Ulusal Bilimler Akademisi, mutasyonların evrim için gerekli olan genetik çeşitliliği sağladığını ileri sürmekte ve mutasyonlardan "Canlıyı, içinde bulunduğu ortamda varlığını sürdürebilme beklentisini artıracak araçlarla donatabilir ya da donatmayabilirler" diye söz etmektedir. (Bilim ve Yaratılışçılık, s.10) Oysa, mutasyonların canlılara UBA yazarlarının iddia ettikleri gibi faydalı özellikler kazandırmadığı, bu konuda yapılan bütün deney ve gözlemlerle ortada olan bir gerçektir.
Mutasyon, bir canlının DNA'sında, yani genetik bilgisinin saklı olduğu molekülde meydana gelen rastgele değişikliklerdir.
Mutasyon, bir canlının DNA'sında, yani genetik bilgisinin saklı olduğu molekülde meydana gelen rastgele değişikliklerdir. DNA, bilim adamları tarafından bilgi bankasına veya büyük bir kütüphaneye benzetilir. Bir kütüphanedeki kitaplardan herhangi birine rastgele ve bilinçsizce harfler eklendiğinde veya harflerin yeri değiştiğinde nasıl o kitaptaki bazı kelimeler ve cümleler anlamını yitirecekse, mutasyon da DNA'da bilgi azaltıcı bir etki yapar. DNA'daki kompleks bilgiye rastgele ve bilinçsizce müdahale eden mutasyon, DNA'ya ve dolayısıyla organizmaya zarar verir, veya en iyi ihtimalle organizma üzerinde etkisiz olur. Ancak, hiçbir zaman mutasyonlar DNA'ya yeni bir bilgi eklemez, organizmayı geliştirecek bir etki oluşturmazlar. Bunun gözlemlenmiş tek bir örneği yoktur.
Bunun en yakın örneği, mutasyonların insanlar üzerindeki olumsuz etkileridir. Son yıllarda, genetik mutasyonların neden olduğu binlerce hastalık bulunmuştur. Tıp genetiği kitaplarında 4500 farklı genetik hastalık sayılmaktadır. Down sendromu, orak hücre anemisi, cücelik, zeka gerilikleri, kistik fibroz, akıl hastalıkları ve kanser türleri bu genetik mutasyonların neden olduğu hastalıklardandır. Çernobil ve Hiroşima'da radyasyon nedeniyle insanların birkaç nesil boyunca sakat veya hasta olarak doğmalarının nedeni de mutasyonlardır.
Fransız Bilimler Akademisi'nin eski başkanı ve 35 ciltlik Traite de Zoologie kitabının yazarı Pierre Paul Grassé mutasyonları bir metinde yapılan imla hatalarına benzetmiş ve mutasyonların evrim meydana getiremeyeceklerini şöyle açıklamıştır:
(Mutasyonlar) Mevcut olanı değiştirirler ancak bunu, hangi yöntemle olursa olsun düzensizlik içinde yaparlar. Düzenli bir canlıda en küçük bir düzensizlik meydana gelir gelmez, hastalık ve sonrasında ölüm gelecektir. Yaşam ve kargaşa arasında olası bir uzlaşma yoktur.1
DNA, bilim adamları tarafından bilgi bankasına veya büyük bir kütüphaneye benzetilir.
Grassé'nin de belirttiği gibi, mutasyonlar son derece düzenli yapılara düzensizlik getirirler. Mutasyonlar bir şehirde meydana gelen depreme veya bir saatin duvara sertçe atılmasına benzetilebilir. Nasıl ki depremler şehri, duvara atılmak da saati geliştirmez, hatta zarar verirse, mutasyonlar da canlılara zarar verirler, onları geliştirmezler. Evrimciler bu gerçeği bildikleri halde, mutasyonları evrim meydana getiren bir mekanizma olarak öne sürerler. Evrimcilerin bu konudaki çelişkilerini daha iyi görebilmek için, bazı evrimci bilim adamlarının mutasyonların canlılar için zararlı olduklarına dair ifadelerine yer vermek yerinde olacaktır.
