Cahiliye toplumunun batıl geleneklerinin etkisini üzerinde taşıyan karakterlerden bir diğeri de "erkek karakteri"dir. Her ne kadar yazılı bir tanımı olmasa da, cahiliye toplumunun hemen her üyesi bu karakterin tüm özelliklerini ezbere bilir. Her aile, çocukları daha doğmadan önce eğer erkek olursa, ona bu karakteri nasıl vereceklerinin planlarını yapar, hayallerini kurar. Çünkü herşeyden önce bu ahlakın yaşandığı bir toplumda bir erkek çocuğu sahibi olabilmek büyük bir gurur vesilesidir.
Cahiliye toplumunda saygı duyulan bu özellikler 'erkek adam dediğin...' diye başlayan kalıplarla sık sık ifade edilir. Onlara göre erkek karakterinin ilk prensibi güçlü ve üstün olmaktır. Bu telkin gerçekten de erkeklerde kadınlara nazaran genellikle daha güçlü bir şahsiyet oluşmasını sağlar. Güçlü bir karaktere sahip olmak elbette güzel bir özelliktir, ancak cahiliye toplumunda kastedilen güç Kuran ahlakında bildirilen güçlü karakter anlayışından uzak bir kavramdır. Acımasızlığa, katılığa, şefkatten ve merhametten uzak olmaya ve hatta kimi zaman şiddete dayalı üstünlük ve güç anlayışı cahiliye toplumundaki erkek karakteri için doğal görülür. Toplumdaki diğer dengeler de zaten erkeğin bu üstünlük iddiasını destekleyecek niteliktedir. Cahiliye toplumlarındaki kadınlar çoğunlukla ikinci sınıf ve ezik bir karakteri benimsemişlerdir. Bu durumda erkeklerin üzerinde daha üstün olabilecek ikinci bir karakter yoktur. İşte bu düşünce onlarda kayıtsız şartsız bir yeterlilik duygusunun gelişmesine neden olur. Bu nedenle de genellikle kimseden, ama özellikle de kadınlardan gelecek hiçbir eleştiriye ya da tavsiyeye açık olmazlar.
Bunun yanında her erkek kendisini toplumun görmek istediği gibi olmaya mecbur hisseder ve verilen bu kalıpların dışına çıkmamaya müthiş bir titizlik gösterir. Çünkü cahiliye toplumunda erkekliğin gerekliliklerini yerine getirememek son derece küçük düşürücü bir durumdur. Bir erkek, çocukluğundan yaşlılığına kadar her an çok güçlü ve çok cesur olmak zorundadır. Hiçbir konuda asla en ufak bir zayıflık, yenilgi ve erkek karakterine ters düşücek bir tavır göstermemelidir. Öyle ki hastalandığında ya da herhangi bir sebeple acı çektiğinde dahi bunu belli etmemelidir. Çünkü tüm bunlar sadece kadınlara has özelliklerdir ve erkeğin bu tarz acizlikler içerisine girmesi cahiliye toplumunun bakış açısına göre yakışık almaz ya da kendi ifadeleriyle "erkek adam acı hissetmez".
Ancak şunu da önemle eklemek gerekir ki, toplumun erkeğe verdiği güçlü, cesur ya da hakim karakterli olmak gibi özelliklerin hiçbirinde yanlışlık yoktur ve aslında tüm bunlar güzel özelliklerdir. Ama Kuran ahlakının yaşanmadığı bir toplumda ortaya atılan bir üstünlük iddiası "kibir" ve "büyüklenme" duygularının gelişmesine neden olur ki Kuran'da insanların bu tür tavırlardan sakınmaları emredilmiştir:
"İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Lokman Suresi, 18)
Bu nedenle cahiliye erkeklerinin aslında temelinde olumlu olabilecek bu özellikleri, büyüklenme eğilimlerinden dolayı olumsuz özelliklere dönüşür. Ortaya üstünlüğünden kesin emin olan, ne kendi hemcinslerinin, ne de diğer kişilerin sözüne itibar etmeyen enaniyetli bir kişilik çıkar.
