Dinsiz İnsanların Amaçsızlığı

Günümüzde bazı insanların en büyük eksikliklerinden biri, ciddi bir "amaçsızlık" içinde olmalarıdır. Hemen hemen her insan standart bir yaşam modelini benimser. Karnını doyurmak, barınabilecek bir ev edinmek, aile kurmak ve iş sahibi olmak insanların büyük kısmının elde etmeyi umduğu en yüksek değerlerdir. Bu standart yaşam modelinde, kişilerin en önemli hedefleri ise terfi edebilmek, daha fazla para kazanmanın yollarını bulabilmek ve birkaç çocuk yetiştirebilmektir.

Din ahlakından uzak toplumların büyük bir bölümünün hayatına hakim olan amaçsızlığı ve boşluğu daha iyi anlamak amacıyla, insanların bu sayılanların dışında kalan diğer ilgi alanlarına bakmak faydalı olacaktır. Bazı insanlar yaşamlarını oldukça dar bir dünya görüşü üzerine kurmuşlardır. Genellikle günlük hayatlarında en önem verdikleri konulardan biri takip ettikleri televizyon dizilerini veya ünlü bir sinema filmini kaçırmamaktır. Söz konusu kişiler için bunlardan daha büyük bir amaç ise, sosyal etkinlikler gösteren bir kulüpte görev almak olabilir.

Başka bir insan grubunun zihinleri ise tamamen işleri ile meşguldür. Hayatları boyunca iş yerleri ile evleri arasında gidip gelirler. 20-25 yaşında iş hayatına başlayan bir insan, yaklaşık 40 sene boyunca aynı işleri yapar; hep Cuma gününün gelmesini, vergi ayını problemsiz geçirmeyi, ev kirasını biraraya getirmeyi ve çocuklarının geleceğini garanti altına almayı hedefler. Bu zaman zarfında ülkesinde ve dünyada meydana gelen olaylar ise onu pek ilgilendirmez. Herşeyin sadece ticaretini etkileyecek kısmı ile ilgilenir. Gelişen her türlü olaya kolaylıkla uyum sağlar ve dünyadaki gelişmeler üzerinde hiçbir zaman düşünmez. En fazla bu olayların kendi işini nasıl etkilediği ile ilgili yakınır ve şikayette bulunur. Veya televizyon programlarında sabahlara kadar tartışır ama hiçbir sonuç elde edemeden ve çözüm getirmeden kaldığı yerden hayatına devam eder.

Bazı gençler de aynı amaçsızlık ve boşluk içerisindedirler. Büyük bir çoğunluğunun, ülkelerini kimlerin yönettiğinden, ülkeyi yönetenlerin hangi düşünceleri savunduklarından, bunun ülkenin savunmasından ekonomisine, eğitim sisteminden adalet sistemine kadar nasıl bir etkisi olabileceğinden haberleri bile yoktur. Dünyada meydana gelen olayların ve gelişmelerin büyük bir kısmını bilmezler. Hatta akıllarını dünya tarihine geçecek kadar önemli olan olayların önemini dahi fark edemeyecek kadar boş konularla meşgul ederler. Aralarındaki konuşmalar, bilgisayar oyunları, internette kurdukları arkadaşlıklar, kız veya erkek arkadaşları, okulda olan olaylar, nasıl kopya çektikleri, hafta sonu kimin nereye gittiği ve ne giydiği ya da futbol maçları gibi konulardan öteye gitmez. Zaman zaman bazı dergilerde yer alan anket sonuçlarında da görülebileceği gibi, "En büyük idealiniz nedir?" diye sorulduğunda, ya bir mankene benzemek istediklerini ya da ünlü bir grubun gitarcısı gibi gitar çalabilmeyi amaçladıklarını söylerler.

