Hatırlatma: Maddenin Ardındaki Sır Konusu
Vahdeti Vücut değildir.
Madde Dışarıda Vardır, Ama Biz Aslına Ulaşamayız.
FİLMLERDEKİ MESAJ
MATRİX
(THE MATRIX)
Geçtiğimiz
yıllarda -bu sene de ikinci bölümüyle- en çok seyredilen
ve beğeni toplayan filmlerden biri olan Matrix'de (The
Matrix), yapay zeka (artificial intelligence) olarak
ifade edilen makinelerin dünyayı ele geçirdiği ve insan
ırkını sadece bir enerji kaynağı olarak kullanarak,
insanlara hayali bir dünya yaşattıkları senaryo edilmektedir.
İçinde bulunduğumuz dönemde ikincisinin yayına girmesiyle
birlikte geniş izleyici kitleleri tarafından izlenen
"Matrix", sanal gerçeklik oluşturan bir bilgisayar programının
çok gelişmiş bir şeklini ifade etmektedir.
"Neo" takma ismiyle anılan filmin başrol
oyuncusu, bu sistemin içinde, büyük bir yazılım şirketinde
bir bilgisayar programcısıdır. Burada yaşadığı ve 20.
yüzyılın son yıllarında geçen hayatının gerçek olduğunu
zannetmektedir. Halbuki gerçek bedeni 2199'lu yıllarda
içi sıvı dolu, dışı zarla kaplı kapsül benzeri bir mekanda
tutulmaktadır. Burada kendisine ne gösterilirse onu
görmekte, ne hissettirilirse onu yaşamaktadır. Aslında
bedeni çok farklı bir ortamda ve zamanda olmasına rağmen,
kendisini şehir kalabalığı içinde işine gidip gelen,
bilgisayar programlarıyla uğraşan bir kimse olarak düşünmektedir.
Kısacası "Matrix" denilen yapay bir dünyada, kendini
gerçek bir hayat yaşıyor zannetmektedir.
Gerçeklerin -Neo'nun hayali bir dünyada
yaşadığının- farkında olan "Morpheus" adındaki karakter,
film boyunca Neo'ya gerçekleri anlatmaktadır. Örneğin
ona şimdiye kadar gördüğü, duyduğu, kokladığı, tadını
aldığı, hissettiği şeylerin fiziksel bir gerçekliğinin
olmadığını; bunların, beyninin içinde kendisine gösterilen
hayali görüntüler olduğunu delilleriyle açıklamaktadır.
İlerleyen bölümlerde filmin karakterleri arasında geçen,
bu yöndeki konuşmalardan örnekler verilecektir.
Sanal Gerçeklik ve Elektrik Sinyallerinden Oluşan Dünya

Resimdeki kişi ayağında kar kayağı, etrafında
da kar olmadığı halde, kendisine verilen yapay
sinyallerle kendini dağda kayak yapıyormuş gibi
hissetmektedir. Üstelik bu kişi sanal bir ortamla
muhatap olduğunun farkında olmasına rağmen, kendini
bu şekilde hissetmekten alıkoyamamaktadır. |
Günümüz teknolojisindeki gelişmeler sayesinde, "dış dünya"
veya "madde" olmadan, algıların çok gerçekçi olarak yaşanabileceğine
dair çeşitli örnekler elde edilmiştir. Özellikle son yıllarda
büyük bir gelişme gösteren "sanal gerçeklik" kavramı,
bu konuda oldukça ikna edici deliller sunmaktadır.
Sanal gerçeklik, en basit şekliyle, bilgisayarda
canlandırılan üç boyutlu görüntülerin, bazı aygıtların
yardımıyla insanlara "gerçek bir dünya" gibi gösterilmesidir.
Bugün birçok alanda farklı amaçlarla kullanılan bu teknolojiye,
bu nedenle "yapay gerçeklik", "sanal dünyalar", "sanal
ortamlar" gibi isimler de verilmektedir. Sanal gerçekliğin
en önemli özelliği, özel aletler kullanan bir kişinin
gördüğü görüntüyü gerçek zannederek, aldanmasıdır. Bu
nedenle son yıllarda sanal gerçeklik ifadesinin İngilizce
karşılığının başında "immersive" kelimesi de kullanılmaktadır
ve bu kelimenin anlamı "dalmak, kaptırmak"tır. (Immersive
Virtual Reality: Kaptıran Sanal Gerçeklik)
Sanal dünyanın oluşturulması için gerekli
olan aletlerde kullanılan sistem, beş duyumuz için geçerli
olan sistemle aynıdır. Örneğin, kullanıcının eline taktığı
eldivenin içindeki mekanizmanın etkisiyle, parmak uçlarına
bazı sinyaller verilir ve bu sinyaller beyine iletilir.
