Canlılar biyologlar tarafından çeşitli sınıflara ayrılırlar. "Taksonomi" ya da "sistematik" olarak adlandırılan bu sınıflandırma içindeki hiyerarşik kategoriler canlıların çeşitli özelliklerine göre belirlenmiştir.
Buna göre canlılar ilk önce alemler olarak sınıflandırılırlar. Daha sonra filumlara ayrılır ve filumlar da birtakım alt gruplara çeşitlenirler. Söz konusu hiyerarşik sınıflandırma, şu şekilde belirlenmiştir:
Genler, mutasyon geçirerek tekrar işlev görebilir başka genler haline dönüşemezler. Değişerek, kol yerine kanat gibi apayrı organları meydana getiremezler. Bir canlıda, bir iç özelliğin kendi kendine ortaya çıkma ihtimali, bin defa attığımız bir zarın her defasında 6 gelme olasılığı kadar yani 1 trilyarda 1 ihtimaldir. Bu ihtimal matematiksel olarak sıfırdır.
Bilim adamları, hayvanlar alemini beş aleme (son zamanlarda bu sayı, bazı sınıflandırmalara göre 6 bazılarına göre ise 3 olarak belirlenmiştir), bunları da 25 ila 35 filuma bölerler. Filumu belirleyen faktörler oldukça temeldir: Bunlar, organların ve dokuların sayıları ve çeşitleri, beden simetrisi ve beden çukurlarının yeri ve özelliği gibi detaylardır.41 Buradan yola çıkarak, filumu belirleyen faktörlerin dış özelliklerden çok, iç organizasyon olduğunu anlarız. Örneğin solucan şekli pek çok filum tarafından paylaşılan bir özelliktir. Ancak solucan görünümündeki farklı canlılar, benzer bir özelliği taşımalarına rağmen, farklı filumlara dahil birbiriyle bağlantısız canlılar olarak değerlendirilirler. Çünkü iç yapıları tümüyle farklıdır. İç organizasyon ise, canlının bedeninde oksijen-karbondioksit gibi gazların değişimi, gıdaların alımı ve çiftleşme gibi özelliklerin nasıl gerçekleştiği ile ilgilidir. Örneğin Arthropodlar (böcekler, örümcekler ve diğer eklembacaklılar) tümüyle ayrı bir filumu temsil eder. Chordata ise, notochorda (embriyonun sırt tarafında omurgayı oluşturacak olan hücre kümesinin oluşturduğu uzun kordon) veya daha çok omuriliğe sahip olan canlıları barındırır. Kuşlar, balıklar, sürüngenler, memeliler gibi omuriliğe sahip canlıların tümü bu filuma dahildir. Yumuşakçalar ayrı bir filumdur. Deniztarağı, istiridye, sümüklü böcek bu filuma dahildir. Diğer bir filum annelid'lerdir. Bu kategoriye solucanlar girer. Tüm filumların en büyüğü ise kabuklu hayvanlardır. Yaklaşık 35 hayvan filumuna, bazı yumuşak bedenli canlıları barındıran Molluska filumu veya yuvarlak solucanları barındıran Nemotada filumu gibi oldukça çeşitli filumlar da dahildir.
Filumları belirleyen iç organizasyon, pek çok gen tarafından kontrol edilir. Bunun anlamı şudur: Bir canlının bir başka canlıya dönüşecek şekilde evrim geçirebilmesi ve birbirinden farklı iki filumun oluşabilmesi için, canlının iç yapısının tüm detaylarının birer birer tam teşekküllü olarak değişmesi, bunun için de bütün bu genlerin aynı anda mutasyona uğraması gerekmektedir. Gerçekleşen bu rastgele mutasyonların her birinin de fayda getirmesi gerekmektedir. Bilimsel olarak böyle bir değişimin oluşması imkansızdır. Mutasyonlar, %99 zarar getiren etkenlerdir. %1'lik kısmı ise etkisizdir. İç özellikler ise aşamalarla meydana gelemeyecek kadar komplekstirler. Genler değişerek, tekrar işlev görebilir şekle dönüşemez, yeni özellikler meydana getiren başka canlılara ait genler haline gelemezler. Aynı şekilde canlılar dış etkenlerden de çok az etkilenirler. İki canlının, çeşitli şartlara bağlı olarak, birbirine benzer, ortak bir iç özelliği, dış etkenlerle kendi kendine geliştirmesi mümkün değildir. Böyle bir ihtimal, bin defa attığımız bir zarın, her defasında 6 gelme olasılığı kadar yani 1.000.000.000.000.000.000'de (1 trilyarda) 1 ihtimaldir.42 (Detaylı bilgi için bkz. Hayatın Gerçek Kökeni, Harun Yahya)
Filum nedir?
Filum, hayvanlar aleminde canlıları sınıflandırmak için kullanılan en büyük kategoridir. En çok bilinen filumlar arasında; omurgalıları da içeren kordata, tüm böcekleri içeren artropoda, tüm kabuklu yumuşak hayvanları içeren molluska sayılabilir. Bu filumların hepsinin kendine has vücut planları vardır. Filumlar da başka birtakım alt gruplara ayrılırlar. Söz konusu hiyerarşik sınıflandırma, büyükten küçüğe doğru şu şekilde belirlenmiştir:
Alem > Filum > Sınıf > Takım > Aile > Cins > Tür
Bu önemli bilgiler, canlıların birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu genel hatlarıyla gösterebilmek için verilmiştir. Birbirinden farklı özellikler taşıyan canlılar, rastgele etkiler sonucunda kendilerinde daha önce olmayan bir özelliği geliştiremez, olmayan bir organı meydana getiremezler. Bu, canlıların sistematiğindeki en küçük birim olan "türler" için bile geçerli olan bir gerçektir. Türler, başka türlere dönüşemezler. Bu imkansızdır. Kambriyen döneminde ortaya çıkmış olan canlı çeşitliliğini ise, türlerden çok, birbirinden farklı "filumlar" oluşturur. Kambriyen dönemi, günümüzde var olan 35 filum da dahil olmak üzere 50 ayrı filumun aniden ortaya çıktığı bir dönemdir. Evrimcilerin Kambriyen dönemi ile ilgili açıklama getiremedikleri çok fazla detay vardır. Ancak, birbirinden farklı yüzlerce, hatta belki daha da çok özelliği içinde barındıran, dev hayvan çeşitliliğine sahip "filum"ların aniden ortaya çıkması, üstelik günümüzdekinden fazla sayıda olması, evrimciler açısından gerçekten de açıklanması imkansız bir durumdur. Fosil kayıtları evrim teorisi açısından bu büyük yıkımı açıkça göstermiştir.
Ünlü Fransız zoolog Pierre Grassé, bu konuda şunları söyler:
Doğa bilimciler unutmamalıdırlar ki, evrim süreci sadece fosil kayıtları aracılığıyla açığa çıkar. Sadece paleontoloji (fosil bilimi) evrim konusunda delil oluşturabilir ve evrimin gelişimini ve mekanizmalarını gösterebilir.43
Paleontolojinin evrim hakkında gösterdiği gerçek, evrimin doğa tarihinde yeri olmadığıdır. Ana canlı grupları, Kambriyen patlamasında yaşama aniden ve kusursuz beden yapılarıyla başlamıştır. Evrimciler yoğun çabalarına rağmen bunlar arasında hiçbir ara form bulamamışlar, paleontoloji bilimi Darwinizm'in çöküşünü getirmiştir. Bu çöküş süreci, 1909 yılında Kanada'da yapılan "sessiz" bir keşifle başlamıştır.
