Ömer ve babası gün ağarmadan uyanmış, balığa çıkmışlardı. Ömer günün doğuşunu babasıyla beraber balık tutarken seyretmeyi çok seviyordu. Gökyüzü sabahları inanılmaz bir güzellikte oluyordu, güneşin doğuşunu her seyredişinde aynı heyecan kaplıyordu yüreğini...
Babası oltalardaki yemleri tazelerken, Ömer ufak teknelerin kenarına oturmuş denizi seyrediyordu. Birden arkasından gelen bir ses duydu:
Balık: Günaydın küçük dostum!
Ömer: Hey! Sana da günaydın küçük balık! Demek sen de erkenden uyandın ve yüzmeye başladın bile. Hep merak etmişimdir, ben yüzmeyi daha yeni öğrendim, oysa siz balıklar doğar doğmaz yüzebiliyorsunuz. Nasıl başarıyorsunuz bunu?
Balık: Aslını istersen biz balıkların yüzebilmemiz için fazla bir hareket yapmamıza gerek yoktur, bunun için kuyruğumuzu sağa sola sallamamız yeterlidir. İşte suyun içindeki bu rahat hareketlerimiz kıvrak omurgalarımız ve vücutlarımızdaki bazı sistemler sayesinde gerçekleşir.
Ömer: Yüzerken çok fazla enerji harcıyor olmalısınız.
Balık: Çok haklısın. Hem bir düşün, suyun içindeyken mi kolay yürürsün, karadayken mi? İşte biz balıklar, suyun içinde yaşayabilmek, yüzebilmek için özel kas ve omurgalara sahip olarak yaratılmışızdır. Omurgamız bizim dik durmamızı, ayrıca yüzgeçlerimizin ve kaslarımızın kendisine bağlanmasını sağlayacak bir yapıdadır. Eğer böyle olmasaydı suda hareket etmemiz imkansız hale gelirdi. Görüyorsun ya küçük dostum, Allah her canlıyı olduğu gibi biz balıkları da kusursuz bir yaratışla yaratmış, bizlere yaşadığımız ortama en uygun özellikleri vermiştir.
Ömer: Bir de sadece sağa sola yüzmekle kalmayıp bazen suyun derinliklerine kadar inebiliyorsunuz ya bunu nasıl yapıyorsunuz?
Balık: Bu hareketi de yine Allah’ın biz balıklara verdiği başka bir vücut sistemi sayesinde yaparız. Biz balıkların vücutlarında hava keseleri vardır. Bu keseleri hava ile doldurarak derinlere inebilir veya havayı boşaltarak su yüzeyine doğru çıkışa geçebiliriz. Tabii Allah’ın dilemesi dışında bizler bu özellikleri kendi kendimize oluşturmaya asla güç yetiremezdik.
Babası teknenin arkasında işlere dalmışken Ömer balıkla sohbetine devam etti:
Ömer: Çok kalabalık yerlerde olduğumu düşünüyorum da, herkesin aynı anda sağa sola hareket etmesi gerekse, hem de etraf zifiri karanlık olsa, hiç kimsenin birbirine çarpmadan kımıldaması mümkün olmazdı. Peki insanların başaramadığı bu hareketi siz balıklar nasıl başarıyorsunuz?
Balık: Etrafa çarpmadan hareket edebilmek için etrafı görmen gerekir. Oysa biz balıklar böyle bir algılama sistemine ihtiyaç duymayız. Bizim “yanal çizgi” diye adlandırılan mükemmel bir duyu sistemimiz vardır. Dışarıda olabilecek en küçük bir basınç değişimi, su dalgalanması,akıntı şiddeti hemen yanal çizgilerimiz sayesinde saptanır. Bu sayede titreşimleri hissedip, bir düşmanın veya engelin varlığını onu görmeden anlayabiliriz. Bu yanal çizgilerimiz özellikle yakındaki düşük frekanslı titreşimlere duyarlıdırlar. Mesela kıyıdaki adımları veya suya düşen herhangi bir cismi hemen fark eder ve buna göre önlem alırız.
Ömer: Şimdi anlıyorum. Ben suyun dışında şarkı söyleyebilir veya radyo dinleyebilirim, bundan rahatsız olmuyorsunuz ama suda yarattığım en ufak bir titreşimde, mesela iskeleyi salladığımda ya da denize bir taş attığımda, hepiniz kayboluyorsunuz!
Balık: Evet Ömerciğim, yanal çizgi adı verilen duyu sistemimiz gerçekten çok kompleks bir yapıdadır. Böyle bir sistemin rastgele tesadüflerle, zaman içinde aşama aşama oluşması elbette mümkün değildir. Bu sistemdeki bütün özelliklerin aynı anda oluşmuş olması gerekmektedir. İşte bu sistem Allah’ın aklının ve sanatının eserlerinden biridir.
