Darwinist aldatmaca artık yolun sonuna gelmiştir ve evrim teorisinin mutlak hezimeti Allah'ın izniyle hiçbir şekilde durdurulamaz. Türk Milleti'nin neredeyse tamamı bu teorinin açık bir aldatmacadan ibaret olduğunu anlamıştır. Darwinizm'in bu çöküşü marksistleri, komünistleri, masonları telaşlandırmıştır. Darwinizm'i eleştiren bilimsel eserleri toplatmak, satışlarını veya okunmalarını engellemek, bunları okuyanlara baskı yapmak, kitap yaktırmak, basın, radyo ve TV yoluyla engelleme faaliyetleri düzenlemek gibi yöntemlerle gerçekler durdurulamaz.
"Yeni Tür Çevik Kara Timsahı Haberi" Yalan Haberdir
Evrimcilerin klasik yöntemi "hayali veya sahte deliller üretmek"tir. Geçmişte yaşamış ve soyları tükenmiş olan bir maymun türü veya bir balık veya bir kuş türü evrim delili olarak kamuoyuna sunulur.
"Atamız tarla faresi", "Atamız mikrop", "Kayıp halka tamamlandı" benzeri haberler tamamen uydurmadır. Son aylarda basında yer alan ve evrime delil olduğu iddia edilen fosiller yeni birer evrimci aldatmacasından ibarettir.^
Evrimcilerin delil diye öne sürdükleri fosiller ciddi incelemelere tabi tutulduklarında, bunların evrimle hiçbir ilgilerinin olmadığı hemen anlaşılmaktadır. Defalarca tekrarlanan bu duruma rağmen evrimciler pişkinliği elden bırakmamaktadır.
Evrimcilerin, iddialarını desteklemek için bulmaları gereken "ara fosillerdir". Yani bulunacak fosiller eksik, yarım, işlevini tam göremeyen organlara sahip olan canlılara ait olmalıdır. Oysa -son bulunan fosiller de dahil olmak üzere- tüm fosiller, eksiksiz ve kusursuz canlılara aittir. Bugüne kadar bulunmuş olan 100 milyona yakın fosilin tamamı Yaratılış Gerçeğini göstermekte, içlerinde bir tane bile evrimcilerin hayallerini besleyecek fosil bulunmamaktadır.
Evrimcilerin sansasyonel şekilde gündeme getirdikleri her yeni sözde delil, kısa zaman içinde geçersizliği anlaşılarak örtbas edilmektedir. Ancak evrimciler, foyaları meydana çıkar çıkmaz bu sefer başka bir fosili delil gibi sunmakta, bu sonu gelmez bir döngü olarak sürüp gitmektedir.
Evrimcilere tavsiyemiz artık inadı bırakmaları, zorlama izahları, bilim dışı senaryoları, sahte deliller imal etmeyi terk etmeleri ve evrim teorisinin çöktüğünü kabul etmeleridir.
Dinsiz olmayı modernlik zanneden, aşağılık kompleksi içinde olan, yarı cahil, saplantılı, sabit fikirli insanlar, dünyadaki bilimsel gelişmelerden habersiz eski katılıklarını sürdürmektedirler.
Komünizm, faşizm, materyalizm, masonizm ve bunları doğuran Darwinizm çoktan çöktüğü halde; cahil, kapalı, eğitimsiz, kitaptan, bilgiden korkan bir kısım insanlar birbirlerini teselli etmeye çalışarak batıl, ölü fikirlerini inatla ayakta tutmaya çalışmaktadırlar.
- Üç Toynaklı At Aldatmacası
Hürriyet gazetesinin 14 Ocak 2007 tarihli Pazar ekinde, Prof. Dr. Erksin Güleç ve ekibi tarafından Sivas'ta yürütülen çalışmalarda elde edilen bulguların saptırılarak kamuoyuna aktarıldığı bu röportaj yayınlanmıştır
Gerçekte bu kazıda bulunanların hiçbiri ara fosil değil, bilakis Yaratılış gerçeğini teyid eden tam ve eksiksiz canlılara ait fosillerdir. Röportajda Yaratılış gerçeğini teyid eden yaklaşık 9 milyon yıllık kusursuz canlı fosilleri, evrim delili gibi sunulmaya kalkışılmış, aynı zamanda bizzat evrimcilerce yalanlanmış ve rafa kaldırılmış konular bile büyük gerçeklere ulaşılmış edasıyla tekrar gündeme getirilmiştir. Röportajda Hipparion isimli bir fosil ön plana çıkartılmış, bunun atın evrim geçirerek var olduğuna kanıt olan bir fosil olduğu iddia edilmiştir. Oysa gündeme getirilen atın evrimi konusu, gerçekte bilimsel bulgular karşısında çökmüş bir Darwinist masaldan ibarettir.
