SİTE HAKKINDA

Yandaki resimde gördüğünüz kadın yaklaşık 70 yaşlarında. Hiç düşündünüz
mü; 70 yaşında bir insanın geçmişe yönelik düşünceleri nelerdir?
Bu insan her kim olursa olsun muhtemelen yaşadığı 70-80 senenin
nasıl geçtiğini anlayamadığını düşünüyordur. Hatta kendisine sorsanız,
"göz açıp kapayıncaya kadar geçti, hiçbir şey anlayamadım"
diyecektir. 20'li yaşlarındayken herhalde o da yaşlanacağını hiç
düşünmemiştir. Ancak şu an, çok uzak gördüğü o dönemin içinde bulunmanın
şaşkınlığını yaşıyordur. Ve bu anı uzak görmekle ne kadar yanıldığını
da çok iyi anlamıştır.
Yaşamı boyunca yaptıklarını yazmasını veya anlatmasını isteseniz,
en fazla bir defteri doldurabilir veya en fazla beş, altı saat arka
arkaya anlatabilir. "Koskoca 70 sene" dediği şeyin tamamı
işte bu kadardır...
Bu düşünceler içinde yaşayan kişinin, aklında ise çok önemli bazı
sorular vardır:
- "Göz açıp kapayıncaya kadar geçip giden bu hayatın amacı
nedir?"
- "Ben bu 70 seneyi ne için yaşadım?"
- "Peki bundan sonra ne olacak?"
Yukarıdaki sorulara birbirinden farklı cevaplar verecek iki insan
grubu vardır. Bunlardan bir tanesi Allah'a inanmayan, diğeri ise
gönülden katıksız bir imanla Allah'a bağlanan kişilerdir.
Birincisi yukarıdaki sorularla ilgili olarak büyük olasılıkla şöyle
düşünür: "Hayatım bugüne kadar boş bir amaç uğruna geçip gitti.
70 sene yaşadım ama ne için yaşadığımı da açıkçası pek anlayamadım.
Önce annem babam için yaşıyorum dedim, sonra eşim, sonra ise çocuklarım...
Ama şu an ölüm yaklaştı. Öleceğim ve bu dünyadan yok olup gideceğim.
Sonrası mı? Sonra ne olacağını bilmiyorum ama herhalde herşey bitecek!"
Bu insanın içine düştüğü boşluğun nedeni, tüm evrenin, canlıların
ve insanların bir amacı olduğunu kavrayamamış olmasıdır. Bu amaç,
tüm bu varlıkların yaratılmış olmasından kaynaklanır. Aklı olan
insan, evrenin ve canlıların her noktasında büyük bir plan, düzen
ve akıl olduğunu görür ve dolayısıyla bunların üstün akıl sahibi
bir Yaratıcı tarafından var edildiklerini anlar. Bunlar yaratılmış
olduklarına, rastgele ve bilinçsiz bir süreçle ortaya çıkmadıklarına
göre, mutlaka bir amaçları vardır. Bu amacın ne olduğu ise, bize
üstün Yaratıcı'nın, yani Allah'ın insanlara yol gösterici olarak
indirdiği Kuran'da bildirilir.
Bu gerçekleri göz önünde bulunduran ve Allah'a iman eden kişi yukarıdaki
sorulara doğru cevabı verecek ve şöyle diyecektir: "Ben herşeyin
sahibi olan Allah tarafından yaratıldım ve bu dünyaya gönderildim.
Dünyada bulunduğum sürece beni Yaratana kulluk etmekle emrolundum
ve bunu en güzel şekilde yapıp yapmadığım denendi. Dünyanın zaten
çok kısa olduğunu, göz açıp kapayıncaya kadar geçeceğini biliyordum.
