Mümin Ancak Diğer Müminlerle Birlikte Olabilir

Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff; 4)

İnsan ahirette kimlerin yanında olmak istiyorsa, dünyada da onlarla beraber olmalıdır. Dolayısıyla bir müminin yeri, yalnızca ve yalnızca müminlerin yanıdır. Eğer buna imkanı yoksa—ki bu ancak geçici bir süre için ve çok istisnai bir durum olabilir—müminlerle birlikte olmayı içten ve samimi olarak istemesi gereklidir. Müminler; Allah’ın sıfatlarını üzerinde en çok taşıyan, Allah’ın rızasını kazanmaya çalışan, Allah’ı çok seven ve çokça zikreden, kendilerini Allah’a teslim etmiş, canıyla ve malıyla onun yolunda mücadele eden üstün insanlardır. Dolayısıyla, Allah’ın rızasının en çok bulunduğu yer de bunların yanıdır. Nitekim Kuran, müminlerin hep birarada olmalarını kesin bir biçimde emreder:

Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran; 103)

Gerçek bir mümin, aklın, maddi ve manevi güzelliğin, temizliğin, güzel ahlakın hakim olduğu ve içinde sürekli olarak Allah’ın zikredildiği ortamlardan zevk alır. Ancak, Allah’ın birçok sıfatının tecelli ettiği evlerde rahat hareket edebilir. Kalbi ve ruhu ancak böyle bir ortamda huzur bulur. Bu ortam da yalnızca müminlerin bulundukları ortamdır. Kuran’a göre buralarda, “arınmayı içten arzulayan adamlar vardır.” (Tevbe; 108)

Müminin rahat ve huzurlu olmasının yegane yolu, diğer müminlerle beraber olmasıdır. Kuran'da bildirilen Allah'ın kanununa göre, "kalpler yalnızca Allah'ı anmakla tatmin bulur" (Rad; 28) Allah'ın anılması ise, yine Kuran'a göre, "Allah'ın içinde kendi adının anılmasına izin verdiği evlerde", yani müminlerin evlerinde gerçekleşir. Çünkü "Allah'ın nuru", bu evlerdedir: "(Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler." (Nur; 36) diyeceklerdir.

Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘istek ve tutkularına (hevasına)’ uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf; 28)

Bir görev icabı, küfrün arasına girmesi gerektiğinde asli görevini hiçbir zaman unutmaz ve en fazla istifade esasıyla hareket eder. Bu yolla müminlere menfaat sağlamaya, küfrün maddi ve manevi gücünü kırmaya çalışır. Bu sayede Allah’ın şanının daha da çok yüceltilmesini, müminlerin daha rahat etmelerini, hareket kabiliyetlerinin artmasını sağlar.

Müminler ancak, doğal ve samimi davranan, hiçbir dünyevi çıkar gözetmeyen, birbirine karşı düşkün, fedakar ve ince düşünceli insanların, yani müminlerin bulunduğu bir ortamda rahat edebilirler. Bu da Allah’ın Kuran’da tarif ettiği cennet modelidir. Mümin bu dünyada da, maddi ve manevi olarak, elinden geldiğince cennet ortamları oluşturmaya çalışır ve ancak böyle ortamlardan zevk alabilir. Müminler tüm hayatları boyunca günün 24 saati cennet modelini hayatlarına uygularlar. Bunun en belirgin olanı, evlerinde yaratılan ortamdır. Müminlerin evleri kendileri için en rahat, en güzel, en güvenilir ortamdır. Ancak bu şekilde müminin kalbi ferahlar, rahat eder ve cahiliye toplumunun boş ve amaçsız kültüründen sıyrılabilir.

Allah’ın, bir insanı müminler topluluğunun içine sokmasının ve ona dine hizmet etme imkanı vermesinin onun için çok büyük bir nimet olduğu ortadadır. Bu nimetin şükrü de müminlerle birlikte olmaktan zevk almak, her fırsatta onlarla birlikte olmaya çalışmakla olur. Eğlenilecekse, dışarıya çıkılıp gezilecekse, yine müminlerle toplu halde yapılan eğlenceler mümine zevk verir. Bunu, özgürlüğünü kısıtlama olarak değil, tam tersine, arınma, temizlenme, rahatlık olarak görmesi, pislikten uzak durma, korunma olarak değerlendirmesi gerekir.

Müminlerin birbirlerine bağlılıkları, sevgileri ve taşıdıkları üstün vasıflar, Kuran’da şöyle anlatılır:

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe; 71)

Allah, müminlerle birlikte olmanın bir cennet zevki ve mükafatı olduğunu, müminlerin ahirette en üstün insanlarla birlikte olacağını ayetlerde bildirmektedir:

Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa; 69)

Durum böyleyken, küfürle beraber olmaktan zevk alan bir insan kendisine verilen nimete açıkça nankörlük etmiş olur. Dünyada küfürden zevk alan bir insanın ahirette de küfürle birlikte olacağını bilmesi ve kabul etmesi gerekir. Ahirette ise küfrün bulunduğu yer cehenemden başkası değildir.

Salih mümin az bir nimetten bile Allah’ı anarak, onun Allah’tan geldiğini bilerek, şükrederek çok büyük zevk alabilir. Böyle olunca da, Allah nimetlerden alınacak zevki ve neşeyi kat kat arttırır. Nimetlerin de aynı ölçüde katlanarak artmasını, küfrün sahip olduklarıyla kıyaslanmayacak derecede en güzel, en mükemmel, en kaliteli ortamların oluşmasını sağlar.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Zayıf imanlı kişinin küfür ortamına eğilim göstermesinin başlıca nedenleri
  • Şeytanın küfürle birlikte olmaya teşvik eden negatif telkinleri
  • Meşru bir gerekçe olmadan küfür ortamında bulunmanın zararları nelerdir?
  • Meşru bir gerekçeyle küfür ortamına giren müminin taşıdığı özellikler
  • Mümin ancak diğer müminlerle birlikte olabilir
  • Mümin topluluğu içinde yeralan ve farklı imani konumlara sahip olan insan çeşitleri