Beyin bu sinyalleri yorumladığında bu kişi, çevresinde
hiç olmadığı halde ipekli bir kumaşa veya yüzeyinde
birçok girinti ve çıkıntı bulunan, kabarık desenli bir
vazoya dokunduğunu hissedebilmektedir.
Sanal gerçekliğin kullanılmaya başlandığı
önemli alanlardan biri de tıptır. Michigan Üniversitesi'nde
geliştirilen bir teknikle doktor adayları ve özellikle
acil servis personeli yapay bir ameliyathane ortamında
eğitilmektedir. Bu uygulamada, bir odanın zeminine ve
duvarlarına ameliyathane ile ilgili görüntüler, ameliyathanenin
ortasına ise bir ameliyat masası ve bir "hasta"nın görüntüsü
yansıtılmaktadır. Doktor adayları ise üç boyutlu gözlüklerini
takarak bu sanal hasta üzerinde ameliyata başlamaktadırlar.
Bir sonraki sayfada yer alan resimlerden de anlaşılacağı
gibi, bu resmi gören bir insan, hangisinin gerçek hangisinin
sanal olduğunu anlayamayacaktır.

Michigan Üniversitesi'nde geliştirilen bir teknikle
doktor adayları ve özellikle acil servis personeli
yapay bir ameliyathane ortamında eğitilmektedir.
Doktor adayları üç boyutlu gözlükler takarak,
sanal hasta üzerinde ameliyat yapmaktadırlar. |

Günümüz teknolojisindeki gelişmeler sayesinde,
"dış dünya" olmadan, algıların çok gerçekçi
olarak yaşanabileceği görülmüştür: İnsanlar olmadıkları
ortamlarda bulunduklarını, yapmadıkları şeyleri
yaptıklarını hissedebilmektedirler. |
Matrix isimli filmde de, filmin iki kahramanı,
bir koltukta yatar vaziyette iken sinir sistemlerine
bir bilgisayar bağlandığında kendilerini bambaşka mekanlarda
görmektedirler. Bir sahnede, uzakdoğu sporları yaparken,
bir başka sahnede ise kendilerini bambaşka kıyafetler
içinde çok kalabalık bir caddede yürürken bulmaktadırlar.
Filmin kahramanı Neo, yaşadıklarının gerçekliği karşısında,
bunların bir bilgisayar tarafından oluşturulan görüntüler
olduğuna inanamadığını söylediğinde ise, bilgisayardaki
görüntü dondurulmakta ve bu kişi gerçek sandığı dünyanın
aslında bir görüntü olduğu konusunda ikna edilmektedir.
Filmin bir sahnesinde, gerçekte başına
kablolar bağlanmış şekilde, kötü giysiler içinde, oldukça
eski bir koltukta uzanan Neo, bilgisayar programı yüklendikten
sonra, kendisini bambaşka kıyafetlerle bambaşka bir
yerde bulmaktadır. Kötü görünümlü giysileri değişmiş,
saçı uzamıştır. Bulunduğu simülasyon ortamında, gerçek
halinden tamamen farklı bir görünüme bürünmüştür.
Morpheus : Bu inşaa,
bizim yükleme programımız. Herşeyi yükleyebiliriz. Giysi,
donanımlar, silah, eğitim simülasyonları, ihtiyacımız
olan herşeyi.
Neo : Şu anda bir
bilgisayar programının içinde miyiz?
Morpheus : Buna
inanmak çok mu zor? Giysilerin farklı. Kolların ve kafandaki
bağlantılar gitmiş. Saçın değişmiş. Şu andaki görüntün
geçici bir benlik resmi. Dijital benliğinin zihinsel
bir projeksiyonu.
Konuşmalarından anlaşıldığı gibi filmdeki
Neo adlı karakter, gördüklerinin hayal olamayacak kadar
gerçekçi olmasından dolayı gerçeği kabullenmek istememektedir.
Bunun üzerine gerçeklerin bilincinde olan Morpheus ile
aralarında şöyle bir konuşma geçer:
 
Neo : Bu gerçek
değil mi? (koltuğu göstererek)
Morpheus : Gerçek
nedir? Gerçeği nasıl tanımlarsın? Eğer hissedebildiğin,
koklayıp, tadıp, görebildiğin şeylerden söz ediyorsan,
gerçek, beyne iletilen elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır.
Morpheus adıyla anılan bilge kişi tarafından,
Neo'ya gerçek olduğunu düşündüğü dünyanın, aslında simülasyondan
başka bir şey olmadığı gösterilir. Buna, gördüğü her
ayrıntı dahildir. Arabalar, şehir gürültüsü, trafik,
gökdelenler, okyanus, insanlar, kısacası herşey sadece
bilgisayar programı ile zihinde meydana gelen bir canlandırmadan
ibarettir. Dikkat edilecek olursa Morpheus adlı karakter,
yukarıdaki sözlerinde, gerçek zannedilen algıların beyne
iletilen elektrik sinyallerinin yorumu olduğunu bilimsel
olarak anlatmaktadır.
