Altınçağ'da hayatın her anına hakim olan bolluk, zenginlik, güzellik ve ilerleme, sanat alanına da hakim olacaktır. Bu dönemde insanlar hep güzellikle karşılaşacak, ahlakları gibi, yaşadıkları yerler, bahçeleri, evlerinin dekorasyonu, kıyafetleri, dinledikleri müzik, eğlence şekilleri, tiyatroları, resimleri, sohbetleri de güzelleşecektir. Baştan beri üzerinde durduğumuz gibi, Altınçağ'ın en önemli özelliği Kuran'a bağlı ve Kuran ahlakının eksiksiz olarak yaşandığı bir dönem olmasıdır. Dolayısıyla insanlar, Allah'ın Kuran'da inanan kullarına müjdelediği güzelliklerin hepsini bu dönemde yaşayabileceklerdir. Allah ayetinde iman eden müminleri dünyada da güzel bir hayatla yaşatacağını şöyle bildirmektedir:
Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını yaptıklarının en güzeliyle biz muhakkak vereceğiz. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 96-97)
Kuran'da Allah'ın emirlerine uygun olarak yaşanan ortamların bir nevi "barış yurdu"na dönüşeceğine dikkat çekilmiştir. Ve bu ahlaktaki insanların hem dünyada daha fazla güzellikle karşılaşacağı, hem de ahirette sonsuz bir cennet hayatıyla ödüllendirilecekleri müjdelenmiştir:
Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 25-26)
Kuran ahlakının hakim olduğu Altınçağ'da günlük yaşantının, sanat anlayışının, ekonominin, kısacası sosyal hayatı ilgilendiren her türlü konunun nasıl olabileceğini tahmin etmek mümkündür. Çünkü Kuran'da, hayatın her anını etkileyen bir anlayış tarif edilmektedir. Bunun temelinde ise her konuda, Allah'ın en fazla hoşnut olacağı, en güzel, en doğru ve akılcı olanı uygulamak vardır. Kuran'da tarif edilen bu anlayış ve akıl doğrultusunda, Altınçağ'da dünya tarihinde görülmemiş üstünlükte bir sanat anlayışının yaşanacağını söyleyebiliriz.
Günümüzde, sanatın farklı alanlarıyla uğraşan insanların önemli bir bölümü, yaptıklarını bir meslek olarak düşünmektedirler. Bu insanlar için kazanç sağlamak genelde sanatlarından çok daha önce gelir. Bu ise hem yaptıklarını kaygı ve endişe içerisinde gerçekleştirmelerine, hem de asıl güzel gördüklerini ve içlerinden geleni değil de, maddi çıkar ve itibar kazanacakları şeyi yapmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle de ortaya daha önce hiç denenmemiş yeni sanat eserleri çıkarmak için çaba sarf etmeleri gereksizdir. Ellerinde hazır ve kısa sürede maddi kazanç sağlayacak bir yol varken, zor olanı ve çaba gerektireni tercih etmezler. Geniş düşünmeye gerek duymazlar, çünkü önemli olan yapacakları işi bir an önce bitirip, karşılığını almalarıdır. Oysa bir sanatçı için en önemli konulardan biri geniş ve özgür düşünebilmesi ve sürekli yenilikler üretebilmesidir.
Öte yandan, eğer bir sanatçı gerçekten ortaya çok kaliteli ve düzeyli eserler çıkarsa bile, bu sanatçıyı destekleyip eserlerini topluma ulaştırması gerekenler muhtemelen bunu "piyasa" açısından karlı bulmamakta ve desteklememektedir. Günümüzde pek çok kuruluş, kalite, düzey, anlam, estetik gibi sanatsal değerleri değil, sadece çok satmayı ve çok para kazanmayı düşündükleri için, "sanat" ve "sanatçı" etiketleri altında son derece kalitesiz, düzeysiz, anlamsız ve çirkin şeyleri topluma sunmaktadır.