California Üniversitesinden biyoloji ve felsefe profesörü Francisco J. Ayala:
X ışınları gibi yüksek enerjili radyasyonlar mutasyon oranını artırırlar. Radyasyondan dolayı meydana gelen mutasyonlar rastgele, bir anlamda onları taşıyan bireylerin sağlığı üzerindeki etkilerden bağımsız olarak meydana çıkar... Bir organizmadaki genom gibi tamamen organize bir sistemde rastgele bir değişiklik sistemin düzenini veya kullanılırlığını artırmaz, aksine azaltır.2
Wisconsin Üniversitesi, Tıp Genetiği Bölüm Başkanı, radyasyon ve mutasyon konusunda uzman James F. Crow:
Bir kütüphanedeki kitaplardan herhangi birine rastgele ve bilinçsizce harfler eklendiğinde o kitaptaki bazı kelimeler ve cümleler anlamını yitirir. DNA için de aynı durum söz konusudur. DNA'daki kompleks bilgiye rastgele ve bilinçsizce yapılan bir müdahale, yani mutasyon, DNA'ya ve dolayısıyla organizmaya zarar verir, veya en iyi ihtimalle organizma üzerinde etkisiz olur.
Mutasyonların hemen hepsi zararlıdır ve bunun bedelini insanlar öder. Bu nedenle mutasyon oranını yükseltecek olan her türlü insan aktivitesi insanlık için ciddi sağlık ve ahlak sorunları oluşturuyor demektir.3
Hayatı oluşturan kimyasal işlemlerin bütünlüğüne isabet edecek rastgele bir değişikliğin bozucu etkisi olacağı kesindir. Aynen bir televizyondaki bağlantıların rastgele değiştirilmesinin görüntünün kalitesini artırmaması gibi.4
Biyolog Dr. Mahlon B. Hoagland:
Bugün canlı organizmalarda birikmiş bilgi... bütün dünya şiirlerinin toplamından daha çok işlenmiş, daha incedir. Bir harfte, bir kelimede, bir deyimde rastlantıya bağlı bir değişimin parçayı daha iyi yapması uzak bir olasılık; böyle rastlantısal bir çarpmanın zararlı olması daha akla yatkındır. Birçok biyolog, nükleer silahların, nükleer reaktörlerin ve endüstride üretilen mutasyona neden olabilecek türden kimyasal maddelerin artmasından, bu nedenle korkmaktadırlar.5
Hatırlayacaksınız, bir organizmanın DNA'sında bir değişikliğin olması hemen her zaman onun için zararlıdır; başka bir deyişle yaşamını sürdürebilme kapasitesinde azalmaya yol açar. Bir benzetme yapalım; Shakespeare'in oyunlarına rastgele eklenen cümlelerin onları daha iyi yapması pek olası değildir... Temelinde DNA değişiklikleri ister mutasyonla, ister bizim dışarıdan bilerek eklediğimiz yabancı genlerle olsun, yaşamı sürdürebilme şansını azaltma özelliklerinden dolayı zararlıdır.6
Ünlü matematikçi Dr. Warren Weaver :
Çoğu kimse, bilinen tüm mutasyon örneklerinin zararlı olduğu sonucu karşısında şaşıracaktır, çünkü mutasyonlar evrim sürecinin gerekli bir parçasıdır. Nasıl olur da iyi bir etki -yani bir canlının daha gelişmiş canlı formlarına evrimleşmesi- pratikte hepsi zararlı olan mutasyonların sonucu olabilir?7
Üstelik mutasyona uğramış genlerin, karşılaşılan durumların büyük çoğunluğunda ve şimdiye kadar üzerinde çalışılan türlerde zararlı etkilerine rastlanmıştır. En uç durumlarda zararlı etkiden kastettiğimiz ölüm demektir. Diğer durumlarda ise döl üretebilme olanağının azalması veya diğer bazı ciddi anormallikler anlamına gelir.8
Weaver'ın sorduğu soru çok önemlidir ve evrimciler tarafından cevaplanmayı beklemektedir: Nasıl olur da iyi bir etki -yani bir canlının daha gelişmiş canlı formlarına evrimleşmesi- pratikte hepsi zararlı olan mutasyonların sonucu olabilir?
