Uçurum kırlangıçları yuvalarını uçurum kenarlarına, bina veya avlu duvarlarına çimento ile yapıştırarak yaparlar. Bu çimentoyu elde ediş yöntemleri ise oldukça pratiktir. Öncelikle gagalarıyla çamur veya kil parçaları toplarlar ve bu inşaat malzemelerini yuvalarına taşırlar. Çamuru yapışkanımsı ağız salgılarıyla karıştırıp, uçurumun yüzeyine sürerler ve üstünde yuvarlak bir açıklık bırakarak düzgün bir çömlek şeklinde biçim verirler. Çömleğin içini yavrularının rahat etmesi için çim ve tüyle doldururlar. Uçurum kırlangıçları yuvalarını çoğunlukla sarkan bir kaya çıkıntısının altına inşa ederler. Bunun nedeni yağmur yağdığında çamurun yumuşayarak yuvayı yıkıp götürme tehlikesinin bulunmasıdır.
Russell Freedman, How Animals Def. Their Young, s.13-14
Nadir bulunan Malayan mantis böceği, bir böcek yiyicidir. Pembe orkideleri taklit eder ve nektar arayan böceklerle beslenir. Düşmanları olan kuşlar ve kertenkeleler onu bir çiçek olarak algılarlar. Bacaklarının kalkık kenarları adeta çiçeğin taç yaprakları gibidir. Böceğin göğüs kısmının yeşil kenarlarıysa çiçeğin sapı gibidir. Ayak kısımlarındaki kahverengi izler ve karın kısmıysa, çiçeğin solmuş kısımları gibi gözükmektedir. Bazı durumlarda böcek, çiçeğin rüzgarda sallanmasına benzer bir şekilde rüzgar esiyormuş gibi sallanabilmektedir.
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.38
Avustralya ve Yeni Gine'de yaşayan çardak kuşları ise yuvalarını süslemeleriyle tanınırlar. Bu kuşların bir türü olan Saten çardak kuşu ise gerçek bir "mimari ustası"dır. Bir güvercin boyutlarındaki erkek çardak kuşu yuvasını oluşturmak için topladığı yüzlerce ince dalı karşılıklı iki sıra olacak şekilde diker. Böylece bir çardak oluşturur. Çardağın önünde çevreden topladığı eşyaları yığar. Bunlar bir kelebek kanadı, kuş tüyü, araba anahtarı veya bir paket olabilir. Özellikle mavi renkteki cisimlere karşı özel bir ilgisi vardır. Çardak kuşunun dekorasyonu bunlarla da bitmez. Çardak kuşu yuvasının duvarlarını boyar. Üstelik boyasını da kendisi elde eder. Nasıl mı? Bitki özleri ile veya salgısıyla karıştırdığı kömürle boyar. Ağzında çiğnediği bir parça ağaç akabuğu ile de dalların oluşturduğu duvarına sıva yapar.
Nat. Geo. Soc., The Marvels of Animal Behavior, s.297
Kutup ayısı geniş, düz ve tüylü pençeleri ve kaygan olmayan ayak tabanları ile buz üzerinde çok süratli koşabilir. Kutbun zorlu ikliminde kalın ve yağlı bir kürke sahip olan kutup ayılarının çok önemli bir koruyucuları vardır. Gözlerinde zarımsı gözkapağı filtresi ile doğuştan bir nevi "güneş gözlüğü"ne sahiptirler ve gözlerindeki bu yapı onları kar körlüğüne karşı korurlar.
Gardner Soul, Strange Things Animals Do, s.4
"Sırt üstü yüzen" olarak adlandırılan bir böcek cinsi, tehlike karşısında hemen suyun dibine iner. Böcek sudan çok hafif olduğu için dibe dalması için büyük bir fiziki çaba göstermesi gerekir. Kendisini bıraktığı anda elinde olmadan su yüzüne çıkar. Böceğin batmamasının sebebi kıllarla kaplı olan karnına bastırarak sürekli olarak taşıdığı hava kabarcığıdır. Kürek çeken yarım kanatlı tam anlamıyla bir su böceği olmasına rağmen solungaçları yoktur. Onun için suda erimiş olan oksijenden yararlanamaz, dışarıdan hava sağlamak zorundadır. Bunu zaman zaman yüzeye çıkarak, karnının ucunu sudan dışarıya uzatmak suretiyle yapar. Karnın iki yanında kılların oluşturduğu birer kanal vardır. Böcek suyun yüzeyinde bunları açarak havanın içine girmesini sağlar. Sonra kanalları kapayarak havayı içeri hapseder. Bu hava kabarcıkları böceğin karnının yanlarındaki nefes alma delikleriyle doğrudan doğruya temas halindedir. Soluma deliklerini, havanın içeri girmesine meydan veren ama suyu geçirmeyen kıllardan oluşmuş saçaklar da korur.
