Vücudumuzdaki sindirim işleminin başladığını anlayan
pankreas, aynı zamanda yediğimiz yiyeceklerin çeşitlerini
de ayırt edebilir. Sindirim işlemi başladığı anda ise
yediğiniz farklı yiyeceklere göre, farklı sindirim enzimleri
üretebilir. Örneğin makarna, ekmek gibi karbonhidratlı
besinler yediğiniz zaman pankreasın salgıladığı enzim,
karbonhidrat parçalayıcı özelliğe sahiptir. Bu besinler
on iki parmak bağırsağına ulaştığında, pankreas karbonhidrat
parçalayıcı özellikteki "amilaz" isimli enzimi üretir.
Eğer kırmızı et, balık ve tavuk gibi besinler yerseniz,
pankreas, proteinli yiyecek yediğinizi hemen anlar.
Yine bu besinler on iki parmak bağırsağına ulaştığında
bu sefer proteinleri parçalayacak farklı enzimler olarak
"tripsin, kimotripsin, karboksipeptidaz, ribonükleaz
ve deoksiribonükleaz" üretir ve bu enzimler protein
moleküllerine saldırır. Eğer yemeğinizin yağ oranı fazlaysa
bu enzimlerle beraber "lipaz" isimli, yağları sindiren
bir enzim daha devreye girer.
Görüldüğü gibi bir organ, yediğiniz yemeğin nelerden
oluştuğunu anlayıp, daha sonra bu besinlerin sindirilmesi
için gerekli olan kimyasal sıvıları ayrı ayrı üretmekte
ve bunları sadece gerektiği anlarda salgılamaktadır.
Pankreas, karbonhidrat molekülü için protein parçalayıcı
veya yağ molekülü için karbonhidrat parçalayıcı sıvı
salgılamaz. Ürettiği karmaşık sıvıların kimyasal formüllerini
unutmaz. Karışımı oluşturan herhangi bir maddeyi kazara
eksik tutmaz. Sağlıklı insanlarda, pankreas ömür boyu
doğru şekilde hizmet eder durur.
Şimdi gerçekleşen bu olayı mikro düzeyde tekrar inceleyerek
karşımızdaki mucizenin boyutlarını daha iyi görelim.
Hücrelerin Mektuplaşması
Midede sindirim devam ederken mide hücreleri boş durmazlar.
Bu hücrelerden bazıları midede sindirilen besinin bir
süre sonra onikiparmak bağırsağına ulaşacağını bilmektedirler.
Bu hücreler hayatlarını besinlerin insan için en iyi
şekilde sindirilmesine adamışlardır. İçlerindeki sorumluluk
duygusu ile harekete geçen mide hücreleri pankreas hücrelerine
mektup yazmaya (hormon salgılamaya) ve bu hücreleri
yardıma çağırmaya karar verirler. Ardından yazdıkları
mektupları kan yolu ile pankreasa gönderirler.
Kana bırakılan mektup vücut içinde yolculuk eder. Bu
yolculuk sırasında pankreasa gelindiği zaman, pankreas
hücreleri mektubu tanır ve hemen açarlar. Burada ilginç
bir nokta kan yoluyla hemen hemen bütün vücudu dolaştığı
halde- mektubun diğer organların hücreleri tarafından
açılmaması ve özellikle okunmamasıdır. Bütün hücreler
bu mektubun pankreas için yazıldığını, kendilerini muhatap
almadığını bilirler. Çünkü mektubun üzerinde pankreasın
adresi vardır. Mektubun moleküler yapısı yalnızca pankreas
hücrelerinin zarında bulunan algılayıcı moleküllerle
etkileşecek şekilde özel olarak dizayn edilmiştir. Yani
mide hücresi şuurlu ve bilinçli bir şekilde ürettiği
hormonun üzerine gerçekten bir adres yazmıştır. Üstelik
vücuttaki milyarlarca farklı adres içinden pankreas
hücresinin adresini doğru bir şekilde yazmıştır. Bu
adresin doğru şekilde yazılabilmesi için mide hücresinin
pankreas hücresinin bütün özelliklerini bilmesi gerekir.
Mucize yalnızca adresin doğru yazılması ile sınırlı
değildir. Mide hücresinin gönderdiği mektubun içinde
bir de mesaj vardır. İnsan vücudunun derinliklerinde,
birbirlerinden çok uzakta bulunan iki küçük canlı (hücre)
mektuplaşmakta ve haberleşmektedir. Birbirlerini hiç
görmedikleri halde birbirlerinin hangi dilden anladıklarını
bilmektedirler. Dahası bu haberleşme bir amaç uğrunadır.
İki hücre birlik olmuş ve yediğiniz besinlerin sindirilmesi
için plan yapmaktadırlar. Şüphesiz bu gerçek bir mucizedir.
Kendisine ulaşan mektubu (kolesistokinin hormonunu)
okuyan pankreas hiç beklemeden bu mektuptaki emre itaat
eder. Hemen besinlerin sindirilmesi için gerekli enzimleri
salgılamaya başlar. Eğer on iki parmak bağırsağına ulaşan
besin protein ise protein parçalayan bir enzim üretir.
Eğer besin karbonhidrat ağırlıklı ise bu sefer karbonhidrat
parçalayan bir enzim üretir ve bu enzimi onikiparmak
bağırsağına gönderir. (Harun Yahya, İnsan
Mucizesi)
Şimdi önünüze bir kara tahta koyulduğunu ve bu kara
tahtanın üzerine sırayla bir protein molekülünün, bir
yağ molekülünün ve bir karbonhidrat molekülünün formüllerinin
yazıldığını ve bu moleküllerin atomik dizilimlerini
gösteren şekillerin çizildiğini düşünelim. Ardından
sizden bu üç farklı moleküler yapının her birini parçalayacak
en uygun moleküler yapıya sahip enzimlerin formüllerini
üretmeniz ve bu formülleri tahtaya yazmanız istensin.
Eğer kimya konusunda bir eğitim almadıysanız, size
1 milyon yıl süre verilse dahi uygun formülü tahmin
ederek bulamazsınız. Bu molekülleri parçalayacak enzimlerin
formüllerini ancak kimya konusunda uzman bir kişi yazabilir.
Bu kişi de uygun formülü kendi hayal gücüne dayanarak
yazmaz. Ancak almış olduğu eğitim ve daha önce kendisine
öğretilen bilgiler doğrultusunda bu formülü yazabilir.
Durum böyle iken, pankreas hücrelerinin ürettikleri
enzimlerin kimyasal yapılarını nasıl bilebildikleri
sorusu son derece önem kazanmaktadır. Her pankreas hücresi
doğuştan söz konusu formüllerin bilgilerine sahiptir.
Bu bilgiye sahip olmakla kalmaz, bildiklerini en doğru
şekilde kullanır ve insana yorulmaksızın hizmet ederler.
Pankreas hücreleri kimya konusunda insanlardan çok daha
zeki ve başarılıdırlar. Çünkü insanın bu formülleri
üretebilmesi için eğitime ihtiyacı varken, küçücük bir
hücre söz konusu formülleri doğuştan ezbere bilmektedir.
Kuşkusuz hiçbir tesadüf, hücrelere böylesine üstün
bir akıl, böylesine özel bir bilgi ve böylesine üstün
bir sorumluluk anlayışı kazandıramaz. Hiçbir tesadüf,
hücrelerin birbirleri ile haberleşecekleri, birbirlerinden
yardım isteyecekleri bir sistem kuramaz. Hiçbir tesadüf,
tek bir pankreas hücresine tek bir kimyasal formülü
öğretemez. Hiçbir tesadüf, hücreye elindeki bilgiyi
doğru zamanda kullanma yeteneği veremez.
Bu sistemleri yoktan var eden ve insana hizmet ettiren
güç, alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
"De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi
kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu
bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya
güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?"
De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi)
eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir
mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar
buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi
benzeşti? De ki: "Allah, herşeyin yaratıcısıdır ve
O, tektir, kahredici olandır." (Rad Suresi, 16)
|