Kitabın girişinde, bir Müslümanın tek önemli kimliğinin Müslümanlığı olduğunu ve kendisini bir başka dünyevi kıstasa göre tanımlayamayacağını söylemiştik. "Müslüman", Allah'ın iman edenlere verdiği bir isimdir (Hac Suresi, 78) ve bir insan için bu ismi taşımak büyük bir şereftir. Bu yüzden Müslümanlığının bilincinde olan bir insan, başka birtakım kimlikleri yüklenerek şahsiyet bulmaya çalışmaz. Buna tenezzül bile etmez. Diğer dünyevi kıstaslar, örneğin bir insanın soyu, aşireti, sosyal statüsü, dili, rengi, çevresi, vs. Allah Katında ve iman edenlerin gözünde önem taşımaz. Bir ayette bu konu şöyle açıklanmaktadır:
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Bunun bilincinde olan bir mümin, içinde bulunduğu birtakım dünyevi şartlara göre tavır ve karakter değiştirmez. Örneğin çok büyük bir maddi zenginlik elde ettiğinde şımarmaz ya da fakir kaldığında ezik bir ruh haline girmez. Kuran'da bununla ilgili örnekler verilmekte, Hz. Süleyman'ın büyük bir maddi güce ulaşmasına rağmen tevazusunu ve Allah'a olan teslimiyetini koruduğu anlatılmaktadır. Buna karşın, Müslümanlardan farklı olarak, basit ve zayıf karaktere sahip olan kişiler her ortam ve şarta göre değişirler.
Kendisine mülk verildi diye şımaran Karun ya da en ufak bir aksaklık karşısında panik olup umutsuzluğa kapılan diğer inkarcılar, "İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır" (İsra Suresi, 83) ayetinde tarif edilen olumsuz tavrın örnekleridir.
İnkar edenlerin karakterine işlemiş olan bu şahsiyetsizlik, adamlık dininde bir şahsiyet bulma çabası olarak ortaya çıkar. Çünkü adamlık dini, "adam olma", yani toplumda statü elde etme dinidir. Adamlık dininin mensupları da, Müslümanlık gibi gerçek ve istikrarlı bir şahsiyete, değişmez bir kimliğe sahip olmadıkları için, kendilerine farklı dünyevi kimlikleri şahsiyet olarak belirlerler.
Bu kimliklerin en belirginleri, mesleklerdir. Adamlık dini mensupları, sahip oldukları mesleklere göre şahsiyet bulur ve o mesleklere uygun karakterler geliştirirler. Elbette Müslümanlar da meslek sahibi kişilerdir, fakat Allah'a samimi bir şekilde iman eden bu kişilerin karakterlerini iş yerleri, statüleri gibi hususlar belirlemez. Müslümanlar o mesleğin getirdiği özel bir ruh haline girmezler, her zamanki itidalli tavırlarından ödün vermezler.
Adamlık dininde herkes, yaptığı iş, sahip olduğu meslek kadar değerlidir. Kazandığı para kadar itibarlıdır. Bu nedenle bir kişiyle tanıştıktan sonra ilk on dakika içinde konu dönüp dolaşıp ya onun ya da babasının işine gelir. Çünkü bunun öğrenilmesi karşı tarafa değer biçme açısından çok önemlidir. Bir kişiyi adam yerine koyup koymamanın ölçüsü, kariyeri veya işindeki kazancı ya da mevkisinin yüksekliğidir. Değişik meslek gruplarından insanlar biraraya geldiğinde, genelde herkes kendi mesleğini en iyi, en geçerli meslek olarak lanse etmeye, diğerlerinin ise daha az önemli olduğunu ima etmeye çalışır.
Adamlık dininde her mesleğin kendine özgü farklı psikolojileri vardır. Eğer bu meslek yüksek öğrenim gerektiren bir meslekse bu mesleğe ait ruh hali ve psikoloji kişiye üniversiteye girdiğinden itibaren, gerek hocaları gerekse kıdemli öğrenciler tarafından aşılanmaya başlanır.
