Hatırlatma
: Maddenin Ardındaki Sır Konusu Vahdeti Vücut değildir.

MADDENİN ASLI KONUSUNDA
SAYIN ADNAN OKTAR'IN RÖPORTAJLARINDAN
SEÇME BÖLÜMLER


 

ADNAN OKTAR'IN MERSİN TV RÖPORTAJI (EYLÜL 2008)

 

ADNAN OKTAR: ... onları sarsan bir şeyde madde hakkında yaptığım açıklama oldu. Yani  o daha da şiddetli etkili oldu. Çünkü gece gündüz anlatıyorlar. Diyorlar ki kardeşim diyorlar göze ışık ışınları gelir. Gözde o ters döner işte İrise gelir. Oradan o kimyasal enerjiye dönüşür beyne gider bizde beyinde görüyoruz. Ha demek ki sen beyinde bir monitörün başında dünyayı seyrediyorsun. Beyninin içinde. Beyninin içinde yaşıyorsun. Bu açık bir gerçek kendi anlattıkları gerçeği düşünmüyordu insanlar. Bu sefer müthiş dehşete kapıldılar. Birde baktılar ki hakikaten dünya hayal. Fabrikasına bakıyor beyninin içinde monitördeki bir görüntüsüyle görüşüyor mesela evine bakıyor eşyalarına bakıyor, dolarlarına bakıyor hepsi monitörde görünüyor. Monitörün başından kalkamıyor insanlar, monitörün başından kalkması mümkün değil yani hiç bir insan monitörün başından kalkamaz. Dünyayı illaki monitörden seyredecek. Bunu fark ettiler yani bu iki şey  yani Allah'ın hayal olarak yaratmış olması görüntüyü, dışarıda madde var fakat biz hayaliyle görüşüyoruz. Bu büyük gerçeği Allah onlara göstertti ve birde  konuyu da anladıktan sonra gerçekten çok candan iman ettiler. Mesela Sarkozy çok zeki bir insan. Yani  çok ciddi  şiddetli iman görülüyor üslubunda mesela Tony Blair şiddetle samimi iman etti görülüyor inşaALLAH.  Diğer Avrupa ülkelerinde de  bunu gördük. Mesela İspanya'da diğer yerlerde Almanya'da hepsinde çığ gibi yayılıyor maşaALLAH. Özellikle yani samimi düşünen bilim adamlarında tek bir kişi artık itiraz etmiyor şu an. Ama ideolojik saplantısı olanlar var. Onlarda tabi bir sorun çıkıyor. Mesela bunların en ileri gelenlerine biz diyoruz gelin tartışalım. Buraya gelin veyahut biz gelelim size hiç bir şekilde yanaşmıyorlar. Yani o zaman ne diyelim? Sen eğer fikrine güveniyorsan gel bütün milletinin önünde halkın önünde, televizyon kanalları da gelsin tartışalım. Getir delilleri koy masanın üstüne varsa.  Ama bizde koyacağız tabi inşaALLAH. Bunu bildikleri için yani kesin yenileceklerini bildikler için, hiçbir şekilde yanaşmıyorlar. Nereye gitsek bize müsaade diyorlar. Ee o zaman, bitmiş işte bunları da yani bize dedirtmek istiyorlar. İşte bizde diyoruz Darwinizm öldü bitti yani bunun bu kadar üzerinde durmanın bir alemi yok. Kandırılmışsınız işte şeytanın güleceği şeytanın hatta kahkahalarla güleceği bir oyuna gelmişsiniz. Şeytan sizi bir anlamda aşağılamış, oyun oynamış yani komik duruma ve zavallı duruma düşmüşsünüz şeytanın karşısında, bunu kabul edeceksiniz. Size tesadüfe inandırtırmış şeytan. Yani insan nasıl olur tesadüf, elma ağacı nasıl oldu. Elma nasıl oldu tesadüf, Armut nasıl oldu tesadüf zürafalar, arslanlar tesadüf e tabi küçük düştüler sonunda, direnmenin alemi ne? Böyle bir şeyde insan samimi olarak evet arkadaş ben hakikaten hata yaptım Allah affetsin. Veyahut Allah'a inanmıyorsa bile derki, hakikaten bu tesadüfen olamaz demesi lazım. Ama Avrupalı diyor. Ben bizimkiler demese bile bir kısmı ama Türkiye'de çok net netice aldık. Elhamdülillah İmanlı millet Türk milleti Said Nursi hazretlerinin  güzel bir sözü vardır. Kahraman ordu, imanlı millet der. Orduya karşı bir hayranlığı vardır. Kahraman ordumuza karşı birde imanlı millet hakikat hali göreceği diyor. Ve bu dehşetli komitenin tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor diyor. Yani bu masonların ve bu Ergenekon uzantısının meydana getirdiği bu Darwinist ateist materyalist tahribatı, tamir edeceği rivayetlerden yani hadislerden anlaşılıyor diyor. Gerçektende böyle harika bir durum oluşmuş oldu. Bu da o şahsın bir harikası diyebilirim yani çok şaşırtıcı, Türkiye'de şu an Darwinizme inanmayanların sayısı, Avrupa'daki en yüksek oran. %90'ı aştı.

 

ADNAN OKTAR'IN HATAY TV RÖPORTAJI (EYLÜL 2008)


Adnan Oktar. Şeytan insanlarla alay eder ama bu kadar geniş çaplı, üniversite profesörlerinin, aydınlarının, milyonlarca insanlarla böyle alay etmesi çok büyük bir mucize.

Muhabir. Yıllardır bize bunları okullarda halen de verilmekte ama

Adnan Oktar. Yani alenen eğleniyor şeytan yani diyor ki, kardeşim sen tesadüfen oldun diyor, ha öylemi diyor gerçekten ben tesadüfen mi oldum diyor. Haşa yani inanılır gibi değil. Mesela ben sizi şu an tam renkli görüyorum üç boyutlu. Benim ceketimle sizin ceketiniz aynı yerde beynimin içinde fakat müthiş bir derinlik algısı var gerçekten karşımdaymışınız gibi görünüyor. Bu hiçbir televizyonda, hiçbir sinemada şu ana kadar elde edilen bir kalite değil. Beyni açıyoruz kanlı bir et parçası şu kadar. Biz normalde beynin içini görüyorsak eğer kanlı ve et görmemiz gerekiyor öyle bir karanlığı görmemiz gerekiyor simsiyah karanlığın en fazla aydınlatılsa bile ama pırıl pırıl bir alem var içimizde bak televizyon göstertiyor Allah, radyo göstertiyor, teknik alet edevat göstertiyor, sizleri göstertiyor ve tam renkli üç boyutlu görüyoruz. Hiçbir televizyonun yapamadığını beyindeki şu kadarcık et parçası yapıyor. Allah'ın dilemesiyle. Sırf şu Allah'ın varlığı için yeterlidir bunu üstüne hiçbir şeye gerek yok normal bir insan için. Darwin diyor ki bunlar tesadüfen oldu. Koku alma tesadüfen oldu. Biz gül, karanfilin kokusunu tesadüfen öğrenmiş oluyoruz güya, en kaliteli ses sistemi kulağımızda. Mesela, sizin sesinizi ben üç boyutlu alıyorum stereo ve üç boyutlu ama en kaliteli ses aletlerini ben dinledim. Hiçbirinde bu kalite yok. Peki kardeşim bunu bu kadarcık et parçası yapıyor. Onu binlerce, on binlerce mühendis yapıyor, bilim adamı yapıyor ve binlerce parçadan oluşuyor. Burası bir parça et, hiçbir teknik alet edevat yok, hiçbir şey yok. Bir de bu görüntüyü seyreden var bak bu çok önemli, çünkü insan etten olan göz kördür. İçerdeki gören bir göz var asıl göz o bu et bir şey görmez. Kamera, mesela kulakta duymaz. Kulak sağırdır kulak bir et parçası. İçerde bunu duyan biri var. İşte bu, Darwinin, evrimin, şunun bunun hiç açıklayamayacağı bir şey ayrıca. Zaten, hiçbir şeyi açıklayamıyorlar da bunu hiçbir şekilde açıklayamazlar. Ama evrime en büyük darbe, şu fosil olayı oldu. Fosilleri sürekli saklıyordu bu keratalar. Sürekli ama, bizde saklandıkları yerden çıkarttık getirdik masanın üstüne koyduk. Kardeşim dedik bak fosiller bunlar. Hani evrim vardı dedik, göstertin. Bakıyorlar lüfer balığı aynı, yengeç aynı, karides aynı, aynı oğlu aynı, binlerce hayvanın hepsi aynı, hani evrim vardı. Kaç milyon senelik, yüz milyon senelik, yüz elli milyon, iki yüz milyon, hatta üç yüz milyon senelik. Niye yalan söylediniz bunca sene...


ADNAN OKTAR'IN IĞDIR TV RÖPORTAJI (28 Ağustos 2008)

MUHABİR: Hocam önceki röportajlarınızda liseden sonra dine daha yatkın olduğunuzu ve bu yola başvurduğunuzdan bahsetmiştiniz. Yani lise çağlarındayken sizi bu yola iten sebep neydi?

ADNAN OKTAR:
Ben lise sonlara doğru gerçi biraz ilginç olacak ama maddenin gerçek anlamda olmadığını fark ettim. Yani maddenin bir hayal olduğunu, yani dışarıda madde var ama biz maddenin hayali ile görüşüyoruz, bunu fark ettim. Bu bende çok olumlu etki yapmıştı. Çok imanımın artmasına vesile olmuştu. Ama tabi bir tek bu değil, birçok şey Türkiye'nin anarşi içinde olması, bir kısım Müslümanlara yapılan zulüm bunlar hepsi benim dikkatimi çekmişti. Bunlar hepsi dindar olmama vesile oldu. Said Nursi'nin eserleri, özellikle Said Nursi'nin kitaplarından çok etkilendim. Bu asrın çok önemli büyük bir alimidir Said Nursi Hazretleri, çok değerli bir insan. İmam Rabbani'den çok etkilendim onun kitaplarını okudum Mektubat-ı Rabbani'yi, o da çok samimi dille yazılmış çok güzel bir eser. İmam-ı Gazali'nin İhyası'nı okudum. Ondan çok etkilendim. Ama genellikle hep düşünerek elde ettiğim, Allah'ın vesile ettiği bir gelişme oldu.

ADNAN OKTAR'IN İTİMAT GAZETESİ (İRAN) RÖPORTAJI (EKİM 2008)

MUHABİR: Darwinizm konusundaki düşüncelerinizi daha iyi anlayabilmemiz için bize yaratılış bağlamında iki örnek verebilir misiniz? Böylece bu söyleyişi dinleyenler, Darwinizm'e sizin hangi noktalardan karşı çıktığınızı daha iyi anlayabileceklerdir, iki örnek.    