Evsizler

Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun.
İlerde bileceklerdir.
(Hicr Suresi, 3)

Amaçsızlıklarından dolayı kendilerini hiçbir konuda geliştirmeyi düşünmezler. Örneğin daha güzel ve etkileyici konuşmayı akıllarına dahi getirmezler; çünkü anlatıp da insanları etkilemeyi düşündükleri tek bir fikirleri yoktur. Veya hiç kitap okumazlar. Bir fikri ve amacı olan kişi, hem kendi düşüncelerine hem de karşı düşüncelere ait kitapları okur, karşı düşünceyi daha iyi tanımayı ve böylece tüm zayıf yönlerini belirlemeyi hedefler. Ama insanın bir fikri olmayınca, elbette mevcut fikirlerin varlığı onun için bir anlam ifade etmeyecektir. Hatta bu insanlar, mevcut fikir ve dünya görüşlerinden de haberdar değildirler. Birçok toplumda kitap ve gazete okuma oranının son derece düşük olması, ama bunun yanısıra dedikodu gazetelerinin ve programlarının büyük rağbet görmesi, bazı insanların boş vakitleri olmasına rağmen günlerini kendilerine hiçbir şey kazandırmayan dizilerle ve faydası olmayan televizyon programları ile harcamaları bu amaçsızlığın ve yozlaşmanın bir sonucudur.

İnsanlık için asıl tehlikeli olan ise, insanların birçoğunun amaçsızlığının ve dünyadan "bihaber" olmasının yanısıra, bir fikre ve dünya görüşüne sahip olan insanların büyük bir kesiminin de "batıl" ve insanlık için "zararlı" olan fikirleri savunuyor olmalarıdır. Çünkü bir yanda insanlara zarar verecek düşüncelerin önderleri ve savunucuları, diğer yanda da yanıbaşındaki tehlikenin farkına bile varamayacak kadar boş ve "nereye çeksen gelen" kalabalık bir insan topluluğu bulunmaktadır.

Anarşi ve terör yanlısı, ülkelerine ve milletlerine zararlı fikirlere sahip kişiler, çevrelerinde örneğin okul kantinlerinde kendi fikirlerine yandaş toplarken, amaçsız ve fikirsiz bir genç kantinde oturup boş boş çevresine bakar yada en fazla kağıt oynar. O anda yanıbaşındaki bir insanın, son derece tehlikeli fikirlerle zehirlendiğinin, belki çok kısa bir süre sonra ülkesinin polisine, askerine ve masum insanlarına silahını çevirecek olan azılı bir suçlu olacağının farkına bile varmaz. Bunun farkına varsa bile bu tehlike onun umurunda olmaz. Zaten bu duruma akılcı bir biçimde müdahale edecek bilinci ve sorumluluğu da gösteremez.

Allah bir ayetinde bazı insanların içinde bulundukları bu amaçsızlığa şöyle dikkat çekmektedir:

Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir. (Hicr Suresi, 3)

Dikkat edilirse, üniversitelerde herhangi yeni bir uygulama başlatıldığında tepki veren kesim, doğruyu ve güzel olanı savunmadığı için tepkisiyle çevresine faydadan çok zarar verir. Diğer kesim ise onları doğru olana çağıracaklarına, devlete bağlılığı, isyankarlıktan uzak durmayı öğütleyeceklerine, tepkisiz kalmayı, bu zararlı fikirlere müdahale etmeyip seyirci kalmayı tercih ederler. Bu arada diğerleri de kin ve nefretle ortaya çıkar, sloganlarla, alkışlarla, taş ve sopalarla yürüyerek insanlara zulmün ve dehşetin başka bir yönünü gösterirler. Ancak tüm çabaları boşa gider; çünkü bu kişiler Allah'ın bildirdiği doğruları savunmamakta, aksine Kuran ahlakına uygun olmayan her türlü davranışı göstermektedirler. Allah bir ayetinde inkar eden insanların dünyadaki çabalarının boşa gidişini şöyle bildirir:

Rablerini inkar edenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur. (İbrahim Suresi, 18)

İnsanların bu duruma düşmemeleri için tek çözüm ise, onların "sadece kendi hayatlarını sürdürebilmek ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yaşayan" insanlar olmamalarını sağlamaktır. Bunun için söz konusu kişileri, diğer insanlara hizmet etmeyi, sadece kendi şahsi sorunlarını ya da ülkelerindeki problemleri değil, tüm dünyadaki sorunları çözmeyi hedefleyen ve bu yolda çaba gösteren bireyler olmaları yönünde teşvik etmek gerekmektedir. İnsanlara hedef olarak en doğruyu ve en güzeli gösteren ise Allah'ın insanlar için seçtiği ve Kuran'la bildirdiği dindir:

Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. (Rum Suresi, 30)

İnsanları yaratan Allah, onların en rahat edecekleri, huzuru ve güveni en fazlasıyla bulabilecekleri dini de yaratmıştır. Dolayısıyla din dışında hiçbir felsefe veya fikir akımı, insanlara aradıkları mükemmelliği ve güzelliği veremez. Bu nedenle hatalı fikirlerin savunuculuğunu yapan insanlara da, fikirlerinin neden hatalı ve geçersiz olduğu delilleri ile anlatılmalı ve bunun yerine doğrusu öğretilmelidir.

Kuran ahlakının anlatılması, hem amaçsız ve başıboş insanların hem de yanlış fikirlerin peşine körü körüne takılmış olanların, dünyanın bir amaç uğruna yaratıldığını görüp anlamaları açısından son derece önemlidir. Allah Kuran'da "…insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle insanların yaratılış amacını bildirmiştir.

Her insan bir gün mutlaka ölecektir. Gerçek ve sonsuz hayatı öldükten sonra başlayacaktır. Bu dünyada yaşadığı hayatın amacı ise, gerçek hayatında Allah'ın hoşnut olduğu ve cennetinde ağırladığı bir insan olabilmek için çalışmaktır. Her insanın dünya hayatındaki tavrı, idealleri ve inancı ahiretteki sonsuz hayatının cennette mi yoksa cehennemde mi geçeceğini belirleyecektir. Bu nedenle bazı insanların umursuzca, boş ve değersiz işlerle oyalanmaları, bunlarla ömürlerini tüketmeleri, sanki bu dünyada bulunmalarının bir amacı yokmuş gibi davranmaları, bu insanların acilen uyarılmaları ve içinde bulundukları gafletten uyandırılmaları gerektiğini göstermektedir.

Dünyadaki amacının Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmak olduğunun bilincinde olan bir insan ise çevresinde olup biten hiçbir olaya karşı duyarsız ve kayıtsız kalamaz. Her olayın Allah'ın rızasını kazanmak için bir fırsat olduğunu bilir ve her zaman bunun bilincinde hareket eder. Çevresinde ve tüm dünyada gördüğü bozukluklar veya zulüm vicdanını rahatsız eder. Örneğin zorluk içinde yaşamlarını sürdüren, kışın soğuğunda sokaklarda yaşamak mecburiyetinde olan, ailesiz her çocuğun sorumluluğunu üzerinde hisseder. Allah'ın "Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme. İsteyip-dileneni azarlayıp-çıkışma." (Duha Suresi, 9-10) ayetlerinde bildirdiği gibi, onlara güzellikle davranır. Onların içinde bulundukları durumdan kurtulabilmeleri için çaba harcar, çözüm arar. Ancak sadece kendisinin veya çevresindeki birkaç kişinin güzel ahlaklı davranmasıyla bu durumdaki çocukların kurtulamayacağını bilir. Bu nedenle tüm insanların Kuran ahlakını yaşamaları için çaba harcar.

Amaçsızlığın Neden Olduğu Bencillik

İnsanların amaçsızlıkları, bencil, umursuz, sadece kendi çıkarlarını düşünen, olaylara karşı duyarsız ve tepkisiz insanlar ve dolayısıyla toplumlar oluşmasına neden olmaktadır. Tek amacı hayatını devam ettirebilmek olan bir insan, çevresinde olup biten olaylar arasından sadece kendi hayatına yönelik olanları algılar ve yalnızca onların üzerinde durur. Örneğin ticaret yaptığı ülkede iç savaş çıktığını öğrendiğinde tek kaygısı oradan kazanacağı paranın akıbetinin ne olacağıdır. Ama hiçbir zaman o ülkede katledilen insanları, zulme uğrayarak öldürülen bebekleri, insanların yaşadıkları korku ve çile dolu hayatı düşünmez. Bunları aklına dahi getirmez. Sadece kendi parasının derdine düşer, o insanlara herhangi bir şekilde yardımcı olmayı planlamaz. İşte bu, bazı insanların makul karşıladığı, zaten böyle olması gerektiğini düşündükleri bencillik ve umursuzluk örneklerinden sadece bir tanesidir.

