Hatırlatma: Maddenin Ardındaki Sır Konusu
Vahdeti Vücut değildir.
Madde Dışarıda Vardır, Ama Biz Aslına Ulaşamayız.
FİLMLERDEKİ MESAJ
HAŞİN KRALLIK
(HARSH REALM)
Haşin
Krallık (Harsh Realm) adıyla yayınlanan bir dizide,
Pentagon'un (Amerikan Savunma Bakanlığı'nın) geliştirmiş
olduğu, bir savaş oyunları simülasyonu konu alınmaktadır.
Askeri savaş eğitimindeki yenilikleri test etmek amacıyla
oluşturulan bu sanal gerçeklik oyunu gizli bir projedir.
Sisteme dahil olacak kişiler ordunun kontrolündedir
ve bu kişilerin bedenleri başlarına kablolar bağlı vaziyette
özel bir mekanda tutulmaktadır.
Haşin Krallık adı verilen bu oyunun en çarpıcı özelliği,
sanal bir ortamda son derece gerçekçi bir hayatın canlandırılmış
olmasıdır. Sanal dünyada da askerler, düşmanlar, silahlar
ve insanların sosyal yaşantısı gibi tüm detaylar gerçeğinden
ayırt edilemez şekildedir. Tasarlanan bu oyunda iki
çeşit insan bulunmaktadır. Bunlardan ilki sanal karakter
denilen yapay insanlardır; diğeri ise oyuna girebilen
gerçek insanlar yani oyunculardır. Ortamın gerçekçiliği
gibi sanal karakterler de gerçek insanlarla ayırt edilemeyecek
derecede benzerdir.
Ancak filmin senaryosunda Omar Santiago ismiyle anılan
firari bir asker sisteme gizlice girerek, sanal dünyada
hakimiyet elde etmiştir. Kimse onun oyuna nereden girip
çıktığını bilemediği için, bu kişinin sanal dünyayı
yönetimine de müdahele edilememektedir. Santiago'yu
ele geçirmek ve onun dünya üzerindeki art niyetli planlarını
engellemek amacıyla filmin başrol oyuncularından Tom
Hobbes görevlendirilir.
Bir albay, filmin kahramanı Tom Hobbes'a Harsh Realm
hakkında bilgi vererek, buranın savaş stratejisi öğretmek
için tasarlanmış "sanal gerçeklik savaş oyunu" olduğunu
ve görevinin Omar Santiago'yu yenmek olduğunu bildirir.
Bu konuda isteksiz görünen Tom Hobbes'u ikna etmek üzere,
başına kulaklık benzeri bir alet takılarak, Haşin Krallık
simülasyonunun amacını açıklayan bir video kaset izlettirilir.
Bu videoda Haşin Krallık projesinde kullanılan manzaralarda,
insanların gerçek hayatını taklit etmek için 1990 nüfus
sayımından, uydu haritalarından ve diğer gizli bilgilerden
faydalanıldığından bahsedilmektedir. Daha sonra tanıtım
filmi beklenmedik bir şekilde kesilir ve Hobbes bu kasedi
izlerken, aynı zamanda oyuna dahil olduğunun farkına
varır.
Tom Hobbes artık sanal bir dünyadadır. Haşin Krallık
denilen bu mekanda kendisi gibi ordunun daha evvel görevlendirmiş
olduğu Pinocchio adında bir askerle tanışır.
Bu sanal dünya içindeki algılar öylesine gerçekçidir
ki, film boyunca Tom Hobbes bu gerçekliğe aldanarak,
sadece bilgisayar oyununun bir parçası olan sanal karakterlere
yardım etmekte, hatta onları korumak için hayatını tehlikeye
atmaktadır. İlerleyen sayfalarda daha detaylı değineceğimiz
gibi, insanlar gördükleri görüntünün kalitesine ve detaylarına
aldanarak, hayallerinde yaşadıkları olayların gerçek
olduğunu zannedebilmektedirler.
Her İnsan Kendi Ekranıyla, Yani Ruhuna İzlettirilen
Görüntülerle Muhataptır
Üç
boyutlu film yapılırken iki farklı açıdan çekilen görüntü
aynı ekran üzerine yansıtılır. Seyirciler renk filtresi
veya polarize filtreli özel gözlükler takarlar. Gözlüğün
camındaki filtreler iki görüntüden birini yakalar, beyin
bunları birleştirip üç boyutlu görüntü haline getirir.
Halbuki seyircilerin karşısında 3 boyutlu bir görüntü
yoktur, bu özel bir teknikle elde edilir.
Aynı şekilde insanın dünya hayatına ilişkin gördüğü
görüntüler de sadece iki boyutludur. Yani yükseklik
ve genişlik ölçülerine sahiptir. Fakat üç boyutlu film
izlerken kullanılan tekniğe benzer bir şekilde, insanın
muhatap olduğu görüntüler de kendisine 3 boyutlu olarak
hissettirilir. İşte bu durum, insanların, beyinlerindeki
ekrandan izledikleri görüntülere gerçek diyerek yanılmalarının
altındaki en önemli sebeplerdendir. Görüntümüzde, mesafe,
derinlik, renk, gölge, ışık gibi unsurlar o kadar kusursuzca
kullanılmıştır ki, beynimizde oluşan üç boyutlu, renkli
ve canlı görüntüyü son derece inandırıcı buluruz. Detayların
fazlalığı, görüntüdeki kesintisiz kalite, bize bir ömür
boyu gerçek bir hayat yaşadığımız izlenimi verir. Ancak
üç boyutlu, derinlikli bir perspektifi izliyor olmamız,
bunların dış dünyada karşılıkları olduğunu hiçbir zaman
ispatlamaz.
Nitekim Haşin Krallık adlı bu dizide de oluşturulan
yapay dünya gerçeklere ne kadar benzer olsa da, oyuna
bağlanan kişilerin bedenleri bir yatakta kablolara bağlı
olarak bulunmaktadır. Yaşadıkları ne kadar gerçekçi
olursa olsun, tüm olanlar beyine gelen yapay elektrik
sinyallerinin yorumundan başka birşey değildir. Yan
sayfadaki karelerde filmin tanıtımına ait görüntü ve
yazılar yer almaktadır:
Jenerik
: Aynı gerçek dünyamız gibi bir dünya daha var. Siz
bu dünyada yaşıyorsunuz. Aileniz ve arkadaşlarınızla.
