Hipofiz bezi, 0.5 gr ağırlığında, bezelye tanesi büyüklüğünde bir et parçasıdır. Vücutta sayısız hormona görevler dağıtan, hiçbir aksama olmadan her birini denetleyen bu yaratılış harikası, Allah'ın insan bedenini denetlemek üzere yaratıp görevlendirdiği bir nimettir. |
İnsan beyninde yaklaşık 0.5 gr. ağırlığında, bezelye tanesi büyüklüğünde bir et parçası bulunmaktadır. Bu ufak et parçasına, Allah'ın dilemesiyle, vücudun tümünü yönetme ve denetleme görevi verilmiştir. "Hipofiz bezi" adı verilen bu organ, yeryüzünün en kompleks, en hatasız ve en hayati idarecisi olarak yaratılmıştır. Sayısız hormona görevler dağıtır, hiçbir aksama olmadan her birini denetler ve mutlaka her biri için belirlenmiş bir işi vardır.
Aynı anda başımızı ve kollarımızı hareket ettirir, duyar, görür, gülümser, konuşur ve dokunuruz. Bizimle konuşulanları anlar, zihnimizde çeşitli yorumlar yaparız. Bize gelen tüm hisler ve yaptığımız tüm hareketler, hormonların vesilesiyle gerçekleşmektedir. Eş zamanlı olarak gerçekleşen yüzlerce iş, eksiksiz ve rötarsız olarak hipofiz bezinin kontrolü ile yerine getirilir. Bir insan bedeninde hormonların bazılarının geç hareket etmesi, bazılarının da aldıkları mesajı iletmeyi başaramadıkları bir durum söz konusu değildir. Karşımızdaki kişinin bizimle konuştuğunu görüyorken, ondan gelen sesi dakikalar sonra duyduğumuz veya elimiz kaynar su ile yanarken, yanma hissinin bize hiçbir zaman ulaşmadığı, dolayısıyla biz bunu fark edene kadar elimizde ciddi bir yanık oluştuğu bir durum, özel hastalık durumları dışında, muhtemelen hiç söz konusu olmamıştır. Çünkü kendisi de protein, su ve yağdan oluşan 0.5 gr. ağırlığındaki bir et parçası olan hipofiz bezi, tüm haberleşmeyi kusursuz gerçekleştirmek için görevlendirilmiştir. Onun yaratılması da, yaptığı işlerin kontrolü de alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir.
Yeryüzündeki her varlığın her yaptığı iş, ancak Allah'ın dilemesiyledir. Hiçbir varlığın kendine ait, Allah'tan bağımsız bir gücü yoktur. Allah dilediği takdirde, yarattığı her varlıkta Kendi kudretini, gücünü ve yüceliğini dilediği şekilde tecelli ettirir. Hem bedenimizde hem de çevremizde gördüğümüz, göremeyip de bilgisine sahip olduğumuz her şey, Allah'ın Yüce varlığının birer tecellisidir.
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı'dır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim. (Enam Suresi, 102-104)
İnsan bedeninde olağanüstü sistemler vardır. Nasıl işledikleri, nasıl kesintisiz hareket ettikleri, sorunlar karşısında nasıl "tedbirler" alabildikleri ve nasıl hata yapmadıkları gerçek anlamda hayranlık vericidir. Ancak bu üstünlük yalnızca insana verilmiş bir ayrıcalık değildir. Yeryüzündeki tüm canlılar, dev balinalardan karıncalara, tek hücreli alglerden kaplanlara kadar her biri, birbirinden küçük ya da büyük farklara sahip ama benzer derecede hayranlık uyandıran donanımlara sahiptirler. Yeryüzündeki bu olağanüstülüğe şahit olup da bir insanın, Allah'ın eserlerini inkar edebilmesi gerçek anlamda bir mucize, ayette belirtildiği gibi büyük bir cahillik özelliğidir:
Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (Enam Suresi, 111)
Örneğin kutup ayıları, tüm donanımlarıyla buzullarla kaplı soğuk ortamda yaşamak üzere yaratılmışlardır. Bir kutup ayısı, ayak parmaklarının arasındaki oyuklar sayesinde buz yüzeyini vakum etkisiyle kolaylıkla kavrar. Böylelikle buz üzerinde uzun mesafeleri kaymadan rahatça yürüyebilir. Parmaklarının arasındaki ağımsı yapı sayesinde ise, saatte 10 km hızla yüzebilir ve 100 km gibi bir mesafeyi hiç dinlenmeden katedebilir. Sahip olduğu 5 cm kalınlığındaki özel kürkünün beyaz görünen tüyleri aslında şeffaftır. Fiberoptik özellikteki bu tüyler ısı kaybını önlerken, güneş ışınlarının sıcağını alttaki siyah renkli tüye kadar iletir. Kürkünün hemen altında ise, yine soğuktan koruyucu özellikte 10 cm kalınlığında bir yağ tabakası vardır. Kutup ayısının kürkü yüzmeye de elverişlidir. Suyun içinde tüyler birbirine yapışarak koruyucu bir kalkan oluşturur ve su geçirmez bir dalış elbisesi görevi görür. Tüm bu özellikler sayesinde kutup ayısı, 37 derecelik vücut sıcaklığını suyun içinde veya buzun üzerinde mutlaka korur.