Mutasyonları bilim adamları bir şehirde meydana gelen depreme veya bir saatin duvara sertçe atılmasına benzetmektedirler. Nasıl ki depremler şehri, duvara atılmak da saati geliştirmez, hatta zarar verirse, mutasyonlar da canlılara zarar verirler, onları geliştirmezler.
New York Bilimler Akademisi üyesi I. L. Cohen "mutasyonların doğal seleksiyon ile birlikte 6.000.000 kompleks türün kökeni olduğunu ileri sürmek veya kanıtlamaya çalışmak, mantıkla alay etmek, kanıtları inkar etmek ve matematiksel olasılıkları reddetmektir."9 derken, canlı türlerinin mutasyon ve doğal seleksiyonun bir eseri olduğuna inananların durumunu ortaya koymaktadır.
Evrimcilerin mutasyonla ilgili iddialarının inandırıcı olmamasının bir diğer nedeni ise, faydalı mutasyonlar olmadığı gibi, doğada bu faydalı mutasyonları bilinçli bir şekilde koruma altına alarak biriktirecek bir mekanizma da olmamasıdır. Örneğin kör bir canlının göze ve görme sistemine sahip olabilmesi için birçok mutasyona ihtiyacı olacaktır. Dolayısıyla, "faydalı" ve "göz, görme sinirleri ve beyindeki görme merkezi için gerekli-isabetli" mutasyonların sürekli olarak aynı canlının soyuna isabet etmesini beklemek, imkansıza inanmaktır. Bunun için bu canlının soyunu takip eden, bu canlının dış dünyayı görme ihtiyacı olacağını önceden görebilen, gözle ve görmeyle ilgili tüm genetik bilgiye sahip, dolayısıyla hangi mutasyonlara gerek olduğunu bilen, büyük bir özenle nesiller boyunca yararlı ve isabetli mutasyonları biriktiren bir bilince ve güce ihtiyaç vardır. Doğada ise böyle bir bilinç ve akıl yoktur. Birçok evrimci de bu imkansızlığa dikkat çekmiştir. Örneğin California Berkeley Üniversitesinden Prof. Kevin Padian, doğada meydana gelen rastgele mutasyonların canlı türlerini oluşturduğuna inanan biri olup olmadığını sormaktadır:
Büyük evrimsel değişiklikler nasıl başladı? Türlerin on binlerce yıl oturup faydalı mutasyonların meydana gelmesini beklediğine (bu arada bu nasıl oluşmaktadır?) ve büyük bir istekle bunları yeni ve yararlı bir tür değişimi oluşana kadar biriktirip koruduklarına inanan biri var mı? İşte bu durum Waddington ve diğerlerinin de belirttiği gibi Neo-Darwinizm'in "saçma ve mantık dışı" matematik argümanlarıdır.10
Grassé ise aynı konu hakkında şu yorumu yapmaktadır:
Mutasyonlar zaman içinde tutarsız şekilde meydana gelirler. Birbirlerini tamamlayıcı değildirler, ayrıca, birbirini izleyen jenerasyonlar içinde belli bir yöne doğru birikmezler.11
Solungaçlı bir balığın akciğerli solunuma geçmesi için birçok mutasyona ihtiyacı olacaktır. 'Faydalı' ve 'akciğer için gerekli-isabetli' mutasyonların sürekli olarak bu balığın soyuna isabet etmesini beklemek, imkansıza inanmaktır.
