Erkeği hamile kalan tek canlı türü denizatlarıdır. Erkek denizatı yumurtalarını aşağıdaki resimde de görüldüğü gibi karnının altındaki kesede haftalarca taşır. |
Erkek denizatları dişilerinden aldıkları yumurtaları saklayabilecekleri bir kuluçka kesesine sahiptirler.
Dişi, embriyolarını erkeğin kuluçka kesesinin içine bırakır. Erkek de, bu yumurtalar gelişip minik birer denizatı olana kadar onları kesesinin içindeki plasenta benzeri sıvı ile besler ve kuluçka kesesinin iç dokusunda bulunan kılcal damarlar aracılığıyla yumurtalara oksijen sağlar. Erkeğin hamilelik süresi yaklaşık 10 ile 42 gün arasıdır. Bu süre boyunca dişi her sabah eşini ziyaret eder. Bu ziyaretler ve selamlaşma davranışları, dişiye eşinin doğum zamanı hakkında fikir verir ve bu zaman içinde dişi, yeni yumurtlama için hazırlanır.63
Aterina balıkları diğer balıklardan farklı olarak yumurtalarını karada toprağın içine gömerler, çünkü yumurtaları ancak böyle bir ortamda gelişebilir. Ancak aterinalar için karaya kısa süreliğine bile çıkmak ölüm demektir. Ama bu tehlikeye rağmen bunu yaparlar çünkü eğer yapmazlarsa bu, nesillerinin sonu olacaktır.
Allah'ın ilhamı ile hareket eden bu balıklar, en uygun zaman ve en uygun koşullarda karaya çıkarlar. Aterinalar yumurtalarını kuma gömmek için dolunay vaktini beklerler. Çünkü dolunay olduğunda, dalgalar kabararak tüm kumsalı kaplar. Aterina balıkları, yaklaşık üç saat süren denizin kabarma vaktini kollar ve onları kıyıya ulaştıracak olan en yüksek dalganın içine kendilerini atarlar. Karaya bu yolla çıkmayı başaran dişi aterinalar suyun dışında kaldıkları bu kısacık zaman aralığında, ustaca kıvrılıp bükülerek kumun yaklaşık 5 cm derinliğine yumurtalarını bırakırlar.
Ancak tehlike bununla bitmez, aterina balıkları denize geri dönebilmek için, deniz geri çekilmeden önce yumurtalarını kuma gömmek zorundadırlar. Geri çekilme vaktini kaçırmaları durumunda ise karada kalıp yaşamlarını kaybedeceklerdir. Görüldüğü gibi bu balıklar yumurtalarının en sağlıklı şekilde gelişebilmesi için büyük bir fedakarlıkta bulunmakta ve kendilerini çok büyük bir riske sokmaktadırlar. Aynı zamanda da son derece akılcı hareket etmektedirler.64
Bir Aterina balığının yumurtlamak için göze aldığı tehlikeler ve sergilediği akılcı davranışlar üzerinde düşünüldüğünde, bu balığın dışında bir aklın ve şuurun varlığı açıkça görülür. Yumurtlamak için yüzlerce kolay yöntem varken Aterina balığı yumurtalarını kuma gömmeyi tercih eder. Bu balığın, evrim teorisinin iddia ettiği gibi yumurtalarını kuma gömmek şeklinde bir alışkanlığı tesadüfler sonucunda edindiğini varsayalım. Bu durumda ne olur? Balık daha ilk aşamada kuma ulaşarak yumurtalarını gömme çabası sırasında ölür. Deneme yanılma yoluyla en uygun zamanı bulmasına kesinlikle izin vermeyecek koşullarla karşı karşıyadır ve bu durumda balığın neslinin devam etmesi imkansızdır. Çok açıktır ki, Aterina yumurtalarını kumun içinde yetişebilecek şekilde yaratan Allah, balıklara kuma ulaşacakları en uygun zamanı da ilham etmekte ve böylece onların yaşamalarını ve üremelerini sağlamaktadır.
Dişi yay yüzgeç balığı, Mayıs'tan Haziran ayına kadar olan dönemde yumurtlar. Bu dönemde, kuyruk dibindeki koyu renkli beneği daha belirgin bir hal alır. Bir göl ya da akarsuyun kenarında yosunlu bir yer seçerek, kendisine daire biçiminde bir yuva yapar. Erkek balık da, yuva yapımı sırasında, döne döne yüzerek bitkileri aşağı doğru bastırır. Dişi, yumurtaları bırakınca yumurtalar bitkilerin saplarına ve yapraklarına yapışırlar. Erkek balık da yumurtaların başında nöbet tutmaya başlar. Daha sonra da yine döne döne yüzerek bir su akımı oluşturur ve böylelikle yumurtaları havalandırır. Ayrıca erkek yay yüzgeç balığı yavrularını, boyları 10 santimetre oluncaya kadar korur.65
Yumurtalarını Havalandıran Horozbina BalıklarıDişi horozbina balığı, yumurtalarını kayalardaki yarıkların içine ya da denizin dibinde duran şişelerin iç yüzeylerine yapıştırır. Daha sonra ise erkek balık, bu yumurtaların başında nöbet tutmaya başlar. Balık, kuyruğunu sallayarak yumurtaların etrafında bir su akımı oluşturur ve böylece onların yeterli oksijen almalarını sağlar.66 |
Som Balıklarının Zorlu Üreme Yolculuğu: | |
Göç eden som balıkları | Akıntıya karşı yüzen som balıkları |
Som balıkları hayatlarının ilk beş yılını açık denizlerde geçirirler ve bu süre içerisinde vücut kaslarını geliştirip, yağ depolayarak büyük ve güçlü bir balık olana kadar dolaşırlar. Bu beş yılın sonunda, erginliğe erişen som balıklarının artık vücutlarında depoladıkları her kaloriye ihtiyaçları vardır. Çünkü doğdukları tatlı sulara geri dönmeleri ve orada yumurtlamaları gerekmektedir. Som balıkları, yumurtlama alanına ulaşabilmek için çok uzun bir yol katederler. Ve bu yolculuk sırasında, akıntıya karşı yüzerler, hatta çağlayanlarda yukarı doğru atlayarak ilerlerler. Som balıkları, tuzlu sudan tatlı suya geçtikleri andan itibaren beslenmeyi bırakırlar ve son yolculuklarını, enerjilerinin tamamına yakınını kullanarak tamamlarlar. Sonunda üreme işi gerçekleştikten sonra, çok fazla zarar görmüş bedenlerindeki dokuları tükenmiştir ve hemen ardından ölürler. Som balığının bu, kendini feda eden davranışının tek açıklaması vardır: Bu balık Allah'ın kendisi için düzenlediği sisteme itaat etmektedir. Üremek için doğduğu tatlı sulara dönmesi, bunun için belirlenmiş bir vakti hesaplaması ve çok zorlu koşullara rağmen yolculuğundan vazgeçmemesi… Bunların hiçbirini bu balıklar kendi iradeleri ile gerçekleştiremezler. Ve hiçbir balık kendi kararıyla bu kadar planlı ve üstün bir fedakarlık gösteremez.67 |
Her yıl Aralık ve Ocak aylarında gri balina Kuzey Buz Denizi'nden yola çıkar ve Kuzey Amerika'nın güneybatı sahillerinden geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzer. Amacı doğurmak için ılık sulara ulaşmaktır. İlginç olan ise, gri balina bu yolculuğu sırasında hiçbir şey yemez. Ancak önceden tedbirini almış ve uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendine enerji depolamıştır. Gri balina, Batı Meksika'nın tropikal sularına ulaşır ulaşmaz doğum yapar. Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir ve yağ takviyesi yaparlar, böylece diğer gri balinalarla Mart ayında Kuzey Denizi'ne doğru yapacakları göç için güç kazanmış olurlar.68
Sihlid balıklarının yavruları için en korunaklı yer annelerinin ağzıdır. |
Dişi ve erkek sihlid balıkları yumurtaları ve yavrularıyla yakından ilgilenirler. Balıklardan biri, yumurtaların bulunduğu yerin yukarısında durur ve devamlı olarak kuyruk ve yüzgeçleriyle onları yelpazeler. Dişiyle erkek birkaç dakikada bir nöbet değiştirirler. Yelpazelemenin amacı yumurtaların iyi gelişebilmeleri için daha fazla oksijen sağlamaktır. Bu çalışma ayrıca mantar sporlarının yumurtaların üzerine yerleşerek gelişmelerini de önler.
