Mercek Sayı 08

28148
İnsanların birçoğu Allah’a inandıklarını ve O’nu tanıdıklarını söylerler. Ancak gerçekte Allah’ı gereği gibi tanıyıp takdir edemezler. Çünkü bunun için Kuran’da bildirildiği gibi "akıl sahibi" olmak gerekir. Allah’ı kavramak, Allah’ı gereği gibi tanımak için akıl gerekir derken burada kastedilen "zeka" değildir. Akıl ve zeka birbirinden tamamen farklı iki kavramdır. Zeka, bir insanın biyolojik olarak sahip olduğu zihinsel kapasitedir. Zeka ne artar, ne azalır. Akıl ise sadece müminlere ait bir özelliktir. Allah’tan korkup sakınan takva sahibi müminlere Allah katından büyük bir nimet olarak verilir. AKIL İLE ZEKA ARASINDAKİ FARK Akıl sahibi insanın en belirgin özellikleri, Allah’tan korkup sakınması, daima vicdanına uyması, her olayı, gördüğü herşeyi Kuran’a göre değerlendirmesi ve her an Allah’ın rızasını aramasıdır. Zeka ile akıl arasındaki farkı şöyle bir örnekle belirginleştirebiliriz: Bir bilim adamı, örneğin vücudun sinir sistemi ile ilgili, yıllarca çok derin ve detaylı araştırmalar yapmış olabilir. Hatta insan bedeninde gerçekleşen olağanüstü sinir iletimleri konusunda dünyanın en bilgili kişisi de olabilir. Ancak eğer akıl sahibi değilse, bu kişi sadece sinir hücreleri arasındaki işlemler ile ilgili bilgileri taşıyan bir insan olmaktan öteye gidemeyecektir. Yani sahip olduğu bu bilgilerin ardındaki önemli gerçeği kavrayamayacaktır. Oysa akıl sahibi bir insan, sinir sistemindeki mucizevi özellikleri, detayındaki mükemmellikleri görerek, bu kadar kusursuz bir yapının ancak ve ancak bir Yaratan’ı, üstün akıl sahibi bir tasarlayıcısı olması gerektiğini anlar. Der ki; "sinir sistemini bu kadar kusursuz yaratan güç elbette tüm diğer canlıların da yaratıcısıdır. Ve ölümden sonra ahiret yurdunu yaratmaya da güç yetirendir."
PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER