Hücrenin yapı taşlarından olan protein, aminoasitlerin sıralı dizilimi sonucunda oluşur. Bir proteinin oluşması için pek çok temel şart vardır. Bunlardan bazıları:
◉ Aminoasitlerin peptid bağı adı verilen oldukça özel bir bağ ile bağlanmaları,
◉ Tümünün "sol-elli" olması,
◉ Ve özel bir dizilim ile bir araya gelmeleri gerektiğidir.
100 aminoasit uzunluğundaki küçük bir protein zincirinde bile bütün aminoasitlerin tesadüf eseri sol-elli olması, yine tesadüf eseri özel belirlenmiş bir sıralama ile bir araya gelmesi, üstelik yine tesadüfi olarak birbirine peptid bağı ile bağlanmış olması hiçbir şekilde mümkün değildir. Bu ihtimallerin hiçbirinin tesadüfen mümkün olamayacağını gören bilim adamları bu konuda bir hesaplama yapmışlar ve böyle bir ihtimalin yaklaşık 10190'da 1 olduğunu tespit etmişlerdir. (Bu sayı 10 sayısının yanına 190 sıfır gelmesiyle oluşur). Böyle bir ihtimalin gerçekleşebilmesi için Dünya'nın yaşı kadar uzun bir süre verilse bile, bu proteinin tesadüflerin eseri olarak oluşması imkansızdır. Nitekim matematiksel olarak da 1050'de bir ihtimalin "sıfır" olarak kabul edildiğini de göz önünde bulundurduğumuzda, bu gerçek çok daha açık bir şekilde ortaya çıkar. Çünkü 10190 sayısı, yaklaşık 4 tane 1050 sayısından oluşmaktadır. (1050.1050.1050.1040=10190)
Proteinler, hücrelerin hem inşaat malzemesini hem de çok karmaşık makinelerini oluştururlar. Tüm bedeninizin, daha geniş bir ifadeyle tüm canlılığın temelidirler. Tek bir proteinin kendi kendine, tesadüflerin eseri olarak oluşma ihtimali imkansızken, bu mükemmel yapının hücrenin temelini oluşturması, bu kadar çok proteinin bir araya gelmiş ve sürekli olarak yeniden üretiliyor olması, evrim teorisini temelinden geçersiz kılan oldukça önemli bir gerçektir.
Allah, kendi kendine oluşması imkansız olan bu mükemmel hammaddeyi insanlara tanıtarak Kendi yaratma sanatının üstünlüğünü göstermektedir. İnsan, kendisini oluşturan sayısız proteinin varlığını sadece birkaç saniye düşünerek, Allah'ın her an bir mucize yaratmakta olduğu gerçeğini tüm açıklığıyla görebilir. Kendisine verilmiş bu büyük nimet karşılığında yapması gereken ise yalnızca şükredici olmaktır.
Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve herşeyi sayı olarak da sayıp-tespit etmiştir. (Cin Suresi, 28)
Sadece 10 cm büyüklüğündeki böbreklerin insan bedeninde kesintisiz olarak yaptıkları işlemler, dev diyaliz makineleri ile zorlukla gerçekleştirilebilmektedir. |
Sadece 10 cm büyüklüğünde bir makine icat etmek ve bunun içine kan, su ve diğer sıvıları tam olarak arıtabilecek bir sistem kurmak oldukça zordur. Arıtma işi için bir tesis gerekir. Yaklaşık 10 cm'lik bir alan içinde bunu başarmak ise, hem işlemin gerçekleşmesi hem de sonuçları açısından yeterli olmayabilir. Su veya diğer sıvıların temizlenmesi belki başarılabilir ama insan için gerekli olan temiz kanın sağlanması, böylesine küçük bir cihazla henüz başarılamamıştır.
Ama şu bir gerçektir ki, dünyadaki insanların tümü, aslında bu özel arıtma sisteminin mükemmel bir örneğine sahiptirler. İnsanın sahip olduğu böbrekler, yaklaşık 10 cm büyüklüğünde, 100 gram ağırlığındadır. Bedeniniz, yaklaşık 1 milyondan fazla mikro arıtma tesisini bu 10 cm içinde barındırmaktadır. Size hayat veren her şeyi taşıyan kan, bu mikro arıtma tesislerinde sürekli olarak temizlenir. Tüm hücre ve dokularınıza ulaşan suyun da yoğunluğunu ayarlar. Böbrekler, dokularınızda bulunan sıvı miktarını ve bu sıvının yoğunluğunu bilir, vücutta gerekli düzenlemeleri yapar ve Allah'ın dilemesiyle yaşamınızı sorunsuz devam ettirmenize vesile olurlar.