Doğru olanı yaptım; Allah'a kulluk ettim, bu dünya hayatının geçici
süslerine aldanmadım. Sonrası mı? Hayatım boyunca iyi işler yaptığım
ve Allah'ın rızasını kazanmaya çalıştığım için ebedi bir mutluluk
yurdu olan cennete kavuşmayı umuyorum. Ve Rabbime kavuşacağım günü
sabırsızlıkla bekliyorum."
Yukarıda bahsettiğimiz iki insan arasındaki farkı daha da netleştirebilmek
için bir nokta üzerinde durmak gerekir: Allah'ın var olduğunu kabul
eden herkes, gerçek bir imana sahip değildir. Bugün pek çok insan
evrenin bir Yaratıcı tarafından yaratıldığını kabul eder, ancak
bu gerçeğin onun yaşamı için ne derece büyük bir önemi olduğunu
kavrayamaz. İnsanların çoğuna hakim olan çarpık bir anlayış sonucu,
Allah'ın evreni yarattığı ve sonra insanları kendi hallerine bıraktığı
düşünülür.
Nitekim bu yüzeysel bakış açısına, Allah'ın insanlara yol gösterici
olarak indirdiği Kuran'da da dikkat çekilmiş, ayetlerde "evrenin
Yaratıcısı kimdir?" diye sorulduğunda insanların "Allah"
diye cevap verdikleri, ancak bundan kendilerine hiçbir pay çıkarmadıkları
bildirilmiştir:
Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?"
diye soracak olsan, tartışmasız; "Allah" diyecekler. De
ki: "Hamd Allah'ındır." Hayır, onların çoğu bilmezler.
(Lokman Suresi, 25)
Andolsun onlara: "Kendilerini kim yarattı?"
diye soracak olsan, elbette: "Allah" diyecekler. Öyleyse
nasıl olur da çevriliyorlar? (Zuhruf Suresi, 87)
Bu yanlış inanç sebebiyle de insanların çoğu günlük hayat ile kendilerini
Yaratan Allah arasında bir bağlantı kuramazlar. Zannederler ki,
bu dünyada yaşamlarını sürdürecek, kendi kıstaslarına göre iyi davranışlarda
bulunacak ve öldükten sonra da eğer günahları varsa (!) bir süre
cezalarını çekip cennete gideceklerdir. Hatta bir çoğu bu kadarını
bile düşünmez; "bu dünya hayatında yaşayacağımız herşey kardır,
Allah nimet vermiş, keyfini çıkaralım" gibi Allah'ın nimetlerini
takdir edemeyen cahilce bir üslupla konuşur ve bu mantıkla başka
hiçbir şey düşünmeden yaşamlarını sürdürürler.
Oysa gerçek böyle değildir. Allah'ı tanımayan ya da O'nu unutmuş
olan tüm bu insanlar, çok büyük ve derin bir aldanış içindedirler.
Kuran'daki ifadeyle, "Onlar, dünya hayatından
(yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır."
(Rum Suresi, 7)
İşte bu gafil insanlar, dünya hayatının gerçek yüzünü ve amacını
da kavrayamazlar. Geçici olduğunu, "göz açıp kapayıncaya kadar"
bitip gideceğini ise hiç düşünemezler. Bu gerçeği çevremizde de
kolaylıkla gözlemlemek mümkündür.
Halk arasında dünya hayatının kısalığı ve geçiciliği hakkında bazı
deyimler kullanılır; "ölümlü dünya", "üç günlük dünya",
"hayat fani" gibi. Ama bu kalıp sözcükler aslında insanların
samimi görüşlerini yansıtmaz. Bu tarz sözler, toplumun bir geleneği
gibi, aralarında konuşulan bir sohbet, hatta espri konusudur. Nitekim
böyle önemli bir konunun hemen arkasından dünya ile ilgili planlara
başlarlar. Örneğin "ölümlü dünya", "dünyaya bir kere
geldik" sözünün akabinde "tabii ki dünyayı tepe tepe yaşayacaksın"
tarzında sığ mantıklar öne sürerler.