ADNAN OKTAR: Mesela sizle benim konuşmama dikkat çekerim. Sizin saatinizle benim saatim, sizin beyninizde aynı yerde oluşuyor. Mesela ben sizden uzaktaymışım gibi görünüyor ama aslında ben sizin beyninizin içindeyim şu an, siz odanın içindeymişsiniz gibi görünüyor ama oda sizin içinizde, beyninizin içinde oluşuyor oda, odanın görüntüsü. Beyninize giden elektrik akımını beyniniz bir görüntü olarak alıyor, yani beyninizin içi simsiyah karanlık. Beyninize gelen, gözünüzden gelen elektrik akımını, beyniniz ışıklı, üç boyutlu, net bir görüntü olarak alıyor. Bu görüntünün içinde hem beni görüyorsunuz hem kendinizi görüyorsunuz. Yani bir monitörün başında beni izliyorsunuz siz. Ben dışarıda varım ama siz beni monitörden izleyebiliyorsunuz. Böyle bir şeyin meydana gelmesini Darwinizm açıklayamaz, bu bir mucizedir ve metafizik bir olaydır. Çünkü ışık var, üç boyutlu görüntüler var ve bu görüntüler çok mükemmel ve çok düzgün. Mesela saatler var, servis arabası var, süslenmiş çiçekler var, her şey var. Bunu beynimizin içinde gerçekten varmış gibi gösterten güç Allah'tır. Bunun başka hiçbir açıklaması yoktur, çünkü beynin içindeki görüntüyü gören bir göz daha gerekiyor, bir göz daha olması gerekiyor. İşte bu gözü yaratan, görünmez gözü yaratan Allah'tır. Bunu Darwinizm hiçbir şekilde açıklayamaz ve bu metafizik bir olaydır.

ADNAN OKTAR'IN IRISH TIMES RÖPORTAJI (EYLÜL 2008)

Adnan Oktar: Yani alabildiğine  modern olsun her şey çok çok güzel. Modernliği de Allah yaratır. En modern en uç dediğimiz modernliği Allah yaratır. Modernliği insanlar yaratmıyor zaten. Mesela bütün müzik aletlerini Allah yaratır, bütün teknolojik aletleri Allah yaratır, bütün fizik kanunlarını Allah yaratır. Allah'ın yarattığını insanlar görüyorlar sadece. Yani beyinlerinde Allah'ın yarattığı görüntüyü görüyorlar. Mesela ben şimdi sizle konuşuyorum. Teknik aletlerde var. Sizin görüntünüzle benim görüntüm beynimin içinde aynı yerde yaratılıyor. Siz dışarıda varsınız ama ben sizin varlığınızla beynimin içinde görüşüyorum. Bu ne demektir, buradaki modern eşyalarda, modern aletlerde benim beynimin içinde yaratılıyor demektir. Kim yaratıyor, tek bir tane Yaratan var Allah.

ADNAN OKTAR'IN ISLAM CHANNEL RÖPORTAJI (20 EKİM 2008)

MUHABİR: Bunu şeytanın bir oyunu olarak adlandırdınız ve şeytanın uzunca bir süre insanları bu kuramla ve Darwin'in evrim kuramı ile kandırdığını söylediniz. Fakat tarihte başka bilim adamları, başka kuramlar ortaya attılar. Örneğin, Newton'un yer çekimi kuramı, daha sonra Einstein'ın görecelik kuramı ile yer değiştirdi. Çünkü Einstein'ın kuramı daha evrenseldi ve daha evrensel anlamda uygulanabilirdi. Yani her zaman bir sonraki kuram, bir öncekinin yerine geçebilmektedir. Peki, sizin yaratılış konusunda Darwin'in evrim teorisi yerine öne sürdüğünüz kuram nedir? Bu yeryüzünde dünyadaki yaşamın oluşumuna ilişkin sizin ortaya attığınız düşünce nedir?

ADNAN OKTAR:  Ben sizi şu an beynimin içinde görüyorum, siz de beni beyninizin içinde görüyorsunuz. Benim içtiğim kayısı suyuyla, sizin içtiğiniz meyve suyu, benim beynimde aynı yerde oluşuyor. Sizin de beyninizde aynı yerde oluşuyor. Tam renkli, net, üç boyutlu bir görüntü var. Beynimizdeki elektriği içimizdeki bir güç, yani ruh bu şekilde görüyor. Pırıl pırıl bir aydınlık var. Hatta o kadar net ki ben sizin gerçekten karşımda olduğunuza inanıyorum. Yani yaklaşık 1,5 metre falan ilerimde olduğunuza samimi olarak inanıyorum, öyle görünüyor çünkü. Fakat ben gözümü şöyle yandan bastırsam, sizin görüntünüz oynamaya başlar ileri geri. Ve benim görüntüm de oynar, dünya da oynar, her şey oynar. Bu beynimdeki görüntünün oynamasından kaynaklanıyor. Bu beyinde bu kadar net görüntüyü kim meydana getiriyor ve bu görüntüyü kim seyrediyor? Çükü bu elektriği, beyindeki elektriği görüntü olarak seyreden biri var. Bu metafiziktir mesela. Bu, Darwin'in hiçbir şekilde açıklamayacağı, hiçbir bilim adamının alanına giremeyeceği bir konu. Sırf buradan bile Darwinizm'in tam anlamıyla bir safsata olduğunu anlamak mümkün. Yani değil öyle fosiller, değil moleküler yapı, değil proteinlerin tesadüfen olamayacağı, buradan da çok çok net anlaşılıyor. Çok çok olağanüstü bir şey, mesela benim sesimle sizin sesiniz aynı yerde oluşuyor. Dünyanın en kaliteli ses sisteminden daha kaliteli, çünkü üç boyutlu stereo duyuyoruz sesleri. Görüntüleri dünyanın en kaliteli televizyonlarından daha güzel görüyoruz. Bir televizyonu yapmak için, yüzlerse binlerce mühendis, yüz binlerce parçayı bir araya getirerek yüz binlerce çalışma yaparak elde edebiliyorlar. Ama burada şu kadarcık et parçasının içerisinde müthiş bir dünya var. Ben sizlerle mesela konuşuyorum, arabayla geliyorum, arabayla gittiğimi görüyorum ama hep beynimin içinde oluyor bunlar. Darwin'in bunlardan haberi yoktu. Darwinistlerin de bu konuya girmemelerine de dikkat çekerim, çünkü çok çekindikleri bir konu. Bu konuyu ve diğer konuları da hiçbir şekilde açıklayamıyorlar ve açıklayamazlar.

.........................................

MUHABİR: Evrimle ilgili son sorumu sormak istiyorum. Yaratılış Atlasında milyonlarca organizmanın fotoğrafını ve birçok fosilin fotoğrafını yayınladınız. Denizlerdeki süngerlerden trilobitlere, dinozorlara kadar birçok canlının taşlaşmış fosillerini sergilediniz. Peki, modern insanı düşündüğümüz zaman insanın yeryüzündeki ortaya çıkışı bu canlıların ortaya çıkışından çok daha sonraydı ve bu canlıların ortaya çıkmasından çok daha sonra insan yeryüzünde görüldü. Darwinizm bu tarihi açıklama çabası içinde. Peki, sizin kişisel görüşünüz nedir? Acaba Tanrı neden insanları en son yarattı ve insanlardan önce bu kadar çok farklı da canlının yeryüzünde bulunmasının nedeni neydi sizce?

ADNAN OKTAR:  Ben size maddenin algılanmasıyla ilgili bir şey anlattım fakat dikkat ederseniz pek önem vermediniz yani diğer kişiler de buna çok önem vermiyor. Bir kere dünya metafizik bir yapı, yani hayatımız da metafizik, dünya da metafizik, siz benle görüşürken beyninizdeki görüntüyle görüşüyorsunuz, beyninizde benim görüntüm oluşuyor. Bu çok çok olağanüstü bir şey ve Darwinizm ile ilgili her türlü bilgiyi de size Allah veriyor. Yani siz dışarıyla zaten bir monitörle bağlantı kurabiliyorsunuz. Yani beyninizdeki monitörden beni seyrediyorsunuz. Monitöre giren bilgiyi size Allah aktarıyor, monitörün başındaki bilgi dışında elinizde bir bilgi yok zaten. Benim konuşmam da size beyninizdeki monitörde iletiliyor. Bunun dışında da bir bağlantınız yok. Yani bir monitörün başında tek başına yaşayan bir insan konumundasınız. Size Darwinizm'le ilgili, başka felsefelerle ilgili, başka düşüncelerle ilgili bütün bilgileri Allah veriyor, pagan inançlarını da, diğer sapkın inançlarını da, hepsini. Doğru bilgileri de veriyor, mesela Hıristiyanlığı da veriyor, Museviliği de veriyor, İslamiyet'i de veriyor bu bilgiler içerisinde Allah sizin bir doğruyu bulmanızı istiyor ama bunu da yaratan yine Allah'tır. Sizin o doğruyu bulmanızı sağlayacak olan da Allah'tır. Onun için önce dünyanın metafizik varlığını görmek lazım. Bu metafizik varlık içerisinde canlıları çeşitli sıralamalarla niye yaratmış Allah dense bir insan, hikmetle düşündürmek içindir. Yani insanların düşündürülmesi çok önemlidir. Bütün felsefeleri, bütün inançları yaratan Allah'tır. Masonluğu da yaratıyor, Darwinizm'i de yaratıyor, İslamiyet'i de yaratıyor ve kafamıza bu bilgileri veriyor. Bu monitörün içinde biz bunu seyrediyoruz. Bu imtihanın bir gereğidir yani bir hikmet üzerine öyle yaratıyor Allah. Mesela aynı anda çok çok fazla canlı yaratmış, mesela birbirine çok çok benzer. Bu bir güç gösterisidir, Allah'ın gücünü göstermesidir. Yani harika yönünü gösteriyor ve bunları da yok etmiş, bir kısmını da yok etmiş, bir kısmını da tutmuş. Yani ben istesem demek istiyor Cenab-ı Allah bunların hepsini dünyada da tutabilirdi, tüm bu çeşitliliği görebilirdiniz ama belki dünya çok çok kalabalık olacaktı, çok çok fazla hayvan cinsi olacaktı. Yaratma gücünü Allah göstermiş, bunu fosilleştirmiş fakat yeryüzünde yeteri kadar hayvan bırakmış. Bunu bu mantıkla da değerlendirebiliriz. Yani başka hikmetleri de olabilir, başka amaçları da olabilir, bunu biz düşündükçe Allah bize bu bilgileri verdikçe daha iyi görmeye başlarız. Ama kesin olan bir şey evrim net olarak safsata ve bilimsel bir delili yok. Yani her ne yapsalar yapsınlar artık bundan sonra toplumu kandıramazlar, gençler artık internetten her şeyi öğrenebiliyorlar, kitaplar okuyabiliyorlar, soru sorabiliyorlar. O 1800'lü yıllarda mümkündü, 1900'lerde de yine biraz mümkündü. Ama internet çağında artık bu mümkün değil, gençleri kandırma mümkün değildir. Baskıyla, sokak baskısıyla yahut siyasi baskıyla fikirleri sindirmek mümkün olmuyor. Bundan sonra Darwinizm'in yıkıldığını göreceğiz, ben de buradayım, siz de buradasınız, on yıl sonra dediğimin kesin doğru olacağını göreceksiniz. 1400'den fazla öğretim üyesi Türkiye'de yaratılışın okutulması için bakanlığa müracaatta bulundu yakın bir zamanda. Eğer bir gelişme olarak sizin için bir delilse, 1400'ün üzerinde üniversiteden bilim adamı. Çeşitli üniversitelerde, çeşitli görevlerde olan öğretim üyesi yahut herhangi bir yerde öğretmen olarak görev alan kişilerden 1400 kişi bakanlığa yaratılışın okutulması için başvuruda bulundu. Bu zaten Darwinizm'i savunma durumunda olan kişilere verilmiş bir cevaptır. Bu kişilerin zaten yaratılışın okutulmasını istemeleri, Darwinizm'e inanmadıkları için ve Darwinizm'e karşı oldukları için ve yaratılışı doğru buldukları içindir bu müracaatları. Bunu da bir delil olarak verebilirim size. Dünya İngiltere'den ibaret değil onu da belirteyim.

MUHABİR: Son sorumu soracağım, birçok kitap yayınladınız, yüzün üzerinde en son kontrol ettiğimde bu sayı yüzün üzerindeydi ve birçoğu farklı dillere çevrildi. İngiltere'de de kitaplarınızdan birçoğu yayınlandı ve İslami bir kitapçıya girdiğiniz zaman en göze çarpan kitaplar da sizin kitaplarınız oluyor. Çünkü gerçekten büyük paralar harcanarak basılmış, renkli ve kaliteli kitaplar, kitaplarınız. Ve bu kitaplarınızın birçoğunda hemen hemen hepsinde Darwin'in kuramını çürütme amacını güdüyorsunuz ki Darwin'in kuramı deminden beri konuştuğumuz gibi modern biyolojinin temeli ve yüzlerce, binlerce bilim adamı bu teoriye inanmaya devam ediyor. Peki, hepimiz insanız, siz de bir insansınız ve bu süre içerisinde hiç kuşkuya düştüğünüz bir an, anlar oluyor mu? Diğer bilim adamları, evrim teorisini destekleyenler haklı olabilir ve siz bir hata yapmış olabilir misiniz? Bu yönde bir kuşkuya düştüğünüz anlar var mı?

ADNAN OKTAR:  Darwinizm ile biyolojinin bağlantısını kuramadım. Darwinizm bir pagan felsefesidir ve pagan dinidir. Biyoloji bilimdir yani sağlıklı bir bilim dalıdır. Paleontoloji gibi, diğer fizik, kimya gibi bir bilim dalıdır. Biyoloji ile bağlantısı özellikle modern biyoloji ile bağlantısını kurmak bilimsel olmaz. Ama biyolojiyi bu felsefe kullanıyor diyebiliriz yani Darwinizm dini, pagan inancı olan Darwinizm, biyolojiyi ve bilimi bu sapkın inancında alet ediyor, kullanıyor diyebiliriz. Ama bilimdir diyemeyiz. Eğer Darwinizm gerçek olsaydı, ben onu zaten kabul ederdim. Yani ara fosiller olsaydı, gerçekten yerden çıkan bu yüz milyon fosil içerisinde, ki hemen hemen tamamı ara fosil olması gerekirdi bunların, çoğu veya büyük bir bölümü ara fosil olması gerekiyordu, o zaman niçin inanmayayım, derdim Allah evrim ile yaratmış derdim, son derece makul olurdu. Ama alenen bir yalan ve insanın yaratılışı çok büyük bir mucize, ben diyorum size şu an tam renkli, son derece kaliteli olarak beynimin içinde elektriği görüntü olarak görüyorum ve beni bu çok şaşırtıyor. Yani görüntüyü gören birisi var benim içinde bu çok acayip bir şey. Bunu Darwinizm anlatamaz, modern biyoloji dediğimiz şey hiç anlatamaz, çünkü biyolojinin dalı değil bu, metafizik bir konu. Fakat şüphe, insan her şeyden araştırmacı olarak birçok şeyden şüphe duyabilir ama açık gerçekten şüphe duyulmaz. Darwinizm'in bir safsata olduğu o kadar net ve o kadar açık ki bunu 7 yaşında, 8 yaşında çocuklar bile anlıyor. İlkokulda çocuklara sorun, gidin şimdi eğer mümkünse, gününüz müsaitse, hatta anaokulu öğrencileri bile bunun safsata olduğunu anlar. Onun için bunun artık Türkiye gibi okumayı seven, araştırmayı seven ülkelerde hatta İngiltere'de, Avrupa'da da Darwinizm'in artık yer bulacağına kimse inanmasın bu artık adeta imkansız diyebilirim.

 

ADNAN OKTAR'IN ISLAM CHANNEL RÖPORTAJI (Haziran 2008)

Muhabir-Tabi İslam Dünyasına baktığımız zaman Darwinizme inanan akademisyenler ve bilim adamları da var. Müslüman akademisyenler ve bilim adamları var. Peki hem müslüman olup her Darwinizme inanmak mümkün mü?

Adnan Oktar-Tabi ki gerçek olsaydı mümkündü. Ama gerçekten Darwinizm yok. Eğer Darwinizme ait eğer ara fosillere rastlasaydık. Yani yeraltından yüz milyona yakın yaşayan fosil çıkarıldı. Bu yaşayan fosillerin hiçbirinin ara fosil olmadığını gördük, yani tek bir tane ara fosile rastlanamadı şu ana kadar.  Dolayısıyla Darwinizmin olmadığını yerin altındaki taşlar bize anlatmış oldu. Taşlar artık dile geldi ve insanlara konuştu neredeyse yaratılış var Darwinizm yok dedi. Ama biz yeraltında araştırma yaptığımızda gerçekten böyle ara fosillere rastlamış olsaydık. Yani yüz milyonlarca olması gerekiyor bunların. Bunlara rastlamış olsaydık biz derdik. Allah evrimle kainatı yarattı diyebilirdik. Canlıları yarattı derdik. Ama böyle birşey yok bu bir yalan. Yalan olduğu içinde bunu açıklıyoruz. Mesela bir protein de tesadüfen meydana gelemiyor. İmkansız. Bilimsel olarak imkansızdır. Bir proteinin dahi tesadüfen meydana gelmesi imkansızdır. Dünyanın en kaliteli televizyonunda bile şu beynimde oluşan, sizin beyninizde olan görüntü oluşmaz. Benimde sizinde beyninizde şu an müthiş üç boyutlu bir görüntü oluşmaz. Benimde sizinde beyninizde şu an müthiş üç boyutlu bir görüntü oluyor. Mesela bir Sharp televizyon veya bir Phillips televizyon bu kaliteyi elde edemez.

ADNAN OKTAR'IN İSVEÇ ULUSAL RADYOSU RÖPORTAJI (EKİM 2008)

ADNAN OKTAR: Müslüman her şeyin Allah tarafından yaratıldığına inanır çünkü bir kere bizim yaratılışımız metafizik. Mesela benim oturduğum koltukla sizin oturduğunuz koltuk beyninizde aynı yerde oluşuyor. Ben sizden uzakta gibi görünüyorum ama uzakta değilim, ben sizin beyninizin içinde bir görüntüyüm, tercümeyi yapan arkadaş da sizin beyninizin içinde bir görüntü. Benim sesim, sizin sesiniz ve o arkadaşın sesi,  üçü de beyninizde aynı yerde oluşuyor ve simsiyah karanlık beyninizin içinde pırıl pırıl bir dünya var şu an, bu olağanüstü bir şey ve bunu seyreden biri var beyninizin içerisinde. Göz normalde görmez; göz kördür, göz sadece görüntüyü nakleden bir fotoğraf makinesi gibi görüntüyü beyne kadar götürüyor elektrik enerjisine dönüşerek. O elektrik enerjisini beynimiz kapkaranlık olan beynimiz içinde biz pırıl pırıl aydınlıklı bir dünya olarak ve üç boyutlu olarak görüyoruz ve üstelik bunu gören birisi var beynin içinde: Bir Ruh. Bu mucizedir, bu Darwinizm'in, şunun bunun açıklayacağı bir konu değildir. Dolayısıyla her yerde Darwinizm'le bir çatışma olduğunu görüyoruz. Mesela melekler, ruh, meleklerin dışında cinler, bunların hepsi yaratılışla yaratılmışlardır. İnsanlar da öyle, yani ani yaratılmışlardır; yani bir meleğin zamanla, evrimle yaratılmadığı açıktır, bir cinin, evrimle, zamanla yaratılmadığı açıktır. Mesela Gabriel diyorsunuz Hıristiyanlar bildiğim kadarıyla, mesela Cibril ani yaratılmış bir varlıktır, büyük bir melektir. İnsanlar da öyle ani yaratılmışlardır yani öyle kurbağadan, solucandan gelişip bu hale biz gelmedik. Bu tamamen hayali, efsanevi izahlar, Sümer efsanesi, yani binlerce yıllık efsanelerin aslımıza uyarlanması, inanılır gibi değil koskoca insanların böyle bir efsaneye inanmaları. Bu müthiş gerçeği insanlar görmezden geliyorlar, şu an anlamazdan geliyorlar ama bence anladılar, çok korktukları bir konu. Korktukları için bu konuyu incelemek ve düşünmek dahi istemiyorlar. Yani hayal dünyasını beyinlerinde seyrettiklerini birçok insan anladı. Birçok insanın bunun korkuyla farkına vardığını gördüm ama bunu pek o kadar önemli görmeme gibi kendilerini yönlendiriyorlar gördüğüm kadarıyla, fakat bir süre sonra dünya bu açık gerçeği bütün çıplaklığıyla, bütün şiddetiyle anlayacak. Bu gerçeğe hem Tevrat'ta hem Kuran'da hem İncil'de çok fazla yerde işaret ediliyor.

ADNAN OKTAR'IN KANAL 52 (ORDU) RÖPORTAJI (29 Temmuz 2008)

MUHABİR: Peki hocam son olarak bu, evrim teorinizdeki iddianızla ilgili olarak şu anda ekranları aracılığında sizi ilk kez izleyen genç kardeşlerimiz, inanan kardeşlerimiz belki inanmayan kardeşlerimiz vardır. Onlara inanıyorum ki, vereceğiniz son bir mesajınız olacaktır. Bunu almak istiyorum. Ardından yine Ordu'lulara özel bir mesaj isteyeceğim sizden.

ADNAN OKTAR: Evet. Allah'ın varlığı kesin. Allah'ın yaratması kesin. Ahretin varlığı kesin. Bunların hepsi doğru. Peygamberimiz (sav)'in sözleri, getirdiği Kur'an doğru. Ve ne kadar güzel, Allah bizi cennetle müjdeliyor. Eğer doğru yolda gidersek ve samimi olursak ve sonsuz yaşayacağız İnşaAllah, Allah'ın izniyle. İnsanın yaratılışı bir mucizedir. Kitabımda da bunu göreceklerdir. Küçücük bir spermden, küçücük bir yumurtadan koskoca insanlar oluyor ve karşılıklı konuşuyorlar. Birbirlerini tam renkli görüyorlar. En kaliteli televizyonda olmaz şu görüntü ve siyah karanlık bir beynin içerisinde ışıklı bir dünya oluşuyor. Bu tam bir mucizedir. Bunun hiçbir açıklaması yoktur. Yine stereo bir ses sistemi ile donatılmış beynimiz. Bunun da hiçbir açıklaması yoktur. Allah'ın varlığı apaçıktır. Allah'a tam teslim olup aydın, akıllı, güzel Müslümanlar olarak sağlam, güzel inançlı Türkiye'mizde güzel faaliyet yapalım inşaAllah. Türk-İslam aleminin lideri olacağız Türkiye olarak, güzel gidiyoruz. Biraz daha sabırlı olmamız gerekiyor inşaAllah. Birbirimizi çok sevelim, sayalım inşaAllah, koruyup kollayalım. İnsanların felaketine sevinenlerden olmayalım, yani ben hakikaten memnun olmuyorum birisine fenalık geldiğinde, rahatsız oluyorum. Beynini düzeltelim kardeşlerimizin.