Hipparion fosili gerçekte evrimcilerin bir zamanlar baş tacı ettikleri "hayali at serisi"nin bir üyesidir. 20. yüzyılın başında oluşturulan at serisi, bazı toynaklı fosillerinin arka ve ön ayaklarındaki tırnak sayılarına ve diş yapılarına göre dizildikleri bir şemaya dayanmaktadır. Amerikalı fosil araştırmacısı Othniel Charles Marsh ile biyolog Thomas Huxley'in geliştirdikleri bu şema, on yıllar boyunca müze ve ders kitaplarında sözde evrimin tartışılmaz kanıtıymış gibi sunulmuştur. Hipparion fosilinin günümüz atlarına oranla ebatça küçük olması ve bir yerine üç adet tırnak taşıması evrim kanıtı olarak öne sürülmektedir.
Ne var ki atın serisi konusu artık demode bir masaldan ibarettir. Yeni paleontolojik bulgular ve morfolojik analizler, atın evrimi senaryosunda varsayılan serinin aykırılıklar ve çelişkiler barındırdığını, dolayısıyla hiçbir bilimsel geçerliliği bulunmadığını ortaya koymuştur. Bu durum önde gelen evrimci araştırmacılarca açıkça ifade edilmiştir. Örneğin evrimci yazar Robert Milner, atın evrimi şemasının sahibi Marsh hakkında şöyle tesbitte bulunmuştur:
"... Marsh, fosillerini günümüz at türüne ulaşacak şekilde 'sıraladı'. Bunu yaparken kendinden memnun bir şekilde çok sayıda tutarsızlığı ve aykırı kanıtı göz ardı etti. " (Milner, The Encyclopedia of Evolution, 1993, s. 222)
Yine bir evrimci olan Boyce Rensberger ise atın evrimi senaryosunun geçersizliğini şöyle anlatmıştır:
"Yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış dört tırnaklı, tilki büyüklüğündeki canlılardan bugünün daha büyük tek tırnaklı atına bir dizi kademeli değişim olduğunu öne süren ünlü atın evrimi örneğinin geçersiz olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Kademeli değişim yerine, her türün fosilleri bütünüyle farklı olarak ortaya çıkmakta, değişmeden kalmakta, sonra da soyu tükenmektedir. Ara formlar bilinmemektedir. " (Boyce Rensberger, Houston Chronicle, 5 Kasım 1980, Bölüm 4, s. 15)
Söz konusu röportajda, atın evrimi senaryosuyla ilgili demeçler verilirken farkında olmadan büyük bir bilgi eksikliği de sergilenmektedir. Örneğin, üç tırnaklı atların tek tırnaklı günümüz atının atası olduğu iddia edilmektedir. Bu iddiaya göre "tek tırnaklı atların üç tırnaklı atlardan önce yaşamamış olması" gerekmektedir. Oysa durum böyle değildir.
National Geographic dergisinin Ocak 1981 sayısında yayınlanan bir habere göre araştırmacılar ABD'nin Nebraska eyaletinde, bir volkan patlaması sonucu aniden lav altında kalmış ve iskeletleri günümüze kadar korunmuş binlerce canlının fosillerini ele geçirmişlerdir. Yaşları 10 milyon yıllık olan fosiller arasında üç tırnaklı ve tek tırnaklı atların bir arada bulunduğu görülmüştür. Bu canlıların bir arada yaşıyor olması, birinin ötekinin atası olduğu iddiasını da çürütmüştür.