Henüz siz bunu bilmiyor olsanız da ben sizi kurtarmak
için gönderildim. Bu bir oyun.
Aşağıdaki satırlarda ise filmin kahramanı Tom Hobbes'un
sanal dünyada geçirdiği ilk günlerdeki düşünceleri yer
almaktadır. İfadelerinde de görüleceği gibi, Tom Hobbes
bulunduğu ortamın gerçek olmadığını bildiği halde yine
de bu şekilde düşünmekten kendisini alamamaktadır.
Tom Hobbes : ... Bütün bunların
gerçek olmadığını, içinde yaşadığım bu dünyanın sanal
bir gerçeklik olduğunu bilmeme rağmen... gündelik
yaşıyorum, yaşadıklarıma bir mana vermeye çalışıyor
ve gücümü korumaya gayret ediyorum. Hayatta kalmak
için elimden geleni yapıyorum.
Filmin
kahramanı aşağıdaki satırlarda da, dahil olduğu hayali
dünyanın gerçeğe benzerliğini sık sık vurgulamaktadır.
Hatta bulunduğu ortam o kadar güçlü bir gerçeklik hissi
vermektedir ki, yaşadıklarının bir oyunun parçası olması
için dua etmektedir.
Tom Hobbes : Omar Santiago'dan
kaçıyoruz. Bu dünyayı idare eden bilgisayar programını
ele geçiren firari bir asker. Ordunun beni, öldürmem
için gönderdiği kişi Santiago'ydu. Eğer bütün bunlar
gerçek değilse, henüz nedenini tam anlayamama rağmen,
ondan korkuları gerçek ve büyük... Burasının gerçek
dünyanın bir kopyası olduğunu söylüyorlar. Bütün insanlarıyla
hepimizin Haşin Krallığın sanal gerçekliğinde yaşayacak
veya ölecek olan bir kopyası var... Ama sadece programa
bağlanmış bizler, gerçeğin bilincindeyiz: bu bir oyun.
Bunun bir oyun olduğunun doğru olması için dua ediyorum...
Yukarıda filmden verilen örnekler, şu anda içinde yaşadığımız
hayatımız için de geçerlidir. Çünkü hepimiz bize ruhumuza
gösterilen görüntüleri izler, onlarla muhatap oluruz.
Dışımızda gerçek bir dünya var olsa bile ona ulaşabilmemiz,
aslı ile karşılaşabilmemiz asla mümkün değildir. Bu
konuyu Evrim Aldatmacası isimli kitabımızdan
şu alıntılarla özetlemek mümkündür:
- Madde bir algı olduğuna göre, "yapay" bir şeydir.
Yani bu algının bir başka güç tarafından yapılması,
daha açık bir ifadeyle yaratılması gerekir. Hem de
sürekli olarak. Eğer sürekli bir yaratma olmazsa,
madde dediğimiz algılar da yok olur giderler. Bu,
bir televizyon ekranında görüntünün devam edebilmesi
için, yayının da sürekli devam etmesi gibidir.
Peki kim bizim ruhumuza yıldızları, dünyayı, bitkileri,
insanları, bedenimizi ve gördüğümüz diğer herşeyi
sürekli olarak seyrettirmektedir?
Çok açıktır ki, içinde yaşadığımız tüm maddesel
evreni, yani algılar bütününü yaratan ve sürekli
yaratmaya devam eden üstün bir Yaratıcı vardır.
Bu Yaratıcı, bu denli görkemli bir yaratılış sergilediğine
göre de, sonsuz bir güç ve bilgi sahibidir.
Nitekim o Yaratıcı, bize Kendisi'ni tanıtır. Yol
gösterici olarak göndermiş olduğu Kuran-ı Kerim
yoluyla bize Kendisi'ni, evreni ve bizim neden var
olduğumuzu anlatır. (Evrim Aldatmacası, II. baskı, s. 210)
İnsanın Bedeni de Algılarının
Bir Yorumudur
İnsanların
maddenin aslına ilişkin gerçekleri kavramakta zorlanmalarına
neden olan bir etken, kendi bedenleri konusunda yanılmalarıdır.
Aşağıya baktıklarında gördükleri beden ve bu bedenin
her tarafından kendilerine ulaşan dokunma algıları,
onların dünyayı yanlış algılamalarına yol açar. Bu bedenin
verdiği izlenim nedeniyle, sanki bir "dış dünya"nın
içinde yaşadıkları hissine kapılırlar.
Halbuki bedenimiz de dış dünyaya ait tüm algılarımız
gibi bizim için bir kopya görüntüdür. Dolayısıyla bizim
muhatap olduğumuz beden dışarıdaki aslı değil, beynimizin
içinde oluşan ve algılarımızın bir yorumu olan hayalidir.
Aşağıda bu konu ile ilgili Haşin Krallık adlı dizide
yer alan konuşmalardan bir kısmı yer almaktadır:
Tom Hobbes : Oyunu kazanmak
için emir aldım.
Binbaşı Watters : Bu bir oyun
değil. Çıkış yok. Eve dönmek yok. Benim de görevim
aynıydı.
Tom Hobbes : O zaman neden gerçek
dünyada Santiago'yu ortadan kaldırmıyorlar?
Binbaşı
Watters : Nerede olduğunu bilmiyorlar. Nereden çıkıp
girdiğini. Bütün programı çaldı.
Pinocchio : Eğer burada ölecek
olursan, yok ettikleri bir sanal karakter olmayacak,
bu sen olacaksın. Gerçek dünyada bir yerde bir sedyenin
üstünde yatan senin beynin, bilincin, kafan.
Yukarıdaki anlatımlarda da görüldüğü gibi Haşin Krallık
oyununa katılan kişiler, bir bilgisayar oyunundaki gibi
sanal görünümleriyle bulunurlar. Gerçek bedenleri
ise, oyuna ait görüntülerin bilgisayarlar aracılığıyla
beyinlerine aktarıldığı bambaşka mekanlarda bulunmaktadır.
Örneğin sonraki sayfada orduda görev alan Inga Fossa
adındaki bir kadının bu sanal ortama geçişi görülmektedir.
Fossa elektronik bir odada koltuğa uzanmakta, başına
özel bir alet takmakta ve vücudunun taranması ile birlikte
simülasyona geçişi sağlanmaktadır. Bir sonraki karelerde
ise kendini Haşin Krallık oyununun içinde Santiago şehrinin
hükümet binasında bulmaktadır.
Aşağıdaki görüntülerde ise filmin başrol oyuncularından
Pinocchio'nun, yüzü yaralı şekilde kablolarla bağlanmış
bedeni görülmektedir. Ancak Haşin Krallık oyunu içerisinde
yüzünde böyle bir yara yoktur. Bu örnekten de anlaşılacağı
gibi, yapay sinyallerle bir insanın dış görünümünü olduğundan
çok farklı algılaması mümkündür.

Dizinin kahramanlarından Pinocchio'nun yüzü yaralı
görüntüsü
|
Bu konuyla ilgili olarak kitaplarımızda yer verdiğimiz
bazı açıklamalar şöyledir:
İnsanların, gördüklerinin beyinlerinde bir algı olduğunu
kavramalarını engelleyen nedenlerden biri de, bedenlerini
de bu görüntünün içinde görmeleridir. "Ben bu odanın
içinde olduğuma göre, demek ki bu oda benim beynimde
oluşmuyor" gibi yanlış bir sonuca varmaktadırlar.
Onları bu yanlış sonuca götüren yanılgıları ise kendi
bedenlerinin de bir görüntü olduğunu unutmalarıdır.
Nasıl ki, çevremizde gördüğümüz herşey beynimizde
oluşan bir görüntü ise, kendi bedenimiz de aynı şekilde
beynimizde oluşan bir görüntüdür. Örneğin şu anda
oturduğunuz koltukta, boynunuzdan aşağıda kalan kısmınızı
görüyorsunuz. Bu görüntü de diğerleri ile aynı sistemle
meydana geliyor. Elinizi bacağınızın üzerine koyduğunuzda
bu dokunma hissi yine beyninizde oluşuyor. Yani siz
şu anda beyninizde oluşan bedeninizi görüyor ve bedeninize
dokunduğunuzu beyninizde hissediyorsunuz.
Bedeniniz de beyninizde bir görüntü olduğuna göre,
oda mı sizin içinizde siz mi odanın içindesiniz? Bu
sorunun doğru cevabının, "oda sizin içinizde" olduğu
çok açıktır. Ve siz beyninizdeki oda görüntüsünün
içindeki bedeninizin görüntüsünü görürsünüz. (Hayalin
Diğer Adı: Madde, s. 56)
- Bir insan gerçekte evindeki kanepesinde huzur içinde
uyuyorken, rüyasında kendisini bir savaşın içinde
görebilir. Hatta savaşın tüm gerilimini, korku ve
paniğini son derece gerçekçi olarak yaşayabilir. O
esnada ise tek başına, sessiz ve sakin bir yerde yatmaktadır.
Rüyasında gördüğü son derece inandırıcı görüntü ve
sesler ise beyninde meydana gelmektedir. (Hayalin
Diğer Adı: Madde, s. 60)
- Bu yazıları okurken içinde oturduğunuzu sandığınız
odanın da aslında içinde değilsiniz; aksine oda sizin
içinizdedir. Bedeninizi görmeniz, sizi odanın içinde
olduğunuza inandırır. Ancak şunu unutmayın; bedeniniz
de beyninizde oluşan bir görüntüdür. (Evrim Aldatmacası,
II. baskı, s. 205)
Zihnimizdeki Görüntülerin Dış Dünyanın Aslı Olduğuna
İnanan Aldanmış Olur
Bir insan bir ağaç gördüğünde, onun ağacın kendisi
olduğunu düşünürse, kendisini aldatmış olur. Çünkü beynimizin
dışına çıkıp ağacın aslına ulaşmamız hiçbir zaman mümkün
olmaz. Kitap boyunca sıkça dile getirdiğimiz gibi kişinin
muhatap olduğu ağaç beynindeki elektrik sinyallerinin
yorumundan başkası değildir. Bunu bir başka yönden şöyle
bir örnekle de açıklayabiliriz:

Bir insan gerçekte sessizlik içinde uyuyorken,
rüyasında kendisini bombaların patladığı sıcak
bir savaşın içinde görebilir. Hatta savaşın tüm
gerilimini, korku ve paniğini son derece gerçekçi
olarak yaşayabilir.
|
Fiziksel gerçekliğin kendisi ile muhatap olduğumuz
şeklindeki varsayımımız, bir bilgisayar ekranındaki
resme verdiğimiz tepki ile benzer bir durumdur. Bilgisayarın
tuşlarını hareket ettirdiğimizde, ekrandaki oku hareket
ettirdiğimizi görürüz. Aslında bilgisayar ana işlem
merkezine bir veri dalgası yollar. Bu veri dalgası okun
yeni konumunu ölçer ve ekrandaki görüntüyü yeniler.
Eski bilgisayarlarda bir emrin verilmesi ve ekrandaki
etkilerinin görülmesi arasında fark edilir bir gecikme
bulunmaktaydı. Ancak bugün bilgisayarlar oldukça hız
kazandığı için, saniyenin küçük bir parçasında değişen
görüntüyü bile yeniden hesaplayabilmektedirler. Dolayısıyla
bilgisayar tuşlarını hareket ettirmemizle ekrandaki
okun hareketindeki uyum, bize oku hareket ettirdiğimiz
hissini verir.
