Bilgisayar endüstrisinin günümüzdeki en temel hedeflerinden
birini, bilgisayarları daha hızlı işler hale getirmek
oluşturuyor. Hızlı bilgi transferi, gelişmiş dağıtıcı
bilgisayarlar ve kusursuz çalışan bilgi paylaşım ağları
günümüzde tüm bilgisayar firmalarının üretmek istediği
türden teknoloji harikalarıdır. Ancak bilgisayar dünyasında
hız ve bilgi kapasitesi arttıkça modem büyüklüğü de
ister istemez artmaktadır. Yani bilgisayarların ebatları
giderek büyümektedir. Bilgisayar üreticilerinin ya da
diğer teknoloji tasarımcılarının en büyük arzusu ise
tüm bilgileri sığdırabilecekleri kullanışlı ve küçük
işlemciler üretmektir. Bunun içinse çip ve transistörlerden
kurulu tasarımın kendi içinde mümkün olabilecek en geniş
ve hızlı haberleşme ağını sağlaması gerekmektedir. Bir
bilgisayarda kullanılan çiplerin sayısı arttıkça, hızı
da doğru orantılı olarak artış gösterir. Ancak çiplerin
sayısı belli bir sınırın ötesinde artırılamamaktadır.
Çünkü çip sayısı arttıkça enerji gereksiniminin karşılanması
da neredeyse imkansızlaşmaktadır.
Bu tür sorunlara çare arayan bilgisayar mühendisleri
için ise insan beyni ilham kaynağı olmuştur.
"Beyin Bilgisayarlara Ders Öğretiyor"
Beynin çalışma sistemi, birbirleriyle her an bağlantıda
bulunan yüz binlerce nörona dayanır. Beyindeki nöronlararası
haberleşme ağını inceleyen bilim adamları, bu son derece
hızlı sistemi bilgisayarlarda en etkili biçimde taklit
edebilmeyi amaçlıyorlar. (Harun Yahya, İnsan Mucizesi)
MSNBC'de "Beyin Bilgisayarlara Ders Öğretiyor" başlığıyla
verilen 6 Ağustos 2002 tarihli bir haberde ünlü bir
bilgisayar mühendisi olan Kerry Bernstein tarafından
beyindeki üstün tasarım anlatıldı. Bilgisayar teknolojisinde
en büyük firmalardan biri olan IBM'in deneyimli teknoloji
uzmanı Kerry Bernstein, beynin birçok yönüyle bilgisayar
tasarımında taklit edildiğini ancak beyindeki tasarımın
aynı kalitede kopyalanmasının var olan hiçbir teknolojiyle
mümkün olamayacak kadar mükemmel olduğunu vurguladı.
Bernstein: "Beyinde olağanüstü bir paralellik hakim.
Yani tek bir bit bilgi, bir anda tam 100.000 nörona
yayılabiliyor" diye belirtiyor. "Böylece beyin, bilinen
en hızlı bilgisayardan yüz binlerce kat daha hızlı oluyor"
diyor. "Bizim ise bunu elektronikte gerçekleştirebilmemiz
mümkün değil."
Allah'ın yarattığı ve insanoğluna nimet olarak lütfettiği
beyin öylesine mükemmel bir organ ki bilim adamları
onu inceledikçe ne kadar büyük bir Aklın ürünü olduğunu
ve kusursuz olarak yaratıldığını anlıyorlar. Tabi bu
kusursuz tasarım harikasını yalnızca belli noktalarda
taklit edebileceklerini de...
Bernstein'ın şu sözleri dikkatle okuyup üzerinde düşünülmesi
gereken sözler: "Bilgisayarlar hızlandıkça ve çipler
küçüldükçe daha çok enerji ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Mühendisler işte bu noktada çıkmazla karşı karşıya bulunuyorlar.