Kambriyen'de ortaya çıkan canlıların arasındaki farklar oldukça büyüktür. Bu farklar bazen öylesine büyüktürler ki, bazı canlılar tek bir türe özeldir. Bunun gibi bir şey daha önce olmamıştır ve bundan sonra da gözlemlenmemiştir.44
Charles Doolittle Walcott, ABD'nin ünlü müzelerinden Smithsonian Institution'da görevli yönetici (1907-1927) ve bir paleontologdu. Kanada'nın Rocky Dağları civarındaki Burgess bölgesinde çalışan demiryolu işçilerinin, çeşitli fosiller bulduğuna dair duyumlar aldı. 1907 yılının Temmuz ayından itibaren konuyu araştırmak için bölgeye ziyaretler gerçekleştirdi ve sözü edilen fosillerden örnekler aramaya başladı. 31 Ağustos 1909 günü, tecrübeli paleontoloğun yine Burgess'te fosil araştırması için bulunduğu günlerden biriydi. Ancak bir farkla: Walcott, başlangıçta sıradan görünen o günkü araştırmasınının kısa bir süre sonra paleontoloji tarihinin en büyük bulgularından birini vereceğinden habersizdi.
Burgess'teki kayalar, şist adı verilen kaya tipindeydi ve ince ince tabakalardan meydana geliyordu. Böyle bir kaya üzerindeki tabakalar, kayaya uygun açıdan vuruldukça birbirinin üzerinden kayıyor, barındırdıkları fosil izler gün ışığına çıkıyordu. Walcott, böyle bir Burgess Shale kayasında o gün ilk Kambriyen fosilini ele geçirdi. Detaylı kazılara daha sonra başlamak üzere fosillerin yerini işaretledi. Araştırmalarına yeniden başladığında, paleontolojik değeri adeta bir altın madeni olan bulgular ele geçirmişti.
O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "ol" dediği gün |
Walcott, o yıllarda yaptığı incelemelerde, ilk bakışta gizemli görünen bazı yumuşak vücutlu canlıların izlerine rastlamıştı. Bu canlıları tanımaya, onların neden burada olduklarını anlamaya çalıştı. O ana kadarki bilgilere göre, bunların hiçbirinin burada olmaması gerekiyordu. Bulgularının olağanüstü öneme sahip olduklarını fark eden Walcott, örnekleri hemen incelemeye aldı.
Bu bölge, şaşılacak derecede iyi korunmuş Kambriyen fosilleriyle dolu bir faunaydı. Hayvan fosillerini barındıran en eski fosil katmanları buradaydı ve bu katmanlar müthiş bir çeşitlilik ve komplekslik sergiliyor, yüzmilyonlarca yıl öncesi döneme bir pencere açıyordu. Bulunan fosiller, yumuşak bedenli canlılara ait olmalarına rağmen çok iyi korunmuşlardı. İnce kaya tabakalarının arasındaki fosiller sanki yumuşak dokuların dahi detayını gösteren minyatür birer röntgen filmi gibi duruyorlardı. Walcott, kolsu ayaklılar, solucanlar ve eklem bacaklılar gibi çok çeşitli gruplardan hayvanların fosillerini buldu. Bunlar, birçoğu yumuşak bedenli olan çok sayıda deniz canlısıydı.
Kanada'daki Burgess Shale Faunası
Peki ama yüz milyonlarca yıl önce deniz tabanında yaşamış olan canlıların fosilleri Rocky dağlarının deniz seviyesinden yaklaşık 3000 metre yüksekliğinde ne arıyordu? Anlaşılıyordu ki, bu canlıların üzeri, yüzmilyonlarca yıl önce deniz tabanında meydana gelen bir kayma sonucunda kumla örtülmüş, bu tortullu tabaka, sonraki jeolojik hareketlerle yükselerek Rocky dağlarına oturmuştu. Böylelikle en eski kompleks canlıların son derece iyi korunmuş fosillerinin Walcott'un gözlerinin önünde belirmesi mümkün olabilmişti.
Walcott bölgeyi, yakındaki Burgess dağından esinlenerek Burgess Shale (Burgess Şisti) olarak isimlendirdi ve 1910 - 1917 yılları arasında burada yaklaşık 65.000 fosil örneği topladı.45
Burgess Shale bölgesinde, en eski kompleks canlıların yaklaşık 65.000 kadar örneğini toplayan Charles Doolittle Walcott, tarihin en büyük bilim sahtekarlıklarından bir diğerinin sahibiydi. Bulduğu fosillerin evrim teorisini tümüyle ortadan kaldıracak büyük bir delil olduğunu bildiğinden, bunları tam 70 yıl, müdürü olduğu Smithsonian Müzesinde sakladı. Ancak Kambriyen gerçeği örtbas edilecek gibi değildi. Dünyanın çok çeşitli yerlerinde ortaya çıkan yeni fosiller, Kambriyen döneminde bir canlı patlaması olduğunu açıkça gösteriyordu. 70 yıl sonra ortaya çıkarılan Burgess Shale fosilleri de bu gerçeği en mükemmel şekilde ilan etmişti.
Walcott topladığı fosillerin hangi filumlara ait olduğuna baktığında çok şaşırdı. Çünkü bulduğu fosil tabakası çok eskiydi ve bundan daha eski tabakalarda kayda değer bir yaşama rastlanmamıştı; ama bu tabakada bilinen filumların neredeyse tamamına ait canlılar vardı. Dahası hiç bilinmeyen filumlara ait fosiller de bulmuştu. Bu, hayvanlar alemindeki tüm vücut yapılarının, aynı jeolojik devirde, bir arada ortaya çıktıklarını gösteriyordu.
Bu ise Darwin'in teorisi için yıkıcı bir darbe oluşturuyordu. Çünkü Darwin canlıların yavaş yavaş dallanan bir ağacın kolları gibi geliştiğini ileri sürmüştü. Darwin'in kurguladığı evrim ağacına göre, yeryüzünde ilk başta tek bir filum olmalı, sonra uzun zaman dilimleri içinde farklı filumlar yavaş yavaş ortaya çıkmalıydı. Oysa Walcott, tüm filumların aynı anda ve aniden ortaya çıktıklarını gösteren kanıtlarla yüz yüzeydi. Bu, "evrim ağacı"nın tamamen tersine dönmesi anlamına geliyordu. Ağacın en uç dallarını sembolize eden ve türlerin ardından en son oluşması gereken filumlar, canlı tarihinin daha en başında ortaya çıkmışlardı.
Walcott'un bu bulguları kuşkusuz oldukça önemliydi. Ama Darwinizm'e yönelik bu büyük darbenin açığa çıkması için 70 yıl beklemek gerekecekti.