Bu konu ile ilgili kitaplarımızda yer alan
açıklamalardan bir kısmı şöyledir:
- Yaşadığımız dünya ile ilgili tüm bilgilerimiz bize
beş duyumuz aracılığı ile gelir. Yani biz gözümüzün
gördüğü, elimizin dokunduğu, burnumuzun kokladığı,
dilimizin tattığı, kulağımızın duyduğu bir dünyayı
tanırız. Doğumumuzdan itibaren bu duyulara bağlı olduğumuz
için "dış dünya"nın, duyularımızın bize tanıttığından
farklı olabileceğini hiç düşünmemişizdir.
Oysa, bugün birçok bilim dalında yapılan
araştırmalar son derece farklı bir anlayışı beraberinde
getirmiş, algılarımız ve algıladığımız dünya ile
ilgili ciddi şüphelerin oluşmasına neden olmuştur.
Bu yeni anlayışın çıkış noktası ise şudur: Bizim
"dış dünya" olarak algıladıklarımız, yalnızca elektrik
sinyallerinin beyinde yarattığı etkilerdir. Elmanın kırmızılığı, tahtanın sertliği, dahası anneniz,
babanız, aileniz, sahibi olduğunuz bütün mallar,
eviniz, işiniz ve bu kitabın satırları yalnızca
ve yalnızca beyninizdeki elektrik sinyallerinden
ibarettir. (Evrim Aldatmacası, II. baskı, s. 198)
-

Tüm algıladıklarımız beynimizde bize özel
olarak tekrar oluşturulur. Dolayısıyla "etrafımdaki
dünyayı algılıyorum" derken, zihnimizde
oluşan kopya renklerden, şekillerden, seslerden
ve kokulardan bahsederiz. |
Biz, "görüyorum" derken, aslında gözümüze gelen uyarıların
elektrik sinyaline dönüşerek beynimizde oluşturduğu
"etkiyi" görürüz. Yani "görüyorum" derken,
aslında beynimizdeki elektrik sinyallerini seyrederiz. Hayatımız boyunca gördüğümüz her görüntü
birkaç cm3'lük görme merkezinde oluşur. Okuduğunuz
bu satırlar da, ufka baktığınızda gördüğünüz uçsuz
bucaksız manzara da, bu küçücük yerde meydana gelmektedir.
(Evrim Aldatmacası, II. baskı, s. 200)
- Bizim gördüğümüz, dokunduğumuz, duyduğumuz
ve adına "madde", "dünya" ya da "evren" dediğimiz
kavramlar, sadece ve sadece beynimizde oluşan elektrik
sinyalleridir. (Evrim Aldatmacası,
II. baskı, s. 203)
- Bu noktada şaşırtıcı bir gerçekle daha karşılaşırız: Beynimizde, gerçekte ne renkler, ne sesler,
ne de görüntüler vardır. Beynimizde bulabileceğiniz
tek şey elektrik sinyalleridir. Bu, felsefi
bir görüş değildir; algılarımızın işleyişi ile ilgili
bilimsel bir açıklamadır. (Hayalin Diğer Adı:
Madde, s. 16)
- Görme olayı oldukça aşamalı bir biçimde gerçekleşir.
Görme sırasında, herhangi bir cisimden gelen ışık
demetleri (fotonlar), gözün önündeki lensin içinden
kırılarak geçer ve gözün arka tarafındaki retinaya
ters olarak düşerler. Buradaki hücreler tarafından
elektrik sinyaline dönüştürülen görme uyarıları, sinirler
aracılığı ile, beynin arka kısmındaki görme merkezi
adı verilen küçük bir bölgeye ulaşırlar. Bu elektrik
sinyali bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde
görüntü olarak algılanır. Yani görme olayı,
gerçekte beynin arkasındaki küçük, ışığın hiçbir şekilde
giremediği, kapkaranlık bir noktada yaşanır. (Evrim
Aldatmacası, II. baskı, s.199-200)

Ne kadar gerçekçi olurlarsa olsunlar, tüm algılarımız
zihnimizin birer yorumudur. Yunusların denizdeki
gösterisini izleyen bir kişi aslında beynindeki
üç boyutlu, canlı, renkli görüntüleri izler. |
Görüldüğü gibi Matrix filminde işlenen
konu, kitaplarımızda yer verdiğimiz bilimsel gerçeklikle
aynı paraleldedir. Gerek filmdeki konuşmalarda gerekse
yukarıdaki alıntılarda belirtildiği gibi, biz sadece,
bize beynimizde gösterilen görüntülerle muhatap oluruz.
