Küçük yaşlarda pek çok ideali olan bazı insanlar, büyüyüp olgunluk yaşına geldiklerinde artık belli hedeflere ulaşmış, okul bitirip bir meslek edinmiş, evlenip çocuk sahibi olmuş, başka beklentileri, arzuları ve hedefleri kalmamış, şevk ve heyecanlarını kaybetmişlerdir. Artık herkes içinde bulunduğu şartlara ve kültüre göre vakit geçirmekte; kimi kafelerde oturarak, kimi sahilde, çarşılarda, parklarda dolaşarak, kimi ise evinde uyuyarak, televizyon seyrederek vakit öldürmektedir. Her gün bir önceki günün aynısı olmakta, böylece bu insanların hepsi birer birer ölümü bekler hale gelmektedirler.
Böyle bir kişi, sabah gözlerini açtığı zaman, bugünün de diğer günlerden bir farkı olmadığını düşünür. Ne var ki beklendiği gibi bundan şikayetçi de değildir. Çünkü onun yaşadığı her günün hedefi, sadece ölmeden 'ertesi güne geçebilmek'tir. Bu ruh hali, söz konusu insanların ruhen ve fiziken hızlı bir şekilde çökmelerine sebep olur. 55-60 yaşlarında emekli olmuş bir insan aslında çok yaşlı sayılmaz. Fakat iyi ve güzel olan herşey için "geçti artık" şeklinde ifade ettikleri bakış açıları, onların kendilerini çok daha yaşlı hissetmelerine ve öyle de görünmelerine sebep olmaktadır. Oysa aynı yaşta fakat tam tersi bir bakış açısına sahip olan, içindeki şevki ve heyecanı hiç kaybetmeyen, çalışkan insanlar yaşıtlarına kıyasla çok daha dinç, enerjik ve neşeli olabilirler. Nitekim Kuran ayetlerinde de sürekli çalışmanın, hatta hiç boş kalmamanın faydalarına yönelik işaretler vardır. Allah İnşirah Suresi'nde yer alan ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. Ve yalnızca Rabbine rağbet et. (İnşirah Suresi, 7-8)
Basitlik kültüründe, bazı insanların hayattan tek beklentilerinin sadece yaşamak olduğu düşüncesi, sadece yaşlılarda ya da emeklilerde değil, başta da belirttiğimiz gibi toplumun her kesiminde, her yaş grubunda görülebilmektedir. İş hayatında belli bir kariyer yapmış, daha fazla yükselme beklentisi içinde olmayan, evlenip çocuk sahibi olmuş bazı kişilerde de bu bakış açısı kısmen vardır. Sabah işe gidip akşam dönmek, televizyon programlarını seyretmek ve yemek yiyip, yatmaktan başka yapacak bir işleri ya da hedefleri olmayan insanlarda da tek amaç, kimi bazı yaşlılarda olduğu gibi 'o günü atlatmak'tır.
Bu tip kişilerin yaşamlarında kolay kolay bir değişiklik ya da yenilik oluşmaz. Kendilerini geliştirmek, çevrelerine faydalı olmak gibi güzel ve asil düşüncelere asla sahip olamazlar. Çünkü bu tavır ve düşünceler hayatlarında değişikliklerin meydana gelmesine, düzenlerinin bozulmasına sebep olacaktır. Bu ise onların işlerine gelmeyen bir durumdur. Onlar, kimse kendilerine dokunmadan, kurmuş oldukları basit, monoton düzenleri, küçük dünyaları içerisinde yaşamak isterler.
Din ahlakı yerine basitlik kültürünü yaşayan insanların bazılarının, hiçbir hedefleri olmaksızın günlerini geçirebildiklerini, adeta ölümü beklediklerini görebiliriz. Böyle kişilerin bazıları perdeleri ardına kadar açık bir pencerenin önünde gün boyu pijamayla, sabahlıkla oturabilirler. Basitlik kültürü içinde yaşayan ve hayattan hiçbir beklentileri kalmayan bu insanların amaçları "sadece yaşamak"tır. Bunlar hayatlarının amacını vicdanlarında sorgulamayan, ahirete imanları zayıf olan, din ahlakından uzak yaşayan kimselerdir. Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmak, O'nun razı olacağı salih amellerde bulunmak, güzel ahlaklı, vicdanlı insanlarla hayırlarda yarışıp öne geçmek gibi hedefleri olmadığı için bu noktaya gelmiş, kendilerine olabilecek en alçaltıcı ve basit ideallerden birini edinmişlerdir. İçine düştükleri manevi boşlukta dünyevi ideallerini de bir kenara bırakıp, tüm istek ve arzularından, gösterdikleri çabadan, çalışmaktan, üretmekten dahası düşünmekten bile vazgeçmişlerdir. Artık sadece yaşamlarını sürdürecek kadar bir faaliyet içindedirler.
Bu insanların tamamı başta verdiğimiz örnekte olduğu gibi dünya ile bağlantısını koparmış kişiler değildir. Her gün işine gidip gelen bir kişi de benzer bir boşluk ve monotonluk içinde sadece o günü geçirmeyi hedefleyebilir. Çalışan, çalışmayan, genç, yaşlı, fakir, zengin, kadın, erkek ayrımı olmaksızın, yaratılış amacından uzak olan kimi insanlar kendilerine bu basit ideali edinmişlerdir: Sadece yaşamak.
Fakat ölüm kendilerine gelince hemen şuurları açılan ve dünyadaki yaşamlarına geri dönerek salih amellerde bulunmak isteyen bu insanlar hayatları boyunca zamanı, hiç düşünmeden, kaygısızca bol bol harcayan hatta belki de daha bir gün öncesine kadar 'vakit öldürmeye' çalışan insanlardır. Yaratılış amaçlarını göz ardı ederek bir ömrü Allah'a kulluktan uzak geçirmiş, yemek yiyip, uyuyarak, gündelik işlerine bakarak sadece yaşamayı amaç haline getirmişlerdir.
Ancak bu insanların sonsuz hayatlarında karşılaşacakları son şöyledir:
Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak. Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla. Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 54-56)
...Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler. Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler. (Şura Suresi, 44-45)
Dediler ki: "Rabbimiz, mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir topluluk imişiz." "Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar, eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim kimseler oluruz." Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." "Çünkü gerçekten Benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz, iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de," "Siz onları alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size Benim zikrimi unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz." "Bugün Ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir." (Müminun Suresi, 106-111)
Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir. İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüş yolu edinsin. Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek. (Nebe Suresi, 38-40)
Kimin de kitabı ardından verilirse, O da, helak (yok olmay)ı çağıracak, Çılgın alevli ateşe girecek. Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. (İnşikak Suresi, 10-15)
Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline; Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır. "Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. O, onların üzerine kilitlenecektir; (Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze Suresi, 1- 9)
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?" "Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar." İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız. (Kehf Suresi, 103-105)