Saydığımız tüm bu özellikler, yeryüzündeki bir canlının yaşamını devam ettirebilmesi için çok büyük öneme sahiptirler. Yeryüzündeki varlıkların çok detaylı ve kusursuz yapıları, bunların tesadüfen meydana gelemeyecekleri, hatta tüm bunlara insanın bile güç yetiremeyeceği gerçeğini açıkça ortaya koyar. Her şeyi kusursuz yaratan Allah'tır. Kutup ayısının soğuktan korunma sisteminde de bu gerçek açıktır. Bu canlıyı buzulların içine yerleştiren de, onu bu şartlara göre korunaklı donanımlarda yaratan da Allah'tır. Bu gerçek insana sürekli olarak, tüm varlıkların durumlarını ve davranışlarını mutlak iradesiyle takdir eden, Mukaddir olan Allah'ın büyüklüğünü hatırlatmaktadır.
Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Casiye Suresi, 13)
Bu satırlara baktığınız anda gözünüzden beyninize saatte 500 km hızla bir elektrik akımı ilerlemeye başlar. Bu akım, 600 bin sinir arasından herhangi biri ile beyne iletilir. Akım iletildiğinde, siz de karşınızdaki satırları okumaya başlarsınız.
Göz, 600 bin sinirle beyne bağlanır. Aynı anda 1.5 milyon mesaj alıp bunları düzenler ve saatte 500 km'lik hızla beyne gönderir. Tek bir noktaya baktığınızda, aslında birbirinden farklı yüzlerce detay görürsünüz. Göz, bunların hepsinden gelen mesajları ayırt eder, hepsini değerlendirir ve her birini beyne iletir. Elinizdeki kitap size oldukça yakınken, aynı anda arka planda gördüğünüz manzara oldukça uzaktır. Ama her birini aynı netlikte görürsünüz. Baktığınız yerdeki tek bir detay bile ihmal edilmez, tek bir nokta bile bulanık değildir. Karşınızdaki manzara ne kadar fazla detay içerirse içersin, o manzara içinde hareket eden küçük bir karıncanın bile görüntüsü beyninize mutlaka ulaşır.
Hiçbir kamera, hiçbir televizyon bu netliği sağlayamamıştır. Hiçbir teknoloji ile göz vesilesiyle sağlanan mükemmelliği ve görüş hızını elde etmek mümkün değildir. İnsan, kendisine doğuştan verilmiş olan bu nimetten mahrum kalsa, etrafını tekrar görebilmek için yine bu kusursuz sisteme ihtiyaç duyacaktır. Bu da, ancak Allah'ın dilemesiyledir.
İnsan için, henüz anne karnında küçük bir embriyo iken yaratılmış bu özel nimet, Müstean olan yani Kendisi'ne her an ihtiyaç duyulan ve Kendisi'nden her an yardım beklenen Allah'ın bir ikramıdır.
De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
Göz, 600 bin sinirle beyne bağlanır. Aynı anda 1.5 milyon mesaj alıp bunları düzenler ve saatte 500 km'lik bir hızla beyne gönderir. Göz, Allah'ın üstün kudretinin ve gücünün en önemli tecellilerindendir. |
Günler içinde yenilenen dilimizdeki tat hücreleri, geçmişteki hücrelerin bilgisiyle donatılırlar. Bu nedenle 10 gün önce yediğimiz yemeğin tadı bize hala tanıdıktır. Çünkü, her bir hücreyi ve onun içindeki bilgileri üstün kudreti ile yaratan Yüce Rabbimiz'dir. |
10 gün önce tadıp beğendiğimiz bir yemeğin tadını hatırlayabiliriz. Bu yemeği tekrar yesek, daha önce aldığımız aynı tadı alır ve aynı zevki duyarız. Çünkü yemeğin tadı bize tanıdıktır. Ancak ilginç olan, dilimizde bulunan tat hücrelerinin 10 gün öncekilerle aynı olmamasıdır.
Tat hücreleri, vücut sıcaklığının oldukça üstünde veya altındaki gıdalarla, asitli besinlerle her gün muhatap olurlar. Sıcak bir çay, buzlu bir meyve suyu, koyu bir kahve veya ekşi bir greyfurt suyu onları belli ölçüde yıpratır. Yıpranan ve zamanla görevlerini tamamlayan tat hücrelerinin yerini almak üzere tat tomurcuğunda yeni hücreler olgunlaşır ve eskilerinin yerini alırlar.