Ne kadar gerçekçi olurlarsa olsunlar, tüm algılarımız
zihnimizin birer yorumudur. Dolayısıyla seyrettiğimiz,
parçası olduğumuz bu görüntülerin yapay sinyallerle
oluşturulup oluşturulmadığından hiçbir zaman emin olamayız.
Diğer bir deyişle gerçekle hayal arasındaki farkı asla
söyleyemeyiz.
Şimdi bu konuya yine filmden parçalara
yer vererek biraz daha detaylı değinelim.
Hayallerle Gerçekler Arasındaki Ayırt Edilemezlik
Filmden alınan karelerde görüldüğü gibi,
filmin kahramanı Neo'ya gerçekleri gösteren Morpheus,
onun bir hayal dünyasında yaşadığını ve yaşadıklarını
gerçek sandığını, bu sefer televizyondan gösterdiği
görüntülerle anlatmaktadır. Neo'nun, Matrix'in içinde
gördüğü gökdelenler, arabalar, modern görünüm ve diğer
tüm detaylar sadece zihninde kendisine seyrettirilen
algılardır. Dünyanın o anki gerçek hali ise bambaşkadır;
yıkılmış, harap olmuş bir gezegendir. Ancak Neo, kendisine
anlatılana kadar, hep gerçek bir dünyada olduğunu düşünmüş
ve hayatının gerçekliğinden hiçbir şüphe duymadan, bu
hayali dünyaya aldanarak senelerce yaşamıştır.
Morpheus : Bu bildiğin
dünya, 20. yüzyılın sonundaki dünya. Şu anda sadece
beyin etkileşimli bir simülasyonun parçası. Buna "Matrix"
diyoruz. Bir hayal dünyasında yaşıyordun. Bu, bugünkü
haliyle gerçek dünya... Gerçeğin çölüne hoşgeldin...
Filmin bu kareleri ile ilgili kitaplarımızda
daha evvel yer alan yorumlardan bir kısmı şöyledir:
- ... "Dış dünya"ya hiçbir zaman ulaşamadığımıza
göre, bu dünyanın gerçekten var olduğunu nasıl bilebiliriz?
Elbette ki bilemeyiz. Aksine, her nesne
yalnızca algıların bir toplamı olduğuna, algılar
da yalnız zihinde var olduklarına göre, bizim için
var olan algılar dünyasıdır. Tanıdığımız tek dünya,
zihnimizin içinde olan, orada çizilen, seslendirilen
ve renklendirilen, kısacası zihnimizde meydana gelen
bir dünyadır ve bizim varlığından emin olabileceğimiz
tek dünya da budur.
Beynimizde seyrettiğimiz algıların
maddesel karşılıkları olduğunu ise asla ispatlayamayız.
Bu algılar pekala "yapay" bir kaynaktan da geliyor
olabilirler.
Bunu şöyle bir örnekle zihnimizde canlandırabiliriz:
Önce,
beyninizi vücudunuzun dışına çıkarıp, cam bir kübün
içinde suni olarak yaşattığımızı varsayalım. Bir
de bunun yanına, her türlü elektrik sinyalinin üretilebildiği
bir bilgisayar yerleştirelim. Sonra, herhangi bir
ortama ait görüntü, ses, koku gibi verilerin elektrik
sinyallerini yapay olarak bu bilgisayarda üretelim
ve kaydedelim. Bu bilgisayarı elektrik kablolarıyla
beyninizdeki algı merkezlerine bağlayalım ve burada
kayıtlı olan sinyalleri beyninize gönderelim. Bu
sinyalleri algıladıkça beyniniz (bir başka deyimle
"siz"), bunların karşılığı olan ortamı görecek ve
yaşayacaktır.
Bu bilgisayardan beyninize, kendi görüntünüze
ait elektrik sinyalleri de gönderebiliriz. Örneğin
bir masada otururken algıladığınız bütün görme,
işitme, dokunma gibi duyuların elektriksel karşılıklarını
beyninize gönderdiğimizde, beyniniz kendisini bürosunda
oturmakta olan bir iş adamı sanacaktır.
Bilgisayardan gelen uyarılar devam
ettikçe de bu hayali dünya devam edecektir. Yalnızca
bir beyinden ibaret olduğunu ise hiçbir şekilde
anlayamayacaktır. Çünkü beynin içinde bir dünya
oluşması için beyindeki ilgili merkezlere gerekli
uyarıların ulaşması yeterlidir. Bu uyarılar yapay
bir kaynaktan, örneğin bir kayıt cihazından ya da
daha farklı bir algı kaynağından geliyor olabilir.