Böbrekler görevini yapmadığında ise nasıl bir durum söz konusu olur herkes az çok bilir. Dev makinelerle haftada birkaç kere gerçekleştirilen diyaliz işlemi yeni bir böbrek nakledilinceye kadar külfetli bir çözümdür hasta için. Cihazın yetersiz kaldığı anda ise ölüm gerçekleşir. Bu olağanüstü arıtma tesisinin önemini ve mucizevi yönünü görebilmek için kuşkusuz bu örnek yeterlidir. Bu mükemmel organ henüz taklit bile edilememişken, evrimciler tarafından bunun tesadüflerle ortaya çıktığının öne sürülmesi kuşkusuz son derece mantıksız ve delilsiz bir iddiadır.
Bu sistem kuşkusuz olağanüstüdür ve tesadüfen oluşamayacak kadar çok detay ve kusursuzluk içerir. Çünkü bu sistem, insanı kusursuz bir mükemmellik içinde yaratan Allah'ın sanatını temsil eder. Bir insanın Allah'ın büyüklüğünü görüp iman edebilmesi için sahip olduğumuz bu organ başlı başına yeterlidir.
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)
Suyun neden şeffaf renkte olduğu, kumun nasıl olup da saydam bir cam haline gelip yaşantımızın en önemli parçalarından birini oluşturduğu veya dev bir geminin nasıl olup da suya batmadan okyanuslar üzerinde seyrettiği belki de üzerinde pek de düşünülmeyen konulardır. Tüm bunlara yaşam boyunca öylesine alışılmıştır ki, kum yüksek ısıda cam haline dönüşmese, yaşamın nasıl bir hal alacağı belki de kimsenin aklına gelmemiştir. Oysa, yaşamdaki büyük öneme sahip pek çok ayrıntı üzerinde biraz düşünmek, her birinin benzer ve bazen de hayati detaylarla donatıldığını gösterecektir.
Bu detaylardan bir tanesi de sudur. Bir bardak su, sıfırın altında bir derecede bekletildiğinde buz haline gelecektir. Suyun buz haline dönüşmesi, hayatımızdaki doğal olaylardan bir tanesidir. Ancak suyun buz haline gelmesinin ardındaki detaylar, bilinen fizik kanunlarının dışındadırlar. Allah'ın özel bir amaç üzere yarattığı sudaki özel detaylar, Dünya üzerindeki yaşamın sebeplerinden birini oluşturur.
Bilinen tüm maddeler ısıları düştükçe büzüşürler. Bunlara sıvılar da dahildir. Sıvılar, büzüşüp hacim kaybettiklerinde yoğunlukları artar ve böylece sıvının soğuk olan kısımları daha ağır hale gelir. Bu yüzden maddenin katı hali, sıvı haline göre daima daha ağırdır. Buna bir çeliğin sıvı ve katı hallerini örnek olarak verebiliriz.
Ama su, bilinen tüm sıvıların aksine, belirli bir ısıya (+4°C'ye) düşene kadar büzüşür, ama sonra birdenbire genleşmeye başlar. Donduğunda ise daha da genleşir. Bu nedenle suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Yani buz, aslında "normal" fizik kurallarına göre suyun dibine batması gerekirken, su üstünde yüzer. İşte bu nedenle donan deniz ve göl yüzeylerinin alt kısmı, canlı yaşamının devamına olanak veren +4 derecelik sularla kaplıdır. Eğer bu özellik olmasa, yani buz suyun üzerinde yüzmese, Dünya üzerindeki suyun çok büyük bir bölümü tamamen donacak, göllerde ve denizlerde yaşam kalmayacak, ekolojik denge tamamen bozulacak ve bu durum zamanla tüm canlılığın sona ermesine neden olacaktır.
Suya özel olarak verilmiş bu ayrıcalık, insana nimet olarak sunulmuş önemli bir detaydır. Ona böyle bir farklılık verilmiş olması ve bununla verilen mesajı anlayabilmek, insanı, Allah'ın yarattığı nimetlere karşı daha duyarlı hale getirmek için çok önemlidir. Elbette fizik kurallarının her biri de Allah'ın yarattığı sebeplerdir. Ancak kuşkusuz Allah dilese sebepsiz yaratır, hiçbir şeyi hiçbir kanuna veya kurala bağımlı kılmayabilirdi. Allah, buna muktedir olduğunu bizim için hayati olan detaylarla göstermektedir. Allah'ın bu üstün detay sanatı yeryüzünün her noktasında hakim olan bir gerçektir.
Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 17-18)
İnsan vücudunda, hücreler sürekli olarak beslenir, çoğalır ve ölürler. Bunun denetimi vücutta mükemmel şekilde gerçekleşir. Çünkü hücre, kendisini kopyalayabilecek, besleyebilecek ve yok edebilecek özel donanımlarla birlikte yaratılmıştır.