Oysa ki hayatın kısa olması, ölümlü olmak ve dünyaya bir kere gelmek,
her insan için en önemli gerçeklerdendir. Belli bir yaşa kadar insan
bu önemli gerçeğin farkına varamamış olabilir, ancak bunu fark ettiği
anda tüm yaşamını gözden geçirmesi ve Allah'ın kendisinden istediği
şeylere göre yeniden yaşantısını düzenlemesi gerekir. Çünkü hayat
kısadır, ama insan ruhu -Allah'ın dilemesiyle- sonsuza kadar yaşayacaktır.
Sonsuzun yanında 60-70 senelik hayatın hiçbir kıymeti yoktur. Burada
az bir zevk almak için sonsuz hayatı feda etmek ise elbette akılsızlıktır.
Ancak bu gerçeği kavrayamayan inkarcılar, tüm ömürlerini Allah'ı
unutarak boş amaçlar uğruna tüketirler. Oysa bu boş amaçlara bile
kavuşmaları mümkün değildir. Doyumsuzluk içinde yaşarlar ve her
zaman bulundukları durumun ya da sahip olduklarının bir adım ötesini
isterler. O adıma geçince bir adım daha, bir adım daha ve ölene
kadar tatmin olmayan isteklerle ömür sürerler. Arzuladıkları güzellik
ve zenginliğe dünya şartlarında kavuşmaları mümkün değildir. Çünkü
her zaman sahip olduklarından daha iyisi çıkacaktır karşılarına.
Örneğin, bir kişinin satın almayı şiddetle arzuladığı son model
bir arabayı düşünün. Büyük çabanın karşılığında sonunda kavuştuğu
bu arabanın, çok geçmeden yeni modelleri çıkacaktır ve bunlar daha
cazip hale gelecektir onun için. Veya senelerce para biriktirip,
emek harcayıp sahip olduğu bir evi düşünün. Bir gün mutlaka kendisininkinden
daha güzel bir evle karşılaşacak ve kendi evine olan ilgisini kaybedecektir.
Satın aldığı bu malların eskiyerek, bozularak, tahrip olarak kendisine
vereceği sıkıntılar ise apayrı bir acıdır.
Daha güzelini ve iyisini arama... Sahip olunca eskisinin öneminin
kalmaması... Bir aşama sonra, yeninin de eski durumuna düşmesi;
işte insanların tarih boyunca içinde yaşadıkları kısırdöngü budur.
Aklı olan insanın bu gerçek karşısında durup, neden dünyanın peşinde
koşmanın kendisine bir sonuç getirmediğini anlaması ve "bu
bakış açısında köklü bir sorun var" diye düşünmesi gerekir.
Fakat insanların çoğu bu akıldan yoksun bir biçimde hiçbir zaman
yakalayamayacakları hayallerin peşinden koşmaya devam ederler.
Oysa hiç kimsenin bir an sonrasını garanti altına alması mümkün
değildir. Kaza geçirmek, yaralanmak, sakat kalmak ya da ölmek çok
kolaydır ve çok basit sebeplere bağlıdır. Ölümü bir an için aklına
getirmiş olan kişi ise, toprağın altında ne malın-mülkün, ne markanın,
ne de çevresindeki insanların bir değeri kalmayacağını çok açık
bir şekilde fark edebilir. Zengin ya da fakir, güzel veya çirkin
her insan, yalnızca birkaç metrelik bir beze sarılı olarak defnedilecektir.
İşte bu sitede hızla geçmekte olan ve garanti altına alınamayan
dünya hayatının her yönü ile gözler önüne serilmekte ve bu dünya
hayatının aldatıcı tüm sırları verilmektedir. Zira Allah müminlere,
bu gerçekle insanları uyarıp korkutmaları görevini vermiştir. Tüm
insanlara da bu dünya hayatına kanmamalarını ve kendi rızasına uymalarını
emretmiştir. Bir ayette tüm insanlar şöyle uyarılır:
Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi
haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın... (Fatır Suresi, 5)
|