Şener sevimli, güzel ahlaklı ve çok çalışkan bir çocuktu. Babasının işi sebebiyle başka bir şehire taşınmışlardı. Bu yüzden Şener, çok sevdiği arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalmıştı.
Yeni evlerine taşındıktan bir süre sonra apartmanlarında oturan komşuları, Şenerleri ziyarete geldiler. Şener çok mutlu oldu, çünkü apartmanlarında onun yaşında birçok çocuk vardı. Şener yeni tanıştığı arkadaşlarını çok sevdi ve zamanla arkadaşlarıyla iyice kaynaştı. Ancak içlerinden Gökhan isminde yaşça diğerlerinden küçük olan bir çocuk her zaman oynadıkları oyunları bozuyor, hep kendi istediği oyunlar oynansın istiyor, istediği bir şey olmayınca da onlara küsüyordu.
Bir gün bahçede bütün çocuklar toplanmış oynarlarken Gökhan yanlarına geldi. Çocuklar o sırada Şener’in yeni alınmış oyuncağı ile oynuyorlardı. Gökhan’ın gelmesi bütün çocukları huzursuz etti. Çünkü Gökhan oyunlarına katıldığında mutlaka bir tartışma çıkacağını biliyorlardı. Bu yüzden çocuklar Gökhan’ı bu sefer aralarına almadılar. Bu duruma çok kızan Gökhan da Şener’in yeni oyuncağını aldı ve yere atarak kırdı. Bu duruma çok üzülen Şener ve arkadaşları Gökhan’la tartışmaya başladılar. Çocukların seslerini duyan Salih Dede hemen pencereye gidip dışarı baktı. Salih Dede çocukları çok seviyordu, onlarla her zaman ilgileniyor, sık sık çocuklarla Allah’ın varlığı, verdiği nimetler, Allah'ın yapılmasını emrettiği ibadetler gibi konularda sohbet ediyordu. Çocukların tartıştıklarını görünce hemen yanlarına geldi. Gökhan ağlıyordu. Çocuklar olanları Salih Dede’ye anlattılar, sonra hep beraber bahçede oturup sohbet etmeye başladılar.
Şener: Salih Dede. Ben ve arkadaşlarım her zaman çok iyi geçiniyor, birbirimizle kavga etmeden oyunlarımızı oynuyoruz. Ama Gökhan her zaman oyunumuzu bozuyor, biz de artık onunla arkadaş olmak istemiyoruz.
Gökhan: Ama onlar benim istediğim şeyleri yapmıyorlar.
Salih Dede: Sevgili Çocuklar! Hepimiz her an huzurlu olmak, güven içinde yaşamak; arkadaşlık, dostluk ve neşenin olduğu yerlerde bulunmak isteriz. Ancak, bunların olması için yalnızca istemek yetmez. Ayrıca bunları hep karşı taraftan beklemek de olmaz. Huzurlu, güvenli ortamlar sağlamak, güzel dostluklar kurmak özel bir çaba ve fedakarlık ister. Eğer herkes, yalnızca kendi isteğinin olmasını ister, kendi rahatını düşünür, fedakarlıkta bulunmazsa, insanlar arasında kavgalar ve huzursuzluklar olur. Ancak Allah'tan korkan müminler farklı davranırlar. Onlar, hem fedakar, hem affedici, hem de sabırlıdırlar. Kendilerine haksızlık yapıldığında dahi, affedici davranarak, ortamın huzur ve güvenliğini, insanların neşesini kendi isteklerinden üstün tutar, en güzel tavrı gösterirler. Bu, Allah'ın müminlere emrettiği üstün bir ahlak özelliğidir.
Şener: Peki Salih Dede karşımıza bize kötü söz söyleyen, düşmanca tavırlar gösteren biri çıktığında ne yapmalıyız?
Salih Dede: Tabii ki biz Allah’ın emrettiği şekilde davranmalıyız. Bunu yüce Allah bize Kuran’ı Kerim’de Fussilet Suresi'nin 34. ayetinde şöyle bildirmiştir:
“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir."
Çocuklar Salih Dede’ye teşekkür ettiler ve bundan sonra birbirlerine en güzel şekilde davranacaklarına söz verdiler.
Allah Kuran’da müminlere alçak gönüllü olmalarını emretmiştir.
Müminler, Allah'ın herşeyi yarattığını, herşeyin tek sahibinin Allah olduğunu ve insanlara tüm nimetleri verenin O olduğunu bilen insanlardır. Bu yüzden ne kadar güzel, ne kadar zengin, ne kadar zeki, ne kadar itibarlı olurlarsa olsunlar büyüklenmezler. Allah müminlerin alçak gönüllü olduklarını Kuran’da şöyle bildirmiştir:
Bu ahlaklarının sonucunda Allah müminleri müjdelemiştir:
Müminler, Allah'ın her an kendilerini gördüğünü ve işittiğini, karşılaştıkları her olayı Allah'ın yarattığını bilirler. Yaşamlarının her anında kendi kendilerine Allah'ı düşünüp anarlar. Allah'ı anmak, karşılaşılan herşeyi, meydana gelen her olayı Allah'ın yarattığını bilmek, Allah bana bununla ne göstermek istiyor diye düşünmek, Allah'ın yaratışındaki hikmetleri anlamaya çalışmak, her an Allah'ın yüceliğini kavrayabilmek için çaba göstermek ve tüm bunları diğer insanlara da anlatmakla olur. Müminlerin her an Kendisi'ni andıklarını Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
In a hadith, the Prophet Muhammad, may Allah bless him and grant him peace, describes the remembrance of Allah as below: