UÇAKLA
OKYANUSU GEÇEN BİR İNSAN, ASLINDA BEYNİNDEKİ
UÇAKTA SEYAHAT EDER VE BEYNİNDEKİ OKYANUSUN
ÜZERİNDEN GEÇER
Her insan hayatı boyunca beyninin içinde yaşar
ve hiçbir şekilde beyninin dışına çıkamaz. Gördüğümüz
her görüntüye, duyduğumuz her sese, dokunduğumuz
her cisme, tattığımız her lezzete dair algılar,
elektrik sinyallerinin beynimizde oluşturduğu hislerdir.
Biz ne tattığımız bir meyvenin, ne duyduğumuz bir
sesin ne de gördüğümüz bir görüntünün beynimizin
dışındaki aslına asla ulaşamayız. Hayatımız boyunca,
bu asılların beynimizde oluşan algılarını seyrederiz.
Örneğin, uçakla bir ülkeden bir diğerine
giden, okyanuslar geçen bir insan aslında beyninde
oluşan görüntüler arasında seyahat eder. Havalanının
görüntüsü, gürültüsü, uçak saatlerinin anonsu,
uçağın motorunun sesi, uçağın havalanırken insanda
oluşturduğu his, bulutlar, aşağıda kalan şehir
görüntüsü, okyanus, uzaklık hissi, uçak koltuğunun
döşemesinin verdiği his... Bunların tamamı beyindeki
küçücük algı merkezlerinde algılanır.
Beynin içindeki bir santimetreküplük görme
merkezinde oluşan uzaklık hissi ise Allah'ın yaratışının
büyük bir mucizesidir. Allah, bu kadar küçük bir
noktada yarattığı görüntüler arasında kilometrelerce
uzak gibi algılanan mesafe algısını da yaratmaktadır.
Uçaktan altındaki okyanusa bakan bir insan aslında
beynindeki uçaktan beynindeki okyanusa bakmaktadır.
Aradaki yükseklik ise Allah'ın beyninin içinde
yaşayan insana yarattığı bir algıdır.
Bu noktada karşımıza büyük bir gerçek daha
çıkmaktadır: Kilometrelerce aşağıdaki okyanusu
gören, uçağın motorunun gürültüsünü duyan, uçak
koltuğunun sertliğini hisseden beynin içindeki
hücreler, sinirler olamaz.
Peki bu hisleri algılayan kimdir? Materyalistlerin
asla cevap veremeyecekleri bu sorunun cevabı, Allah'ın
yarattığı ruhtur. Tüm bu hisleri yaşayan ruhumuzdur.
Allah'ın yaratışındaki bu muhteşem sanatı,
bu olağanüstü ilmi, sonsuz aklı, benzersiz yaratışı
siz de mutlaka daha detaylı öğrenmeli ve bu yaratılış
mucizesinden sonuç çıkarmalısınız.
Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah,
gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak
hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır.
Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı
inkar ediyorlar. (Rum Suresi, 8)
MADDE DIŞARIDA VARDIR, ANCAK BİZ MADDENİN ASLINA DUYULARIMIZLA ASLA ULAŞAMAYIZ
Televizyonda akşam haberlerini izlerken size televizyonun
kaç metre uzağınızda olduğu sorulsa, muhtemelen
birkaç metre dersiniz. Fakat doğru cevap bu değildir.
Çünkü televizyon "birkaç metre" ileride
değil, içinizde, beyninizdeki algı merkezinizdedir.
Sizin gördüğünüz dışınızdaki televizyon değil,
beyninizdeki görme merkezinizde oluşturulan televizyon
görüntüsüdür. Dışarıdan, ışık yoluyla gelen mesaj,
hücreleriniz tarafından elektrik sinyaline dönüştürülür
ve beyninize giden bu elektrik sinyali bir görüntü
olarak algılanır.
Bu gerçek Allah'ın çok büyük bir mucizesidir.
Çünkü Allah, etten, yağdan, proteinden oluşan
minicik bir noktada renkli, ışıklı, derinlik
hissi veren, hiçbir bulanıklığı, kayması veya
kararması olmayan, kusursuz netlikte ve kalitede
bir görüntü yaratmaktadır. Dahası, yine aynı
beynin başka küçük bir noktasında bu görüntüye
eşlik eden, onunla büyük bir uyum içinde olan
son derece kaliteli, çok yönlü, pürüzsüz, hışırtısız
bir ses de yaratmaktadır.
Şu bilimsel bir gerçektir ki, herkes kafatasının
içinde beynine yerleştirilmiş küçücük bir odada
yaşar aslında. Hiçbir insan, ne yaparsa yapsın
kafatasının içindeki bu odadan dışarı asla çıkamaz.
Beyninde gördüklerinin asıllarına asla ulaşamaz.
Bu bilimsel gerçek, Allah'ın yaratışındaki
ihtişamı ve benzersizliği göstermesi açısından
çok önemlidir. Allah, Hz. Adem'den itibaren, bugüne
kadar yaşamış olan tüm insanların beyinlerinde
ayrı ayrı hayatlarını yaratmış, milyarlarca insana
ayrı ayrı rengarenk, ışıl ışıl, uzaklık hissi olan
görüntüler göstermiş, kuş seslerini, en güzel besteleri,
büyük bir şelalenin gürlemesini, gök gürültüsünü,
arının vızıltısını dinletmiştir. Daha da çarpıcı
olanı, Allah tüm algıları o kadar büyük bir uyum
ve kusursuzlukla yaratmıştır ki, bu insanların
büyük bir çoğunluğu aslında beyinlerinin içindeki
görüntüyü seyrettiklerini, beyinlerinin içindeki
sesi dinlediklerini farketmemişlerdir. Hep dışarıdaki
varlıkların aslını görüp, duyduklarını, onlarla konuştuklarını,
onlara dokunduklarını sanmışlardır.
Bu önemli gerçeği unutmayın:
Maddenin aslına asla ulaşamayız. Biz ancak
beynimizde gördüklerimizi yaşarız
DARWINİST-MATERYALİSTLERİN
CEVAPLAYAMADIKLARI ÖNEMLİ BİR SORU: Beynin
içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden,
senfonileri, kuşların cıvıltılarını dinleyen,gülü
koklayan kimdir?
İnsanın
gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarılar,
elektrik sinyali olarak beyne gider. Peki beyinde,
bu elektrik sinyallerini görüntü, ses, koku ve
his olarak algılayan kimdir? Beynin içinde göze,
kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm bunları algılayan
bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?
Herşeyin maddeden ibaret olduğunu zanneden Darwinist-materyalistler
bu sorulara hiçbir cevap verememektedirler.
Sakın unutmayın Darwinist-materyalist ideolojinin
temel iddialarını çökertmek sizin de elinizde.
21. yüzyıl bu gerçeklerin tüm dünyada anlaşılarak
kabul edildiği bir yüzyıl olacaktır. Türk milleti
aklı, anlayışı ve vicdanı ile bu gerçekleri ilk
anlayan ve ilk anlatan millettir.
HER İNSAN,
TÜM HAYATINI BEYNİNDEKİ KÜÇÜK
MEKANDA YAŞAR
Herkesin
bildiği bir gerçek vardır: Görüntü, ses, koku,
tat, dokunma duyusu beyinde hissedilen duyulardır.
Yani dış dünyamızı aslında iç dünyamızda yaşarız.
Bütün hayatımız, beynimizin içindeki küçük bir
mekanda geçer. Dışarıyı, beynimizdeki televizyondan
seyrederiz. Dışarıdan gelen elektrik sinyallerini
beynimizdeki algı merkezinde koklarız. Dışarıdan
gelen elektrik sinyallerini yine beynimizde sertlik
olarak algılarız. Dışarıdan gelen elektrik sinyalleri
beynimizdeki hoparlörde sese dönüşür.
Tüm bunları beynimizin içindeki birkaç santimetreküplük
odamızda yaşarız ve hayatımız boyunca o odanın
dışına asla çıkamayız. Her insan, kıtalar arası
yolculuk yapan bir gezgin, ilk olarak aya ayak
basan bir astronot, hayatı boyunca köyünden ayrılmamış
bir çiftçi de olsa, beynindeki küçük odasının
dışında bir yere kıpırdayamaz. Dışarıda var olan okyanusları, ormanları,
gökyüzünü, ayı, güneşi, çiçekleri, meyvaları
bu beynimizdeki küçücük odada görür, orada koklar
ve seslerini orada dinleriz. Dışarıdaki asıllarına
hiçbir zaman ulaşamadan beynin içinde tüm bu
hisleri algılayan bir şuur vardır. Ancak elbette
bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası,
sinir hücrelerine ait değildir. Bu şuur, Allah'ın
yarattığı ruhtur.
Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın,
beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık
mekana tüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli
ve ışıklı olarak sığdıran Yüce Allah'ı düşünüp,
O'ndan korkup, O'na sığınması gerekir.
DÜNYA
HAYATININ GERÇEĞİ, ALLAH'IN BEYNİMİZDE
İZLETTİĞİ KADERİMİZDİR
Bir
insanın hayatının tamamı, beş duyusu aracılığıyla
beyninde kendisine gösterilen algılardan oluşur.
Örneğin işine gitmek için yolda yürüyen bir insan
aslında beyninin içindeki yolda yürür. Ayakları,
yolun üzerindeki engebeler, yokuş aşağı giden
yol, ayakkabısının ayağına verdiği rahatsızlık,
kaldırımın yüksekliği, yürürken esen rüzgar,
yanından geçen arabaların tamamı beyinde görülür
ve hissedilir.
Yolda yürürken esen rüzgarın etkisiyle gözüne
toz kaçan bir insan, rahatsız olan gözünü hafifçe
kaşıdığında bu gerçeği hissedecektir. Gözünü kaşımasıyla
tüm yol görüntüsü, ağaçlar ve arabalar aşağı yukarı
gidip gelecektir. Bu, televizyondaki bir görüntünün
kayması gibidir. Televizyondaki sistem beyinde
de vardır ve insan beynindeki televizyon ekranını
seyreden bir insanla aslında aynı konumdadır. Nasıl
ki televizyonda ne yayınlanırsa insan onu seyreder,
gerçekte de insan kendisine duyuları aracılığıyla
gösterilenleri beyninde seyreder.
O halde beynin içinde bu görüntüleri
gören, soğuk rüzgarı hisseden kimdir? Allah bize
bu hisleri algılayan varlığın RUH olduğunu bildirmiştir.
Bizim "hayatımız" dediğimiz şey, aslında
kaderimizde yazılı olanın, ruhumuza Allah tarafından
yaşattırılmasıdır.
BEYNİNİN İÇİNDE
OLUŞAN EV GÖRÜNTÜSÜNÜ SEYREDEN KİM?
Darwinist
materyalistleri en çok tedirgin eden soru; "Beynin
içinde oluşan üç boyutlu, ışıl ışıl, mükemmel görüntüyü
GÖREN KİM?" sorusudur.
Bilindiği gibi, gördüğümüz herşey, beynimize
ulaşan elektrik sinyallerinin oluşturduğu bir görüntüdür.
Gözden gelen uyarılar, beynin görme merkezine ulaşır
ve beyin bu küçücük noktada üç boyutlu, rengarenk,
derinlik algısının kusursuz olduğu bir görüntü
oluşturur.
