Proteinsiz bir yaşam mümkün değildir. Çünkü proteinler
hem vücudun temel yapı taşlarıdır, hem de insan yaşamında
son derece hayati oneme sahip olan enzim ve hormonların
yapılarını oluştururlar. Ancak bazı evrimci bilim adamları,
böylesine karmaşık ve kompleks bir yapının tesadüf oluştuğuna
inanabilmektedir. Oysa yalnızca proteini oluşturan moleküllerin
biraraya gelmesi dahi sonsuzda bir ihtimaldir.
Evrim teorisinin önde gelen savunucularından Rus bilgini
A. I. Oparin, "Origin of Life" (Hayatın Kökeni) isimli
kitabında proteinlerin tesadüfen oluşmasının mümkün
olamayacağını şöyle anlatmaktadır:
"Her biri belirli şekillerde ve kendisine has bir
tarzda dizilmiş bulunan binlerce karbon, hidrojen,
oksijen ve azot atomu içeren bu maddelerin en basiti
bile son derece kompleks bir yapıya sahiptir. Proteinlerin
yapısını inceleyenler için bu maddelerin kendiliklerinden
bir araya gelmiş olmaları, Romalı şair Virgil'in ünlü
'Aeneid' şiirinin etrafa saçılmış harflerden rastgele
meydana gelmiş olması kadar ihtimal dışı gözükmektedir."
(Alexander I. Oparin, Origin of Life, (1936) NewYork,
Dover Publications, 1953 (Reprint), s. 132-133)
Her ne kadar evrim yanlısı bir görüşe sahip olsa da
bu ünlü bilim adamının yukarıdaki ifadesi kendi savunduğu
teoriyi tamamen geçersiz kılan bir itiraftır. Aynı zamanda
evrimcilerin çelişkili mantık yapısını ortaya koyması
açısından da dikkat çekici bir örnektir. Çünkü gerçekten
de bir proteinin tesadüfen meydana gelmesi yazarın dediği
gibi tamamen ihtimal dışıdır; ama evrimci bilim adamları
bunu görmelerine rağmen "tesadüfe" olan batıl inançlarından
taviz vermemektedirler.
Türkiye'nin tanınmış bilim adamlarından evrimci Prof.
Dr. Nevzat Baban, protein oluşumunda matematiksel olarak
tesadüfün imkansızlığını şu şekilde belirtmektedir:
"Molekül ağırlığı 34.000 olan, bileşiminde 288 amino
asit bulunan ve 12 farklı amino asitten yapılmış teorik
bir protein molekülünün 10 üzeri 300 farklı yapısı
bulunabileceği hesaplanmıştır. Bu farklı şekillerden
birer molekülün bir araya gelmesiyle meydana gelecek
kitlenin ağırlığı 10 üzeri 280 gramdır. Halbuki dünyamızın
tüm kütlesinin sadece 10 üzeri 27 gram olduğu düşünülecek
olursa...." (Prof. Dr. Nevzat Baban, Cerrahpaşa Tıp
Fakültesinden Protein Biyokimyası S. 32)
Baban'ın da ifade ettiği gibi, 61 amino asitten oluşan
küçük bir proteinin halkalarının rastgele dizilişleri
sonucunda ortaya çıkacak varyasyonları oluşturmaya evrendeki
toplam atom sayısı yetersiz kalmaktadır. Kaldı ki, ortalama
bir protein molekülü 61 değil, 400 amino asitten meydana
gelir. Bunun bir diğer anlamı da şudur: Evrendeki bütün
atomlar her işi bırakıp yalnızca bu proteini oluşturmak
için durmadan rastgele birleşseler, evrenin varoluşundan
bu yana geçen milyarlarca sene ve evrendeki tüm atomların
sayısı bir protein molekülünün "tesadüfen" oluşabilme
ihtimali için yetersizdir.
Kısacası, 400 amino asitten oluşan ortalama bir protein
molekülünün tesadüfen meydana gelmesi, tek kelimeyle,
imkansızdır. Dahası, canlılığın gelişiminde bir basamak
daha ilerlediğimizde, bu "imkansız" kelimesinin bile
yetersiz kaldığını görürüz. Çünkü tek bir protein hiçbir
şey ifade etmemektedir. Şimdiye kadar bilinen en küçük
bakterilerden biri olan Mycoplasma Hominis H 39'un bile,
600 çeşit proteine sahip olduğu görülmüştür. Bu durumda,
tek bir protein için yaptığımız üstteki ihtimal hesaplarını
600 çeşit protein üzerinden yapmamız gerekir. Bu durumda
karşılaşacağımız rakamlar, insan aklının alamayacağı
boyutlara ulaşır.