Sihlidlerin yumurtalarıyla ilgilenmelerinin temelinde yumurtaların temizliğinin sağlanması vardır. Bunun için döllenmemiş yumurtaları da yiyerek geriye kalan sağlıklı yumurtaların hastalanmasını önlerler. Daha sonraki evrede ise yumurtaları bulundukları yerlerinden alarak kumda kazdıkları oyuklardan birine götürürler. Taşıma işlemini ise her seferinde ağızlarına birkaç yumurta alarak yaparlar. Biri çukura giderken, diğeri nöbet bekler. Daha sonra yine aynı işlem tekrarlanır. Yavrular yumurtadan çıktıkları zaman dişiyle erkek onları dikkatle korur. Genellikle yumurtadan yeni çıkan yavrular hep birarada kalırlar, gruptan biri ayrıldığında dişi ya da erkek bu yavruyu ağzına alarak tekrar diğerlerinin yanına götürür.69
Temizlik konusunda hassas olan tek canlı, Sihlid balıkları da değildir. Örneğin dişi kırkayak, yumurtalarını herhangi bir mantar tehlikesine karşı korumak için onları sık sık yalar. Daha sonra onların etrafında bükülerek, yavrular yumurtadan çıkana kadar onları düşmanlarından korur.70
Dişi ahtapot ise yumurtalarını bir kaya oyuğuna koyarak onları sürekli izler. Dokunaçlarıyla da düzenli olarak temizler ve temiz su ile onları durular.71
Afrika kıtasına ulaşan güneş ışınları, kimi zaman canlılar için öldürücü olabilir. Bu nedenle birçok canlı bu öldürücü ışınlardan korunmak için kendisine gölgelik mekanlar arar. Güney Afrika devekuşu ise kendinden çok yumurtalarını ve yavrularını düşünerek onları güneş ışığından korur. Bunun için onların üzerinde durur ve sık sık geniş kanatlarını açarak güneş ışığının yumurtalarına ve yavrularına gelmesini önler.72 Ancak dikkat edilirse, bu hayvan güneşin ışınlarına, "kendi vücudunu" maruz bırakmaktadır. Bu da onun fedakarlığının çarpıcı bir delilidir.
Bir çok kuş türü yavrularını ve yumurtalarını sıcağın etkisinden korumak için onlara gölge oluştururlar. Bu fedakarca hareketin çeşitli örnekleri resimlerde görülmektedir. 1. 2. 3. Sağda ve en alttaki resimlerde yavrularına ve yumurtalarına gölgelik oluşturan devekuşları görülmektedir. 4. Üstteki resimde ise Zambiya'da yaşayan bir leylek türü yavrusunu sıcaktan korumaya çalışırken görülmektedir. |
Dişi kurt örümceği yumurtalarını küre ya da mercek biçiminde ipek bir kozanın içine bırakır. Bunu sırf yumurtalarını saklamak amacıyla hazırlamıştır. Dişi bu kozayı karnının arka ucuna yapıştırır ve her yere bununla gider. Koza yerinden koptuğu takdirde dişi dönerek alır, tekrar karnına yapıştırır.
Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra bir süre daha kozada kalır; zamanı gelip de koza yarılınca dişinin sırtına tırmanırlar. Dişi onları bu şekilde taşır. Bazı cinslerde yavrular o kadar çoktur ki, küçük örümcekler kat kat yığılarak dişinin sırtını kaplar. Bilindiği kadarıyla yavrular bu sürede besin almazlar.
Farklı bir cins olan mucize kurt örümceği ise Haziran ya da Temmuz da yumurtalar çatlayacağı zaman kozayı vücudundan koparır ve üzerine bir çadır örer. Çadırın yanında nöbet bekler. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra ipek çadırın içinde bir süre kalarak gelişmelerini tamamlarlar. O arada iki defa kabuk döker, sonra dağılırlar.73
Örümcek gibi bir hayvanın sadakat, ilgi, şefkat ve sabır gibi özellikleri içeren davranışlar göstermesi elbette ki son derece düşündürücüdür.
Dişi örümcek yumurtalarını ve yavrularını ipek bir kesenin içinde taşır. Bu kese dişi örümceğin cüssesine göre oldukça büyüktür. Bu nedenle, yumurtalarını özenle koyduğu keseyi tutabilmek için parmak uçlarında durmak zorundadır. Yavrular yumurtadan çıkmak üzereyken, dişi örümcek yavrularını koruyacak yeni bir ipek kılıf daha örer. Yavrular eski keselerinden çıktıklarında, bu koruyucu kılıfa girerler ve orada anneleri tarafından korunurlar.74 |
Arizona Sycamore Kanyonu'nda dev su böceğinin (Abedus berberti) erkeği, döllediği yumurtaları sırtında taşır. Bu yumurtalar onun sırtına dişisi tarafından yapıştırılır. Babanın yavrulara özen gösterdiği böceklerden olan bu erkek, yumurtaları ıslatmak ve havalandırmak için her türlü çabayı gösterir. 76 |
Su üstünde yaşayan bazı böceklerin işi oldukça zordur: Yumurtalarını suyun üstüne bırakırlarsa yumurtalar kurur, su altına bırakırlarsa yumurtadan çıkan yavrular boğulurlar. Bu durumda erkek böcekler sorumluluğu üzerlerine alırlar ve su üstüne bıraktıkları yumurtaları sürekli nemli tutarak havalandırırlar.
Lethocerus cinsi dev su böceklerinin dişisi yumurtalarını suda yüzen bir dal üzerine bırakır. Erkek böcek sık sık suya dalar ve yüzeye çıkınca dala tırmanarak sularını yumurtaların üzerine damlatır; ayrıca saldırgan böcekleri yumurtalardan uzak tutar. Fakat belostoma cinsi dev su böceklerinin (sıklıkla yüzme havuzlarında görülür) dişisi, yumurtalarını bir çeşit tutkalla erkeğin sırtına yapıştırır. Erkek böcek, su üstünde yüzmek ve bu yumurtaları havalandırmak zorundadır. Arka ayaklarını öne arkaya oynatarak ya da bir dala tutunarak, saatlerce bacakları üzerinde yalanıp yumurtaların üzerine su serper.
Benzer olarak bledius türü kınkanatlılar, bembidion türü toprak kınkanatlıları ve heterocerus türü bataklık kınkanatlıları, gelgitlerde yumurtalarını suda boğulmaktan ilginç bir biçimde korurlar: Dar boyunlu bir şişeyi andıran yumurta depolarının ağzını sular yükselirken tıkar ve sular alçalırken açarlar.75
Böceklerin dahi yumurtaları için bu kadar büyük bir titizlik göstermeleri ve onları akla uygun olarak korumaları çok açık ve kesin olan yaratılış gerçeğini bir kez daha göstermektedir.
Avustralya'da yaşayan bu kokulu böcek yumurtalarını büyük bir itinayla korur. Onları bir dalın etrafına birbirlerine yapıştırarak sarar ve kesinlikle başlarından ayrılmaz. |
Kazıcı yaban arısı hiç görmeyeceği yavrusu için büyük bir çaba harcayarak yuva yapar ve yuvanın içine yavrusu için yiyecek depolar. |
Kazıcı yaban arısı olarak bilinen bir yaban arısı türü, larvası için önce yerde meyilli bir oyuk açar. Burada belirtmeliyiz ki, yaban arısı gibi küçük bir canlının toprağı kazarak bir oyuk açması oldukça zordur. Bunun için önce çenesiyle toprağı kaldırır ve ön ayakları ile çıkardığı toprağı arkasına atar.
Bu yaban arısının önemli bir yeteneği daha vardır; açtığı oyuğun çevresinde kesinlikle bir iz bırakmaz, çok usta bir kamuflaj ustasıdır. Bunun için önce kazdığı toprak parçalarını çenesinin altına yerleştirerek parça parça taşır ve yuvanın uzağında bir yere, bir yığın oluşturmayacak şekilde dağıtarak atar. Böylece yuvası için tehlike oluşturan böceklerin dikkatini çekmemiş olur.
Açtığı çukur, yaban arısının vücudu kadar olduğunda oyuğun içinde, bir yumurtayı ve yiyeceğini alacak büyüklükte bir çocuk odası oluşturur. Sonra çukuru geçici olarak kapar ve böcek avlamak üzere uçar.
Yaban arısının her türü, tırtıl, çekirge veya cırcır böceği gibi bir böceğin avlanmasında uzmanlaşır. Yaban arısının avlanma şekli bilinenden çok farklıdır. Çünkü yaban arısı, yumurtası için avlandığında avını öldürmez, onu iğnesiyle sokarak felç eder ve yuvasına taşır. Daha sonra avının üzerine tek bir yumurta bırakır. Felce uğrayan böcek ise yumurta çatlayıp da larva beslenmek isteyene kadar taze kalır.
Yumurtasının yiyeceğini ve kalacağı yerini ayarladıktan sonra yabanarısı için sıra yumurtanın güvenliğini sağlamaya gelmiştir. Bu kez yuvanın girişini büyük bir dikkatle, toprak ve çakıl taşı yığınlarıyla kapatır. Daha sonra çenesiyle bir çakıl taşını alarak bunu çekiç gibi kullanır ve çakılları ufalayarak toprağı düzleştirir. Son olarak dikenli bacaklarıyla toprağı tırmıklar; yuvanın giriş tamamen gizlenene kadar burayı itinayla süpürür. Yuva tamamen gizlenmiştir ancak yine de yaban arısı bununla yetinmez ve ek bir önlem olarak yuvanın yakınlarına iki veya üç tane boş tuzak çukur kazar. Bu kapalı ve korunmuş yuvanın içerisindeki larva kendisi için hazırlanan yiyecekle bir yetişkine dönüşecek ve yuvadan tek başına çıkabilecektir.77
Yaban arısı için yavrusu hiçbir zaman görmeyeceği bir canlıdır. Ama buna rağmen onun için yorucu ve sabır gerektiren bir hazırlık yapmış ve her türlü ihtiyacını önceden hazırlamıştır. Gösterdiği tüm davranışlar son derece fedakarca, ince düşünceli ve ileri görüşlüdür. Bildiğimiz anlamda bir beyne bile sahip olmayan bir canlının tüm bunları kendinden yapmadığı, ona bunların her birinin akıl ve ilim sahibi bir Güç tarafından yaptırıldığı ise açıktır.
Daha önceki konularda da belirtildiği gibi evrimciler canlıların bu şekilde davranmak için programlandıklarını söylemektedirler. Evrim teorisine göre bu programın sahibi, cansız ve şuursuz doğada meydana gelen yine şuursuz tesadüflerdir. Canlıların sahip oldukları son derece kompleks ve olağanüstü özellikler düşünüldüğünde, bu iddianın ne kadar akıl ve mantık dışı olduğu açıkça görülmektedir. Tüm canlıların Allah'ın ilhamı ile hareket ettikleri, akıl ve vicdan sahibi her insanın kolaylıkla görebileceği apaçık ve kesin bir gerçektir.
O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. |
Tüm Canlıların Yavruları Şefkat Uyandıracak Sevimlilikte Yaratılırlar |
Doğadaki canlı türlerinin birçoğunun yavrularının görünümü ve davranışları, yetişkinleriyle karşılaştırıldığında son derece sevimlidir. Yavruların genellikle daha yuvarlak olan yüzleri, yüzlerine göre daha iri olan gözleri, dolgun yanakları ve çıkık alınları onlara bu özelliği kazandıran etkenlerden bazılarıdır. Bazı türlerde de yavruların rengi yetişkinlerin renginden daha farklıdır. Örneğin yavru babunların rengi siyah ve pembedir, yetişkinlerin rengi ise koyu yeşildir. Bu yavrular topluluktaki diğer hayvanlara da ilgi çekici görünürler. Hatta bazı dişilerin, yavruları annelerinden kaçırarak onlara bakma eğiliminde oldukları gözlemlenmiştir. Bu davranışları, yavrunun rengi siyah pembe rengini kaybederek, yetişkinlerin rengine benzemeye başladığında yok olur.78 |
Yavrular çoğu zaman bakıma ve korunmaya muhtaç olarak doğarlar. Genellikle kör veya tüysüz olan, henüz avlanma yeteneği bulunmayan yavrular eğer ebeveynleri veya sürülerindeki diğer yetişkinler tarafından korunup kollanmazlarsa kısa sürede açlıktan veya soğuktan ölürler. Ancak Allah'ın ilhamı ile hareket eden canlılar, yavrularını canla başla korur ve beslerler.
Canlılar, yavrularının korunmaları söz konusu olduğunda oldukça tehlikeli ve yırtıcı olabilirler. Aslında, bir saldırı veya tehlike sezdiklerinde, daha çok yavrularını alıp o bölgeden hızla uzaklaşmayı tercih ederler. Kaçmak için fırsat bulamadıklarında ise, tereddüt etmeden kendilerini saldırganın önüne atarlar. Örneğin yarasalar ve kuşlar, yavrularını yuvalarından alan araştırmacılara saldırmaları ile ünlüdürler.79
Zebralar gibi iri memeli hayvanlar ise, sürülerine sırtlan gibi düşmanları saldırdığında hemen gruplara ayrılarak tayları ortalarına alırlar ve hızla kaçmaya başlarlar. Yakalandıkları takdirde, sürünün yetişkinleri, bu yırtıcı hayvanlara karşı taylarını cesurca korurlar.
Zürafalar ise saldırıya uğradıklarında buzağılarını vücutlarının altına iterler ve ön ayakları ile düşmanlarına sertçe vururlar. Geyikler ve antiloplar genellikle ürkek ve heyecanlı hayvanlardır ve yavruları olmadığı zamanlarda hızla kaçmayı tercih ederler. Ancak, yavrularını tehdit eden tilki ve kurtlara karşı sivri ve keskin toynaklarını kullanmakta tereddüt etmezler.
Daha küçük ve zayıf memeliler ise genellikle yavrularını korumak için onları gizlerler veya güvenli bir yere taşırlar. Ancak buna fırsatları kalmadığında düşmanlarını yavrularından uzaklaştırmak için saldırganlaşabilirler. Örneğin son derece ürkek bir hayvan olan tavşan, yavrularına saldıran bir düşmanı uzaklaştırmak için büyük riskleri göze alır. Yavrularına bir saldırı olduğunda, hemen yuvasına koşar ve güçlü arka ayaklarıyla düşmanına birkaç çift sert tekme atar. Bu cesareti çoğu zaman yırtıcı bir hayvanı bile geri kaçırmak için yeterli olabilmektedir.80
Ceylanlar ise, yırtıcı hayvanlar yavrularını kovalamaya başladığında, hemen yavrularının arkasına geçer. Çünkü yırtıcı hayvanlar, avlarını genellikle arkadan yakalar. Anne ceylan mümkün olduğunca yavrusuna yakın hareket eder. Eğer yırtıcı hayvanlar yakınlaşırlarsa, anne onları uzaklaştırır. Yavrusu takip edilen bir ceylan, toynakları ile çakalları tekmeleyebilir. Veya saldırganları yavrularından uzaklaştırmak için kasten hayvanların yakınında koşar.81
Bazı memeliler ise renkleri nedeniyle doğal olarak kamufle olurlar. Ancak kimi zaman yavruların annelerinin yönlendirmesine ihtiyacı olabilir. Bu hayvanlardan biri de karacalardır. Anne karaca yavrusunun kamuflaj özelliğini onun adına bir avantaj olarak kullanır. Yavrusunu çalılıkların arasında bir yere gizler ve onun kalkmadan oturmasını sağlar. Yavru karacanın kahverengi derisinin üzerindeki beyaz benekler güneş ışığı ile karışır ve uzaktan bakıldığında yavru karaca kesinlikle fark edilemez. Üzerindeki beyaz benekler çalıların arasında yere vuran güneş ışınlarının yansıması gibi algılanır. Birkaç metre öteden geçen bir düşman bile yavru karacayı seçemez. Anne karaca ise yavrunun gizlendiği yerin hemen ilerisinde durarak onu gözler. Ancak kesinlikle dikkatleri yuvaya çekecek bir davranışta bulunmaz, son derece temkinli davranır. Sadece beslemek için yavrusunun bulunduğu yere gelir. Ormana geri dönmeden önce ise, yavrusunu burnu ile iterek tekrar yere oturtur. Yavru ara sıra ayağa kalkacak olsa bile, duyduğu en küçük bir seste hemen geri oturacaktır. Yavru annesinin yanında koşabilecek duruma gelene kadar bu şekilde gizlenir.82
Bazı hayvanlar ise yavrularını tehdit eden hayvanlara gözdağı vererek onları yuvalarından uzaklaştırma yoluna giderler. Örneğin baykuşlar ve diğer bazı kuşlar yavrularının yanına yaklaşan düşmanlarını korkutup kaçırmak için kanatlarını olabildiğince açarlar ve böylece olduklarından daha iri görünürler. Bazı kuşlar ise yılan tıslamasını taklit ederek saldırganları kaçırırlar. Mavi baştankara kuşu oldukça yüksek bir sesle tıslar ve aynı zamanda kanatlarını açarak yuvanın duvarlarına vurur. Yuvanın içi karanlık olduğu için saldırgan neyle karşı karşıya olduğunu tam olarak kavrayamaz ve hemen uzaklaşır.83
Anne babalar yavrularını çeşitli şekillerde korurlar. Kimi onları güvenli bir yere gizlerken, kimi gözdağı vererek düşmanlarını yavrularından uzaklaştırır. Yukarıda görülen zürafa, yavrusunu yanından hiç ayırmaz. Resimde görülen yavru karaca ise annesi tarafından otların arasına gizlenir ve kesinlikle yerinden kalkmasına izin verilmez. Üstteki resimlerde ise yine anneleri tarafından özenle korunan baykuş yavruları görülmektedir. |
Kuş sürülerinde de yetişkinler, yavruların tamamını koruma görevini üstlenirler. Özellikle martılar bu kuş sürüleri için tehlike oluştururlar. Yetişkin bir veya iki kuş güç gösterisi yaparak martıları kaçırabilirler. Genellikle yetişkin kuşlar yavru kuşları nöbetleşe olarak korurlar ve görevlerini devrettiklerinde daha uzak sularda beslenmek için o bölgeden ayrılırlar.84
Geyikler, eğer yavrularına saldırmak üzere olan düşmanları ile baş edemeyeceklerini anlarlarsa, kendilerini hiç çekinmeden düşmanlarının önüne atarlar ve kendilerini av olarak gösterip düşmanın onları kovalamasını sağlarlar. Böylelikle düşmanı yavrularından uzaklaştırırlar. Birçok hayvan aynı taktiği kullanır. Örneğin dişi kaplan kendilerine doğru avcı bir hayvanın yaklaştığını gördüğünde, yavrularının yanından ayrılır ve hemen düşmanının dikkatini kendi üzerine çeker. Rakunlar ise düşmanlarının geldiğini gördüklerinde yavrularını en yakındaki ağacın üzerine taşırlar ve daha sonra hızla ağacın üzerinden aşağı inerek düşmanlarının arasına dalarlar. Onları uzun süre peşlerinden sürükler ve yavrularından yeterince uzaklaştırdıklarına kanaatleri geldiğinde, düşmanlarını atlatarak hemen sessizce yavrularının yanına dönerler. Elbette ki bu davranışları her zaman yüzde yüz başarıyla sonuçlanmayabilir. Yavrular kurtulsa bile, ebeveynler yavruları uğruna ölüme gidebilirler.85
Tüm canlılara yavrularını korumayı, onlara ilgi ve şefkat göstermeyi ilham eden Allah'tır. |
Bazı kuşlar ise "yaralı taklidi" yaparlar ve böylelikle düşmanlarının dikkatini yavrularının üzerinden dağıtarak kendi üzerlerine çekerler. Bir düşmanın yaklaştığını gören dişi kuş sessizce yuvasından uzaklaşır. Düşmanının önüne geldiğinde yerde çırpınmaya ve bir kanadını yere vurmaya başlar. Bu esnada da acı dolu çığlıklar atar. Kuş yerde çaresizce çırpınıyor gibi görünür. Ancak her zaman tedbirli davranır ve düşmanın erişebileceği mesafenin ilerisinde durur. "Yaralı" kuşu kolay bir av olarak gören yırtıcı hayvan avını yakalamaya çalışırken, yuvadan bir hayli uzaklaştırılmış olur. Hayvan kuşun yuvasından yeterince uzaklaştığında, dişi kuş bir anda taklit yapmayı bırakır ve saldırgan hayvan tam kuşa yetişmişken dişi kuş aniden havalanır ve kaçar. Bu "tiyatro gösterisi" genellikle son derece ikna edicidir. Köpekler, kediler, yılanlar ve hatta diğer kuşlar bile bu oyuna kanarlar. Toprağın üzerinde yuva yapan kuşların birçoğu yavrularını düşmanlarından bu şekilde korurlar. Örneğin anne ördek yavrularının yanına bir avcı hayvan yaklaştığında, sudan havalanmayı başaramıyormuş gibi yaralı taklidi yaparak gölün çevresinde kanat çırpar. Ancak daima peşindeki saldırganla arasındaki mesafeyi korur. Saldırganı sahilde gizlenen yavrularından yeteri kadar uzaklaştırdığında da hemen havalanır ve yavrularının yanına döner.
Kuşların "yaralı kuş" senaryosuna bugün bile bilim adamları hiçbir açıklama getirememektedirler.86 Bir kuş böyle bir senaryo hazırlayabilir mi? Bunun için son derece bilinçli bir varlık olması gerekir. Her şeyden önce "taklit", zeka ve yetenek gerektirir. Ayrıca bir hayvanın kendisini tereddütsüzce düşmanının önüne atabilmesi ve kendini kovalatması için son derece cesaretli ve gözü kara olması gerekir. Daha da ilginç olanı bu kuşlar bu davranışı başkalarından görerek yapmazlar.87 Bu savunma taktiğine ve yeteneğe doğuştan sahiptirler.
Kuşkusuz burada anlatılanlar hayvanlar dünyasında yaşanan bilinçli ve fedakarca davranışların yalnızca az bir kısmıdır. Yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlı, kendine özgü bir koruma sistemine sahiptir. Ancak bu sistemlerden ziyade, bunlardan çıkan sonuç önemlidir. Örneğin bir kuşun kendi bilinci ve iradesi ile yavrusunu korumak için ölümü göze aldığını iddia etmek akla ve mantığa uygun mudur? Elbette değildir. Burada söz konusu olan akılsız, bilinçsiz, şefkat, merhamet gibi duygulara sahip olması mümkün olmayan hayvanlardır. Ve bu hayvanların böylesine bilinçli, şefkatli, merhametli hareket etmesini sağlayan, onları bu özellikleri ile yaratan göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır. Allah, bu canlılara ilhamıyla Kendi sonsuz şefkat ve merhametinin örneklerini sergilemektedir.
Bazı kuşlar yaralı taklidi yaparlar ve böylece düşmanlarının dikkatini kendi üzerlerine çekerek yavrularını korurlar. Ve bunu yapmakla önemli bir fedakarlık örneği sergilerler çünkü kendi yaşamları tehlikeye girer. |
Böceklerde de, anne babanın yavruları koruyarak onlara özen gösterdiklerini ilk olarak 1764 yılında İsveçli doğabilimci Adolph Modeer keşfetmişti. Adolph Modeer, Avrupa kalkan böceğinin dişisinin aç ve susuz olarak yumurtalarının üzerine oturduğunu ve düşmanları geldiğinde uçarak kaçmak yerine onlara saldırdığını görmüştü.88
Ancak birçok bilim adamı ilk başlarda böceklerin yavrularına özen göstermesini kabul etmek istemiyordu. Bunun nedeni ise Delaware Üniversitesi'nden evrimci böcek bilim uzmanı profesör Douglas W. Tallany tarafından şöyle açıklanmaktadır:
Böcekler, yavrularını korurken o derece büyük tehlikelerle karşı karşıyadırlar ki bazı böcek bilim uzmanları bu özelliğin evrim sürecinde nasıl olup da kaybolmadığını merak etmektedirler. Birçok böceğin yaptığı gibi çok fazla sayıda yumurta yapmak bundan çok daha kolay bir strateji olurdu.89
Dantel böceği larvalarını diğer böceklerin saldırılarına karşı korurken. |
Douglas W. Tallany bir evrimci olmasına rağmen evrimin çıkmazlarından birini kendisi sorgulamaktadır. Gerçekten de evrim teorisinin iddiasına göre böceklerin kendi hayatlarını tehlikeye atan davranışları elenmiş olmalıydı. Ancak doğada böyle bir eleme gerçekleşmemiştir. Böcekler de dahil olmak üzere canlıların büyük bir kısmı yavruları için, hatta kimi zaman birbirleri için ölümü göze almaktan çekinmezler.
Yavruları için ölümü göze alan bu küçük canlılardan biri, ABD'nin güneydoğu kesiminde, at ısırgan otlarının üzerinde yaşayan, dantel böcekleridir. Dişi dantel böceği, yumurtalarını ve yumurtadan çıktıktan sonra larvalarını "ölümü pahasına" korur. Larvaların en önemli düşmanlarından biri kız böcekleridir. Bu böcekler, keskin ve sert gaga benzeri ağızları ile fırsat bulduklarında larvaların tamamını yerler. Dişi dantel böceğinin ise onlara karşı koyabileceği hiçbir silahı yoktur. Tek yapabildiği sürekli kanat çırparak ve sırtlarına tırmanarak kız böceklerini kaçırmaya çalışmaktır.
Bu esnada ise larvalar yaprağın orta damarını bir otoyol gibi kullanarak saptan kaçar ve kıvrılmış genç bir yaprağın içine gizlenirler. Eğer anne kurtulabilirse, larvalarını izler ve onların gizlendiği yaprağın sapında bekçilik yapar. Böylece büyük ihtimalle kendisini takip edecek olan düşmanının yolunu kesmiş olur. Bazen anne, kızböceklerini bir süreliğine kovar. Bu durumda larvalarının yanlış bir yaprağa gitmelerini gövdesiyle önlerinde durarak engeller ve onları güvenlikli bir yaprakta gizler. Ancak anneler çoğunlukla böceklerin saldırıları esnasında ölürler. Ama onların bu fedakarlığı larvalara kaçıp saklanmaları için zaman kazandırmıştır.90
Brezilya'da ve Yeni Gine'de yaşayan bu iki böcek türü yavrularının üzerine yatarak onları düşmanlarından korumaya çalışırlar. 91
|
Brezilya tosbağa kınkanatlısının (Acromis sparsa) larvaları, annelerinin koruyucu vücudu altında simetrik bir halka oluştururlar. Anne, yavruları yumurtadan çıkmadan evvel onlara bekçilik etmeye başlar ve larvalarına çobanlık ederek onları besin kaynaklarına götürür. Yavrulardan biri uzaklaşsa veya kaçmaya kalksa onu hemen geri getirir.92 |
Korumasız yavruların tehlikelerden korunmalarının yanısıra yaşayabilmek için beslenmelerinin de anne ve babaları tarafından sağlanması gerekmektedir. Yavrularını yırtıcı hayvanlardan korumak için sürekli tetikte bekleyen anne babalar aynı zamanda da yavrularının beslenmesi için her zamankinden çok daha fazla avlanmalıdırlar. Örneğin dişi ve erkek kuş gün boyunca yavrularını ortalama olarak saatte 4-12 kez beslerler. Beslemeleri gereken bir çok yavruları olduğunda yüzlerce kez yuvadan uçarak besin aramaları gerekir. Örneğin yavrusunu gagasında taşıdığı böceklerle besleyen büyük bir baştankara kuşu günde ortalama 900 kez yuvaya yiyecek getirir.93
Birçok hayvan türü yavrularını beslemek için büyük fedakarlıkları göze alırlar. Örneğin baştankara kuşu yavrularını beslemek için bir gün içinde yüzlerce kez uçuş yapar. Fok balığı ise yavrusunu beslemek için çok fazla kilo kaybeder. |
Memelilerde ise dişiler ek bir problemle karşı karşıyadırlar; yavrularına gereken enerjiyi sadece sütleriyle verebilirler. Süt verme dönemindeki anneler ise normalde aldıkları gıdadan daha fazlasını almalıdırlar. Örneğin fok, tek yavrusunu doğumundan itibaren yaklaşık 10 ila 18 gün emzirir. Yavru bu süre içerisinde kilo alır. Bu dönem içinde anne ise aldığı gıdanın büyük kısmını yavrusunun sütü için harcadığından beslenemez ve kilosunun büyük kısmını kaybeder.94
Beslemeleri gereken yavruları olan anne ve babalar, normal zamanda harcadıklarından üç ile dört kat daha fazla enerji harcarlar.95
Lozan Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada yavruların beslenmesinin ve bakımının anne baba kuşlara nelere mal olduğu saptanmıştır. Lozan Üniversitesi biyologlarından Heinz Richner ve öğrencileri, baştankara kuşları üzerinde bir deney yapmışlar ve "baba" olmanın zorluklarını ortaya koymuşlardır. Deney sırasında Richner, bir yuvadaki yavruları diğer yuvalara taşıyarak babanın beslemek zorunda olduğu yavrularının sayısını sürekli değiştirmiştir. Deney sonucu ise şöyledir: Daha çok yavru beslemek zorunda kalan babalar, iki kat daha fazla çalışıyor ve bu yüzden erken ölüyorlardı. "Çok çocuklu" babalarda asalaklara (parazit) bağlı hastalıkların oranı %76, normal babalardaysa %36 idi.96
Bu bilgiler, bir kuşun yavrusu için katlandığı zorlukları ve gösterdiği fedakarlığı daha iyi kavrayabilmek açısından önemlidir.
Dalgıç kuşu yavrusuna, onu koruyacak olan tüyleri yedirirken. |
Dalgıç kuşları yavruları için yüzer yuva görevi görürler. Yavrular anne babalarından birinin sırtına çıkarlar. Ve iyice yerleştikten sonra dalgıç kuşu yavrularının düşmelerini engellemek için kanatlarını hafifçe yana doğru açar. Dalgıç kuşu onları beslemek için gagasındaki yiyeceği başını arkasına döndürerek yavrularının ağzına verir. Ancak onlara yapılan ilk ikram yiyecek değildir. Anne veya baba ilk olarak ya suyun üzerinden topladıkları ya da göğüslerinden kopardıkları tüyleri yavrularına yedirirler. Her yavru oldukça fazla miktarda tüy yutar. Peki bu ilginç ikramın sebebi nedir?
Yavruların yedikleri bu tüyler sindirilemez ancak yavrunun midesinde birikirler. Bir kısmı bağırsağa açılan noktada keçeleşir. Balıkların kılçıkları veya diğer besinlerin sindirilemeyen kısımları burada birikir ve böylece bu maddelerin yavrunun midesinin ve bağırsaklarının hassas duvarlarını zedelemesi engellenmiş olur. Kuşların bu tüy yeme alışkanlıkları ömürleri boyunca sürecektir. Ancak ilk yedirilen tüyler kuşkusuz yavruların sağlığı için alınan önemli bir tedbirdir.97
Bazı kuş türlerinde ise anne kuş, yavrusuna balık avlamak için hızla suya dalar ve balığı kuyruğundan yakalar. Kuşun, balığı kuyruğundan yakalamasının önemli bir sebebi vardır. Çünkü, kuyruğundan yakalanan balık, yavruya kılçıkların diziliş yönünde verilir. Bu da yavru kuşun balığı yutarken kılçıkların yönünde yutmasını ve dolayısıyla kılçıkların hazmının kolaylaşmasını sağlar. Şayet kuş, balığı kuyruğundan değil, herhangi bir yerinden tutarsa bu, balığı kendisinin yiyeceğini gösterir.98
Guacharo Kuşu |
Bu kuş cinsi, yavrularını yerden 20 m. yükseklikteki bir yuvaya yerleştirir. Her gece yaklaşık 5-6 defa yavrularını besleyeceği meyveleri aramaya çıkar. Bu meyveleri bulduğunda ise, meyvelerin yumuşak iç kısımlarını önce kendisi öğütür, daha sonra öğüttüğü kısmı yavrularına verir.
Gece gruplar halinde besin arayışına çıkan Guacharolar'ın, sırf yavrularına besin bulmak amacıyla katettikleri mesafe ise son derece olağanüstüdür: Bu kuşlar, gecede yaklaşık 25 km. yol katetmektedirler.99
Guachoralar gibi birçok hayvan yavrularına verecekleri besini önceden hazırlarlar. Örneğin pelikanlar bir çeşit balık çorbası yaparlar. Yelkovangil cinsinin anneleri de yedikleri plankton ve küçük balıkları karıştırarak yavruları için zengin bir yağa dönüştürür. Güvercinler kursaklarında yağ ve protein yönünden çok zengin "güvercin sütü" adı verilen özel bir salgı üretirler. Memelilerin sütünden farklı olarak, bu süt hem anne hem de baba tarafından üretilir. Birçok kuş buna benzer besinleri yavruları için hazırlar.100
Kuş yavruları, anne babalarına son derece muhtaçtırlar. Tek yapabildikleri gagalarını sonuna kadar açarak anne veya babalarının kendilerine yiyecek getirmesini beklemektir. Örneğin genç ringa balığı martıları ağızlarını annelerinin gagalarındaki kırmızı bir noktaya doğru uzatırlar. Hatta gözleri henüz açılmamış bir ardıç kuşu, anne ya da babasının geldiğini düşündürebilecek en küçük bir titreşimde bile boynunu yukarıya doğru uzatıp ağzını açar. Yaşamlarının bu döneminde yavruların ağızları, parlak sarı renkli şiş kenarları ile yiyeceklerin nereye bırakılması gerektiğine açıkça işaret eder gibidir. Ağız kenarları son derece hassastır; herhangi bir nedenle yavru ağzını açık tutmayı kesecek olsa, gagasının kenarına en ufak bir temas bile onun uyarılıp gagasını açmasına neden olur.
Pelikan gibi birçok kuş türü yavruları için kursaklarında hazırlarlar. Daha sonra yavrularının yanına döndüklerinde resimde görüldüğü gibi yavru pelikan annesinin kursağındaki bu besinleri yiyerek yaşamını sürdürür. |
Yavruların ağızlarının rengi ve hassaslığı, özellikle oyuk içinde yuvaları olan kuşlar açısından son derece önemli bir kolaylıktır. Böylelikle yetişkinlerin, oyuğun karanlık bir köşesinde bulunan yavruların ağızlarını bularak, yiyeceklerini vermeleri kolaylaşır.
Gouldian ispinozlarının yuvası böyle karanlık bir oyuğun içindedir. Yavruların ağız köşelerinin her bir tarafında ışığın gelişiyle parlayan, dikkat çekici yeşil ve mavi renklerde, yuvalarının derinliklerine süzülerek ulaşan ışığı yansıtan büyük yumrular vardır. Bu yumrular karanlıkta birer ışık kaynağı gibi parlarlar.
Renkli ağızlar bazı kuşlarda annelerine yavruların yerlerini belirtmenin ötesinde anlamlar da taşır. Renkler aynı zamanda yuvadaki yavrulardan hangisinin yakın zamanda beslendiğini, hangisinin beslenmeye ihtiyacı olduğunu da belirtirler. Genç kenevir kuşlarının ağızları, boğazlarının hemen altındaki kan damarlarından ötürü kırmızı renklidir. Yavrulara besin verildiği zaman ise bu kanın büyük kısmı, sindirilen besinleri toplamak üzere mideye gider. Dolayısıyla hala aç olan yavruların ağızları en kırmızı renkli olanlardır. Ve bu konuda yapılan deneylerle ortaya konmuştur ki ebeveyn kuşlar hangi yavruya besin vermeleri gerektiğini belirlemede bu renk farklılığını kullanmaktadırlar.101
Kuşların fiziksel özellikleri ile davranışlarının ve bulundukları ortamın son derece uyumlu olması tüm canlıların ve içinde yaşadıkları doğanın tek bir Yaratıcı'nın eseri olduğunun açık bir delilidir. Hiçbir tesadüf böyle kusursuz bir uyumu meydana getiremez.
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. |
Doğada, tüm canlıların sahip oldukları fiziksel özellikler, yaşadıkları ortamla son derece uyumludur. Bunun bir örneği de çöl tavuklarıdır. Çöl tavuklarının belli bir yerleşim yerleri yoktur. Yumurtlama zamanı yaklaştığında kumun sığ bir yerine çoğunlukla 3 yumurta bırakırlar. Yavrular yumurtadan çıkar çıkmaz, yuvadan ayrılırlar ve kendileri için yiyecek olarak tohum toplamaya başlarlar. Yiyeceklerini kendi başlarına bulabilirler ancak uçamadıkları için su ihtiyaçlarını gideremezler. Dolayısıyla su onlara getirilmelidir ve bu görevi erkek üstlenir.
Çöl tavukları, önce su içip, sonra yavrularına su taşımak için tüylerini suda ıslatıyorlar. |
Anne leylek yavrularını serinletmek için kursağında onlara su taşıyor. |
Bazı kuş türlerinde yetişkinler yavrularına suyu kursaklarında taşıyarak getirirler; fakat erkek çöl tavuğu suyu çok uzak bir mesafeden getirmek zorundadır ve bu nedenle kursağında taşıyabileceği suyun tamamına, yaptığı uzun yolculuk sırasında kendisinin ihtiyacı vardır. Aksi takdirde yaşamını sürdüremez. Ancak su taşımak için eşsiz bir fiziksel özelliğe sahiptir. Kuşun göğsündeki ve alt kısmındaki tüyler, iç yüzeyde ince bir lif katmanıyla kaplıdır. Bir su birikintisine ulaşan kuş, altını kuma ve toza sürter, böylece tüylerini temizlediği sırada kalmış olabilecek suyu tutmayı engelleyici yağlardan kurtulmuş olur. Sonra suyun kenarına gider. Önce kendi susuzluğunu giderir. Sonra suyun içine girer, kanat ve kuyruğunu havaya kaldırarak vücudunu ileri geri hareket ettirir; böylece tüm tüyleri tamamen ıslanmış olur. Tüylerin üstündeki ince lif katmanı bir sünger gibi suyu çeker.
Tüyleriyle vücudu arasında taşıdığı sıvı yük, buharlaşmaya karşı sıkı koruma altındadır. Fakat yine de 20 milden fazla uçması gerektiği takdirde, taşıdığı suyun bir kısmı buharlaşır. Kuş nihayet kumda tohum arayan yavrularının yanına ulaştığında, yavrular ona doğru koşarlar. Baba çöl tavuğu vücudunu yukarı kaldırdığında, yavrular da sanki süt emen memeliler gibi suyu babalarının vücudundan içerler. Yavruları tüm suyu emdikten sonra kuş tekrar kumun üzerine sürtünerek kendini kurutur. Erkek kuş bu işi yavruların ilk tüy dökme dönemi tamamlanana ve kendi sularını kendileri temin edene kadar en az iki ay daha her gün sürdürür.102
Kuşların anne-babaları, hayvanların en çalışkanlarındandır. Yavrularına gerekli besini bulmak için pek çok uçuş yaparlar. Hatta bazen bu uçuşların sayısı 1000’i bulmaktadır.104 |
Kuşların anne-babaları, hayvanların en çalışkanlarındandır. Yavrularına gerekli besini bulmak için pek çok uçuş yaparlar. Hatta bazen bu uçuşların sayısı 1000’i bulmaktadır.104 |
Çöl tavuğunun bu davranışında düşünülmesi gereken birçok nokta bulunmaktadır. Bu kuş yaşadığı ortama en uygun özelliklere sahip olmakla birlikte, ne yapması gerektiğini de çok iyi bilmektedir. Çünkü onu yaratan Allah, ona ne yapması gerektiğini de ilham yoluyla bildirmektedir.
Anne baba kuşlar vakitlerinin büyük kısmını yavruları için avlanmakla geçirirler. Allah hepsini çeşitli yollardan rızıklandırmaktadır. Bu resimlerde yavrularının yumurtadan çıkışına yardım ettikten sonra onlar için suya dalarak balık avlayan Yalıçapkınıkuşu görülüyor. | ||
1- Yalıçapkını yumurtalarıyla. | 3- Yalıçapkını avlanmak üzere suya dalarken. | 5- Yalıçapkını avını yavrularına götürürken. |
Birçok böcek türü de larvalarını ve yavrularını beslerler. Örneğin, oyucu böcekler, bir çukurda saklı larvaları tohumlarla beslerler. Sıçrayıcı ağaç böcekleri ise ağacın kabuğunda spiral biçimi yarıklar açarak besleyici sıvılar taşıyan borucukları ortaya çıkarır ve minik larvaları borulardan beslerler. Tahta kurtlarının işi oldukça zordur; sert, sindirilemeyen ve azot miktarı çok az olan odunu yavrularına bir şekilde yedirmeleri gerekir. Odun böcekleri ve odun yiyici kınkanatlılar, bu sorunu şöyle çözmüşlerdir: Odunu önce kendileri kemirerek sindirim sistemlerinde yumuşatırlar; sonra yumuşamış odunu, yine vücutlarındaki selüloz parçalayıcı tek hücreli hayvanlar ve sindirim sularıyla karıştırarak dışarı çıkarır ve yavrularına verirler. Ağaç kabuğu kınkanatlıları ise kabuk altında odun çiğneyerek açtıkları tüneller içine yumurtlarlar ve buralara, selülozu larvaların çiğneyebileceği şekle çeviren mantar türlerini getirirler.105
Allah her canlıya rızkını farklı şekillerde vermektedir. Yukarıda örnekleri verilen böcekler de Allah'ın izniyle rızıklarını bulan canlılardır. Allah, anne veya babalarını vesile ederek, bu minik canlıları da rızıklandırmaktadır. Allah, Kuran'da her canlının rızkını Kendisi'nin verdiğini şöyle bildirmektedir:
Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir. (Ankebut Suresi, 60)
Allah, her şeyin Yaratıcısı'dır. O, her şey üzerinde vekildir. |
Genelde güçsüz ve çelimsiz olan yavrular, yer değiştirirken veya tehlike anlarında genellikle anne veya babaları tarafından taşınırlar. Her canlının yavrusunu taşıma yöntemi birbirinden farklıdır; kimi sırtında, kimi ağzında, kimi de kanatlarındaki özel keselerde yavrularını taşır. Yavrular bu taşınma esnasında hiç zarar görmezler ve hemen güvenli bir ortama ulaştırılırlar.
Özellikle tehlike anlarında anne babaların yavrularını taşıyarak olay yerinden uzaklaştırmaları önemli bir fedakarlık örneğidir. Çünkü yavrunun herhangi bir şekilde taşınması hayvanın hızını ve hareket kabiliyetini önemli ölçüde azaltır. Ancak canlılar buna rağmen, tehlikeli bir durumda yavrularını asla terk etmezler. Canlılar arasında en yaygın taşıma yöntemi sırtta taşımadır. Örneğin maymunlar yavrularını her yere taşıyabilirler. Anne maymun yavrusuyla çok rahat hareket edebilir çünkü yavru maymun annesinin karnındaki ve arkasındaki tüyleri elleri ve ayaklarıyla sıkıca kavrar. Tehlike anında anne maymun sırtında yavrusunu taşıdığı halde bir ağaca zıplayabilir, bir dal boyunca koşarak diğer bir ağaca atlayabilir.
YAVRULARINI NASIL TAŞIYORLAR? |
Bir çok canlı türü yavrularını tehlikelerden "taşıyarak" uzaklaştırır. Her birinin yavrusunu taşıma yöntemi farklıdır. Aslanlar yavrularının canını hiç acıtmadan enselerinden ısırırlar. Yavru kanguru ise tehlike anında başaşağı olarak annesinin kesesine atlar. Kurbağalar, ördekler, akrepler, ayılar ve kunduzlar da yavrularını çoğunlukla üzerlerinde taşırlar. |
Koalalar yavrularını bir yıl gibi bir süre sırtlarında taşırlar.106 |
Maymunlar ise sırtlarında yavruları olduğu halde daldan dala atlayabilirler. |
Ayı yavruları için de annelerinin sırtı hem korunaklı hem de rahat bir mekandır. |
Kangurular ve diğer keseli hayvanlar, yardıma muhtaç yavrularını göbeklerindeki tüyle-kaplı keselerinde taşırlar. Yavru bir kanguru beş ay annesinin kesesinde yaşar. Bu keseden çıktığında bile hep annesinin yakınında durur. Eğer bir tehlike sezerse annesine doğru koşar ve baş aşağı olarak kesenin içine atlar. Anne kanguru güçlü arka bacakları ile yavrusunu da taşıyarak kaçar.
