Giriş

Kuran’ın Zümer suresinde, ahirette insanların hesaba çekilmesinden bahsedilirken onların, cennete ya da cehenneme “gruplar” halinde yollanacakları haber verilir (Zümer; 71-73). Bir diğer ayette de mahşer günü, önderleriyle birlikte hesaba çağrılan “insan grupları”ndan bahsedilir (İsra; 71). Yani insanlar ahirette her ne kadar kişisel olarak hesaba çekilseler de genelde hesabın öncesinde ve sonucunda gruplar halinde bir muameleye tabi tutulurlar. Herkes kendininkine yakın ve benzer konum ve derecelere sahip kişilerle aynı grupta yer alır, benzer akıbetlere uğrar. Cennete veya cehenneme girer, benzer derecelerde ceza veya mükafat görür. Buradan hareketle, insanın dünyada iken hangi “insan grubu” içinde yer aldığının da son derece önemli bir konu olduğu ortaya çıkar.

İlk bakışta, yeryüzünde birbirinden farklı çok sayıda grup varmış gibi görünse de insanlar gerçekte iki ana gruba ayrılırlar. Bunlar, Allah’a ve ahirete iman eden mümin topluluğu ile, Allah’ı ve ahireti tanımayan inkarcılar topluluğudur. Allah ve ahiret inancından yoksun olan ikinci gruba, içinde bulundukları büyük şuursuzluk ve bilgisizlik nedeniyle, Kurani bir terim olarak “cahiliye toplumu” adı verilir. Bu toplumun değer yargıları, ahlaki kıstasları Allah’ın koyduğu hükümlere göre değil, yanlış ve çarpık cahiliye hükümlerine göre belirlenmiştir.

Ahiret günü cennete sevkedilenler arasında yer alabilmek ancak bu dünyada da müminlerin tarafında olmakla mümkündür. Bunun ilk aşaması ise insanın içinde bulunduğu cahiliye toplumunu terketmesidir. Nitekim inkarcılardan “kopup-ayrılmak” Kuran’ın açık bir emridir: "... Sabır gösterenleri müjdele.“Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum ile) kopup-ayrıl.” (Müzzemmil; 10)

Kuran’daki örnek müminlerin, en başta da peygamberlerin izlediği yol budur. Örneğin Hz. İbrahim, inkarcı kavmine şöyle seslenmiştir: “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem; 48)

Bu kopup-ayrılma fiilî olduğu gibi kalben ve zihinsel olarak da gerçekleştirilmelidir. Fiilî olarak, insan cahiliye toplumunun üyeleri ile değil, müminlerle birlikte olmak için özel bir gayret göstermelidir. Bu birinci şarttır. Fakat bunu yaparken zihinsel ve ruhsal olarak da, cahiliye kültürünün tüm etkileri yokedilmeli, bilinçaltındaki tüm telkinleri ve kalıntıları temizlenmelidir.

Bunu yapmak hiç de zor bir şey değildir. Zira normal bir insan zaten görüp tanıyınca doğal olarak imanı küfre tercih eder; küfrün maddi ve manevi pisliklerinden temizlenmek ister. Çünkü iman; insan için faydalı olan, insanın ruhuna ve nefsine zevk veren tüm güzellikleri içinde barındırır. Allah, cennette olduğu gibi dünyada da, müminlere hiç bir inkarcının ulaşamayacağı maddi-manevi lezzetleri, nimetleri ve güzellikleri, cennetin bir numunesi olarak sunmuştur, bundan sonra da sunacaktır. Müminler, cenneteki sonsuz nimeti, büyük ihtişam ve estetiği takdir edebilecek bir duyarlılığa sahip oldukları gibi, dünyadaki nimetleri de takdir edebilecek yegane insanlardır.

Buna karşın inkar ise, insanın ruhunu sıkan, onu ağır baskılar, hırslar, saplantı ve tutkular altında boğan, onu hayatın güzelliklerinden mahrum kılan bir sistemdir. Müminlerle kıyaslanmasa da, küfre imtihan maksadıyla verilen bir takım nimetler onun azabını arttırmaktan başka işe yaramaz. Meşhur bir İslam aliminin benzetmesiyle bu nimetler “zehirli bal” gibidirler. Daha bu nimetleri tadarken inkarcılar, bunların içindeki azabın acısını hissetmeye başlarlar. İnkarın ahiretteki azabı daha dünyadayken peşlerine takılmıştır bile.

