Din ahlakından uzak yaşayan insanların dine ve Allah'ın ayetlerine karşı alaycı yaklaşmaları, gönderilen elçilerle ve elçilerin yanlarındaki müminlerle alay etmeleri dünya tarihi boyunca süregelen bir durumdur. Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü takdir edemeyen bu insanlar yaptıklarının karşılığını mutlaka alacaklarını anlamazlıktan gelerek pervasızca yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Oysa Kuran'da bu insanların kendilerinden uzak gördükleri azaplarla mutlaka karşılaşacakları haber verilmiştir:
Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi. (Enbiya Suresi, 41)
… Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında O'nunla alay ediyordu. O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi. "Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek." (Hud Suresi, 38-39)
Bu insanlar işledikleri suçların karşılığını şüphesiz ahirette göreceklerdir, ancak henüz dünyadayken de bu karşılık kendilerine ulaşacaktır. Kendileri dinle, Müslümanlarla, Allah'ın elçileri ve ayetleriyle alay ederken asıl Allah onlarla alay etmektedir. Allah bu gerçeği bir ayetinde kesin olarak haber vermiştir:
(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. (Bakara Suresi, 15)
Aslında bu inkarcı insanlar, yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi kendilerine verilen süreye aldanarak çok büyük bir tuzağa düşmüşlerdir. Hayatları boyunca din ahlakına, Allah'ın elçilerine ve müminlere karşı mücadele etmişler ve bundan dolayı hiçbir karşılık görmeyeceklerini zannetmişlerdir. Oysa bu dünyada ne kadar büyüklenseler de, Allah'ın belirlediği vakitte can verecek ve toprağın altına gömüleceklerdir. Allah kendisiyle övündükleri mallarını yok edecek, bedenleri ise toprağın altında çürüyüp gidecektir. Tüm bunlar kaçınılmazdır, onlar da her insan gibi öleceklerdir. Ölümlü olmaları ve kendilerinden ölümü uzaklaştıramamaları aslında ne kadar aciz bir durumda olduklarının en önemli kanıtıdır.
Ayrıca bu insanlara yaşamları süresince de Allah pek çok zorluk, sıkıntı ve bela vermektedir. Onlar kendilerini üstün zannederken, karşılaştıkları olaylarla aslında ne kadar aciz birer kul olduklarını görürler. Allah Kuran'da bu duruma düşen inkarcılarla ilgili pek çok örnek vermiştir. İlerleyen sayfalarda Kuran'da bahsedilen bu alaycı kişilerden ve uğradıkları sondan söz edilecektir.
Hz. Musa (as) zamanında yaşayan Firavun, bilindiği gibi, isyankarlığı ve azgınlığıyla tarihe geçmiş bir kişidir. Onun ve çevresinin kibirli tutumu ayetlerde şöyle tarif edilir:
Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik. Firavun'a ve ileri gelen çevresine; fakat onlar büyüklendiler. Onlar, 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu. (Müminun Suresi, 45-46)
Firavun, kendisi hakkı inkar ettiği gibi kavmini de saptırmaya uğraşmıştı. Musa Peygamberi (as) kendince küçük düşürmek ve herkesin gözü önünde onunla alay etmek için özel bir düzen tertiplemiş, fakat asıl kendisi aşağılık konuma düşmüştü. Yanındaki bilgin büyücülerini, insanların toplandığı bir gün Hz. Musa (as) ile karşı karşıya getirmiş, böylece büyücülerin üstün geleceğini, Musa Peygamber (as)’ın ise küçük düşeceğini sanmıştı. Ancak sonuç beklediği gibi olmamış, Allah Hz. Musa (as) vesilesiyle büyücülerin hilesini bozarak, hem Firavun'u hem de yakın çevresini küçük düşürmüştür. Kuran'da bu olay şöyle anlatılır:
(Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanların gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşürdüler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular. Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydurduklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. Böylece hak yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları geçersiz kaldı. (Araf Suresi 116-118)
Kuran'da, Firavun'un Hz. Musa (as)'a karşı kurduğu pek çok tuzağın daha boşa çıkarıldığı haber verilmiştir. Allah Firavun'un sonunu da tüm insanlara bir ibret olarak Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince (Firavun): "İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah olmadığına inandım ve ben de Müslümanlardanım" dedi. Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. Bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz)... (Yunus Suresi, 90-92)
Yukarıdaki ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, Firavun hiç ummadığı bir sonla karşılaşmıştır. Karşısında dev gibi dalgaları gördüğünde durumun ciddiyetini fark etmiş, Allah'tan başka İlah olmadığını anlamış ve tek sığınabileceği gücün Allah olduğunu idrak etmiştir. Nitekim tüm ömrünü büyüklenme ve Allah'a isyan ile geçiren Firavun ilk kez o an Allah'a sığınma ihtiyacı duymuştur. Ne var ki bu samimi bir teslimiyet olmadığı, zorluk anında gösterilen bir tavır olduğu için Allah kabul etmemiştir. Çünkü tehlike ya da zorluk anında Allah'a sığınmak ve daha sonra eski nankörlüklerine dönmek, din ahlakını yaşamayan insanların önemli bir tutumudur. Onlar tüm hayatlarını alay, isyan ve saldırganlık içinde geçirip, bir belayla karşılaştıkları anda tevbe ederek kurtulabileceklerini zannederler. Fakat Allah onların bu planlarını boşa çıkarır.
