SUYUN AKIŞKANLIK DEĞERİ DE BELLİ BİR HESABA GÖREDİR
Sıvı dendiğinde hepimizin
gözünün önünde son derece akışkan bir madde canlanır.
Oysa gerçekte sıvıların akışkanlıkları birbirinden
çok farklı olabilir. Örneğin katran, gliserol, zeytin
yağı ve sülfürik asit arasındaki akışkanlık farkları
çok yüksektir. Bu sıvılar su ile karşılaştırıldıklarında
ise, ortaya çok daha büyük farklar çıkar. Çünkü
su, katrandan 10 milyar kat, gliserolden bin kat,
zeytin yağından yüz kat ve sülfürik asitten de 25
kat daha akışkandır.
Su, üstteki karşılaştırmadan da anlaşıldığı gibi,
çok yüksek bir akışkanlığa sahiptir. Hatta, eter
ve sıvı hidrojen gibi normal formu gaz olan maddeler
bir kenara bırakılırsa, suyun tüm sıvılar içinde
akışkanlık değeri en yüksek madde olduğunu söyleyebiliriz.
Peki acaba suyun bu akışkanlık değerinin bizim için
bir önemi var mıdır? Bu hayati sıvı, biraz daha
az ya da fazla akışkan olsa, bizim için fark eder
miydi? Prof. Denton bu sorulara şöyle cevap verir:
Eğer akışkanlığı daha yüksek olsaydı, su, hayat
için uygun bir temel olma özelliğini kesinlikle
yitirirdi. Örneğin akışkanlığı sıvı hidrojen kadar
yüksek olsaydı, canlıların yapıları, tahrip edici
etkiler karşısında çok daha şiddetli hareketlere
maruz kalacaktı... Hassas moleküler yapıların su
tarafından desteklenmesi mümkün olmayacak, canlı
hücresinin son derece hassas olan yapısı yaşamını
sürdüremeyecekti...
Öte yandan, suyun akışkanlığı biraz daha az olsaydı,
(proteinler, enzimler gibi) makromoleküllerin ve
özellikle mitokondri gibi özelleşmiş yapılar ile
küçük organellerin kontrollü hareketleri imkansız
hale gelecekti. Aynı şekilde hücre bölünmesi de
imkansızlaşacaktı. Hücrenin tüm yaşamsal faaliyetleri
fiili olarak donacak ve bizim bildiğimize benzer
bir hücre yaşamı mümkün olmayacaktı. Hücrelerin
embriyogenez (anne rahmindeki gelişim) sırasındaki
hareket etme ve sürünme yeteneklerine bağlı olan
daha yüksek organizmaların gelişimi ise, suyun akışkanlığının
çok az bile daha düşük olması durumunda, kesinlikle
gerçekleşemeyecekti.
Suyun yüksek akışkanlık değeri, bizim için hayati
öneme sahiptir. Eğer suyun akışkanlık değeri biraz
bile az olsaydı, kanın kılcal damarlar yoluyla taşınması
imkansızlaşacaktı. Örneğin, karaciğerin karmaşık
damar ağı hiçbir zaman kurulamayacaktı.
Suyun akışkanlık değeri, sadece hücre içindeki hareketler
bakımından değil, aynı zamanda dolaşım sistemi açısından
da çok önemlidir.
Bir milimetrenin çeyrekte birinden daha büyük bir
vücuda sahip olan tüm canlılar, merkezi bir dolaşım
sistemine sahiptirler. Çünkü bu büyüklükten sonra,
besinlerin ve oksijenin "difüzyon" yoluyla, yani
doğrudan hücre içindeki sıvıya bırakılıp alınarak
taşınması mümkün değildir. Vücudun içinde çok sayıda
hücre vardır ve dışarıdan alınan havanın ve enerjinin,
hücrelere birtakım "kanallar" yoluyla pompalanması,
artıkların da başka birtakım "kanallar" tarafından
toplanması gereklidir. Bu kanallar, damarlardır.
Kalp ise bu damarlardaki akışı sağlayan pompadır.
Damarların içinde akan şey ise, "kan" olarak bildiğimiz
sıvıdır ki, aslında temel olarak sudan oluşur. (Kanın
içindeki hücre, protein ve hormonlar çıkarıldığında
geriye kalan ve "plazma" adı verilen sıvının % 95'i
sudur.)
İşte bu nedenle, suyun akışkanlığı, dolaşım sisteminin
verimli çalışabilmesi açısından çok önemlidir. Örneğin
eğer suyun akışkanlığı katranınkine benzer bir değerde
olsa, elbette hiçbir kalp bunu pompalayamayacaktır.
Katranınkinden 100 milyon kat yüksek bir akışkanlık
değerine sahip olan zeytinyağına benzer bir su bile,
kalp tarafından pompalansa dahi, vücudun her tarafını
kaplayan milyarlarca kılcal damarın içine giremeyecek
ya da çok büyük bir akış zorluğu ile karşılaşacaktır.
Bu kılcal damarlar konusunu biraz daha yakından
ele alalım. Kılcal damarların amacı, vücudun dört
bir yanındaki hücrelerin her birine gerekli oksijen,
enerji, besin, hormon gibi maddeleri taşıyabilmektir.
Bir hücrenin bir kılcal damardan yararlanabilmesi
için de, ondan en fazla 50 mikronluk bir mesafe
kadar uzak olması gerekir. (Bir mikron, milimetrenin
binde biridir.) Daha uzakta kalan hücreler, beslenemeyerek
öleceklerdir.
İşte bu nedenle insan vücudu öyle bir şekilde yaratılmıştır
ki, kılcal damarlar vücudun her bir parçasını ağ
gibi sarar. Vücudumuzdaki ortalama 5 milyar kılcal
damarın toplam uzunluğu 950 km. yi bulur. Bazı memelilerde,
tek bir santimetrekarelik bir kas alanı içinde,
3000 tane açık kılcal damar yer alır. Eğer insan
vücudunun en küçük kılcal damarlarının 10 bin tanesini
yan yana getirirsek, toplam kalınlıkları ancak bir
kurşun kalemin kurşun kısmı kadar olur. Bu kılcal
damarların çapı, 3-5 mikron arasında değişir. Bu,
milimetrenin binde üçü ya da beşi demektir.
Ancak elbette kanın bu kadar daracık damarlar arasında
tıkanmadan ve ağırlaşmadan hareket edebilmesi, suyun
yüksek akışkanlığı sayesinde mümkün olmaktadır.
Prof. Michael Denton, bu akışkanlığın birazcık bile
daha düşük olması durumunda hiçbir kan dolaşımı
sisteminin işe yaramayacağını şöyle anlatır:
Bir kılcal damar sistemi, ancak kanalların içine
pompalanan sıvının yüksek bir akışkanlığa sahip
olması durumunda çalışır. Yüksek akışkanlık çok
önemlidir, çünkü sıvının damar içindeki hareketi,
sıvının akışkanlığına doğru orantı ile bağlıdır...
Buradan açıklıkla görmek mümkündür ki, eğer suyun
akışkanlığı sadece birkaç kat daha fazla olsa, kılcal
damarlardaki kan akışı için çok büyük bir pompalama
basıncı gerekecek ve herhangi bir kılcal damar sistemi
işlemez hale gelecektir.
Eğer suyun akışkanlık değeri biraz az olmuş olsa
ve en küçük kılcal damarın çapı 3 mikron yerine
10 mikron olmak zorunda kalsa, bu kılcal damarlar,
yeterli oksijen ve glikoz oranını ulaştırabilmek
için (beslemeleri gereken) kas dokusunun neredeyse
tamamını kaplayacaklardır. Açıktır ki, (bu durumda)
geniş yaşam formlarının dizaynı imkansız hale gelecek
ya da olağanüstü derecede sınırlanacaktır. Dolayısıyla,
suyun hayata uygun bir temel olabilmesi için, akışkanlığının
şu anda sahip olduğu değere çok çok yakın olması,
zorunludur.
Bir başka deyişle, suyun tüm diğer özellikleri gibi
akışkanlığı da, yaşam için olabilecek en ideal değerdedir.
Sıvıların akışkanlıkları arasında milyarlarca kat
farklılıklar vardır. Ama su, bu milyarlarca farklı
akışkanlık değeri içinde tam olması gereken değerle
yaratılmıştır.
|
|