Fosil kayıtları, Walcott gibi sahtekarlar tarafından saklanmaya çalışılsa da, yeryüzü tarihinde hakim olan büyük gerçek, çeşitli delillerle sürekli olarak evrimcilerin karşısına çıkmaktadır: Yaratılış Gerçeği. Fosil kayıtları bu gerçeği sürekli olarak ilan etmekte, Allah'ın kusursuz yaratması sürekli olarak sergilenmektedir. Evrimciler aksini kanıtlamak için ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler, Walcott örneğinde olduğu gibi, sahtekarlık yöntemleri daima başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Çünkü Walcott, elde ettiği fosilleri bilim dünyasına açmak yerine, gizlemeye karar verdi. Washington D.C.'deki ünlü Smithsonian Müzesi'nin müdürü olan Walcott koyu bir Darwinistti. Evrim teorisine göre bu denli eski kayalarda nispeten basit yapıda fosillerin bulunması beklenirdi. Oysa bulduğu fosillerin komplekslik açısından günümüzde yaşamakta olan yengeç, denizyıldızı, solucan gibi canlılardan hiçbir farkı yoktu. İşin Darwinistler açısından en endişe verici yanı ise, Burgess Shale'de de, daha eski kayalarda da, bu canlıların atası olabilecek hiçbir fosil örneğinin bulunamamış olmasıydı. Bu açmazlarla karşılaşan Walcott, elde ettiği fosillerin evrim teorisine büyük bir sorun oluşturacağından emin olduğu için, bunları açıklamak yerine, çektiği bazı fotoğrafları, birtakım notlarla birlikte Smithsonian Institution'a yolladı. Fosiller burada yetmiş yıl kadar unutulacakları çekmecelere kilitlendiler. Burgess Shale fosillerinin gün ışığına çıkması, ancak 1985 yılında, müzenin arşivlerinin yeniden incelenmesi sayesinde oldu. İsrailli bilim adamı Gerald Schroeder bu konuda şu yorumu yapar:
Eğer Walcott isteseydi, fosiller üzerinde çalışmak üzere bir ordu dolusu öğrenciyi görevlendirebilirdi. Ama evrim gemisini batırmamayı tercih etti. Bugün Kambriyen devri fosilleri Çin'de, Afrika'da, İngiliz Adaları'nda, İsveç'te ayrıca Grönland'da da bulunmuş durumdadır. (Kambriyen devrindeki) Patlama, dünya çapında yaşanmış bir olaydır. Ama bu olağanüstü patlamanın doğasını tartışmak mümkün olmadan önce, bilgi gizlenmiştir.46
Burgess Shale fosilleri Walcott'un ölümünden on yıllar sonra yeniden incelendi. "Cambridge grubu" olarak anılan ve Harry Blackmore Whittington, Derek Briggs ile Simon Conway Morris'ten meydana gelen uzmanlar ekibi, 1980'lerde fosilleri detaylı bir şekilde analiz ettiler. Ve faunanın Walcott'un belirlediğinden çok daha çeşitli ve sıradışı olduğu sonucuna vardılar. Fosillerin, günümüzde bilinen canlı kategorileri altında sınıflandırılamayacağı yönünde görüş bildirdiler. Canlılar, 542–490 milyon yıl öncesinde süregelmiş Kambriyen döneminde, oldukları gelişmiş ve kompleks halleri ile aniden ortaya çıkmışlardı.
Ortaya çıkan sonuç öylesine beklenmedikti ki, bilim adamları bu ani hareketi bir "patlama" olarak adlandırdılar. "Kambriyen Patlaması", bilim tarihinin en benzersiz, evrimci bilim adamları için ise en açıklamasız olaylarının başında geliyordu. Kendi döneminde Kambriyen bulgularının farkında olan Darwin bile, bu önemli olaya açıklama getirilemediği sürece, teorisinin geçerliliğinin şüphede olabileceği gerçeğini kabul etmişti.47
Bilim dünyasının, Burgess Shale fosilleriyle gecikmeli tanışması böyle gerçekleşti. Burgess Shale, çok iyi korunmuş fosilleriyle yüz milyonlarca yıl önceki Kambriyen ekosistemlerine açılan bir pencere gibiydi. Bu yüzden bilim adamları arasında giderek artan bir ilginin odağı oldu. 1980'li yıllarda yeni Kambriyen fosil alanlarının ortaya çıkarılması, Kambriyen patlamasına olan merakı daha da artırdı. Yeni paleontolojik bulgular, patlamanın çapının tahmin edilenin çok ötesinde olduğunu gösteriyor, durumu evrimciler adına çok daha vahim bir hale sokuyordu. Walcott'un endişeleri yerini bulmuştu. Kambriyen patlamasıyla ilgili bilgi akışı, Darwinist teori üzerinde bir "asit etkisi" meydana getirmekte gecikmedi. Kambriyen patlamasıyla ilgili anlayış geliştikçe Darwinizm'in temel varsayımlarının çürüklüğü kesin ve net bir şekilde ortaya çıktı.
Kitabın şimdiye kadarki kısmında, Kambriyen öncesi dönemi ve o dönem canlılarını inceledik. Kitabın bundan sonraki kısmında ise, göz kamaştırıcı bir canlı çeşitliliğinin ortaya çıktığı ve sergilendiği Kambriyen dönemi sürecini inceliyor olacağız. Bu amaçla biyolojik çeşitliliğin Kambriyen öncesi ve sonrası dönemlerdeki seyrini ele alacağız. Bu bize canlı kategorilerinin ortaya çıkışı hakkında genel bir fikir verecektir. Daha sonra Kambriyen dönemindeki olağanüstü kompleksliği inceleyecek, bu canlılardaki üstün yapı ve sistemlerin evrimciler için ne denli büyük bir problem oluşturduğuna bakacağız. Komplekslikle ilgili bölümden sonra fosil kayıtlarının ortaya koyduğu tabloyu Darwinizm'in varsayımlarıyla karşılaştıracak, Darwinizm'in neden "yıkıma uğramış" bir teori olduğunu göstereceğiz. Bu noktada, ana beden kategorilerinin (filumların), fosil tabakalarında ortaya çıkışıyla ilgili genel tabloyu 3 maddede özetleyerek başlayabiliriz:
Kambriyen dönemi, kayalıklarında birbirinden çok farklı ve kompleks yapıda çok hücreli organizmalar barındıran en eski jeolojik dönemdir. Bu döneme ait kayalıklar ilk olarak 1835 yılında İngiliz jeolog Adam Sedgwick tarafından Kuzey Galler'de bulunmuştur. Sedgwick, dönemi, Galler'in Latincedeki ismi olan Cambria'dan esinlenerek isimlendirmiştir. Uluslararası Global Stratigrafi Alt Komisyonu'nun 2002 yılında yayınladığı tarihlere göre, Kambriyen döneminin günümüzden 545 milyon yıl önce başlayıp 490 milyon yıl kadar önce sona erdiği kabul edilmektedir. Erken Kambriyen (542-513 milyon yıl önce), Orta Kambriyen (513-501 milyon yıl önce) ve Geç Kambriyen (501-490 milyon yıl önce) olarak üç alt döneme ayrılmaktadır.48
Dönemi doğa tarihi açısından önemli kılan en büyük olay, "Kambriyen patlaması"dır. Bu, Kambriyen öncesi dönemden Kambriyen dönemine geçişte (Erken Kambriyen'de) yaşanan bir patlamadır ve hiçbir ataları olmayan kompleks organizmaların dünya çapında son derece ani bir şekilde ortaya çıkmasını ifade etmektedir. Biyolojik çeşitlilik ve komplekslik açısından Kambriyen öncesi dönemle Kambriyen dönemi arasında öylesine büyük bir farklılık vardır ki, bu olay, canlıların bu ani varoluşunu ifade etmek için bir "patlama" olarak isimlendirilmiştir. Evrimci yazar Richard Monestarsky, literatürde "biyolojik Big Bang" olarak da anılan bu olayı şu sözlerle tarif etmektedir:
Hayvanlar, Kambriyen dönemi 544 milyon yıl önce başlamadan evvel, kısıtlı hareket sağlayan, oldukça basit bedenlere sahipti. Kambriyen öncesi dönemin kapanışındaki hayvanat bahçesi, denizanaları ve mercanla bağlantılı ve nispeten sıradan, bir dizi canlı sergiliyordu; bunlar arasında en ilgi çekici denebilecekler, deniz tabanında kayarak ilerleme yetenekleriyle diğerlerinden ayrılan solucan benzeri hayvanlardı. Ancak Kambriyen döneminin başında, yaşam aniden komplekse doğru bir yön aldı. Jeolojik olarak tek bir 'an'ı temsil eden birkaç milyon yıllık jeolojik zaman dilimi içinde, gelişmiş beden yapılarına sahip canlılar denizleri doldurdu. Kambriyen patlaması adı verilen bu biyolojik patlama, ilk iskelet ve sert kabukları, antenleri, bacakları, eklem ve çeneleri üretti.49
Hayvanlar aleminin tüm anatomik çeşitliliğinin sadece 5 milyon yıllık bir dönemde ortaya çıkmış olması, gerçekten de olağanüstü bir durumdur. Bunu bir kitap benzetmesiyle daha yakından görebiliriz: Eğer 4.6 milyar yıllık yeryüzü tarihini 920 sayfalık kalın bir kitap gibi düşünecek olursak, bu kitabın ilk 814 sayfası neredeyse tamamen boştur. Buna karşın 5 milyon yılı temsil eden tek bir sayfada, "815" numaralı sayfadaki rengarenk resimlerde bir anda hayvanlar aleminin tüm anatomik zenginliklerinin ortaya çıktığını görürüz. Kitabın sonraki sayfalarında var olan birbirinden çarpıcı güzellikler, bu tek sayfadaki temel beden yapıları üzerine kuruludur. Sonraki tüm sayfaları dolduran göz, bacak, anten vs. gibi tüm organlar ilk kez bu tek sayfada ve kusursuz olarak çizilmiştir. Aşağıdaki grafik, tek bir "an"dan ibaret olan Kambriyen patlamasında ortaya çıkan biyolojik zenginliği gözler önüne sermektedir. (Grafikte yeşille gösterilen bant, yaşamın tüm tarihini, turuncuyla gösterilen dar kısım ise Kambriyen patlamasını temsil etmektedir.)