Gücün, kudretin, büyüklüğün Allah'a ait olduğunu anlayan Firavun'un durumu da bundan farklı değildir. O an "teslim oldum" demekle affedileceğini zanneden Firavun çok büyük bir yanılgıya uğramıştır. Kurtarılacağını umarken yalnızca bedeniyle kurtulması ve bu haliyle insanlığa ibret kılınması kendisi için büyük bir aşağılanma olmuştur. Allah onu sonraki nesillere ibret kılarak aşağılamıştır. Dünya hayatında Mısır'ın hakimi olan, saraylarda yaşayan, emrinde sayısız kölesi ve askeri olan, büyük bir güç ve zenginlik sahibi Firavun'un bu gücü kendisini azgın dalgalardan kurtarmaya yetmemiştir. Aynı şekilde acınacak bir konuma düşmesine de engel olamamıştır. Böylece dine karşı alaycı ve umursamaz bir tavır göstermesinin karşılığını görmüştür. Bu haliyle Firavun alay eden değil, ancak alay edilen konumundadır. Firavun ve yakın çevresinin uğradığı son bunun önemli bir göstergesidir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi. (Enfal Suresi, 54)
Bunun gibi tarihte azgınlığıyla ünlü pek çok toplumu da Allah benzer konuma düşürmüştür. Örneğin azgınlığıyla ünlü Ad toplumu Allah'ın gönderdiği azapla helak olmuşlardır. Son derece kibirli olan bu insanlar azabın ardından, "içi kof hurma kütükleri gibi" yere yıkılmışlardır. Bunu haber veren ayetlerde şöye buyrulmaktadır:
Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. (Hakka Suresi, 6-7)
Allah, inkar edenlere dünyada belirli bir süre tanır, ancak onlar azgınlıklarına ve alaycılıklarına devam ettikleri takdirde de bu sürenin bitiminde karşılığını çok şiddetli bir biçimde verir. Özellikle de Allah'ın elçilerine karşı işlenen suçlar mutlaka karşılığını almıştır. Allah Muntakim (intikam alan) sıfatıyla elçisine ve müminlere karşı yapılan bu çirkin tavırların, alaycı davranışların intikamını almış ve suçlu günahkarları cezalandırmıştır. Nitekim bir ayette Allah bu konuyu şöyle haber vermektedir:
Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, bunun üzerine Ben de o inkara sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı sonuçlandırma? (Rad Suresi, 32)
Başka bir ayette ise Allah müminlerle alay eden bu inkarcıların yaptıkları kötülüğün kendilerine mutlaka zarar vereceğini şöyle haber vermektedir:
Onların yaptıkları şeylerin kötülüğü kendileri için açığa çıktı ve alay konusu edindikleri de onları sarıp-kuşattı. (Casiye Suresi, 33)
Şu ana kadar anlatılanlardan da anlaşılmaktadır ki, dine ve iman edenlere karşı alaycı bir tavır gösteren kişiler, Allah'ın azabından uzak kalamazlar. Azgınlık yapan, başkaldıran, kendini üstün gören her kişi, Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi dünyada çeşitli belalarla karşılık görür. Üstelik bu yalnızca dünya hayatında verilen karşılıktır, ahirette verilecek karşılığın daha şiddetli olduğu ise Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu. (Rum Suresi, 10)