Buraya kadar anlatılanlar, cahliye toplumundaki erkek karakterinin ana yapısını oluşturur. Temelini bu yapıdan alan, ancak aile, çevre, yaşam koşulları gibi faktörlerin etkisiyle gelişen daha pek çok erkek karakterine rastlamak da mümkündür. Bunlardan bazılarını kısaca şöyle sıralayabiliriz;
Bir önceki başlıkta bahsi geçen erkek karakterinin tam tersini yaşayan kimseler ise cahiliye toplumunda "kılıbık erkek" olarak adlandırılır. Cahiliye toplumunda yaşanan, üstünlük iddiasındaki erkek karakterinin yerine bu kimseler de kendi haklarını koruyamayacak kadar aşırı pasif bir yapı geliştirmişlerdir. Bu kimseler kendilerinden beklenildiği gibi "erkek adam dediğin..." kalıplarıyla ifade edilen mantıklara uymayan insanlardır. Kendi üstünlüklerini iddia etmek yerine genellikle başkalarının hakimiyetine sığınmayı tercih eden bu insanlar, kişilikli bir tavır gösteremezler. Kişiliksiz, güçsüz ve kendi deyimleriyle "hanım evladı" olarak nitelendirilirler.
Cahiliye toplumunda görülen bir başka karakter "kazak erkek" ya da "maço" olarak adlandırılan karakterdir. Bu kimseler "erkeğin kayıtsız şartsız üstünlüğüne" ve "kadının da kayıtsız şartsız zayıflığına" inanmışlardır. Kadının herhangi bir eşya gibi erkeğin bir malı olduğuna, dolayısıyla da gerektiğinde iyi davranılıp ama gerektiğinde de sert davranılabileceğine" kanaat getirmişlerdir. Sert ve haşin hareketlerin, kaba bir üslup kullanmanın ve kısa sürede tersleşmenin kendilerine özel bir hava verdiğini düşünürler. Kadınların zaten kendilerine bu karakterde bir eş aradıklarından emindirler ve bu nedenle de bu tavırlarıyla oldukça cazibeli bir hale geldiklerine inanırlar.
Cahiliye toplumunun "akşamcı" olarak adlandırdığı bir erkek karakteri daha vardır. Bu kimseler hayatın en önemli eğlencesinin özel olarak hazırlanan meze sofralarında içki içip, "sarhoş muhabbetleri" yapmak olduğunu sanırlar. Kendileri ile aynı yanlış düşünceyi paylaşan bir arkadaş grubuyla birlikte neredeyse her akşam bu alışkanlıklarını yinelerler. Cahiliye toplumunun bu kimseleri "akşamcı" ismiyle anmasının sebebi de bu toplantılardır.
Geç saatlere kadar süren bu masa sohbetlerinde faydalı ve hikmetli hemen hemen tek bir konu dahi konuşulmaz. Sarhoş olmalarının etkisiyle tamamen boş bir konuya takılıp saatlerce o konu üzerinde "felsefe yapar", nutuklar atar, birbirlerine hayat dersleri verirler. Hatta kimi zaman gecenin ilerleyen saatlerinde tartışmaya başlar ve çevrelerindeki insanlar tarafından zorla kontrol altına alınarak sakinleştirilirler. Bu kimseler genelde, günlük hayatlarında da akşamları yaşadıkları bu sarhoş karakterinin tüm özelliklerini yansıtırlar. Sık sık "akşamdan kalmayım, bana fazla bulaşmayın" şeklinde ifadeler sarfederler.
Bu saydıklarımız cahiliye toplumunda yaşanan erkek karakterlerinden sadece bir kaç tanesidir. Bunlar gibi daha yüzlercesine rastlamak mümkündür. Temeli, Kuran'a dayalı olmadığı için, cahiliye toplumunda yaşanan tüm bu modeller çarpık bir anlayış içerirler. Dikkatlice izlendiğinde bu hayatı ve bu karakteri yaşayan kimselerin hayatlarından gerçek anlamda memnun olmadıkları da açıkça görülür.