Kambriyen patlaması, günümüzde var olan 35 filumu içine alan yaklaşık 50 ayrı filumun aniden ortaya çıktığı bir "Big Bang"dir. Bu, son derece önemli bir bilgidir. Çünkü verilen bu bilgi, günümüz canlılarının tüm özelliklerinin hatta soyu tükenmiş daha fazlasının ilk olarak ve oldukça ani bir biçimde, bundan yaklaşık 530 milyon yıl önce ortaya çıktığını ifade eder. Kambriyen döneminden sonrasına ait 14 küçük filumun daha ortaya çıktığı iddia edilmiş, ancak bunlar da sahip oldukları özellikler dikkate alınarak günümüzde var olan 35 filuma dahil edilmiştir. Bunun anlamı şudur: Önceki sayfalarda da belirttiğimiz gibi, Darwinist beklentilerin tam aksine, Kambriyen'den bu yana filum gibi yüksek kategorilerin sayısında artış olmamış, hatta bir kısım filumların soyunun tükenmesiyle bunların sayısında azalma olmuştur. Dolayısıyla Kambriyen devri, filumları belirleyen temel yapılar anlamında günümüze oranla daha komplekstir.
Bilim adamlarının karşı karşıya kaldığı bu sonuç, gerçek anlamda şaşırtıcıdır. Çünkü önceki satırlarda detaylarını anlattığımız gibi, Kambriyen'den biraz öncesinde, yumuşak dokulardan oluşan canlılar yaşamıştır. Bu dönemde canlıların oluşturduğu filum sayısı sadece 3'tür. Biraz daha geriye gittiğimizde ise, yeryüzü üzerinde tek hücreli varlıklardan başka bir şey yoktur. Ancak Kambriyen dönemi, tüm kompleks anatomileriyle, var olan tüm filumları belirleyen mükemmel iç ve dış yapılarıyla yepyeni canlıların aniden belirdiği bir dönemdir.
Science dergisinde yayınlanan 2002 tarihli bir makalede Kambriyen patlaması şu şekilde tanıtılır:
Fosil kayıtlarına göre yeryüzünde yaşam 3.5 milyar yıl önce küçük fotosentetik bakterilerle başladı. 3 milyar yıla yakın süre gezegen, bakteri, plankton ve mikroskobik deniz bitkilerinden daha büyük bir canlıya sahip değildi. Sonra birdenbire, 540 milyon yıl kadar önce, okyanusun karanlık derinliklerinde, çok zengin bir hayvanlar topluluğu var oldu. Uzun dikenli solucanlardan ağızları için yakalama kancaları bulunan beş gözlü yaratıklara kadar, 10 milyon yıllık bir süre için okyanus zeminini tamamen değiştirdiler. Bunlar hayvanların bilinen tüm büyük gruplarının ilk temsilcileriydiler ve hatta bazıları sonradan yok olacak daha başka gruplara dahildiler.50
Evrimci Ernst Mayr ise, This Is Biology kitabında bu büyük olayı şu şekilde anlatmıştır:
Yaşamın tarihinde, içte bir uyumun gerçek varlığını gösteren pek çok fenomen vardır. Prekambriyen'in sonunda ve Kambriyen'in başında birbirinden farklı yapıların aniden ortaya çıkışı nasıl açıklanabilir? Tamamlanmamış fosil kayıtlarında bile, şu anda var olan 30 ya da daha fazla filumla karşılaştırılınca o dönemdeki 60 ila 80 arası morfotipler ayırt edilebilir. (...) Deneysel olarak, bazıları başarılı olamamış ve nesli tükenmiş olan çok sayıdaki yeni türlerin, modern chordata, echinoderm, arthropod ve daha pek çok canlıyı temsil ettiği ve bunların her geçen gün daha da sabit hale geldiği deneysel olarak söylenebilir. Erken Paleozoikten beri, yeni tek bir büyük vücut planının meydana geldiği görülmemiştir. Sanki orada bulunanlar orada oldukları gibi 'katılaşmış', yani birbiriyle bağlantılı sabit bir iç yapı kazanmışlardır.51
Kambriyen döneminde ortaya çıkan yeni türlerin temel anatomik dizaynlar çerçevesinde, çeşitlilik ortaya koymaları gerçeğini, Stephen Jay Gould şu şekilde tarif etmiştir:
Anatomik çeşitliliğin boyutları, çok hücreli hayvanların ilk çeşitliliğinden hemen sonra maksimuma ulaştı. Yaşamın sonraki tarihi, genişlemeyle değil, elemeyle devam etti. Yeryüzü şu anda daha önceleri olduğundan daha fazla tür barındırıyor olabilir ama bunların çoğu birkaç temel anatomik tasarım üzerindeki tekrarlamalardır. (Taksonomistler yarım milyondan fazla kınkanatlı türü tanımlamışlardır ama bunların neredeyse tamamı tek bir temel planın çok az değişmiş fotokopileridir.) Aslında türlerin sayısının zaman içindeki muhtemel artışı bilmece ve paradoksun altını çizmektedir. Burgess denizleriyle karşılaştırıldığında günümüz okyanusları çok daha az sayıda anatomik plan üzerine kurulu çok daha fazla sayıda tür barındırmaktadır.52
Ernst Mayr
Burada Stephen Jay Gould'un bahsini ettiği "eleme" Kambriyen devrinde aniden filumların ortaya çıkması ve bu filumların sayısının zamanla azalmasıdır ki bu, evrim teorisinin, sayısı zamanla artan türlerin filumların da sayısını artıracağı iddiası ile tamamen tezat oluşturmaktadır.