ADNAN OKTAR'IN KARACHI ÜNİVERSİTESİ (PAKİSTAN)
İLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ VİDEO KONFERANSI
(12 Aralık 2008)

İZLEYİCİLER: Bundan sonraki soruda, sizin kitaplarınızdan bir tanesinde maddenin miracından bahsetmişiniz. Böylelikle var oluşunu kaybettiğini, varoluşun ötesine geçtiğinden bahsediyormuşsunuz. Bunu lütfen açıklar mısınız, maddenin miracı derken ne demek istiyorsunuz?

ADNAN OKTAR:
Yaklaşık sizin anlatmak istediğinizi anladığım kadarı ile söyleyeyim. Çünkü benim kitaplarımda mirac kelimesi o anlamda geçmiyor. Fakat sizin anlatmak istediğinizi ben anlıyorum. Madde dışarıda var. Fakat biz maddenin görüntüsü ile görüşüyoruz. Mesela; siz şu anda bir ekran görüyorsunuz. Bu ekran dışarıda var. Ama siz ekranın beyninizdeki görüntüsüyle görüşüyorsunuz. Yani her kişinin beyninin içerisinde ayrıca bir ekran oluşuyor. O ekranın dışında bir ekran seyredemezsiniz. Yani dışarıdaki ekranı seyretmiyorsunuz. Dışarıdaki ekranın görüntüsünü seyrediyorsunuz. Mesela; şu an bir mekânın içerisindesiniz. Mekânın içinde olduğunuzu zannediyorsunuz. Fakat her birinizin içinde aynı zamanda mekân var. Yani her birinizin mekân içinde yaratılıyor. Orada bir mekân var. Bu doğru, maddi bir mekân var. Ama herkesin kendinin beyninin içinde yaratılan bir mekan oluyor. İnsan o mekânı yaşıyor. Bu çok büyük bir gerçek, fakat insanlar bundan korktukları için bu gerçeğe pek yaklaşmak istemiyor ve düşünmek de istemiyorlar. Bu Allah'ın insanlara ahir zamanda sunduğu büyük bir mucizedir. Çok büyük bir olaydır. Materyalizmi çok ciddi çökerten bir gerçektir.

ADNAN OKTAR'IN EL CEZİRE TV İÇİN VERDİĞİ RÖPORTAJ (Ağustos 2007)

El Cezire: Hocam, sizin kitaplarınızın hepsinde üç tane temel var, önemli temel var. bunlar zaman dışı, mekan dışı ve madde dışı. Veya zama ötesi, mekan ötesi, madde ötesi ve hatta bir yerde şeyden bahsediyorsunuz, eğer bir insan bir uçakta ise ve bir şehre bakıyorsa, bu şehirle kendisi arasındaki mesafe bir vehmi bir mesafedir. Hatta bir insan eline bir kitap alırsa, bu kitapla kendisi arasındaki mesafe de bir vehmi bir mesafedir. Bunu daha çok açabilir misiniz?

El Cezire:
Bundan demek istediğiniz ne acaba, anlatmak istediğiniz ne?

ADNAN OKTAR:
Bunu biyoloji kitaplarında, tıp kitaplarında bütün öğrenciler okuyor, herkes savunuyor, ben aynısını söylüyorum, fark eden birşey yok. Şimdi siz bana bakıyorsunuz, benden ışık ışınları geliyor, gözünüze geliyor, gözünüzde o görüntü ters dönüyor, irise geliyor, orda elektiriğe dönüşüyor ve beyninize gidiyor. Ve beyninizde de siz beni görüyorsunuz. Ben burdayım fakat siz benim görüntümle muhattap oluyorsunuz. Siz beni direkt göremiyorsunuz. Benim anlattığım da bu.

El Cezire: Bu karşımızdaki ışık vahmi olabilir, o da vahmi olabilir.

ADNAN OKTAR:
Pek tabii ki öyle. Yani o ışık geliyor benim gözüme geliyor. Gözümde ters dönüyor, yani görüntü ters dönüyor, irise geliyor, iristen beynime gidiyor. Beynimde ben onu idrak merkezinde idrak edip görüyorum, yani beynimin içinde görüyorum. Bu doğru, bunun aksini iddia eden hiç kimse olamaz zaten.

El Cezire:
Ben bu soruyu sorma, sormamın sebebi budur. Siz diyorsunuzki Allah, Cenab-ı Allah-u Teala'nın dışında hiçbirşey yoktur, var olan ancak O vardır, diğerleri vehimden ibarettir.

ADNAN OKTAR:
Madde var, dışarıda var, ama biz onun görüntüsüyle muhattap oluyoruz.

El Cezire:
Ne demek?

ADNAN OKTAR:
Yani bunun aksini zaten kimse savunmuyor, benim anlattığımı herkes savunuyor. Yani aslında siz de savunuyorsunuz da, yani karmaşık anlatıldığı için belki insanlar şaşırıyor olabilirler. Yani mesela bu bardak dışarıda var, ama ben bu bardakla görüşemem. Ben bunun görüntüsünü, beynime düşen görüntüsünü görürüm. Mesela ben sizi görüyorum ama beynimde sizin görüntünüzü görüyorum, siz dışarıda varsınız. Ama ben sizi direkt göremem beynimdeki görüntünüzü görebilirim. Bunun aksini zaten kimse savunamaz. Yani ben eğer varsa bunun aksini savunan, bana getirin.

El Cezire:
Hocam bu kitapta önemli bir şey okudum. Bundan sormak istiyorum. Siz bu madde arkasındaki sırdan bahsediyorsunuz.

ADNAN OKTAR:
Evet.

El Cezire:
Bu madde ötesinde bir sır var diyorsunuz. Bu sırrı anlarsak, bulursak hem ölümü anlayacağız, hem cenneti, cehennemi, ahireti anlayacağız. Ve bu sorulara da cevap bulabiliriz. Cenabı Allah nerede? Kabirde yaşayacağımız hayatın süresi kaç olacağını da anlayacağız. Ondan sonra Allah-u Teala'dan önce ne vardı diyebileceğiz. Ondan sonra Allah'ı yaratan kim? Bu soruların hepsine cevap bulabiliriz bu sırrı öğrenirsek. Bu sır nedir acaba?

ADNAN OKTAR:
Evet. Mesela ben buradan İstanbul'un manzarasına bakıyorum. İstanbul'un manzarasına baktığım vakit, İstanbul'un manzarasını beynimin içinde bana Allah gösteriyor. Yani dışarıda bir İstanbul var. Ama ben onla muhattab olamam. Ancak onun görüntüsünü ben, Allah'ın yarattığı görüntüyü görebilirim. Mesela bir işadamı fabrikasına gidiyor. Tesislerinin önüne geliyor. Tesislerinin önüne geldiğinde, o fabrikasına baktığı vakit, fabrikanın görüntüsünü görüyor. Allah onun beyninde fabrikanın görüntüsünü gösteriyor. Fabrikanın kendisini göremez o. Burdan yola çıkılarak anlatılan bir izah.

ADNAN OKTAR'IN AMERICAN PUBLIC TV RÖPORTAJI (19 Aralık 2008)

ADNAN OKTAR: Siz aya yahut veya güneşe baktığınızda beyninizin içindeki aya ve güneşe bakarsınız. Dışarıdaki ayı ve güneşi göremezsiniz. Dünyaya da baktığınızda, dışarıda pencereye baktığınızda, beyninizin içindeki manzarayı görebilirsiniz. Dışarıyı göremezsiniz. Dışarıyı ancak Allah tam anlamıyla bilir. Dışarıda madde vardır fakat biz maddenin aslıyla değil görüntüleri ile muhatap oluruz. Dolayısıyla bütün yaratılmış çeşitleri, herşeyi beynimizde görüntü olarak Allah yaratıyor. Dışarıda asılları var fakat biz onun görüntüleri ile muhatap oluruz. Mesela benle siz şu an uzak gibi oturuyoruz ama benim saatimle sizin saatiniz beyninizde aynı yerde yaratılıyor. Hatta gözünüze yandan bir parça bastırsanız benim görüntüm de sizin görüntünüz de hareket eder iki tarafa doğru. Bu maddenin görüntüsü ile muhatap olduğumuzun en açık delilidir. Ama o kadar net ve o kadar kaliteli üç boyutludur ki biz gerçekten karşımızdaki ile görüştüğümüzü zannederiz. Halbuki görüntünün netliğinden kaynaklanan bir aldatmacadır bu. Allah bizi bu şekilde müthiş bir sanatla yaratmıştır. Ve çok şaşırtıcıdır bu. Bunu dünya daha yeni yeni anlıyor, bu büyük gerçeği.

 

ADNAN OKTAR'IN GOLOS GAZETESİ (KIRIM) RÖPORTAJI (EKİM 2008)

ADNAN OKTAR: İnsan mükemmel ve çok kusursuz yaratılmış bir varlık; gözler, kulakları; mesela işitme duyusu, dünyanın en kaliteli ses cihazı bile bu kalitede ses meydana getiremiyor insanın beynindeki gibi. En mükemmel televizyon bile bizim gördüğümüz bu görüntüyü meydana getiremiyor. Beynimizin içindeki şu meydana gelen görüntüye bakın, netliğine, üç boyutlu. Mesela, bu bardak gerçekten uzakta gibi duruyor halbuki beynimin içinde yaratıyor Allah onu. Bardak dışarıda var ama görüntü beynimin içinde oluşuyor ve o kadar net ki, sanki hakikaten uzakta zannediyorum, beynimin içinde bunu gören birisi var. Bir şey var beynimin içinde, bu görüntüyü gören, işte bu ruhtur. Darwinistler bu konuyu hiç açıklayamazlar. Üç boyutlu olarak bana görüntüyü göstertiyor Allah. Mesela ben sizi üç boyutlu olarak görüyorum, gerçekten uzakta zannediyorum sizi. Halbuki beynimin içindesiniz siz. Gerçekten varsınız dışarıda varsınız maddi olarak ama görüntü olarak görüntünüzü görüyorum. Bunu Darwinistler hiç ama hiçbir şekilde açıklayamazlar, bu çok büyük bir mucizedir. Dikkat ederseniz, bu konuya hiç giremiyorlar, ağızlarına dahi almıyorlar, çok korkuyorlar bu konudan. Çünkü bunda kesin mağlup oluyorlar.