Vücutta zamanla ölen hücrelerin bir şekilde ortadan kaldırılıp temizlenmesi gerekmektedir. Hücrelerin yok edilmeleri gerektiğinde, kendi kendilerini ortadan kaldıran bir dizi proteinleri vardır. Hücre vücut için faydalı ve işler durumdayken, bu proteinleri asla devreye sokmaz. Ancak yaşlandığı, hastalandığı, işe yaramaz veya kötü huylu bir hale dönüştüğünde, öldürücü proteinler çözülürler, etkin hale gelir ve hücreyi öldürürler.
Hücrenin Allah'ın dilemesiyle tam zamanında ve yerinde tedbir alması çok büyük bir nimettir. Bu vesileyle vücutta sağlıklı hücreler varlıklarını sürdürürken, hastalıklı ve yaşlı hücreler sürekli olarak yok edilmektedirler. Vücut daima sağlıklı kalmakta, ölen hücreler büyük bir hızla yenilenmektedir.
Vücutta zamanla ölen hücreler, kendi kendilerini ortadan kaldıran bir dizi protein tarafından yok edilirler. Yalnızca hücre öldüğünde veya hastalandığında devreye giren bu proteinler, müthiş bir kontrol mekanizması dahilinde hareket ederler. İnsanın iradesi dışındaki bu mekanizma, tüm varlıkların Yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın kontrolündedir. |
İnsanın hayatta kalabilmesi için oldukça fazla sayıda unsurun bir araya gelmesi gerekir. Ama insan hiçbir zaman bu unsurların ve bunların arasındaki mükemmel denetimin farkında olmaz. Bedende, ne zaman hücre üretilmesi gerektiği, ne zaman hücrenin yok edilmesi gerektiği, insanın iradesi ve bilgisi dışında kusursuz bir zamanlama ve düzen içinde işler. Bunun sebebi, tüm bu denetim ve kontrolün, bütün bunları yaratan Allah'a ait olmasıdır.
İnsana sunulan nimetlerin her birinin özel bir amacı olduğunu unutmamak, oldukça önemlidir. İnsan, her şeyin bir sebep ile ve kusursuz bir sistem dahilinde yaratıldığını ve kendisine bir nimet olarak verildiğini derinlemesine düşündüğünde, Allah'ın üstün kudretini daha iyi kavrayabilir. Etrafındaki gerçekleri ve güzellikleri daha iyi görebilir. Kendisini kuşatan gerçek, sahip olduğu her şeyi sonsuz güç sahibi Allah'ın yarattığı ve Kendi idaresinde tutmakta olduğu gerçeğidir. İnsanın üzerinde Allah'ın rahmeti çok büyüktür.
Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 20)
Bir yere baktığımızda, bir şey düşündüğümüzde veya bir koku aldığımızda, beynimizde bir hareketlenme başlar. İlgili sinirler, bir elektrik akımı vesilesiyle gelen mesajları yorumlarlar. Bir bardağa baktığımızda, onun bardak olduğunu anlamamızın nedeni, beyindeki sinirlerin onu "bardak" olarak yorumlamasıdır.
Bir şeyi düşüdüğümüz sırada beynimizde olanlar, sinirlerin birbirleriyle koordinasyon kurmaları ve birbirlerinin üzerinden elektrik akımlarını geçirmeleridir. Karşımızdaki bardağın görüntüsünün beynimizde oluştuğunu zannederiz. Oysa, bardaktan gelen görüntü beynimize sadece bir elektrik sinyali şeklinde ulaşmıştır ve zifiri karanlık beyinde bardağın görüntüsünden en ufak bir iz yoktur. Düşünmemiz, koklamamız, görmemiz, kısacası dış dünyayı algılamamız için verilmiş olan sebepler, sinir hücreleri arasındaki işlemlerdir. Bu gerçek karşısında, 10 milyar sinir hücresinin beynin içinde özenle yerleştirilmiş olması ve bizimle ilgili her şeyin kontrolüne vesile olmaları, dahası bizlere renkli bir dünya sunmaları, elbette büyük bir mucizedir. Bu büyük mucizenin sahibi Yüce Allah'tır. Kuşkusuz, insan hiçbir şey değilken onu yoktan yaratan Allah için tüm bu sebepleri yaratmak çok kolaydır.
Beynin sahip olduğu sistem, hala anlaşılmaya çalışılan önemli bir sırdır. Henüz insan bunu anlamaya güç yetirememişken ve sistemin tümü üstün bir yaratılışı ispat etmekteyken, kör tesadüflerin bir yaratıcı gücü olduğuna ihtimal vermek büyük bir cehalettir. Allah, rahmeti ile, yarattığı varlıkları vesile ederek insanlara Kendi Yüceliğini ve üstün yaratma sanatını sürekli olarak hatırlatmaktadır. Tüm bunları görüp anlayabilen iman sahipleri, dünyada da ahirette de kurtuluş bulanlardır.
Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?(Rahman Suresi, 29-30)