Altınçağ'da tüm bu olumsuzluklar ortadan kalkacaktır. Çünkü herkese ulaşan bir bolluk ve refah ortamı oluşacaktır. Dolayısıyla sanatla ilgilenen kimselerin maddi kaygıları kalmayacak, son derece huzurlu ortamlarda yeteneklerini gereği gibi kullanabileceklerdir. Sanatın İlahi bir güzellik olduğu anlaşılacak ve böylece sanata gereken önem verilecektir. Sanatçılar Allah'ın yarattıklarında gördükleri güzelliklerden aldıkları ilhamla benzersiz eserler ortaya koyabileceklerdir. Kuran ahlakından ve derinliğinden kaynaklanan bu eserlerde, benzersiz bir kabiliyet ve çok zengin bir akıl gücü olacaktır.
Ahir zamanla birlikte sanatta yaşanacak olan büyük gelişmenin bir diğer nedeni ise, şu anda sanat dünyasında bir hayli yaygın olan "çirkinliği tasvir etme" eğiliminin ortadan kalkacak olmasıdır. Sözkonusu eğilim, materyalist felsefenin topluma hakim olması sonucunda yayılan nihilist ve karamsar fikirlerden doğmaktadır. Sanat adına, insanları karamsarlığa sürükleyecek, yaşamdan soğutacak, gerilim ve bunalıma sokacak ürünler ortaya konmakta, çirkinlik bir değer olarak görülmektedir. Resimlerin, heykellerin ya da müziklerin konuları, özellikle ölüm, acı, nefret, yalnızlık, amaçsızlık, anlamsızlık gibi konulardan seçilmektedir. Bu durum, inançsızlığın insan ruhunda meydana getirdiği karmaşa ve tahribatın doğal bir sonucudur. Ahir zamanda ise inançsızlığin doğurduğu tüm bu psikolojik buhranlar ortadan kalkacak, insanlık Kuran ahlakının getirdiği mutluluk, huzur ve güvene kavuşacak ve bunun doğal bir sonucu olarak sanat da çirkinlikleri değil, güzellikleri tasvir eden bir uğraşı haline gelecektir.
Sanatın özünde, düşünmek, incelikleri fark edebilmek, gördüklerinden zevk alıp bunları başkalarının da zevk alabileceği şekilde sunabilmek yatar. Bu özelliklerin kaynağı ise Kuran ahlakıdır. Allah Kuran'da müminlere çevrelerinde gördükleri her varlığı incelemelerini, üzerinde düşünmelerini, Allah'ın yarattığı olaylardaki hikmetleri görebilmelerini emretmektedir. Allah'ın müminleri düşünmeye davet ettiği ayetlerden biri şöyledir:
Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. (Kaf Suresi, 6-10)
Ayette bildirilenlerin her biri insanların hemen her gün rastladıkları varlıklardır. Ancak sadece çevresine hikmet gözüyle bakan müminler bitkilerdeki "gözalıcı ve iç açıcı" güzelliği fark edebilirler. Bir çileğin rengi, bir gülün kokusu, muzun kendine has kusursuz ambalajı, gökyüzünün yıldızlarla süslenmiş olması imanlı bir insana, diğer insanların asla kavrayamayacağı bir anlam ifade eder. Bu güzellikleri dile getirmenin, yorumlamanın, günlük hayatın içine taşımanın en önemli yollarından biri ise sanattır. Resim, müzik, dekorasyon gibi birçok sanat dalı da insanın içinde yaşadığı bu coşkuyu insanlara aktarabileceği yollardır.
Altınçağ'da insanlar arasında Kuran ahlakı egemen olacağı için, Allah'ın yarattığı her varlık ve her olay insanlarda büyük bir coşku yaratacak ve bu coşkuları sanatlarına da yansıyacaktır. O dönemde sanat anlayışı çok üstün bir seviyede olacak, şehir düzenlemelerinde, yapılarda, bahçe düzenlemelerinde, sanat ve eğitim merkezlerinde bu üstün sanat anlayışı her yönüyle kendini gösterecektir. Dünyaya Allah'ın Kuran yoluyla insana kazandırdığı derinlikle bakan sanatçılar eserleriyle herkesi hayran bırakacaklardır. Yaptıkları her yenilik, denedikleri her çalışma benzersiz olacak, insanlara şaşkınlık dolu bir zevk verecektir.