 

ADNAN OKTAR'IN KIRIM GAZETELERİ RÖPORTAJI (Kasım 2008)

ADNAN OKTAR: ....Cennette toz yoktur. Yani, toz normalde, yani kainatta tozun olması mucizedir zaten, çünkü Allah maddeyi dışarıda yaratmış ama maddenin kendiyle bizi muhatap etmiyor, görüntüsüyle muhatap eder. Hep kafamızdaki monitörden seyrederiz. Geçeriz monitörün başına sabah oldu mu, kalktığımızda ilk bir monitörün başına geçeriz. Dünyada neler olup bittiğini o monitörden seyretmeye başlarız. Bu görüntüde Allah bize saat yaratıyor, teyp yaratıyor, mesela bu görüyorsunuz servis arabası, bunu yaratmış, bardak yaratıyor. Işık yaratıyor pırıl pırıl, bir de üç boyutlu ve gerçekten hakikaten varmış gibi görünüyor, mesela ben şimdi sizi görüyorum ya, yani hakikaten uzaktasınız, 1,5 metre falan uzakta görünüyorsunuz, peki gözüme şöyle bastırsam yandan siz oynarsınız, hani uzaktaydınız, demek ki benim beynimin içindesiniz siz. Tamam siz dışarıda varsınız ama ben sizin görüntünüzle muhatap oluyorum. Bu işte mucize üstüne mucizedir bu. Çok büyük bir olay, Darwin'in felç olduğu nokta ve kafasını hiç sokmadığı bir yer burası. Kafasının hiç almadığı ve yanaşmadığı bir yer burası. Darwin bu konuya hiç girmemiş. Giremez de, nasıl girsin? Çünkü bunun laboratuvar testi de yok. Bir insan kafasından dışarıya çıkamıyor ki laboratuvara da gitsin. Hangi laboratuvara gider, beynindeki laboratuvara gider ancak yani görüntü olan laboratuvara gidebiliyor. Yani, mesela o gemi ile geziyor Darwin, Allah'ın kafasında yarattığı gemiyle geziyor. Kaderindeki gemiyle geziyor, Darwin kendisi gidemez bir yere. Mesela diyor ki, ben kuşları aldım baktım diyor. O kuşu ona yaratan Allah, onun kitabını yaratan da Allah'tır. Darwin'in bütün kitabını yaratan, insanları imtihan etmek için yaratıyor. Ve milyonlarca insan bu imtihanı kaybetmiştir. Ve çocuk gibi inanmışlardır bu safsataya. Halbuki aklı başında bir insan, ya der ya bu nedir ben monitörün başındayım ve tam renkli seyrediyorum üstelik tam renkli, dünyanın en kaliteli televizyonun da bile şu görüntü yok. Çünkü o kadar net ki kesinlikle karşımda var görünüyor. Hangi televizyon bu netlikte? Yok böyle bir televizyon. MaşaAllah.


ADNAN OKTAR'IN KON TV KONYA RÖPORTAJI
(Ağustos 2008)

ADNAN OKTAR: Ben maddenin olmadığını anladığımda çok şiddetli heyecanlanmıştım. Lise son yılları, düşünürken aniden fark ettim. Boş bulundum. Tarif edemem duyduğum heyecanı, çok çok şiddetli heyecanlandım, hatta yattım heyecanım yatışsın diye baktım yatamıyorum, çok şaşırdım maddenin olmadığını anlayınca. Yani madde var fakat maddenin görüntüsünü gördüğümü anlayınca. Yani çünkü gördüğümüz şey madde değil. Maddenin görüntüsü. Dışarıda madde var. Ama bu dehşetli bir şey, yani beynimin içerisinde pırıl, pırıl aydınlık bir dünya var. İnsanlar var, şehirler var, arabalar var Alice harikalar ülkesinde gibi bir şey yani bu. Çok acayip bir şey.  Bu dehşetli sistemi görünce hem müthiş sevindim Allah'ın böyle muazzam bir delil vermesi ve böyle mucize göstermesinden dolayı müthiş sevindim hem de eserlerimde dikkat ederseniz temel konulardan biridir bu.


ADNAN OKTAR'IN MPL RÖPORTAJI
(Nisan 2008)

MPL: Şimdi yazılarınızın içinde bir takım notlar almıştım ben. Orada mesela deniyor ki madde diye bir şey yoktur.

ADNAN OKTAR: Evet

MPL: Sadece içimizdeki ruhtan dolayı bir şeyleri var gibi görürüz. Aslında ona bakarsanız maddecilik de yok, yani materyalizm de yok, diyoruz. Peki bu maddenin arkasındaki sır nedir?

ADNAN OKTAR: Ben mesela sizle konuşuyorum şu an.


ADNAN OKTAR'IN MPL SATRANÇ TAHTASI RÖPORTAJI
(19 Aralık 2008)

ADNAN OKTAR: Evet, yani, yöntem bu, Maddenin hakikatiyle ilgili bizim anlattığımız, yani maddenin insan beyninde oluşan görüntüsü, seslerin insan beyninde oluşması konusuyla ilgili. Onun panik dolu ifadeleri var. Yani, bu konuya sakın girmeyin diyor sakın düşünmeyin diyor. Yani, bir insana sakın girme, sakın okuma, sakın düşünme, aklı başında bir insanın söyleyeceği söz mü şu? Yani, biz niye Komünizm'i öğreniyoruz Faşizm'i öğreniyoruz, Darwinizm'i öğreniyoruz ve cayır cayır cevaplarını veriyoruz. Doğru olduğu için korkar.


ADNAN OKTAR'IN NATHAN SCHNEIDER RÖPORTAJI
(EKİM 2008)

ADNAN OKTAR: Lise sondayken maddenin olmadığını yani gerçek anlamda maddenin olmadığını karşılaştığımız ve muhatap olduğumuz evrenin tamamen görüntüden oluştuğunu dışarda maddi bir evren olduğunu fakat gördüğümüz evrenin tamamen bir hayal olduğunu lise yıllarında farkettim, bu bende müthiş bir heyecan meydana getirmişti ilk farkettiğimde. Çünkü ben kendimi evin içinde zannediyordum eve girdiğimde, bir de baktım ki ev benim içimde. Yani bu çok müthiş bir olay, çok şaşırtıcı.  Maddi olarak gerçekten ev dışarda var, gerçekten madde olarak evin içindeyim fakat yaşadığım alem olarak birebir muhatap olduğum yani gerçek dünyada, dünya da ev de  benim içimde. Bu çok büyük bir mucize ve Allah'ın yarattığı en büyük mucize diyebilirim.

 

ADNAN OKTAR'IN PATRONLAR DÜNYASI RÖPORTAJI (Ekim 2008)

ADNAN OKTAR: ...Oradan çok istifade eden ben işadamı gördüm ve çok bereket kazandığını, işlerinin rast gittiğini, iyi olduğunu anlatan çok işadamı gördüm. Bereketi Allah verir insan gayret etmeyle bir şey elde edemez. Bu dünyada herkes bir monitörün başındadır. Beyninin başındaki monitörden dünyayı seyreder. Kafasının içindeki monitörden; holdingine giden beynindeki monitörde görünen holdingini seyredebilir. Parayı sayan kafasındaki beynindeki parayı sayar. Beyninde görünen parayı sayar. Dışarıdaki paraya kimse elini dokunamaz. O anlamda; yani monitördeki görüntüyü ancak alabilir. Mesela benim diyor tesislerim var diyor bakıyor şöyle. Peki tesislerin varsa gözüne yandan bir bastır bakayım elinle. Bu tesislerin kökünden tamamen oynamaya başlar gözüne bastırdığın vakit. Niye oynuyor tesislerin acaba taa kökünden, temelinden bütün dünyayla beraber niye oynuyor?  Demek ki beyninde bir görüntü o senin. İnsanlar işte bu beynindeki görüntü için boğuşuyorlar, o görüntüyü de onlara veren Allah. Fakat bunun farkında değiller.

MUHABİR: Evet

ADNAN OKTAR: Benim elimle sizin yüzünüz aynı yerde beynimin içinde. Ben size 

MUHABİR: Aslında ben yokum?

ADNAN OKTAR: Hayır, varsınız

MUHABİR: Ama beyninizde

ADNAN OKTAR: Ben sizin görüntünüzle görüşüyorum

MUHABİR: Görüntümle görüşüyorsunuz

ADNAN OKTAR: Yani bu bir gerçek. Çünkü gözüme bastırdığımda sizin görüntünüz oynuyor, benim elimde oynuyor aynı anda. Eğer öyle olsa sizin orda durmanız gerekirdi. Yani mesela bir gözümüzü kapatalım, bir elimizle bastırsak, karşıdaki görüntü oynar. Beynimizin içinde oluşuyor görüntü. Bu bilimsel bir gerçektir zaten. Dışarıda zaten ışık yok, dışarıda sadece dalga boyu var. Dalgalar var.

MUHABİR: Yani bütün görüntüler dalga boylarından oluşuyor

ADNAN OKTAR: Evet. Dışarısı normalde karanlık. Bilim adamları da bunu söylüyor. Yani simsiyah karanlık. Işık bizim kafamızda oluşuyor. Allah'ın nuruyla biz aydınlanıyoruz, kafamızda. Allah kafamızda, aklımızın, beynimizin içinde nur meydana getiriyor. Dışarıda öyle bir ışık yok. Bilim adamları kendileri söylüyor, biz söylemiyoruz bunu. 

MUHABİR: Çok enteresan

ADNAN OKTAR: Tabi

MUHABİR: O zaman madde olmadığına göre de maddecilik de ortadan

ADNAN OKTAR: Kalkmış oluyor tabi

MUHABİR: Kalkmış oluyor

ADNAN OKTAR: Mesela güneş de, güneş normalde böyle ışıklı değildir. Onu Allah kafamızın içinde nur olarak meydana getiriyor. Güneşten enerji dalgaları yayılır. Dış alem karanlıktır. Allah beynimizin içinde bu aydınlığı meydana getiriyor. Mesela bu kağıtla sizin kucağınızdaki kağıt aynı yerde, beynimin içinde. Ama siz dışarıda varsınız. Yani Allah var, diyor, var, dışarıda var inşaAllah

MUHABİR: Mesela şey var, la mevcude illahu. Yani Allah'tan başka hiçbir şey yok. Bir tek Allah var. Bu onun açıklaması mı?

ADNAN OKTAR: Evet. Tabi yani biz Allah'ın tecellileriyiz. Allah tecelli eder bizlerde, inşaAllah. Ama bizler tabi

MUHABİR: Onu biraz genişletebilir miyiz? Derin bir konu

ADNAN OKTAR: Evet

MUHABİR: Yani daha iyi anlayabilmemiz için

ADNAN OKTAR: Yani hiçbir varlık Allah'tan müstakil olmaz. O zaman o şirk olmuş olur. Yani ilahlık iddiası olur. Ben Allah'tan ayrı bir varlığım, müstakil bir varlığım diyorsa bir şahıs, yahut herhangi bir şey yani bu madde Allah'tan ayrı bir şeydir diyorsa bu şirk olur. O madde Allah'ın tecellisidir ve Allah'ın yaratmasıyla olur. Dolayısıyla Allah'ın olmadığı hiçbir yer yoktur. Mesela Allah diyor bize "Ben size şah damarınızdan daha yakınım"

MUHABİR: Evet

ADNAN OKTAR: Bu ne demek şah damarı bizim içimizde. Daha yakın olması ne demektir, bu bizim hayal olduğumuzu gösterir. Ama dışarıda maddi varlığımız var olmakla beraber, biz bunun hayalini görürüz. Bu ortaya çıkıyor.

