Bazı canlılar kendi yaşam bölgelerini belirlemek için "koku bırakma" yöntemini kullanırlar. Örneğin ceylanlar kendi bölgelerini belirlemek için uzun ince dallara ve otlara, hemen gözlerinin altındaki bezlerden salgılanan ve katran gibi kokan bir madde bırakırlar. Bu koku diğer ceylanların bölgenin bir sahibi olduğundan haberdar olmalarını sağlar. Ren geyiklerinin ise, arka ayaklarının ucunda koku bezleri vardır. Bu bezlerden salgılanan koku, bölgelerini işaretlemelerine yardımcı olur. Tavşanlar da çenelerindeki bezler ile bir koku bırakarak bölgelerini işaretlerler.
Bilim ve Teknik, Sayı 261, s.57
Meyve sinekleri (Drosofila) çiftleşme çağrısı yaparken kanatlarını kullanırlar. Erkek, dişinin yakınında, onun tüylü kanatlarının düzlemine dik açı yapacak şekilde durur. Sonra bir ya da iki kanadını, türüne göre 160 ile 300 hertz arasında değişen bir hızla ona doğru çırpar. Drosofila'nın minik kanatlarının titreşimi çok zayıf bir ses çıkartır. Dişi sinek bu sinyali nasıl algılayıp tanımaktadır? Araştırmacılar, havanın hareket biçiminin, antenin kökünde bulunan ve "johnston organı" adı verilen bir doku içindeki duyu hücreleriyle algılandığını ve dişi tarafından çözümlendiğini saptamışlardır. Son derece karmaşık bir biçimde düzenlenmiş bu organda 30.000'e yakın duyu hücresi bulunduğu için biyologlar bu karmaşık sistemin işleyişini henüz açıklayamamışlardır.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 1, s.81
Suyun içine girerek avlanmak kuşlar için aslında oldukça tehlikelidir. Çünkü kuşlar sıcakkanlıdır ve donma riskleri vardır. Balinalar, foklar gibi deniz memelileri bu tehlikeyi taşımazlar, çünkü vücutlarını saran kalın bir yağ tabakası vardır. Kuşlar uçtukları için böyle bir ağırlığı taşıyamazlar, fakat onların kendilerine has, etkili bir yöntemleri vardır: "tüyleri". Uçmalarını sağlayan tüyleri aynı zamanda havayı tutarak, kuşların karadayken de sıcak kalmalarını sağlar. Aynı yöntemi suyun altında da kullanırlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.124
Kuşlar yere indikten sonra eğer fırsat bulurlarsa, günde bir kez tüylerini temizleyip, havalandırarak banyo yaparlar ve tüylerini tararlar. Uçuşta kullandıkları uzun kanat tüylerinin özel bir bakıma ihtiyaçları vardır. Her birini gagalarıyla tek tek itinayla temizler ve ayırdıkları her tüy lifini tekrar birbirine kenetlerler.
David Attenborough, The Life of Birds, s.51
Skimmerlar (kırlangıç benzeri bir kuş) da alışılmadık bir şekilde avlanırlar. Skimmer'ın alt çenesi, üst çenesinin iki katı büyüklüğündedir. Suya çok yakın uçarken bu uzun alt çenesini suya daldırarak avlanır. Gaganın ucuna bir cisim değdiğinde hemen üst çenesini de kapatarak avını yakalar. Bazen bunlar suda yüzen sert cisimler de olabilir. Skimmer'ın gagasını bu sert cisimler ağzındayken aniden kapatmasıyla oluşacak şokun kendisine zarar vermesi gerekirken, böyle olmaz. Çünkü Skimmer'in başında ve boynunda şok emici güçlü kaslar vardır. Skimmer ilk taramada nadir olarak başarılı olur. İkinci atakta kuş tekrar havalanır ve biraz önce fark ettiği ava doğru tekrar uçar. Su yüzeyinde hala kabarcıklar vardır ve bu kabarcıklar genellikle suyun üstünü araştırmak isteyen balıkları çeker. İşte bu Skimmer'ın ikinci atağıdır ve bu defa çok daha başarılı olur.
David Attenborough, The Life of Birds, s.118
Amazon ormanlarında yaşayan Ophtalmophora (kanatlarında gözleri olan anlamındadır) cinsi kelebeklerin kanat desenleri de son derece şaşırtıcıdır. Kanatlardaki beneklerin merkezlerinde sedefimsi bir lekeden oluşan parlak birer "gözbebeği" vardır. Bu da kanatların bir çift göze benzemesini sağlamıştır. Gerektiği zamanlarda kelebek kanatlarını açar ve düşmanlarının korkmasını sağlar.
Bilim ve Teknik, Sayı 257, s.12
Kuşların dişleri yoktur. Bu yüzden tohum yiyen kuşlar, tohumların dış kabuğunu ağızlarıyla kırarlar, hatta iç kabuğu da biraz bölerler. Çiğnemeyi ise vücutlarının başka bir yerinde, daha sonra yaparlar. Mideleri iki odacığa bölünmüştür. Ön odada besinleri kimyasal olarak sindirmeye yarayan salgılar salgılanır. Arka odada ise sindirim fiziksel olarak gerçekleşir. İşte burası kursaktır. Kursağın duvarları kalın ve kaslıdır. Ayrıca iç yüzeyi oluklu ve girintili-çıkıntılı bir yapıya sahiptir. Kaslar ritmik olarak kasılırken duvarlar birbirine çarpar ve ön odadan salgılanan sindirim sıvılarının da yardımıyla besinler öğütülür. Her kuşun böyle bir öğütme sistemi vardır. Fakat tohum yiyiciler özellikle tohumların sert kabuklarını kırabilmek için böylesine güçlü bir sindirme sistemine ihtiyaç duyarlar ve bu sistemin verimini artırmak için kursaklarını çakıl taşlarıyla doldururlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.77-78
Bazı kuşlar suyun kıyısında avlanırlar. Yeni Zelanda nehrinin kıyısında avlanan Wry-bill kuşlarının gagalarının ucu benzersiz bir şekilde hep sağa doğru eğiktir. Kafasını sola çeviren kuş asimetrik gagasını kullanarak ağır çakıl taşlarını balık yumurtalarının üzerine iterek yumurtaları kırar ve yer. Bu kuşlar neden böyle ilginç bir teknik kullanmaktadır? Wry-bill'ler için tehlike havadan gelen bir şahindir. Kuş beslenirken başını aşağıya değil de yana doğru çevirerek sol gözüyle havadan gelebilecek bir tehlikeyi böylece gözetleme imkanına sahip olur.
David Attenborough, The Life of Birds, s.118
Kingfisher adı verilen kuş gölün üstüne uzanan bir dalda otururken, aşağıda suyun içinde bir balık görünce hemen harekete geçer. Eğer dal suya çok yakınsa, kuş önce yukarıya doğru havalanarak yükseklik kazanır. Böylece suya dalmak için hız alabileceği bir mesafe oluşur. Aşağı doğru indikçe kanatlarını çırparak hızını daha da artırır. Kanatlarını arkaya alıp genişleterek suya dalar ve balığı yakalar. Suyun içinde de kanatlarını çırparak yükselmeye çalışır. Su yüzeyine çıkar ve tekrar dalına geri döner. Orada avının başını sert bir cisme vurarak öldürür ve bir lokmada yiyerek yutar. Bunların hepsi sadece birkaç saniyede gerçekleşir.
David Attenborough, The Life of Birds, s.118
Meşe palamudu ağaçkakanı yaz boyunca ölü bir ağaç kütüğünde sürekli olarak "delikler" açar ve yaz sonunda bu delikleri kışın yiyebileceği meşe palamutlarıyla doldurmaya başlar. Meşe palamutlarını her deliğe bir tane olacak şekilde adeta çekiçle çakar gibi yerleştirir. Fakat bu işlem ağaçkakan için oldukça uzun sürer. Çünkü önceden hazırladığı deliklerin büyüklüğüne uygun büyüklükte palamudu bulup yerleştirmeye çalışır. Eğer delik büyük olup palamut küçük olursa, gevşek duran palamut diğer kuşlar tarafından rahatlıkla alınabilir. Eğer delik küçük olup da palamudu zorla deliğe sıkıştırmaya çalışırsa bu kez palamut zarar görür. Bu nedenle deneme yanılma yöntemini uygulayan ağaçkakanın işi çok uzun sürer. Zaman geçtikçe palamutlar küçülürler ve kururlar. Bu nedenle tekrar yerlerine yenilerinin yerleştirilmeleri gerekir. Bu ağaçkakanlar büyük bir ağaçta bu palamutlardan "50.000" tanesini depolayabilirler.