Allah Kuran'da Müslümanların estetik anlayışı ile ilgili detaylar vermiştir. Çok üstün bir sanat anlayışına sahip olduğuna dikkat çekilen Hz. Süleyman (as) bu konuda çok önemli bir örnektir. Hz. Süleyman (as)'ın Kuran'da bahsedilen köşkünde gerçek bir sanat, estetik ve güzellik hakimdir. Saydam bir camdan olan zemin ilk görene su olduğu izlenimi vererek o kişiyi şaşırtmakta hayranlık duymasına neden olmaktadır. Saydam bir zemin hem insanın ruhunun hoşuna gidecek, ferahlık verecek bir görüntüdür, hem de benzersiz ve ilk kez karşılaşılıyor olması nedeniyle heyecan vericidir. Nitekim Hz. Süleyman (as)'ın sarayındaki bu güzelliğin, Sebe Melikesi'nin üzerinde oluşturduğu etki Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi.
Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi, 43-44)
Kuran'da Hz. Süleyman (as)'ın hayatı ile ilgili daha başka detaylar da verilmektedir. Hz. Süleyman as)'ın, Allah'ın bir nimeti olan zenginlikten ve ihtişamdan çok zevk aldığına bir ayette şöyle dikkat çekilir:
O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim..." (Sad Suresi, 32)
Bir başka ayette ise Hz. Süleyman'ın yanındaki kişilere çeşitli sanat eserleri yaptırdığı şöyle haber verilir:
Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 13)
Hz. Süleyman (as)'ın yaptırmış olduğu eserler onun üstün sanat zevkini bizlere yansıtmaktadır. Bugün Kudüs'te yer alan ve sadece bir duvarı ayakta olan Süleyman Sarayı, biraz önce söz ettiğimiz gibi Kuran'da dikkat çekilen ve bugün tüm tarihi belge ve yazmalarda da bahsedilen, görkemli bir saraydı. Allah Kuran'da Müslümanlara peygamberlerin yaşamlarını, üstün ahlaklarını örnek almayı emretmiştir. Hz. Süleyman (as)'la ilgili Kuran'da anlatılanlar müminler için çok önemli bir örnektir. Müslümanların yeryüzünü nasıl güzel eserlerle donatabileceklerini, sanatta ve estetikte nasıl ilerleyebileceklerini göstermek açısından önemli bir delil oluşturur. Altınçağ da Kuran'a uyan ve Allah'ın emri gereği peygamber kıssalarından öğüt alan insanların bulunduğu bir dönem olacaktır. Bu sayede Altınçağ, gelişmiş sanat anlayışı açısından da Hz. Süleyman (as)'ın dönemi ile benzerlikler gösterecektir.
Kuran ahlakına sahip bir toplumun sosyal hayatının nasıl olabileceğini Kuran ayetlerine bakarak anlamak mümkündür. Çünkü Kuran'a uyan insanlar akıl ve vicdanlarına uyarak en doğruyu, en güzeli hemen fark edebilir, olumsuzlukları ortadan kaldırabilirler. Dolayısıyla Kuran terbiyesi almış, hayatını bu ahlak üzerine kuran bir insanın müzik, resim, tiyatro, edebiyat gibi sanat dallarında da çok önemli hizmetleri olacaktır.
Yukarıda örneklerini verdiğimiz gibi Allah Kuran'da hem günlük hayatta, hem de cennet hayatındaki sanat, estetik ve güzellik anlayışını müminlere bildirmiştir. Kuran'a bağlı olunduğunda, insanlar sanatı sadece müzik, edebiyat, resim gibi konularda kısıtlamazlar. Hayatın her alanında, sanat ve estetiği canlı tutmaya çalışırlar. Örneğin güzel konuşmak, nüktedan olmak, güzel ve göze hoş gelen mimik ve hareketlere sahip olmak, konuşurken sesi güzel kullanmak, zevkli ve kendine yakıştırarak giyinmek, ev dekorasyonu, bahçe düzeni, tadı ve görüntüsü açısından güzel yemekler yapabilmek, estetik sofralar hazırlamak, sevgi göstermek, örneğin bir çocuğa duyulan sevgi ve şefkati tüm içtenliği ile dile getirebilmek, veya aynı şekilde bir yaşlıya sevgi ve saygıyı en fazlasıyla gösterebilmek, misafir ağırlamak ve bunlar gibi birçok konuda müminler hep sanat anlayışlarını gösterirler.