Bir tanesinin bile tesadüfen oluşması imkansız olan
bu proteinlerden ortalama bir milyon tanesinin tesadüfen
uygun bir şekilde biraraya gelip eksiksiz bir insan
hücresini meydana getirmesi ise, milyarlarca kez daha
imkansızdır. Kaldı ki hücrenin yapısında proteinlerden
başka karbonhidrat, lipit, su, elektrolitler (anyon
ve katyon) ve vitaminler bulunmakta ve hepsi birçok
farklı organelin içinde yapıtaşı ve yardımcı moleküller
olarak kullanılmaktadır.
Bu hücrelerden 100 trilyonunun tesadüfen oluşup, insanın
iç ve dış organlarını kusursuz olarak meydana getirecek
bir biçimde ve düzende birleşmesinin ne denli imkansız
bir şey olduğunu anlatmak için, ne yazık ki uygun bir
kelime bulmak mümkün değil.
Görüldüğü gibi evrim, yegane "açıklaması" olan tesadüf
iddiasıyla, değil hücre, hücredeki milyonlarca proteinden
tek birinin oluşumunu bile izah etmekten acizdir. Daha
protein safhasını bile çözmekten aciz olduğu halde hayatın
ve canlıların nasıl ortaya çıktığı konusunda senaryolar
yazmaya çalışan bir teorinin ciddiyeti ve güvenilirliği
ise ortadadır.
Canlılığın hangi aşaması ya da hangi parçası ele alınırsa
alınsın, söz konusu "tesadüf" iddiası bir "deli saçması"na
dönüşmektedir.
Örneğin, levo (sol elli) proteinleri ele alalım:
Bütün amino asitlerin ana gövdesini, bir karbon atomuna
bağlı hidrojen ve bir azot atomundan meydana gelen bir
bölüm teşkil eder. Bu gövdenin yapısı bütün amino asitlerde
tıpatıp aynıdır. Ancak bu gövdeye eklemlenen ve "R grubu"
adıyla anılan ek bir parça vardır ki, bu grup her amino
asitte farklıdır. Amino asite kendine has özelliğini
veren de bu R grubudur. R grubu atomları, yapı olarak
ana gövdenin sağ veya sol tarafında bulunabilir. Bunlardan,
R grubu sol tarafta bulunanlara L-levo (sol elli) amino
asitleri, sağ tarafta bulunanlara ise D-dextro (sağ
elli) amino asitleri adı verilir. Ve her iki çeşitin
de oluşma şansı %50'dir. Aynı molekülün sağ-elli ve
sol-elli biçimlerine birbirlerinin "optik izomerleri"
adı verilir. Optik izomerlerin arasındaki fark, bir
cisim ile o cismin aynadaki görüntüsü arasındaki fark
gibidir. Aynı atomlardan, aynı parçalardan, benzer bir
düzende meydana gelmelerine rağmen bu moleküller, aynı
sağ el ile sol el gibi, üç boyutta simetrik bir yapıya
sahiptirler. (Harun Yahya,
Protein Mucizesi)
Cansız dünyada bu izomerlerden eşit miktarlarda (%50-50
oranında) bulunur. Ve insan bedeninde kullanılan 20
temel amino asitten her biri doğada levo ya da dextro
biçimlerinde bulunabilir.
Ancak yapılan incelemelerde şaşırtıcı bir gerçek ortaya
çıkmıştır: En basit organizmadan en mükemmeline kadar
bütün bitki ve hayvanlardaki proteinler, sadece levo
amino asitlerinden meydana gelmişlerdir. Hatta bazı
deneylerde bakterilere dextro amino asitlerinden verilmiş,
ancak bakteriler bu amino asitleri derhal parçalamışlar,
bazı durumlarda ise bu parçalardan yeniden kendi kullanabilecekleri
levo amino asitlerini inşa etmişlerdir. Evrimciler,
böyle özel ve bilinçli bir seçiciliği hiçbir şekilde
açıklayamamaktadırlar. Şüphesiz tüm bu olağanüstü dengeleri
kuran ve sistemin işlemesini devam ettiren, gerekli
tüm maddeleri gereken yerlerde var eden ve böylece proteinleri
yaratan sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah'tır.
"Ben gerçekten, benim de Rabbim,
sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun,
alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur.
Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir
(dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi,
56)
|