David Attenborough, The Life of Birds, s.77
Güney Amerika'nın yağmur ormanlarında yaşayan Sun bittern kuşu korunmak için "görsel" sinyaller kullanır. Kendisine yaklaşıldığını anladığı anda kuş hiç beklenmedik şekilde kuyruğunu havalandırır ve kanatlarını olabildiğince açar. Her iki kanadında bulunan göze benzer büyük benekleri ortaya çıkarır. Bu ani hareketle düşmanının korkup kaçmasını sağlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.163
Kuş yumurtasında, embriyonun düzgün bir şekilde gelişebilmesi için ihtiyacı olan herşey bulunur. Örneğin su, yumurtanın sarısını çevreleyen yumurta akı (albümin) tarafından sağlanır. Zarla çevrili olan bu yığın yumurtanın rahime giderken geçtiği kanal boyunca ilerler ve kireç salgılayan bezin bulunduğu bölüme gelir. Bu bez kabuğu oluşturur. Kanalın biraz daha aşağısında bulunan başka bezler, kandan ve safradan alınan pigmentlerle kabuğu renklendirirler. Eğer yumurta kanalda aşağı doğru ilerlerken ezilip, bükülürse, yumurtanın üstünde çizgiler ortaya çıkar ve kas kasılmalarıyla ileri itilen yumurta son halini almış şekilde dış dünyaya atılır.
David Attenborough, The Life of Birds, s.218
Kedi güvesi tırtılı korktuğu zaman adeta "şahlanarak" korkunç bir görünüm kazanır. Başını içeri çekerek "omuzlarını" kamburlaştırır. Böylece ortaya parlak kırmızı bir halkayla bunun üzerinde duran iki siyah nokta çıkar. Tırtılın aldığı bu şekil, bir surata çok benzer. Kırmızı halkaysa bir uyarıdır. Tırtıl daha fazla rahatsız edilecek olursa göğsündeki bezlerden, içinde % 40 karınca asidi bulunan yakıcı bir karışım püskürtür. Notodontid familyasından diğer güvelerin de benzer savunma yöntemleri vardır. Bir cins korktuğu zaman keskin bir "hidroklorik asit" çıkarır.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.150
Patoo adı verilen kuş "taklit yapabilme" kabiliyetini hareketleriyle destekler. Bir ağaç kütüğüne konar ve tüyleriyle aynı renk olan kütükte hiç fark edilmez. Fakat yanına yaklaşıldıkça taklidini daha mükemmelleştirmek için hareket etmeye başlar. Çok yavaş bir şekilde, kuyruğunu indirir ve onu ağaç kütüğünün deliğine sokar. Böylece kuşla ağacın birleşme yeri iyice belirsizleşir. Sonra yine aynı yavaşlıkta, gagası dik olarak gökyüzüne dönene kadar başını kaldırır ve gözlerini kapar. Kuşa 90 cm. uzaklıkta olunduğunda bile kuş hareketsiz ve donuk durur. Kuşun özelliği, göz kapakları kapalı olmasına rağmen görebilmesidir. Her iki göz kapağında da çok ufak dikey yarıklar vardır. Bu yarıklar kuşun hassas gözlerine ışığın girmesini ve bu sayede etrafını görmesini sağlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.164
Su içindeki hayvanlarla beslenen kuşlar önemli bir yeteneğe sahiptirler. Işık suya girdiğinde veya çıktığında kırılır. Bu nedenle kuşların suyun üstünde iyi bir gözlem yapmaları gerekir. Afrikalı Yalı çapkını havada rüzgar yokken dahi "sabit kalabilme" özelliğine sahiptir. Ve bu da ona havada asılı kalamayan diğer Yalı çapkını kuşları arasında büyük bir avantaj sağlar. O, balık avlamak için bir dalın üstünde beklemek zorunda değildir. Balığın olduğu her yerde avlanabilir.
David Attenborough, The Life of Birds, s.118