Antikorlar, vücuda giren yabancı hücreler için üretilen
protein yapılı silahlardır. Bu silahlar, savunma sisteminin
askerlerinden biri olan B hücreleri tarafından üretilirler.
Antikorlar istilacıları etkisiz hale getirirler. Başlıca
iki görevleri vardır: Birincisi, vücuda giren düşman
hücreye (antijene) bağlanmak. İkincisi, bağlanma gerçekleştikten
sonra antijenin biyolojik yapısını bozmak ve antijeni
yok etmek.
Kanda ve hücre dışı sıvıda bulunan antikorlar, hastalıklara
yol açabilen bakterilere veya virüslere bağlanırlar.
Bağlandıkları yabancı molekülleri, bedenin savaşçı hücreleri
için işaretleyip etkisiz hale getirmiş olurlar. Bu,
savaş alanındaki düşman tankının güdümlü bir füzeyle
vurulmasına ve tankın hareket ve ateş edemeyecek, dolayısıyla
bir işe yaramayacak hale getirilmesine benzer. Antikor
bağlanacağı düşmana (antijene), üç boyutlu bir yapıda,
tıpkı bir anahtarla kilit arasındaki uyum gibi tam olarak
oturur.
Vücut karşılaştığı hemen hemen her düşmana uygun bir
antikor üretebilir. Üstelik üretilen antikorlar, tek
bir tip değildir. Her düşman için onun yapısına uygun,
onunla başa çıkabilecek bir antikor hazırlanır. Çünkü
bir hastalık için üretilen antikor, başka bir hastalık
için etkisizdir.
Her düşmana uygun özel bir antikor imalatı gerçekten
üzerinde düşünülmesi gereken, olağanüstü bir durumdur.
Çünkü böyle bir olayın gerçekleşebilmesi için, B hücrelerinin
karşılaştıkları her düşmanı çok iyi tanımaları, yapısını
çok iyi bilmeleri gerekir. Ancak doğada milyonlarca
çeşit düşman (antijen) bulunmaktadır.
Bu olay, milyonlarca kilidin her birine uygun bir anahtarı,
ilk görüşte yapabilmeye benzer. Ancak burada önemli
olan nokta, anahtarı üreten kişinin kilidi eline alıp
incelemeden, herhangi bir kalıp kullanmadan, imalatı
ezbere yapmasıdır.
Tek bir anahtarın şeklinin bile ezbere akılda tutulması,
bir insan için oldukça güçtür. Peki milyonlarca kilidin
her birini açacak milyonlarca anahtarın, üç boyutlu
şekillerinin akılda tutulması bir insan için mümkün
müdür?
Elbette hayır. Ancak gözle göremediğimiz küçüklükteki
bir B hücresi, hafızasında milyonlarca bilgi tutmakta,
gerektiğinde bu bilgileri doğru kombinasyonlarda bilinçli
bir şekilde kullanmaktadır.
Küçücük bir hücrenin içine milyonlarca bilginin yerleştirilmesi,
insana gösterilen çok büyük bir mucizedir. Ancak bir
o kadar önemlisi de, hücrenin bu bilgileri insanın sağlığını
korumak için kullanmasıdır.
Açıkça görülüyor ki, küçücük hücrelerin sahip oldukları
bu fevkalade başarının sırrı, insan aklının kavrama
sınırlarının ötesindedir. Kısacası bugün insan beyninin
ve ileri teknolojinin gücü, hücrelerin gösterdiği aklın
gücü karşısında çaresiz kalmıştır. Aslında bilinçli
bir Yaratıcı'nın varlığının açık bir delili olan tüm
bu akıl alametleri, evrimci bilim adamları tarafından
bile gözardı edilememektedir. Nitekim ülkemizde evrimin
en ateşli savunucularından olan Prof. Dr. Ali Demirsoy,
Kalıtım ve Evrim adlı kitabında bu durumu şöyle itiraf
etmiştir.