Altınçağ da her insanın yaşamında sanatın bir yönünü sergilediği, insanların daima oluşturdukları eserlerle, bakışları, konuşmaları, tavırlarıyla diğer insanlara güzellik sunmaya çalıştıkları bir dönem olacaktır.
Altınçağ'da yaşanacak olan üstün sanat anlayışını anlayabilmek için, cahiliyedeki sanat üzerinde biraz düşünmek gerekir. Günümüz sanatçıları tarafından meydana getirilen sanat eserlerinin büyük bir bölümünde taklit, monotonluk ve daha önceden yapılan eserlerin tekrar edilmesi dikkati çeker. Çoğu kişi düşünerek, çaba sarf ederek yeni eserler üretmeye çalışmaz, var olan tekrar edilir. Zaman zaman diğerlerinden biraz farklı bir eser ortaya çıkaran kişiler bulunsa bile, bu eser daha sonra binlerce kez taklit edilir ve yapılan değişiklik çok kısa bir sürede önemini kaybeder.
Herhangi bir müzik eserinin seslendirilmesinde bile çoğu zaman bir tekdüzelik yaşanır. Bir şarkı çok farklı enstrümanlarla, seste çok farklı iniş çıkışlar denenip, farklı farklı şekillerde yorumlanabilecekken, hep aynı kalıplar üzerinde çalışılır. Bunun altında da yeni fikirlere kapalı olunması, dar düşünülmesi ve insanlar arasında yaratılan rekabet ve çekişme yatar. Çoğu insan müzik konusuna da maddi bir çıkar ya da ün elde etmek niyetiyle yaklaştığından, ünlü olan kişileri ya da sevilen bir parçayı taklit ederek ön plana çıkmaya çalışır. Bu nedenle de müzikte hep belli akımların arkasından gidenler, birbirinden hiç farkı olmayan eserler ortaya çıkarırlar. Yeni bir akım çıkana kadar aynı ritm, aynı melodi, aynı sözler tekrar edilir.
Tiyatroda da bu tip eserlerin ortaya çıkmamasının sebebi aynıdır. Yüzyıllardan bu yana hep mevcut olanlar, yeni düzenlemelerle tekrar edilir. Hatta hareketler ve konuşmalar bir yerden sonra o kadar tekdüzeleşir ki, devamlı bir tiyatro izleyicisi konuşmaları ezbere söyleyebilecek hale gelir. Kimin nerede ne tepki vereceğini hemen anlar. Günlük hayattan bir anı canlandırmak için yapılan konuşmada, normal hayatta olmayan mimikler, ses tonu, hitap şekli, üslup, tavırlar kullanılır.
Oysa Kuran ahlakının yaşandığı Altınçağ'da herkes güzelliklerden hakkıyla zevk almayı öğrenecek, her konuda olduğu gibi sanatta da en güzelini, göze ve kulağa en hoş geleni seçecektir. Altınçağ'ın sağladığı refah ve bolluk ortamında sanatçılar herkesi hayran bırakacak eserler ortaya çıkarabileceklerdir. Gerek müzikte gerekse diğer sanat dallarında çok fazla sayıda ve birbirinden farklı eserler ortaya çıkacaktır ve bu eserler de birbirinin benzeri olmayacaktır. Daha önce hiç görülmemiş güzellikte müzik klipleri, eğlence şekilleri geliştirilecek, hayatın her anı çok zevkli hale getirilecektir.
Elbette günümüzde de güzel eserler meydana getiren insanlar vardır. Ancak bu insanların sayısı baştan beri belirttiğimiz nedenler dolayısıyla kısıtlı kalmaktadır. Bu yüzden de şu an sadece belli yerlerde ve belli kişilerin istifade edebildiği güzellikler, sanat eserleri mevcuttur. Altınçağ'da ise bu güzellikler tüm insanların kullanımına sunulacaktır.