Örneğin doktorlar, tıp fakültesine girmelerinden itibaren, herkesin hayatlarının ve sağlıklarının kendilerine bağlı olduğu ve yaptıklarının en kutsal iş olduğu telkinleriyle yoğrulur ve bu psikolojiyi ömürlerinin sonuna dek taşırlar. Elbette bir doktorun hasta bir kimseyi iyileştirmek veya hayati tehlikesi olan bir kimseyi kurtarmak için gösterdiği gayret güzel ve takdir edilecek bir davranıştır. Ancak adamlık dinini yaşayan insanlarda, hastayı iyileştirenin kendileri olduğu gibi sapkın bir düşünce vardır. Oysa şifayı veren Yüce Allah'tır. Doktor, ilaç, tedavi ise sadece birer vesiledir. Diğer yandan eczacılar da benzeri bir psikolojiye girerler. Hukuk fakültesini bitirenler kendilerini adaletin temel direkleri, insanların en akıllıları, en uyanıkları, muhakeme kabiliyetleri en güçlü, olayları en doğru algılayıp çözebilen kimseler olarak görürler. Mühendislerse günlük hayatta karşılaştığımız herşeyin kendi mesleklerinin bir ürünü ya da eseri olduğu tezine dayanarak kendi yerlerinin çok müstesna olduğu kanaatindedirler.
Ticaret ve serbest mesleklerle uğraşanlar da kendilerini sosyal ve ekonomik hayatın belkemiği ve yerleri doldurulamaz kimseler olarak görürler. Bunlardan her biri kendi mesleği olmasaydı insanların nasıl güç durumda kalacağını, hatta yaşamlarını bile sürdüremeyeceklerini, kendilerinin ne kadar önemli insanlar olduklarını her fırsatta gündeme getirirler.
Bu insanlar şahsiyet ve karakterlerini, mesleklerinin telkin ettiği bu yeri doldurulmazlık, sözde kutsallık, müstesnalık, farklılık duygusunun getirdiği kibir, gurur, enaniyet, kendini beğenmişlik gibi psikolojik saplantılar üzerine kurarlar. Bu nedenle adamlık dini insanı kendi mesleği hakkında son derece hassastır. Mesleğine karşı söylenen her sözü kendisine karşı söylenmiş olarak görür ve mesleğini adeta namusu gibi savunur.
Yüksek tahsil gerektirmeyen, daha çok fiziki özelliklere veya tecrübeye ya da babadan görme bilgi ve beceriye dayalı işlerin de adamlık dininde kendilerine ait farklı psikolojileri vardır. Bu işlere girmenin de, girdikten sonrasının da, bunlara ait atölye, dükkan, mağaza, butik, büro gibi işyerlerinin de hepsinin, adamlık dini tarafından belirlenmiş kendilerine özgü farklı farklı psikolojileri ve değer yargıları vardır. Bu tür işlerde çalışanların kibir, gurur ve enaniyetlerinin dışarı vurum tarzları diğerlerine göre daha çok eziklik, aşağılık kompleksi, kapris, hırçınlık, asabiyet, basitlik, ukalalık ve benzeri şekillerde gerçekleşir.
Adamlık dininin iş ahlakı daha iş aramaya başlarken kendini gösterir. İş aranırken en önemli hatta tek kıstas, o işin kazandıracağı paradır. Neye, hangi inanca, düşünceye ya da kişiye hizmet verildiği, yapılacak işin fayda ve zararları hiç hesaba katılmaz.
Adamlık dininde, kadınların genel olarak tercih ettikleri mesleklerden biri sekreterliktir. İş yerlerinde genelde patronlar erkektir ve sekreterliklere özellikle kadın eleman ararlar. Burada çoğu kez kadınsılığın önemli bir rolü vardır. Adaylar iş becerisi, bilgisi, tecrübesi ya da zekasını sunmaktan çok dış görünüşüyle karşı tarafı etkilemeye çalışır.
Patronlar genelde iş yerinde veya özel hayatında kendisine sürekli şahit olan elemanları özel bir titizlik göstererek seçerler. Bu nedenle, kadın olsun erkek olsun, sekreter, patronun duymaz-görmez elemanıdır. Dışarıya gerektiğinde yalan söyleyebilecek bir karaktere sahip olmalı ama patronuna asla yalan söylememeli, sadakatin en fazlasını göstermelidir. Normal hayatta, yapılan bir sahtekarlığa şahit olup susmak veya ona ortak olmak hoş karşılanmaz. Ancak aynı olay iş sınırları içinde olduğunda, adamlık dini bunu iş ahlakının bir parçası olarak sayar. Sekreterliğin bu yönü, bu mesleğin cahiliye toplumundaki ahlaki gereğidir. Kimse tarafından yadırganmaz.
