Orhan pencereden dışarıya bakıyor, dedesinin gelmesini heyecanla bekliyordu. Dedesiyle vakit geçirmek çok eğlenceli ve güzeldi. Sonunda dedesi gelmişti. Orhan heyecanla kapıya koştu ve dedesinin boynuna sarıldı. Tam beklediği gibi dedesi ona hediyeler getirmişti. Çok sevdiği çikolatar ve bazı resimli kitaplar. Hasan Dede torununun bu neşeli halini çok seviyordu. Şöyle dedi;
Hasan Dede: Bugün şehir dışında küçük bir işim var, benimle birlikte gelmek ister misin? Hem sen de gezmiş olursun? Orhan sevinçle kabul etti ve hemen yola çıktılar. Şehirden uzaklaşmaya başlamışlardı. Bu sürpriz yolculuk Orhan’ın çok hoşuna gitmişti.
Orhan: Oh, ne güzel tertemiz hava, ciğerlerimiz bugün bu mis gibi hava ile dolacak. Keşke oturduğumuz şehrin havası da hep böyle güzel olsa!
Hasan Dede: Bu biraz zor Orhan, çünkü arabalardan çıkan egzos dumanı, özellikle kışın bacalardan çıkan dumanlar, bir de ağaçların, bitkilerin az olması şehrin havasının temiz kalmasına engel olan nedenlerdir.
Orhan: Dumanları anladım ama bitkilerin konuyla ilgisini pek anlayamadım. Ağaçlar meyve veren ya da şehri güzelleştiren bitkiler değil mi?
Hasan Dede: Evet tüm bu söylediklerini ağaçlar yapıyor, ama onların belki de bunlardan daha önemli olan özellikleri havayı temizlemeleridir. Bitkiler diğer canlıların tam tersi bir biçimde nefes alırlar. İnsanlar ve hayvanlar havadaki oksijeni alırlar, bunu vücutlarında kullandıktan sonra kirlenen hava karbondioksit olarak dışarıya geri verilir. İşte bitkiler bunun tersini yapar, havadaki karbondioksiti alıp, oksijeni havaya geri verirler. Böylece temizlik işlemi gerçekleşmiş olur.
Bitkilerin başka mucizevi özellikleri de var ve bunların hepsini yaratan, üstün akıl sahibi Allah’tır Orhan. İstersen sana bitkiler hakkında bildiklerimi anlatabilirim.
Orhan: Tabi ki dedecim, kulaklarımı açtım, seni dinliyorum!
Hasan Dede: Bitkilerin nefes alması fotosentez işlemiyle gerçekleşir.
Orhan: Fotosentez ne demek?
Hasan Dede: Senin merakını gidermeye çalışacağım ama bu o kadar kolay olmayacak, çünkü bu konu çok zor ve karmaşıktır. Bilim adamları hala fotosentez işlemini tam anlamıyla çözmeye çalışıyorlar.
Orhan: Bilim adamlarının halen çözmeye çalıştığı bir işlemle bitkiler hayatlarını sürdürüyorlar. Dahası işlem deyince insanın aklına matematiksel işlemler, formüller geliyor. Biz bile matematik dersinde bazen zorlanırken, bizim gibi bir zeka ve bedene sahip olmayan bitkilerin bunu yapması bir mucize!
Hasan Dede: Evet, bu kesinlikle bir mucizedir. Bu kimyasal işlem, bitkiler tarafından ilk yaratıldıkları günden beri hiç aksamaya uğramadan gerçekleştirilmektedir. Yeşillik olan her yerde, güneş enerjisi kullanarak, karbondioksit ve sudan, şeker oluşturan bir fabrika çalışıyor demektir. Yediğimiz ıspanak, salatamızdaki maydanoz, balkonumuzdaki sarmaşık, biz farkında olmadan, bizim için sürekli üretim yapmaktadırlar. Bu, üstün ilim sahibi Allah’ın tüm insanlara olan şefkatinin bir sonucudur. Allah, bitkileri insanların ve tüm canlıların yararına hizmet edebilecekleri şekilde yaratmıştır. İnsanın, bugünkü teknolojiyle bile kavrayamadığı bu kusursuz sistemi yapraklar milyonlarca yıldır işletmektedirler. Allah, Kuran’ın bir ayetinde, insanların bir tek ağacı bile yoktan var etmelerinin imkansız olduğunu şöyle bildirir:
“(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir…” (Neml Suresi, 60)
|
Orhan, bitkilerin fotosentez denilen özel bir kimyasal işlemle nefes alabildiklerine çok şaşırmıştı. Peki bu işlem nasıl yapılıyordu? O bunları düşünürken dedesi anlatmaya devam etti:
Hasan Dede: Şuursuz bitki hücreleri, toprağı, suyu, havayı ve Güneş’i kullanarak, toprağın içinden belirli oranlarda mineralleri ve suyu alarak, insan için besin üretirler. Güneş ışığından aldıkları enerji ile bu malzemeleri parçalar, sonra parçaladıkları malzemeleri besinleri oluşturacak şekilde biraraya getirirler. Burada kısaca özetlenen bu işlemin her aşamasında ayrı bir akıl, şuur ve planlama görülür. Bitkilerdeki bu hayranlık uyandıran sistem, ortaya koyduğu sonuçlarıyla, çok açıktır ki insanın faydası için özel olarak tasarlanmış bir yaşam kaynağıdır.