Plazma hücreleri bu bilgiyi nasıl
ve hangi formda elde ederek, ona göre özgül şekillenmiş
antikoru üretebilmektedir? Bugüne kadar bu sorunun kesin
bir açıklaması yapılamamıştır.3
Bugüne kadar antikorların üretiminin nasıl gerçekleştiği,
evrimci bilim adamının yukarıda itiraf ettiği gibi tam
olarak aydınlanamamış bir noktadır. 20. yüzyılın teknolojisi
bu mükemmel üretimin metodlarını anlama aşamasında bile
ilkel ve yetersiz kalmıştır. İleriki yıllarda, insana
hizmet için yaratılan bu küçük hücrelerin hangi yöntemleri,
nasıl kullandıkları aydınlandığında, bu hücrelerin yaratılışlarındaki
mükemmellik ve sanat daha da iyi anlaşılmış olacaktır.
ANTİKORLARIN YAPISI
Antikorların bir çeşit protein olduğunu daha önce belirtmiştik.
Bu yüzden öncelikle proteinlerin yapısını inceleyelim.
Proteinler, aminoasitlerden oluşurlar. 20 farklı aminoasit,
farklı sıralamalarda ardarda gelerek farklı proteinleri
meydana getirir. Bu, 20 farklı renkte boncuk kullanarak,
değişik kolyeler yapmaya benzer. Proteinler arasındaki
fark da bu aminoasitlerin diziliminden kaynaklanır.
Ancak önemli bir nokta vardır; aminoasitlerin diziliminde
yapılacak bir hata proteini işe yaramaz, hatta zararlı
hale getirir. Dolayısıyla dizilimde en ufak bir hataya
yer yoktur.
Peki hücre içindeki protein fabrikaları, ellerindeki
aminoasitleri hangi sırayla dizip, hangi proteini üreteceklerini
nereden bilirler? İşte binlerce çeşit proteinin her
birinin bilgisi, hücre çekirdeğinde bulunan genetik
bilgi bankasındaki genlerde bulunur.
Dolayısıyla birer protein çeşidi olan antikorların
üretilmesi için de bu genlere ihtiyaç vardır.
Bir antikor için bir gene...
İki antikor için iki gene...
Bin antikor için bin gene ihtiyaç duyulacaktır. İnsan
vücudunda bir milyon civarında antikor üretildiğine
göre, doğal olarak bir milyon gene ihtiyaç vardır. İşte
burada çok önemli bir mucize göze çarpar. İnsan vücudunda
üretilen bir milyon antikora karşılık yalnızca yüz bin
gen vardır. Yani dokuz yüz bin gen eksiktir.
Bu resimde B hücrelerinin
çoğalması ve antikor üretmesi anlatılmaktadır.
|
Peki nasıl olur da az sayıdaki genlerden, toplam gen
sayısının on katı kadar antikor üretilebilir? İşte mucize
bu noktada gerçekleşir. Hücre, sahip olduğu yüz bin
geni, farklı kombinasyonlarda birleştirerek yeni antikorları
üretir. Yani bazı genlerdeki bilgileri alır, bu bilgileri
başka genlerdeki bilgilerle birleştirir ve bu toplam
bilgiyle gerekli üretimi yapar.
Toplam 5200 kombinasyona girilir ve
1.920.000 farklı antikorun oluşması sağlanır.4
Sözünü ettiğimiz işlem, insan aklının değil tasarlayabileceği,
muhakeme bile edemeyeceği kadar büyük bir aklı ve planlamayı
içerir.
Öncelikle bilinmesi gereken şudur; toplam yüz bin gen
kullanılarak sonsuz sayıda kombinasyon yapılabilir.
Ancak hücre inanılmaz bir akılla, yalnızca 5200 temel
kombinasyon kullanmakta ve 1.920.000 özel antikor üretmektedir.