Hemen her gün dünyanın dört bir köşesinde Kuran ahlakının yaşanmamasından kaynaklanan karışıklıklara ve dinsizliğin meydana getirdiği zulüm ortamından dolayı zarara uğrayan, dayanılması güç zorluklar yaşayan insanların hayatlarına gazetelerde veya televizyonlarda şahit oluruz. Örneğin Filistin'de, Endonezya'da, Kosova'da, Çeçenistan'da veya dünyanın herhangi başka bir yerinde bir avuç toprak için yerlerde sürüklenen, çocuklarının gözü önünde tekmelenen insanlar, ellerinde taşlarla kendilerini savunmaya çalışan küçük çocuklar herkesin bildiği görüntülerdir. Ancak bazı insanlar bütün bu manzaraları görüp rahat rahat uyuyabilmekte, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla hareket edebilmektedir. Bu insanlar "büyük" düşünmeye, "üstün" bir ahlaka ve "güçlü" bir vicdana göre yaşamaya alışmadıkları için böyle bir umursamazlığı doğal karşılayabilmektedirler.

Ancak namaz kılanlar hariç; ki onlar, namazlarında süreklidirler. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun olan(lar)için. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. (Mearic Suresi, 22-27)

Oysa buradaki vicdan körelmesini görebilmek için insanın kendisini zulme uğrayan bir kimsenin yerine koyması yeterli olacaktır. Örneğin bu insan, suçsuz insanların katledildiği, eşinin, çocuklarının, kardeşlerinin, anne babasının zulme uğradığı, açlıktan ve dayanılmaz bir yoksulluktan dolayı zorlukla ayakta durabildiği, hasta çocuğunu tedavi ettirebilecek parasının ve imkanının olmadığı veya sebepsiz yere evinden ve yurdundan çıkarıldığı bir ortamda yaşıyor olsa… Ve karşısında böyle bir ortamda bulunmayan ama kazanacağı paranın derdine düşmüş, "Bu insanları ben mi kurtaracağım?" diyerek duyarsızlaşmış bir insan görse ne düşünür? Bu insanın ne kadar vicdansız, umursuz ve insaniyetsiz olduğunu fark etmez mi?

Oysa ki halden anlamak ve vicdanlı davranmak için bir insanın kendisinin zulüm görmesi şart değildir. Kişinin bu insanların içinde bulunduğu durumu görmesi ve gördüklerini Kuran ahlakına göre değerlendirmesi yeterlidir. Ama insanlar Kuran ahlakından uzaklaştıkça, bu vicdan duyarlılığından da uzaklaşmış olurlar. Allah dinden uzak insanların bu bencil, duyarsız ve katı tutumlarını ayetlerinde şöyle bildirir:

Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). (Mearic Suresi, 19-21)

Zulüm gören çocuklar

Asla akıldan çıkarılmamalıdır ki, bugün dünyanın dört bir yanında yaşanan zulümler, haksızlıklar, zorbalıklar ve işkenceler, vicdan sahibi her insanın çözüm araması gereken konulardır. Ancak zulme rıza gösteren bir insan, bunları görmezlikten gelebilir.

Allah Mearic Suresi'ndeki bu ayetlerin devamında ise "bencil" ve "haris" olmayan, muhtaç insanları gözeten kişilerin var olduğunu da bildirmekte ve bu insanları şöyle tanımlamaktadır:

Ancak namaz kılanlar hariç; ki onlar, namazlarında süreklidirler. Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun olan(lar)için. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. (Mearic Suresi, 22-27)

Allah'ın ayetlerde de bildirdiği gibi, Allah'tan korkup sakınan insanlar, zavallı insanların sorumluluğunu üzerlerine alırlar. Çünkü Allah dünya hayatında insanlara doğru ve yanlış olmak üzere iki yol göstermiştir. Allah Kuran'da bu gerçeği şöyle bildirir:

Biz ona 'iki yol-iki amaç' gösterdik. Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi. Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir; ya da açlık gününde doyurmaktır, yakın olan bir yetimi, veya sürünen bir yoksulu. Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene). Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme). "Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir. (Beled Suresi, 10-20)

Yukarıdaki ayetlerde doğru olarak gösterilen yol son derece açıktır. Dolayısıyla Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmayı amaç edinen vicdanlı bir insanın dünyada süregelen zulüm ortamlarına ya da zavallı ve muhtaç insanlara karşı duyarsız kalması, bu insanların akıbetlerini düşünmemesi mümkün değildir.