Burada sayılanlar Altınçağ'da sanat alanında sağlanacak ilerlemelerden sadece bir kaç örnektir. Kuran'a eksiksizce tabi olunduğu her ortamda müminlerin hayatı hem sanatsal açıdan hem de zenginlik, bolluk ve bereket açışından eşsiz bir güzellik içinde olur. Allah, insanlar samimi olarak iman ettikleri taktirde onları nasıl nimetlerle ödüllendireceğini, bu nimetlerden mahrum kalmalarının tek nedeninin ise, inkar etmeleri olduğunu şöyle bildirir:
Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık. Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik)… (Zuhruf Suresi, 33-35)
Çevremizde gördüğümüz Allah'ın eşsiz yaratış örnekleri, tüm sanat dalları için birer ilham kaynağıdır. Bir üzüm dalındaki güzellik, kelebeğin kanatlarındaki eşsiz renk uyumu, bir kuğunun zerafeti, çiçeklerdeki renk ve doku güzelliği ya da bir zebranın, kaplanın kürklerindeki eşsiz uyum bunlardan sadece birkaçıdır. Sanat bu güzellikleri dile getirmenin, yorumlamanın, günlük hayatın içine taşımanın en önemli yollarından biridir. Resim, müzik, dekorasyon gibi birçok sanat dalı da insanın içinde yaşadığı bu coşkuyu insanlara aktarabileceği yollardır. |
Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir. (Fatır Suresi, 33) Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi, 44) |
Sağdaki resimlerde Hz. Süleyman (as)'ın muhteşem sarayının illüstrayonları görülmektedir. |
Kuran'da müminlerin asıl yurdunun cennet olduğu bildirilir. Dolayısıyla Kuran ahlakını yaşayan bir insanın her türlü estetik kavramı, cennete göre şekillenecektir. Asıl yurt cennet olduğuna göre, bu dünyayı güzelleştirmenin yolu, onu cenneti andıracak bir hale getirmektir.
Müminlerin cennete duydukları bu özlem, onların çevrelerini cenneti andırır mekanlara dönüştürmelerine neden olur. Cennet, elbetteki her insanın hayal edebildiğinin çok üzerinde sanat eserlerine, dünyada hiçbir insanın erişemeyeceği kusursuzlukta görüntülere, güzelliklere sahip olan bir mekandır. Ancak Kurani bakış açısı, dünyadaki tüm imkanları kullanarak, burayı elden geldiğince cennete benzetebilmeyi gerektirir.
Öncelikle müminler Kuran'ın verdiği temizlik anlayışını bulundukları ortama yansıtacaklardır. İnsanların kullandıkları tüm mekanlar, yollar, ibadethaneler, eğlence yerleri, işyerleri, evler kısacası heryer tertemiz olacaktır. Allah bir ayetinde müminlere "Elbiseni temizle. Pislikten kaçınıp uzaklaş." (Müddessir Suresi, 4-5) şeklinde emretmektedir. Bu ayet gereği Altınçağ'da da müminlerin kılık kıyafetlerinde görülmemiş bir temizlik olacaktır. Bunun sağlanması için gerekli olan temizleyici maddeler tüm insanların kullanımına sokulacak, bu konularda insanlara büyük kolaylıklar sağlanacaktır. İnsanların kıyafetleri ve yaşadıkları mekanlar dışında çevre temizliğine de son derece önem verilecektir. Tüm yerleşim merkezlerinde çevre kirliliğinin önüne geçilecek, hava kirliliğine neden olan her konuya çözüm getirilecektir.
Tüm bunların yanısıra insanların toplu olarak kullandıkları yerlerde de her türlü konfor sağlanacaktır. Örneğin tüm ibadethanelerde sıcak, soğuk suyun sürekli akması, toplu taşıma araçlarında herkesin rahatlıkla yolculuk edebilmesi sağlanacaktır. Kirli, pis kokulu, kalabalık ortamlarda insanların saatlerce mağdur olmasına izin verilmeyecek sistemler geliştirilecektir. Hatta böyle yerler tamamen ortadan kaldırıldığı için, insanlar artık geçmişte yaşanan bu zorlukları unutacaklardır.
İnsanların sosyal hayatları da son derece zengin olacaktır. Eğlence merkezleri, dinlenme alanları, müzik dinlenen yerler hem yukarıda söz ettiğimiz gibi tertemiz olacak, hem de insanların en rahat kullanabilecekleri şekilde düzenlenecektir. Gençlerin gittikleri eğlence ortamlarında sağlığa zararlı hiçbir yiyecek ve içecek bulundurulmayacak, her ortamda insanların sağlığı gözetilecektir.