MUHABİR: Peki ruh dediğimiz nedir?

ADNAN OKTAR: Ruh aynı şey

MUHABİR: Yani Allah'ın içimize koyduğu ışık

ADNAN OKTAR: Evet. Işık Allah'ın verdiği bu nur

MUHABİR: Bize her şeyi seyrettiren bize her

ADNAN OKTAR: Evet evet. Duyurtan, gösterten, hissettiren. Mesela şimdi bu dokunma hissi, beynimde içinde oluşuyor şu an. Bastırıyorum. Ama ben görüntünün kalitesinden dolayı üç boyutlu göründüğü için gerçekten maddeyi dışarıda var zannediyorum şu an. Halbuki dışarıdaki madde var olmakla beraber benim beynimin içinde oluşuyor, burada oluşmuyor. Ben burada oluştuğunu zannediyorum. Halbuki beynimin içinde oluşuyor. Mesela şu, bu görüntü şu çiçek görüntüsünü ben uzakta zannediyorum. Yani kendimden 30 cm- 40 cm uzakta zannediyorum. Halbuki beynimin içinde. Yani o görüntünün kalitesinden kaynaklanıyor. Çok net göstertildiği için, üç boyutlu göstertildiği için bir de dokunma hissiyle destekleniyor, ayrıca ses de üç boyutlu. Bunların hepsi bir araya gelince mecburen dışarıda sanki müstakilen varmış gibi görünüyor. Yani mecburen inanılacak gibi bir şey meydana geliyor adeta. Ama işin doğrusu böyle bir şey yok. Madde dışarıda var olmakla beraber biz onun görüntüsünü görürüz. Sadece hayalini görürüz.

MUHABİR: Peki dalga boyları olarda mı beynimizin içinde?

ADNAN OKTAR: Tabi ki. Mesela güneşe bakan, beyninin içindeki güneşi görür. Gerçek güneş karanlıktır. Yani sadece dalga boyu yayar, gerçek güneş. Mesela ses de öyle. Ses diye bir şey yoktur. Sadece dalgalar vardır. Beynimiz onu ses olarak yorumlar. Allah kafamızda meydana getiriyor sesi. Dışarıda ses yoktur.

 

ADNAN OKTAR'IN ARABNEWS RÖPORTAJI (Kasım 2008)

Muhabir:  Darwinizm ve Evrim Teorisini çürütmek için yoğun çalışmalarınız oldu. Bu konuda gerçekten büyük çalışmalar ortaya attınız. Bu süreç içindeki temel bulgularınızdan biraz bahsedebilir misiniz? Aynı zamanda batıda da akıllı tasarım "intelligent design" adı verilen düşünceyi nasıl yorumluyorsunuz. Bunu da öğrenirsek sevinirim.

ADNAN OKTAR: 
Dünyada Darwinizmi yıkan tek gücüz, diyebilirim. Gerçekten de yerle bir ettik Darwinizmi. Bu çok açık. 100 milyon fosilin varlığından insanların haberi yoktu. Biz bunu ortaya koyduk birincisi bu. 100 milyon yaratılışı ispat eden fosil var. İkinci maddemiz, Darwin'in iddia ettiği tarzda tek bir tane ara fosil yok. Darwinizmi ispat mahiyetinde kullanabilecekleri tek bir tane materyal yok ellerinde, ara fosil denen şey yok. Zaten Darwin de bunu söylüyor. Eğer diyor, ara fosil bulunamazsa benim teorim de geçersizdir, diyor. Nitekim onun dediği gerçekleşmiştir. Ara fosil bulunamamıştır. Çünkü ara fosillerin milyonlarca olması gerektiğini söylüyor Darwin. Milyonlarca bulunması lazım diyor. Değil milyonlarca bir tane bile ara fosil bulunamamıştır. Dolayısıyla, Darwin'in dediği gibi teorisi geçersiz hale gelmiştir.
A
yrıca bir proteinin tesadüfen meydana gelmesi imkansızdır, bilimsel olarak imkansızdır. Yani 950 sıfırlı bir sayı düşünün. O kadar da bir ihtimaldir. "1" in yanına 950 tane sıfır koyun. Onda, o kadarlık büyük bir sayıda bir ihtimaldir bir proteinin tesadüfen meydana gelmesi ihtimali. Pratikte bunun karşılığı sıfır demektir. Velev, böyle bir protein olmuş bile olsa, ikinci protein yanına gelecek, üçüncü protein binlerce proteinin bir araya gelmesi gerekiyor. O zaman yine bir protein kalıbı meydana gelir, sabun gibi. Yine bu canlanmaz, bunun hücre olması gerekiyor. Yani Darwinizm ta başından çökmüş gitmiş bir teoridir. Tam bir aldatmacadır.
Ayrıca kullandıkları kafataslarının sahteliklerini tek tek açıkladık. Kullandıkları delillerin sahteliklerini tek tek açıkladık.

Ayrıca, görmeyi açıklayamıyor Darwinizm. Gören kimdir, beyinde bunu söyleyemiyor. Beyinde duymayı sağlayan kimdir, kim duyuyor, bunu da söyleyemiyor. Dokunduğumuzda dokunma hissini alan kimdir, bunu da söyleyemiyor. Kokuyu kim alıyor, bunu da söyleyemiyor.

Darwinizm tam anlamıyla felç oldu şu an. Daha dokunmadan dağıldı. Çok çürük bir teoridir. Yalanlarla bezenmiş bir teoridir. Her şeyi tesadüflerle açıklayan bir teoridir. Ama bu akıllı tasarım iddiası ise son derece samimiyetsiz. Çünkü Allah'ın yarattığı ortada, açık. Bunu söylemeleri lazım. Allah yarattı her şeyi demeleri lazım,  bunu demiyorlar. Bir şey yarattı diyorlar, bir güç, bizim bilmediğimiz bir güç. Böyle iddia olmaz. Bu çok samimiyetsiz ve kaçamak bir cevap. Allah yarattı demek varken, bilinmez bir güçten bahsetmenin alemi ne. Bu çok çok yanlıştır. Zaten yıkıcı etkiyi Darwinizmi yerle bir eden etkiyi biz sağladık, Allah'a çok şükür. Bunu Avrupa basınında da görüyoruz. Dünya basınında bununla ilgili binlerce haber çıktı. Hepsi kabul ediyorlar Darwinizmin yıkıldığını. Yapılan anketler de bunu gösteriyor. O yüzden akıllı tasarımcılara dünyanın pek ihtiyacı yok. Mesela; anket sonuçları vereyim. Yaratılış Atlası kitabım Avrupa'da dağıtıldıktan sonra Avrupa'da çok derin etkisi meydana geldi. Anket sonuçları veriyorum: "Die Welt" gazetesi bir, Belçika'da basılan "De Morgen" gazetesi iki, "Extra Bladet" gazetesi Danimarka, İsviçre "Faktum" dergisi, Fransa'da "Science Actualités" bilim sitesi, "Süddeutsche Zeitung" adlı Alman gazetesi. Bunların yaptığı anketlerde %85 ile %90 arasında insanların artık evrime inanmadığı, Darwinizme inanmadığı çıktı. Bu çok büyük bir darbedir Avrupa için.

MaşaAllah. Mesela, basından da biraz örnekler vereyim. Fransa "Le Libération": Tek bir hamlede tam bir panik gerçekleştirdi, diyor benim için bütün Avrupa'da. Fransa "Le Point": Darwin'i kurtarın. Darwin bitti, fakat siz gelip kurtarın, diyor. Fransa "20 Minutes": Şubat ayında istilaya uğradıklarını söylüyor. Almanya "Spiege": Müslümanların Darwin'e karşı bir sefer düzenlediklerini söylüyor. Almanya "Kölner Stadtanzeiger": Adnan Oktar'ın evrim karşıtı yaratılışçılığın en yıkıcı etkiye sahip olan savunucularından biri. Almanya "Stern": Gök gürültüsü gibi patlayan kitap. Almanya "Nürnberger Zeitung": Darwin'in Avrupa'da işi zor. Almanya "Die Welt", Eğitim Bakanlığının dehşete kapıldığını söylüyor.

Yani binlerce haber çıktı. Hepsi bu tarzda. Tam bir panik oluştu Avrupa'da. Darwinizmin yıkıldığını anlatan binlerce gazete haberi çıktı Avrupa'da.

 

ADNAN OKTAR'IN ART TV (UŞAK) RÖPORTAJI (Ağustos 2008)

Uşak Art Tv:  300'e yaklaştı,  eseri olan ve milyonlarca kitabı bulunan bu değerli kişiyi sizlere tanıtmaktan, onur gurur duyuyorum. Kendisi şu anda stüdyomuzda hazır ve bizi sizlerin daha doğrusu sizlerin merak ettiği soruları ben yönelteceğim kendisine. Ve bu evrim teorisiyle dünya kandırılmak istenir ve bu evrim teorisine karşı ülkemizde böylesine bir kişi çıkmış İngiltere, ve Fransa'da özellikle eserleri geniş yankı uyandırmıştı. İsterseniz ben kendisine hemen sözlerime başlamadan önce Harun Yahya kimdir? Bunları soralım Efendim Harun Yahya'yı kısaca bize özetler misiniz? Buyrun