(Evrim Aldatmacası, II. Baskı, s. 206-207)
Algılarımızın Gerçekçi Olması Dış Dünyada Maddesel Karşılıkları
Olduğunu Kanıtlamaz
Algılarımızın maddesel bir karşılığı olduğunu
hiçbir zaman ispatlayamayız. Çünkü beynimizde algıların
oluşması için dış dünyaya ihtiyacımız yoktur. Bugün
-kitabın başında da değindiğimiz gibi- simülatörler
gibi birçok teknolojik gelişme bu gerçeğin en önemli
delilleridir. Filmin kahramanı Neo da, eğitim amaçlı
girdiği simülasyon ortamını son derece gerçekçi bulmaktadır.
Öyle ki dövüş esnasında gösterilecek başarının kasların
gücüne bağlı olduğunu ve o ortamda gerçekten havayı
soluyarak yaşadığını düşünmektedir. Halbuki gerçek bedeni
bir koltukta bilgisayar sistemine bağlı olarak uzanmaktadır.
Tank
: Savaş eğitimine ne dersin?
Neo : "Jujitsu".
Jujitsu mu öğreneceğim?
Yükleme
tamamlandıktan sonra...
Neo : Kung Fu biliyorum.
Morpheus : Göster
bana.
Morpheus : Bu bir
dövüş programı. Matrix'in programlanmış gerçeğine
benziyor. Aynı temel kuralları var. Yerçekimi gibi.
Bu kurallar bir bilgisayar sisteminin kurallarından
farksız. Bazı kurallar değişebilir. Bazıları da çiğnenebilir.
Günümüzde
de filmdekine benzer bir teknoloji kullanılarak kişilere,
çok farklı mekanlarda yaşadıkları hissettirilebilmektedir.
Ve bu insanlar gördükleri, duydukları, yaptıkları şeyler
gerçekmişçesine tepkiler verebilmektedirler. Bazen bir
oda büyüklüğündeki bir kübün tüm duvarlarına ve zeminine
stereo görüntüler yansıtılır ve bu odaya giren kişiler,
taktıkları stereo gözlüklerle, odada dolaşıp kendilerini
bambaşka mekanlarda, örneğin bir şelale kenarında, bir
dağın zirvesinde, denizin ortasındaki bir geminin güvertesinde
görebilirler. Başa takılan kasklar üç boyutlu, derinlik
ve mekan algısı olan görüntüler oluştururlar. Görüntüler
insan boyutları ile orantılı olarak verilir ve eldiven
gibi bazı aletlerle dokunma hissi sağlanır. Böylece
bu aletleri kullanan kişi, gördüğü sanal dünyadaki eşyalara
dokunabilir, onların yerlerini değiştirebilir. Bu mekanlarda
insanın gördüğü görüntüdeki sesler de son derece inandırıcıdır.
Ses her yönden, farklı derinliklere sahip olarak verilebilmektedir.
Bazı uygulamalarda, dünyanın çok farklı yerlerindeki
birkaç kişiye aynı sanal ortam gösterilebilmektedir.
Böylece örneğin dünyanın farklı ülkelerinden, hatta
farklı kıtalarından üç insan, kendilerini diğerleri
ile birlikte bir sürat motoruna binerken ya da bir toplantı
sonunda fikir alışverişinde bulunurken görebilirler.
Bu örnekler göstermektedir ki, bizim kendimizi
bir mekanda görebilmemiz için dış dünyanın var olması
şart değildir. Bizim dünya hakkında algıladığımız tüm
hisler, görüntüler, tadlar ve kokular yapay bir kaynaktan
da gelse, gerçekten var olsa da bizim bunu birbirinden
ayırt etmemiz mümkün değildir. Biz her durumda yalnızca
zihnimizin içinde yaşarız ve asla dışarıdaki maddenin
aslına ulaşamayız.
Görüntüdeki Kalite, Detaylardaki Zenginlik Sizi Aldatmasın!
Filmin yine bir başka sahnesinde, simülasyon
ortamında Neo'ya Matrix adındaki sanal dünya tanıtılır.
Herşey gerçeğe son derece uygundur. Neo, sokakta yürüyen
insanların trafik ışıklarında durduklarını, sonra da
yeşil yanınca yürümeye devam ettiklerini görür. Hatta
kalabalık içinden birinin omzuna çarptığını, vücudunun
sarsıldığını hisseder.
Morpheus : Matrix
bir sistemdir Neo... İçeride, etrafına baktığında
ne görüyorsun? İş adamları, öğretmenler, avukatlar,
marangozlar. Kurtarmaya çalıştığımız insanların zihinleri.