Günlük hayattaki deneyimlerimiz de yukarıdaki örneğe
benzer bir durumdur. Bir taşa vurmak istediğimizde,
bacağımızı hareket ettirme isteği vücudumuzun ilgili
bölgelerine iletilir ve ayağımız taş ile buluşmak üzere
hareket eder. Beyin vücudun geri yolladığı bilgileri
-örneğin taşın sertlik hissini, ayağımızda duyduğumuz
acıyı- alır ve gerçekçi bir görüntü sunmak üzere yeniler.
Aslında tıpkı bilgisayarda olduğu gibi bizim deneyimlerimizde
de bir gecikme söz konusudur. Ama beynimizin algılarımızla
ilgili bilgileri yorumlaması saniyenin beşte biri kadar
kısa bir sürede meydana gelir. Bu nedenle bu gecikmenin
farkına varamayız ve fiziksel dünya ile direkt olarak
etkileşim halinde olduğumuz gibi bir izlenime kapılırız.
Eğer tüm bilebileceğimiz zihnimizde gerçekleşen görüntülerden
ibaret ise algılarımızın ardında fiziksel bir gerçeklik
olduğundan nasıl emin olabiliriz? Bu sadece bir varsayım
değil midir? Evet, bu sadece bir varsayımdır. Fakat
ispatı hiçbir şekilde mümkün değildir. Çünkü fiziksel
bir dünyanın varlığına inananların ellerindeki tek delilleri
yine beyinlerinde oluşan hayallerdir.
Muhatap olduğumuz maddenin aslı ile muhatap olduğuna
inananların durumu, sanal bir dünyada yaşananların gerçek
olduğunu iddia etmek kadar mantıksızdır. Nitekim dizi
boyunca Pinocchio adlı karakter, Tom Hobbes'un, etrafındaki
görüntüler gerçekmişçesine hareket etmesinin mantıksızlığını
anlatmaktadır.
Dizinin bir bölümünde Tom Hobbes gerçek hayattaki nişanlısının
sanal karakter olarak kopyasına rastlar ve hiçbir gerçekliği
olmayan bu sanal kopyayı korumak için, kendi hayatını
tehlikeye atar. Aynı şekilde çok sevdiği köpeği gerçek
hayattakinin bir kopyası olarak oyunda mevcuttur ve
onu kaybetmemek için de pek çok kereler riske girer.
Filmin bir başka sahnesinde Tom Hobbes, oyunun savaş
eğitimi için özel yapılmış bir bölgesinde küçük bir
çocuğa rastlar. Çocuğa şefkat duyarak, ona geri dönmesini,
bulundukları mekanın tehlikeli olduğunu söyler. Ancak
yanındaki asker Tom Hobbes'a çocuğun sadece bilgisayar
oyununun bir parçası olduğunu hatırlatır ve aralarında
şöyle bir konuşma geçer:
Tom
Hobbes : Sen burada ne arıyorsun. Evine geri dön.
(küçük çocuğu uyarıyor)
Eric Sommers : O çocuğa fazla
alışma.
Tom Hobbes : Neden alışmayayım?
Eric Sommers : Bak bunun oynandığını
100 defa gördüm. Çocuk bir defa bile 28. günden sonrasını
göremedi.
Tom Hobbes : Ama hala burada.
Eric Sommers : O sadece bir
oyun figüranı. Senin ve benim gibi değil o. Tekrar
gelip, burada ölebilsinler diye simülasyon onları
yeniden programa yüklüyor.
Tom
Hobbes sanal bir dünyada olduğunu bildiği ve kendisine,
sürekli olarak muhatap olduğu sanal karakterlerin simülasyonun
bir parçası oldukları hatırlatıldığı halde, görüntünün
gerçekliğine aldanarak tepkiler verir. Örneğin savaşın
kızıştığı bir anda düşmanlardan saklanmaya çalışırlarken,
düşmanların bölgesine doğru yürüyen çocuğu görünce kendini
tutamayarak onu kurtarmak için canını tehlikeye atar.
Pinocchio : Sen ne yapıyorsun?
Tom Hobbes : O sadece bir çocuk.
Pinocchio : Sommers'ın bu yer
hakkında söylediklerini duydun. Hiçbir şeyi değiştiremezsin.
Tom Hobbes : Ben buna inanmıyorum.
Bir başka sahnede ise yine düşmanlardan kaçtıkları
bir sırada çocuğa ateş edildiğini görür. Yardım etmek
için eline aldığında ise bedeni ortadan kaybolur. Kendisine
daha evvel de hatırlatıldığı gibi çocuk oyunun bir parçası
olarak vurulmuştur ve oyun yeniden tekrar edene kadar
da oyuna dahil olamayacaktır.

Yukarıda filmden verdiğimiz örnekler muhatap olduğu
dünyanın, beynindeki kopyası olduğunu kabullenemeyen
kimselerin durumları ile benzerdir. Elbette bizim içinde
yaşadığımız dünya bir film ile kıyaslanabilecek şekilde
değildir. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz dünya bir
bilgisayar oyunu veya teknolojik bir gelişme ile açıklanamaz.
Dünyayı içinde olan canlı cansız tüm varlıklarla birlikte
Yüce Allah yaratmıştır. Ve hayatımızın yaratılış amacını
bize Kuran'da şöyle açıklamıştır:
Ben, cinleri ve insanları yalnızca
Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi,
56)
İşte bu nedenle biz yaşamımız boyunca Allah'ın bize
emrettiklerini yerine getirmekle ve O'na ibadet etmekle
sorumluyuz.
Söz konusu filmlerle olan benzerlik ise hayatımızın
teknik gerçekliği ile ilgilidir: "Gözümle görüyorum,
kulağımla duyuyorum öyleyse içinde bulunduğum dünya
gerçek" diyerek kendini aldatan pek çok kimse, aslında
bu sözlerini de beyinlerinin içindeki sessizlikte söylerler.
Bu teknik gerçekler, bugün herhangi bir fizyoloji kitabında
veya lise biyoloji kitaplarında dahi bulunabilecek son
derece açık gerçeklerdir. Görüntünün ve hislerin beyinde
nasıl oluştuğu, bütün tıp fakültelerinde detaylı biçimde
okutulmaktadır.