Patronun iş çevresine, hatta bazen ailesine karşı olan gizli kapaklı işlerini görmezlikten gelmesiyle patronun gözüne girip güvenini kazanır. Dışarıdaki bütün kişilere karşı patronuyla ortak bir tavır ve menfaat birliği içindedir. Sekreterler ayrıca, dışarıya karşı patronlarıyla gösteriş yaparlar. Patronun iş seyahatine gitmesi, dış görüşmeleri, kazandığı parası onun için hep birer gösteriş unsurudur.
Pazarlamacılık, satış elemanlığı ya da fuar hostesliği gibi işler de sekreterlik gibi görüntüye dayalı işlerdendir. Patronlar, adayları bir toplantı odasında sorguya çeker. Yanlarında adi ve basit espriler yapıp tepkilerini kontrol ederler. Bu esprilerden ve tavırlardan hoşlanmadığına dair tepki vermemesi o kişi için kendilerince artı puandır. Bu gibi, çok çeşitli kişiyle muhatap olunan işlerde kişinin hiçbir söz ve davranış karşısında renk vermemesi, taciz olmaması, bu konuda umursamaz olması, hatta bundan hoşlandığını belirten tavırlar sergilemesi aranılan şartlar arasındadır. İş bitirici esnaf karakteri buna son derece uygundur. Bu da satış elemanlığının iş ahlakı gereğidir. Pişkinlik, vurdumduymazlık, şahsiyetsizlik gibi basit karakter özellikleri adamlık dininin iş ahlakının birer parçasıdır. Müminlerde ise bu ahlakın aksine vakar, izzet, onur, asalet gibi üstün ahlak vasıfları bulunur.
Adamlık dininde iş yerinde gösterilmesi gereken tavırların çatısını "hırs" duygusu oluşturur. Para kazanma hırsı, lider olma hırsı, şöhret hırsı toplumda takdirle karşılanır. Bu nedenle iş yerlerinde büyük ölçüde materyalist bir hava hakimdir. Bütün hareket ve tutumlar, bütün konuşmalar para ve mevki elde etmeye yöneliktir. Çalışanların görevleri, yerleri bellidir. Herkes kendi mevkisinin kalıbına girer. "Çok meşgul havaları", sinirli hareketler, gergin bir yüz, acelecilik genel tavır olarak çalışanların birçoğuna hakimdir.
Adamlık dininde patron, iş yerinin sahibi, maaşları veren veya yönlendiren kişi olmanın verdiği rahatlıkla istediği gibi konuşur, istediği tavrı koyar, bağırabilir, hakaret edebilir, karşısındaki insanı küçük düşürebilir. Nasıl olsa parayı ödeyen kendisidir. Kendisinin altında olanlara başkalarına gösterdiği saygıyı göstermek zorunda değildir. Buna rağmen kendine karşı aşırı bir saygı bekler. Emrindekilerin yaptığı herşeyi sineye çekmesi lazımdır. Patron-çalışan ilişkisinde bir tür köle mantığı vardır. Patron, maaşını ödediği kimseye karşı tavır serbestliği, hitap etme ve kullanma özgürlüğüne sahip olduğunu düşünür.
Ofisteki olağan konuşmalarda bile iş kelimeleri kullanılır. İngilizcenin kendi mesleğiyle ilgili olan terim ve kelimeleri yerli yersiz, karşısındaki anlamasa bile "hava atma" unsuru olarak sürekli kullanılır. Telefon tutuş tarzları vardır. Çalışanlar arasında birbirinin işini beğenmeme, sürekli düzeltip "bilmişlik" yapma yaygındır. Ofis içi yoğun bir dedikodu hakimdir. Eski çalışanlar birbirlerinin her türlü sahtekarlığını bilirler, ama kendi yaptıklarının da ortaya çıkmasından korktukları için bunları açığa vurmaktan kaçınırlar.
Yeni gelene herkes yüklenir, "bilmişlik" ve acemi muamelesi yapılır, bu kişinin sürekli hatası aranır. On beş günlük olan, bir günlük olana tahakküm etmeye çalışır. Eski olanlar yeni olana sürekli gerekli gereksiz konularda akıl verip, her konuda üstünlük hissettirmeye çalışırlar. Kimi zaman iş yerinin bölümleri arasında çekişmeler görülür. "Şu işi hallettim" havası yaratılarak "iş bitirici" bir görünüm verilmeye çalışılır.
Dükkan, mağaza, butik gibi iş yerlerinde hakim olan psikoloji de çok farklı değildir. Tezgahtarlar genelde hiçbiri kendilerine ait olmadığı halde, bütün malların, dükkanın sahibi havasına girerler. Bu, herkesin alan, kendisinin ise satan konumda olmasının verdiği ruh halinden kaynaklanır. Çalışan kişi, orada sadece tezgahtar olarak bulunmanın ezikliğini yaşar. Eğer "müşteri"nin maddi durumunun iyi olmadığına kanaati gelirse, ilgisiz ve soğuk bir sesle eşyaları fırlatır gibi gösterir, sürekli sinirli bir hava sergiler. İlk planda nazik olmaya çalışır ama müşterinin satmak istediği şeyi almayacağını ya da alamayacağını hissederse hemen kabalaşır, yüzüne bakmamaya yanındaki arkadaşlarıyla konuşmaya, dışarıyı seyretmeye başlar. Ters cevaplar verir. Müşteriye onun vaktini alıyormuş havası verir. Genel olarak bu tip iş yerlerinde vakit, boş ve amaçsız diyaloglarla, vitrin camlarından dışarıyı, dükkan aynalarında kendini seyretmekle geçer.
Resmi dairelerde ise çok daha kalıplaşmış bir ruh hali vardır. Bu tür yerlerdeki sinirli ve gergin hava artık herkes tarafından kabullenilmiştir. Çalışanların önemli bir bölümü, eziklikle karışık bir kibir taşırlar. Sözlerinin geçtiği tek yer, yaptıkları işin sahasıdır. Bu nedenle işi düştüğü için oraya gelen insanlara karşı sert ve hatta tahakkümlü bir üslup kullanırlar. Yanlarında sürekli dolup boşalan çay bardakları, yoğun bir sigara dumanı, çalışanların aralarında konuştukları geçim sıkıntısı, ailevi meseleler, pazar, çarşı sohbetleriyle birlikte bezgin bir şekilde yapılan işler, buraların alışılmış manzaralarındandır.
Çalışanlarda yaptıkları işe tahammül edemediklerini sürekli belli edecek bir ses tonu ve asabiyet mevcuttur. İşini yaptıracak olan kişi sürekli alttan almak ve işini yapacak olan kişiyi idare etmek durumundadır. Fazla soru sorulması işi yapan kişinin canını sıkabilir. Sorulan sorudan sonra ise muhtemelen cevap gelmez, sorulan sorular ters bir bakışla susturulur. Hatta her an azar işitilmesi mümkündür.
Ancak resmi dairelerdeki tüm bu sayılan ters, asabi, ukala memur tiplemesi, o daireye gelen fakir, cahil, ezik ya da en azından sade bir görünümü olan insanlara karşı ortaya çıkar. Buna karşın, adamlık dinine mensup memurlar, zengin, iyi giyimli, yüksek bir mevki sahibi olduğu belli olan kişilere karşı asla bu tür tavırlar sergileyemezler. Aksine, bu kişilere karşı son derece saygılı davranırlar. Bu ise, çoğunlukla gerçek bir saygı değildir. Aşağılık kompleksinden, basitlikten, şahsiyetsizlikten kaynaklanan basit bir saygıdır. Söz konusu zengin kişilere saygı gösteren memur büyük olasılıkla onlardan bir çıkar da elde edemeyecektir. Ama önemli bir değer yargısı olduğu için, zengin kişiye karşı ister istemez bir saygı duyar. Bu saygı, aslında kıskançlıkla karışık bir tür hayranlık olarak tanımlanabilir. Adamlık dininin basit ve çıkarcı karakteri, burada çok açık bir biçimde ortaya çıkar.
