderler ve onların izlerini takip eden kişiler, bebekleri, çocukları, gençleri, kadınları, yaşlıları, masum insanları rahatlıkla öldürebilmektedirler. Çünkü bu insanlar, felsefelerinin temelini dayandırdıkları Darwinist görüşler doğrultusunda, karşılarındaki insanların aslında birer hayvan olduklarını, onları herhangi bir böceği nasıl öldürüyorlarsa aynı kolaylıkla öldürebileceklerini düşünmektedirler.
Sonuç olarak, dünyadaki katliamların, hunharca işlenen cinayetlerin, insanlara uygulanan zulmün, terörün, bölücülüğün, din ve devlet düşmanlığının arkasında Darwinizm ve materyalizm eğitimi almış anarşistler bulunmaktadır. İşte bu yüzden Darwinizm'in gerçek yüzünün ortaya çıkarılması, genç beyinler bu safsatalarla yıkanmadan gerekli önlemlerin alınması, Türk Milleti'nin bekası açısından büyük önem taşıyan zaruri bir tedbirdir.
Dünyadaki Zulmün Kaynağı Darwın’in Evrim Teorisidir |
“DARWINİZM TERÖRÜ ZEMİNDE GELİŞTİREN BİR SİSTEMDİR, TERÖR GELİŞME ZEMİNİNİ DARWINİZM’İN ORTAMINDA BULUR. YANİ BİR BATAKLIKTA NASIL BİR SİVRİSİNEK ÜRERSE, DARWINİZM’İN BATAKLIĞINDA DA TERÖR ÜRÜYOR.” (Sayın Adnan Oktar'ın Amerikan Halk Radyosu Röportajı, İstanbul, 11 Ekim 2008) ADNAN OKTAR: Darwinizmin, materyalizmin yıkılışı dünyada artık terörün ve anarşinin, kavgaların, savaşların bitişi de anlamına geliyor. Çünkü bütün dünyada çıkan, şu ana kadar oluşan terör, anarşi ve savaşların arkasında, anlaşmazlıkların arkasında Darwinizm vardır. Bunu, benim Yaratılış Atlası isimli kitabımı okuyanlar görürler. Artık dünya kardeşliğinin, dünyanın birlik ve beraber olmasının önünde hiçbir engel kalmadı. Artık Hz. İsa (as)’ın inişini bekliyoruz. Bu Altınçağı, güzel çağı bekliyoruz. Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunu bekliyoruz. Avrupa, Amerika, Rusya bütün dünya kardeş olacak. Çok muhteşem, güzel bir medeniyet oluşacak. Bu Altınçağ’da dünyada mutluluk içinde yaşayacağız. İnşaAllah, Allah’ın dilemesiyle. Türkiye’de inançlı insanların sayısı çok yükseldi. Şu an Darwinizm'e inanmayanların sayısı %95. %95 insanlar Allah’a inanıyorlar Türkiye’de. Bu çok mükemmel bir şey, Avrupa’da da bu oran yaklaşık bu derecelere geldi. Bu orana geldi Allah’a inananların sayısı, yani %75-85 arasında değişiyor. Amerika’da da bu oran çok yüksek, bu büyük bir başarı, Allah’ın meydana getirdiği bir başarı. Dünyanın artık materyalist, karanlık çağdan çıkacağını, aydınlık çağa gireceğini açık açık görüyoruz. Bu çok mutluluk verici bir şey, artık karanlık çağ bitti. (Sayın Adnan Oktar’ın The Student Operated Press ile gerçekleştirdiği Telefon Konferansı, 23 Mart 2009) ADNAN OKTAR: Darwinistler Lenin’in, Stalin’in fikirlerini, Hitler’in hatta Mussolini’nin fikirlerini halen uygulamaya devam ediyorlar. Stalin de, Lenin de, Mussolini de, Hitler de Darwinistlerdi ve düşüncelerini, felsefelerini Darwinizm’den aldıklarını açıkça beyan ediyorlardı. Ve sürekli çelişki olduğunu kainatta, ancak çatışmalarla insanların gelişebileceğini, savaşların dünyada şart olduğunu, anarşi ve terörün şart olduğunu savunuyorlardı kitaplarında ve eserlerinde. Bunu bazı bilgisiz Müslümanlara da aynı şekilde enjekte ettiler. Onlara da çatışmanın, anarşinin ve terörün şart olduğunu öğrettiler. Onları Amerika’da, İngiltere’de, Avrupa ülkelerinde eğittiler ve terörist, anarşist ruh verdiler. Halbuki İslam sevgi, kardeşlik, barış, akıl ve bilimle yayılır. (Sayın Adnan Oktar'ın ABN Radio Röportajı, 15 Kasım 2009) |
98. Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yazışmalar 1, 1844-1869, 1.b., Sol Yayınları, Kasım 1995
99. Karl Marx-Friedrich Engels, Seçme Yazışmalar 2, 1870 - 1895, 1.b., Sol Yayınları, Ekim 1996, Ankara, Çev. Yurdakul Fincancı
100. ConwayZirkle, Evolution, Marxian Bıology and the Social Scene, University of Pennsylvanıa Press, 1959, s. 527
101. Conway Zirkle, Evolution, Marxian Biology and the Social Scene, Philadelphia: The University of Pennsylvania Press, 1959, ss. 85-86
102. Tom Bethell, "Burning Darwin to Save Marx", Harper's Magazine, December 1978, ss. 31-38, 91-92
103. Friedrich Engels, Ütopik Sosyalizm-Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları, 1990, s. 85
104. Marks-Engels, Seçme Yapıtlar 3, Sol Yayınları, s. 156
105. Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği, Sol Yayınları, 1996, s. 8
106. Henry Morris, The Long War Against God: The History and Impact of the Creation, Evolution, Conflict, 8.b., Michigan: Baker Book House, Mart 1996, s. 85
107. Alan Woods-Ted Grant, "Marxism and Darwinism", Reason in Revolt: Markxism and Modern Science, London:1993
108. K. Mehnert, Kampf um Mao's Erbe., Deutsche Verlags-Anstalt, 1977
109. Karl Marx Biyografi, Öncü Yayınevi, s. 368
110. Kent Hovind, The False Religion of Evolution, http://www.hsv.tis.net/….ke4vol/evolve/ndxng.html (bu kitap sadece internette yayınlanmıştır)
111. John N.Moore, The Impact of Evolution on the Socıal Sciences, Impact No. 52, www.icr.org/pubs/imp/imp-52.htm
112. "The Darwin Debate, Marxism Today", Theoretical and Discussion Journal of the Communist Party, London, Vol. 26, April 1982, ss. 20-22
113. Paul G.Humber, "Hitler's Evolution Versus Christian Resistance", Vital Articles on Science/Creation, www.icr.org/pubs/imp/imp-181.htm
114. Henry Morris, The Long War Against God: The History and Impact of the Creation, Evolution, Conflict, 8.b. Michigan: Baker Book House, Mart 1996, s. 419
115. Samuel T. Francis, Sovyet Strategy of Terror, s. 54
116. V. İ. Lenin, Collected Works, Moscow, Cilt 9 s. 346
117. V. İ. Lenin, Collected Works, Moscow, cilt 35, s. 238
118. Pravda Gazetesi, 26 Ekim 1918
119. Ann Arbor, Leon Troçki, Terörizm ve Komünizm, University of Michigan, 1963, s. 58
120. V.I. Lenin, Marks-Engels–Marksizm, Ankara: Sol Yayınları, Çev: Vahap Erdoğdu, 1976, s. 428