Kaldı ki, eğer evrimcilerin varsaydıkları -ama hiçbir zaman gösteremedikleri- oranda "faydalı mutasyon" gerçekleştiğini kabul etsek bile, bu evrim teorisini kurtarmamaktadır. 1996 yılında yayınlanan Not By Change isimli kitabıyla bilim dünyasının gündemine gelen, MIT ve John Hopkins University gibi dünyanın en itibarlı üniversitelerinde çalışmış İsrailli biyofizikçi Dr. Lee Spetner'ın hesapları, bu konuda belirtilmesi gereken önemli bir gerçektir. Spetner, Neo-Darwinizm'i sorguladığı söz konusu kitabında evrimci otoritelerin verdikleri (mutasyon frekansı ve tüm mutasyonlar içinde "faydalı mutasyon" oranı gibi) rakamları kullanarak, bir türün bir başkasına dönüşmesinin mümkün olup olmadığını çok detaylı bir biçimde hesaplamıştır. Spetner'ın yaptığı bu hesabın sonucu ise çarpıcıdır: İmkansız! Eğer, gözlem ve deneylerimizde yeri olmayan "faydalı mutasyonların" varlığını teorik olarak kabul etsek bile, bunların belli bir canlı türünde art arda ve ayrı doğrultuda birikmesi, başka mutasyonların getireceği dezavantajlar nedeniyle elenmeden kalması ve bu süreç sonucunda yepyeni bir canlı türünün çıkması, imkansızdır.
Spetner'in bu hesabına tatmin edici bir cevap verebilen evrimci ise olmamıştır.
Görüldüğü gibi mutasyonlar canlılar için zararlıdır ve gözlemlenmiş faydalı mutasyon örneği yoktur. Evrimcilerin "faydalı mutasyon" örneği olarak ileri sürdükleri örnekler ise birer çarpıtmadan ibarettir. Bu örneklerin hiçbirinde organizmanın evrimi için gerekli olan faydalar, yani genetik bilgi artışı sağlanmamaktadır. Şimdi evrimcilerin verdikleri "faydalı mutasyon" örneklerinin gerçekte neden faydalı olmadıklarını ve evrim sağlayamayacaklarını inceleyelim.
Bozulmuş kan hücresinin sağlıksız görünümü
Orak hücre anemisi, kanda oksijen taşımakla görevli olan hemoglobin adlı molekülü kodlayan gende meydana gelen bir hatadan, yani mutasyondan kaynaklanan ciddi bir hastalıktır.
Orak hücre anemisi, kanda oksijen taşımaya yarayan hemoglobin molekülünün üretimi için gereken koddaki kalıtımsal bir hatadan kaynaklanır. Bu hata sonucunda, hemoglobin molekülünün yapısı bozulur ve oksijen taşıma yeteneği ciddi şekilde zarar görür. Hemoglobin taşıyan alyuvar hücrelerinin de normal biçimleri olan dairesel şekilleri bozulur ve orak şeklini alırlar. Orak hücre anemisi olan kişilerin sıtmaya karşı bağışıklık kazanmasından dolayı evrimciler bu mutasyonu faydalı mutasyon olarak tanımlarlar. Oysa, ortada komplekslikte bir artış veya canlının fonksiyonlarında bir gelişme yoktur, aksine bir kusur vardır. Orak hücre anemisi olan hastalar, gelişme bozukluğu, enfeksiyonlara karşı dayanıksızlık, damar tıkanıklığından kaynaklanan kronik organ hasarları, organlarda fonksiyon yetersizlikleri ve bozuklukları, halsizlik gibi hastalıklara sahiptirler.
Tıp kitaplarının kan hastalıkları bölümünde ele alınan bu mutasyon örneğinin evrimciler tarafından "faydalı mutasyon" olarak değerlendirilmesi şaşırtıcıdır. Bu hastalığa sahip kişilerin sıtmaya olan kısmi bağışıklıklarının evrimin bu kişilere bir "armağanı" olduğunu, söz konusu mutasyonun bu nedenle faydalı olduğunu söylemek akla uygun değildir. Bu görme özürlü bir insana, yaygın bir göz nezlesine yakalanmadığı için avantajlı olduğunu söylemekle aynı mantıksızlıkta bir iddiadır.
Bakteri DNA'sı. Mutasyon sonucunda genetik bilgi kaybına uğrayan bakteriler antibiyotiğe dirençli hale gelirler. Ancak bu mutasyon bakterinin DNA'sına bilgi eklememekte, onu geliştirmemektedir. Dolayısıyla, evrim için bir delil oluşturmaz.