Acaba hücre sonsuz ihtimal içinden, doğru kombinasyonlar
yapmayı nasıl öğrenmiştir?
Sonsuz sayıda ihtimal içinden, doğru kombinasyonları
kusursuz şekilde yapmak bir yana, bu hücre kombinasyon
yapma fikrine nasıl sahip olmuştur?
Dahası yapılan kombinasyonlar belirli bir amaca hizmet
etmekte, vücuda giren antijeni durduracak antikoru üretmeyi
hedef almaktadır. Dolayısıyla hücre, vücuda giren milyonlarca
antijenin özelliklerini de ayrı ayrı tanımaktadır.
Yeryüzündeki hiçbir akıl böylesine muazzam bir tasarımı
yapmaya güç yetiremez. Ancak milimetrenin yüzde biri
büyüklüğündeki hücreler bu üretimi yapmaktadırlar.
Peki böylesine özel bir sistemi hücre nereden öğrenmiştir?
İşin doğrusu hiçbir hücre, biyolojik bir işlevi gerçek
anlamda "öğrenme" fırsatına sahip değildir. Çünkü hücrenin
doğumu sırasında, böyle bir işlevi yerine getirecek
özellikleri olmadığı gibi, sonraki yaşam süreci içerisinde
bunun üstesinden gelebilecek beceriyi elde etmek gibi
bir şansı da yoktur. Bu tip olaylarda ön koşul, hücredeki
sistemin daha yaşamın başlangıcında tamamlanmış olarak
hazır bulunmasıdır. Hücrenin böyle kombinasyonları öğrenme
yeteneği olmadığı gibi, öğrenecek zamanı da yoktur.
Aksi taktirde vücuda giren antijenler, antikorlar tarafından
durdurulamaz ve vücut savaşı kaybeder.
İnsanoğlunun daha kavrama aşamasında bile yetersiz
kaldığı bir sistemin, düşünme ve akletme yeteneği olmayan
bir hücrenin içine yerleştirilmiş olmasının çok özel
bir anlamı vardır. Bu, sonsuz ilim sahibi Allah'ın yaratmasındaki
benzersizliğin küçücük bir hücre üzerinde yansımasıdır.
Allah'ın üstün ilminin herşeyi kuşattığı Kuran'da şöyle
bildirilmiştir:
Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden
hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün
gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması
O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara
Suresi, 255)
Peki, sizin bir antikor molekülü dizayn etmeniz gerekseydi
bunu nasıl yapardınız? Öncelikle, molekülün şeklini
belirlemeden evvel geniş çaplı bir araştırma yapmanız
gerekecektir. Rastgele bir şekil veremeyeceğinize göre,
antikorun görevini tam olarak bilmeniz şarttır. Üreteceğiniz
antikorlar, antijenlerle muhatap olacağına göre, antijeni
de çok iyi tanımanız, yapısının nasıl olduğunu bilmeniz
gerekir.
Neticede yapacağınız antikorun bir tarafı özel ve tek
olmalıdır. Ancak bu şekilde belirli bir antijene bağlanabilir.
İkinci tarafı ise diğer antikorlarla benzer olmalıdır.
Çünkü, antijeni yok etme mekanizması yalnızca böyle
çalıştırılabilir. Özet olarak, bir taraf standart, öbür
taraf ise (bir milyon çeşitten fazla) diğerlerindekinden
farklı olmalıdır.
Kaldı ki insanoğlu, sahip olduğu bütün teknolojiye
rağmen henüz bir antikor tasarlayamamaktadır. Laboratuvar
ortamında üretilen antikorlar ise, insan vücudundan
veya başka canlıların vücutlarından alınan antikor kalıpları
kullanılarak yapılır.
3. Ali Demirsoy,
Kalıtım ve Evrim, Ankara: Meteksan Yayınları s. 416
4. Scientific
American, Eylül 1993, s. 22
|