.....Ben,
yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla
emrolundum. Ben ancak O'na davet ederim ve son
dönüşüm O'nadır.
(Rad Suresi, 36) |
Gelişen bilimle beraber fizik, kuantum fiziği, psikoloji,
nöroloji, biyoloji, tıp gibi bilimler bu gerçeğin teknik
yönlerini açıkça ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla bugün,
maddenin aslına hiçbir zaman ulaşamayacağımız bilimsel
bir gerçektir ve dış dünyanın aslıyla muhatap olduğunu
iddia eden bir kimse bu bilimsel gerçekten yüz çevirmektedir.
İnsanın yapması gereken ise, bu bilimsel gerçekleri
kabul etmek ve zihnimizde yaşadığımız dünya içinde Yüce
Allah'a olan sorumluluklarımızı bilerek yaşamaktır.
Aşağıda bu konu ile ilgili kitaplarımızdaki açıklamalardan
bir kısmı yer almaktadır:
- ... maddi dünyanın algılarımızdan oluştuğu gerçeği,
imtihanın sırrını ortadan kaldırmaz. Madde, algı olsa
da veya aslı zihnimizin dışında var olsa da, Allah'ın
haram kıldıkları haram, helal kıldıkları ise helaldir.
Örneğin, Allah domuz etini haram kılmıştır. "Domuz
nasıl olsa beynimde gördüğüm bir görüntü" diyerek
bu hayvanın etini yemenin, büyük bir samimiyetsizlik
ve akılsızlık olacağı açıktır. Veya, "karşımdaki insanların
hepsi aslında zihnimde oluşan görüntüler, bunlara
yalan söylesem hiçbir şey olmaz" demek de, Allah'tan
korkan ve bu gerçeği gereği gibi kavrayan bir insanın
yapacağı birşey değildir. Bu, Allah'ın tüm sınırları,
emir ve yasakları için geçerlidir... Allah, tüm dünyayı
algılar bütünü olarak yaratmıştır, ancak bizleri bu
algılar içinde Kuran'da bildirdiklerinden sorumlu
tutmuştur. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s.
207-208)
- ... Samimi düşünen bir insan çok açıkça görecektir
ki, imtihan için madde olması şart değildir. Allah,
imtihan ortamını görüntü alemi içinde yaratmıştır.
Bir insanın namaz kılması, helale harama dikkat etmesi
için maddenin olması gerektiğini öne sürenlerin hiçbir
gerekçeleri yoktur. Ayrıca, önemli olan ruhtur. Ahirette,
cezalandırılan veya cennet nimetleri ile rızıklandırılan
da ruhtur. Allah'ın imtihan ettiği varlık da insanın
ruhudur. Dolayısıyla, maddenin beynimizdeki bir hayal
olduğu gerçeği helal ve haramların uygulanmasını ve
ibadetlerin yapılmasını kesinlikle engellemez. (Hayalin
Diğer Adı: Madde, s. 208)
- Bazı kimseler tarihte maddenin hakikati konusunu
kavramışlar ancak Allah'a olan imanları ve Kuran'ı
kavrayışları zayıf olduğu için sapkın inançlar üretmişlerdir.
"Herşey nasılsa hayal, o zaman ibadetlere ne gerek
var" diyenler olmuştur. Bunlar son derece sapkın ve
cahilce fikirlerdir. Herşeyin Allah'ın bize gösterdiği
bir görüntü olduğu doğrudur. Ancak, Allah'ın bizleri
Kuran'dan sorumlu tuttuğu da kesin bir gerçektir.
Bizim yapmamız gereken Allah'ın emir ve yasaklarına
büyük bir titizlikle uymaktır. (Hayalin Diğer Adı
Madde, s. 215)
- Allah, bizi bir algılar dünyasında yaşatıyor olsa
da, bize, bu dünyayı belli sebeplere bağlı gibi göstermektedir.
Örneğin biz acıkınca, "nasıl olsa hayal, birşey olmaz"
demeyiz, yemek yeriz. Yemediğimiz takdirde zayıf düşer,
bir süre sonra hayatımızı yitirebiliriz. Allah dilediği
zaman, dilediği kişi için, dilediği şeyi vesile kılıp
bu sebepleri ortadan kaldırabilir. Biz bunu bilemeyiz.
Ancak, şu çok önemli bir gerçektir: Allah bizi Kuran'ın
tamamından sorumlu tutmuştur ve biz Kuran'daki ibadetleri
ve salih amelleri yerine getirebilmek için bu sebepler
dairesinde yaşamak durumundayız... (Hayalin Diğer
Adı Madde, s. 221)
- Sonuç olarak, bir insanın öncelikle Allah'ın Kuran'da
kendisine yüklediği sorumlulukları vicdanı ile kanaati
gelinceye kadar uygulaması, yerine getirmesi gerekir.
Maddenin hakikatini bilmek ve dünyaya, bu hakikate
göre bir bakış açısı elde etmek ise, insanın Allah
rızası için yaptığı bu gayretlerini daha da güçlendirir,
kararlılığını kat kat artırır. (Hayalin Diğer
Adı Madde, s.222)
Başı ve Sonu Belli Olan Bir Filmi
İzlemek
Daha
evvelki bir bölümde zamanın izafi olduğuna, algılayana
göre değişkenlik gösteren, sabit olmayan bir kavram
olduğuna değinmiştik. Bu gerçeğin bilinmesi, kader konusunun
kavranması açısından da çok önemlidir. Çünkü kader,
Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm olayları "tek bir an"
içinde yaratmış olmasıdır. Bu da, Allah katında evrenin
yaratılış anından kıyamete kadar olan her olayın yaşanmış
ve bitmiş olması demektir.
