Siyasi Hayatta Yaşananlar

İnsanların hayatlarının her anında adaletin, güzel ahlakın ve dürüstlüğün hakim olması gerekir. Bunun en çok önem kazandığı alanlardan biri ise siyasettir. Çünkü siyasetçi çok kalabalık bir insan topluluğunun sorumluluğunu üzerine alan, kendisinden çözüm ve hizmet beklenen kişidir. Bu kişi adaletle hüküm vermeli, insanlar arasında ayrım gözetmemeli, ihtiyaç içinde olan insanları fark edip, hemen bu ihtiyaçları karşılama yoluna gitmelidir. Hizmet üretirken her zaman uzman kadrolarla birlikte çalışmalı, işi ehline vermelidir. Aksaklıkları, yürümeyen ve tıkanan noktaları hemen fark etmeli, bu konularda çok fazla çözüm üretmeli, hızlı manevralar yapabilmelidir. Acil olanı fark edebilmeli ve hizmeti geciktirmeden yerine ulaştırabilmelidir.

Fakat günümüzde siyaset, bazı insanlar için bir hizmet alanı olmaktan çıkmış, çıkara dayalı bir iş koluna dönüşmüştür. Amaç, sadece makam elde etmek ve bu makamı her şart ve durumda korumak, mümkünse daha üst makamlara çıkmak haline gelmiştir. Böyle olunca da hedefe ulaşmak için yapılan her türlü sahtekarlık, ahlaksızlık makul karşılanır olmuştur.

Dünya üzerindeki her ülkede bu tip olaylarla karşılaşmak mümkündür. Yolsuzluklar yüzünden istifa eden görevlilerin, suistimallerin, piyasayı yönlendirerek kişisel çıkar sağlayanların yüzlerce örneği vardır. Örneğin diktayla yönetilen pek çok ülkede halk çok büyük bir sefalet içinde yaşayıp, açlık, susuzluk ve salgın hastalıklarla mücadele ederken, baştaki yöneticiler çok büyük bir zenginlik ve sefahat hayatı sürmektedirler. Geçtiğimiz senelerde iktidardan devrilen Zaire'deki Mobutu yönetimi bu konuda çok açık bir örnektir. Mobutu, kendisi için özel uçağıyla her ay Fransa'dan kuaförünü getirtirken, halkı tek bir ekmek için çatışmalara girmekteydi. Mobutu, ülkesinin tüm yeraltı ve elmas kaynaklarını kendi üzerine geçirmiş, batılı ülkelerin kullanımına açmış, fakat kabile çatışmaları içinde mücadele veren halkını görmezlikten gelmişti.

O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez.
(Bakara Suresi, 205)

Mao Tse Tung

İşte bu tip yönetimlere, Kuran ahlakının yaşanmadığı ortamlarda rastlamak mümkündür. Çünkü dinin olmadığı bir ortamda insanlar için adaletin, yardımlaşmanın, merhametin, sevginin, saygının, dürüstlüğün bir anlamı olmamakta, herkes kendi çıkarı için çaba sarf etmekte ve bu konuda çok hırslı davranmaktadır. Allah bir ayetinde bu tarz insanların oluşturdukları tehlikeye şöyle dikkat çekmiştir:

O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 205)

Görüldüğü gibi Kuran'a uyulmadığı müddetçe, yukarıdaki ayette söz edilen insanlar var olacaktır. Oysa vicdanlı ve Allah'tan korkan insanların yönettiği bir ülkede kimsenin bir başkasına haksızlık yapmasına izin verilmez, her türlü ihtiyaç giderilir, sürekli yeni çözümler ve hizmetler üretilir. İslam ahlakını yaşayan insanlar her türlü hizmeti karşılıksız yaparlar. Allah rızası için yapılan hizmetin, emeğin, yardımın karşılığı ise dünyada değil, ahirette beklenir. İnsanlar Allah'ın dinini tebliğ etmek için gönderilen elçilere tarih boyunca birtakım suçlamalarda bulunmuşlardır. Elçilerin, insanları Allah'a ibadet etmeye, dini yaşamaya davet etmelerinin arkasında hep başka bir sebep aramışlardır. Ayette elçilerin kavimlerine şunu hatırlattıkları bildirilir:

(Ey Peygamber) De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim." (Sad Suresi, 86)

Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)

Mobutu

Mobutu

Allah'a iman eden insanlar da kendilerine Kuran'da övülen bu davranışları örnek alırlar. Ve yaptıkları hiçbir hizmette, hiçbir yardımda dünyaya yönelik bir karşılık beklemezler. Dinin yaşanmadığı bir ortamda ise her türlü iç ve dış politika kişisel menfaatlere ya da parti çıkarlarına göre düzenlenir. Böyle olunca sadece yükselebilmek için ülke zararına olan bir politika dahi savunulabilir, bu yönde kararlar alınabilir. Belirli çevrelerin desteğini alabilmek için onların istediği yönde yatırımlar yapılır, krediler açılır ya da yapılan yolsuzluklar ve usulsüzlükler görmezlikten gelinir. Bu konuda en önemli örneklerden biri Amerikan siyasetinde etkin olan lobilerdir. Kendi istedikleri politikaları yürütebilmek ve hükümet desteğini sağlayabilmek için çok büyük paralarla desteklenen adaylar senatoya sokulur. "Kiralık politikacılar" başlığı altında bu konuyu işleyen The Economist dergisi özellikle son Amerikan seçimlerinde başkanların, temizliği şüpheli kaynaklardan para alarak seçim kampanyalarında kullanmalarına değinmiş ve sadece 1992 yılında 3 milyar doların seçim kampanyaları için kullanıldığını ifade etmiştir.2 Kirli paralar sayesinde istedikleri kişileri seçtirebilen lobiler, bu şekilde hükümetler üzerinde yaptırım da uygulayabilirler. Bu "kirli para" sahiplerinin siyasiler üzerindeki baskısı o derece ileri boyuttadır ki kongre üyeleri bu lobilerle hiçbir şekilde ters düşmek istemezler. Bu korku içindeki siyasiler çıkar gruplarının menfaatleri doğrultusunda politikalar üretirler, yapay krizler oluştururlar, siyasi partiler bölünür, ülkedeki istikrarın engellenmesi için türlü entrikalar çevrilir. (Daha detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, Vural Yayıncılık)

İktidardaki yönetimlerle çıkar grupları arasındaki ilişkilerin ülkeleri çok büyük kaosa sürükleyebileceğinin en açık örneklerini Güney Amerika'daki diktatörlük rejimlerinde görürüz. Bu ülkeler son 50-60 yıldır faşist rejimler tarafından yönetilmektedirler. Bu rejimlerin başındaki diktatörler inanılmaz bir lüks içinde yaşamakta, buna karşın ülke nüfusunun yarısı açlık sınırında hayatını sürdürmektedir. Bu ülkelerde iktidar bugün de hala askeri cuntalar arasında el değiştirir. Bu cuntaların genel mantığı da, halkı ne kadar ezerlerse, o kadar güç elde edecekleri şeklindedir. Çok büyük bir uyuşturucu trafiğinin merkezi konumundaki bu ülkelerde, yönetimlerle uyuşturucu kartelleri arasındaki çıkar ilişkisi istikrarın sağlanmasını engellemektedir. Çünkü sadece kaos ortamlarında hayat bulan bu tip çevreler, ancak baskı ve terör aracılığıyla varlıklarını devam ettirebilmektedirler. Bu nedenle çatışmaların, iç savaşların, cinayetlerin ardı arkası kesilmemektedir. Örneğin kokain ticaretinin merkezi olarak bilinen Kolombiya'da sadece 1992 yılında 28 bin cinayet işlenmiştir. Bu sayı o bölgelerde yaşanan vahşet dolu ortamı anlamak için yeterlidir. Görüldüğü gibi, Kuran ahlakının yaşanmaması dünya şartlarında olabilecek her türlü sapkın harekete göz yuman yönetimlerin varlığının da sebebidir.

