Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Bu GAYBETİN (HZ. MEHDİ (AS)'IN) SAHİBİNDE DÖRT PEYGAMBERİN SÜNNETİ VARDIR"... Dedim ki: "HZ. YUSUF'UN SÜNNETİ NEDİR?" BUYURDU Kİ: "ZİNDAN VE GAYBET"... (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 190)
Bu kıyamın sahibinin (Hz. Mehdi (as)'ın) iki gaybeti vardır. BİR GAYBETİ (HAPİSTE KALDIĞI DÖNEM) O KADAR UZAYACAK Kİ ŞÖYLE DİYECEKLER: "ÖLDÜ." BAZILARI DİYECEK Kİ: "ÖLDÜRÜLDÜ." Bazıları diyecek ki: "Gitti..." (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 198)
Mehdi, bizden, Ehl-i Beyt'tendir... Biz öyle bir ev halkıyız ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. BENİM EHL-İ BEYT'İM MUHAKKAK BENDEN SONRA BELA, KAÇIRILMA VE SÜRGÜNE UĞRAYACAKTIR. BENDEN SONRA EHL-İ BEYT'İM BELA VE MİHNETLERLE KARŞILAŞACAKLAR VE TARDA MARUZ KALACAKLARDIR. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)
AL-İ MUHAMMED'İN KAİM'İNİN (HZ. MEHDİ'NİN) İKİ GAYBETİ (HAPİS DÖNEMİ) VARDIR. BİRİSİ DİĞERİNDEN DAHA UZUNDUR... (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 199)
O (Hz. Mehdi (as)) BİR SÜRE ONLARDAN UZAKLAŞACAK, BÖYLECE DALALET EHLİ AYRILACAKTIR. Öyle ki cahil şöyle diyecek: "Allah'a ulaşmak konusunda Al-i Muhammed'e (Peygamberimiz (sav)'in soyundan birine (Hz. Mehdi (as)'a) ihtiyaç yoktur." (Gaybet-i Numani, s. 161)
Abdulaziz b. Müslim şöyle rivayet etmiştir: "İmam Mehdi, susamışlar için tatlı bir su, doğru yolu gösteren bir rehber, helak olmaktan kurtaran bir kurtarıcıdır. İmam Mehdi, yollarını kaybedenlerin, doğru yolu bulması için yüksek bir yerde yakılan kılavuz ateşidir. Dondurucu soğuğa tutulanlar için bir sıcaklıktır. Tehlikeli geçitlerde güvenilir kılavuzdur. ONDAN (İMAM MEHDİ'DEN) AYRILAN KESİNLİKLE HELAK OLUR." (İman Ve Küfür Kitabı / Usul-U Kafi (El-Usul Min El-Kafi) / El-Kuleyni, Cild 1)
Mehdi... istemediği halde RÜKUN İLE MAKAM ARASINDA ONA BİAT EDECEKLER. (Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)
İnsanlar nihayet Mehdi'ye gelirler ve Rükun ile Makam arasında, KENDİSİ İSTEMEDİĞİ HALDE ONA BİAT EDERLER. "Eğer kabul etmezsen, boynunu vururuz" derler... (Ali Bin Hüsameddin El Muttaki, Celaleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler -Ahir Zaman Mehdisinin Alametleri, Kahraman Neşriyat, s. 31)
MEHDÎ RUM'DAN, TÜRKLERDEN (çünkü, eskiden Türkiye'ye diyar-ı Rum deniliyordu) AYRILMAYACAKTIR. (İş'afü'r-Rağıbîn'den naklen Tılsımlar Mecmuası, Bediüzzaman Said Nursi, s. 212)
Hz. Mehdi (as) müminlerle beraber Beytül Makdis'de (Kudüs) sabah namazı kılarken, NÜZUL EDEN (YERYÜZÜNE İNEN) HZ. İSA (AS)'I TAKDİM EDECEK VE HZ. İSA (AS) ELLERİNİ, ONUN (HZ. MEHDİ (AS)'IN) OMUZUNA KOYARAK, "NAMAZIN KAMETİ (FARZ NAMAZI KILMAK İÇİN OKUNAN EZAN; NAMAZA BAŞLAMA İŞARETİ) SENİN İÇİN GETİRİLDİ, BU YÜZDEN SEN KILDIR" diyecek ve nihayet Hz. Mehdi (as), Hz. İsa (as) ve müminlere imam olarak namazı kıldıracaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 25)