Orhan: Peki yapraklar ne yapıyor?
Hasan Dede: Hani okulda laboratuvarda inceleme yaparken kullandığınız mikroskoplar var ya işte onların çok gelişmiş olanlarıyla bir yaprağı yakından inceleyecek olursak, Allah’ın yaratma sanatı bütün ihtişamıyla bir kez daha karşımıza çıkar! Tek bir yaprağın içinde kusursuz bir üretim sistemi kurulmuştur. Bu sistemi daha iyi anlayabilmek için yaprak içinde görev alan yapıları günlük hayatta kullandığımız aletlere benzetebiliriz. Yaprağın detaylarını büyüterek incelediğimizde her an faaliyette olan tüpler, özel işlemler için inşa edilmiş odalar, dev bir düdüklü tencere gibi çalışan subaplar, binlerce işlemi kontrol eden sayısız düğme ve hiç durmadan koşuşturan işçilerle dolu otomatik bir besin fabrikası ile karşılaşırız. Daha dikkatli bakacak olursak, belirli noktalara yerleştirilmiş zaman ayarlayıcılarını, termostatları, nem ölçerleri, geri bildiri sistemlerini ve ısı kontrol mekanizmalarını da görebiliriz.
Orhan: Bunların hepsinin minicik bir yaprakta biraraya gelmesi ve hiçbir aksaklık olmadan çalışması harika!
Hasan Dede: Bu mükemmel sistemi en güzel şekilde yaratan Yüce Rabbimiz Allah’tır Orhan. Yeryüzündeki her yaprak Allah’ın izniyle bu mükemmel sistemlerle ortaya çıkar. Bunu sakın unutma!
Orhan dedesinin anlattıklarını dinlerken çok büyük bir ağaç gördü ve aklına bir soru geldi. Ağaçların bu sorunu nasıl giderdiği ve yaşamını sürdürdüğünü merak etmeye başladı. Hemen bu sorunu dedesine sordu;
Orhan: Dedeciğim, ağaçların boyu çok yüksek, topraktaki su ve besinler nasıl oluyor da, yukarı çıkabiliyor? Baksana şu ağaç ne kadar da yüksek ama en ucundaki yaprak yemyeşil?
Bitkiler Suyu Nasıl Taşır? |
Hasan Dede: Hani az önce yaprakları bir fabrikaya benzeterek anlatmıştım, yine aynı benzetmeyle devam edelim. Her tarafı bir ağ gibi kaplamış olan boru hattı hammaddenin üretim birimlerine ulaştırılmasını ve üretim birimlerinde elde edilen ürünün bitkinin dokularına dağıtılmasını sağlar. Bu boru hattı bitkinin aldığı besini ve suyu yukarı doğru çıkartırken, bir taraftan da yapraklarda üretilen şurubu bütün ağacın beslenmesi için iç bölgelere doğru gönderir. Bu kanalların hepsi yalnızca hayati sıvıları taşımakla kalmaz, aynı zamanda ağaçta ve yaprakta iskelet görevi görürler. Bu harika bir tasarımdır. Çünkü insanlar tarafından inşa edilen yapılarda, binaların taşıyıcı elemanları (kolonlar, kirişler vs) ve binanın su tesisatı ayrı ayrı inşa edilirler. Bitkilerde bu iki ihtiyacın bir kerede çözüldüğü harika bir tasarım vardır.