İnsanların önemli bir bölümü, Allah'ın henüz yaşanmamış
olayları önceden nasıl bildiğini, Allah katında geçmiş
ve gelecek tüm olayların nasıl yaşanıp bittiğini ve
kaderin gerçekliğini bir türlü kavrayamazlar. Oysa "yaşanmamış
olaylar" bizim açımızdan yaşanmamış olaylardır. Çünkü
biz Allah'ın yarattığı zamana bağlı olarak yaşamımızı
sürdürürüz ve hafızamıza verilen bilgiler olmadan hiçbir
şey bilemeyiz. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir,
zaten bunların tümünü yoktan yaratan Kendisi'dir. Bu
nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir
ve hepsi olup bitmiştir.
Geçmiş ve geleceğin gerçekte Allah katında yaratılmış
ve yaşanmış olarak saklı ve hazır olaylar olmaları bize
çok önemli bir gerçeği gösterir: Her insan kayıtsız
ve şartsız kaderine teslim olmuştur. İnsan nasıl geçmişini
değiştiremezse, geleceğini de değiştiremez. Çünkü geçmişi
gibi geleceği de yaşanmıştır; geleceğindeki tüm olaylar,
ne zaman, nerede, ne yemek yiyeceği, kiminle ne konuşacağı,
ne kadar para kazanacağı, hangi hastalıklara yakalanacağı,
nihayetinde ne zaman, nasıl, nerede öleceği hepsi bellidir
ve bunları değiştiremez. Çünkü bunlar zaten Allah katında,
Allah'ın ilminde yaşanmış olarak bulunmaktadır. Sadece
bunların bilgisi henüz insanın kendi hafızasına verilmemiştir.
Dolayısıyla başlarına gelen olaylara üzülen, sinirlenen,
bağırıp çağıranlar, geleceği için kaygılananlar, hırslananlar
aslında kendilerini boş yere üzmektedirler. Çünkü, nasıl
olacağından kaygı ve korku duydukları gelecekleri, zaten
yaşanmıştır. Ve ne yaparlarsa yapsınlar bunları değiştirme
imkanları bulunmamaktadır.
Haşin Krallık dizisinin bir bölümündeki II. Dünya Savaşı
ile ilgili sahneler de, bu konunun anlaşılmasına yardımcı
olabilir. Dizinin bu bölümünde filmin başrol oyuncuları
ormanlık alanda dolaşırlarken, bilgisayar oyunundaki
bir hatadan dolayı, kendilerini bir anda sürekli olarak
tekrar eden bir savaş simülasyonunda bulurlar.
Tom
Hobbes : O da neyin nesiydi öyle? Yazılım hatası mı?
Oyunun bu kısmında II. Dünya Savaşı'ndaki Ardennes
Meydan Muharebesi canlandırılmaktadır. Bir köprünün
iki yakasında bulunan Alman ve Amerikan ordularının
küçük öncü birlikleri arasındaki savaş, 1 aydan fazla
süren bir kuşatma mücadelesini temsil etmektedir.
Tom Hobbes : Oradaki köprü. Ben subay okulundayken
II. Dünya Savaşı'ndaki Ardennes Meydan Muharebesini
incelemiştik. Alman ve Amerikan ordularının iki küçük
öncü birliği arasında, Belçika Hotten'da kuşatma vardı.
1 aydan fazla sürdü. Bu köprünün aynı köprü olduğuna
yemin edebilirim.
Pinocchio : Bu bir çatışma simülasyonu.
Tom Hobbes : Bir ne?
Pinocchio : Sanal Çarpışma Simülasyonu.
Haşin Krallık programının beta testini yaparken eski
savaş senaryosu yüklediler: Pork Chop Hill, Picket's
Charge gibi.
Tom Hobbes : O zaman bu da bir
başka oyun.
Pinocchio : Bu bir savaş alanı
eğitim programı. Haşin Krallığın esas geliştiriliş
sebebi.
Tom Hobbes : Bu hala burda ne
arıyor?
Pinocchio : Kim bilir? Muhtemelen
gözden kaçmıştır. Gerçek dünyada biri "sil" tuşuna
basmayı unutmuştur.
Kendilerini farklı bir zamanda bulan filmin kahramanları
bir Alman askeri tarafından öldürülecekleri sırada,
Amerikalı bir asker grubu onları kurtarır. Ancak zaman
farkından dolayı farklı konulardan bahsettikleri için
Amerikan askerleri tarafından casus zannedilerek esir
alınırlar.
Dizinin ilk sahnelerinde Eric Sommers adıyla anılan
ve gerçek dünyada varlığı olan bir askerin patlamalar
karşısındaki soğukkanlılığı dikkati çekmektedir. Burası
sürekli yinelenen bir savaş eğitimi simülasyonu olduğu
için herşey programlandığı şekilde gelişmektedir. Bunun
bilincinde olan asker yere yatmakta 3'e kadar saydığında
yanına bir el bombası düşmekte, o da bombayı alarak
barınağın dışına atmaktadır. Ardından çayını içmeye
devam etmektedir. Kısacası herşey programın bir parçası
olarak geliştiği ve oyun sürekli olarak başa dönüp aynı
olaylar aynı şekilde tekrar ettiği için asker çatışma
altındayken bile sakinliğini korumaktadır.
Eric Sommers : Üç... iki...
bir.
(Bombayı alıp dışarı atıyor,
sonra da çay alıp devam ediyor.)
Eric Sommers : El bombası.

Sonbaharda hangi yaprağın nereye düşeceği, ilkbaharda
hangi çiçeğin ne zaman açacağı hepsi kaderde
önceden bellidir.
|
Eric Sommers adlı bu asker de, filmin kahramanları olan
Tom Hobbes ve Pinocchio gibi gerçek dünyada bilgisayarlara
bağlanarak oyuna dahil edilmiş bir kişidir. Dolayısıyla
o da yaşadıkları zaman ve mekanın bir gerçekliği olmadığını
bilmektedir. Fakat oyunun bu bölümünden bir çıkış yolu
bulamamıştır. Ve buraya ilk kez gelen Tom Hobbes ve Pinocchio'ya
4 km2'lik bu savaş alanında olan olayların hep programlandığı
gibi geliştiğini söyler. Örneğin kuşatmanın her defasında
34 gün, karşı taarruzun 28 gün sürmesi, asker taburundakilerin
hangi gün ve olayla öleceğinin belli olması gibi.