Burada önemli bir ilâhi sırra da değinmek gerekir: imanı sevmek ve onun insana getirdiği maddi ve manevi lezzetlerden zevk alabilmek, küfürden ise nefret edip onu çirkin görmek, her ne kadar doğal görünseler de aslında tamamen Allah’ın lûtfu sayesinde kavuşulan nimet ve meziyetlerdir. Allah bu metafizik durumu bir ayette şöyle bildirir.

... Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkarı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurat; 7)

Buna karşın Allah, bu büyük lütuf ve ihsanının değerini onlara göstermek için aynı durumun tersini küfür için yaratmıştır. Bunun sonucunda ise inkarcılar imanın içerdiği güzellikleri “mucizevi bir biçimde” göremez, aksine cahiliyenin; pis, karanlık, sıkıntı verici sisteminden zevk alırlar. Teknik ifadeyle, algılarında bir bozukluk vardır. Bu tesadüfen oluşmuş bir bozukluk değildir; Allah tarafından özel olarak yaratılmıştır. Allah, küfür sisteminin içerdiği tüm pislikleri ve kötülükleri, inkarcılar için “süslü” kılmıştır. Kuran bu sırrı şöyle haber verir:

Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine ‘süslü ve çekici gösterilmiş’ ve kendi heva (istek ve tutku)larına uyan kimseler gibi midir? (Muhammed; 14)

Küfrün önde gelenleri arasında bu süslü ve çekici görme olayı öyle boyutlara varmıştır ki bunu adeta yaşam felsefesi haline getirmişlerdir. örneğin Masonlar kendi kaynaklarında pislik ve rezillikten zevk alanları şöyle savunurlar:

“Köpek için kemiğin, domuz için dışkının çekici bir tadı olmasaydı, onlar bu maddelerle karınlarını doyurmak isterler miydi? Rezilliklerin her çeşidinden ayrı bir tad alan güçlü kişileri ayıplamayınız.” (Mason Dergisi, Sayı 29, Sayfa 20)

Görüldüğü gibi, eğer insan imanın verdiği açık ve berrak ruh haline ulaşamazsa, cahiliyenin karanlık ve tiksinti verici dünyasını “süslü ve çekici” bulmaya, o dünyaya karşı içinde bir eğilim hissetmeye başlar. Hayatın her anına müdahale eden, insan zihninin her noktasını etkisi altına alan cahiliye sistemi, müminlerin arasına yeni katılmış ya da müminlerin arasında olup da gerçek bir imani olgunluğa ulaşamamış kimseleri de olumsuz yönde etkileyip onlara zarar verebilir. Zayıf imana sahip kişi böyle bir yara aldığı takdirde müminlerin elindeki büyük nimetleri bırakarak, cahiliyedeki basit ve aldatıcı bazı “süs”lere saplanabilir.

Bilinçaltında cahiliyeden kalmış bir takım, duygusallık, maceracılık, gösteriş yapma arzusu gibi nefsani eğilimleri küfrün arasında tatmin etme arayışları da, kişiyi zamanla inkarcıların arasına iten etkenlerdendir.

Sonuç olarak yapılması gereken, cahiliye toplumunu tam olarak terketmek, ona hiç bir şekilde eğilim göstermemek ve bilinçaltındaki cahiliye kırıntılarını köklü olarak temizlemektir. Bu kitapçık, bu konudaki bazı önemli noktaları Kuran’ın ışığında ortaya koymak için yazılmıştır.

İlerleyen sayfalarda, imanı zayıf bir kişinin küfür ortamına nefsani olarak eğilim göstermesinin altında yatan sebepleri, şeytanın bu konudaki saptırma yöntemlerini, müminlerin hangi şartlarda küfürle birlikte olabileceği, küfür ortamında bulunmanın zararları, her türlü şartta müminlerle birlikte olmanın gerekliliği gibi konuları Kuran ayetleri ile inceleyeceğiz.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Zayıf imanlı kişinin küfür ortamına eğilim göstermesinin başlıca nedenleri
  • Şeytanın küfürle birlikte olmaya teşvik eden negatif telkinleri
  • Meşru bir gerekçe olmadan küfür ortamında bulunmanın zararları nelerdir?
  • Meşru bir gerekçeyle küfür ortamına giren müminin taşıdığı özellikler
  • Mümin ancak diğer müminlerle birlikte olabilir
  • Mümin topluluğu içinde yeralan ve farklı imani konumlara sahip olan insan çeşitleri