Adnan Oktar:
Harun Yahya sizleri çok seven bir kardeşiniz. Allah'ın bir kulu. Ben tabi insan olarak bir güç sahibi değilim. Bana bu gücü veren Allah Kitaplarımı yazdıran da Allah kader içerisinde Allah beni vesile ediyor. Yani yoksa insanlar fert fert hiçbir insanın kendi müstakil bir gücü yoktur. Herkese gücü veren Allah'tır. Kader içerisinde Allah onu meydana getirir. Ankaralıyım malum biliyorsunuz. 1956 yılında Ankara'da doğdum. Liseye kadar orada okudum tahsilimi orada yaptım. Sonra eskiden beri resme kabiliyetim vardı. Güzel karakalem, yağlıboya tablolar yapardım, resim yapardım. Halende yapıyorum. Şu anda da var resimlerim. Hem sanatın kalesidir diye o zamanlar düşündüm. Mimar Sinan Üniversitesi şimdiki ismi, o zaman ki ismi Güzel Sanatlar Akademisiydi hakikaten seçkin bir sanat okuluydu. Halende öyledir. Oraya kaydımı yaptırdım. İmtihanlarına girdim. Üçüncü kazandım. Orada faaliyetlerime başladım. 83'de de İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümüne kaydımı yaptırdım orada yine faaliyetlerime devam ettim. Sanatta felsefede en çok ilgilendiğim dallar olduğu için o benim özel ilgimi çekmişti. Evet çok önemliydi benim için. Çok iyi oldu o yönden. Ama tabi kitap özellikle internette kitap yayınlamak, kitap yoluyla, çevremdeki insanlarda etkili olmak müthiş bir güç.  Müthiş bir imkan. Allah'ın verdiği muazzam bir nimet bu. Şimdi Allah'a şükür. 35 milyon kitabım geçen sene indirilmişti bir yıl içerisinde daha bu sene başlangıcında 35 milyonu geçti. Yani tahmin ediyorum 70 milyona falan yaklaşır.  İnşaALLAH ücretsiz indiriliyor. Harun Yahya net, harun yahya org sitelerinden rahatça indirebiliyorlar. Benim asıl istediğim tabi bütün insanların Allah'a inanması, Allah'ı sevmesi, Allah'tan korkması. Çünkü Allah'ın varlığı apaçık ortada. Çok net görünüyor. Allah'a inanılmaması mucizedir. Yani çok büyük bir mucizedir. Çok şaşırtıcı bir şey. Hatta şeytandan Allah'a sığınırım. Alah diyor ki 'Asıl şaşıracaksan onların öldükten sonra dirilecek miyiz biz demelerine şaşır.' Öldükten sonra dirilecek miyiz biz yani mealen buna yakın Allah'ın kelamı Ama Allah'a şükür şimdi Darwinist felsefe artık dünyada insanları zehirleme gücünü kaybetti. Eskiden Darwinizmle insanların tesadüfen oluştuğu iddiası ortaya atılmıştı biliyorsunuz. İşte çamurlu sudan, bir kısım mahluklar tesadüfen meydana geldi o mahluklar gelişti. Sonrada insan oldu. Yani bu bir Sümer mitolojisi. Sümerler devrinden kalma, hatta daha da eski  devirden kalma bir  mitoloji ama 2000'li yıllarda buna daha hala inanan insanlar olması çok büyük bir mucize. Bak dikkat edin tesadüf yarattı deniyor tesadüf. Yani olabilecek en mantıksız izah. Olabilecek en mantıksız izah. Uzaylılar yarattı diyenler  yine bir dereceye kadar bir şeyi var çünkü tabi onlarda uzaylıları kim yarattı sözünü düşünemiyorlar ama. Ama burada inanılır gibi değil yani tam bir mantık sefaleti var. Atomların gözü görmez, kulağı işitmez, şuuru da yoktur. Atomlar niye böyle bir karar versin de bir araya gelsinler proteinleri yapsınlar. Sonra kofulları, mitakondrileri hücreyi yapacaklar ki muazzam bir şehirden yani muazzam bir belediye hizmeti veren şehirden çok daha mükemmel hücrenin içi. Öyle bir yapıyı tesadüfen yapacaklar, sonra hücreler çoğalacaklar ve en sonunda en kaliteli televizyondan en kaliteli sinemadan daha net görüntüyü beyne ulaştıracaklar ve üstelik düz olarak ve üç boyutlu olarak. Onu da bu kadarcık bir et parçası yapacak. Stereo ses sistemi yapacak ama en kalitelisinden, hatta insanlar sesin kalitesinden dolayı sesin nereden geldiğinden kesin emin oluyorlar mesela bir radyoda bir şeyde insan sesin nereden geldiğini bilmez ama burada sesin nereden geldiğini biliyorsun. Üç boyutlu görüntüde üç boyutlu hatta görüntünün netliğinden dolayı insanlar karşısındaki varlığın direk kendisiyle konuştuğunu zannediyorlar yani kendilerinin hakikaten uzakta zannediyorlar halbuki beyninin içindeki görüntüyle konuşuyor. Fakat görüntü o kadar net ki Allah o kadar mükemmel yaratıyor ki gerçekten hem dışarıda hem de uzağında zannediyor, halbuki iki varlığın görüntüsü de aynı yerde oluyor beyinde.  Konuştuğu da yani kendi bedenide konuştuğu bedende  aynı yerde görüntüde. tek bir görüntüde oluşuyor. Fakat bu mucizeden insanların büyük bölümü habersizler. Anlayanlarda anlamazdan gelmeye çalışıyorlar. Çünkü çok onları ürkütüyor. Çünkü fabrikası olan adam bakıyor ki fabrika beyninde bir görüntü, bakıyor dolarlar, paralar onlarda görüntü, mücevherlerde görüntü, çoluğuna, çocuğuna bakıyor onlarda görüntü. Bu sefer dünyada hırs yapacak hiçbir şey kalmıyor. Bir tek Allah kalıyor geriye. Allah'la da adamın bağlantısı yok haşa o zaman hayatın anlamı kalmıyor. Onun için bu konuya hiç girmek istemiyorlar. Ama girmeseler de bir gerçek bu Allah o kadar mükemmel yaratmış ki, bütün bu mükemmel yaratılışı, tesadüflerle artık izah edemeyeceklerini anladılar, mesela Fransa'da tam bir panik var şu an. Yani çok ani oldu. 150 yıldan beri Fransa materyalist-ateist çizgideydi. Akılalmaz bir dönüş meydana geldi ve akılalmaz bir etki meydana geldi. Fransız basını gökten tuğla yağıyor diyor kitaplar için yani Fransız tarihinin en büyük felaketi diyor gelmiş geçmiş Fransız tarihinin şu ana kadar olan en büyük felaketidir diyor bu kitapların böyle bir gecede
...

Uşak Art Tv:
Yani onların teorisi evrim teorisi, artık bunlarla çürütülmüş oluyor. Ve onlarda bakıyorlar artık, demek ki Yaratan var.Yaratan bu canlıları insanları, yarattığı günden bu yana hiçbir değişikliğe uğratmadan bugünlere getirmiştir.

Adnan Oktar:
MaşaAllah.

Uşak Art Tv: 
Bunun sebebi Cenab-ı Allah'tır deniyor.

Adnan Oktar:
MaşaAllah. Beynimizin içi simsiyah bir karanlık kutu. Sizi ve kendimi o kadar net görüyorum ki pırıl pırıl böyle. Müthiş aydınlık bir dünya görüyorum. Sizin koltuğunuzla benim koltuğum gerçekten uzakmış gibi görünüyor o kadar net ki halbuki aynı tek bir görüntü görüyorum. Aynı yerde oluyor ama muazzam bir netlikte yaratıyor Allah. Peki mesela Siemens, Philips birçok ünlü firma var daha hala şu görüntü kalitesine ulaşamadılar. Bakın Allah'ın yaptığı sanata bakın ve yüzlerce binlerce mühendis çalışıyor. Binlerce parça kullanıyor içinin teknik parça kullanıyor. o binlerce parça içinde yine yüzlerce mühendis ayrı çalışıyor teker teker ve aylar, günlerce yaptıkları plan neticesinde elde ettikleri, görüntü Allah'ın yarattığı ve şu  kadarcık yerde oluşan görüntüyü et parçasında oluşan görüntüyü daha elde edemediler. Peki Philips televizyon tesadüf olmuyor da, Akai teyp, televizyon öbür teknik aletlerde öbür müzik aletleri radyolar hiçbiri tesadüfen olmadığına göre bu nasıl tesadüfen oluyor? Stereo sistem, stereo ses sistemi var bu nasıl tesadüfen oluyor? Bu kadar kolay anlaşılabilir bir şeyi bile, çocuğa söylesen, çocuk bile anlar. Yani fosile bile gerek yok. Ama bak 100 milyon fosil Allah meydana getiriyor. Tam renkli görüntü görüyorsun. Yani simsiyah bir beynin içinde tam renkli görüntüyü kim görüyor diye insan bir sormaz mı kendine? Hem bak çok kaliteli bir görüntü düşürülüyor üç boyutlu ama tam inandırıcı üç boyutlu birde üstüne üstlük birisi görüyor bunu bu çok çok acayip bir şey. Bunun hiçbir açıklaması yok artık. Yani birinin bunu görmesi olayı muazzam bir olay. Çünkü bunu görecek yine bir göze ihtiyaç var beynin içindeki görüntüyü görmek içinde bir göze daha ihtiyaç var. O gözünde düşürdüğü görüntüyü görmek için yine bir göze ihtiyaç var. Bu sonsuza kadar gider. Burada çok büyük bir mucize var işte bunu kavrayamıyorlar. Mesela bu sesi kim duyuyor tamam bir yerde bir  ses olabilir ama sesi duyan birinin olması mesela bu dokunma hissi, dokunma hissi nedir? Birisi dokunma hissini duyuyor. Mesela portakalın tadını hissediyor. Portakal ne? Portakalın ekşiliği duyuyoruz, kokusunu duyuyoruz hemen anlıyoruz. Kokusunun bilinmesi mesela gül kokusunu biliyoruz kokuyu kim biliyor? Yerdeki çamurlu sudaki atomlar bunu nereden akıl etsinde böyle bir sistem kursunlar. Gülün kokusundan ne anlar atomlar kör atomlar, sağır atomlar

Uşak Art Tv:
Veya robotlar

Adnan Oktar:
tabi robotlar nereden anlasın? İstediğin parçayı koy, istediğin ne yaparsan, yap.

Uşak Art Tv:
Robotu insan, İnsanoğlu robotu  yarattı her işi yaptırabiliyor bugün için ama dediğiniz gibi dokunma hissini hala ayarlamış değiller, tadı ayarlamış değiller gerçekten eğer insanoğlu çok bu konuda evrim teorisini savunanlar, evrimle oluşumu bildikleri halde hala Cenab-ı Allah'ın yaratılışı daha doğrusu, yaratılanı verdiği nimetleri veyahut, vasıflarını hala başka bir teknolojiye kullanamamışlardır.

Adnan Oktar:
Hayır robotun beyninde beyin gibi görülen yerde bir görüntü meydana getirebilirsin ama robota onu seyrettiremezsin. Yani bu seyretme görme apayrı bir olay. Bu yani fizikle coğrafyayla kimyayla anlatılacak bir konu değil bu. Yani net metafizik hiç bunları bir açıklaması yok. Sesin duyulması net metafiziktir. Velev ki bir robot yapılsa bile zaten bu olamaz. Şu anlattıklarım hiç olamazda ama beynine görüntü düşen bir robot yapılmış olsa bile yüzlerce mühendis gece gündüz uğraşarak, binlerce parçayı bir araya getirerek. Kusursuz bir çalışma sonucunda bunu yapıyorlar yani tesadüfen bir robot olmuyor. Yani ki insan nasıl tesadüfler sonucunda olsun? Tesadüf ne yapar? Alalım bir kumu saçalım darmakeşan olur.  Kumu alıp biz attığımızda biz istiklal marşı çıkmaz ortaya. Yani o harf kumlar bir araya dizilip bir protein meydana gelmesi, bir protein meydana mesela biz bir avuç kumu alıp, atsak eğer istiklal marşı meydana gelirse orada çok düzgün bir yazı olarak bu ne kadar ihtimal dahilindeyse bir proteinin tesadüfen meydana gelmesi de o kadar ihtimal dahilinde,

 

ADNAN OKTAR'IN AZERBAYCAN TV RÖPORTAJI (Haziran 2008)

Muhabir: Hocam birde bu insanların gerçekten mesela beyinlerini allak bullak eden bir konu daha vardır. Hayal Madde. Nasıl oluyor bu? Yani şimdi biz konuşuyoruz değil mi hocam. Şimdi Rabbim bize sizin enerjinizi gözüme, gözümden sonra kafamın beynimin ortasında oluşan karanlık bir yere, oradanda o elektriklerle ben sizi görüyorum ve anlıyorum değil mi hocam?