Bu konuyu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Kara, hava ve deniz taşıtları, insanların ulaşım için kullandığı araçların ana kategorilerini oluşturur. Otomobil, traktör, planör, bot vs. ise bunlar içindeki daha alt kategorilerdir. Bu alt kategorilerin çeşit ve sayısı zaman içinde artmıştır. Ancak bu artış karşısında kara, hava ve deniz taşıtları şeklindeki 3 ana kategorinin sayısı yine de sabit kalmıştır.
Birbirinden oldukça farklı özelliklere sahip salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, denizyıldızları, yüzücü kabuklular, denizzambakları 530 milyon yıl öncesine ait fosil kayıtlarında bedenlerinin büyük bir bölümünün izlerini bırakmışlardır. Bu izler o kadar belirgin ve mükemmeldirler ki, canlıların iç organlarına hatta dolaşım sistemlerine ait kalıntılar olduğu gibi durmakta, yumuşak dokular, canlının yaşam sistemlerini açıkça ortaya çıkaracak şekilde görülebilmektedir. İlginç olan, bu tabakadaki canlıların çoğunda, günümüz canlılarından neredeyse hiçbir farkı olmayan göz, solungaç, dolaşım ve boşaltım sistemi gibi yapıların, ileri fizyolojik özelliklerin bulunmasıdır. Kambriyen kayalıklarında bulunan bu fosiller güçlü iskeletlere, kaslara, yiyeceklerini depo edebilecekleri bölmelere, kabuklara ve yiyeceklerini kesebilecek sert organlara sahip son derece kompleks canlılardır.53 Science News dergisinin yazarlarından Earth Sciences dergisinin editörü, evrimci Richard Monestarsky, konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir:
Yarım milyar yıl önce... Bugün görmekte olduğumuz oldukça kompleks hayvan formları aniden ortaya çıkmışlardır. Bu an, 550 milyon yıl önce, Kambriyen devrin tam başına rastlar ki, denizlerin ve yeryüzünün ilk kompleks yaratıklarla dolması bu patlamayla başlamıştır. Günümüzde Dünya'nın her yanına yayılmış olan omurgasız takımları erken Kambriyen devrinde zaten vardır ve yine bugün olduğu gibi birbirlerinden çok farklıdırlar.54
Darwinizm'in en ateşli savunucularından İngiliz biyolog Richard Dawkins ise, Kambriyen gerçeğini şu şekilde ifade etmek zorunda kalmıştır:
...Kambriyen katmanları, başlıca omurgasız gruplarının çoğunu bulduğumuz en eski katmanlardır. Bunlar, ilk olarak ortaya çıktıkları halleriyle, oldukça evrimleşmiş bir şekildeler. Sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde, orada meydana gelmiş gibiler.55
Çin'in Chengjang bölgesinde ortaya çıkarılan Kambriyen canlılarındaki çeşitlilik ve özel yapılar oldukça dikkat çekicidir. Bu canlılar, çeşitli bölümlerden oluşmuş bedenlere, özel fonksiyonlara sahip antenlere, avlanma yeteneğine ve oldukça kompleks anatomik yapılara sahiptirler. Yaklaşık yarım milyar yıl önce böyle canlıların yaşamış oldukları gerçeği, evrim teorisini tümüyle ortadan kaldırmaktadır.
Kambriyen kayalıkları, hayvanlar aleminin temel vücut planının üçte ikilik bir kısmını sergilemektedir. Ancak bu vücut planları o kadar belirgindir ki, omurgasız canlıların mineralleşmiş iskeletleri büyük ölçüde korunmuştur. Arthropod alt filumuna dahil edilen trilobitler, birazdan detaylarını inceleyeceğimiz son derece kompleks canlılardır.
Kabuklu canlılar, sert dokularından dolayı kuşkusuz fosil kayıtlarında daha çok iz bırakırlar. Ancak, Kambriyen canlılarının çok fazla sayıda bulunduğu hem Kanada'daki Burges Shale fosil yataklarında hem de Çin'deki Chengjiang faunasında, sert dokuların yanı sıra mükemmel şekilde korunmuş yumuşak dokuların kalıntıları da bulunmuştur. Hatta Chengjiang'daki fosiller, sadece yumuşak dokulardan oluşan canlıların izlerini bile olduğu gibi sergilemektedir. Chengjiang'da oldukça büyük öneme sahip organlardan göz, bağırsak, mide, sindirim organları, deri, pul, ağız ve sinir sistemi gibi bölgeleri detaylı incelemek mümkün olmuştur.
Kambriyen devri, evrimsel bir geçmiş için delil ve zamana ihtiyaç duyan evrimciler için, son derece yıkıcı bir sonuç getirmiştir. Bu çarpıcı gerçek, kendilerinin de açıkça kabul etmek zorunda kaldıkları gibi evrim teorisinin aleyhinde büyük bir meydan okumadır. Canlılar evrimleşmemiş, yaratılmışlardır. Kambriyen dönemine ait canlılar incelendikçe, evrimin, yaşanmış bir süreç değil, sadece bir aldatmaca olduğu çok açık olarak ortaya çıkmaktadır.
1980'li yıllarda Burgess Shale'den elde edilen fosillerin, Harry Wittington, Derek Briggs ve Simon Conway Morris tarafından incelemeye alınmasıyla evrimciler, Burgess Shale ile ilgili olarak önemli bir gerçekle karşı karşıya kalmışlardı. 530 milyon yıl önce biyolojik bir patlama gerçekleşmişti ve bunu görmezden gelmenin artık imkanı yoktu.
