Günümüzde yoksulluk sadece dünyanın belirli ülkelerini ilgilendiren bir problem olmaktan çıkmıştır. Köprü altında yatan, çöp karıştırarak yaşamını sürdüren, çok az bir para karşılığında hayatını tehlikeye atarak çalışmak zorunda kalan çocuklar, her türlü olumsuz koşula rağmen dışarıda yaşamak zorunda kalan evsizler, beslenme yetersizliğinden kaynaklanan çocuk ölümleri ve bunlar gibi yoksulluktan kaynaklanan daha pek çok problem bütün dünyanın gündeminde yer almaktadır.
Dünya üzerindeki yoksullukla ilgili olarak yapılan istatistiksel hesaplamalardan sadece sokak çocukları ile ilgili olanlarına bakıldığında bile durumun ciddiyeti hemen anlaşılmaktadır.
1982 UNESCO raporuna göre sokak çocuklarının sayısı İstanbul'da 200.000, Bogota'da 10.000, Rio de Janerio'da 2 milyondur. Afrika'da ise 5 milyon dolaylarında olduğu tahmin edilmektedir ve bu sayı her geçen gün hızla büyümektedir. Bu sayının artmasında yer değişimi, savaş ve kıtlık, AIDS hastalığı ve hızlı şehirleşme gibi etmenler önemli rol oynamaktadır. Tüm dünya üzerinde 30 ila 70 milyon arasında sokak çocuğu olduğu tahmin edilmektedir.3
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. |
Amerika'da ise yoksulluk içinde yaşayan çocukların sayısı son 20 yılda 3 katına çıkmıştır. 1989'da Amerika'daki her 6 çocuktan biri resmi anlamda yoksulluk içinde yaşıyordu. 1993 rakamlarına göre, Amerika'daki 6 yaşın altındaki 5 çocuktan biri yoksulluk sınırının çok altında yaşamaktadır ki bu yaklaşık olarak 5 milyonun üzerinde çocuk demektir. Bundan başka Amerika'daki 18 yaşın altındaki çocuklar için de durum farklı değildir. Bu çocuklardaki yoksulluk oranı da 1990'dan 1991'e kadar %20.6'dan %21.8'e çıkmıştır. 1994'de 3 yaşın altındaki 4 çocuktan birinin yoksulluk içinde yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu sayılar 1980 yılı boyunca 1.8 milyondan 2.3 milyona yükselmişti.4
Yukarıdaki istatistiklerde görüldüğü gibi zengin ülkelerde bile yoksulluk önemli bir problem oluşturmaktadır. İktisadi bunalımlar sonucunda ortaya çıkan işsizlik, sosyal güvenlik sistemlerindeki boşluklar gibi problemler zengin ülkelerdeki yoksulluğun ortaya çıkma sebeplerinden başlıcalarıdır.
Burada görülen çocuklar, dünyada yoksulluk içinde yaşamaya çalışan binlerce çocuktan sadece birkaçıdır. |
Eski sosyalist ülkelerde ise yoksulluğun başka bir boyutu görülmektedir. Bu ülkelerde genel olarak tüm bireylerin yaşam düzeyleri düşüktür. İktisadi gelişmenin çok geciktiği bu ülkelerdeki yoksulluk ne Üçüncü Dünya ülkelerindeki gibi ne de zengin ülkelerdeki gibi belirli koşullara bağlı olarak değişen bir yoksulluktur. Bu ülkelerde hemen hemen bütün nüfusu etkileyen genel bir yoksulluk söz konusudur. Yoksulluğun sonuçları da ülkenin genel yapısına etki etmektedir. Örneğin şehirlerdeki alt yapı ile ilgili sistemler, sosyal güvenlikle ilgili sistemler yetersizdir. Bundan başka gıda maddeleri de çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Bu ülkeleri diğer yoksul ülkelerden ayıran başka bir nokta da, insanlar bir şeyi satın alma imkanına sahip olduklarında da, piyasada satın alınacak mal ve gıda maddelerini bulamamaktadırlar.
...Ve sana yetimleri sorarlar. De ki: "Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır. Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir... |
Yoksulluğun nedenleri ve nasıl ortaya çıktığı konuları ile ilgili çok fazla madde sıralanabilir. Fakat asıl olarak bu problemin toplumdaki etkisinin ve nasıl ortadan kaldırılacağının incelenmesi yerinde olacaktır. Bu nedenle ilerleyen bölümlerde yoksullukla birlikte ortaya çıkan problemler belirli başlıklar altında toplanarak incelenmiştir.
Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma. |
Günümüzde yaşamını sokaklarda yatarak geçirmek zorunda kalan binlerce insan vardır. Tüm insanlar vicdanlarına uygun hareket ettikleri takdirde, mutlaka bu yoksulluğun sonu gelecektir. Hiç kimse “ben ne yapabilirim ki” diye düşünerek, sorumluluktan kaçmamalıdır. |
Bir ülkedeki yoksulluktan en çok etkilenenler kuşkusuz ki çocuklardır. Yoksulluk nedeniyle eğitimlerini yarıda bırakan, hatta barınacak yer ve yiyecek dahi bulamayan çocuklar çoğu zaman da kötü şartlarda çalışmak zorunda bırakılmaktadırlar. Hatta bazı ülkelerde yoksulluk nedeniyle çocuklar aileleri tarafından işyerlerine bir nevi "köle" olarak satılmaktadırlar.
Bu çocuklar endüstrinin insan sağlığına en zararlı, çoğu zaman sonu ölümle sonuçlanan işlerinde çalışarak para kazanmaktadırlar. Örneğin Hindistan 940 milyon nüfuslu bir ülkedir. Bu ülkede 44 ile 100 milyon arasında çocuk işçi bulunmaktadır. Bu rakam dünyanın geri kalan kısmında çalışan çocukların toplamından daha fazladır. 120 milyon nüfuslu Pakistan'da ise yaklaşık 8 milyon çocuk işçi çalışmaktadır.5 Dünyanın diğer ülkelerinde de yoksul çocukların durumu bundan farklı değildir.
Bu çocukların küçük yaşlarda çalışmak zorunda kaldıklarından ve zorlu çalışma koşullarından tüm dünya ülkeleri haberdardır. Buna rağmen bu konuya çözüm bulmak yerine, çocuk emeğiyle üretilen ucuz ürünlerle kendi ekonomilerinin rekabet edip edemeyeceklerinin derdine düşmüşlerdir. Hatta yaptıkları toplantıların konusu çocukları içinde bulundukları durumdan kurtarmak olacağına, bu rekabet sorununu nasıl çözecekleri gibi konular olmuştur.6
Bundan başka dünya üzerindeki pek çok ülkenin bütçesinin büyük bir bölümü savunma giderlerine ayrılmıştır. Öyle ki sağlık, eğitim ve sanayi alanındaki ihtiyaçları son derece acil olan Hindistan, Pakistan gibi ülkeler için de durum farklı değildir. Onlar da savunma için diğer ihtiyaçlarına ayırdıklarından çok daha fazla bir bütçe ayırmaktadırlar. Örneğin Pakistan, bütçesinin %60'ını silahlanma giderlerine ve ordu masraflarına harcamaktadır. Ülkedeki halkın çok büyük bir bölümünün gerçek anlamda bir sefalet içinde olması da bu durumu değiştirmemektedir.
Başka bir örnek olarak da Amerika'da nükleer silahlanma ve ilgili programlar için yılda 35 milyar dolar harcanmasını verebiliriz. Atom bombalarıyla ilgili programların başladığı 1940 yılından 1996 yılına kadar yaklaşık 5.5 trilyon dolar harcanmıştır.7
Kuşkusuz savunmaya yapılan bu harcamaların, uygun şekilde halkın ihtiyaçlarına aktarılmasıyla sorunlar rahatlıkla çözülebilir. Oysa politik hesaplar ve çeşitli çıkarların gözetilmesi nedeniyle, çocuk yaşamının söz konusu olduğu bu önemli sorunda bugüne kadar gerçek anlamda bir çözüme ulaşılamamıştır.
Dünya genelinde israf alabildiğine yaygınlaşmışken, kimi ülkelerde insanlar sokaklarda yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu insanların varlığını gözardı etmek, büyük bir vicdansızlık olur. |
Ancak burada şu nokta üzerinde durmakta da yarar vardır: Savunma harcamaları şu an için elbette yapılması gereken harcamalardır. Yeryüzünde dinsizliğin getirdiği kargaşa, kaos, zulüm ve öfke olduğu sürece bu sorunların ortadan kalkması mümkün görünmemektedir. Çünkü bir ülke savunmasını güçlü tutmazsa, bu çıkarcı sistem içerisinde varlığını sürdürmesi de pek mümkün olmaz.
