İnsan vücudundaki su miktarı son derece önemlidir. Suyun belirli bir seviyenin altına düşmesi veya vücutta gereğinden fazla su birikmesi insan hayatı için tehlikeli sonuçlar doğurmaktadır. Peki siz vücudunuz için en ideal su miktarının ne olduğunu biliyor musunuz? Dahası her an vücudunuzdaki su oranını tespit edip, gerekli miktarı sağlayabilecek önlemleri alabiliyor musunuz? Elbette ki hayır. Belki de bu satırları okuyana kadar bu konu hakkında hiç düşünmediniz bile. Çünkü vücudunuzda, bu önemli görevi sizin için kusursuzca yerine getiren olağanüstü bir sistem bulunmaktadır. Bu sistemin detayları insanı hayran bırakan birçok yaratılış mucizesi içerir. Şimdi bu sistemi inceleyelim:
Beyindeki hipotalamus hücrelerinin zarlarında alıcılar bulunmaktadır. Bu alıcılar kandaki sıvı miktarını ölçmekle görevlidirler. Dikkat edilirse, kandaki sıvı miktarını ölçenler, laborant veya doktorlar değil, gözle dahi göremediğimiz kadar küçük olan hücrenin incecik zarındaki çok minik alıcılardır. Bu alıcıların üstlendikleri görevin ne kadar büyük bir bilgi, yetenek ve teknik gerektirdiğini anlamak için şöyle bir kıyaslama yapalım: Bir insanın önüne bir şişe kan konduğunda, bu kanın içindeki sıvı oranını söyleyemez. Böyle bir hesabı yapabilmek için konu hakkında uzmanlık bilgisine sahip olması gerekir. Bu da yeterli değildir. Ayrıca gerekli ölçümleri yapabileceği bir laboratuvara ve donanıma ihtiyacı vardır. Oysa, hücre zarındaki alıcılar, hiçbir bilgileri olmadan, hiçbir donanım da kullanmadan bu ölçümü, insan yaşadığı sürece kusursuzca yaparlar.
Şekil 1
Hipotalamus hücreleri kandaki sıvı miktarını ölçmekle görevlidirler.
Şekil 2
Hipotalamus hücreleri, kandaki sıvı miktarı normal seviyenin altına düştüğünde, alarm durumuna geçerek gerekli önlemleri de alır.
Bu küçük alıcıların sorumlulukları bununla da bitmez. Eğer kandaki sıvı oranının olması gereken seviyenin altına düştüğünü tespit ederlerse, hemen bunun için gerekli önlemi alırlar. Bu olağanüstü bir durumdur. Ayrıca alıcılar sadece sıvı oranını tespit etmekle kalmazlar, en ideal sıvı oranını da bilerek, gerekirse alarm durumuna geçerler. (şekil 2) Alarm durumuna geçen alıcı, hemen beynin arka kısmındaki hipofiz bezine mesaj gönderir. (şekil 3)
Burada üstünde durulması gereken önemli sorular bulunmaktadır. Bu alıcılar hipofiz bezinin yerini ve varlığını nasıl bilmektedirler? Ayrıca, alarm durumundalarken, kendilerine yardımın hipofiz bezinden geleceğini nasıl öğrenmişlerdir? Şüphesiz bu soruların cevabı Yüce Rabbimiz'in ilhamıdır. Sonsuz kudret sahibi olan Yüce Allah, yarattığı her canlıya olduğu gibi bu alıcılara da en kusursuz ilimle görevlerini ilham etmektedir.
Şekil 3
Alarm durumuna geçen hipotalamus hücresi, derhal beynin arka kısmında bulunan hipofiz bezine bir mesaj gönderir.
Vazopressin hormonunun moleküler yapısı (Sağdaki resim)
Hipofiz bezi, mesajı alır almaz hemen kendisinde depolanmış olan vazopressin adlı hormonu kan dolaşımına daha fazla miktarda bırakmaya başlar. Ancak burada düşünülmesi gereken bir nokta vardır: Hipofiz bezinin aldığı mesaj ne tür bir mesajdır? Başka bir organdan gelen bir mesajı hipofiz bezi nasıl anlayabilir ve mesajı nasıl değerlendirerek hemen harekete geçebilir? Bunlar olağanüstü ve şükre vesile olması gereken mucizelerdir. (şekil 4)
Şekil 4
Hipotalamus hücresinin gönderdiği mesajı alan hipofiz bezi, kendisinde depolanmış olan vazopressin adlı hormonu kan dolaşımına daha fazla miktarda bırakır.
Hipofiz bezinin kan dolaşımına bıraktığı vazopressin ise hipotalamustaki hücreler tarafından üretilen bir hormondur. Birazdan inceleyeceğimiz son derece önemli görevleri olan bu hormonun formülünü, hipotalamustaki hücreler nereden bilmektedirler?