Atın evrimi senaryosuna dahil edilmiş olan tüm canlılar birbirinden farklı canlılardır. Bu sıralamaya dahil edilen ve soyu tükendiği iddia edilen Okapi isimli canlının da, günümüzde yaşayan örneği bulunmuş ve canlının daha çok zebra benzeri bir hayvan olduğu anlaşılmıştır. Bu durum hayali at serisini bir kez daha tamamen geçersiz kılmaktadır.
- Lucy'nin Kızı Aldatmacası
Evrimcilerin buldukları maymun türlerine ait fosilleri insanın ataları olarak tanıtmaları çok alışılmış bir aldatmacadır. Bahsettiğimiz konunun son örneği 2006 Eylül ayında gündeme getirilen bir fosildir. Üzerinde sayısız spekülasyon üretilen A. Afarensis'e dahil edilen ve "Lucy'nin Kızı' adı verilen bu yeni fosilin kolları, bütün goril ve şempanzelerde olduğu gibi bacaklara oranla uzundur.
Bu tür üzerinde İngiliz anatomist Sir Zolly Zuckerman gibi uzmanlarca daha önce yapılmış 5 ayrı bilimsel çalışma, bu canlıların insanlar gibi yürüdüğü iddiasını çürütmüştür. Pelvis kemiği, diz kapağı ve iç kulak gibi iki ayaklı yürüyüşe katkıda bulunan birçok anatomik kompleks Afarensis'lerdeki karşılıklarıyla kıyaslamış ve bu canlıların soyu tükenmiş bir maymun türü olduğu ortaya konulmuştur. Dolayısıyla yeni bulunan fosilin yarı insan yarı maymun özelliği taşıdığı iddiası hiçbir bilimsel geçerlilik taşımamaktadır.
Soyu tükenmiş maymun fosillerini bulup, kız çocuğu iskeleti, bayan-bay iskeleti bulundu demek hem gülünç olmakta hem de evrimcilerin zavallı durumunu göstermektedir. Evrimciler yıllardır benzer yöntemlerle evrime taraftar toplamaya ve kamuoyunu aldatmaya çalışmaktadır. Daha önce evrim delili olarak sunulan fosillerin ya soyu tükenmiş maymun türleri ya da günümüz insanına ait olduğu artık anlaşılmıştır. (Zinjanthropus 1970'de, Java Adamı 1939'da, Pekin Adamı 1939'da, Ramapithecus 1981'de,Taung Çocuğu 1954'de, Neandertal Adamı 1978'de...)
Evrimciler sadece fosiller üzerinde spekülasyonlar ve çarpıtmalar yapmakla kalmamış, çok sayıda sahtekarlığa başvurmuşlardır. Bunlardan 1953 yılında sahte olduğu ortaya çıkan Piltdown Adamı ve eldeki fosilin gerçekte bir domuza ait olduğunun ortaya çıkmasıyla 1927'de iptal edilen Nebraska Adamı en bilinen evrimci sahtekarlıklarıdır.
- Gogonasus Aldatmacası
Evrimciler, Avustralya'da bulunan ve nesli tükenmiş bir balık türü olduğu apaçık olan 380 milyon yıllık Gogonasus isimli fosili sudan karaya geçiş aldatmacasına delil göstermişlerdir. Oysa sözkonusu fosil, karada yaşamla ilgisi olmayan, kusursuz bir balık türüdür. Nitekim fosili ele geçiren paleontolog John Long "Bu, kesinlikle bir balık. Solungaçları var, suda yüzüyor ve yüzgeçleri de var" sözleriyle bunu kendisinin de kabul ettiğini açıklamıştır. Gogonasus'ta yüzgeç kemiklerinin var olması, bunun kara canlılarıyla bağlantısı olduğu yönündeki evrimci iddianın gerekçesi olarak gösterilmektedir. Oysa bir balığın yüzgeç kemiklerine sahip oluşu, onu bir araform yapmamaktadır. Coelacanth balığı bunun "canlı" bir kanıtıdır. Coelacanth da yüzgeçlerinde kemiklere sahiptir, ancak canlıyı doğal ortamında inceleyen araştırmacılar bunların okyanus zemininde yürümeyle ilgili olmadığını yerinde gözlemlemişlerdir. Balık bunları sadece yüzme amaçlı kullanmaktadır. Dolayısıyla Gogonasus'un da yüzgeçli kemiklerini başka bir amaçla kullandığını düşünmek için hiçbir geçerli zemin bulunmamaktadır.
