Bir otomobil fabrikasının nasıl çalıştığını düşünelim. Fabrikadaki söz gelimi bin işçinin hepsinin disiplin ve uyum içinde çalışması gerekir. Bu organizasyonu sağlamak için birçok denetleme sistemi ve emir-komuta zinciri kurulmuştur. Her bölüm kendisinden istenen parçayı üretir. Örneğin bir yerde motor parçaları, başka bir bölümde ise kapılar yapılır. Herkes, hangi ürünün nerede kullanılacağını bilir. Herşey kontrol altındadır.
Ancak açıktır ki, eğer aynı fabrikaya, araba üretiminden hiç haberi olmayan, alabildiğine cahil bin kişi konursa ve bunlardan neyi nasıl üreteceklerini kendilerinin bulması istenirse büyük bir kargaşa ve kaos ortaya çıkar.
Buna karşın insan vücudunda bin değil, 100 trilyon "işçi" büyük bir uyum içinde çalışır. Bunlar, bir fabrikadaki işçilerden çok daha bilinçli ve eğitimli olan hücrelerdir. Yalnızca kendi içlerindeki mucizevi işlemler değil, birbirleri arasındaki koordinasyon da aynı derecede göz kamaştırıcıdır. Birbirlerini zarlarındaki tanıma sistemleriyle tanırlar. Mide hücresi mide hücresini, saç hücresi saç hücresini tanır. (şekil 108)
Şekil 108
Her hücre Allah'ın kendisine takdir ettiği yerde ve şekilde çalışır. Tıpkı bir fabrikada çalışan işçilerin farklı bölümlerde uzmanlaşması gibi, her bölümde farklı hücreler çalışır ve görevlerini kusursuz bir organizasyonla yerine getirirler.
Kaçınılmaz sorular yine karşımıza çıkmıştır: İki zar birbirini nasıl tanır? Bu işçiler nasıl eğitilmişlerdir? Nasıl olur da büyük bir sadakatle görevlerini yaparlar?
100 trilyon hücrenin her biri vücut için kendisinden istenileni yapar. Peki her hücre her an ne yapması gerektiğini nereden bilir? Elbette ki tüm bunlar Yüce Allah'ın ilmi ve ilhamı ile gerçekleşmektedir. Örneğin bölünmenin olması istenen bölgedeki hücrelere beyin "bölün" emri verir. Bunun için hormonlar salgılanır. Her hormon ilgili hücreye giderek beynin mesajını iletir. Elçi, hücreye geldiğinde mesajını hücre zarında bulunan algılayıcı proteine bildirir. Protein aldığı mesajı, merkeze bildirir. Hücre de bu emri anlar, karar alıp buna göre harekete geçer. (şekil 109, 110)
Şekil 109, 110
Bölünmesi istenen hücrelere, beyin "bölün" emri verir. Bu emri ilgili hücreye iletmesi için uygun hormonlar salgılanır. Hormon, hücreye geldiğinde mesajını hücre zarında bulunan algılayıcı proteine bildirir. Protein aldığı mesajı, merkeze bildirir. Hücre de bu emri anlar, karar alıp buna göre harekete geçer.
Peki düşünmeye devam edelim; bir yağ denizinin üzerindeki protein adasının verilen emri anlaması, bunu hücrenin merkezine bildirmesi, hücrenin bu emre itaat etmesi ve ömrünü nerede kullanılacağını bilmediği bir maddeyi üretmeye adaması sıradan bir bilgi olarak karşılanabilir mi? Elbette karşılanamaz.
Üstelik biraz önce de belirttiğimiz gibi zar üzerinde bulunan yüzlerce geçiş noktası, algılayıcılar, kontrolörler hepsi birbirlerinden haberli olarak, büyük bir uyumla hareket ederler. Oysa bunların hepsi bilinçsiz proteinlerdir. Hücre zarının bu saydığımız özelliklerini kendi kendine elde etmediği, bu sistemin yaratıldığı açıkça ortadadır.
Vücudumuzdaki mucizevi işlemleri gerçekleştiren hücre zarından bir kesit
Böyle bir sistem elbette ki bir amaçla yaratılmıştır. Vicdan ve akıl sahibi bir insan, bu mucizevi delilleri görür ve Yüce Allah'ı gerektiği gibi tanıyıp takdir eder. Ayetlerde, Rabbimiz'in mucizeleri karşısında müminlerin tavırları şöyle bildirilmektedir:
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 190-191)