Orhan: Bu gerçekten muhteşem sistem! Aklıma bir şey geldi. Sanki bitkilerin içinde gizli bir takvim ya da saat varmış gibi hiç şaşırmadan hep aynı şekilde davranıyorlar. Örneğin hep ilkbaharda çiçek açıyor, sonbaharda yaprak döküyorlar. Bu nasıl olur?
Hasan Dede: Bilim adamları buna biyolojik saat adını verirler. Bitkilerin bu zaman ayarlamalarını yapan saatleri, güneş ışığının yapraklara düşme süresini de hesaplar. Her bitkinin biyolojik saati bu süreyi bitkinin kendi yapısal özelliğine göre hesaplar. Örneğin soya fasulyesi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, bu bitkilerin ne zaman ekilirlerse ekilsinler her zaman yılın aynı zamanlarında çiçek açtıkları görülmüş. Bitkilerin içindeki saati ayarlayan elbette üstün güç sahibi Allah'tır.
Hasan Dede ve sevimli torunu Orhan yolda gördükleri bir erik ağacının yanında durup, taze meyva yemek istemişlerdi. Bahçe sahibinden izin alıp, erik topladılar, iyice yıkayıp yemeğe başladılar. Gerçekten çok lezzetlilerdi. Hasan Dede şöyle dedi:
Hasan Dede: Biliyor musun Orhan, bitkilerin bize sağladığı enerji Güneş’ten aldığımız enerjidir.
Orhan: Nasıl, biz şimdi bu erikleri yerken Güneş mi yiyoruz?
Hasan Dede: Aslında Güneş'i yiyoruz ama doğrudan değil dolaylı olarak. Bilindiği gibi yeryüzündeki yaşamın ana enerji kaynağı Güneş’tir. Ancak insanlar ve hayvanlar, güneş enerjisini doğrudan kullanamazlar, çünkü bünyelerinde bunun için gerekli sistemler yoktur. Peki nasıl kullanırlar biliyor musunuz? Güneş enerjisi ancak bitkilerin ürettiği besinler aracılığıyla, kullanılabilir enerji olarak insanlara ve hayvanlara ulaşır. Kullandığımız enerji, gerçekte bitkiler aracılığıyla bize taşınan güneş enerjisidir. Örneğin çayımızı yudumlarken aslında güneş enerjisi yudumlarız, ekmek yerken dişlerimizin arasında bir miktar güneş enerjisi vardır. Kaslarımızdaki kuvvet gerçekte güneş enerjisinin değişmiş halidir. Biz de bu enerji sayesinde koşup oynayabiliriz. Peki bitkiler bunu nasıl başarır?
Bitkiler güneş enerjisini bizim için karmaşık işlemler yaparak bünyelerine depolamışlardır. Bitkilerin kendi besinlerini kendilerinin üretebilmelerini ve diğer canlılardan ayrıcalıklı olmalarını sağlayan ise, hücrelerinde insan ve hayvan hücrelerinden farklı olarak güneş enerjisini doğrudan kullanabilen yapıların bulunmasıdır. Bitkiler bu yapıların yardımıyla, Güneş'ten gelen enerjiyi, insanlar ve hayvanlar tarafından besin yoluyla alınacak enerjiye çevirirler ve formülü saklı olan çok özel işlemlerle, besinlere bu enerjiyi depolarlar.
Orhan: Allah herşeyi insanların yararına yaratmış, ne güzel!
Hasan Dede: İşte bütün bunları düşünüp bize bu kadar çok nimeti veren Rabbimiz’e şükretmeliyiz. Allah bize şükretmemiz gerektiğini şöyle bildirmiştir:
“Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı?” (Yasin Suresi, 35)
Orhan’ın en sevdiği ders fen bilgisiydi. Birden aklına yaptıkları bir deney geldi, dedesine dönüp;
Orhan: Dede biliyor musun, okulda bir deney yaptık. Öğretmenimiz bize bir ödev verdi. Bu ödevde bir pamuk parçasının içine bir fasulye sakladık, güneş görebileceği bir yere koyup birkaç gün suladık. Ne oldu bil bakalım?