- Dört Ayaklı Yunus Aldatmacası
Evrimciler, geçtiğimiz aylarda Japon balıkçılarca ele geçirilen canlı bir yunusu büyük bir delil olarak tanıtmışlardır. Sözkonusu yunusun kendine has tek özelliği, bedeninin arka kısmında bir çift yüzgece sahip olmasıdır. Bu organlar, bildiğimiz "yüzgeç" olduğu halde evrimciler bunları "ayak" olarak isimlendirmiş, yunusların kara omurgalılarından evrimleştiği iddiasını tekrarlamışlardır.
Bilindiği gibi Darwin de sadece anatomik benzerliklerden yola çıkarak yunus, yarasa ve insan gibi farklı canlıların akrabalığından söz etmişti. Ancak moleküler biyoloji alanındaki gelişmeler bu iddiayı çürütmüştür. Günümüzde kemik yapıları anatomik olarak benzer olan yüzgeç ve ayak gibi organların, farklı canlılarda birbirinden çok farklı genler tarafından üretildiği, dolayısıyla evrimden söz edilemeyeceği ispat edilmiştir. Ayrıca embriyolojik gelişim sırasında yunusların bedenlerinin arka kısımlarında yüzgeç çıkıntıları gelişebildiği, nadiren de olsa bunların bazı bireylerde küçük yüzgeçler olarak gözle görülür şekilde varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Ortada yunusların DNA'sına yeni genetik bilgi eklenmesi gibi bir durum sözkonusu olmadığına göre, bunların evrimle ortaya çıktığı gibi bir iddianın ne kadar bilimdışı olduğu açıktır.
- Tiktaalik Roseae Aldatmacası
Kanada'da bulunan ve Tiktaalik roseae adı verilen fosil son zamanlarda, evrimin büyük bir delili olarak lanse edilmiştir. Oysa 375 milyon yıllık olan bu canlının, pek çok özelliği bir arada barındıran bir 'mozaik canlı' (farklı canlı gruplarının özgün özelliklerini bünyesinde bulunduran canlı) olduğu apaçık ortadadır.
Evrimciler, bir balık gibi pullarla kaplı olmasına rağmen yassı bir kafaya, nispeten iri kaburga kemiklerine ve hareketli bir boyuna sahip olmasını arageçiş özellikleri olarak öne sürmüşlerdir. Oysa bu özelliklerin evrim teorisinin gerektirdiği "yarı işlevsel" hiçbir yönü bulunmadığı, dolayısıyla bir kanıt oluşturmadığı apaçık ortadadır. Tamamen mükemmel, eksiksiz yapıda olan bu organlara sahip Tiktaalik fosili, yaratılışı kanıtlayan bir fosildir. Örneğin günümüzde Avustralya'da yaşayan Platypus da, memeli, sürüngen ve kuş özelliklerini aynı anda üzerinde taşıyan bir mozaik canlıdır ve evrim teorisi için hiçbir yönden delil olarak gösterilemez. Bu, Stephen Jay Gould gibi önde gelen evrimcilerin kabul ettiği bir gerçektir. Buna göre Tiktaalik roseae'nin ara fosil özelliği taşıdığı iddiası bir evrimci yalandan ibarettir. Evrim teorisinin öngördüğü çok sayıdaki ara fosilden tek bir tanesinin dahi fosil kayıtlarında varolmaması paleontolojinin en büyük gerçeğidir. Evrimciler Tiktaalik üzerindeki gözboyayıcı yorumlarıyla bu açmazdan kurtulamayacaklarını bilmelidirler.