… Hz. Mehdi (as) ve talebeleri … (ROMA'YI) TESBİH VE TEKBİRLE MANEN FETH EDECEKLERDİR… (Medineli Allâme Muhammed b. Resul el-Hüseynî el-Berzencî, Kıyamet Alametleri, s. 204) (Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)
… Hz. Mehdi (as) ve talebeleri … (ROMA'YI) TESBİH VE TEKBİRLE FETH EDECEKLERDİR… O ŞEHRİN (VATİKAN'IN) SURLARI BİR BİR YIKILACAKTIR... (Muhammed B. Resul El Hüseyin El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 204)
DECCAL ÇIKINCA ONA KARŞI MÜMİNLERDEN BİR ŞAHIS (HZ. MEHDİ (AS)) YÖNELİR... (Mehdilik ve İmamiye s. 37, Sahih-i Müslim, 11/393'den nakil)
Mümin şahıs (Hz. Mehdi (as)), deccalı görünce: "EY İNSANLAR! RESULULLAH'IN ZİKRETTİĞİ DECCAL İŞTE BUDUR" der... (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)
İmam Zeyn-ul Abidin şöyle buyurmuştur: "BİZİM KAİM'İMİZ (HZ. MEHDİ (AS)) İLE ALLAH'IN RESULLERİ ARASINDA BİR TAKIM BENZERLİKLER VARDIR. NUH, İBRAHİM, MUSA, İSA, EYYUB VE MUHAMMED SALLÂ'LLÂHU ALEYHİ VE ALİH PEYGAMBERLERİN HER BİRİ İLE BİR BENZERLİĞİ VARDIR... MUSA İLE KORKU HALİ (Hz. Mehdi (as)'a yönelik tehlikelerin yoğunluğuyla; öldürme, tuzak kurma, tutuklanma, gözaltına alınma, sürgün gibi her türlü tehlikeyle iç içe olmasıyla) ve gaybette yaşamasında (sürekli gizlenerek yaşamasında); ... EYYUB İLE BELADAN SONRA KURTULUŞUN YETİŞMESİNDE (Hz. Mehdi (as)'a da birçok zorluk, hastalık ve dert gelmesi; ancak aynı Hz. Eyüp gibi Allah'ın rahmetiyle hepsinden kurtulmasıyla) ... benzerliği vardır." (Kemal'ud-Din s. 322, 31. babin 3. hadis)
Ebu Said El-Hudri'nin (ra) rivayetinde, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Deccal çıkınca, ona karşı müminlerden bir adam (Hz. Mehdi (as)) yönelir. DERKEN O MÜMİN KİMSEYE BİRÇOK SİLAHLILAR, DECCALİN MERKEZLERDE GÖZETLEME YAPAN SİLAHLILARI KARŞI ÇIKARLAR." (Mehdilik ve İmamiye s. 37, (Sahih-i Müslim, 11/393'den nakil))
Mümin şahıs (Hz. Mehdi (as)) deccali görünce: "Ey insanlar! Resulullah (sav)'in zikrettiği deccal işte budur" der. DECCAL HEMEN ONUNLA İLGİLİ EMRİNİ VERİR de o zat karnı üzerine uzatılır ve arkasından: "Onu alın da yaralayın" der. ARTIK O ZATIN SIRT VE KARNI DÖVE DÖVE GENİŞLETİLİR... (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)
Eyyüb b. Nuh şöyle rivayet etmiştir: … BİZ EHLİ BEYT'TEN HİÇBİR İMAM YOKTUR Kİ, ONUN HAKKINDA YAZIŞMALAR OLMASIN, İNSANLAR ONU PARMAKLARIYLA GÖSTERMESİN. ONA SORULAR SORULMASIN VE SUİKAST DÜZENLENMESİN. (İman Ve Küfür Kitabı / Usul-U Kafi (El-Usul Min El-Kafi) / El-Kuleyni, Cild 1, s. 502)