Ömer balığa biraz daha yakından bakınca onun göz kapakları olmadığını fark etti; şaşkınlıkla sordu:
Ömer: Aaaa, senin göz kapakların yok. Peki gözünü nasıl koruyorsun?
Balık: Haklısın, biz balıklarda insanlardaki gibi göz kapakları yoktur. Biz dünyaya gözlerimizin üstünü kaplayan şeffaf bir örtü arkasından bakarız. Bu perdeyi dalgıçların sualtı gözlüklerine benzetebilirsin. Çoğu zaman oldukça yakınımızdaki nesneleri görmemiz gerektiğinden gözlerimiz de bu ihtiyaca göre yaratılmıştır. Gözlerimiz yakın planı görmeye ayarlıdır. Uzağa bakmak istediğinde ise, bütün lens (mercek) sistemi gözün içindeki özel bir kas mekanizmasıyla arkaya doğru çekilir. İşte biz balıkların minicik gözleri bile aslında böyle karmaşık bir yapıya sahiptir. Şüphesiz bu, Allah’ın üstün yaratışının delillerinden biridir.
Ömer’in aklına geçen gün televizyonda izlediği bir belgesel geldi. Orada farklı renk ve şekillerde bir sürü balık görmüştü. Bütün bu balıkların muhteşem renkleri ve olağanüstü özellikleriyle Allah’ın üstün yaratışını çok güzel kanıtladıklarını düşündü. Balık bu küçük, akıllı dostuna kendisi hakkında bilgiler vermeye devam etti:
Balık: Biliyor musun? Küçük dostum, biz balıkların pek çoğunun vücutları oldukça dayanıklı bir deri ile kaplanmıştır.
Ömer: Evet, pul pul bir deriniz var, bunu görmüştüm. Ama pek de kalın görünmüyor...
Balık: Bu deri alt ve üst olmak üzere iki tabakadan oluşur. Üst deri içerisinde, suyun içindeki hareketimiz esnasında sürtünmeyi en alt düzeye indirmeye yarayan “mukus” adlı maddeyi salgılayan bezler bulunur. Bu sayede bizler daha hızlı hareket edebiliriz. Ayrıca bu kayganlık özelliğimizle düşmanlarımız tarafından yakalanmamız da oldukça zorlaşır. Hem bu mukusun bir başka özelliği ise bizi hastalıklara karşı korumasıdır.
Ömer: Evet, bir kere babamın kovasında duran balıkları elimle tutmaya kalkmıştım ama hemen elimden kayıvermişlerdi!
Balık: Derimizin özellikleri bununla da bitmez. Üst derimizde keratin benzeri özel bir tabaka daha vardır. Keratin, derinin alt kısmındaki yaşlı hücrelerin besin ve oksijen kaynaklarından uzaklaşarak ölmeleriyle oluşan sert ve dayanıklı bir maddedir.
İşte keratinden oluşan bu tabaka da suyun vücuda girmesini engelleyerek, bizim iç ve dış basıncı dengelememize yarar. Eğer bu tabaka olmasaydı su vücudumuza girecek, basınç dengemiz bozulacak ve hemen ölecektik.
Ömer: Demek üzerinde kimsenin fazla düşünmediği bir balığın derisi bile ne kadar önemli özelliklere sahipmiş.
Balık: Haklısın. İşte Ömerciğim, gördüğün gibi balıkların sahip oldukları bütün özellikleri onlara veren, evrendeki herşeyi yaratan Allah’tır. Allah bütün canlıların ihtiyaçlarından haberdar olandır.
Ömer teknenin arkasından babasının seslendiğini duydu:
Ömer’in babası: Haydi Ömer, eve dönme vakti!
Ömer: Verdiğin tüm bilgiler için çok teşekkürler balık kardeş. Sizi her görüşümde Allah’ın üstün yaratışını bir kez daha hatırlayıp Rabbimiz'e verdiği tüm nimetler için şükredeceğim.
Balıklar Suda Nasıl Nefes Alırlar?Balıkların solunum sistemleri tüm canlılardan farklıdır. İnsanlar nefes almak için buruna sahip iken, balıklar ise nefes almak için solungaçlara sahiptir. Bunlarla suyun içindeki oksijeni kullanırlar. Sürekli olarak ağızlarından içeri alınan su, solungaç yaylarının üstünden arkaya doğru geçer. Solungaçtaki kılcal damarlar sudaki çözünmüş oksijeni alıp, vücuttaki karbondioksiti suya bırakırlar. Balıkların çoğunda burun delikleri vardır, ama bunları solumak için hiçbir zaman kullanmazlar. Burun delikleri minik keseciklere açılır ve balık bunlara dolan sudan kokuyu alır. Mesela köpekbalıkları avlarını kokularından bulurlar. |