Son günlerde, Brezilyalı paleontologlar tarafından bulunan ve Montealtosuchus arrudacamposi adı verilen 80 milyon yıllık bir fosil, timsahın atası olarak kamuoyuna tanıtılmakta, yeni bir kayıp halka masalı anlatılmaktadır. Oysaki, New Scientist'te yayımlanan bir makalede de belirtildiği gibi, günümüzden 140 milyon yıl önce yaşamış timsahlar, günümüz timsahlarıyla aynı beden yapısına sahiptirler. Yani evrimcilerin timsahın atası olarak gösterdikleri bu yeni fosilden 60 milyon yıl önce yeryüzünde zaten timsahlar yaşamaktaydı. Kısacası evrimciler bir kez daha nesli tükenmiş bir fosille kamuoyunu aldatmaya yeltenmişlerdir. Sağda görülen timsah fosilleri günümüzden 100 milyon yıl önce yaşamış iki timsaha aittir. Her iki fosil de halen Türk fosil koleksiyoncularının elinde olup, halkımıza sergilenmektedir.
Yeni açıklanan fosilden daha yaşlı olan 100 milyon yıllık gerçek timsah fosilleri, günümüz timsahlarıyla tıpa tıp aynıdır. (Geniş bilgi için bakınız Harun Yahya, Yaratılış Atlası, 1. Cilt s. 544) - Tesadüflerle Tek Bir Protein Bile Oluşamaz
Proteinler hem canlı hücrelerinin yapıtaşlarını oluşturan hem de hücre içinde çok çeşitli görevler üstlenen kompleks moleküllerdir.
- Tek bir proteinin oluşması için DNA gerekir
- Protein olmadan DNA oluşamaz
- DNA olmadan protein oluşamaz
- Protein olmadan protein oluşamaz
- Tek bir proteinin oluşması için 60 ayrı protein gerekir
- Bu proteinlerin bir tanesi bile eksik olsa protein var olamaz
- Ribozom olmadan protein oluşmaz
- RNA olmadan da protein oluşmaz
- ATP olmadan protein oluşmaz
- ATP’yi üretecek mitokondri olmadan da protein oluşmaz.
- Hücre çekirdeği olmadan protein oluşmaz
- Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz
- Hücredeki organellerden bir tanesi eksik olsa protein oluşamaz
- Hücredeki bütün organellerin var olması ve çalışması için de proteinler gereklidir
- Bu organeller olmadan da hiçbir şekilde protein olmaz.
Bu sistem, bir arada çalışmak zorunda olan iç içe bir sistemdir. Biri olmadan diğeri olamaz. Tek bir parçası var olsa bile, sistemin diğer parçaları olmadan bu parça hiçbir işe yaramaz.
Kısacası,
BİR PROTEİNİN VAR OLMASI İÇİN HÜCRENİN TAMAMI GEREKİR.Hücre, bugün incelediğimiz ve çok az bir kısmını anlayabildiğimiz mükemmel kompleks yapısı ile var olmadığı sürece, TEK BİR TANE BİLE PROTEİN MEYDANA GELEMEZ.
Tek bir protein bile kendi kendine oluşamamasına rağmen yeryüzünde yaşayan veya nesli tükenmiş olan milyonlarca canlı türünün tesadüflerle meydana geldiğini iddia etmek tam bir materyalist-evrimci hezeyanıdır.
Yazarın kitaplarının 9.000 sayfa ve 10.000 resimlik bölümü Evrim Teorisinin çöküşünü konu almaktadır.
Adnan Oktar'ın, Harun Yahya müstear ismiyle kaleme aldığı eserlerin sayısı yaklaşık 250'dir. Bu kitaplar 48.000 sayfa ve 35.500 resimden oluşmaktadır. Adnan Oktar'ın, Harun Yahya müstear ismi ile kaleme aldığı kitapları ve bunlardan yararlanılarak hazırlanan belgeselleri, harunyahya.org, harunyahya.net ve harunyahya.com adreslerinden ücretsiz olarak okuyabilir veya Global Yayıncılık'ın (0212) 444 444 1 no'lu telefonundan temin edebilirsiniz.
----------
Bu tam sayfa ilan
3 Şubat 2007 tarihinde Türkiye
5 Şubat 2007 tarihinde Vakit
8 Mayıs 2007 tarihinde Vakit
10 Mayıs 2007 tarihinde Türkiye
11 Mayıs 2007 tarihinde Türkiye
6 Şubat 2008 tarihinde Önce Vatan
6 Şubat 2008 tarihinde Yeni Şafak
7 Şubat 2008 tarihinde Milli Gazete
7 Şubat 2008 tarihinde Vakit
gazetelerinde yayınlanmıştır.