Hayvanlar Ans., C.B.P.C Publishing, Böcekler, s.20
151
Ceylan benzeri bir hayvan olan İmpala'lar koşarken birtakım sıçramalar yaparlar. Bu da, kendilerine saldıranın bir tek hayvan üzerinde dikkatini yoğunlaştırmasını önleyerek onları şaşırtır.
David Attenborough, Life on Earth, s.181
Duyarlı küstüm otunun yaprak sapının iki tarafından da çıkan küçük tüylü yaprakları vardır. Küstüm otunun yaprakları herhangi bir etki ile birkaç saniye içinde sapla birlikte gövdeye doğru yaslanırlar. Bu dönüşümü başlatan mekanizma elektrik akımlarıyla harekete geçer. Bu akım aynı insan vücudundaki sinirlerden geçen akım gibidir. Bitkinin bu akımı taşıyan özel güç taşıyıcı hatları yoktur ve bu nedenle bitkinin reaksiyonları insanda olduğu kadar hızlı değildir. Bununla birlikte bitki özünü taşıyan kanallar aracılığıyla iletilen sinyal 30 cm.'lik mesafeyi bir-iki saniye içinde geçer. Isı ne kadar yüksek olursa, reaksiyon o kadar hızlı olur. Küstüm otunun yapraklarının saplarıyla birleştiği yerlerdeki hücreler sıvıyla dolduğu için oldukça şişkindir. Uyarı buraya ulaştığı zaman, bu şişkinliğin alt yarısı aniden suyunu boşaltır ve aynı anda diğer üst yarı, bu suyu kendi bünyesine alır. Ve yaprak aşağıya doğru düşer. Böylece uyarı ilerlerken, yapraklar domino taşları gibi teker teker ardı ardına kapanır. Bu şekilde bir savunma hareketinden sonra, bitkinin tekrar hücrelerini doldurup, yapraklarını açabilmesi için 20 dakika gereklidir.
Malcolm Wilkins, Plant Watching, s.141-142
Gelincik çiçeğinin olduğu yerlerde bulunan Gelincik arısı tek olarak yaşar. Dişi gelincik arısı dört ya da beş saniye içerisinde çene kıskaçlarıyla çiçek yaprağından tırnak büyüklüğündeki bir parçayı keserek alır. Bu sırada ortalıkta devriye gezen erkek tarafından keşfedilir ve döllenir. Sonra dişi bu kopardığı çiçek yapraklarını yuvasına taşır. Bu çiçek yaprakları hiçbir şekilde yiyecek vazifesi görmez, tam tersine bunlar kuluçka odasının dış kaplamasında kullanılır. Gelincik çiçeği yaprakları, koruyucu-konserve edici özelliğe de sahiptirler ve larvayı korurlar, ayrıca larvanın yiyeceklerinin de küflenmesini engellerler. Kuluçka odasının tamamen kaplanabilmesi için 20 ila 40 arasında çiçek yaprağı parçasına ihtiyaç vardır ki, gelincik arısı bunu genellikle aynı çiçekten elde eder. Yuva girişinin ağzını balçık ile kapatan Gelincik arısı, yuvanın üzerine de bulduğu her türlü malzemeyi sürükler. Bu şekilde yuva hiçbir şekilde anlaşılamayacak ve yeri tespit edilemeyecek biçimde gizlenmiş olur.
Geo, Şubat 1997
En iyi uçabilen böcek türü olan sinekler çok hızlı uçarlar. Havada hareketsiz kalabilir, çeşitli manevralar yapabilir, hatta geriye doğru bile uçabilirler. Sinekler uçuş için yalnızca ön kanatlarını kullanırlar. Daha küçük olan arka kanatlarını ise uçuş sırasında dengelerini sağlamak için kullanırlar.