Dizinin bu kısımları, kader konusunun anlaşılması açısından
açıklayıcı bir örnektir. Bir insan, tüm hayatını bir
film şeridi olarak düşünürse, biz bu şeridi video kasetten
seyreder gibi seyrederiz ve kaseti ileri almak gibi
bir imkanımız yoktur. Kaseti defalarca seyretsek de
önceden hazır olan bu filmin hiçbir detayını değiştiremeyiz.
Bize değiştiriyormuşuz gibi gelen anlar da aslında filmin
önceden belirlenmiş olan anlarıdır.
Ancak bu filmi tüm detaylarıyla tespit etmiş, yaratmış
olan ve gerçeklik hissi ile yaşatan Allah'tır. Ve bu
film şeridinin tamamını aynı anda görür ve bilir. Biz
nasıl bir cetvelin başını, ortasını ve sonunu bir kerede
görebiliyorsak, Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından
sonuna kadar tek bir an olarak sarıp kuşatmıştır. İnsanlar
ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah'ın
onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. Bu, dünya
üzerindeki bütün insanların kaderleri için bu şekildedir.
- . Allah, bize olayları belli bir sıra içinde, küçükten
büyüğe doğru akacak şekilde, sanki geçmişten geleceğe
akan bir zaman varmış gibi algılattığı için, bize
geleceğimizle ilgili olayları bildirmez, bunların
bilgisini hafızamıza vermez. Gelecek bizim hafızamızda
yoktur, ancak Allah'ın sonsuz hıfzında, tüm insanların
geçmişleri ve gelecekleri bulunmaktadır. Bu, daha
önce de belirtildiği gibi, bir insanın hayatını, zaten
mevcut olan bir filmden izlemesi gibidir. Film, zaten
çekilmiş ve bitmiştir. Ancak, bu filmi ileri sarma
imkanı bulunmayan insan, kareleri teker teker seyrettikçe
hayatını görür. Henüz seyretmediği karelerin ise geleceği
olduğunu zannederek yanılır. (Hayalin Diğer Adı:
Madde, s. 142)
- . kadere iman eden bir insan, başına gelen hiçbir
olaydan dolayı üzülmez, ümitsizliğe kapılmaz. Aksine
son derece tevekküllü, teslimiyetli ve daima huzurlu
olur. İnsanın karşılaştığı zorluklar da, elde ettiği
başarı ve zenginlikler de Allah'ın takdiri iledir.
Bunların hepsi Rabbimiz'in insanları denemek için
kaderlerinde önceden belirlediği olaylardır. Sadece
insanların değil, tüm canlıların, eşyanın, Güneş'in,
Ay'ın, dağların, ağaçların, her varlığın Allah katında
belirlenmiş bir kaderi vardır. (Hayalin Diğer
Adı: Madde, s. 148)
- . her anı Allah'ın katında yaşanmış, görülmüş ve
halen Allah'ın ilminde hazır bulunan bir hayat için
endişelenmek, korku duymak, üzülmek büyük bir gaflettir.
Aslında her insan zaten Allah'a teslim olmuş ve boyun
eğmiş olarak yaratılmıştır. Çünkü, istese de istemese
de Allah'ın kendisi için yarattığı kadere boyun eğerek
yaşar. Allah'a teslim olan, Allah'ın yarattığı kaderin
kendisi için en hayırlısı olduğunu bilen bir insanı
üzecek, korkutacak, endişelendirecek hiçbir şey yoktur.
Bu insan, elinden gelen her çabayı gösterir, ancak
bu çabanın da kaderinde olduğunu, ne yaparsa yapsın
kaderinde yazılı olanları değiştirmeye güç yetiremeyeceğini
bilir.
Mümin, Allah'ın yarattığı kadere teslim olacak, bununla
birlikte karşılaştığı olaylar karşısında elinden geldiğince
sebeplere sarılacak, tedbir alacak, olayları hayır
yönünde yönlendirmek için çalışacak, ama tüm bunların
kader içinde gerçekleştiği ve Allah'ın en hayırlısını
önceden takdir ettiğinin bilinci ve rahatlığı içinde
olacaktır. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s.
150-151)
|
Bir
gülün toprağa ekilişi, bahçıvan tarafından sulanması,
ilk gülün açması, bahçe sahibinin gülü dalından
koparması ve onu evindeki bir sepet içine yerleştirmesi
daha bu gül toprağa ekilmeden bellidir. Tüm bunlar
zaten Allah katında, Allah'ın ilminde yaşanmış
olarak bulunmaktadır. |
Acı, Ağrı Gibi Hisler de Algıların Beyninizdeki Yorumundan
Başka Bir Şey Değildir
Filmin kahramanlarından Tom Hobbes bir toplama kampı
görevlileri tarafından yakalanır ve kereste işlerinde
çalıştırılmak üzere kampta hapsedilir. Burada annesinin
sanal dünyadaki kopyasına rastlar. Annesinin ölmek üzere
olan bir kanser hastası olduğunu öğrendiğinde, gördüğü
görüntülerin sanal bir gerçeklik olduğunu unutarak,
ona yardımcı olmaya çalışır. Arkadaşı Pinochhio da kamptaki
korumalar tarafından yaralanmıştır. Tom Hobbes ona planlarından
bahsettiğinde aralarında şöyle bir konuşma geçer:
Tom Hobbes : Kendini nasıl hissediyorsun?
Pinocchio : Eğer bunlar gerçek
değilse nasıl bu kadar acıyor?...
Tom Hobbes : Buradan çıkmak
zorundayız... Konu bundan daha karmaşık.
Pinocchio : Nasıl yani?
Tom Hobbes : Annemi buldum.
O burada.
Pinocchio : Annen mi?
Pinocchio : Hobbes. Burada birçok
insana rastladım. Gerçek dünyadan tanıdığım insanlara.
 Tom
Hobbes : O benim annem.