Yaşam formlarının Kambriyen patlamasında sergilediği yapıları detaylarıyla inceleyen ve Burgess Shale'i konu alan Wonderful Life isimli kitabıyla ödül almış olan Stephen J. Gould, bu önemli keşfin ortaya çıkardığı gerçeği şu şekilde açıklıyordu:
Şunu anlamalıyız ki, zamanın çoğunda hiçbir şey olmamıştır. Bunu anlayamıyoruz çünkü bizim hikayelerimiz bu temayı itiraf etmiyor. Burgess Shale'in bize öğrettiği şudur ki, temel anatomik dizaynların tarihinde, neredeyse her şey, tek bir jeolojik anda meydana gelmiştir ve bundan 500 milyon yıl öncesinde neredeyse hiçbir şey yoktur.56
Simon Conway Morris ise, Burgess Shale "probleminin" evrime getirdiği zorluğu şu şekilde tarif etmişti:
Bazı paleontologlar, Burgess Shale probleminin varlığının, evrim teorisinin önemli bir parçasını yıkması konusunda bir tehdit olduğunu hala tartışıp dururken, nasıl iyimser olabiliriz?57
Evrimci bilim adamları Burgess Shale yataklarına bir açıklama getiremezken, 1980'lerde Burgess Shale'e benzer iki fosil alanı daha keşfedildi: Kuzey Grönland'daki Sirus Passet ve Güney Çin'deki Chengjiang. Kambriyen döneminde yaşamış şaşırtıcı çeşitlilikteki hayvanlar, bu bölgelerde de çok daha detaylı şekilde kendilerini gösteriyorlardı. Özellikle Chengjiang'da ortaya çıkan fosiller o kadar iyi muhafaza edilmişlerdi ki, fosillerin tüm özelliklerini ayırt edebilmek mümkündü. Hatta bu fosil katmanları, ilk omurgalılara bile sahipti.58
Chengjiang'daki fosillerde; sinirler, iç organlar bile açıkça görülebiliyordu. Diğer hiçbir yerde bulunmayan fosil detayları, burada tüm detaylarıyla ortadaydı. Denizanalarına benzer canlıların bedenlerindeki su yolları bile olduğu gibi kalmıştı. Çin'de bulunan bu fosiller ile tespit edilen tür sayısı 100'ü geçmişti ve bunlar, toplam 37 ayrı filumun varlığını gösteriyordu. Diğer bölgelerde bulunan fosillerle birlikte bu sayı 50'yi bulmuştu. Çin'deki Kambriyen kayalıklarını araştıran, San Francisco Biyoloji departmanının başı Dr. Paul Chien'in deyimiyle, "başlangıçta, yani hayvan yaşamının ilk fosillerini bulduğumuz yerde, şu an olduğundan çok daha fazla filum bulunuyordu."59
Filum ve diğer biyolojik kategorilerin hiçbir ara form olmaksızın, aniden ortaya çıkışı, evrim teorisinin geçersizliğini başlı başına ortaya koyan bir gerçektir. Ancak burada Darwinizm'in geçersizliğinin çok önemli bir belgesi daha vardır: Kambriyen döneminde ana beden yapıları sayıca fazla, tür sayısı ise günümüze kıyasla azdır. Günümüzde ise ana beden yapıları Kambriyen dönemine oranla az, türlerin sayısı ise fazladır. İlerleyen sayfalarda değineceğimiz gibi, bu durum, filumların sayısının zamanla artacağı yönündeki Darwinist iddiayı kesinlikle geçersiz kılmış, türlerin kökeniyle ilgili Darwinist teorinin bir hayalden ibaret olduğunu ortaya koymuştur.
Kambriyen fosilleri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan, Kambriyen patlamasının konu alındığı In the Blink of an Eye (Bir Göz Kırpmasıyla) kitabının yazarı Oxford Üniversitesi'nden Andrew Parker, bir röportajında Chengjiang'daki çeşitliliği şu şekilde anlatıyordu:
Bunlar, çok fazla filumu ve şu anda nesli tükenmiş olan hayvanların temel gruplarını temsil ediyorlar. Tüm kabuklu sıralamaları, solucanlar ve denizanaları ve hatta ilk omurgalılar, Chengjiang'daki fosillerde ortaya çıkmıştır. Türler arasındaki bütün bu çeşitlilik, zamanın sadece bir anında saklanmışlardır. Böylelikle onları birlikte yaşarlarken görebiliyor, onların nasıl birbirlerini etkilediklerini anlayabiliyoruz. Her birinin sert kabukları olduğunu biliyoruz, hatta ekolojilerini bile tahmin edebiliyoruz. Çünkü bunların tamamı aynı resim içindeler.60
Andrew Parker'ın bu sözlerle üstü kapalı şekilde anlatmaya çalıştığı "evrim açmazını", Kaliforniya Üniversitesi'nden Darwinist paleontolog James Valentine çok daha açık bir şekilde itiraf ediyordu:
Kambriyen kayalıklarında ortaya çıkan iskeletli filumların pek çoğu, birbirinden farklı pek çok alt grup, sınıf ve düzen tarafından temsil edilirler. Ve bunlar hiçbir bilinen ara geçiş formları olmadan aniden ortaya çıkmışlardır.61
Çin'in Chengjiang bölgesinde bulunan yeni Kambriyen fosilleri, 70 yıl görmezden gelinilen Burgess Shale fosillerini onaylar nitelikteydi. Bulunan yeni fosillerle, Kambriyen'e ait filum sayısı daha da artmış, bu canlıların tüm dünyaya yayılmış oldukları anlaşılmıştı.
Chengjiang'da bulunan fosiller, Kambriyen canlılarının müthiş çeşitliliğini ve Valentine'ın da belirttiği gibi hiçbir ara geçiş canlısı kalıntısı bulunmadığını açıkça onaylamaktaydı. Onbinlerce fosil arasından, evrimcilerin ısrarla bekledikleri, canlıların birbirlerinden evrimleştiğini gösteren tek bir ara geçiş canlısı fosili bulunamamıştı. Çünkü yeryüzünde evrim yaşanmamıştı. Hayali ara geçiş canlılarının bulunması imkansızdı. Chengjiang'daki bulgular büyük önem taşıyordu, çünkü Burgess Shale'de ortaya çıkan mükemmel durumdaki fosiller, daha önce de belirttiğimiz gibi, neredeyse 70 sene görmezden gelinmişti. Dr. Paul Chien, bu konuyla ilgili olarak şunları söylüyordu:
(Chengjiang'da bulunan fosiller karşısında) Bilim adamları gelip şöyle diyebilirlerdi: 'Evet, bunu daha önce duymuştuk. Bu Burgess Shale'e oldukça benziyor.' Ama Burgess Shale hikayesinden yıllar boyunca hiç bahsedilmemişti. Burgess Shale ilk olarak 1909 yılında Charles Walcott tarafından bulunmuştu. Acaba neden bu hikaye 1980'lere kadar halka bildirilmedi?
İlk başlarda bunun, onlar için bir problem olduğunu düşündüm. Neler olduğunu anlayamıyorlardı, çünkü şu anki hayvan grupları ve filumlarla hiçbir benzerlik içermeyen bir şeyler bulmuşlardı. Walcott bu grupları, şu an var olanlarla ilişkilendirmeye çalıştı ama çabası hiçbir zaman tatmin edici olmadı.
Dr. Paul Chien
Bu ilk başlarda oldukça şüpheliydi çünkü başlangıçta şu ankinden çok daha fazla kompleksliğin olduğunu kabul etmeyi reddediyorlardı. Onların gördükleri şey, şu an sahip olduğumuz 38 filuma karşılık 50'den fazla filum idi. (Aslında 50 sayısı ilk başlarda 100 olarak ifade edildi. Ancak daha sonra görüş birliği ile bunun 50'den fazla olmasına karar verildi.) Ancak sorun şu ki, ne yapacaklarını bilmedikleri bir şey görmüşlerdi. Kendilerini güvenilir bir bilimsel konumun içinde bulmuşlardı. Daha sonra, bütün bunların Darwinist beklentilerle aynı olmadığını anlamaya başladıklarında, artık susmaya başladılar.62
Dr. Chien'in açıkça bildirdiği şey, evrime meydan okuyan bu olağanüstü keşfin, yaklaşık 70 yıl boyunca evrimci bilim adamları tarafından örtbas edilmeye çalışılmasıdır. Büyük bir sessizlik içinde, hayali evrim tarihinin gerçekleşmemiş olduğunu saklamaya çalışmışlar, paleontoloji tarihinin tartışmasız en büyük buluşunu görünmez hale getirmeye uğraşmışlardır. Ancak fosiller, o kadar büyük bir alana yayılmış ve geride o kadar fazla örnek bırakmışlardır ki, bunların tümünü görünmez kılmak imkansız olacaktır. Aradan geçen yaklaşık yüzyıllık zaman içinde, olayı önemsiz gösterebilmek için ellerinden geleni yapmış, fakat sonunda kaçınılmaz gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardır. Yeryüzünde, evrimcilere göre kompleks canlıların olmaması gereken bir dönemde, günümüz filumlarının ve daha da fazlasının temsilcileri yaşamış, yüzyıllarca varlıklarını sürdürmüş, sonra da bunların bir kısmı ortaya çıkışları kadar ani bir şekilde ortadan kaybolmuşlardır. Geçmişlerine de, kendilerinden sonraki dönemlere de adapte edilebilecek bir evrim yoktur. İşte bu önemli gerçeği gizlemek için evrimci bilim adamlarının söz konusu önemli bulgular konusunda sessiz kalmaları, bu konuda hiçbir detaylı araştırmaya girişmemeleri, savundukları iddianın bilimsel değil, tümüyle sahte temellere oturduğunu bir kez daha belgelemektedir.
