Dünyaya yeni gelmiş her canlı güçsüz ve çaresizdir. Çevresindeki tehlikelerden tümüyle habersizdir. Beslenebilmek, büyüyüp güçlenebilmek ve hayatta kalabilmek için kendisini gözetip-koruyacak birine muhtaçtır. Tek başına yaşama ihtimali neredeyse yoktur. Ancak doğduğu andan itibaren yanında hep ebeveynleri olacaktır. Annesi veya babası onu tehlikelerden koruyacak, besleyecek ve gerekirse kendi hayatını onun için feda edecektir.
Zayıf ve güçsüz yavrular ancak yetişkin ve güçlü olanlar tarafından bakılıp korunurlarsa hayatta kalabilirler. Doğduğu anda terk edilen bir ceylanın veya herhangi bir yere bırakılan kuş yumurtalarının kendi başlarına yaşama ihtimalleri çok düşüktür. Oysa hayvan yavruları yaşamlarını çoğunlukla sürdürebilirler çünkü ebeveynleri, hiçbir bıkkınlık göstermeden, hiç ihmal etmeden bu güçsüz yavruların bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar. Hatta birçoğu bunu, onlar daha yumurta halindeyken yaparlar. Yumurtaları için büyük zahmetlere katlanan birçok canlı vardır. Onları gizler, kırılmamaları için özenle bir yere yerleştirir, gerektiğinde ısıtır veya aşırı sıcaktan korurlar. Haftalarca yumurtaların başında nöbet bekler, gerektiğinde hiç incitmeden ağızlarında taşırlar.
Bu kitapta hayvanların yavrularına olan şefkatini, hayvanlar dünyasında yaşanan bilinçli ve fedakarca davranışların bir bölümünü okuyacaksınız. Anne ve baba hayvanların yavruları için çok özenli ve konforlu yuvalar yaptıklarını, onları temizlediklerini, besleyebilmek için canla başla çalıştıklarını, soğuğa karşı onları koruduklarını, hatta düşmanla karşılaştıklarında yavruları için kendi canlarını tehlikeye attıklarını göreceksiniz.
Peki bu canlılar neden yavruları için bu kadar çok çaba harcarlar? Neden onları kendi hallerine bırakmak yerine her türlü ihtiyaçları ile bıkmadan usanmadan ilgilenirler? Bunları kendileri bilinçli olarak mı yaparlar? Örneğin bir kuşun kendi bilinci ve iradesi ile yavrusunu korumak için ölümü göze aldığını iddia etmek akla ve mantığa uygun mudur? Elbette değildir çünkü söz konusu olan akılsız, bilinçsiz, şefkat, merhamet gibi duygulara kendi iradesiyle sahip olması mümkün olmayan hayvanlardır. Burada karşımıza tek bir gerçek çıkar: Bu canlılara yavru sevgisi, anne şefkati gibi mucizevi duyguları Allah ilham eder. Yetişkin hayvanların yavruları için gösterdikleri fedakarlıklar yeryüzündeki en büyük yaratılış mucizelerinden biridir.
Canlılar dünyasında gördüğümüz diğer bir mucizevi özellik ise yavruların sahip olduğu sevimliliktir. İlerleyen sayfalardaki örneklerde de görüleceği gibi yavru hayvanların tümü son derece sevimli bir görünüme sahiptir. Normale göre daha iri olan gözler, yuvarlak yüz hatları, yüzlerinde hakim olan şaşkınlık ve teslimiyetle karışık "bebek" ifadesi, cana yakın tavırlar, yavru hayvanların sevilmesini teşvik eden, koruma içgüdüsünü harekete geçiren özelliklerdendir.
Yavru hayvanlar dış görünümleriyle Allah'ın “Munis Sanatı”nın tecellilerindendir. (Munis kelimesi; cana yakın, sevimli, dost, ehlileşmiş, itaatkar anlamlarına gelir.) Bu canlılar evrendeki herşey gibi Allah'a teslim olmuşlardır. Allah bir ayette bu gerçeği bize şöyle haber vermektedir:
… Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler. (Al-i İmran Suresi, 83)
Kitap boyunca yer yer kullanılan 'tasarım' ifadesinin doğru anlaşılması önemlidir. Allah'ın kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz'in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir.
Allah'ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol!" demesi yeterlidir. Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)