Ve bu çıkmaz ortaya gerçekten de önemli fiziksel kısıtlamalar
koyuyor" diyor. Bernstein ve ekliyor: "Dijital alanda
bunu gayet net biçimde yaşadık. Bizler bu yönde ilerlemeye
devam ettikçe, giderek daha da sıkıntılı bir hale geliyoruz.
Gerçek şu ki, yapmakta olduğumuzu artık daha fazla sürdüremeyiz.
Endüstri de sürdüremez."
MSNBC haberinde tüm bunlar anlatıldıktan sonra şu yorum
yapılıyor: "Bernstein gibi bilgisayar mühendisleri yeni
bir yol bulmada umutlarını yitirmiş görünüyorlar."
İşte Bernstein, bu yüzden beyindeki tasarımı anlamaya
büyük önem veriyor ve beyin cerrahlarını her sene IBM
merkezine davet edip, düzenli olarak bilgisayar mühendislerine
beynin üstün çalışma sistemi hakkında konferans vermelerini
sağlıyor.
Bernstein yaptığı bu çalışmanın "zaten mikroişlemci
tasarımında beyinden olağanüstü fazla yararlanmış bulunuyoruz"
sözleriyle de altını çiziyor. Beynin nasıl çalıştığını
anlayabilmek, mühendislere daha etkili devre tasarımları
yapmada ilham kaynağı oluyor. Quantum bilgisayarlarının
ortaya çıkması ve nöronların da bilgisayar çiplerinde
taklit edilmeye başlanması bu sayede gerçekleşti.
Peki ama burada aklımıza bazı sorular gelmiyor mu?
Dünyanın en üstün zekalı insanlarından kurulu teknoloji
geliştirme ekipleri, gri bir et parçasını niçin taklit
dahi edemiyorlar? Dahası, ıslak ve gri bir et görünümü
dışında bir özelliği görünmeyen bu organda bu mucizevi
işlemler nasıl gerçekleşebiliyor? Basit protein ve yağ
moleküllerinden oluşan bu yapı nasıl olup da bize dış
dünyadan ve kendi bedenimizden gelen milyonlarca algıyı
yorumlayabiliyor? Bu işlemler yapılırken niçin arıza
ve bozukluklar meydana gelmiyor da gözlerimizden ya
da kulaklarımızdan gelen sinyaller dış dünyaya uygun
olarak yorumlanabiliyor? Görüntüde yer yer kararmalar
ya da duyduklarımızda hışırtılar niye hiç ortaya çıkmıyor?
Ve en önemli soru şudur: Bizler beynimizin karmaşık
tasarımı hakkında birşeyler bilmezken ve her saniye
gerçekleştirilen on binlerce işlemden de habersizken
beynimizde olup bitenler nasıl kontrol edilir? Beynimizi
bize veren kimdir? Kuşkusuz, nöronlar, derimiz ya da
bedenimizin başka bir yerindeki hücreler gibi şuursuz
atomlardan meydana gelirler. Bu durumda nöronların böyle
üstün işlemler gerçekleştirmesi büyük bir mucizedir.
Şuursuz atomlar biraraya gelip bir şeftalinin kokusunu,
güzel bir manzara görüntüsünü, bir kadife kumaşın dokusunu
nasıl yorumlarlar?
Dış dünyadan gelen tüm bu algılar, kafatası ile çevrelenmiş
ve her türlü sesten, kokudan ya da ışıktan izole haldeki
gri et parçasında nasıl bir anda mükemmel şekilde var
olabilirler?
Kuşkusuz etten yapılma bir organın böyle mükemmel işlemler
gerçekleştirebilmesi çok büyük bir mucizedir. Ancak
asıl mucize bu organdan akıl ve bilinç gibi soyut kavramların
ortaya çıkmasıdır. Beynimizin özel olarak tasarlandığı
açıktır ve her tasarım gibi bir tasarlayana sahiptir.
Beyin, Yüce Rabbimiz'in üstün yaratmasının bir delilidir.
|