Aynı zamanda hayvan sevgisi de teşvik edilecek, her türlü hayvanın rahatlıkla sevilebileceği ve incelenebileceği ortamlar oluşturulacaktır. Hatta aslan, panter, çita gibi hayvanlar eğitilerek sokaklarda dolaşmaları sağlanacaktır. Bunun yanısıra akrep, yılan gibi hayvanların zehirlerinin bilimsel metodlarla yok edilmesi sayesinde, bunların da insanlara zarar vermesi engellenecektir. Ahir zamanda yaşanacak olan bu ortama Peygamberimizin bir hadisinde şöyle dikkat çekilmiştir:
"...kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın, diyecek, onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacak, yılan ve akrebler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar kapılarınönünde duracak da kimseye zararları dokunmayacak..."17
Altınçağ da insanların cennete özlem duyduğu, Allah'ın rızasını ve cennetini umarak yaşadıkları bir dönem olacaktır. Dolayısıyla bu dönemde insanlar her yerde cennet benzeri bir sanat, estetik ve güzellik oluşturmaya çalışacaklardır. Allah cennetteki ortamı İnsan Suresi'nde şu şekilde tarif eder:
Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. (Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir. Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir. Bir pınar ki orada "selsebil" olarak adlandırılır. Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün. (İnsan Suresi, 12-20)
Allah cennette müminlere sayısız nimetler ve güzellikler sunacaktır. Dünyada gösterdikleri güzel ahlak ve Kuran ahlakını hakim kılmadaki tüm çabalarının karşılığı olarak, çok büyük bir mülk ve ihtişamlı bir hayatla yaşatılacaklardır. Allah "Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün" (İnsan Suresi, 20) tarifiyle, Müslümanlara nasıl bir ortamla karşılaşacaklarını haber vermiştir.
Cennette inananlara sunulacak olan bu nimetler pek çok ayette tarif edilmiştir. Oturulacak yerler, yiyecekler, konaklar, gölgelikler, pınar başları, gözalıcı renklerdeki giysiler, takılar ve daha bilmedikleri binlerce nimetten bahsedilmiştir. Dünyadaki nimetler tabii ki cennettekilerin yalnızca bir benzeri olabilir. Ancak dünyada da Allah, bugüne kadar hiçbir insanın hayal dahi edemeyeceği nimetleri insanlara sunmaya güç yetirendir. Nitekim Allah, Bakara Suresi'nde cennetteki nimetlerin dünyadakilerin benzeri olduğunu bildirir:
Altınçağ'da sanatın her dalında olduğu gibi ev dekorasyonunda da çok üstün bir zevk ve estetik anlayışı hakim olacaktır. Yüksek sütunlar, altından işlemeli tavanlar, tahtlar, mermerler bu güzelliklerden sadece birkaçıdır. |
Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiştir... (Tevbe Suresi, 72) |
Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin katında muttakiler içindir. (Zuhruf Suresi, 35) |
İşlemeli ve oymalı sütunlarla yapılan dekorasyon, üstün bir zevk ve estetik anlayışını yansıtır. |
Müminlerin cennete duydukları bu özlem, onların çevrelerini cenneti andırır mekanlara dönüştürmelerine neden olur. Cennet, elbetteki her insanın hayal edebildiğinin çok üzerinde sanat eserlerine, dünyada hiçbir insanın erişemeyeceği kusursuzlukta görüntülere sahip olan bir mekandır. Ancak Kuran ahlakına uyan insanlar, dünyadaki tüm imkanları kullanarak, burayı elden geldiğince cennete benzetmeye çalışırlar. |
(Ey Muhammed) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 25)
İşte Altınçağ, Allah'ın insanlara dünyada olabilecek en ihtişamlı güzellikleri ve nimetleri sunacağı bir dönem olacaktır. Bu dönemde oluşacak ortamın gözde canlandırılabilmesi açısından cennetteki ortamı tarif eden ayetlere bakmak yeterlidir.
Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı? (Yasin Suresi, 34-35) |
Altınçağ'da insanların yaşadıkları yerler çok üstün bir estetik zevkiyle dekore edilir, bahçeler daha önce hiç görülmemiş bir düzen, güzellik ve estetikle planlanır. Yapılan herşeyde cennetteki üstün sanattan işaretler bulunur. |
17. Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, s.245