David Attenborough, Life on Earth, s.53
Arktik tundralarda yaşayan Ptarmigan kuşu beyaz tüyleriyle kışın görünmez gibidir. Sadece karın üstündeki kaya parçalarına benzeyen siyah gözleri ve gagası görünür. Karlar erimeye başlayınca bu kuşların hemen renk değiştirmeleri gerekir. Tüy değiştirerek renk değiştirmek biraz zaman alır ve bu sırada kuşlar daha güvenlikli olması için eriyen kar parçalarının üzerinde biraraya toplanırlar. Bu yüzden önce dişiler tüylerini dökerler. Erkek kuşlarsa beklerler. Dişiler tüy dökme işlemleri biter bitmez, tundraların güvenlikli bodur çalılıklarına doğru uçarlar ve yuvalarını yapmaya başlarlar. Bu erkekler için bir vakit kaybı olmuştur. Beyaz tüyleriyle erkekler kolay bir hedef haline gelmişlerdir. Tüy dökmek yaklaşık 3-4 hafta sürecek bir işlemdir. Bu da erkek kuşlar için ölümcül olabilecek kadar uzun bir süredir. Bununla birlikte erkekler, beyazdan kahverengiye birkaç dakika içinde dönmenin yolunu bulmuşlardır. Bir çamur birikintisine bularak tüylerini beyazdan kahverengiye dönüştürürler ve yeni ortama uyum sağlarlar.
David Attenborough, The Life of Birds, s.166
Yılan balığı ve Vatoz gibi balıkların bazı türleri, düşmanlarından korunmak veya avlarını etkisiz hale getirmek için vücutlarında ürettikleri elektriği kullanırlar. Bu elektrik akımı 500-600 volta kadar çıkabilir.
Temel Britannica, Cilt 6, s.112
Gel-git olayının yaşandığı bölgelerde denizlerin alçalması halinde, birçok yaratık suyun dışında kalır. Eğer bu şartlara dayanıklı bir yapıları yoksa sıcağın ve güneşin etkisiyle yok olurlar. Kuzey Amerika'da ve Avrupa'nın Atlantik kıyılarında sık görülen mavi midyeler ve bir tür deniz salyangozu (periwinkle) da gel-git etkisinde kalan canlılardandır. Her iki yumuşakça da sular çekildiğinde vücutlarında oluşacak olan su kaybını önlemek için kendilerini kabuklarına kapatırlar. Ve sular tekrar yükselene kadar o şekilde saatlerce kalabilirler.
Jacques Cousteau, Instinct and Intelligence, s.84
Hepsi birbirinden farklı kanat şekillerine sahip olan kuşlar farklı uçuşlar yaparlar. Örneğin And dağlarında yaşayan tepeli akbabanın uzun ve geniş kanatlarındaki tüylerin ucunda açılıp kapanabilen yarıklar bulunur. Akbaba bu kanatlarıyla, ısınıp yükselen hava akımlarının üzerine çıkar ve saatlerce bir kez bile kanat çırpmadan süzülür. Karakenarlı albatrosun çok uzun ve ince olan kanatları, denizlerde esen güçlü ve düzenli rüzgarların üzerinde yüksek hızla uçmaya uygun bir şekle sahiptir. Kızıl gergedan kuşunun aralarında yarıklar olan kısa ve geniş kanatları, çabuk havalanmasına, kaçmasına, dalların arasına ve yere doğru dalışlar yapabilmesine yarar.
David Attenborough, Life on Earth, s.131
Koala zehirli okaliptüs ağaçlarında yaşayan bir memelidir. O da diğer memeliler gibi ağaçlarda bulunan selülozu kendisi sindiremez. Bu konuda kör bağırsağında yaşayan ve selüloz sindirebilen mikroorganizmalara bağımlıdır. Koalanın kör bağırsağı mikropların selülozu sindirdiği yerdir. Burada aynı zamanda okaliptüs yapraklarındaki yağların zehirleyici özelliği de etkisiz hale getirilir.
James and Carol Gould, Olağandışı Yaşamlar, s.130-136
Antartika bölgesinde yaşayan Wedel türü ayı balığı, hava sıcaklığının –560C, su sıcaklığınınsa –260C'ye kadar düştüğü sert kış koşullarına bile dayanabilir. Ayı balıkları, çok derinlere daldıklarında yoğun basınç ve ani basınç değişimi yüzünden oluşan vurgundan etkilenmezler. Çünkü uzun süreli dalışlarında su altına girmeden önce birkaç küçük dalış yaparlar. Kaburga kemiklerini ve diyaframlarını açıp kapayarak ciğerlerindeki havayı dışarı atarlar ve ciğerlerini de kapatırlar. Bir süre sonra ciğerlerinde hiç hava kalmadığı için azot eriyerek kana karışmaz ve yaşamsal sorunlar da böylece önlenmiş olur. Ayı balıklarının solunum borusu çoğu memelininkinin tersine yuvarlak değil, düz-oval biçimlidir ve yüksek basınç altında hemen kapanabilmektedir. Aynı şekilde kulaklardaki hava boşlukları da dış basınç belli bir noktaya eriştiğinde şişip burayı tıkayan kan damarlarıyla örülmüştür.
Görsel Bilim ve Teknik Ans., Cilt 8, s.2660