Onları kurtarana dek, sistemin bir parçası olarak
kalacaklar... Anlamalısın, bu insanların çoğu sistemden
çıkmaya hazır değiller. İçlerinden çoğu sisteme o
kadar umutsuzca bağlı ki onu korumak için savaşacaklar.
  
Neo'nun gerçekmişçesine etrafa bakındığı
bir anda, Morpheus "durdur" emri verir ve bir anda etraflarındaki
görüntü olduğu şekliyle donar. İnsanlar oldukları halleriyle
kalakalırlar, havuzun akmakta olan suyu durur, kuş havada
bulunduğu noktada asılı kalır. Bu görüntü üzerinde bir
tek Morpheus ve Neo konuşmalarına devam etmektedirler.
Neo çok şaşırır, fakat o zaman etrafındaki herşeyin
yaşadığı hayalin bir parçası olduğunu, gerçekliğinin
olmadığını daha iyi kavrar.
Morpheus : Durdur.
Neo : Bu Matrix
değil mi?
Morpheus : Sana
bir şey öğretmek için tasarlanmış bir program.
 
...Muhakkak
Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır.
(İsra Suresi, 60) |
Bu filmde yaşanan olayların insan yaşantısında
da benzer şekilde olmadığını ispat etmek mümkün değildir.
Bir kişi ne kadar inandırıcı detaylarla dolu bir mekanda
olsa da bunları sadece kendi zihninde yaşamaktadır.
Kendi dışında bu olayların, mekanların, kişilerin asılları
varsa da bunlara ulaşamaz. Bu konuyu açıklayan izahlarımızdan
bazıları şöyledir:
- İnsan, bir nevi ekranda 3 boyutlu, son derece net,
son derece gerçekçi bir film seyretmektedir. Bu ekrana
adeta yapışık olduğundan bir türlü filmden sıyrılıp,
içinde bulunduğu durumu göremez. (Sonsuzluk Başlamış
Durumda, s. 43)
.
madde dünyası olsa da olmasa da, insan sadece beynindeki
algılar dünyasını izler. Maddelerin asılları ile hiçbir
zaman karşılaşamaz. Dahası, her insana kopyasını görüyor
olmak yetmektedir. Örneğin, rengarenk çiçeklerle bezenmiş
bir bahçeyi gezen bir insan, gerçekte bu bahçenin
aslını değil, beynindeki kopyasını görür. Ancak, bu
bahçe o kadar gerçekçidir ki, her insan bu hayalinde
oluşan bahçeden gerçekmiş gibi aynı zevki alır. Hatta
bugüne kadar milyarlarca insan, bu bahçe gibi gördüğü
herşeyin aslını gördüğünü sanmıştır. (Hayalin
Diğer Adı: Madde, s. 48)
- Allah, kusursuz ve saymakla bitmeyecek kadar çok
detaya sahip olan evreni, her an, eksiksiz olarak
yaratmaktadır. Üstelik bu yaratış o kadar kusursuzdur
ki, yeryüzünde bugüne kadar var olmuş milyarlarca
insan, bu evrenin ve gördükleri herşeyin bir hayal
olduğunu anlayamamışlar, hep maddenin aslı ile muhatap
olduklarını sanmışlardır. (Hayalin Diğer Adı:
Madde, s. 91)
- Bazı insanların otobandan hızla geçen bir otobüsü
veya bu otobüsün sebep olduğu bir kazayı, maddenin
fiziksel varlığı ile muhatap olduklarının çarpıcı
bir delili sanmalarının nedeni, görüntünün insanı
aldatacak kadar gerçekçi görülmesi ve hissedilmesidir.
Mekan görüntülerindeki, örneğin otobandaki derinlik
ve perspektifin kusursuzluğu, mekanda görülen cisimlerin
renk, şekil, gölge olarak mükemmelliği, ses, koku
ve sertlik hislerinin çok net olması ve görüntünün
içinde bir mantık bütünlüğü bulunması kimilerini yanıltabilmektedir.
Ve bazı insanlar bu olaylar neticesinde bunların algı
olduğunu unutabilmektedir. Ama zihinde meydana gelen
algılar ne kadar eksiksiz ve mükemmel olursa olsun,
bunların birer algı olduğu gerçeği değişmeyecektir.
(Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 178-179)
Fizik Kanunları da Algılarımızın
Bir Yorumudur
Morpheus, Neo'nun maddenin aslına ilişkin
gerçekleri kavraması için pek çok yöntem denemekte ve
ona pek çok delil sunmaktadır. Bir önceki bölümde eğitimin
bir parçası olarak, Matrix adlı sistemin bir kopyasında
görüntünün dondurulduğunu, böylece gerçek gibi görünen
herşeyin aslında sanal bir gerçeklik olduğunu gösterdiğini
anlatmıştık. Neo'nun buradaki eğitimi, şu konuşmalarla
devam eder:
Neo : Onlar ne?