Biyoloji, fizyoloji veya biyokimya
kitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğuna
dair birçok detay okursunuz. Ancak, bu konu hakkındaki
en önemli gerçeğe hiçbir yerde rastlayamazsınız:
Görüntü beyinde oluşur, peki beyinde oluşan görüntüyü
kim seyreder? Seyircisi olmayan bir görüntü işe
yaramaz. O halde bu seyirci vücudun neresindedir?
Beyinde, bu görüntüyü seyreden bir varlığa bugüne
kadar rastlanmamıştır.
Beyindeki görüntüyü izleyen
etten kemikten oluşan bir varlık değildir. Bu varlık,
insanın şuuru, yani ruhudur. Darwinist materyalistler
ruhun varlığını kabul etmemek için bu sorudan hep
kaçarlar. Konu açıldığında ise panik olarak, anlatan
kişiyi susturmaya çalışırlar. Bunu, bir Darwinist-materyaliste
bu soruyu sorarak deneyebilirsiniz.
HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ
MÜ?
Akşam bir arkadaşınızla sohbet ederken, size arkadaşınızın sizden kaç metre uzağınızda olduğu sorulsa, muhtemelen birkaç metre ileride dersiniz. Fakat doğru cevap bu değildir. Çünkü arkadaşınız birkaç metre ilerinizde değil, içinizde, beyninizdeki algı merkezIndedir. Ama sesin geliş yönü ve arkadaşınıza dair üç boyutlu, derinlikli görüntünün toplamı size arkadaşınızın oturduğunuz yerden birkaç metre uzakta olduğunu
düşündürür.
Bu hissiniz öylesine güçlüdür ki, aksini ispat
ve ikna için şu an olduğu gibi- bir hayli açıklama
yapmak gerekir. Oysa burada bahsettiğimiz konu
bir felsefe veya bir düşünce sistemi değildir. "Maddesel
dünya" dünya dediğimiz şeyin, beynimizdeki
algı merkezlerinde yaratıldığı bugün bilimin
de ispatladığı kesin bir gerçektir.
Karşınızda olduğunu düşündüğünüz televizyon,
yanınızda çalan müzik seti, alarmını duyduğunuz
araba, kokusunu hissettiğiniz güller, görmekten
zevk aldığınız dostlarınız, tadını çok sevdiğiniz
dondurma, kısacası tüm maddeler beyninizde oluşan
hayallerdir.
ALLAH
BİLMEKSİZİN BİR YAPRAK DAHİ DÜŞMEZ
Şu anda bu yazıyı okumakta olduğunuzu;
Bir dakika sonra ne yapacağınızı;
Aklınızdan geçirdiğiniz şeylerin ne olduğunu;
Hayatınız boyunca yapacağınız her türlü işi;
Sadece kendinizin şahit olduğunu sandığınız herşeyi;
Allah bilmektedir...
Toplumun bazı kesimlerinde, çarpık bir kader anlayışı
hakimdir. Bu çarpık kader anlayışında, Allah'ın
insanlara bir "alınyazısı" belirlediği,
ama o insanların kimi zaman bunu değiştirdikleri
gibi batıl bir inanış vardır. Örneğin ölümden dönen
bir hasta için "kaderini yendi" gibi
çok yanlış ifadeler kullanılır. Oysa kimse kaderini
değiştiremez. Ölümden dönen kişi, kaderinde ölümden
dönmesi yazılı olduğu için ölmemiştir. "Kaderimi
yendim" diyerek kendilerini aldatanların bu yanılgıyı dile getirmeleri yine kaderlerindedir.
Şahit olduğumuz ya da olmadığımız her türlü olay,
Allah'ın bilgisi ve kontrolü altında gelişmektedir.
Kader Allah'ın ilmidir ve tüm zamanları aynı anda
bilen ve tüm zamanlara ve mekanlara hakim olan
Allah için, herşey kaderde yazılmış ve bitmiştir.
Gaybın anahtarları
O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı
bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir,
O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; Yerin karanlıklarındaki
bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi
(ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi,
59)