Evrendeki düzenliliği en açık olarak gözlemlediğimiz
alanlardan biri de, Dünyamızın içinde bulunduğu
Güneş Sistemi'dir. Güneş Sistemi'nde 9 ayrı gezegen
ve bu gezegenlere bağlı 54 ayrı uydu yer alır.
Bu gezegenler, Güneş'e olan yakınlıklarına göre;
Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Neptün,
Uranüs ve Pluton'dur. Bu gezegenlerin ve 54 uydularının
içinde yaşama uygun bir yüzey ve atmosfere sahip
olan yegane gök cismi ise Dünya'dır.
Ne Güneş'in
Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin
gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede
yüzüp gitmektedirler.
(Yasin Suresi, 40)
Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde,
yine büyük bir denge ile karşılaşırız. Gezegenleri
dondurucu soğukluktaki dış uzaya savrulmaktan
koruyan etki, Güneş'in "çekim gücü" ile gezegenin
"merkez-kaç kuvveti" arasındaki dengedir. Güneş
sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri
çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç
kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulurlar. Ama
eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş
olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru
çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir
patlamayla yutulurlardı.
Bunun tersi de mümkündür. Eğer
gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş'in
gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış
uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu
denge kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu
için devam etmektedir.
Bu arada söz konusu dengenin her
gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat
etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan
uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok
farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının
belirlenmesi lazımdır ki, Güneş'e yapışmaktan
ya da Güneş'ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar.
Materyalist astronomi
anlayışı, Güneş Sistemi'nin kökeninin doğal fiziksel
süreçlerle açıklanabileceğini, yani bu sistemin
kendiliğinden ve tesadüfen oluşabileceğini öne
sürer. Ancak son 300 yıldır bu konuda ortaya atılan
tüm farklı teoriler birer spekülasyondan ileri
gidememiştir. Güneş Sistemi'nin kökeni, materyalist
bir bakış açısıyla, açıklanamayan bir sır konumundadır.
Güneş Sistemi'ndeki olağanüstü
hassas dengeyi keşfeden Kepler, Galilei gibi astronomlar
ise, bu sistemin çok açık bir tasarımı gösterdiğini
ve Allah'ın evrene olan hakimiyetinin ispatı olduğunu
belirtmişlerdir. Güneş Sistemi'nin yapısı hakkında
önemli keşiflerde bulunan—ve "yaşamış en
büyük bilimadamı" sayılan—Isaac Newton ise
şöyle yazmıştır:
Güneş'ten, gezegenlerden
ve kuyruklu yıldızlardan oluşan bu çok hassas
sistem, sadece akıl ve güç sahibi bir Varlık'ın
amacından ve hakimiyetinden kaynaklanabilir...
O, bunların hepsini yönetmektedir ve bu egemenliği
dolayısıyladır ki O'na, "Üstün Kuvvet Sahibi Rab"
denir.(1) |