Evrimcilerin faydalı mutasyonlara gösterdikleri örneklerden bir diğeri de bakterilerin antibiyotik direncidir. Bu örnek de diğerleri gibi bir aldatmacadan ibarettir.
Bakterilerin antibiyotiklere karşı zamanla bağışıklık kazandıkları bilinmektedir. Bu direncin işleyişi şudur: Antibiyotiğe maruz kalan bakterilerin büyük kısmı ölmekte, ama bazıları bu antibiyotikten etkilenmemekte ve bunlar hızla çoğalarak tüm popülasyonu oluşturur hale gelmektedirler. Böylece tüm popülasyon, antibiyotiğe dirençli hale gelmektedir.
Evrimciler ise, bakterilerin içinde bulundukları koşullara uyum sağlayarak evrimleştiklerini öne sürmektedirler. Oysa gerçek böyle değildir. İsrailli biyofizikçi Prof. Dr. Lee Spetner, bu konuda en detaylı çalışmalara sahip kişilerden biridir. Prof. Spetner, bakteri bağışıklığının iki ayrı mekanizma ile sağlandığını ve bu iki mekanizmanın da evrime hiçbir katkı sağlamadığını anlatır. Prof. Spetner'ın sözünü ettiği iki mekanizma şöyledir;
1) Bakterilerde zaten var olan direnç genlerinin aktarılması ve
2) Mutasyon sonucunda genetik bilgi kaybına uğrayan bakterilerin antibiyotiğe dirençli hale gelmesidir.
Prof. Spetner, 2001 tarihli bir makalesinde ilk mekanizmayı şöyle açıklamaktadır:
Bazı mikroorganizmalar, antibiyotiklere direnç sağlayan genlere sahiptirler. Bu bağışıklık, antibiyotik molekülünün formunu bozma veya onu hücreden dışarı atma sayesinde gerçekleşir. Bu genlere sahip olan organizmalar bunu diğer bakterilere transfer ederek onlara da bağışıklık kazandırabilirler. Bağışıklık mekanizması belirli bir antibiyotiğe yönelik olsa da, pek çok patojenik bakteri... farklı gen setleri edinmeyi ve çeşitli antibiyotiklere karşı bağışıklık kazanmayı başarmıştır.12
Bu ise evrimin delili değildir ve Prof. Spetner bunu şöyle açıklar:
Antibiyotik bağışıklığının bu şekilde elde edilmesi... evrim için delil oluşturması beklenen mutasyonlar için bir prototip (örnek) oluşturmaz. Teoriyi (evrimi) sergileyen mutasyonlar, bakterinin genomuna bilgi ekleyen genetik değişiklikler değildir; bu değişiklikler aynı zamanda tüm biokozma (biyolojik dünyaya) bilgi eklemelidir. Genlerin yatay transferi, sadece, zaten bazı türlerde var olan genetik bir bilgiyi dağıtmaktadır.13
Yani ortada bir evrim yoktur, çünkü yeni bir genetik bilgi ortaya çıkmamakta, sadece zaten daha önceden var olan bir genetik bilgi bakteriler arasında transfer edilmektedir.