Morpheus : Duyusal
programlar. Sisteme bağlı kalarak her türlü yazılıma
girip, çıkabilirler. Sistemden çıkarmadığımız herkes
potansiyel bir ajandır. Matrix'in içinde neredeyse
herkes bir ajan ya da değil. Onlardan saklanarak ve
kaçarak hayatta kaldık ama onlar kapı bekçileri. Tüm
kapıları tutmuşlar. Anahtarlar onlarda. Er ya da geç,
birisinin onlarla savaşması gerekecek.
Neo : Birisi mi?
Morpheus : Sana
yalan söylemeyeceğim. Bir ajana karşı gelip, onunla
savaşan herkes, canından oldu. Onların yapamadıklarını
sen yapacaksın.
Neo : Neden?
Morpheus : Bir duvarın
içinden yumruk atan ajanlar gördüm. İnsanlar onlara
bir şarjör boşalttı; ancak sadece havayı vurdular.
Güçleri ve hızları, kurallara dayalı bir dünyaya bağlı.
Bu yüzden senin kadar hızlı ve güçlü olamazlar.
Neo : Ne söylemeye
çalışıyorsun? Kurşunları tutabileceğimi mi?
Morpheus : Hayır
Neo. Demek istediğim şu: Hazır olduğunda buna gerek
kalmayacak.
Yukarıdaki konuşmalarda da Morpheus, Neo'ya
sürekli olarak fizik kurallarıyla düşünmemesini öğütlemektedir.
Matrix adlı sistemde "ajan" olarak tanınan güvenlik
görevlileri, sistemdeki sanal karakterlerin bedenlerini
kullanarak herşeye hakim olabilmektedirler. Ancak bu
sistemin zihinlere gösterilen yapay bir dünya olmasından
ötürü, Neo'nun en imkansız gibi görünen şeyleri de başarabileceği
anlatılmaktadır.
İleriki sahnelerde ise filmdeki karakterlerin
gerektiğinde insanüstü bir performans sergileyebildikleri
görülmektedir. Bunu son derece gerçekçi bir şekilde
yaşamaktadırlar. Ancak bu, aslında bilgisayar tarafından
beyinde yaşatılan hayallerden ibarettir. Filmin kahramanı
Neo bu heyecan verici olayları yaşadığını zannederken,
aslında koltuğunda oturmaktadır.
Diğer taraftan Morpheus, Neo'nun zihnini,
yaşamı boyunca edindiği önyargılardan, aldığı telkinlerden
kurtarmaya -filmdeki ifadesiyle zihnini özgürleştirmeye-
çalışmaktadır. Bu amaçla her iki oyuncu da bir atlama
programına bağlanırlar. Burada Morpheus, birbirinden
uzak ve son derece yüksek binalar arasında adeta uçuyormuş
gibi atlar ve Neo'nun da zihnini özgürleştirdiği (yani
önyargılarından kurtulduğu) takdirde bunu başarabileceğini
söyler. Ancak Neo bir bilgisayar programında olduğunu
bildiği halde, kendini fizik kurallarına bağlı düşünmekten
alıkoyamamaktadır. Diğer bir deyişle gerçek olmayan
bir ortamı, çok fazla önemseyerek atlarken düşeceğinin
korkusunu yaşamaktadır.

Önceki sayfadaki karelerde de Neo'nun bu
yüksek binalar arasında atlamayı denerken, atlayamayacağına
dair tereddüt ve korku duymasıyla birlikte beton zemine
düşüşü görülmektedir.
Filmde
bilimkurgu unsurlar olmakla birlikte, verilen mesajlar
son derece düşündürücüdür. Örneğin maddenin ve mekanın
hayal olduğunu anlayan bir kişi, diğer insanların bilmediği
çok önemli bir sırrı daha kavrar: Dünyada geçerli olan
sebep-sonuç ilişkileri, maddenin fiziksel özelliklerinin
sonucunda veya insanlar arasındaki ilişkilerin neticesinde
oluşmamaktadır. Madde bir algı olduğuna göre fiziksel
bir etkiye sahip olamaz. Her fiziksel etki, ayrı ayrı
olarak yaratılır. Örneğin atılan bir taş camı kırmaz;
taşın atılması ve camın kırılması görüntüleri ayrı ayrı
yaratılır. Gemileri suda yüzdüren "suyun kaldırma kuvveti"
veya kuşları havada tutan "havanın kaldırma kuvveti"
de birer algı olarak yaratılır. Dolayısıyla aslında
bu gibi "kuvvetler"in hepsi, gerçekte bunları yaratan
Allah'a aittir.