Kambriyen dönemini temsil eden 543 – 490 milyon yıl öncesi, başlarda, Kambriyen canlılarının ortaya çıktıkları dönem olarak kabul ediliyordu. Ancak fosiller araştırıldıkça, bu canlıların çok daha kısa bir dönem içinde var oldukları anlaşıldı. Bilim adamları, önce Kambriyen canlılarının 70 milyon yıllık bir dönem içinde yaşadıklarını zannettiler. Erken Kambriyen faunalarındaki zirkon minerali üzerinde yapılan tarihlendirmeler, bu patlamanın süresinin yaklaşık 5 milyon, en fazla 10 milyon yıl sürdüğünü kanıtlıyordu.
1995 yılında yayınlanan bir Time makalesinde yapılan bu hesaplama şu şekilde anlatılmıştı:
Zirkon tarihlendirmesinde, bir fosilin yaşı, kristallerindeki uranyum ve kurşunun oransal miktarı ölçülerek hesaplanır. Bu tarihlendirme yöntemi, Kambriyen'in süresini bir süredir yontmaktadır. Örneğin 1990 yılında, dünyanın değişik bölgelerindeki erken Kambriyen alanlarından alınan yeni tarihler, biyolojinin Big Bang'ini 600 milyon yıldan 560 milyon yıla çekti. Artık, Sibirya'dan elde edilen zirkonların kurşun içeriklerine dayandırılan bilgilere göre hemen hemen herkes, Kambriyen'in neredeyse kesinlikle 543 milyon yıl önce başladığına; ve daha da şaşırtıcı bir şekilde biri hariç tüm filumların, ilk 5 ila 10 milyon yıllık sürede ortaya çıktığı konusunda mutabıktır.63
Çin'in Chengjiang Bölgesinde bulunan Kambriyen fosilleri, yaklaşık 530 milyon yıl önce günümüz kompleks canlılarından farksız canlıların yaşadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Jeolojik anlamda 5 milyon yıl, adeta bir göz kırpması kadar kısadır. Bu kısa süre, pek çok yönden geçersiz kılınmış hayali evrimin sürecini, tam anlamıyla imkansızlaştırmaktaydı. Bu gerçek, evrimcilerin "açıklanamayan canlı çeşitliliği" sorununa "açıklanamayan süre" sorununu eklemişti.
M.I.T.'den Samuel Bowring, Time dergisine verdiği bir röportajda şunları söylüyordu:
Artık 'hızlı'nın ne kadar hızlı olduğunu biliyoruz. Benim biyolog arkadaşlarıma sormak istediğim şey ise şu: Kendilerini rahatsız hissetmeleri için evrimin ne kadar hızlı gerçekleşmesi gerekiyor?64
Yaklaşık 50 ayrı filumun, şu an bildiğimiz ve bilmediğimiz canlı çeşitliliğinin hiçbir uyarıcı, hatırlatıcı unsur olmadan, birdenbire ortaya çıkması için bu süre, şaşırtıcı derecede kısa bir süredir.
5 milyon yıl, bir insan hayatı ile kıyaslandığında kuşkusuz uzun bir süredir. Ancak evrimcilerin, canlıların çeşitlenmesi ve kompleks özelliklere kavuşmalarını sağlayacak olan hayali aşamaların gerçekleşmesi için ihtiyaç duyduklarını iddia ettikleri süre, milyonlarca, hatta milyarlarca yıldır. Dünya'nın şu an kabul edilen 4.6 milyarlık yaşı göz önüne alındığında, beş milyon yıl, Dünya'nın 0.001'i kadarlık bir aralığıdır ve bu gerçekten de sadece bir "an"dır.65
Jonathan Wells, bu oldukça kısa süreyi şu şekilde tarif eder:
Kambriyen patlamasını gösteren hayvan fosillerindeki büyük artış yaklaşık 530 milyon yıl öncesine dayanmaktadır ve maksimum 5 ile 10 milyon yıl sürmüştür. 10 milyon yıl insan için uzun bir süredir ama jeolojik açıdan kısadır ve Kambriyen döneminin başından itibaren geçen zamanın %2'sinden daha azına tekabül etmektedir.66
Harvard Üniversitesi'nden Stephen Jay Gould ise bu olağanüstü hızı, şu şekilde tanımlamıştır:
Hızlı, artık bizim düşündüğümüzden daha hızlı. Ve bu, gerçekten şaşılacak derecede ilginç bir durum.67
Gould, Scientific American dergisinde yayınlanan makalesinde ise, evrimcilerin tümünün kabul etmek zorunda kaldıkları beş milyon yıllık Kambriyen gerçeğini şu sözlerle ifade etmiştir:
[Bu konuda] en ihtiyatlı görüş dahi kabul etmektedir ki, (Kambriyen'den) sonraki 500 milyon yıllık fırsatlar dönemi, sadece beş milyon yılda elde edilen Kambriyen kapsamını genişletmemiştir. Kambriyen patlaması yaşamın tarihinde en dikkate değer ve şaşırtıcı olaydır.68
Kambriyen kayalıklarında ortaya çıkan canlıların sahip oldukları kompleks özelliklerin yanı sıra, evrimcilerin, bu canlıların sözde evrim sürecinin uzun aşamalarını yaşayamayacak kadar kısa sürede nasıl var olduklarını da açıklamaları gerekmektedir. Acaba hangi evrimsel aşama, birkaç küçük, çok hücreli canlının yaşadığı ortamda, sert kabukluları, mükemmel gözleri, dolaşım ve sindirim sistemlerini, avları ve avcıları, birbirinden çeşitli ve farklı özelliklere sahip binlerce canlıyı dünyada yaşanan tüm zamanın 0.001'i kadar bir zaman aralığında meydana getirebilmiştir? Bu hayali sürecin nasıl işlediği, imkansızları nasıl başarmış olabileceği bir yana, canlıların bu kısa süre içinde ortaya çıkmaları, evrimin kendi tezi ve iddiaları ile uyumsuzluk göstermektedir. Bu olağanüstü kısa süre, kitabın ilerleyen sayfalarında inceleyeceğimiz gibi, evrimciler tarafından çeşitli şekillerde açıklanmaya çalışılmış, ancak hiçbir açıklama tutarsızlıktan öteye gidememiştir.