Vicdan sahibi her insan unutmamalıdır ki, bugün dünyanın dört bir yanında anarşi, zulüm ve zorbalık milyonlarca insanın sefalet ve dehşet içinde yaşamalarına neden olmaktadır. "Onların sefaletinden başkaları mesul, benim bunda ne sorumluluğum olabilir ki" demek vicdan sahibi bir insana yakışmaz. Allah elbette ki güç yetirebilen, eli ayağı tutan her kişiye ahirette bu zavallı insanların hesabını soracaktır. Meydanı, bu insanlara zulmedilmesine zemin hazırlayan fikir akımlarına bırakan, nasılsa kendisine bir zarar vermiyor diye insanlığı yok etmeyi amaçlayan ideolojiler ile mücadele etmeyen her insan, kabul etsin veya etmesin, zulmedenlerle aynı cephede yer alıyor demektir. Din ahlakı yaşanmadığı sürece, sorumsuz ve başıboş olduğunu zanneden, kimseye hesap vermek zorunda olmadığını düşünen, sadece kendi çıkarlarını korumanın ve hayatta kalmanın hesabı içinde olan insanların oluşturduğu bir toplum modeli hakim olacaktır.

...Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir;
ya da açlık gününde doyurmaktır, yakın olan bir yetimi, veya sürünen bir yoksulu. Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden,
merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak...
(Beled Suresi, 13-17)

Nitekim, dinsizliğin temelini oluşturan materyalist felsefe ve materyalizme "sözde" bilimsel destek sağlayan evrim teorisinin temelinde, manevi değerlerden tamamen yoksun, hiç kimseye hesap vermek zorunda olmayan, sorumsuz ve başıboş bir insan modeli oluşturma emeli vardır. Evrim teorisine göre insan tesadüflerin oluşturduğu, maymundan türemiş, gelişmiş bir hayvandır. İnsana böylesine ilkel gözle bakan bir inançta, diğer insanlar için fedakarlık yapılması, acı çeken bir insanın kurtarılması, ona şefkat ve merhamet duyulması beklenemez. Dahası evrim teorisine göre hayat sadece güçlülerin yaşama hakkı elde ettiği bir mücadele yeridir, zavallı ve zayıf olan yok olmaya mahkumdur. Dünya üzerindeki insanlar yıllardır okullardan, televizyon ve gazetelerden, çevrelerindeki insanlardan bu telkini almaktadırlar. Bu telkini ortadan kaldırmanın, insanlar arasında şefkat, merhamet, yardımlaşma ve dayanışma duygularını yerleştirmenin tek yolu, insanlara Kuran ahlakını tebliğ etmek ve dinsizliğin dünyada ve ahirette getireceği kayıpları anlatmaktır. Bu, her Müslümanın üzerine düşen önemli bir sorumluluktur. Böyle büyük ve şerefli bir sorumluluğu üstlenenlere Allah güzel bir sonuç vaat etmiştir:

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Dinsiz İnsanların Amaçsızlığı
  • Allah Korkusu Olmazsa Ne Olur?
  • Gerçek Adalet, Kuran Ahlakının Yaşanması İle Sağlanabilir
  • Siyasi Hayatta Yaşananlar
  • Dinsizliğin Ekonomik Yaşam Üzerindeki Etkileri
  • Din Yoksulların ve Yetimlerin Korunmasını Emreder
  • Dinsiz Toplumlarda Ahlaki Çöküntü
  • Dinsizliğin Neden Olduğu Cinayetler
  • Dünyanın Dört Bir Yanında Yaşanan Savaşlar
  • "Öfkeli Soy Koruyuculuğu": Irkçılık
  • Dinsiz Toplumlarda Yaşanan Zulüm ve Kargaşa
  • Sonuç
  • Evrim Yanılgısı