İnsanın farkında bile olmadığı bu işlemler o kadar hızlı gerçekleşir ki, bazen akşam yemeğinde kullandığımız tat hücreleri kahvaltıdakilerden farklıdır. Ama yine de sofrada yediğimiz yemeklerin tatlarını ilk defa algılıyor olmayız. Hiçbir zaman bir elmanın lezzetine şaşırmayız. Çünkü yeni oluşan her hücre, geçmişteki hücrelerin sahip olduğu bilgiyle donatılır.
Bedenimizdeki tüm diğer hücreler de sürekli yenilenir, ama hiçbir zaman burnumuzun şekli veya saçımızın renginde bir değişme olmaz. Yeni üretilen hücreler yerleşmeleri gereken yeri şaşırıp vücudun herhangi başka bir yerinde şekil bozukluğuna sebep olmazlar.
Ömrünü tamamlayan tat hücreleri eğer yenilenmese, tat alabilmek için yapılabilecek pek bir şey olmazdı. Yediğimiz şeyin lezzetli bir yemek veya bir tahta parçası olması bir şeyi değiştirmezdi. "Tatlı"nın neye benzediğini unutur, zehirli veya bozuk bir yiyeceğin farkına bile varamazdık. Çünkü bu üstün işleve ve bu güzel nimete vesile olan, özel olarak yaratılmış tat hücreleridir. Onları mükemmel bir hafıza ve üstün bir yenilenme sistemi ile yaratan ise, tüm varlıkların Yaratıcısı ve hakimi olan Yüce Allah'tır. Bu ve bunun gibi binlerce nimet, kullarına karşı iyiliği bol olan Allah'ın bir ikramıdır. Allah, karşılıksız bağışlayan ve rahmeti bol olandır.
Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü Kendisi'ne ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. (Sebe Suresi, 1)
Yeryüzünün 3/4'ünü, insan bedeninin ise yaklaşık %70'ini su oluşturmaktadır. Su, insanın sahip olduğu her hücreye girer, içindeki her damarda dolaşabilir. 100 trilyon hücrenin her birine besin taşır, oksijen ve enerji verir. Su, yaşam için benzeri olmayan bir nimettir.
Bedenin hayatta kalabilmesi için vücudun her yerini dolaşabilme yeteneğindeki su, eğer şu an olduğundan daha akışkan olsaydı, canlıların yapıları suyun tahrip edici etkisi ile karşılaşacak ve buna pek uzun bir süre dayanamayacaklardı. Hassas moleküler yapıların su tarafından desteklenmesi mümkün olmayacak, canlı hücresinin son derece narin olan yapısı yaşamını sürdüremeyecekti. Eğer su şimdikinden daha az akışkan olsaydı, protein ve enzimler gibi makromoleküllerin ve küçük organellerin kontrollü hareketleri sona erecek, hücre bölünmesi imkansız hale gelecekti. Hücrenin tüm yaşamsal faaliyetleri fiili olarak donacaktı. Hücreler birer birer ölecek ve sonuçta organizma için de ölüm kaçınılmaz olacaktı.
En küçük bir molekülden okyanuslardaki balinalara kadar yeryüzündeki her şey suya muhtaç olarak yaratılmıştır. Su ise, tüm yeryüzü, canlılar, canlı bedeni ve bedenin içindeki en küçük moleküle kadar her şeye fayda getirebilmek için çok özel bir akışkanlık değeri ile var edilmiştir. İnsan bedenindeki hücrelere ulaşabilecek aynı özelliklerde bir başka sıvıyı üretmek günümüz teknolojisiyle mümkün olmamıştır.
Allah, insanın var etmeye gücünün yetmeyeceği muhteşem detayları, insan için büyük bir gereksinim haline getirmiş ve bolluk içinde ona ikram etmiştir. Bunun hikmetlerinden biri, düşünüp kavrayabilen insanlara Allah'ın kudretini hatırlatmak ve verdiği nimetlere şükretmelerini sağlamaktır. İnsanı yaşatan unsurlardan sadece bir tanesinin üzerinde düşünmek, bütün varlıklar üzerine hakim olan Allah'ın büyüklüğünü takdir edebilmek için başlıbaşına vesiledir.
Su, bir insan bedenini canlı tutabilmek için özel olarak yaratılmıştır. Bedenin her noktasını dolaşabilir, 100 trilyon hücrenin her birine besin taşır, oksijen ve enerji verir. Suyun sahip olduğu akışkanlık değeri, tüm bunları gerçekleştirebilmek için özel olarak belirlenmiştir. Bu özel yaratılış, Allah'ın üstün detay sanatıdır. | |
Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır. |