Tüm bu olaylar ve davranışlar adamlık dini mensuplarına normal, sıradan şeyler gibi görünür. Bu, balığın suyun farkında olmayışına benzer. Balık suyun farkında değildir çünkü tüm hayatı suyun içinde geçer. Adamlık dini mensupları da içinde bulundukları ruh halinin, tavırlarının ne denli akılsızca, ne denli basit ve ne denli boş olduğunun farkında değildirler. Kendilerini Allah'ın yarattığının, bu dünyada geçici bir süre imtihan edilmek amacıyla bulunduklarının ve sonuçta Rabbimiz'e dönüp hesap vereceklerinin gereği gibi bilincinde de değildirler. Bunları düşünecekleri, Allah'a şükredip O'nun rızasını arayacakları yerde, bütün günlerini, bütün hayatlarını basit çekişmelerle, basit çıkar hesaplarıyla harcarlar. Yıllarca küçük bir ofiste çalışır, maaşlarını artırmaya, yükselmeye uğraşır, başkaları hakkında dedikodu üretir, kıskançlık krizlerine girer, stres içinde yaşar, rol yaparlar. Ancak Allah'ın rızasını göz ardı ettikleri ve ahireti unuttukları için tüm bu yaptıkları boş ve anlamsızdır. "İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar" (Enbiya Suresi, 1) ayetinde bildirildiği gibi, tam bir "gaflet" içindedirler ve Kuran'da bu kişiler, "Ki onlar, 'daldıkları saçma bir uğraşı' içinde oynayan-oyalananlardır" (Tur Suresi, 12) şeklinde tanımlanır.
Adamlık dininde işi düşeni, parasız olanı, çirkin olanı, alt mevkide olanı ezmek genel bir prensiptir. Müşteriyle direkt muhatap olunan iş yerlerinde müşterinin tip ve kıyafetine göre tavır ayarlaması yapılır. Müşterinin zengin görünümü varsa nazik davranılır ve ilgi gösterilir, aksi halde üstten bakan, umursamaz ve baştan savıcı bir tavır gösterilir. Dükkanlarda, mağazalarda, butiklerde genel tavır buna göre ayarlanır.
Her mesleğin kendine göre bir adabı ve kuralı vardır. Ancak ortadaki malın piyasa değeri, müşterinin zenginliği ya da işin geçerliliğine göre bu değerleri esneyip gevşeyebilir ya da değiştirilebilir. Yakışmayan bir giysinin yakıştığına inandırma, kalitesi düşük bir ürünü kaliteli diye pazarlama, pahalı olan bir şeyin ucuz olduğuna inandırma adamlık dini tabiriyle "profesyonellik" gerektirir. Zaten bu dinin mensuplarına göre iş ahlakı denilen şey de budur. İş ahlakı olarak adlandırılması Kuran ahlakından farklı olması sebebiyledir. Bu ahlak, suçun gizli yapılmasını tasdik eder. Adamlık dininin sapkın ölçülerine göre;
- Açıkça hırsızlık yapmak adamlık dinine aykırıdır, fakat işi kılıfına uydurarak meşru görünüm altında kendine haksız menfaat sağlamak adamlık dininin kuralıdır.
- Açıkça rüşvet almak yasaktır, ama hediye adı altında rüşvet almak serbesttir.
- Adam öldürmek büyük suçtur, birisi ölürken başını belaya sokmamak için kılını kıpırdatmamak akıllıca bir harekettir.
- Bir kişinin yüzüne karşı hakaret etmek, sövmek ayıptır, arkasından çekiştirmek, dedikodu yapmak normaldir.
- Dinsiz olmak kötüdür, ama "fazla" dindar olmak da makbul değildir.
Ayrıca adamlık dini kendi mantığı içinde sapkın bir İslam anlayışı da üretmiştir. Bu sapkın anlayışa göre kişinin, Kuran'dan farklı olarak kendi zamanı ve ortamına uygun, işine gelen belirli ibadetleri yerine getirmesi makbul sayılır. Fakat Allah'ın tarif ettiği hayatı tam olarak yaşaması, İslam'ın bütün kurallarına uyması aşırılık olarak görülür ve doğru kabul edilmez.