Adnan Oktar: 
Doğru doğru

Muhabir:
Ama aslında siz yok musunuz?

Adnan Oktar:
 Ben varım ama benim hayalimle görüşüyorsunuz. Herkes hayalle görüşür.

Muhabir:
Peki gerçekleri nerede hocam?

Adnan Oktar:
 Gerçekleri Allah katında. Allah biliyor onu Allah'tan başka kimse bilemez.

Muhabir:
Yani bunlar diyorsun o matriks felsefesinde olduğu gibi mi yani o filmde 

Adnan Oktar:
Evet evet Hiçbirşey mutlak varlık olmaz bir tek Allah mutlak varlıktır.

Muhabir:
Yani o zaman böyle bir düşüncede olabilir mi ki bazı insanlar vardır gerçekten o Efendimizin hadislerinde bildirildiği gibi Cenab-ı Hakkın ruhundan üfürülenmiş bazı insanlardır. Diğerleri insan değil mi yoksa nasıl oluyor.

Adnan Oktar:
Olabilir de tabi yani Allah'ın ruhunu taşıyan insan insandır. Allah'ın mesela görüntü olarak gösterttiği insan olmayan çok fazla varlık olabilir. Yani biz insan zannederiz de değildir.

Muhabir:
Ama sınav olarak diyorsunuz gönderilmiş.

Adnan Oktar:
Tabi tabi mesela Cehenneme doldurur. Başka birşey yapar Allah. Mesela enkaz altında kalırlar ölürler şey olurlar ama hiçbir insan olmayabilir.

Muhabir:
Hocam peki mesela diyelim ki böyle bir düşünce hasıl olmuş olmaz mı bu düşüncede olanlar diğer insanlara karşı artık bir işte kendini gururlu işte onları insan olmayabilir düşüncesine kapılabilir.   

Adnan Oktar:
Bilemeyiz ki ama yani bilmiyoruz. Hatta biz kendimizi bile bilmiyoruz. Belki cehenneme gideceğiz.

Muhabir:
Allah korusun.

Adnan Oktar:
 Allah esirgesin.

Muhabir:
Hocam o zaman bizim aslımız mesela cennete ya da cehennemde Allah korusun

Adnan Oktar:
Tabi şu an ordayız. Yani eğer cenneteysek şu an ordayız.

Muhabir:
Şu anda biz burada sadece olarak bir dönemi yaşayıp geçiriyoruz öyle mi hocam?

Adnan Oktar:  Evet biz cennete gittiğimizde bunları hatırlıyoruz. Şöyle gayret etmiştik. Şunu yapmıştık. Şöyle tebliğ yapmıştık. Kendimizi seviyoruz o zaman. Yani Allah kendimizi sevmemiz için bunları yaratıyor. İnşaALLAH. Zaten bunları zaten biliyor Allah an içinde bunlar zaten olup bitmiş şeyler. Yani Allah imtihan ediyor deniyor ya. Millette zannediyor ki Allah insanların ne yaptığını bilmiyor. Öğrenmek istiyor. Onu yaptıktan sonra öğreniyor zannediyor insanları öyle bir şey yok . Allah zaten onun ne yaptığını an içinde tek bir an içinde yarattı bitti yani.

Muhabir:
Peki o zaman Allah neden göndersin Hocam bizi dünyaya. Diyelim ki bizim aslımız ordaysa ne gerek vardı?

Adnan Oktar:
 İşte biz kendimizi görüyoruz. Ne olduğumuzu anlıyoruz. Eğer cennetteysek cennette kendimizi sevmemize vesile oluyor. Cehennemdekilerin halini hak ettiklerini inanıyoruz. O zaman onları gördüğümüzde

 

ADNAN OKTAR'IN ÇAY TV'DEKİ CANLI RÖPO RTAJI (23 Temmuz 2008)


Çay TV: Bu arada yine sizin çok üzerinde durduğunuz başka bir konu var. Maddenin ardındaki sır konusunda ve kader konusunda sizden bir kez daha bilgi bekleyen izleyicilerimiz mevcut.

Adnan Oktar: Şimdi televizyonun başındaki kardeşlerim izleyicilerimiz dikkatlice televizyonlarına baksınlar. Televizyon karşılarında mı beyinlerinin içinde mi? Hatta bir gözlerini kapasınlar, şöyle kenardan bastırsınlar. Bakacaklar ki televizyon oynuyordur. Böyle oynayacak benim görüntümde hareket edecek. Televizyonda odada hareket edecek buradan bu cevabı alabilirler. Kesinlikle dünya metafiziktir yani fizik gibi görünmekle birlikte. Bütün alem metafiziktir. Bu çok çok hayret verecek ve büyük bir sırdır . İnsanlar daha bunu anlayamadılar. Yani bunu gerçek anlamda anladığında bir insanın iman etmemesi imkansızdır ,mümkün değildir. Çok çok büyük bir olaydır bu belki dünya tarihinin en büyük olaylarından biridir. Dışarıda madde hayal olarak var. Gerçek yani şey olarak böyle madde olarak varda mutlak varlık değildir. Bizim gördüğümüzde onun hayalidir. Mesela siz karşımda varsınız ama ben sizin şu anda hayalinizi görüyorum yani beynimdeki görüntünüzü görüyorum. Siz uzakmış gibi görünüyorsunuz, mesela kameralarda uzakmış gibi görünüyor ama aslında beynimin içindesiniz yani benim ceketimle sizin ceketiniz aynı yerde oluyor beynimin içinde. Aynı yerde görüyoruz. Ama ayrı ayrıymış gibi. O derinlik kalitesinin şiddetinden oluyor. O kadar müthiş bir kalite de görüntü meydana geliyor ki çünkü beynimizin içi kapkaranlık olduğu halde müthiş aydınlık bir dünya var dikkat ederseniz pırıl pırıl hatta ışıktan gözümüz kamaşıyor o kadar net. Beynin içerisinde Allah ışığı meydana getiriyor. Dışarıda ışık yok bilim adamları da bunu kabul ediyorlar dışarıda sadece ışık dalgaları vardır. Dışarısı karanlıktır biz aydınlık olarak gösteriyoruz Allah'ın nuruyla aydınlanıyoruz. 

 

ADNAN OKTAR'IN ASSOCIATED PRESS OF PAKİSTAN RÖPORTAJI (6 EYLÜL 2008)

MUHABİR: Size bir soru soracağım. Sizin bu dini eğitiminiz ailenizden mi geliyor? Annenizden bahsetmişsiniz şeyde ama babanızdan bahsetmemişsiniz. Aileniz nasıl bir dini eğitim size verdi ki, şu ana kadar çok güçlü bir şekilde devam ediyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Ailem laik aile idi. Yani annem de, babam da namaz kılmıyorlardı. Yani ailemde birtek anneannem ve dedem namaz kılıyorlardı. Onlar da zaman zaman kılıyorlardı. Anneannem zaman zaman, dedem aşağı yukarı muntazam kılıyordu diyebilirim. Onun dışında yani dini eğitim ailemde almadım. Yani dini eğitim veren herhangi bir kuruma da gitmedim. Lise son yıllarında maddenin varlığıyla ilgili düşünürken, maddenin aslında kafamızda bir hayal olduğunu, maddenin dışarıda olduğunu fakat biz bunun hayalini gördüğümüzü gördüm. O zaman bütün kainatın hayal olduğu ortaya çıkıyor. Bunun o zaman çok büyük bir mucize olduğunu anladım. Çünkü radyonun, televizyonun, teybin, evlerde, milyonlarca evdeki bulunan bütün teknik aletlerin, resimlerin, mobilyaların hepsinin yaratıcısının, görüntü olarak yaratanın Allah olduğunu görmek beni çok heyecanlandırdı. Hatta ben bu heyecanla biraz uyku da uyuyamadım. O kadar çok heyecanlanmıştım. Bu çok imanımı arttırdı. Allah'a olan sevgimi, şevkimi daha arttırdı. Cenneti, cehennemi tam kavramamı sağladı. Yani cennet, cehennem konusunda tam, net kafamdaki kanaat oluştu. Daha önce iman ediyordum. Bu sefer imanın da üstünde, bir Hakkel Yakin bir kanaat geldi bana. Yani kesin kendimden emin olduğum gibi bir kanaat geldi. O zaman müthiş şevkim arttı. Var gücümle İslam'ı, Kur'an'ı yaymaya, anlatmaya başladım. Üstüme belalar geldikçe daha da şevkim arttı, bu beni daha da heyecanlandırdı. Çünkü bunu bir nimet olarak gördüm. Yani Allah'ın bana bir lütfu olarak gördüm. Eğer hiçbir şey olmazsa belki biraz kendimden şüphe ederdim. Ama şimdi çok mutluyum, çok sevinçliyim. Gittikçe mücadelemi daha da güçlendiriyorum. Biliyorsunuz son olarak da çete lideri olduğuma dair mahkeme kararı çıktı. O bir çete lideridir diye. Ben de bunu saygıyla karşıladım. Bunu da, çünkü bu hükmü veren de Allah. Ben buna da birşey demedim. Çünkü kanunlara, hukuka her zaman saygılıyım. Ama yani 300 tane kitap yazmış ilk çete lideri olmuş oluyorum dünyada.

 

AZERBAYCAN-AZADLIQ GAZETESİ RÖPORTAJI (14 Eylül 2008)

SUNUCU: Hocam biraz konuyu değiştirmek istiyorum. Sizin Maddenin Arkasındaki Sır adında kitabınız vardı. O kitapta yazılanlarla ilgili pekçok insan bu fikirlere karşı çıkıyor. Neler söyleyebilirsiniz, yani bunu kısaca anlatabilir misiniz?

ADNAN OKTAR: Bunu söyleyenler, okulda bunu anlatıyor zaten. Benim anlattığımı kendisi anlatıyor fakat ne anlattığının farkında değil. Ben soruyorum diyorum ki beni nasıl görüyorsun diyorum. Senden ışık ışınları geliyor gözüme diyor. İşte ters çevriliyor iriste, orada kimyasal enerjiye dönüşüyor, beynime gidiyor, beynimde görüyorum diyor. Ben ne diyorum, ben de aynısını söylüyorum. Ama diyorum ki beyninde beni görüyorsun. Kendini nerede görüyorsun, kendimi de beynimde görüyorum diyor. O zaman senle ben, her ikimiz, kendi beyninin içinde misin diyorum. Evet diyor. Kardeşim ben ne dedim o zaman. Sen bir monitörün başındasın. Mönitörün başında bir hayal var, görüntü var, sen de bunu seyrediyorsun. Dışarıda madde var, tamam. Ama sen maddeyle muhatap olmuyorsun. Maddenin görüntüsüyle muhatap oluyorsun ve bütün ömrün monitörün başında geçiyor. Ben bunu söylüyorum.

 
 

Ana Sayfa