Pinocchio : Hayır. Sadece
onun gibi görünüyor. Dünyadaki herkesin burada bir
kopyası var. Herşey böyle kurulmuş. Ama onlar sadece
sanal karakter dosyaları, gerçek insanlar değil.
Tom Hobbes : Beni tanıdı.
Benim kim olduğumu biliyor.
Pinocchio : Bilmiyor,
o sadece bir oyunun parçası. Sana ne olduğunu bilmiyor.
Bütün bunların gerçek olduğunu sanıyor.
Tom Hobbes : Acı çekiyor. Bu
senin hissettiğinden farklı mı?
Filmin bu kısmında görüldüğü gibi, filmin kahramanları
gerçekte bir yatakta uzanıyor olmalarına rağmen, kendilerini
yaralanmış, acı hissederken görmektedirler. Bu acının
gerçeği ile aynı olduğunu düşünmektedirler. Ama aslında
bu hisler onlara yapay olarak verilmektedir.
Eserlerimizde de insanların duydukları hisler nedeniyle,
-örneğin şiddetli bir acı, ağrı, korku vs.- maddenin
aslı ile muhatap olduklarını zannettikleri anlatılmaktadır.
Ama aslında bu bir yanılgıdır. İnsan hiçbir zaman maddenin
aslı ile muhatap olamaz. Bu konu ile ilgili kitaplarımızdaki
pasajlardan bir kısmı şöyledir:
- Bir insan elini kestiğinde hissettiği acı, ıslaklık,
sızı hissi de beyninde oluşur. Aynı insan, rüyasında
da elini kestiğini görebilir ve aynı hisleri rüyasında
da yaşayabilir. Oysa rüyasında sadece bir hayal görüyordur,
ortada ne bir bıçak, ne de kanayan bir yara bulunmaktadır.
O halde acı hissi, tüm hayatımızı beynimizin içinde
bir görüntü olarak gördüğümüz gerçeğini değiştirmemektedir.
(Hayalin diğer Adı: Madde, s. 182)
- . sadece görme değil, dokunma, çarpma, darbe, sertlik,
acı, sıcaklık, soğukluk, ıslaklık gibi tüm hisler,
aynı görme gibi insanın beyninde oluşan algılardır.
Örneğin otobüse binmek için otobüsün kapısının soğuk
metalini elinde hisseden bir insan, aslında bu "soğuk
metal hissini" beyninde algılar. Bu çok açık ve bilinen
bir gerçektir. Dokunma duyusu, daha önce de belirtildiği
gibi, bir insanın -örneğin parmaklarından gelen sinir
uyarılarının- beyninin belli bir noktasında oluşturduğu
bir histir. Hisseden parmaklarımız değildir. İnsanlar
bunu bilimsel olarak da açıklandığı için kabul etmektedirler.
Ancak, konu otobüsün kapısını tutmak değil de, otobüsün
insana çarpması olunca, yani bu dokunma hissi daha
şiddetli ve acı verici olunca, bu gerçeğin geçerli
olmadığını sanmaktadırlar. Oysa, acı veya darbe de
beyinde hissedilir. Otobüsün çarptığı bir insan darbenin
şiddetini ve tüm acıyı beyninde hisseder.
. İnsan rüyasında da kendisine otobüs çarptığını,
kazadan sonra gözünü hastanede açtığını, ameliyata
alındığını, doktorların konuşmalarını, ailesinin
telaş ile hastaneye gelişini, sakat kaldığını veya
canının çok yandığını görebilir. Rüyasında yaşadığı
tüm bu olayların görüntülerini, seslerini, sertlik
hissini, acıyı, ışığı, hastanedeki renkleri, her
türlü hissi çok berrak ve net olarak algılamaktadır.
Ve bunların hepsi gerçek yaşamdakiler kadar doğal
ve inandırıcıdır. O an, rüyanın içindeki biri ona
rüya gördüğünü, gördüklerinin bir hayal olduğunu
söylese ona inanmaz. Oysa, gördüklerinin hepsi bir
hayaldir ve ne otobüsün, ne hastanenin, ne de rüyasında
gördüğü bedeninin dış dünyada maddi karşılığı yoktur.
Rüyasında gördüğü bedenin ve otobüsün maddi karşılıkları
olmamasına rağmen, "gerçek bir bedene" "gerçek bir
otobüs" çarpmış gibi hissedebilmektedir.
. Hızlı bir darbe, can acıtan köpeğin dişleri,
şiddetli bir tokat, maddenin aslı ile muhatap olduğunuzun
kanıtı değillerdir. Çünkü bahsedildiği gibi bunların
aynısını rüyanızda da, maddi karşılıkları olmadığı
halde yaşayabilirsiniz. Ayrıca, bir hissin şiddetli
olması, o hissin beyinde oluştuğu gerçeğini de değiştirmemektedir.
Bu, bilimsel olarak ispatı olan çok açık bir gerçektir.
(Hayalin Diğer Adı: Madde, s.176-178)
- ... zorluklar, sıkıntılar, korku meydana getiren
olaylar da insanın beyninde meydana gelen hayallerdir.
Gördüğü görüntülerin gerçek yönünü bilen bir insan,
içinde bulunduğu zorluktan dolayı sıkıntı duymaz,
bunlardan şikayet etmez. Veya en saldırgan ve tehlikeli
düşmanın karşısında dahi, beynindeki hayallerle karşı
karşıya olduğunu bilerek korku ve ümitsizliğe kapılmaz.
Her birinin Allah'ın oluşturduğu görüntüler olduğunu
ve Allah'ın bunları hikmetle yarattığını bilir. Her
ne ile karşılaşırsa karşılaşsın, Rabbimiz'e olan teslimiyet
ve güvenin verdiği bir huzur içinde olur. (Hayalin
Diğer Adı: Madde, s. 117-118)
 |
Deniz
kenarında balık tutarken uyuya kalan bir kişi,
kendini batan bir geminin içinde görebilir, korku
ve panik duygularını son derece gerçekçi yaşayabilir.
Bu kişi sahilde, bir koltukta olmasına rağmen,
rüyasında maddesel bir dünya olduğu yanılgısına
düşebilir. |
|