Hasan Dede: İçinden fasulye bitkisi çıktı, değil mi? Okulda çok basit bir doğa olayı olarak anlatılan bu konuyu biraz düşünelim. Aslında burada bir mucize ile karşı karşıyayız. Sihirbazlık gösterilerinde boş bir şapkanın içinden tavşan çıkar ya, pamuğun ya da toprağın içinden bir bitkinin çıkması da buna benzer. Sihirbaz gözlerimizi aldatır ama minicik bir tohumun içinden çıkan bitki kimseyi aldatamaz. Bütün bitkileri minicik kutularından çıkaran üstün ilim sahibi Rabbimiz bize böyle bir mucize ile, hiçbir canlının tesadüfen varolmadığını açıkça göstermektedir. Canlıların tesadüfen varolduğunu söyleyenler de ancak kendilerini aldatırlar değil mi Orhan?
Orhan: Evet dedeciğim.
Hasan Dede: Minik tohumun filizlerinden bir kısmı toprağın derinliklerine iner, bir kısmı da yukarıya doğru çıkar. Toprak oldukça sert ve sıkıdır, her iki yöne de hareket etmesi çok zordur. Bizim gibi akıl ve şuur sahibi olmayan minicik filizlerin bunları nasıl başardığı gerçekten bir mucizedir.
Orhan: Eğer tam tersi olsaydı, yani toprağın altına koyduğumuz bir tohum filiz vermeseydi ne olurdu bir düşünsenize! O zaman hepimiz çok büyük bir yiyecek sıkıntısı çekerdik. İnsanlar ve hayvanlar yiyecek bir şey bulamadıkları için yavaş yavaş ölürlerdi!
Hasan Dede: Allah bizi şöyle uyarıyor Orhan:
“Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.” (Vakıa Suresi, 63-65)
Orhan dedesinin yol buyunca kendisine anlattıklarını düşünmeye başlamıştı. Dedesine düşüncelerini anlattı:
Orhan: Bitkiler hayatımızın devamı için ne kadar da önemliymiş. Soluduğumuz havayı temizliyorlar, karnımızı doyurup enerji veriyorlar, hepsi birbirinden lezzetli sebze ve meyveleri bizim için üretiyorlar, çevremizi güzelleştiriyorlar. Baksana dışarıda ne kadar çok çeşitte ağaçlar, çiçekler, meyveler, ekinler var.
Hasan Dede: Bitkilerin yararlarıyla ilgili senin unuttuğun bir nimetini Kuran’da Allah şöyle haber vermektedir;
“Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.” (Yasin Suresi, 80)
Orhan: Evet nasıl da unutmuşum, ağaçlar odun haline getirilip yakılıyor, biz de ısınıyoruz. Kitaplar, defterler, gazeteler kısaca kağıdın hammaddesi ağaçlar, ateş yakmamızı sağlayan kibritler, üzerinde oturduğumuz koltuk, çalışma masamız, kapılar, pencereler...
Hasan Dede: Bitkilerin yararlarının yanı sıra çok ilginç özellikleri de vardır. Orta ve Güney Amerika’da yetişen bir asma bitkisi, siyah ve yeşil tırtıllar ile kırmızı kelebekler için çok ideal ve çekici bir yiyecek türüdür. Bu böcekler, yavrularının yumurtadan çıkar çıkmaz bu lezzetli yiyecekle beslenebilmeleri için, yumurtalarını asma bitkisinin yaprakları üzerine bırakırlar. Yalnız burada çok önemli bir nokta vardır. Bu kelebekler yumurtalarını bırakmadan önce asmanın yapraklarını iyice kontrol ederler. Eğer bir başka hayvan yumurtalarını yerleştirmişse, aynı bitkinin yapraklarından birden fazla ailenin bireylerinin beslenmesi zor olacağından, orayı tercih etmez ve boş olan başka yaprakları ararlar.
Asma bitkisi de, yapraklarının üst kısımlarında, yeşil yumrucuklar oluştururlar. Bazı türleri ise, yaprağın altında bulunan, dal ile birleşme yeri üzerinde, kelebeklerin yumurtalarına benzer renkte lekecikler meydana getirirler. Bunu gören tırtıl ve kelebekler, başka böceklerin kendilerinden evvel bu yaprakların üzerine yumurtladıklarını zannederler ve bitkiye yumurtlamaktan vazgeçerek, kendilerine yeni yapraklar aramaya başlarlar.
Orhan: Mükemmel bir savunma!
Hasan Dede: Evet, bu bitkiye kendisini nasıl savunacağını öğreten üstün ilim sahibi Allah’tır Orhan, bunu sakın unutma olur mu?