Bağışıklığın ikinci türü, yani mutasyon sonucunda ortaya çıkan bağışıklık da bir evrim örneği değildir. Prof. Spetner konuyu şöyle açıklar:
Bazen de bir mikroorganizma, tek bir nükleotidin (DNA basamağının) rastlantısal olarak yer değiştirmesi sonucunda bir antibiyotiğe karşı bağışıklık edinir... İlk kez Waksman ve Albert Schatz tarafından 1944'de rapor edilen Streptomisin (Streptomycin), bakterilerin bu yolla bağışıklık kazanabildiği bir antibiyotiktir. Ama her ne kadar geçirdiği mutasyon, streptomisinin varlığı durumunda mikro organizmaya yararlı olsa da, yine de bu, Neo-Darwinist teori tarafından ihtiyacı duyulan mutasyon türü için bir örnek oluşturmaz. Streptomisine bağışıklık sağlayan mutasyonun etkisi ribozomda ortaya çıkar ve bu mutasyon, antibiyotik molekülü ile ribozom arasındaki moleküler eşleşmeyi bozar.14
e-coli bakterisinin DNA'sı
Spetner, bu olayı Not By Chance isimli kitabında kilit-anahtar ilişkisinin bozulmasına benzetmektedir. Streptomisin, bir kilide birebir uyan bir anahtar gibi, bakterilerin ribozomuna yapışır ve bu rizobomu etkisiz hale getirir. Mutasyon ise ribozomun şeklini bozmakta ve bu durumda streptomisin ribozoma yapışamamaktadır. Bu, "bakteri streptomisine karşı bağışıklık kazandı" gibi yorumlansa da, aslında bakteri için bir kazanç değil kayıptır. Spetner üstteki satırlarına şöyle devam eder:
Ortaya çıkmaktadır ki, (ribozomun yapısındaki) bu bozulma, bir spesifiklik (belirli bir işe göre özelleşme) azalması, yani bir enformasyon (bilgi) kaybıdır. Asıl nokta şudur ki, (evrim) bu gibi mutasyonlar ile sağlanamaz, bu mutasyonlar ne kadar çok olursa olsun. Evrimin, spesifikliği azaltan mutasyonlarla inşa edilmesi mümkün değildir.15
Konunun özeti şudur: Bakterinin ribozomuna isabet eden bir mutasyon, bu bakteriyi streptomisine karşı dirençli hale getirebilmektedir. Ama bunun nedeni, mutasyonun ribozomu "bozması"dır. Yani bakteriye bir genetik bilgi eklenmemektedir. Aksine ribozomunun yapısı bozulmaktadır, gerçekte bir anlamda bakteri "sakat" hale gelmektedir. (Nitekim bu mutasyonu geçiren bakterilerin ribozomunun normal bakterilere göre daha verimsiz olduğu belirlenmiştir.) Bu "sakatlık", ribozoma yapışacak şekilde bir tasarıma sahip olan antibiyotiği engellediği için, ortaya "antibiyotik bağışıklığı" çıkmaktadır.
Sonuçta ortada "genetik bilgiyi geliştiren" bir mutasyon örneği yoktur ve bakterilerdeki bağışıklık mekanizmaları evrim teorisine delil oluşturmaz. Prof. Spetner evrim teorisinin ihtiyacı olan mutasyonların hiçbir zaman gözlemlenmediğini şöyle açıklar:
Makroevrimin ihtiyaç duyduğu mutasyonlar hiçbir zaman gözlemlenmemiştir. Neo-Darwinist teori tarafından ihtiyaç duyulan rastlantısal mutasyonları temsil edebilecek, moleküler düzeyde incelenmiş hiçbir mutasyonun genetik bilgi eklediği görülmemiştir. Araştırdığım soru "gözlemlenmiş mutasyonlar, teorinin destek bulmak için ihtiyaç duyduğu mutasyonlar mıdır" sorusudur. Cevap "HAYIR" çıkmaktadır.16
Bir mutasyon bir organizmanın morfolojisini yani şeklini değiştirmediği sürece evrim için ham madde oluşturamaz. Morfolojik mutasyonların yoğun olarak incelendiği canlılardan biri meyve sinekleridir (Drosophila melanogaster). Drosophila'ya uygulanan birçok mutasyondan birinde, gerçekte iki kanatlı olan meyve sineği ikinci bir çift kanada sahip olmuştur. 1978 yılından bu yana bu 4 kanatlı meyve sineği ders kitaplarında ve diğer evrimci yayınlarda oldukça popüler olmuştur.
Ancak evrimci yayınların hemen hiç belirtmedikleri bir nokta, ekstra kanatların uçuş kaslarından yoksun olmalarıdır. Dolayısıyla bu meyve sinekleri sakattırlar, çünkü kanatlar uçmalarını ciddi şekilde engellemektedir. Bu nedenle çiftleşmek için de güçlük çekmektedirler. Doğaya bırakıldıklarında ise yaşayamamaktadırlar. Amerikalı biyolog Jonathan Wells, Icons of Evolution adlı önemli kitabında, diğer bazı klasik Darwinist propaganda malzemeleri ile birlikte 4 kanatlı meyve sineklerini de inceler ve bu örneğin gerçekte evrim teorisi için hiç bir kanıt oluşturmadığını detaylarıyla açıklar.