Mümin şahıs (Hz. Mehdi (as)) deccali görünce: "Ey insanlar! Resulullah'ın zikrettiği deccal işte budur" der. DECCAL HEMEN ONUNLA İLGİLİ EMRİNİ VERİR DE o zat karnı üzerine uzatılır ve arkasından: "Onu alın da yaralayın" der. Artık o zatın sırtı ve karnı döve döve genişletilir. Bu sefer DECCAL ONU (Hz. Mehdi (as)'ı) İKİ ELİNDEN VE İKİ AYAĞINDAN YAKALAR DA FIRLATIR ATAR. .... (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)
Ebu Said el Hudri radıyallahu anh rivayeti; "... Deccal o mümin kulu kesmek için yakalar, fakat bu sırada ONUN BOYNU İLE KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ARASI ALLAH TARAFINDAN BİR BAKIR LEVHA HALİNE GETİRİLİR DE ARTIK DECCAL O'NU KESMEYE HİÇBİR YOL BULAMAZ. Bu sefer deccal onu iki eli ve iki ayağı ile yakalayarak fırlatır atar. İnsanlar deccal onu bir ateş içine attı sanarlar. Halbuki o mümin zat bir cennet içine atılmıştır. (Sahih-i Müslüm Kitabul Fiten, Bab Hadis No: 113-İmam Şarani, Kurtubi Tezkire, s. 488)
Abdurrahman b. Selit'ten; İmam Hüseyin b. Ali b. Ebu Talib şöyle buyurdu: "... YERYÜZÜ ÖLDÜKTEN SONRA, ALLAH ONUN VASITASIYLA TEKRAR ONU İHYA EDECEKTİR VE MÜŞRİKLER İSTEMESE DE ALLAH HAK DİNİ DİĞER DİNLERE MUZAFFER KILACAKTIR... ONLARA EZİYETLER OLACAK ve onlara denilecek ki: "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman vuku bulacaktır?" Biliniz ki, ONUN (HZ. MEHDİ (AS)'IN) GAYBETİNDEKİ EZİYETLERE VE TEKZİPLERE SABRETMEK, RESULULLAH İLE BERABER KILIÇLA CİHAT ETMEK GİBİDİR." (Uyun-ul Ahbar,cilt 1, s. 68)
Hz. Muhammed (sav) ailesinden El-Mehdi (Hz. Mehdi (as)) ... onun gecesi Allah'a boyun eğerek ve secde ederek, yıldızlara nöbet tutarak geçecektir, KENDİSİNİ SUÇLAYANLARIN ATTIĞI SUÇLAR ONU ALLAH'IN HUZURUNDA ETKİLEMEYECEKTİR, o nur yayan bir kandildir. (Bihar-ül Envar: 86-81)
Hz. Mehdi (as), bizden, Ehl-i Beyt'tendir... Biz öyle bir ev halkıyız ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. BENİM EHL-İ BEYTİM MUHAKKAK BENDEN SONRA BELA, KAÇIRILMA VE SÜRGÜNE UĞRAYACAKTIR. BENDEN SONRA EHL-İ BEYTİM BELA VE MİHNETLERLE KARŞILAŞACAKLAR VE TARDA MARUZ KALACAKLARDIR. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)
Nechül Belağa'dan, İnananların Efendisi (sav) dedi ki: "O (Hz. Mehdi (as)) insanlardan saklanırken, İZ SÜRÜCÜLER ARASALAR BİLE ONUN AYAK İZLERİNİ GÖRMEZLER..." (Kitab-ül Gaybet, [Bihar-ul Envar,cilt 51], Ansariyan Yayıncılık, Derleyen: Muhammed Bakır el-Meclisi, İran-Kum, 2003, s. 186)
Mümin şahıs (Hz. Mehdi (as)) deccali görünce: "Ey insanlar! Resulullah'ın zikrettiği deccal işte budur" der. Deccal hemen onunla ilgili emrini verir de o zat karnı üzerine uzatılır ve arkasından: "Onu alın da yaralayın" der. ARTIK O ZATIN SIRTI VE KARNI DÖVE DÖVE GENİŞLETİLİR. Bu sefer (Deccal) onu iki eli ve iki ayağı ile yakalar da fırlatır atar. İNSANLAR DECCALİN ONU BİR ATEŞ İÇİNE ATTIĞINI SANIRLAR. HALBUKİ O BİR CENNET İÇİNE ATILMIŞTIR. (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)