Bu hormonun formülü DNA'ya şifrelenmiştir. Elbette ki bunlar Yüce Allah'ın mucizevi yaratış delillerinden yalnızca biridir. Ayrıca hatırlatmak gerekir ki, insan vücudundaki tüm hücrelerin çekirdeğindeki DNA'larda vazopressin hormonuna ait şifreler bulunmaktadır. Ancak bu şifreyi ne karaciğer hücreleri ne mide ne de kas hücreleri kullanmamakta, sadece hipotalamus hücreleri kullanarak, bu hormonu üretmektedirler. Bu dağıtım nasıl yapılmıştır? Diğer hücrelerde bu şifreyi kullanmalarını engelleyen nedir?
Vazopressin hormonu ile ilgili harikalar bunlarla da sınırlı değildir. Vazopressin hormonu üretildikten sonra, bir başka proteinin içine paketlenerek hipofiz bezine transfer edilir ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere burada depolanır. Küçücük bir hücre içinde, hayal bile edilemeyecek kadar küçük yapılar, son derece kusursuz detaylarla organize edilmiş bir fabrikanın farklı birimleri gibi çalışırlar. (şekil 5,6,7)
Şekil 5
Vazopressin hormonu üretildikten sonra, bir başka proteinin içine paketlenir.
Şekil 6
Paketlenen vazopressin hormonları hipofiz bezine transfer edilir ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere burada depolanır.
Şekil 7
Hipofiz bezine, kandaki su seviyesinin düştüğü haberi ulaşır ulaşmaz, hipofiz bezindeki depodan kan dolaşımına bırakılan vazopressin hormonları böbreklere ulaştırılır.
Mesaj geldikten sonra hipofiz bezindeki depodan kan dolaşımına bırakılan vazopressin hormonları, derhal böbreğe ulaşırlar. (şekil 8)
Bu arada hatırlatmak gerekir ki, vazopressin hormonları beyindeki hipofiz bezinden yola çıkmışlardır ve böbreklere ulaşıncaya kadar birçok organın yanından geçerler, ancak bu hormonlar sanki nereye gideceklerini, yollarını ve amaçlarını biliyorlarmış gibi, asla kaybolmadan veya başka bir organa gitmeden doğruca böbreklere ulaşırlar. Böbreklere gitmelerine dair emri nasıl almakta ve sözü edilen şuursuz moleküller nasıl olup da bu emri anlayarak yollarını bulabilmektedirler?
Böbreğe ulaşan vazopressin hormonları, böbrekteki milyonlarca mikro kanalcığın çevresinde bulunan alıcılara kilitlenirler. Bu alıcılar, vazopressin için özel olarak yaratılmışlardır ve anahtarın kilide uyması gibi birbirlerine uygundurlar. (şekil 9)
Şekil 9
Böbreğe ulaşan vazopressin hormonları, böbrekteki milyonlarca mikro kanalcığın etrafında bulunan alıcılara kilitlenir. Bu alıcılar, vazopressin için özel olarak yaratılmışlardır öyle ki anahtarın kilide uyması gibi birbirlerine uygundurlar.
Bu uygunluk nasıl sağlanmıştır? Herhangi bir insan eğer işinin ehli değilse, birbirine tam olarak uyan iki farklı şekli oluşturmakta zorlanabilir. Oysa vücut içinde bunun birçok örneği vardır. Ayrıca, her iki parça, yani vazopressin hormonu ve böbrekteki alıcılar, vücudun bambaşka yerlerindeki çok farklı hücreler tarafından inşa edilmektedirler. Buna rağmen kusursuz bir uyum meydana gelmektedir. Bu uyum ise Rabbimiz'in kullarına bir rahmetidir.
Bu kilitlenme ile böbreğe "İdrar sıvısında bulunan su moleküllerini yakala" emri verilmiş olur. Bu haberleşme sistemi sayesinde idrarda bulunan su moleküllerinin büyük bir bölümü arıtılır ve tekrar kana karıştırılır. Sonuçta idrar miktarı azaltılmış ve vücuda su kazandırılmıştır.
Eğer gereğinden fazla su içilmişse bu sefer mekanizma tam tersine işler. Kandaki su yoğunluğu yükselir. Bu yükselme sonucu hipotalamusta bulunan algılayıcılar, vazopressin hormonunun salgılanması işlemini yavaşlatırlar. (şekil 10)
Vazopressin hormonu azalınca idrar sıvısı artar ve kandaki su miktarı normal seviyesine getirilmiş olur.
Bu kusursuz sistem, vücuttaki sistemlerden sadece çok küçük bir kesittir ve bu küçük kesit dahi hiçbir şeyin başıboş olmadığının, sonsuz akıl, ilim ve güç sahibi Allah'ın bu sistemi her an kontrol altında tuttuğunun delillerinden sadece bir tanesidir.
Şekil 10
Kandaki su yoğunluğu yükseldiğinde, hipotalamusta bulunan algılayıcılar vazopressin hormonunun salgılanması işlemini yavaşlatır.