Siyaset anlayışında dikkati çeken başka bir konu ise bazı ülkelerde başta bulunan kişilerin elde ettikleri makamı hak edecek özelliklere sahip olmamalarıdır. Çünkü Kuran ahlakının yaşanmadığı bir yönetimde insanların bir makamı elde etmeleri için, bunu hak edecek vasıflara sahip olup olmadıklarına bakılmaz. Bir başkasının daha ehil olduğu bilinmesine rağme bazı insanların çıkarları doğrultusunda karar alınabilir. Oysa Kuran ahlakında her iş o konuda en iyi vasıflara sahip, en yetenekli kişiye verilir. Allah ayetinde bu özelliği şöyle tarif eder:

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)

İslam ahlakının yaşanmadığı, makam ve görevlerin, vasıf ve yeteneklere göre belirlenmediği bir ortamda, önemli bir makama ulaşan kişinin yapacağı ilk şey de hemen yakınlarını, tanıdıklarını etkin görevlere getirmek, onları korumak ve kalkındırmak olur. Bu nedenle de pek çok parti ve siyasetçi için "kadrolaşma" çalışmaları çok büyük önem taşır. Yine milletin menfaati düşünülmez, hizmet birinci planda yer almaz, kişisel ve siyasal tercihler ön plana çıkar. Bu anlayışın bir sonucu olarak da hizmet ihtiyaç içinde olan şehirlerde, köylerde değil, seçim bölgelerinde yoğunlaşır. Fakir bir köyün elektriği suyu yokken veya daha başka acil ihtiyaçları varken, onun bu ihtiyacını karşılamak yerine, kampanyaya destek sağlayacağı düşünülen çevrelerin ihtiyacı, çıkarları gözetilebilir.

İşte bütün bu çarpık anlayışın, ahlaksızlıkların asıl nedeni din ahlakının yaşanmamasıdır. İnsanlar Allah'tan korkmadıkları için adaletli, merhametli ve vicdanlı davranmazlar. Ahirette hesap vereceklerini anlamazlıktan geldikleri için, her türlü zulmü ve ahlaksızlığı yapabilirler. Bu yüzden böyle bir zulüm ortamını dağıtmak, insanları aydınlık bir geleceğe ulaştırmak isteyen her insanın yapması gereken, Kuran ahlakını yaşamak ve yaşatmaktır. Allah'ın güzel ahlak konusundaki emirlerinin insanlara duyurulması, bunların yaşanmasının teşvik edilmesi, aksi davranışlardan ise tüm insanların men edilmesi her Müslümanın üzerine düşen en büyük görevlerden biridir. Bunu görmezlikten gelen veya yapması gereken şeyleri erteleyen, başkalarının üzerine bırakan kişiler ahirette bu duyarsızlıklarının hesabını verememekten çekinmelidirler.

Dipnotlar

2. 8-15 Şubat 1997, The Economist

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Dinsiz İnsanların Amaçsızlığı
  • Allah Korkusu Olmazsa Ne Olur?
  • Gerçek Adalet, Kuran Ahlakının Yaşanması İle Sağlanabilir
  • Siyasi Hayatta Yaşananlar
  • Dinsizliğin Ekonomik Yaşam Üzerindeki Etkileri
  • Din Yoksulların ve Yetimlerin Korunmasını Emreder
  • Dinsiz Toplumlarda Ahlaki Çöküntü
  • Dinsizliğin Neden Olduğu Cinayetler
  • Dünyanın Dört Bir Yanında Yaşanan Savaşlar
  • "Öfkeli Soy Koruyuculuğu": Irkçılık
  • Dinsiz Toplumlarda Yaşanan Zulüm ve Kargaşa
  • Sonuç
  • Evrim Yanılgısı