Gerçekte 20. yüzyıl boyunca meyve sinekleri evrim için bir kanıt değildirler ve bunu evrimciler de kabul ederler. Gordon Taylor şöyle demiştir:
Bu çok çarpıcı ama bu kadar da gözden kaçırılan bir gerçektir: Altmış yıldır dünyanın dört bir yanındaki genetikçiler evrimi kanıtlamak için meyve sinekleri yetiştiriyorlar. Ama hala bir türün, hatta tek bir enzimin bile ortaya çıkışını gözlemlemiş değiller.17
Meyve sineklerine uygulanan mutasyonlarda, bu sinekler fazladan iki kanat sahibi olmuşlardır. Ancak, evrimcilerin belirtmekten kaçındıkları nokta, bu ekstra kanatların uçuş kaslarından yoksun olmaları ve bu nedenle sineğin uçuşunu önemli ölçüde engellemeleridir. Dolayısıyla söz konusu mutasyonlar, bu sineği geliştirmemiş, onu özürlü yapmıştır.
Prof. Michael Pitman ise Adam and Evolution adlı kitabında, şu yorumu yapmıştır:
Sayısız genetikçi meyve sineklerini nesiller boyunca sayısız mutasyonlara maruz bıraktılar. Peki sonuçta insan yapımı bir evrim mi ortaya çıktı? Maalesef hayır. Genetikçilerin yarattıkları canavarlardan sadece pek azı beslendikleri şişelerin dışında yaşamlarını sürdürebildiler. Pratikte mutasyona uğratılmış olan tüm sinekler ya öldüler, ya sakat kaldılar ya da kısır oldular.18
Sonuç olarak, ne meyve sinekleri, ne bakterilerin antibiyotik direnci ne de orak hücre anemisi, evrimcilere bir delil oluşturmamaktadır. Dolayısıyla evrimcilerin mutasyonların evrimin sebebi olduğu iddiası bilimsel olarak hiçbir delile dayanmamaktadır.
1. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, 1977, New York, N.Y., s.97-98
2. Francisco J. Ayala, "Genotype Environment and Population Numbers", Science, vol.162 (27 Aralk 1968), s. 1456
3. James F. Crow, "Ionizing Radiation and Evolution", Scientific American, vol. 201 (Eylül 1959), s. 138
4. "Genetic Effects of Radiation", Bulletin of Atomic Scientists, No: 14, s. 19-20
5. Mahlon B. Hoagland, Hayatn Kökleri, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitaplar 12.Basm, Mays 1998, s. 69
6. Mahlon B. Hoagland, Hayatn Kökleri, s. 153
7. Warren Weaver, "Genetic Effects of Atomic Radiation", Science, cilt 123, 29 Haziran 1956, s. 1159
8. Warren Weaver, "Genetic Effects of Atomic Radiation", Science, s. 1158
9. I.L. Cohen, Darwin Was Wrong: A Study in Probabilities, New York: New Research Publications, Inc., 1984, s. 81
10. Kevin Padian, "The Whole Real Guts of Evolution", Review of Genetics, Paleontology and Macroevolution, By Jeffrey S. Levinton, s. 77
11. Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, 1977, New York, N.Y., s.97-98
12. Dr. Lee Spetner, "Lee Spetner/Edward Max Dialogue: Continuing an exchange with Dr. Edward E. Max", 2001, http://www.trueorigin.org/spetner2.asp
13. Dr. Lee Spetner, http://www.trueorigin.org/spetner2.asp
14. Dr. Lee Spetner, http://www.trueorigin.org/spetner2.asp
15. Dr. Lee Spetner, http://www.trueorigin.org/spetner2.asp
16. Dr. Lee Spetner, http://www.trueorigin.org/spetner2.asp
17. Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, New York, Harper & Row, 1983, s. 48
18. Michael Pitman, Adam and Evolution, London, River Publishing, 1984, s. 70