Nitekim filmde de bu gerçekleri öğrenen
başrol oyuncusu, bilgisayara bağlı bir koltukta uzanırken,
Matrix olarak anılan sanal dünyaya girdiğinde, fizik
kanunlarının dışında hareketler yapabildiğini görür.
Örneğin yandaki karelerde görüldüğü gibi kendini kurşunlara
hedef olmayacak kadar olağandışı bir hızla hareket ederken
bulmaktadır. Üstelik herşey öylesine gerçekçidir ki,
aktör gözünü koltukta açtığında hala büyük bir şaşkınlık
yaşamaktadır. Bu da bir ortamı insanlara yaşatmak için
dışarıdaki somut gerçekliğe ihtiyaç olmadığının çok
önemli bir kanıtıdır.
Maddenin aslı konusunu anlattığımız eserlerde
bu konu üzerinde de durmuş ve fizik kurallarının da
zihinde meydana geldiğini şöyle anlatmıştık:
- Allah, bize yaşadığımız görüntüleri, bir sebep sonuç
ilişkisi içinde, bazı kanunlara bağlıymış gibi gösterir.
Örneğin, gece ile gündüz, bizim beynimizde oluşan
görüntülerdir. Ve biz gece ile gündüzün Güneş'e ve
Dünya'nın hareketlerine bağlı olarak değiştiğini algılarız.
Örneğin beynimizin içindeki görüntüde Güneş en tepedeyken,
öğle saati olduğunu biliriz ve Güneş batarken de havanın
karardığına şahit oluruz. Allah, evrene ait algıları
yaratırken, bu sebep sonuç ilişkisi ile birlikte yaratmıştır.
Hiçbir zaman Güneş battığı halde gündüzü yaşamayız.
(Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 199)
- Beynimizin içindeki hayalde, elimizden bıraktığımız
bir kalem hep yere düşmektedir. Buna neden olan sebep
sonuç ilişkisinin araştırılması neticesinde "yerçekimi
kanununu" buluruz. Allah, ruhumuza izlettirdiği görüntüleri
belli sebeplere ve kanunlara bağlıymış gibi göstermektedir.
Bu sebeplerin ve kanunların yaratılmasının bir nedeni,
hayatın imtihan için yaratılmış olmasıdır. (Hayalin
Diğer Adı: Madde, s. 200)
- Allah tüm bu algıları, hiçbir kanuna ve sebebe
ihtiyaç duymadan yaratmaya güç yetirendir. Örneğin
Allah, tohum olmadan bir gülü yaratabilir, bulut olmadan
yağmur yağdırabilir ya da Güneş olmadan gölgeyi, geceyi
ve gündüzü yaratabilir. Allah Furkan Suresi'nin 45-47.
ayetlerinde önce gölgeyi yarattığını, sonra da Güneş'i
ona delil kıldığını bildirmektedir. Rüyalarımız bu
yaratılışı daha iyi kavrayabilmemiz için iyi bir örnektir.
Rüyamızda Güneş'in maddesel bir karşılığı olmadığı
halde, Güneş'in verdiği ışığı, ısıyı, aydınlığı aynı
gerçek hayattaki gibi hissederiz. Bu yönleriyle rüyalar,
Allah'ın, Güneş olmadan da Güneş'e ait hisleri zihnimizde
yaratabileceğinin göstergelerinden biridir. Ancak
Allah yarattığı imtihan ortamında insanlar için herşeyin
bir sebebini de yaratmıştır. Gündüzün sebebi Güneş'tir,
yağmurun sebebi ise buluttur. Bunların tümü, beynimizde
Allah'ın ayrı ayrı var ettiği görüntülerdir. Bir sebebin
sonuçtan önce yaratılması ile de, Allah, bu imtihan
ortamında herşeyin belli kanunlarla işlediğini düşünmemizi
ve bu şekilde bilimsel araştırma yapmamızı sağlamaktadır.
(Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 202-203)
Rabbini
görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir?
Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra
Biz Güneş'i ona bir delil kılmışızdır.
(Furkan Suresi, 45) |
- Allah, yarattığı görüntüleri belli sebeplere bağlıymış
gibi gösterir. Örneğin bir elma dalından koptuğunda
hep yere düşer, hiçbir zaman göğe doğru yükselmez
veya havada asılı kalmaz. Allah'ın yarattığı bu sebeplerin
ve kanunların araştırılması ise bilimin konularını
oluşturur... (Hayalin Diğer Adı: Madde, s.
201)
- Allah, sebep olmadan da sonucu yaratmaya güç yetirendir.
Örneğin rüyasında Güneş olmadığı halde Güneş'in ışıklarıyla
ısındığını hisseden bir insan bunun bir delilidir.
(Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 202)
|