Göklerin, yerin ve içlerinde olanların tümünün mülkü Allah'ındır. |
Burada şunu hatırlatmakta fayda vardır: Kambriyen canlılarının 5 milyon yıl içinde ortaya çıkışları, 5 milyon yıllık dönem içinde her birinin farklı zamanlarda bir anda yaratılmış olduklarını anlatmaktadır. Canlı tarihinin hiçbir aşamasında gerçekleşmediği gibi, söz konusu 5 milyon yıl içinde de evrim gerçekleşmemiştir. Böylesine kısa bir süre içerisinde meydana çıkan canlı yaşamını tarif ederken, birbirlerinden farklı türdeki canlıların, bu kısa zaman aralığı içinde yeryüzüne yerleştirildikleri kastedilmektedir. Allah, bu canlıları, yalnızca tarihin bu sınırlı dönemi için yaratmış, onları yoktan var etmiş ve dilediği bir anda onları yok etmiştir. Nitekim, Kambriyen filumları dahilinde sonradan ortaya çıkan kategoriler birbirlerinden türeyerek değil, "aniden" ortaya çıkmışlardır. Fosil kayıtları bunu açıkça göstermektedir. Bunlar arasında evrimsel seri göstergesi olabilecek hiçbir fosil kanıt yoktur. Ünlü evrimci paleontolog George G. Simpson ise bu gerçeği şöyle itiraf etmiştir:
Her paleontoloğun bildiği gibi, şu bir gerçektir ki yeni türlerin çoğu, cinsler ve aileler ve aile üzerindeki yaklaşık tüm kategoriler fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkar ve bunlara doğru giden, bilinen, kademeli ve tamamen sürekli geçiş serileri yoktur.69
Yeni türler aniden ortaya çıktıkları gibi, yeryüzündeki varlıkları boyunca sahip oldukları karakteristikleri korumuş, hiçbir değişim göstermemişlerdir. Gould, bu sebeple Kambriyen sonrası dönemde "neredeyse hiçbir şey olmadığını" yazmıştır:
Burgess Shale'in bize öğrettiği şudur ki, temel anatomik dizaynların tarihinde, neredeyse her şey, tek bir jeolojik anda meydana gelmiştir ve bundan sonraki 500 milyon yılı biraz aşkın dönemde neredeyse hiçbir şey olmamıştır."70
Simpson ve Gould'un bu sözlerle özetlediği Kambriyen sonrası fosil kaydı, Darwinizm'in kademeli gelişim iddiasıyla temelden çelişen iki gerçek ortaya koymaktadır. Bunlar ani ortaya çıkış ve durağanlıktır. Gould bu iki kavramı şöyle ifade etmiştir:
Fosilleşmiş türlerin çoğunun tarihi, kademeli evrimle çelişen iki farklı özellik ortaya koymaktadır:
Kısacası Kambriyen sonrası dönemde, filum seviyesindeki anatomik çeşitlilikte herhangi bir artış olmamıştır. Daha sonra ortaya çıkan kategoriler, mevcut ana beden yapıları içinde tekrarlamalardan ibaret kalmıştır. Bu yeni kategoriler de, filumlar gibi, aniden ve kusursuz yapılarıyla ortaya çıkmıştır. Ve yeryüzündeki varlıkları boyunca hiçbir evrimsel değişim göstermemiş, milyonlarca yıl boyunca bedensel karakteristiklerini korumuş, durağanlık ortaya koymuşlardır.
Şunu önemle belirtmek gerekir ki, Kambriyen canlılarının tüm çeşitlilik ve kompleksliğiyle dünya çapında, hiçbir evrimsel ata bulunmaksızın, bir "an"da ortaya çıkması, canlıların kökenine dair evrimsel yaklaşımlar için olabilecek en kesin ve net yalanlamadır. Evrimciler, kendi şart koştukları "zaman içinde aşamalı evrimsel gelişim" teorisi ile iddialarını geçersiz kılmışlardır. Kambriyen döneminde ne aşamalı bir gelişim ne de gerektiği kadar uzun bir zaman vardır. Var olan tek şey, gelişmiş ve kompleks halleri ile oldukça kısa bir zaman içinde ortaya çıkmış canlılardır.
Allah, Darwinistlerin kendi iddialarını temelinden yıkacak bir mucize yaratmıştır. Bu, tüm güçleri ile Allah'ın yaratışına karşı açıklama arayanlara ders olacak, onları tamamen açıklamasız bırakacak benzersiz bir mucizedir. Kambriyen kayalıklarında sergilenen şey, olağanüstü bir sanat, bir yaratılış harikasıdır. Kambriyen mucizesi, Yüce Allah'ın kusursuz bir eseri, sonsuz aklının ve gücünün muhteşem bir tecellisidir.
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)
41- Stephen Jay Gould, The Book of Life: The Burgess Shale and the Nature of History, W. W. Norton & Company Inc., 2001, s. 52
42- Andrew Parker, In The Blink of an Eye, Perseus Publishing, April 2003, s. 6
43- Pierre P. Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s. 82
44- http://www.leaderu.com/orgs/probe/docs/bigbang.html
45- Andrew Parker, In The Blink of an Eye, Perseus Publishing, April 2003, s. 30
46- Gerald Schroeder, “Evolution: Rationality vs. Randomness”, http://www.geraldschroeder.com/evolution.html
47- http://www.learnthebible.org/creation_science_cambrian_explosion_disproves_evolution.htm
48- http://www.palaeos.com/Paleozoic/Cambrian/Cambrian.htm
49- Richard Monastersky, “The first monsters: long before sharks, Anomalocaris ruled the seas - oldest known large predators”, Science News, 27 Ağustos1994
50- Richard A. Kerr, “A Trigger for the Cambrian Explosion?”, Science, 298, 22 Kasım 2002, 1547
51- Ernst Mayr, This is Biology “The Science of the Living World”, The Belknap Press of Harvard University Press, 1997, s. 196
52- Stephen Jay Gould, Wonderful Life: The Burgess Shale and the Nature of History, Penguin: Londra, 1991, s. 46-47
53- Stephen Jay Gould, The Book of Life: The Burgess Shale and the Nature of History, W. W. Norton & Company Inc., 2001, s. 51
54- Richard Monestarsky, “Mysteries of the Orient”, Discover, Nisan 1993, s. 40
55- http://bevets.com/equotesd2.htm - Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, London, W. W. Norton, 1986, s. 229
56- http://www.arn.org/docs/abstasis.htm
57- Simon Conway Morris, The Crucible Creation The Burgess Shale and the Rise of Animals, Oxford University Press, 1999, s. 171
58- Dr. Jonathan Wells, “Evrim mi, Mit mi?” Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 48-49
59- http://www.origins.org/articles/chien_explosionoflife.html
60- http://www.abc.net.au/rn/science/ss/stories/s1375551.htm
61- Duane T. Gish, The Evolution: The Fossils Still Say No!, Institude of Creation Research, California, 1985, s. 58
62- http://www.origins.org/articles/chien_explosionoflife.html
63- Nash, J. Madeleine, “When Life Exploded”, Time, 4 Aralık 1995, s. 74. http://www.time.com/time/magazine/archive/1995/951204/cover.html
64- http://www.angelfire.com/tn/tifni/misc/cambrianexplosion.html
65- Walter Starkey, The Cambrian Explosion, Evolution’s Big Bang? Or Darwin’s Dillema?, WLS Publishing, 1999, s. 281
66- Jonathan Wells, Evrim mi, Mit mi? Evrimin İkonları, Gelenek Yayıncılık, 2003, s. 49
67- http://www.leaderu.com/orgs/probe/docs/bigbang.html
68- Stephen Jay Gould, “The Evolution of Life on the Earth”, Scientific American, Ekim 1994, s. 67
69- George G. Simpson, The Major Features of Evolution, s. 360.
70- Stephen Jay Gould, (1988), “A Web of Tales”, Natural History, Ekim 1988, s. 16-23
71- Stephen J. Gould, "Evolution's Erratic Pace," Natural History, Sayı 86, No. 5, Mayıs 1977, s.14 - http://members.iinet.net.au/~sejones/fsslrc02.html