Sincaplar yavrularını sarkık göbeklerinden dişleriyle kaldırırlar. Bir anne sincap yuvası bozulursa, yavrularını oldukça uzun bir mesafe de olsa taşır. Her defasında bir yavrusunu taşır ve hepsinin güvenle tahliye olduğuna ikna olana kadar eski yuvasına geri dönüp, bakar.
Yavru fareler, yuvalarında annelerinin meme uçlarına sıkı sıkıya yapışırlar ve genellikle saatlerce bırakmazlar. Eğer aile tehdit edilirse, anne yavrularını hemen alarak güvenli bir yere kaçabilir. Yavrular meme uçlarını ağızlarıyla o kadar sıkı kavrarlar ki, anne birini bile kaybetmeden bacakları arasında bütün yavruları sürükleyebilir. Tehlike geçtiğinde anne, arkada kalmış yavru olması ihtimaline karşı, birkaç kez eski yuvasına dönerek kontrol eder.
Yarasalar gece boyunca böcek veya meyve aramak için uçarken, yavrularını da taşırlar. Bir yavru yarasa annesinin meme uçlarını süt dişleriyle kavrar ve pençeleriyle tüylerini sıkıca tutar. Bazı yarasalar üç veya dört kadar yavruya sahiptir ve bütün yavrular annenin vücuduna asılıyken bile, yarasalar uçmayı başarırlar.
Yavrusunu uçarken taşıyan birçok kuş türü bulunmaktadır. Bir çulluğun yerdeki yuvası tehdit edildiğinde, anne çulluk bacakları arasında sıkı sıkıya tutunan bir yavruyu hızlıca havaya kaldırabilir. Su tavukları, bataklık atmacaları ve baştankaralar güvenli bir ortama doğru yavrularıyla uçarken, onları gagalarında taşırlar. Kırmızı-kuyruklu doğanlar, yavrularını tıpkı yakaladıkları avlarını taşır gibi pençeleriyle kavrayarak havada taşırlar.
Dalgıç kuşları ise yavrularını sırtlarında taşırlar ve bir düşman gördüklerinde, hızla suya dalarlar ve yavruları arkalarında asılı dururken, suyun altında yüzerler.
Yumurtalarını ve tetarlarını sırtlarında taşıyan tropik kurbağalar ve kara kurbağaları yavrularıyla birlikte güvenli bir ortama zıplayabilirler.
Daha da ilginci, bazı balıklar yavrularını güvenli bir yere ağızlarında taşırlar. Bir erkek dikenli balık, su otlarından oluşan yuvasının etrafında devriye gezerken, yumurtadan yeni çıkmış yavrusunu da korur. Eğer bir yavru dikenli balık yuvasından yüzerek uzaklaşırsa, babası da arkasından gider. Yavruyu ağzının içine çeker ve yuvaya getirdiğinde geri çıkarır.
Karıncalar gelişen yumurta ve larvaları, bir çocuk odasından diğerine ağızlarında taşırlar. Her sabah, bakıcı karıncalar kolonideki larvaları yuvanın yukarısındaki toprak tepede, güneşle ısınan bir çocuk odasına taşırlar. Güneş gökyüzünde hareket ettikçe, larvalar tepenin bir tarafından diğerine gidip gelirler. Bakıcılar akşamları larvaları gün içinde ısının biriktiği yuvanın dibinde bulunan çocuk odalarına götürürler. Çocuk odalarının girişleri, gece serinleyen havayı dışarıda tutmak üzere bloke edilir. Bir sonraki sabah, girişler yeniden açılır ve larvalar yeniden yukarı taşınırlar.
Eğer yuvaları istila edilirse, karıncalar her ne pahasına olursa olsun larvaları korumak için harekete geçerler. Bazı karıncalar mücadele bölgesine hücum ederler ve düşmana saldırırlar. Diğerleri yardıma muhtaç larvaların hayatlarını kurtarmak üzere, çocuk odalarının başına giderler. Olgunlaşmamış karıncaları çenelerine alırlar ve onları yuvanın dışına taşıyarak, savaş sona erene ve düşmanlar gidene kadar saklarlar.107
Görüldüğü gibi böceklerden aslanlara, kurbağalardan kuşlara kadar tüm canlılar yavrularını bir şekilde taşıyarak koruma altına alırlar. Bunların her biri son derece zahmetli ve anne babanın hayatını tehlikeye atan davranışlardır. Bir hayvanın bu kadar güçlü bir koruma duygusuna sahip olması nasıl açıklanabilir? Buraya kadar detaylarıyla incelediğimiz gibi, canlıların her biri yavruları yeterli olgunluğa erişene kadar onların her türlü sorumluluğunu üstlenirler. Onların her türlü ihtiyacını hiç eksiksiz olarak karşılarlar. Ve doğadaki tüm canlılarda bu korumanın ve fedakarca davranışların örneklerini görmek mümkündür.
Açık olan gerçek bir kez daha karşımıza çıkmaktadır: Bu canlıların her biri Allah'ın koruması altındadırlar. Allah her birine davranışlarını ilham eder ve onlar da buna eksiksiz uyarlar. Her biri kendilerini Yaratan Allah'a boyun eğmişlerdir. Kuran'da bu gerçek şöyle bildirilir:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)
63. A.Vincent, The Improbable Seahorse, National Geographic, Ekim 1994 ve Bililm ve Teknik, sayı 356, Temmuz 1997, s.34-40
64. Hayvanlar Ansiklopedisi, C.B.P.C. Publishing Ltd., Phoebus Publishing Company, s. 92
65. Hayvanlar Ansiklopedisi, C.B.P.C. Publishing Ltd., Phoebus Publishing Company, s. 33
66. Hayvanlar Ansiklopedisi, C.B.P.C. Publishing Ltd., Phoebus Publishing Company, s. 37
67. Jacques Cousteau, The Ocean World of Jacques Cousteau, Quest for food, s.32
68. Jacques Cousteau, The Ocean World of Jacques Cousteau, Quest for food, s. 35
69. Jacques Cousteau, The Ocean World of Jacques Cousteau, Quest for food, s.53
70. Tony Seddon, Animal Parenting, s. 26
71. Tony Seddon, Animal Parenting, s. 26
72. David Attenborough, Life of Birds, s. 26
73. Hayvanlar Ansiklopedisi, C.B.P.C. Publishing Ltd., Phoebus Publishing Company, s. 246-247
74. Tony Seddon, Animal Parenting, s. 26
75. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s.53-54
76. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s.55
77. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s.43-45
78. Peter JB Slater, The Encyclopedia of Animal Behavior, s. 88
79. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s.1
80. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s.56-58
81. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s. 36
82. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s.47-48
83. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s. 50
84. David Attenborough, Life of Birds, s.258
85. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s .1
86. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s.53
87. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s. 52
88. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s.52
89. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s.52-53
90. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s.51-52
91. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s. 53
92. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s.52
93. David Attenborough, Life of Birds, s. 270
94. Peter JB Slater, The Encyclopedia of Animal Behavior, s. 86
95. Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, s.20
96. Bilim ve Teknik, Nisan 1998, no. 365, s.12 ve Science et Vie, Şubat 1998.
97. David Attenborough, Life of Birds, s. 256
98. Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, s. 100
99. Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid , s. 123-124
100. David Attenborough, Life of Birds, s.262
101. David Attenborough, Life of Birds, s. 263
102. David Attenborough, Life of Birds, s. 279
103. Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, sf. 95
104. Tony Seddon, Animal Parenting, s. 32
105. Douglas W. Tallany, Scientific American, Ocak 1999, cilt 280, n. 1, s. 53
106. Tony Seddon, Animal Parenting, s.34
107. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, s.36-42