Ama ortada son derece açık bir sefalet vardır. Ve sadece belirli günlerde bu problemi hatırlayarak ya da yolda karşılaşılan dilenci çocuklara para vererek bu sorunun hallolmayacağı çok açıktır. Çözüm için yoksul çocukların eğitim, barınma, yiyecek, giyecek gibi ihtiyaçlarını karşılayacak sistemli bir hareketin oluşması gerekmektedir.
Küçük omuzlarında büyük yükler taşıyanlar yalnızca Hintli çocuklar değildir. Dünyanın hemen her yerinde ağır işlerde çalışmak zorunda kalan birçok çocuk vardır. Kuran ahlakının getirdiği vicdan ve akıl olmadığı sürece çde ocukların zor şartlar altında çalıştırılması devam edecektir. |
Bu ise ancak Kuran ahlakının tam olarak yaşanmasıyla birlikte ortaya çıkacak bir duyarlılık ve barış ortamı sonucunda gerçekleşebilir. Bu ortam içinde hiçbir ülke bir diğerinin hakkına tecavüz etmeyecektir. Dolayısıyla savunma harcamaları çok daha azaltılabilecek ve buraya ayrılan imkanlar insanların rahatı, huzuru, çocukların eğitimi gibi konulara aktarılabilecektir.
Elbette savunma harcamaları yalnızca bir örnektir. Bu doğrultuda sorunun halledilmesi için daha pek çok çözüm sunulabilir. Ancak burada önemli olan tüm sorunlarda olduğu gibi yoksulluk konusunda da çözümün Kuran ahlakının yaşanmasıyla gerçekleşebileceğidir. Çünkü kendisi ihtiyaç içinde olduğu halde yiyeceğini yoksula ve yetime yedirmek, kendisinin beğenmeyeceği şeyleri başkalarına vermemek, hissettirmeden yardım etmek gibi Kuran'da tavsiye edilen üstün ahlak özellikleri ancak Kuran ahlakı tam olarak yaşandığında ortaya çıkar. Allah maddi yönden güçlü olan kişilerin nasıl davranması gerektiğini Nur Suresi'nde açıklamıştır:
Hindistan ve Pakistan, halkın büyük bir yoksulluk içinde yaşadığı ülkelerden sadece iki tanesidir. |
Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)
Allah Kuran'da farz kıldığı hükümlerle yoksullara nasıl davranılması gerektiğini de açıklamıştır. Örneğin ayetlerde Kuran ahlakını yaşayan kişilerin mallarında yoksullar için bir hak olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Kuran'da yoksulluğunu dile getirmeyen kişilere de dikkat çekilerek bu kişilerin haklarının korunması emredilmiştir:
Kimi zaman çocuklar, içinde bulundukları sefaletin, fakirliğin farkına varmazlar. Ancak bu resimde de görüldüğü gibi yetişkinler, yaşadıkları bu sefaletin farkındadırlar fakat kurtulmak için yanlış yollara yönelmektedirler. Oysa bu konudaki tek kurtuluş Kuran ahlakının yaşanmasıdır. |
Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardır. (Zariyat Suresi, 19)
(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Bakara Suresi, 273)
Yoksulluğun dünya üzerindeki önemli sonuçlarından bir tanesi de mülteci sorunudur. Daha iyi bir iş, daha iyi imkanlar düşüncesiyle ya da savaş, kıtlık gibi nedenlerle yola çıkan fakir insanlar ülkeler arasında son derece ciddi problemler yaratabilmektedir.
Örneğin 3. dünya ülkelerinden gelen mülteciler düşük ücret, kötü ortamlarda çalışma gibi şartları kabul ettikleri için iltica ettikleri ülkelerde ilk zamanlarda popüler olmuşlardır. Bulundukları ülkenin ekonomisinin kalkınmasında da önemli rol oynayan yabancı işçiler bir süre sonra tercih edilmemeye başlanmıştır. Çünkü ekonomileri düzelen ülkelerin bu kişilere ihtiyaçları kalmamıştır. Kendi vatandaşlarına iş bulamayan ülkeler için yabancı işçiler sorun oluşturmuştur.
Örneğin Malezya gibi ülkeler uzun bir süre çalıştırdıkları yabancı işçileri bir süre sonra evlerine dönmeleri için zorlamışlardır. Kendi ülkelerini daha iyi şartlar umuduyla bırakmış olan bu insanlar, gittikleri ülkelerde de oldukça zor şartlar altında çalışmak zorunda kalmışlardır. Fakat sonuç değişmemiş ve yine sefalet çekerek kendi ülkelerine geri dönmek zorunda bırakılmışlardır.
Bununla birlikte bir ülkeden diğerlerine olan göçün sebepleri yalnızca maddiyat ile sınırlı değildir. Ülkeler arasındaki savaş da bu konuda zorlayıcı bir etmen olabilmektedir. Savaş sonrasında meydana gelen yoksulluk, pek çok insanı yurtlarından ayrılmaya zorlamıştır. Tüm dünya, savaştan kaçan insanların yaşadıklarına şahit olmasına rağmen pek çok ülke mültecileri kabul etmemiştir. Soğuk altında günlerce, haftalarca yürüyerek güvenli yerlere ulaşmaya çalışan bu insanlar çok defa başka bir ülkeye yönelmek zorunda kalmışlardır.
Örneğin Kosova'da yaşanan savaş nedeniyle 1998 Martı'nda başlayan mülteci göçünde Kosova'nın hemen hemen bütün şehirleri boşalmıştır. Günlerce yürüyerek göç etmek zorunda kalan yaklaşık 300.000'i aşkın Kosovalı'dan yoğun kış şartları nedeniyle hayatını yitirenler olmuştur.
Kuran'ın rehberliğinde kazanılan ahlakta, insanlar çok farklı bir yapıda olurlar. Her zaman fakirlerin, zorluk içinde olanların, yurtlarından sürülenlerin hakları korunur, onlara en rahat edecekleri ortamlar hazırlanmaya çalışılır. İçinde bulundukları durumdan kurtulabilmeleri için pek çok fedakarlık gösterilir. |
Çeçenistan'da ise 1999 yılının Kasım ayında Rus saldırılarından yürüyerek kaçan Çeçen halkını hiçbir ülke kabul etmemiştir. Kendilerini kabul eden Türkiye sınırına ulaşana kadar ise birçok kadın, çocuk ve yaşlı soğuktan ölmüşlerdir.
Dünyanın başka bir yerinde Afrika'da yaşanan kabile savaşları da buna başka bir örnektir. Zaire'de Hutu ve Tutsi kabileleri arasında yaşanan savaş neticesinde göç etmek zorunda kalan on binlerce kişi açlık ve sefalet içinde yaptıkları uzun yolculuklarla başka ülkelere sığınmaya çalışmışlar kimi ülkeler tarafından kabul edilmemiş, kimi ülkelerde ise salgın hastalıklarla uğraşmak zorunda kalmışlardır. (Detaylı bilgi için bkz. "Öfkeli Soy Koruyuculuğu": Irkçılık bölümü)
Kuran'ın hükümlerine uyarak kazanılan ahlakta ise insanlar çok daha farklı bir yapıda olurlar. Her zaman fakirlerin, zorluk içinde olanların, yurtlarından sürülenlerin hakları korunur, onlara en rahat edecekleri ortamlar hazırlanmaya çalışılır. İçinde bulundukları durumdan kurtulabilmeleri için fedakarlıklar gösterilir. Bu konuda en güzel örneklerden biri Peygamberimiz (sav) döneminde yaşanan bir olaydır. O dönemde de yurtlarından sürülen veya herhangi bir sebeple hicret etmek durumunda kalan insanlar olmuştur. Kuran ahlakını yaşayan Müslümanların bu kişilere karşı olan tutumları ayetlerde şöyle haber verilmiştir:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin "cimri ve bencil tutkularından" korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
(Bundan başka bu mallar) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resûlü'ne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır. (Haşr Suresi, 8)
Açıkça görüldüğü gibi, ayetlerde tarif edilen ahlak günümüzde yaşanan örneklerinden tamamen farklıdır. Kuran'da ihtiyaç içinde olan bir kimsenin karşısında kendi ihtiyacını hiçbir şekilde açığa vurmayan, muhtaç kimselere sağlanan imkanlara göz dikmeyen, cömert ve yardımsever bir ahlak anlayışı tarif edilmektedir. Bu ahlakın yaygınlaştırılmasıyla birlikte bu gibi sorunlar tamamen çözümlenmiş olacaktır.
5. Time, April 15, 1996, s.36-39
6. Time, April 15, 1996, s.36-39
7. Nando Times, 1 Temmuz 1998